1 |
lot |
çok |
adv. |
|
- We have a whole lot more difficulty with the Ayuso González report.
- Ayuso González raporuyla ilgili çok daha fazla zorluğumuz var.
- In any event the first reports reveal that we can learn an awful lot from one another.
- Her halükarda ilk raporlar birbirimizden çok şey öğrenebileceğimizi ortaya koyuyor.
- We have a whole lot more difficulty with the Ayuso González report.
- Ayuso González raporuyla ilgili olarak çok daha fazla zorluk yaşıyoruz.
- She is now suddenly asking a whole lot more, and that is the main issue here.
- Şimdi aniden çok daha fazlasını istiyor ve buradaki asıl mesele de bu.
- That makes me feel a whole lot better.
- Bu kendimi çok daha iyi hissetmemi sağlıyor.
- I'm about to make you a whole lot prettier.
- Seni bütünüyle çok daha güzel biri yapmak üzereyim.
- I'm about to make you a whole lot prettier.
- Seni bütünüyle çok daha güzelleştirmek üzereyim.
- That makes me feel a whole lot better.
- Bu beni çok daha iyi hissettiriyor.
- I'm about to make you a whole lot prettier.
- Seni çok daha güzel hale getirmek üzereyim.
- I don't see her a whole lot.
- Onu çok fazla görmüyorum.
- We've got lots to do, you know.
- Yapacak çok şeyimiz var, biliyorsun.
- I feel a whole lot better today.
- Bugün kendimi çok daha iyi hissediyorum.
- We haven't talked about it a whole lot.
- Bu konuda çok fazla konuşmadık.
- We always have lots to talk about.
- Her zaman konuşacak çok şeyimiz olur.
- Tom is lot older than Mary.
- Tom, Mary'den çok daha yaşlı.
- I feel a whole lot better today.
- Bugün çok daha iyi hissediyorum.
- Tom really likes chocolate a whole lot.
- Tom çikolatayı gerçekten çok seviyor.
- I like you a whole lot.
- Senden çok hoşlanıyorum.
- The truth is, Ellen liked you a whole lot.
- Gerçek şu ki, Ellen senden çok hoşlanıyordu.
- We have lots to do.
- Yapacak çok işimiz var.
- That meant a whole lot to me.
- O benim için çok şey ifade ediyordu.
- Tom has changed an awful lot.
- Tom çok değişti.
- Tom was a whole lot nicer than I had expected.
- Tom beklediğimden çok daha iyiydi.
- She likes cake a whole lot.
- O, keki çok fazla sever.
- We've sold some but not a whole lot.
- Biraz sattık ama çok fazla değil.
- I don't see them a whole lot.
- Onu çok fazla görmüyorum.
- I like you a whole lot.
- Senden gerçekten çok hoşlanıyorum.
- Tom is lot younger than Mary.
- Tom, Mary'den çok daha genç.
- We always have lots to talk about.
- Her zaman hakkında konuşacak çok şeyimiz var.
- Doctors suspect smoking has lot to do with cancer.
- Doktorlar sigara içmenin kanserle çok ilgisi olduğundan şüpheleniyorlar.
- I don't see him a whole lot.
- Onu çok fazla görmüyorum.
- Tom doesn't know a whole lot about racing.
- Tom yarış hakkında çok şey bilmiyor.
- I don't see Tom a whole lot.
- Tom'u çok fazla görmüyorum.
- We have lots to do.
- Yapacak çok şeyimiz var.
- That meant a whole lot to me.
- Bu benim için çok önemliydi.
- We're going to miss you an awful lot.
- Seni çok özleyeceğiz.
- We've sold some but not a whole lot.
- Biraz sattık ama çok değil.
- Tom gave us lots to eat.
- Tom bize yiyecek çok şey verdi.
- We haven't talked about it a whole lot.
- O konuda çok fazla konuşmadık.
- He knows lots.
- O çok bilir.
- We're going to miss you an awful lot.
- Sizi çok özleyeceğiz.
- I have a feeling you and I have an awful lot in common.
- İçimden bir ses seninle çok ortak noktamız olduğunu söylüyor.
- He knows lots.
- Çok şey biliyor.
- Tom is lot older than Mary.
- Tom, Mary'den çok daha yaşlıdır.
- We've got lots to do, you know.
- Yapacak çok işimiz var.
- She gave us lots to eat.
- O bize yiyecek çok şey verdi.
- She likes cake a whole lot.
- Pastayı çok sever.
- I've got lots to say.
- Söyleyecek çok şeyim var.
Show More (45)
|
2 |
lot |
arsa |
n. |
|
- She parked her car in a vacant lot.
- Arabasını boş bir arsaya park etti.
- I bought a small lot on the hillside in Southern France where I plan to build a retirement home.
- Güney Fransa'da yamaçta küçük bir arsa satın aldım ve burada bir emeklilik evi inşa etmeyi planlıyorum.
- I bought a small lot on the hillside in Southern France where I plan to build a retirement home.
- Güney Fransa'da dağın yamacında emeklilik evi yapmayı planladığım küçük bir arsa aldım.
- He owns a lot of land just outside of Istanbul.
- İstanbul'un hemen dışında epey arsası var.
Show More (1)
|
3 |
lot |
çok sayı |
n. |
|
- There are an awful lot of people in our countries today who are very concerned about their pensions.
- Bugün ülkelerimizde emekli maaşlarından endişe duyan çok sayıda insan var.
- There are a whole lot of related issues to be sorted out.
- Çözülmesi gereken çok sayıda bağlantılı konu bulunmaktadır.
- Tom has a lot female friends.
- Tom'un çok sayıda kız arkadaşı var.
Show More (0)
|
4 |
lot |
parti |
n. |
|
- Consequently, conventional seed lots will contain traces of GM seeds.
- Sonuç olarak, geleneksel tohum partileri GD tohum izleri içerecektir.
- We'll send the textbooks in three different lots.
- Ders kitaplarını üç farklı parti halinde göndereceğiz.
Show More (-1)
|
5 |
lot |
alan |
n. |
|
- I saw Tom in the parking lot.
- Tom'u park alanında gördüm.
- I saw Tom's car in the parking lot.
- Tom'un arabasını park alanında gördüm.
Show More (-1)
|
6 |
lot |
tip |
n. |
|
- They aren't such a bad lot.
- O kadar da kötü tipler değiller.
- They aren't such a bad lot.
- Öyle ahlaksız tipler değiller.
Show More (-1)
|
7 |
lot |
pay |
n. |
|
- I too would like to express my concern over the lot of development aid in the budget.
- Ben de bütçede kalkınma yardımlarına ayrılan paya ilişkin endişelerimi ifade etmek isterim.
Show More (-2)
|
8 |
lot |
parça |
n. |
|
- The land was divided into 8 lots.
- Arazi 8 parçaya bölündü.
Show More (-2)
|