light - Inglés Turco Frases
Inglés Turco
light ışık n.
  • Light must be shed upon the costs of compulsory data storage and of searching for information.
  • Zorunlu veri depolama ve bilgi arama maliyetlerine ışık tutulmalıdır.
  • In the light of September 11, the Foster report is a strong contribution to the security of all EU citizens.
  • 11 Eylül'ün ışığında Foster raporu tüm AB vatandaşlarının güvenliğine güçlü bir katkıdır.
  • The current regulations of the Structural Funds should, therefore, be analysed in the light of this.
  • Bu nedenle Yapısal Fonlara ilişkin mevcut düzenlemeler bu hususlar ışığında analiz edilmelidir.
Show More (615)
light hafif adj.
  • It is so light that we are going to have practically no company harmonisation.
  • O kadar hafif ki neredeyse hiç şirket uyumlaştırmamız olmayacak.
  • I have never seen such a light regulation or proposed regulation as this one.
  • Bunun kadar hafif bir yönetmelik veya yönetmelik önerisi görmedim.
  • We must resume our work on light arms trafficking.
  • Hafif silah kaçakçılığı konusundaki çalışmalarımıza devam etmeliyiz.
Show More (76)
light yakmak v.
  • She lit some candles in her room.
  • Odasında birkaç mum yaktı.
  • Tom lit the candles.
  • Tom mumları yaktı.
  • We lit the candles.
  • Mumları yaktık.
Show More (58)
light açık (renk) adj.
  • Six, the governing structure of the funds should be light and transparent.
  • Altı, fonların yönetim yapısı açık ve şeffaf olmalıdır.
  • The European Parliament and the Commission clearly do not see matters in this light.
  • Avrupa Parlamentosu ve Komisyon'un meseleye bu açıdan bakmadığı açıktır.
  • The turquoise colour evokes the colour of clear water, it's a light and pale blue.
  • Turkuaz rengi, berrak su rengini çağrıştırıyor, açık ve soluk bir mavi.
Show More (37)
light lamba n.
  • The check engine light is on.
  • Motor kontrol lambası yanıyor.
  • Tom turned off the light and went to sleep.
  • Tom lambayı kapattı ve uyumaya gitti.
  • May I turn off the light?
  • Lambayı kapatabilir miyim?
Show More (20)
light aydınlatmak v.
  • All I need is a source of energy so that I can light my house and cook the next meal".
  • Tek ihtiyacım olan bir enerji kaynağı, böylece evimi aydınlatabilir ve bir sonraki yemeği pişirebilirim".
  • Even today the case has still not fully come to light or been brought to justice.
  • Bugün bile dava hala tam olarak aydınlığa kavuşmuş ya da adalet önüne çıkarılmış değil.
  • The core business of the company is the development and worldwide marketing of decorative home lighting.
  • Şirketin ana faaliyet alanı, dekoratif ev aydınlatmasının geliştirilmesi ve dünya çapında pazarlanmasıdır.
Show More (12)
light gün ışığı n.
  • We are on the verge of adopting a common constitution drawn up in the full light of day.
  • Gün ışığında hazırlanmış ortak bir anayasayı kabul etmenin eşiğindeyiz.
  • The fall of the Berlin wall brought everything swept under the carpet out into the light of day.
  • Berlin duvarının yıkılmasıyla halının altına süpürülen her şey gün ışığına çıkmıştır.
  • It has yet to see the light of day.
  • Henüz gün ışığına çıkmadı.
Show More (11)
light aydınlık n., adj.
  • The goal of the renovation was to create a light and tranquil space.
  • Yenilemenin amacı aydınlık ve sakin bir ortam yaratmaktı.
  • The room is light.
  • Oda aydınlık.
  • Light and darkness are two sides of the same coin.
  • Karanlık ve aydınlık bir elmanın iki yarısı gibidir.
Show More (10)
light aydınlanmak v.
  • The sky is getting light.
  • Gökyüzü aydınlanıyor.
  • After six o'clock, it gradually became light.
  • Saat altıdan sonra hava yavaş yavaş aydınlandı.
  • It's already getting light.
  • Hava aydınlanmaya başladı bile.
Show More (9)
light aydınlık adj.
  • The half of the Moon facing the Sun is always lit.
  • Ay'ın Güneş'e bakan yarısı her zaman aydınlıktır.
  • The half of the Moon facing the Sun is always lit, but the lit side does not always face the Earth.
  • Ay'ın Güneş'e bakan yarısı her zaman aydınlıktır, ancak aydınlık taraf her zaman Dünya'ya bakmaz.
  • The room is spacious and light.
  • Oda, geniş ve aydınlıktır.
Show More (6)
light çakmak v.
  • Tom lit a match and then lit the candle with it.
  • Tom bir kibrit çaktı ve sonra onunla mumu yaktı.
  • Do you have a light?
  • Bir çakmağın var mı?
  • Do you have a cigarette and a light?
  • Sigarayla çakmağın var mı?
Show More (4)
light az adj.
  • We travel light.
  • Az eşyayla seyahat ediyoruz.
  • I'm traveling light.
  • Az eşyayla seyahat ediyorum.
  • I travel light.
  • Az eşyayla seyahat ediyorum.
Show More (3)
light kibrit yakmak v.
  • Tom lit a match and then lit the candle with it.
  • Tom bir kibrit yaktı ve sonra onunla mumu yaktı.
  • John lit a match.
  • John bir kibrit yaktı.
  • I lit a match.
  • Ben bir kibrit yaktım.
Show More (1)
light yanmak v.
  • Even with a weak battery, the flashlight lit.
  • Zayıf bir pille bile, el feneri yandı.
  • Tom struck the match, but it didn't light.
  • Tom kibriti çaktı ama yanmadı.
  • Even with a weak battery, the flashlight lit.
  • Zayıf bir pille bile el feneri yanıyordu.
Show More (0)
light güneş ışığı n.
  • A solar eclipse is when the Moon blocks the light from the Sun.
  • Bir güneş tutulması ay güneş ışığını engellediği zaman olur.
  • It can harm your eyes to read in the sun's light.
  • Güneş ışığında okumak gözlerinize zarar verebilir.
  • It can harm your eyes to read in the sun's light.
  • Güneş ışığında okumak gözlerine zarar verebilir.
Show More (0)
light trafik ışığı n.
  • The light turned green.
  • Trafik ışığı yeşile döndü.
  • The light is green.
  • Trafik ışığı yeşil.
Show More (-1)
light far n.
  • Tom's lights were on.
  • Tom'un farları yanıyordu.
  • Check your car before you drive to make sure that your lights are working.
  • Arabanı sürmeden önce farlarının çalıştığından emin ol.
Show More (-1)
light ışık tutmak v.
  • The women's conference in Beijing brought an important point to light.
  • Pekin'deki kadın konferansı önemli bir noktaya ışık tuttu.
Show More (-2)
light ateşlenmek v.
  • Europe is a powder keg waiting to be lit.
  • Avrupa ateşlenmeyi bekleyen bir barut fıçısıdır.
Show More (-2)
light yükü hafif adj.
  • The burden is light on the shoulder.
  • Omuzdaki yük hafif.
Show More (-2)
light aydınlatma n.
  • The light is perfect.
  • Aydınlatma mükemmel.
Show More (-2)
light eğlenceli adj.
  • When meeting a person for the first time, keep the conversation light.
  • Biriyle ilk kez tanıştığınızda, sohbeti eğlenceli düzeyde tutun.
Show More (-2)
light açıklık n.
  • Can you shed light on this?
  • Bu konuya açıklık getirebilir misin?
Show More (-2)
light ince adj.
  • I need a light coat.
  • İnce bir cekete ihtiyacım var.
Show More (-2)
light aydınlık n.
  • It's not light enough in here to read.
  • Burası okumak için yeterince aydınlık değil.
Show More (-2)