light - Englisch Türkisch Sätze
The sample sentences have been compiled from various sources and although they have been proofread, there may be some omissions. The sentences do not necessarily reflect the ideology and opinions of Tureng.com. Please let us know about sentences with political, social and sensitive content that offend you.

Englisch Türkisch
light ışık n.
  • She read her book by the light of an oil lamp.
  • Kitabını bir yağ lambasının ışığında okurdu.
  • The color of the dress changed in different lights.
  • Farklı ışıklar altında elbisenin rengi değişiyordu.
  • Would you please switch on a light?
  • Lütfen ışığı açar mısın?
Show More (1135)
light hafif adj.
  • Jerry put on light music and lit the candles.
  • Jerry hafif bir müzik açarak mumları yaktı.
  • Her luggage was quite light.
  • Valizleri oldukça hafifti.
  • Light rain began to fall as soon as we sat at the table.
  • Masaya oturur oturmaz hafif bir yağmur yağmaya başladı.
Show More (166)
light yakmak v.
  • A young gentleman offered to light her cigarette.
  • Genç bir bey sigarasını yakmayı teklif etti.
  • I pulled a cigarette out of my jacket and lit it.
  • Ceketimden bir sigara çıkarıp yaktım.
  • Remember that you're responsible for lighting your own fire.
  • Kendi ateşinizi yakmaktan sorumlu olduğunuzu unutmayın.
Show More (58)
light açık (renk) adj.
  • She picked a light blue dress for the engagement party.
  • Nişan için açık mavi bir elbise seçmişti.
  • Six, the governing structure of the funds should be light and transparent.
  • Altı, fonların yönetim yapısı açık ve şeffaf olmalıdır.
  • The European Parliament and the Commission clearly do not see matters in this light.
  • Avrupa Parlamentosu ve Komisyon'un meseleye bu açıdan bakmadığı açıktır.
Show More (46)
light aydınlatmak v.
  • The podium was lit by bright spotlights.
  • Podyum parlak spot ışıklarıyla aydınlatılmıştı.
  • All I need is a source of energy so that I can light my house and cook the next meal".
  • Tek ihtiyacım olan bir enerji kaynağı, böylece evimi aydınlatabilir ve bir sonraki yemeği pişirebilirim".
  • Even today the case has still not fully come to light or been brought to justice.
  • Bugün bile dava hala tam olarak aydınlığa kavuşmuş ya da adalet önüne çıkarılmış değil.
Show More (20)
light lamba n.
  • The four-point design of the brake lights also reflects the brand’s identity.
  • Fren lambalarının dört noktalı tasarımı aynı zamanda markanın kimliğini de yansıtıyor.
  • Some 40% of the street lights do not work.
  • Sokak lambalarının yüzde 40'ı çalışmıyor.
  • Who's going to pay the bill for the street lights?
  • Sokak lambalarının faturasını kim ödeyecek?
Show More (13)
light aydınlanmak v.
  • Once again, his path was lit by a thought experiment.
  • Bir kez daha yolu bir düşünce deneyiyle aydınlandı.
  • After six o'clock, it gradually became light.
  • Saat altıdan sonra hava yavaş yavaş aydınlandı.
  • The sky is getting light.
  • Gökyüzü aydınlanıyor.
Show More (10)
light aydınlık adj.
  • Their hotel room was light and spacious.
  • Otelde kaldıkları oda aydınlık ve ferahtı.
  • Rooms in the Hotel Windsor are light and spacious.
  • Hotel Windsor'un odaları aydınlık ve ferahtır.
  • The modern guest rooms of Holiday Inn Express Lisbon-Oeiras are light and airy.
  • Holiday Inn Express Lisbon-Oeiras'ın modern konuk odaları aydınlık ve havadardır.
Show More (9)
light aydınlık n., adj.
  • The goal of the renovation was to create a light and tranquil space.
  • Yenilemenin amacı aydınlık ve sakin bir ortam yaratmaktı.
  • I hate to be in the dark when all the rest of the world is in light.
  • Dünyanın geri kalanı aydınlık içindeyken karanlıkta olmaktan nefret ediyorum.
  • The room is spacious and light.
  • Oda geniş ve aydınlık.
Show More (9)
light çakmak v.
  • Do you have a cigarette and a light?
  • Sigarayla çakmağın var mı?
  • Could I bum a cigarette and a light?
  • Bir sigara bir de çakmak otlanabilir miyim?
  • John lit a match.
  • John bir kibrit çaktı.
Show More (3)
light aydınlık n.
  • What do light and darkness mean to you?
  • Aydınlık ve karanlık sizin için ne ifade ediyor?
  • I try to memorize the exposure difference between light and shadowy areas of the scene.
  • Sahnenin aydınlık ve gölgeli alanları arasındaki poz farkını ezberlemeye çalışıyorum.
  • The dark and the light belonged together.
  • Karanlık ve aydınlık birbirine aitti.
Show More (2)
light far n.
  • My car's lights on the left side aren't working.
  • Arabamın sol tarafındaki farlar çalışmıyor.
  • Tom's lights were on.
  • Tom'un farları yanıyordu.
Show More (-1)
light ince adj.
  • Remember to bring a light coat with you.
  • Yanınızda ince bir palto getirmeyi unutmayın.
  • I need a light coat.
  • İnce bir cekete ihtiyacım var.
Show More (-1)
light az adj.
  • Tom is a light eater.
  • Tom az yer.
  • Traffic was light.
  • Trafik çok azdı.
Show More (-1)
light yanmak v.
  • Even with a weak battery, the flashlight lit.
  • Zayıf bir pille bile el feneri yanıyordu.
  • Tom struck the match, but it didn't light.
  • Tom kibriti çaktı ama yanmadı.
Show More (-1)
light trafik ışığı n.
  • The light is green.
  • Trafik ışığı yeşil.
  • The light turned green.
  • Trafik ışığı yeşile döndü.
Show More (-1)
light gevşek adj.
  • Light soils should drain quickly after rain or watering.
  • Gevşek topraklar yağmur veya sulamanın ardından hızla süzülmelidir.
Show More (-2)
light usulca adj.
  • She gave him a light kiss as a greeting.
  • Selamlamak için ona usulca bir öpücük verdi.
Show More (-2)
light diyet adj.
  • He ordered a sandwich with light cheese and pastrami.
  • Diyet peynirli ve pastırmalı bir sandviç sipariş etti.
Show More (-2)
light ışıltı n.
  • A light of humor momentarily lit her face.
  • Bir an için yüzünde esprili bir ışıltı belirdi.
Show More (-2)
light ufak adj.
  • They had a light dinner at home.
  • Evde ufak bir akşam yemeği yediler.
Show More (-2)
light iyi mayalanmış adj.
  • The focaccia she made was light and fluffy.
  • Yaptığı İtalyan pidesi iyi mayalanmış ve kabarıktı.
Show More (-2)
light ateşlenmek v.
  • Europe is a powder keg waiting to be lit.
  • Avrupa ateşlenmeyi bekleyen bir barut fıçısıdır.
Show More (-2)
light gün ışığı n.
  • Experience has not brought any major problems to light.
  • Deneyimler büyük bir sorunu gün ışığına çıkarmamıştır.
Show More (-2)
light ışık tutmak v.
  • The women's conference in Beijing brought an important point to light.
  • Pekin'deki kadın konferansı önemli bir noktaya ışık tuttu.
Show More (-2)
light açıklık n.
  • Can you shed light on this?
  • Bu konuya açıklık getirebilir misin?
Show More (-2)
light aydınlatma n.
  • The light is perfect.
  • Aydınlatma mükemmel.
Show More (-2)