|
- As regards Thursday, that is when we have the annual budget vote.
- Perşembe gününe gelince, o gün yıllık bütçe oylamamız var.
- The Foreign Affairs Ministers of the European Union participated in that meeting.
- O toplantıya Avrupa Birliği Dışişleri Bakanları da katılmıştı.
- Israel is the only true democracy in that part of the world.
- İsrail dünyanın o bölgesindeki tek gerçek demokrasidir.
- Ignoring that region will not do.
- O bölgeyi görmezden gelmek olmaz.
- The only real problem was in connection with Kaliningrad, and that has been resolved.
- Tek gerçek sorun Kaliningrad ile ilgiliydi ve o da çözüldü.
- At that time, tackling from behind was still permitted.
- O dönemde, arkadan vurmaya hala izin veriliyordu.
- As a matter of fact, for you and your government, that strike never happened.
- Aslına bakarsanız, siz ve hükümetiniz için o grev hiç gerçekleşmedi.
- Therefore a debate on this question should be carried out in that context and not in this.
- Dolayısıyla bu soruya ilişkin bir tartışma bu bağlamda değil, o bağlamda yürütülmelidir.
- My fear is that we will then end up with this peculiar ‘rendezvous clause’.
- Korkum o ki bu tuhaf 'buluşma maddesi' ile karşı karşıya kalacağız.
- I love that part of Spain, as you know.
- Bildiğiniz üzere İspanya'nın o bölgesini çok seviyorum.
- Other actors are trying to get seats on that board, so there is some pressure.
- Diğer aktörler de o kurulda yer almaya çalışıyor, yani biraz baskı var.
- I also think that, without him, this tanker would have ended up on the rocks more than once.
- Ayrıca, o olmasaydı bu tankerin birden fazla kez kayalıklara oturacağını düşünüyorum.
- I was told in the past that they were signed whilst that person was in post.
- Geçmişte bana o kişi görevdeyken imzalandığı söylenmişti.
- The obvious top priority of all at that time was enlargement.
- O dönemde herkesin en büyük önceliği genişlemeydi.
- So I just wanted to refer you to that fine phrase from Jean Monnet.
- Bu nedenle sizi Jean Monnet'nin o güzel sözüne yönlendirmek istedim.
- On that day, the outcome at Copenhagen paid off an old debt.
- O gün Kopenhag'da elde edilen sonuç eski bir borcu ödemiştir.
- Therefore, let us cross that bridge when we come to it.
- Dolayısıyla o köprüye geldiğimizde geçelim.
- In that year, four million seven hundred thousand accidents took place.
- O yıl dört milyon yedi yüz bin kaza meydana gelmiştir.
- I asked who that person was.
- O kişinin kim olduğunu sordum.
- I, too, was a member of that delegation of 31 Members.
- Ben de 31 üyeden oluşan o heyetin bir üyesiydim.
- That was the day when the process of European integration began.
- O gün Avrupa entegrasyon sürecinin başladığı gündü.
- At that time it was proposed to create a common market organisation for ethyl alcohol alone.
- O dönemde sadece etil alkol için bir ortak pazar organizasyonu oluşturulması önerilmişti.
- I would rather not repeat what my colleagues said during that debate.
- Meslektaşlarımın o tartışma sırasında söylediklerini tekrar etmemeyi tercih ederim.
- At that time, we were laughed out of court.
- O zaman mahkemede bize gülmüşlerdi.
- Today, I can easily outline the argument that I put forward at that time.
- Bugün, o zaman öne sürdüğüm argümanı rahatlıkla özetleyebilirim.
- However, ladies and gentlemen, we have not reached that stage yet.
- Ancak, bayanlar ve baylar, henüz o aşamaya gelmedik.
- We are actually talking about an association agreement with that country.
- Aslında o ülkeyle bir ortaklık anlaşmasından bahsediyoruz.
- One thing you can be sure of is that Israel does not want peace.
- Emin olabileceğiniz bir şey varsa o da İsrail'in barış istemediğidir.
- At the time, I was told that was impossible.
- O zaman bana bunun imkansız olduğu söylenmişti.
- These would be pertinent to the conditions of that country and they can act accordingly.
- Bunlar o ülkenin koşullarıyla ilgili olacaktır ve buna göre hareket edebilirler.
- This matter will also be dealt with in that report.
- Bu konu da o raporda ele alınacaktır.
- Large sections of the pig and poultry industry in Belgium were affected at that time.
- O dönemde Belçika'daki domuz ve kümes hayvanı endüstrisinin büyük bir bölümü etkilenmiştir.
- We hope that everyone else will also be ready by that date.
- Diğer herkesin de o tarihe kadar hazır olmasını umuyoruz.
- Terror that day struck at the heart of the global financial system.
- Terör o gün küresel finans sisteminin kalbini vurmuştur.
- Our demands of that country should be the government's own.
- Bizim o ülkeden taleplerimiz hükûmetin kendi talepleri olmalıdır.
- There is one people, in any case, that shares my doubts, and that is the Mapuche people.
- Her halükarda benim şüphelerimi paylaşan bir halk var, o da Mapuche halkı.
- There is currently no proposal before us regarding a meeting on that date.
- Şu anda önümüzde o tarihte bir toplantı yapılmasına ilişkin herhangi bir öneri bulunmamaktadır.
- That happiness was generally shared in Western Europe at the time.
- Bu mutluluk o dönemde Batı Avrupa'da genel olarak paylaşılıyordu.
- Terror that day struck at the heart of the global financial system.
- Terör o gün küresel finans sisteminin kalbini vurdu.
- I was asked at that time to launch an appeal on her behalf.
- O dönemde benden onun adına bir çağrı yapmam istenmişti.
- I have one major concern, and that concerns my own country.
- Tek bir büyük endişem var ve o da kendi ülkemle ilgili.
- There you made a clear plea to the institutions to seize that moment and act.
- Burada kurumlara o anı yakalamaları ve harekete geçmeleri için açık bir çağrıda bulundunuz.
- That is why it is a good one.
- İşte bu yüzden o iyi olanlardandır.
- On the whole, when I have not been at that altitude, I have been in this Chamber.
- Genel olarak, o yükseklikte bulunmadığım zamanlarda bu Mecliste bulundum.
- That, I can promise you, is when things will turn ugly.
- İşte o zaman, size söz veriyorum ki, işler çirkinleşecek.
- Only one thing is clear, and that is that we must not back off from our commitment.
- Açık olan tek bir şey var, o da taahhüdümüzden geri adım atmamamız gerektiğidir.
- But each step you take in that direction, we will travel that road with you.
- Ama bu yönde attığınız her adımda, biz de sizinle birlikte o yolu kat edeceğiz.
- Where is the master plan which we were promised at that time?
- O dönemde bize vaat edilen ana plan nerede?
- Until that time there is simply no question of us being able to assent to it.
- O zamana kadar bunu kabul etmemiz söz konusu olamaz.
- There is just one sport of which I am not a fan, and that is women's boxing.
- Benim hayranı olmadığım tek bir spor dalı var, o da kadın boksu.
- What is certain, though, is that crime, too, has become public.
- Ancak kesin olan bir şey varsa o da suçun da kamuya mal olduğudur.
- I would urge you to read the declaration which emerged from that meeting.
- O toplantıdan çıkan bildiriyi okumanızı tavsiye ederim.
- We have not reached that point yet at world level.
- Dünya düzeyinde henüz o noktaya ulaşmış değiliz.
- At that time, the Commission still took another view.
- O dönemde Komisyon hala farklı bir görüşe sahipti.
- Maybe this would have been easier, but we have passed that stage.
- Belki bu daha kolay olabilirdi ama o aşamayı geçtik.
- At that time, a compromise was reached, and Parliament voted in favour of it.
- O dönemde bir uzlaşmaya varıldı ve Parlamento bu uzlaşma lehinde oy kullandı.
- I am glad to repeat here today what I said in that statement.
- O açıklamada söylediklerimi bugün burada tekrarlamaktan memnuniyet duyuyorum.
- I am sure that Parliament is properly under control for that period.
- Eminim ki Parlamento o dönem için uygun bir şekilde kontrol altındadır.
- We do not worship at that altar.
- Biz o mihrapta ibadet etmiyoruz.
- On the whole, when I have not been at that altitude, I have been in this Chamber.
- Genel olarak o irtifada bulunmadığım zamanlarda bu Meclis'te bulunuyordum.
- In that letter, you said the Court must be centrally located.
- O mektupta Mahkeme'nin merkezi bir konumda olması gerektiğini söylemiştiniz.
- I was told in the past that they were signed whilst that person was in post.
- Geçmişte bana bu kampanyaların o kişi görevdeyken imzalandığı söylenmişti.
- This is a bad advertisement for that country.
- Bu, o ülke için kötü bir reklamdır.
- That, I can promise you, is when things will turn ugly!
- Size söz veriyorum, işler o zaman çirkinleşecek!
- I also believe that I answered this question on that occasion.
- Bu soruya o vesileyle cevap verdiğime de inanıyorum.
- From our point of view, however, that time has not yet come.
- Ancak bizim bakış açımıza göre o zaman henüz gelmedi.
- I love that part of Spain, as you know.
- Bildiğiniz gibi İspanya'nın o bölgesini seviyorum.
- There has been a whole decade of dictatorship in that country.
- O ülkede on yıl boyunca diktatörlük vardı.
- That is when secrecy and cover-up begin.
- İşte o zaman gizlilik ve örtbas başlıyor.
- I would rather not repeat what my colleagues said during that debate.
- Meslektaşlarımın o tartışma sırasında söylediklerini tekrarlamak istemiyorum.
- The second thing we discussed at that time was how such an attack would be taken in Iraq.
- O dönemde tartıştığımız ikinci konu ise Irak'ta böyle bir saldırının nasıl karşılanacağıydı.
- In the United States there is only one buyer of arms and that is the Pentagon.
- Amerika Birleşik Devletleri'nde tek bir silah alıcısı vardır ve o da Pentagon'dur.
- That procedure was followed in this case.
- Bu davada o prosedür izlendi.
- Large sections of the pig and poultry industry in Belgium were affected at that time.
- Belçika'daki domuz ve kümes hayvanı endüstrisinin büyük bir bölümü o dönemde etkilenmiştir.
- There is only one source of money available here and that is the first pillar.
- Burada mevcut olan tek bir para kaynağı var ve o da birinci sütun.
- Our joint task at that time will be to allocate these resources appropriately.
- O zamanki ortak görevimiz bu kaynakları uygun şekilde tahsis etmek olacaktır.
- That is why we need to ensure that we lend sufficient support to that region.
- Bu nedenle o bölgeye yeterli desteği verdiğimizden emin olmamız gerekiyor.
- Maybe this would have been easier, but we have passed that stage.
- Belki bu daha kolay olurdu ama o aşamayı geçtik.
- I remember going to that Committee and arguing, along with the women, for that petition.
- O Komiteye gittiğimi ve kadınlarla birlikte bu dilekçeyi savunduğumu hatırlıyorum.
- That was the appropriate response in those circumstances.
- O koşullarda uygun yanıt buydu.
- The new Commission came in at that time.
- Yeni Komisyon o dönemde göreve geldi.
- Allow me to say a few words about Estonia, that fascinating little country on the Baltic.
- Baltık Denizi'ndeki o büyüleyici küçük ülke Estonya hakkında birkaç söz söylememe izin verin.
- We very much appreciated the dialogue that was initiated at the time.
- O dönemde başlatılan diyaloğu çok takdir ettik.
- Indeed, at that time, international justice was the watchword.
- Gerçekten de o dönemde uluslararası adalet ön plandaydı.
- Therefore, let us cross that bridge when we come to it.
- Bu nedenle, o köprüye geldiğimizde geçelim.
- I said at the time that I was willing to do so.
- O zaman da bunu yapmaya hazır olduğumu söylemiştim.
- Today, the Ludford report puts us at a remove from that Europe.
- Bugün Ludford raporu bizi o Avrupa'dan uzaklaştırıyor.
- Since that time, it has continued to have a moderating influence in the region.
- O zamandan bu yana bölgede ılımlı bir etkiye sahip olmaya devam etmiştir.
- On that day the outcome at Copenhagen paid off an old debt.
- O gün Kopenhag'da elde edilen sonuç eski bir borcu ödemiştir.
- I had my first job in what was at that time one of Sweden's largest shipyards.
- İlk işimi o zamanlar İsveç'in en büyük tersanelerinden birinde yaptım.
- We were also looking at human rights in that country.
- Ayrıca o ülkedeki insan haklarına da bakıyorduk.
- Evidently one needs to be the loser in a war to be tried and sentenced after that war.
- Bir savaştan sonra yargılanmak ve ceza almak için o savaşın kaybedeni olmak gerekir.
- On that day the outcome at Copenhagen paid off an old debt.
- O gün Kopenhag'da elde edilen sonuç, tarihi bir yükümlülüğü yerine getirmiştir.
- I hope this does not shock you if you join us on that extraordinary day.
- Umarım o olağanüstü günde bize katılırsanız bu sizi şaşırtmaz.
- In that year, we voted against granting discharge.
- O yıl, tahliyeye karşı oy kullandık.
- Given that the cathedral is close by, a series of measures was of course taken at that time.
- Katedralin yakınlarda olduğu göz önüne alındığında o dönemde bir dizi önlem alınmıştır.
- We said in Parliament at the time that the loose ends should be few and short.
- O dönemde Parlamento'da yarım kalan işlerin az ve kısa olması gerektiğini söylemiştik.
- We learned from that programme that implementation was not good enough.
- O programdan uygulamanın yeterince iyi olmadığını öğrendik.
- This means that I feel especially responsible for the last four months of that year.
- Bu da kendimi özellikle o yılın son dört ayından sorumlu hissettiğim anlamına geliyor.
- This would be a huge political boost to consolidation of peace in that area.
- Bu, o bölgede barışın pekiştirilmesi için büyük bir siyasi destek olacaktır.
- That time could have been used more profitably in this plenary session.
- O zaman bu genel kurulda daha faydalı bir şekilde kullanılabilirdi.
- At that time we asked for an appeal to be made, for pressure to be exerted.
- O zaman bir çağrı yapılmasını ve baskı uygulanmasını istedik.
- The European Union cannot continue to inject money into that region while that is going on.
- Bu durum devam ederken Avrupa Birliği o bölgeye para enjekte etmeye devam edemez.
- Her first concern, in this connection, are the citizens of that country.
- Bu bağlamda ilk kaygısı o ülkenin vatandaşlarıdır.
- We have long since passed that stage when we are talking about security issues.
- Güvenlik konularından bahsederken o aşamayı çoktan geçtik.
- What is certain, though, is that crime, too, has become public.
- Kesin olan bir şey varsa o da suçun da kamusal hale geldiğidir.
- That woman has been planning what to wear since high school.
- O kadın liseden beri ne giyeceğini planlıyor.
- That whole week I was just taking care of my body.
- O hafta boyunca sadece vücudumla ilgileniyordum.
- At that very second, the cars stopped and nothing happened.
- Tam o anda arabalar durdu ve hiçbir şey olmadı.
- That was a whole different life.
- O, bütünüyle farklı bir yaşamdı.
- No, I haven't touched a drop since that night.
- Hayır, o geceden beri bir damlasına bile el sürmedim.
- Seven, come here with that flash drive.
- O flaş bellekle buraya gel.
- Ever since that little kid called up everyone wants to call and tell me to kill myself.
- O velet aradığından beri herkes arayıp kendimi öldürmemi söylüyor.
- As I told yesterday to you that truth is what it is.
- Dün de sana söylediğim gibi, gerçek neyse odur.
- There's that palanquin again tonight.
- Bu akşam yine o tahtırevan var.
- We have missed a very critical point here, and that is compliance.
- Burada çok kritik bir noktayı atladık, o da uyum.
- The whole ship's between us and that hangar.
- Koca gemi o hangarla aramızda duruyor.
- That summer, there was a typhoid epidemic and I turned the house into a hospital.
- O yaz tifo salgını vardı ve evi hastaneye çevirdim.
- That day changed her whole outlook on the sport.
- O gün, spora bakış açısını tamamen değiştirdi.
- I haven't had a minute's peace since that night.
- O geceden beri bir dakika bile huzura eremedim.
- That ungrateful kid did not deserve this place.
- O nankör çocuk bu yeri hak etmiyordu.
- I'll bet that iron guy's strong and could knock down a whole building.
- Bahse girerim o demir adam güçlüdür ve koca bir binayı yıkabilir.
- You haven't said a word to me since that night.
- O geceden beri bana tek kelime etmedin.
- Since that time, the local, national and international climate has changed.
- O zamandan bu yana yerel, ulusal ve uluslararası ortam değişti.
- No, I haven't touched a drop since that night.
- Hayır, o geceden beri bir damla bile dokunmadım.
- Try talking to that kid that's answering the phone at his house.
- Evinde telefona cevap veren o çocukla konuşmayı dene.
- Because there is only one truth, and that is production.
- Çünkü tek gerçeklik vardır, o da üretimdir.
- I have no fear of death since that experience.
- O deneyimin sonrasında artık ölümden hiç korkmuyorum.
- Tell me again why you'd ever want to do that show.
- Bana neden o gösteriyi yapmak istediğini tekrar söyle.
- That is why the industry sector needs to expand to cover unemployment.
- O yüzden sanayi sektörünün işsizliği kapatacak şekilde genişlemesi gerekiyor.
- Personally, I don't know what has happened with the boys since that night.
- Şahsen o gecenin ardından oğlanlara ne olduğunu bilmiyorum.
- Till that day and since, you two have never discussed it.
- O güne kadar ve o günden bu yana siz ikiniz bu konuyu hiç tartışmadınız.
- Tell me again why you'd ever want to do that show.
- Bana neden o şovu yapmak istediğini tekrar söyle.
- Because I think that he's a drug addict.
- Çünkü bence o bir uyuşturucu müptelası.
- You know, you had that one album out and then nothing.
- Biliyorsun, o albümü çıkardın ve sonra hiçbir şey.
- I haven't had a minute's peace since that night.
- O geceden beri bir dakika bile huzurum olmadı.
- I haven't had a minute's peace since that night.
- O geceden beri bir dakika bile huzur bulamadım.
- One last opportunity to tell us what happened that night.
- Bize o gece olanları anlatmak için son bir fırsat.
- I look at that boy dying, I don't feel nothing.
- Ölen o çocuğa bakıyorum da, hiçbir şey hissetmiyorum.
- Later that century a leper hospital was established here.
- O yüzyılın sonlarında burada bir cüzzam hastanesi kurulmuş.
- So Moab was subdued that day under the hand of Israel.
- Moav o gün İsraillilerin boyunduruğuna girdi.
- Did that man in the wheelchair pass away?
- Tekerlekli sandalyeli o adam öldü mü?
- Police later on that day discovered his car covered in blood.
- O günün ilerleyen saatlerinde polis, onun arabasını kana bulanmış halde buldu.
- I learned a very hard lesson that day.
- O gün çok acı bir ders aldım.
- You took a picture of that tree, and you know it.
- O ağacın fotoğrafını çektiniz ve bunu biliyorsunuz.
- I should've gotten the flash drive back from that woman.
- Flaş belleği o kadından geri almalıydım.
- I'll bet that iron guy's strong and could knock down a whole building.
- Bahse girerim o demir adam çok güçlüdür ve bütün bir binayı yıkabilir.
- But if that gravity funnel closes, there's no way out.
- Ama o yerçekimi hunisi kapanırsa, çıkış yolumuz olmaz.
- There's another hospital down about three miles that way.
- O tarafta, beş kilometre ötede bir hastane daha var.
- There's no reason for the Wraith to be interested in that planet.
- Wraithlerin o gezegenle ilgilenmeleri için hiçbir sebep yok.
- There was another reason I went to see her that day.
- O gün onu görmeye gitmemin başka bir nedeni daha vardı.
- The president was subsequently notified that day.
- Daha sonra başkana o gün bilgi verildi.
- That day changed her whole outlook on the sport.
- O gün, spora bakışını tamamıyla değiştirdi.
- And I think the birth of that child had a permanent effect on their relationship.
- Ve bence o çocuğun doğumu ilişkileri üzerinde kalıcı bir etki yarattı.
- That guard has the patience to sit with a person and listen.
- O gardiyanın bir insanın yanında oturup onu dinleyecek sabrı var.
- Drop that space gun or I'll shoot, like so.
- O uzay tabancasını bırak yoksa ateş ederim, aynen böyle.
- We pray that peace may come to the region quickly.
- Duamız o ki barış, bölgeye bir an önce gelsin.
- You see, I saw that picture in the newspaper first this morning.
- Anlarsınız, o resmi ilkin bu sabah gazetede gördüm.
- At least that way we'll know for sure if it has nothing to do with this planet.
- En azından o şekilde, bu gezegenle bir ilgisi olmadığını anlarız.
- My kid cousin Joey was killed in that explosion.
- O patlamada küçük kuzenim Joey öldürüldü.
- Seven, come here with that flash drive.
- O flaş bellek ile birlikte buraya gel.
- I wasn't hard to find, wearing that red raincoat.
- O kırmızı yağmurluğu giydiğim için beni bulmak zor olmadı.
- I think that that was a flash drive.
- Sanırım o bir flaş bellekti.
- That nice soldier told you not to touch the ordnance.
- O nazik asker sana mühimmata dokunmamanı söylemişti.
- What happened in that room means nothing in the real world.
- O odada olanların gerçek dünyada hiç anlamı yok ki.
- Personally, I don't know what has happened with the boys since that night.
- Şahsen ben o geceden beri çocuklara ne olduğunu bilmiyorum.
- And I think the birth of that child had a permanent effect on their relationship.
- Ve bence o çocuğun doğumunun ilişkileri üzerinde kalıcı bir etkisi oldu.
- Yo, Ray, that kid jacked you up, man.
- Ray, o çocuk seni mahvetti, dostum.
- I made the decision to end my life that day.
- O gün hayatıma son vermeye karar verdim.
- Police later on that day discovered his car covered in blood.
- O günün ilerleyen saatlerinde polis, onun arabasını kana bulanmış olarak buldu.
- Unfortunately, that tiger is a helpless drug addict.
- Ne yazık ki o kaplan çaresiz bir uyuşturucu bağımlısı.
- It's probably not a great idea to go down that road again.
- Muhtemelen o yolu tekrar izlemek pek iyi bir fikir değil.
- I look at that boy dying, I don't feel nothing.
- Ölen o çocuğa bakıyorum, hiçbir şey hissetmiyorum.
- As I told yesterday to you that truth is what it is.
- Dün size söylediğim gibi, hakikat neyse odur.
- You know that I played a character who was a drug addict in that movie.
- O filmde uyuşturucu bağımlısı bir karakteri oynadığımı biliyorsun.
- At that very second, the cars stopped and nothing happened.
- İşte tam o anda arabalar durmuş ve hiçbir şey olmamış.
- You and I know the skipper of that destroyer is a green kid.
- Sen ve ben o muhribin kaptanının acemi bir çocuk olduğunu biliyoruz.
- I still can't remember the words to that song.
- O şarkının sözlerini hâlâ hatırlamıyorum.
- Liza, there's a whole other world outside of that courtroom.
- Liza, o mahkeme salonunun dışında bambaşka bir dünya var.
- So Moab was subdued that day under the hand of Israel.
- Böylece Moab o gün İsrail'in eline geçti.
- Trust me, kid, that's the easy part.
- Güven bana evlat, o işin kolay kısmı.
- That ungrateful kid did not deserve this place.
- O nankör çocuk burada olmayı hak etmedi.
- It's just a decision, that's all.
- Bu bir karar işte, o kadar.
- I've listened to the song hundreds of times, prior to and since that show.
- Yüzlerce kere dinledim bu şarkıyı, o gösterinin öncesinde ve sonrasında.
- Only for a second, but that was before everything changed.
- Sadece bir saniyeliğine, ama o da her şey değişmeden önceydi.
- I never saw that woman before tonight.
- O kadını bu geceden önce hiç görmedim.
- I have got the first prize in that contest.
- O yarışmada birincilik ödülünü ben aldım.
- Everyone is curious about Mariangela's death and how that woman's husband drowned.
- Herkes Mariangela'nın ölümünü ve o kadının kocasının nasıl boğulduğunu merak ediyor.
- Later that day, a snippet of the song was released via the Dubsmash application.
- O günün ilerleyen saatlerinde Dubsmash uygulaması üzerinden şarkının bir parçası yayınlandı.
- Andrew and Olivia killed Tyler for that flash drive.
- Andrew ve Olivia o flaş bellek için Tyler'ı öldürdüler.
- I would highly recommend this as first choice in that city.
- O şehirde ilk tercih olarak bunu şiddetle tavsiye ederim.
- Her life has taken a different direction since that time.
- O günden sonra hayatı farklı bir yöne girdi.
- Numerous black-market medical clinics populate that area.
- O bölge çok sayıda karaborsa tıbbi klinik ile dolup taşmaktadır:
- As I told yesterday to you that truth is what it is.
- Size dün anlattığım gibi, gerçek her ne ise odur.
- Before you draw that pistol, darling, you might want to holster the other one first.
- O silahı çekmeden tatlım, ilkin öbürünü kılıfına koymak isteyebilirsin.
- That summer, there was a typhoid epidemic and I turned the house into a hospital.
- O yaz bir tifo salgını vardı ve evi hastaneye çevirdim.
- I've listened to the song hundreds of times, prior to and since that show.
- Şarkıyı o gösteriden önce ve sonra yüzlerce kez dinledim.
- Israel has maintained control of that area to this day.
- İsrail bugüne kadar o bölgenin kontrolünü elinde tuttu.
- I learned a very hard lesson that day.
- O gün çok acı bir ders almıştım.
- You're not that skinny kid from Rocketry club anymore.
- Artık roketçilik kulübündeki o sıska oğlan değilsin.
- That nice soldier told you not to touch the ordnance.
- O sevimli asker, sana silaha dokunmamanı söylemişti.
- We brought that guy in for trespassing.
- O adamı izinsiz girdiği için getirdik.
- It's that nice, young doctor's specialty.
- Bu o kibar, genç doktorun uzmanlık alanıdır.
- That flash drive will be helpful.
- O flaş bellek işe yarayacak.
- Because there is only one truth, and that is production.
- Çünkü sadece tek bir hakikat vardır ve o da üretimdir.
- Personally, I don't know what has happened with the boys since that night.
- Şahsen o geceden bu yana çocuklara ne oldu bilmiyorum.
- She's also the nice lady that taught me how to kiss.
- Aynı zamanda bana öpüşmeyi öğreten hoş kadın da o.
- That nice soldier told you not to touch the ordnance.
- O sevimli asker sana mühimmata dokunmamanı söyledi.
- I need one of us with that little girl.
- Bizden birinin o kızın yanında olması lazım.
- Trust me, kid, nobody wants to be that guy.
- İnan bana evlat, kimse o adam olmak istemez.
- I haven't been back here since that unfortunate incident.
- O talihsiz olaydan sonra buraya dönmedim.
- I've listened to the song hundreds of times, prior to and since that show.
- Şarkıyı o gösteriden önce ve o gösteriden sonra yüzlerce kez dinledim.
- The president was subsequently notified that day.
- Müdür daha sonra o gün bilgilendirildi.
- Then, check out the reviews and availability for that home.
- Ardından, o ev için incelemelere ve müsaitlik durumuna göz atın.
- At that time, Sir, just come down and tell me.
- O zaman, Bayım, aşağı gel ve bana söyle.
- Police later on that day discovered his car covered in blood.
- O günün ilerleyen saatlerinde polis, arabasını kanla kaplı halde bulur.
- Lorraine was asking if you'd heard from that nice friend of yours.
- Lorraine senin o sevimli arkadaşından haber alıp almadığını soruyordu.
- When that o'malley kid cheated on you, - I was ready to knock his teeth out.
- O'Malley denen o velet seni aldattığında, dişlerini dökmeye hazırdım.
- The seven heavens, the earth, and all that is within them give glory to Him.
- Yedi gök, yer ve bunlarda yer alanlar O'nu tesbih ederler.
- I have got the first prize in that contest.
- O yarışmada birincilik ödülünü aldım.
- That rich kid bumped against my beer.
- O zengin çocuk birama çarpıp döktü.
- I wasn't hard to find, wearing that red raincoat.
- O kırmızı yağmurluğu giyerken beni bulmaları zor olmadı.
- And I must have that green jacket.
- Ve o yeşil ceketi almalıyım.
- Since that time, the local, national and international climate has changed.
- O zamandan bu yana yerel, ulusal ve uluslararası atmosfer değişti.
- What happened in that room means nothing in the real world.
- O odada yaşananların gerçek dünyada hiçbir anlamı yok.
- I wasn't hard to find, wearing that red raincoat.
- Üstümde o kırmızı yağmurlukla beni bulmaları güç olmadı.
- My brother-in-law and that company president are good people.
- Eniştem ve o firma müdürü iyi insanlardır.
- Till that day and since, you two have never discussed it.
- O gün ve sonrasında ikiniz de bu konuyu hiç konuşmadınız.
- Ever since that little kid called up everyone wants to call and tell me to kill myself.
- O küçük çocuk aradığından beri herkes beni arayıp kendimi öldürmemi istiyor.
- I never saw that woman before tonight.
- O kadını bu geceden önce hiç görmemiştim.
- I haven't been back here since that unfortunate incident.
- O talihsiz olaydan beri buraya bir daha gelmedim.
- That whole week I was just taking care of my body.
- O hafta boyunca sadece vücudumla ilgilendim.
- My only crime is I look like someone who killed that girl.
- Benim tek suçum o kızı öldüren birine benziyor olmam.
- Because there is only one truth, and that is production.
- Çünkü tek bir gerçeklik var ve o da üretim.
- I'm sorry, that cold medicine is really very strong.
- Üzgünüm, o soğuk algınlığı ilacı gerçekten çok güçlü.
- Before you draw that pistol, darling, you might want to holster the other one first.
- O tabancayı çekmeden önce, sevgilim, diğerini kılıfına koymak isteyebilirsin.
- I need one of us with that little girl.
- Birimizin o küçük kızla olması lazım.
- That planet's been an endless source of grief for me.
- O gezegen benim için sonsuz bir acı kaynağı oldu.
- I can't believe that witch doctor Was feeding you whiskey.
- O büyücü hekimin seni viskiyle beslediğine inanamıyorum.
- That man who you saw me with earlier is my teacher.
- Daha önce beni beraber gördüğün o adam benim öğretmenim.
- If you don't finish that book before the library closes, you will have to check it out.
- Kütüphane kapanmadan önce o kitabı bitirmezseniz, ödünç almak zorunda kalacaksınız.
- That nice young man came to ask after you.
- O hoş genç adam seni sormaya geldi.
- The president was subsequently notified that day.
- Müdür o gün daha sonra bilgilendirildi.
- The seven heavens, the earth, and all that is within them give glory to Him.
- Yedi gök, ve onların içindekiler O'nu yücelterek anarlar.
- I'm praying to help me find comfort with that decision.
- O kararın huzur bulmama yardımı olsun diye dua ediyorum.
- Later that century a leper hospital was established here.
- O yüzyılın sonunda buraya bir cüzzam hastanesi inşa edilmiş.
- She's also the nice lady that taught me how to kiss.
- Ayrıca bana öpüşmeyi öğreten kibar hanımefendi de o.
- You're not that skinny kid from Rocketry club anymore.
- Artık Roketçilik kulübündeki o sıska çocuk değilsin.
- Liza, there's a whole other world outside of that courtroom.
- Liza, o mahkeme salonunun dışında kocaman bir dünya var.
- So Moab was subdued that day under the hand of Israel.
- Böylece Moav o gün İsrail'in hakimiyetine geçti.
- We had a rough season that year.
- O yıl zor bir sezon geçirdik.
- That year, when we got married, I forced myself to like him.
- O yıl, evlendiğimizde, kendimi onu sevmeye zorladım.
- That critter gives me no peace.
- O yaratık bana huzur vermiyor.
- No, I haven't touched a drop since that night.
- Hayır, o geceden beri bir damlasına bile dokunmadım.
- That ungrateful kid did not deserve this place.
- O nankör velet bu mekanı hak etmiyordu.
- That rich kid bumped against my beer.
- O zengin çocuk benimle çarpışıp biramı döktü.
- Ever since that little kid called up everyone wants to call and tell me to kill myself.
- O küçük çocuk aradığından beri herkes telefon edip kendimi öldürmemi söylüyor.
- What happened in that room means nothing in the real world.
- O odada olanların gerçek dünyada hiçbir anlamı yok.
- Lorraine was asking if you'd heard from that nice friend of yours.
- Lorraine o sevimli arkadaşından haber aldın mı diye soruyordu.
- That snake charmer could use a little more practice.
- O yılan oynatıcısının biraz daha pratik yapması gerek.
- That summer, there was a typhoid epidemic and I turned the house into a hospital.
- O yaz tifo salgını vardı ve evi hastaneye dönüştürdüm.
- It's shining for us, like that first night.
- Bizim için ışıldıyor, tıpkı o ilk geceki gibi.
- That's why I'm starting on the head and mouth first.
- O nedenle ilkin baş ve ağızdan başlıyorum.
- There was another reason I went to see her that day.
- O gün onu görmeye gitmemin başka bir nedeni vardı.
- I have no fear of death since that experience.
- O deneyimden beri ölümden korkum kalmadı.
- Maybe that one will be more suitable for you.
- Belki o senin için daha uygun olur.
- Drop that space gun or I'll shoot, like so.
- O uzay silahını bırak yoksa öylece ateş edeceğim.
- I can't know if that mark was or wasn't there before tonight.
- O iz bu geceden önce var mıydı yok muydu bilemem.
- Well, then all that remains is to say goodbye.
- O hâlde geriye kalan tek şey hoşça kal demek.
- I made the decision to end my life that day.
- Ben o gün hayatıma son verme kararı vermiştim.
- I can't know if that mark was or wasn't there before tonight.
- O iz bu akşamdan önce orada var mıydı bilemiyorum.
- To begin with that decision was strange.
- O kararla başlamak görülmemiş bir şeydi.
- So the Lord saved Israel that day.
- Böylece Tanrı o gün İsrail'i kurtardı.
- My kid cousin Joey was killed in that explosion.
- Küçük kuzenim Joey o patlamada öldü.
- All my romantic stories are a scrambled version of that first one.
- Aşk hikayelerimin tümü o ilk hikayenin farklı bir versiyonudur.
- The whole ship's between us and that hangar.
- O hangarla aramızda kocaman bir gemi var.
- One hard word from you at that height kills me.
- O yükseklikte ağzından çıkacak kötü bir söz beni öldürür.
- Now, you leave that gun in its holster and come down here slow and easy.
- Şimdi, o silahı kılıfında bırak ve yavaşça aşağı in.
- That guard has the patience to sit with a person and listen.
- O gardiyan yanında oturup seni dinleyecek kadar sabırlı.
- I would highly recommend this as first choice in that city.
- Bunu o şehirde ilk tercih olarak tavsiye ederim.
- Who ran for president that year?
- O yıl cumhurbaşkanlığı için kim aday oldu?
- Yo, Ray, that kid jacked you up, man.
- Ray, o çocuk sana çok zarar verdi dostum.
- You're not that skinny kid from Rocketry club anymore.
- Artık Rocketry kulübündeki o sıska çocuk değilsin.
- Bring that South Korean woman to me at once.
- Bana derhâl o Güney Koreli kadını getir.
- One last opportunity to tell us what happened that night.
- O gece neler olduğunu bize anlatmak için son bir şans.
- And amazingly enough, I met someone who liked that person.
- Ve şaşırtıcı bir şekilde, o kişiden hoşlanan biriyle tanıştım.
- So tell me, what happened tonight that was not part of our plan?
- Söyle bana o zaman, bu gece planımızın bir parçası olmayan ne yaşandı?
- I haven't been back here since that unfortunate incident.
- Ben o talihsiz olaydan sonra buraya tekrar gelmedim.
- You haven't said a word to me since that night.
- O geceden sonra benimle bir kelime bile konuşmadın.
- That planet's been an endless source of grief for me.
- O gezegen, benim için sonu gelmez hüzünlerin kaynağı oldu.
- The web browser remembers the last profile you used and automatically opens that profile.
- Web tarayıcısı kullandığınız son profili hatırlar ve otomatik olarak o profili açar.
- Before you draw that pistol, darling, you might want to holster the other one first.
- O tabancayı çekmeden önce tatlım, diğerini kılıfına koymak isteyebilirsin.
- I want people to be aggressive, especially on that committee.
- İnsanların agresif olmasını istiyorum, özellikle de o komitede.
- The seven heavens, the earth, and all that is within them give glory to Him.
- Yedi gök, yer ve bunların içinde bulunanlar O'nu yüceltirler.
- When that flash drive disappeared, I panicked.
- O flaş bellek kaybolduğunda panikledim.
- You haven't said a word to me since that night.
- O geceden beri bana tek söz etmedin.
- At that time nothing was more important than this.
- O zamanlar hiçbir şey bundan daha önemli değildi.
- You got a problem with that skinny little coffin of yours.
- Senin o sıska küçük tabutunla ilgili bir sorunun var.
- My brother-in-law and that company president are good people.
- Kayınbiraderim ve o şirketin müdürü iyi insanlardır.
- Who ran for president that year?
- O yıl kim cumhurbaşkanlığına adaylığını koydu?
- I still can't remember the words to that song.
- Hala o şarkının sözlerini hatırlayamıyorum.
- And I must have that green jacket.
- O yeşil ceketi de almam lazım.
- I motion that you and me eat that entire icecream cake right now.
- Sana ve bana o dondurmalı pastanın tamamını hemen yememizi öneriyorum.
- So we're going to want to create that table first.
- Bu yüzden önce o masayı oluşturmak isteyeceğiz.
- My kid cousin Joey was killed in that explosion.
- Benim küçük kuzenim Joey o patlamada öldü.
- To use meat would defeat the whole purpose of using that word.
- Et kullanılması, o kelimeyi kullanmanın tüm amacını bozar.
- That woman has been planning what to wear since high school.
- O kadın liseden beri ne giysem diye planlıyor.
- So the Lord saved Israel that day.
- Böylece Rab o gün İsrail'i kurtardı.
- When I say, you get over there and stand and wait for that ugly mother.
- Söylediğimde, oraya git ve dikilip o çirkin anayı bekle.
- Well, forget about them and hand over that monster.
- Neyse, bunları unutun ve o canavarı teslim edin.
- Her life has taken a different direction since that time.
- Onun hayatı o zamandan sonra farklı bir yön aldı.
- Till that day and since, you two have never discussed it.
- O güne kadar ve o zamandan beri ikiniz bu konuyu hiç konuşmadınız.
- So the Lord saved Israel that day.
- Böylece Rab Tanrı o gün İsrail'i kurtardı.
- At that time nothing was more important than this.
- O zamanlar hiçbir şey bundan daha mühim değildi.
- I made the decision to end my life that day.
- O gün hayatıma son verme kararı aldım.
- Who ran for president that year?
- O yıl başkanlığa kim aday oldu?
- That nice young man came to ask after you.
- O genç sevimli adam gelip seni sordu.
- Lorraine was asking if you'd heard from that nice friend of yours.
- Lorraine o iyi arkadaşından haber alıp almadığını soruyordu.
- The truth is I presided over a failed mission that day.
- İşin aslı o gün başarısız olmuş bir göreve önderlik ettim.
- That day changed her whole outlook on the sport.
- O gün onun spora olan bakış açısını tamamen değiştirdi.
- There's no reason for the Wraith to be interested in that planet.
- Wraith'lerin o gezegenle ilgilenmesi için hiçbir sebep yok.
- What were you doing at that time?
- O zaman ne yapıyordunuz?
- Sami slept in that room.
- Sami o odada uyudu.
- That factory manufactures toys.
- O fabrika oyuncak üretiyor.
- I've always had that problem.
- Ben hep o problemi yaşamıştım.
- Tom doesn't recommend doing that that way.
- Tom bunu o şekilde yapmayı önermiyor.
- That photo was taken in my childhood.
- O fotoğraf benim çocukluğumda çekildi.
- That was actually really fun.
- O aslında gerçekten eğlenceliydi.
- If that man makes one more mistake, I'll fire him.
- Eğer o adam bir hata daha yaparsa onu kovacağım.
- I didn't know you were that kind of a person.
- O tür bir kişi olduğunu bilmiyordum.
- I miss that car.
- O arabayı özledim.
- Is that black bag yours?
- O siyah çanta senin mi?
- It's not possible to live on that island.
- O adada yaşamak mümkün değil.
- That must be Jamal.
- O, Jamal olmalı.
- Many young girls like that singer.
- Birçok genç kız, o şarkıcıyı beğenir.
- This rule cannot be applied to that case.
- O durumda bu kural geçerli olamaz.
- Is that a cow or a buffalo?
- O bir inek mi yoksa bizon mu?
- I'll buy that old clock, however expensive it is.
- Ne kadar pahalı olursa olsun, o eski saati alacağım.
- That shirt is too large for me.
- O gömlek benim için çok büyük.
- That's no good.
- O iyi değil.
- Who did that belong to?
- O kime aitti?
- Is that bag made of calfskin?
- O çanta dana derisinden mi yapılmış?
- That's just what I was going to say.
- Tam olarak söyleyeceğim odur.
- I wonder why Tom sang that song, even though Mary asked him not to.
- Mary söylememesini istediği halde Tom'un neden o şarkıyı söylediğini merak ediyorum.
- What an embarrassing situation that was!
- O ne utanç verici bir durumdu!
- No matter how many times I read that sentence, I couldn't understand it.
- O cümleyi kaç kere okuduysam anlayamadım.
- I own that island.
- O ada bana ait.
- I wonder where Tom bought that hat.
- Tom'un o şapkayı nereden aldığını merak ediyorum.
- How did you get Tom out of that room?
- Tom'u o odadan nasıl çıkardın?
- That's a wrap.
- O bir şal.
- I have to catch that train.
- Ben o treni yakalamak zorundayım.
- That wouldn't help me.
- O bana yardım etmezdi.
- Tom was 13 years old at that time.
- Tom o zaman 13 yaşındaydı.
- Tom wanted to buy that book and give it to Mary.
- Tom o kitabı alıp Mary'ye vermek istedi.
- I still remember how to play that song.
- O şarkıyı nasıl çalacağımı hâlâ hatırlıyorum.
- That's altogether wrong.
- O tamamen yanlış.
- That person asked me who I was, but I did not deem it necessary to answer him.
- O kişi bana kim olduğumu sordu, ama ona cevap vermeyi gerekli görmedim.
- Catch that person.
- O kişiyi yakala.
- Tom told me not to go into that room.
- Tom bana o odaya girmememi söyledi.
- That boy is his brother.
- O oğlan, onun erkek kardeşidir.
- That was not the only problem.
- O, tek sorun değildi.
- That's over now.
- O artık bitti.
- Pardon me, is that seat taken?
- Affedersiniz, o koltuk dolu mu?
- I wanted to buy that painting, but it had already been sold to somebody else.
- O tabloyu almak istedim ama çoktan başkasına satılmıştı.
- That may be true.
- O doğru olabilir.
- We've decided not to buy that house.
- O evi almamaya karar verdik.
- There is no wine in that bottle.
- O şişede hiç şarap yok.
- Is that table reserved?
- O masa rezerve mi?
- Do you want to hear what that person said about you?
- O kişinin senin hakkında ne söylediğini duymak ister misin?
- That seems weird to me.
- O bana garip görünüyor.
- That child wants someone to play with.
- O çocuk oyun oynayacağı birini istiyor.
- That restaurant is probably a bit expensive.
- O restoran muhtemelen biraz pahalıdır.
- Tom had never had that problem before.
- Tom o sorunu daha önce hiç yaşamamıştı.
- What does that prove?
- O neyi kanıtlar?
- If Tom had made that investment, he'd be a billionaire today.
- Tom o yatırımı yapmış olsaydı, bugün bir milyarder olurdu.
- That kind is twice as expensive.
- O tür iki kat daha pahalıdır.
- That's sufficient.
- O yeterli.
- Who's that girl?
- O kız kimdir?
- I never want you to step foot in that bar again.
- Bir daha asla o bara adım atmanı istemiyorum.
- That's my box.
- O benim kutum.
- I love that T-Shirt.
- O tişörtü seviyorum.
- How many calories are there in that sandwich?
- O sandviçte kaç kalori vardır?
- I already answered that question.
- O soruyu zaten yanıtladım.
- I prefer this book to that one.
- Bu kitabı o kitaba tercih ediyorum.
- Fadil died later that day.
- Fadıl o günün ilerleyen saatlerinde öldü.
- I refuse to let you marry that man.
- Senin o adamla evlenmene izin vermeyi reddediyorum.
- That's exactly what I told him.
- Ona söylediğim tam olarak o.
- I wonder what inspired Tom to paint that picture?
- Tom'a o resmi yapmak için neyin ilham kaynağı olduğunu merak ediyorum.
- That place was huge.
- O yer çok büyüktü.
- That's very important to me.
- O benim için çok önemli.
- That's a really good painting.
- O gerçekten iyi bir tablo.
- Maybe that was a mistake.
- Belki de o bir hataydı.
- I'll buy you that bracelet.
- Sana o bileziği alacağım.
- Can you reach the box on that shelf?
- O raftaki kutuya ulaşabilir misin?
- Look at that mountain.
- O dağa bakın.
- That's not why I'm here.
- Burada olmamın nedeni o değil.
- That isn't her.
- Bu o değil.
- I did not have sexual relations with that woman.
- O kadınla cinsel ilişkiye girmedim.
- That chef prepares different meals every day.
- O şef her gün farklı yemekler hazırlar.
- How did that develop?
- O nasıl gelişti?
- How old is that painting?
- O tablo kaç yıllık?
- Give me that phone back.
- O telefonu bana geri ver.
- Tom doesn't need to worry about that happening.
- Tom'un o olay hakkında endişelenmesine gerek yok.
- Where did you buy that cap?
- O kepi nereden aldın?
- Don't open that door for anybody.
- O kapıyı kimseye açma.
- What did that man say his name was?
- O adam adının ne olduğunu söyledi?
- Tom probably thought I wouldn't like that movie.
- Tom muhtemelen o filmi sevmeyeceğimi düşündü.
- That boy looks like you.
- O çocuk sana benziyor.
- Tom doesn't want to take that kind of risk.
- Tom o tür bir risk almak istemiyor.
- Which theater is that?
- O hangi tiyatro?
- Tom finished that job last month.
- Tom o işi geçen ay bitirdi.
- That war ended in 1954.
- O savaş 1954'te sona erdi.
- That'll be my job.
- O benim işim olacak.
- That's the one I liked.
- O hoşlandığım biri.
- This ball is that boy's treasure.
- Bu top o çocuğun servetidir.
- That company does not hire women.
- O şirket kadınları işe almıyor.
- It is impossible for us to cross that river.
- O nehri geçmemiz imkansız.
- I hope nobody feels that way.
- Umarım kimse o şekilde hissetmez.
- Where did you go with that guy?
- O adamla nereye gittin?
- I haven't heard that song since I was in high school.
- Liseden beri o şarkıyı duymadım.
- I've already read that book.
- O kitabı çoktan okudum.
- That risk paid off.
- O riskin karşılığını aldık.
- I don't use that website for privacy reasons.
- Gizlilik nedenlerinden dolayı o web sitesini kullanmıyorum.
- What exactly is that?
- O tam olarak nedir?
- Tom was thirty years old at that time.
- Tom o zamanlar otuz yaşındaydı.
- I have nothing to say about that.
- O konuda söyleyecek bir şeyim yok.
- Tom and Mary worked together on that project.
- Tom ve Mary o proje üzerinde birlikte çalıştılar.
- Visitors to that town increase in number year by year.
- O kasabaya gelen ziyaretçilerin sayısı her geçen yıl artıyor.
- How old were you at that time?
- O zaman kaç yaşındaydınız?
- That's a beautiful song.
- O güzel bir şarkı.
- How old is that?
- O kaç yaşında?
- Look at that drawing.
- O çizime bakın.
- Don't buy that book.
- O kitabı satın almayın.
- I don't think you should drink that water.
- Bence o suyu içmemelisin.
- That's old news.
- O eski bir haber.
- I suggest you put that weapon down.
- O silahı bırakmanı öneririm.
- Is that clock working?
- O saat çalışıyor mu?
- That is one of the ugliest buildings I have ever seen.
- O, şimdiye kadar gördüğüm en çirkin yapılardan biri.
- What's that lizard?
- O kertenkele nedir?
- Could I look at that book?
- O kitaba bakabilir miyim?
- I may buy that painting.
- O tabloyu alabilirim.
- Did you bury something on that island?
- O adaya bir şey mi gömdün?
- How much money did you lose on that deal?
- O anlaşmada ne kadar para kaybettin?
- That boy's a big bully.
- O çocuk büyük bir kabadayıdır.
- That's undeniable.
- O inkar edilemez.
- What do you suppose is in that box?
- Sence o kutuda ne var?
- That mountain is easy to climb.
- O dağa tırmanması kolaydır.
- I haven't heard that name in years.
- O ismi yıllardır duymadım.
- Don't say that word ever again.
- O kelimeyi bir daha asla söyleme.
- That was a good year.
- O iyi bir yıldı.
- I had nothing to do with that incident.
- Benim o olayla hiçbir ilgim yok.
- What were you doing in that cave?
- O mağarada ne yapıyordun?
- That's quite interesting.
- O oldukça ilginç.
- I can't express how happy I was at that time.
- O zaman ne kadar mutlu olduğumu anlatamam.
- I don't care for that sort of thing.
- O tür bir şeyi umursamam.
- There are about 500 head of cattle on that ranch.
- O çiftlikte yaklaşık 500 baş sığır vardır.
- Which reminds me, it's been more than 30 years since that incident.
- Hangisi beni hatırlatıyor, o olaydan beri otuz yıldan daha fazla oldu.
- That is one of the ugliest buildings I have ever seen.
- O, şimdiye kadar gördüğüm en çirkin binalarından biridir.
- That tendency is strong among Americans.
- O eğilim Amerikalılar arasında güçlü.
- That's Tom's office.
- O, Tom'un ofisi.
- I don't want to buy that house from him.
- O evi ondan almak istemiyorum.
- Whatever you do, don't push that button.
- Ne yaparsan yap, o butona basma.
- How did you like that movie?
- O film hakkında ne düşündün?
- I'm not interested in that job.
- Ben o işle ilgilenmiyorum.
- Tom told me that I should eat at that restaurant.
- Tom bana o restoranda yemem gerektiğini söyledi.
- What do you think they're planning to do with all that money?
- Bütün o parayla ne yapmayı planladıklarını düşünüyorsun?
- That's not going to happen anytime soon.
- O yakın bir zamanda gerçekleşmeyecek.
- Does that really matter?
- O gerçekten önemli mi?
- Tom broke that promise, too.
- Tom o sözünü de tutmadı.
- I have nothing to say with regard to that problem.
- Benim, o sorunla ilgili söyleyecek hiçbir şeyim yok.
- Who's that woman?
- O kadın kim?
- That's very hospitable.
- O çok misafirperver.
- I bought that record in this store.
- O plağı bu mağazadan aldım.
- It's strange that you don't know anything about that matter.
- O mesele hakkında bir şey bilmemen tuhaf.
- Tell me that story you heard from your brother.
- Erkek kardeşinden duyduğun o hikayeyi bana anlat.
- That's not totally true.
- O tamamen doğru değil.
- That wasn't a dream.
- O bir rüya değildi.
- That hat looks really good on Tom.
- O şapka Tom'da gerçekten iyi görünüyor.
- You handled that particular situation very well.
- O dediğim durumu çok iyi idare ettin.
- That doesn't sound like much fun.
- O çok eğlenceli gibi görünmüyor.
- I want to visit that place someday.
- Bir gün o yeri ziyaret etmek istiyorum.
- I think Tom paid far too much for that old saxophone.
- Tom'un o eski saksofon için çok fazla ödediğini düşünüyorum.
- That's optimistic of you.
- O senin iyimserliğin.
- Don't swim in that pond.
- O gölette yüzmeyin.
- Aim the video camera at that group.
- Video kamerayı o gruba doğrult.
- Don't do that that way.
- Onu o şekilde yapma.
- I've never heard of that city.
- O şehri asla duymadım.
- That's a huge organ.
- O çok büyük bir organ.
- Keep away from that pond, please.
- O göletten uzak dur lütfen.
- I don't have that.
- Bende o yok.
- Whose phone is that?
- O kimin telefonu?
- That house is really better than this house.
- O ev gerçekten bu evden daha iyidir.
- That is good to me.
- O benim için iyi.
- That song is catchy.
- O şarkı akılda kalıcı.
- You can't let Tom get on that train.
- Tom'un o trene binmesine izin veremezsin.
- That's one of ours.
- O bizimkilerden biri.
- That's the most important reason.
- O en önemli nedendir.
- That was pretty scary.
- O oldukça korkutucuydu.
- That rule always applies.
- O kural her zaman işler.
- Tom was on duty at that time.
- Tom o sırada görevdeydi.
- That smell could be rotting meat.
- O koku çürüyen et olabilir.
- That joke was funny.
- O şaka komikti.
- At that time, Tom was really hungry.
- O zaman Tom gerçekten açtı.
- Tom didn't want to answer that question.
- Tom o soruyu cevaplamak istemedi.
- That child threw a stone at the dog.
- O çocuk köpeğe taş atmış.
- I don't want to answer that question.
- O soruyu yanıtlamak istemiyorum.
- That man stole all of his money.
- O adam onun bütün parasını çaldı.
- I like your hair that way.
- Saçını o şekilde seviyorum.
- I remember that night.
- O geceyi hatırlıyorum.
- That man stole my purse.
- O adam cüzdanımı çaldı.
- I told you not to go up to that office.
- Sana o ofise gitmemeni söyledim.
- That's Tom's file.
- O, Tom'un dosyası.
- Our restaurant is better than that restaurant.
- Bizim restoran o restorandan daha iyi.
- That was my initial thought.
- O benim ilk düşüncemdi.
- That's something I won't encourage.
- O teşvik etmeyeceğim bir şey.
- That's not my laptop.
- O benim dizüstü bilgisayarım değil.
- That was a valuable experience.
- O, değerli bir deneyimdi.
- That's got to be a good sign.
- O iyi bir işaret olmalı.
- Who was that man waiting outside?
- Dışarıda bekleyen o adam kimdi?
- That clock is one minute fast.
- O saat bir dakika ileri.
- No decent people go to that place.
- Hiçbir düzgün insan o yere gitmez.
- Tom was smart not to sell his house at that time.
- Tom o sırada evini satmamakla akıllılık etmişti.
- Sami didn't fit that stereotype.
- Sami o stereotipe uymadı.
- Do you ever think about that guy?
- O adamı hiç düşündün mü?
- I can't believe that you really sold that junk for such a high price.
- O hurdayı öyle yüksek bir fiyata gerçekten sattığına inanamıyorum.
- I don't know that woman at all.
- O kadını hiç tanımıyorum.
- Layla was unable to keep that marriage alive.
- Leyla o evliliği canlı tutamadı.
- That's exactly what I did.
- Yaptığım tam olarak odur.
- I bought that book for her.
- O kitabı ona aldım.
- That was a heartwarming story.
- O iç açıcı bir hikayeydi.
- That was the night I first met Tom.
- O gece Tom'la ilk buluştuğum geceydi.
- Why can't we sing that song tonight?
- Neden bu gece o şarkıyı söyleyemiyoruz?
- Don't sing that song again.
- O şarkıyı tekrar söyleme.
- That was horrible.
- O korkunçtu.
- The mother of that child is an announcer.
- O çocuğun annesi bir spiker.
- At that time, Ethelbert ruled as king in Kent, and was powerful.
- O zaman, Ethelbert, Kent'te kral olarak hüküm sürüyordu ve güçlüydü.
- What time does that restaurant close?
- O restoran ne zaman kapanıyor?
- Fear of communism was very strong at that time.
- O dönemde komünizm korkusu çok güçlüydü.
- In retrospect, that decision was a mistake.
- Geriye dönüp bakıldığında, o karar bir hataydı.
- The postman was bitten by that dog.
- Postacı o köpek tarafından ısırıldı.
- Has that happened to you?
- O sana oldu mu?
- I wasn't planning on doing that, but now that you suggest it, I may give it a try.
- Bunu yapmayı planlamıyordum ama madem siz öneriyorsunuz, o halde deneyebilirim.
- That painting is a copy.
- O resim bir kopyadır.
- I was not looking at that boy.
- Ben o oğlana bakmıyordum.
- That district is no longer a safe place to live in.
- O semt, yaşamak için artık güvenli bir yer değil.
- That's blackmail.
- O bir şantaj.
- That's a wise decision.
- O akıllıca bir karar.
- Where did you find that doll?
- O bebeği nereden buldun?
- What did you think of that book?
- O kitap hakkında ne düşündünüz?
- That person's accent is incoherent to me.
- O kişinin aksanı benim için tutarsız.
- I will use that pair of scissors to cut the yellow paper.
- Sarı kağıdı kesmek için o makası kullanacağım.
- That is not what I meant to say.
- Söylemek istediğim şey o değil.
- That happens all the time.
- O sürekli olur.
- I almost died that day.
- O gün neredeyse ölüyordum.
- I was badly in need of his help at that time.
- O zaman fena halde onun yardımına ihtiyacım vardı.
- That sounds wonderful.
- O harika görünüyor.
- Tom wrote a paper on that subject.
- Tom o konuda bir rapor yazdı.
- We already sang that song.
- Biz o şarkıyı zaten söyledik.
- That's my aim.
- O benim amacım.
- A man named Carlos came to a mountain village looking for that old man.
- Carlos adında bir adam o yaşlı adamı arayarak bir dağ köyüne geldi.
- I don't think that's the solution.
- Çözümün o olduğunu sanmıyorum.
- Isn't that skirt too short?
- O etek çok kısa değil mi?
- I'm sure Tom was in Boston at that time.
- Tom'un o sırada Boston'da olduğuna eminim.
- I won't make that mistake again.
- O hatayı tekrar yapmayacağım.
- What time does that play start?
- O oyun ne zaman başlar?
- What the hell do you know about that?
- O konuda ne biliyorsun?
- That's not going to be easy.
- O kolay olmayacak.
- That's a pheasant.
- O bir sülün.
- Was that too much?
- O çok fazla mıydı?
- How did you get that nickname?
- O takma adı nasıl aldın?
- What were you doing at that particular moment?
- O anda ne yapıyordunuz?
- Who's that woman talking to Tom?
- Tom'la konuşan o kadın kim?
- That is essential.
- O, esastır.
- You look nice in that red sweater.
- O kırmızı kazakla çok hoş görünüyorsun.
- That looks close.
- O yakın görünüyor.
- How is that possible?
- O nasıl mümkün olabilir?
- Tom advised Mary not to buy anything from that store.
- Tom, Mary'ye o mağazadan bir şey almamasını tavsiye etti.
- Tie the horse to that tree.
- Atı o ağaca bağlayın.
- Is that the guitar you bought from Tom?
- O, Tom'dan satın aldığın gitar mı?
- That is my brother.
- O benim kardeşim.
- The sheriff knows that old trapper.
- Şerif o yaşlı tuzakçıyı bilir.
- That man wouldn't give his name.
- O adam adını vermedi.
- When did you get up that morning?
- O sabah kaçta kalktın?
- We've done that work for you.
- O işi senin için hallettik.
- If I'd had just a little more money, I could've bought that camera I wanted.
- Birazcık daha param olsaydı, istediğim o fotoğraf makinesini alabilirdim.
- I'd like to look at that chart.
- O çizelgeye bakmak istiyorum.
- That could happen at any time.
- O her an meydana gelebilir.
- The refugees in that camp have been living from hand to mouth for a month.
- O kamptaki mülteciler bir aydır kıt kanaat geçiniyorlar.
- Tom was married at that time.
- Tom o sırada evliydi.
- Tom doesn't want to eat at that restaurant.
- Tom o restoranda yemek yemek istemiyor.
- Hey, what's that?
- Hey, o ne?
- That club is way too big.
- O kulüp çok çok büyük.
- That man is Perry Mason, the lawyer.
- O adam, avukat Perry Mason.
- Does that sound convincing?
- O ikna edici geliyor mu?
- That's going to happen very soon.
- O çok yakında olacak.
- That rumour is not true, is it?
- O söylenti doğru değil, değil mi?
- The girls don't like that song.
- Kızlar o şarkıdan hoşlanmazlar.
- Who's that book by?
- O kitabı kim yazdı?
- I'm going to buy that painting.
- O tabloyu satın alacağım.
- Why didn't you do so at that time?
- Neden o zaman öyle yapmadın?
- That is my mom's computer.
- O annemin bilgisayarı.
- Is that still happening?
- O hâlâ oluyor mu?
- Why do we have to go to that meeting?
- Neden o toplantıya gitmek zorundayız?
- You didn't join that club, did you?
- O kulübe katılmadın, değil mi?
- That was a waste of money.
- O bir para kaybıydı.
- Is that your girlfriend?
- O senin kız arkadaşın mı?
- You boycotted merchandise from that country.
- O ülkeden gelen malları boykot ettiniz.
- That mountain is in the clouds.
- O dağ, bulutların içinde.
- You didn't tell them what they wrote in that blog.
- O blogda ne yazdıklarını onlara söylemediniz.
- I think it's great that you got that job.
- Senin o işi almanın harika olduğunu düşünüyorum.
- That really isn't what I meant.
- Söylemek istediğim gerçekten o değil.
- Who's that weirdo?
- Kim o ucube?
- How do you put up with that kind of humiliation?
- O tür aşağılamaya nasıl katlanıyorsun?
- That moped isn't mine.
- O motosiklet benim değil.
- I like that skirt.
- O eteği seviyorum.
- That's not your knife.
- O senin bıçağın değil.
- Is that you?
- O sen misin?
- What happened to that man?
- O adama ne oldu?
- That was an evil bunny.
- O kötü bir tavşandı.
- That mountain is in the clouds.
- O dağ bulutların arasında.
- I saw Tom's name on that list.
- O listede Tom'un adını gördüm.
- Tom was busy at that time.
- Tom o sırada meşguldü.
- That is one of the most beautiful paintings I have ever seen.
- O şimdiye kadar gördüğüm en güzel resimlerden biridir.
- The policeman was on duty on that day.
- Polis, o gün nöbetçiydi.
- Tom doesn't want to see that movie.
- Tom o filmi görmek istemiyor.
- That's annoying.
- O sinir bozucu.
- We never spoke about that.
- Hiç o konuda konuşmadık.
- I grew up in that neighborhood.
- Ben o mahallede büyüdüm.
- That's Tom's book.
- O, Tom'un kitabı.
- That occurrence is inevitable.
- O olay kaçınılmazdır.
- Why did you sleep in that chair?
- Neden o sandalyede uyudun?
- This desk is as good as that one.
- Bu masa, o masa kadar iyidir.
- That's a horrible plan.
- O kötü bir plan.
- That makes it tough.
- O bunu zorlaştırır.
- That seems reasonable.
- O makul görünüyor.
- That kid looks like Tom.
- O çocuk Tom'a benziyor.
- The accident took place near that intersection.
- Kaza o kavşağın yakınında meydana geldi.
- I've seen that look before.
- O bakışı daha önce gördüm.
- That sounds awesome.
- O harika görünüyor.
- You really liked that woman.
- Gerçekten o kadını sevdin.
- That sounds very important.
- O çok önemli görünüyor.
- Tom has denied that allegation.
- Tom o iddiayı yalanladı.
- With that attitude, you'll never be happy no matter how much money you have.
- O tutumla ne kadar çok paranız olursa olsun mutlu olmazsınız.
- Since I lived in Tokyo, I know that city pretty well.
- Tokyo'da yaşadığım için o şehri iyi bilirim.
- That was very important.
- O çok önemliydi.
- There are teeth marks on the end of that pencil.
- O kalemin ucunda diş izleri var.
- That's our priority.
- O bizim önceliğimiz.
- I'll buy you that bracelet.
- O bileziği sana alacağım.
- That was a good meeting.
- O iyi bir toplantıydı.
- That gave Tom an idea.
- O, Tom'a bir fikir verdi.
- Aren't you ever going to tell me what happened that night?
- O gece ne olduğunu bana hiç anlatmayacak mısın?
- I have not had a chance to see that movie.
- O filmi izleme fırsatım olmadı.
- Can you tell me about that conversation?
- Bana o konuşmayı anlatabilir misin?
- Is that an option?
- O bir seçenek mi?
- We'll take that chance.
- O fırsatı alacağız.
- That was hardly a fair fight.
- O adil bir dövüş değildi.
- I am acquainted with the chairman of that club.
- O kulübün başkanını tanıyorum.
- Sami will never forget that phone call.
- Sami o telefon konuşmasını asla unutmayacak.
- I rode fifty miles that day.
- O gün elli mil sürdüm.
- I wish I'd never asked you that question.
- Keşke sana o soruyu sormasaydım.
- Wasn't that enough for you?
- O sizin için yeterli değil miydi?
- That guy is a man in women's clothing with a wig.
- Kadın elbisesi giyip peruk takmış bir adam o.
- That artist created a lot of beautiful pictures.
- O sanatçı çok güzel resimler yaptı.
- I retweeted that tweet.
- O tweeti retweetledim.
- Don't talk to your parents like that.
- Anne-babanla o şekilde konuşma.
- I think I'm allergic to that soap.
- Sanırım o sabuna alerjim var.
- That cat needs help to climb off a table.
- O kedinin masadan inmek için yardıma ihtiyacı var.
- Be very careful with that blue box.
- O mavi kutuya çok dikkat et.
- Does that price include soup and salad?
- O fiyata çorba ve salata dahil mi?
- That athlete won three times in a row in this tournament.
- O sporcu bu turnuvada üst üste üç kez kazandı.
- Does that sound convincing?
- O inandırıcı geliyor mu?
- You have to write that phrase again.
- O ifadeyi tekrar yazmak zorundasın.
- That's really weird.
- O gerçekten garip.
- That looks hard.
- O zor görünüyor.
- Tom never talked to anyone about that.
- Tom o konuda biriyle asla konuşmadı.
- This music reminds me of that girl.
- Bu müzik bana o kızı hatırlatır.
- I'm using that cup.
- Ben o fincanı kullanıyorum.
- I think Tom paid way too much for that old saxophone.
- Bence Tom o eski saksafona çok fazla para ödedi.
- That made him angry.
- O onu kızdırdı.
- Do you know who that person is?
- O kişinin kim olduğunu biliyor musun?
- How would you feel if that happened to you?
- O senin başına gelseydi nasıl hissederdin?
- You know I would never do that kind of thing.
- O tür bir şeyi asla yapmayacağımı biliyorsun.
- I was the only one who got hurt in that accident.
- O kazada yaralanan tek kişi bendim.
- I have no opinion on that matter.
- O konuda hiçbir fikrim yok.
- Boy bands were very popular at that time.
- Oğlan grupları o zaman çok popülerdi.
- I've seen that movie many times, but I'd like to see it again.
- O filmi defalarca izledim ama onu tekrar izlemek istiyorum.
- Where did you see that woman?
- O kadını nerede gördün?
- How did that get there?
- O oraya nasıl geldi?
- Sami had to take that risk.
- Sami o riski almak zorunda kaldı.
- This desk is better than that one.
- Bu masa, o masadan daha iyidir.
- Do you remember that store?
- O dükkanı hatırlıyor musun?
- That didn't come out right.
- O doğru çıkmadı.
- If you were forced to sign that contract, then it's invalid.
- Eğer o sözleşmeyi imzalamaya zorlandıysan, geçersizdir.
- How did you know that I was going to ask you that question?
- Sana o soruyu soracağımı nasıl bildin?
- What was Tom doing at that time?
- Tom o zaman ne yapıyordu?
- That wasn't difficult.
- O, zor değildi.
- Tom and Mary have never been to that restaurant.
- Tom ve Mary o restorana hiç gitmediler.
- If only you'd thought of that before shooting your big mouth off.
- Keşke bunu o koca ağzını açmadan önce düşünseydin.
- That is useless to me.
- O benim için işe yaramaz.
- That is not my fault.
- O, benim hatam değil.
- I am already acquainted with that situation.
- O duruma zaten aşinayım.
- That's sort of nice.
- O biraz güzel.
- Give me that cane.
- Bana o değneği ver.
- Tom asked me who that man was.
- Tom bana o adamın kim olduğunu sordu.
- I hate that accent.
- O aksandan nefret ediyorum.
- That was kind of rude.
- O biraz kabaydı.
- I haven't heard that story.
- O hikayeyi duymadım.
- When I was young, I would play near that river.
- Küçükken o nehrin kenarında oynardım.
- I'm a little hesitant to ask a favor of that person.
- O kişiden bir iyilik istemekte biraz tereddüt ediyorum.
- That famous poet planned on killing himself in his library.
- O ünlü şair kütüphanesinde kendini öldürmeyi planlanmış.
- That jacket is really too big for Tom.
- O ceket Tom için gerçekten çok büyük.
- Could that be Tom?
- O, Tom olabilir mi?
- That way, please.
- O taraftan, lütfen.
- That's a very convincing argument.
- O çok ikna edici bir iddia.
- Is that what you're afraid of?
- O korktuğun şey mi?
- Have you ever heard that language?
- O dili hiç duydunuz mu?
- Three hours is too short for us to discuss that matter.
- Üç saat o konuyu tartışmamız için çok kısa.
- Do you know who gave that necklace to Mary?
- O kolyeyi Mary'ye kim verdi biliyor musun?
- I am going to marry that person one day.
- Bir gün o kişiyle evleneceğim.
- I didn't unlock that door.
- O kapıyı ben açmadım.
- Is that healthy?
- O sağlıklı mı?
- That may be a concern.
- O bir endişe olabilir.
- That apple is big.
- O elma büyük.
- That river seems shallow, doesn't it?
- O nehir sığ görünüyor, değil mi?
- I didn't have any trouble climbing that tree.
- O ağaca tırmanırken hiç zorlanmadım.
- That's your own fault.
- O senin kendi hatan.
- That's an utter waste of time.
- O mutlak bir zaman kaybı.
- That is ordinary-looking.
- O sıradan görünümlü.
- That is your major problem.
- O senin ana problemin.
- Tom was thirteen at that time.
- Tom o zaman on üç yaşındaydı.
- I can't remember anything about what happened that night.
- O gece olanlarla ilgili hiçbir şey hatırlamıyorum.
- That smells bad.
- O kötü kokuyor.
- I didn't know you at that time.
- Ben o zaman seni tanımıyordum.
- I don't know that girl's name.
- O kızın adını bilmiyorum.
- I'll never forget what happened that night.
- O gece ne olduğunu asla unutmayacağım.
- That joke is mine.
- O şaka benim.
- I was in my thirties at that time.
- O zamanlar otuzlu yaşlarımdaydım.
- I don't like that fat kid who ate your lunch.
- Öğle yemeğini yiyen o şişman çocuktan hoşlanmıyorum.
- That white dress looks good on you.
- O beyaz elbise sana yakışıyor.
- Tom was in high school at that time.
- Tom o zamanlar lisedeydi.
- The thief set his eyes on that house.
- Hırsız gözünü o eve dikti.
- Have you finished knitting that sweater?
- O süveteri örmeyi bitirdin mi?
- That's a strenuous task.
- O, yorucu bir görev.
- Put that book back where you found it.
- O kitabı bulduğun yere geri koy.
- When was the last time you saw that cat?
- O kediyi en son ne zaman gördün?
- I thought the prices in that store were too high.
- O mağazadaki fiyatların çok yüksek olduğunu düşündüm.
- Does that matter?
- O önemli mi?
- That book still makes me cry.
- O kitap beni hala ağlatır.
- I told you I hate that shirt.
- Sana o tişörtten nefret ettiğimi söylemiştim.
- That American movie was a great success.
- O Amerikan filmi büyük bir başarıydı.
- That's so perfect.
- O çok mükemmel.
- I'm not a fan of that maniac.
- O manyağın meraklısı değilim ben.
- Don't set foot in that neighborhood.
- O mahalleye adımını atma.
- Three bears lived in that little house.
- O küçük evde üç ayı yaşıyordu.
- I'm part of the committee that's looking into that problem.
- O sorunu inceleyen komitenin bir üyesiyim.
- That was somebody else's idea.
- O başka birinin fikriydi.
- Was that good or bad?
- O iyi miydi yoksa kötü müydü?
- That wasn't enough.
- O yeterli değildi.
- Why is that road blocked?
- O yol neden kapalı?
- The problem is important on that account.
- Sorun, o nedenle önemlidir.
- Sami hated that picture.
- Sami o resimden nefret ediyordu.
- You look like a little girl in that dress.
- O elbisenin içinde küçük bir kıza benziyorsun.
- Is that French?
- O Fransız mı?
- Tom's family lived in Boston at that time.
- Tom'un ailesi o zamanlar Boston'da yaşıyordu.
- I wish I hadn't watched that movie.
- Keşke o filmi izlemeseydim.
- How did you get into that profession?
- O mesleğe nasıl girdin?
- That man sleeps all day.
- O adam bütün gün uyuyor.
- That headline was extremely misleading.
- O başlık son derece yanıltıcıydı.
- My sword may be blunt, but that's more than enough for someone like you.
- Kılıcım kör olabilir ama o senin gibi biri için fazlasıyla yeterli.
- That's an ugly thought.
- O kötü bir düşünce.
- I'm not going to take that risk again.
- O riski tekrar almayacağım.
- Are you done with that magazine?
- O dergiyle işin bitti mi?
- Tom can't afford that kind of computer.
- Tom'un o tür bir bilgisayara gücü yetmez.
- I didn't finish reading that book.
- O kitabı okumayı bitirmedim.
- What's that crunching sound?
- O kütürtü nedir?
- I like that place.
- O yeri seviyorum.
- I think that's a bad idea.
- Bence o kötü bir fikir.
- I don't have any information on that subject.
- Benim o konuda hiçbir bilgim yok.
- If I were you, I'd think twice before going on that route.
- Yerinde olsam, o yoldan gitmeden önce iki kere düşünürdüm.
- That's a really interesting story.
- O gerçekten ilgi çekici bir hikaye.
- That shop is a hamburger shop.
- O dükkân bir hamburger dükkânıdır.
- That child is impossible.
- O çocuk çekilmez.
- Do you know what time that supermarket closes?
- O süpermarketin ne zaman kapattığını biliyor musun?
- I'm going to buy that painting.
- O tabloyu alacağım.
- What's that animal's name?
- O hayvanın adı ne?
- Sami was still covered by that blanket.
- Sami hâlâ o battaniyeyle örtülüydü.
- Don't let that dog go.
- O köpeğin gitmesine izin vermeyin.
- That's pretty optimistic.
- O oldukça iyimser.
- Did you go to Boston that day?
- O gün Boston'a gittin mi?
- Actually, that boy that you saw was a girl.
- Aslında, gördüğün o çocuk bir kızdı.
- I hate that damn song.
- O lanet şarkıdan nefret ediyorum.
- That puppy is so adorable.
- O köpek yavrusu çok güzel.
- We have a daughter at that school.
- Bizim o okulda bir kızımız var.
- That's my goal.
- O benim amacım.
- That's a very generous gesture.
- O çok cömert bir jesttir.
- I don't speak French well enough to apply for that job.
- O işe başvuracak kadar iyi Fransızca konuşamıyorum.
- We need to take that risk.
- O riski almamız gerekiyor.
- That doesn't happen anymore.
- O artık olmaz.
- I don't want to take that risk.
- Ben o riski almak istemiyorum.
- That's not very convincing.
- O çok ikna edici değil.
- I need to get that book back from Tom.
- O kitabı Tom'dan geri almam lazım.
- That's very amusing, Tom.
- O çok eğlenceli, Tom.
- That country has natural resources.
- O ülke doğal kaynaklara sahiptir.
- That was a stupid thing for you to do.
- O yaptığın aptalca bir şeydi.
- Did that guy tell you anything?
- O adam size bir şey söyledi mi?
- That person doesn't want to do anything.
- O kişi hiçbir şey yapmak istemiyor.
- I'm not going down that road again.
- O yola tekrar girmeyeceğim.
- Yes, that's normal.
- Evet, o normal.
- What time does that restaurant close?
- O restoran saat kaçta kapanır?
- Sami and Layla were friends with that kid.
- Sami ve Leyla o çocukla arkadaştılar.
- I've already seen that movie.
- Ben o filmi zaten gördüm.
- I think that's really appealing.
- Bence o gerçekten albenilidir.
- That book is outdated.
- O kitabın modası geçmiş.
- Well that moment has come.
- İşte o an geldi.
- That ball could've hit me.
- O top bana çarpabilirdi.
- You should have seen that movie last night.
- Dün gece o filmi izlemeliydin.
- Is there anything in that box?
- O kutuda herhangi bir şey var mı?
- That poor family lives from hand to mouth every month.
- O yoksul aile her ay kıt kanaat geçiniyor.
- Tom turned down that offer.
- Tom o teklifi geri çevirdi.
- Tom and Mary weren't married at that time.
- Tom ve Mary o sırada evli değillerdi.
- I've been meaning to fix that leak.
- O sızıntıyı tamir etmek istiyordum.
- That's my doll.
- O benim bebeğim.
- That's the most beautiful ship I've ever seen.
- O, şimdiye kadar gördüğüm en güzel gemi.
- Is that illegal?
- O yasa dışı mı?
- Tom's dying for that apple.
- Tom o elma için ölüyor.
- You liked that game.
- O oyunu beğendin.
- Tom never talked about what happened that night.
- Tom o gece olanlar hakkında hiç konuşmadı.
- Is that tall man this boy's father?
- O uzun adam bu çocuğun babası mı?
- That Kabuki actor is very popular with young people.
- O Kabuki aktörü, genç insanlar arasında çok popülerdir.
- That is a pagoda.
- O bir pagodadır.
- That is one of the most hideous paintings I have ever seen.
- O şimdiye kadar gördüğüm en iğrenç resimlerinden biridir.
- How do you spell that word?
- O, kelimeyi nasıl hecelersin?
- You're the one who planted that tree.
- O ağacı diken kişisin.
- Not everyone likes that book.
- Herkes o kitabı sevmez.
- That's not a valid comparison.
- O geçerli bir karşılaştırma değil.
- Tom agreed to do that job.
- Tom o işi yapmayı kabul etti.
- Are you going to buy that auto?
- O otomobili alacak mısın?
- Tom didn't say anything about that in his letter.
- Tom mektubunda o konuda hiçbir şey söylemedi.
- That boy is his brother.
- O çocuk, onun erkek kardeşi.
- No matter how I try, I can't forget that kiss.
- Ne kadar uğraşırsam uğraşayım, o öpücüğü unutamam.
- Sami didn't know what that gun was doing there, in his house.
- Sami o silahın orada, evinde ne aradığını bilmiyordu.
- That old man had been making homemade whiskey for fifty years.
- O yaşlı adam elli yıldır ev yapımı viski yapıyordu.
- That's a big mistake.
- O büyük bir hata.
- The backwardness of that country is well known.
- O ülkenin geri kalmışlığı iyi biliniyor.
- That never used to bother me.
- O beni asla rahatsız etmezdi.
- That's certainly a factor.
- O kesinlikle bir etkendir.
- Maybe you should give me that weapon.
- Belki de o silahı bana vermen gerekir.
- What's your impression of that person like?
- O kişi hakkındaki izlenimin nedir?
- That man is Pedro.
- O adam Pedro.
- I'm not interested in that job.
- O işle ilgilenmiyorum.
- That's kind of rude.
- O biraz kaba.
- I've never had that experience.
- O deneyimi hiç yaşamadım.
- Thank God that day's over.
- Allah'a şükür, o gün sona erdi.
- That happened over three years ago.
- O üç yıldan daha fazla önce oldu.
- I must set about that work without delay.
- Gecikmeden o işe başlamalıyım.
- That might be a problem.
- O bir sorun olabilir.
- The dog likes that kind of food.
- Köpek o tür yiyecekten hoşlanıyor.
- What Tom and I did that day was unforgivable.
- Tom ve benim o gün yaptığımız şey affedilemezdi.
- That's not his real accent.
- Onun gerçek aksanı o değil.
- Do you know who left that box there?
- O kutuyu orada kimin bıraktığını biliyor musun?
- That's a farce.
- O bir saçmalık.
- I didn't like that man's looks.
- O adamın görünüşünü beğenmedim.
- That's the person who Mary's really interested in.
- O, Mary'nin gerçekten ilgilendiği kişi.
- I'm well aware of that fact.
- O gerçeğin tamamen farkındayım.
- I glad that you took that gun away from Tom.
- O silahı Tom'un elinden aldığına sevindim.
- That book is written in English.
- O kitap İngilizce yazılmış.
- That can't be her.
- Bu o olamaz.
- If he'd been alone at that time, he'd have died.
- Eğer o sırada yalnız olsaydı, ölmüş olurdu.
- You weren't your normal self that day.
- O gün her zamanki hâlinde değildin.
- I bought that book for them.
- O kitabı onlara aldım.
- Is that Tom's voice?
- O Tom'un sesi mi?
- Have you read that book?
- O kitabı okudunuz mu?
- Tom slept on the floor that night.
- Tom o gece yerde yattı.
- There are only chemicals in that mayo!
- O mayonezin içinde sadece kimyasallar var!
- Before you buy that car, you should shop around a little more.
- O arabayı almadan önce biraz daha alışveriş yapmalısın.
- You shouldn't trust that man.
- O adama güvenmemelisin.
- Is that your bike?
- O senin bisikletin mi?
- It's unlikely that the next person who walks through that door will be wearing short pants.
- O kapıdan geçen bir sonraki kişinin kısa pantolon giymesi pek olası değildir.
- There was a strong wind that day.
- O gün güçlü bir rüzgar vardı.
- That might happen on Monday.
- O, pazartesi günü olabilir.
- Is that why you called me?
- O yüzden mi beni aradın?
- That fish travels in a group, don't they?
- O balık grup halinde geziyor, değil mi?
- That chicken hasn't laid any eggs lately.
- O tavuk son zamanlarda hiç yumurta yumurtlamadı.
- That's a very strange-looking thing.
- O çok tuhaf görünümlü bir şey.
- That incident happened when Tom was thirteen.
- O olay, Tom on üç yaşındayken oldu.
- That was my mistake.
- O benim hatamdı.
- Where did you buy that tie?
- Nereden aldın o kravatı?
- That must've been hard.
- O zor olmalı.
- You don't want to ask Tom that question.
- Tom'a o soruyu sormak istemiyorsun.
- I almost didn't send that letter to Tom.
- Neredeyse Tom'a o mektubu göndermeyecektim.
- Did you go to Boston that day?
- O gün Boston'a gitmiş miydiniz?
- That river flows into the Pacific.
- O nehir Pasifik'e akıyor.
- Did you buy that book?
- O kitabı aldın mı?
- That's not very close.
- O çok yakın değil.
- That actor is both attractive and good at acting.
- O aktör hem çekici hem de iyi rol yapıyor.
- That bicycle is mine.
- O bisiklet benim.
- Tom can't lift that crate by himself.
- Tom o sandığı tek başına kaldıramaz.
- What do you think is in that box?
- O kutuda ne olduğunu düşünüyorsun?
- Do you know who gave Mary that necklace?
- Mary'ye o kolyeyi kimin verdiğini biliyor musun?
- I think that'll change one day.
- Sanırım o bir gün değişecek.
- That salesman looks pretty smart.
- O satıcı oldukça akıllı görünüyor.
- Do you know that hotel?
- O oteli biliyor musun?
- I was a student at that time.
- O zamanlar öğrenciydim.
- That doesn't sound very good.
- O çok iyi gelmiyor.
- That boy denies stealing the bicycle.
- O çocuk, bisikleti çaldığını reddediyor.
- I didn't like beer at that time.
- O zamanlar birayı sevmezdim.
- Let's give up on our plan to eat at that restaurant.
- O restoranda yemek yeme planımızdan vazgeçelim.
- I think that's enough for now.
- Sanırım o şimdilik yeterli.
- What's that horrible noise?
- O korkunç ses nedir?
- That wasn't my object.
- Benim amacım o değildi.
- That was pitiful.
- O zavallıydı.
- That boy speaking English is taller than me.
- İngilizce konuşan o çocuk benden daha uzun.
- No one has crossed that infernal desert in hundreds of years.
- Yüzlerce yıldır kimse o cehennem çölünü geçemedi.
- I was told not to sit in that chair.
- Bana o sandalyede oturmamam söylendi.
- I saw Fadil there with that other woman.
- Fadıl'ı orada o öteki kadınla birlikte gördüm.
- Are you seriously thinking about buying that old car?
- O eski arabayı almayı ciddi ciddi düşünüyor musunuz?
- That sound is irritating.
- O ses sinir bozucu.
- How can you tolerate that rude fellow?
- O kaba adama nasıl tahammül edebiliyorsun?
- That's a really good point.
- O gerçekten iyi bir konu.
- I absolutely don't know that woman.
- O kadını kesinlikle tanımıyorum.
- That sounds reassuring.
- O güven verici görünüyor.
- That has now been achieved.
- O şimdi başarıldı.
- That woman knows where I live.
- O kadın nerede yaşadığımı bilir.
- I saw Tom in the park that morning.
- O sabah Tom'u parkta gördüm.
- I wouldn't have dyed my hair that color.
- Ben olsam saçımı o renge boyamazdım.
- What's that lizard?
- O kertenkele ne?
- I was busy at that time.
- O zamanlar meşguldüm.
- That's a lovely book.
- O güzel bir kitap.
- Tom is an expert at that.
- Tom o konuda uzman.
- I found nothing interesting in that magazine.
- O dergide ilginç bir şey bulamadım.
- The bridge had been built before that time.
- Köprü o zamandan önce yapılmıştı.
- If anyone can help you with that, it's Tom.
- Bu konuda sana yardım edebilecek biri varsa, o da Tom'dur.
- That was the first time I met Tom.
- Tom'la ilk kez o gece tanıştım.
- That movie was shown on television.
- O film televizyonda gösterilmişti.
- You study at that school?
- O okulda mı okuyorsun?
- That's the correct answer.
- O, doğru yanıt.
- Isn't that what you said?
- Söylediğin o değil mi?
- That professor died last year.
- O profesör geçen yıl öldü.
- Why was I writing that letter?
- O mektubu neden yazıyordum?
- That's of no concern to me.
- O beni ilgilendirmez.
- That will be discussed later.
- O daha sonra tartışılacak.
- That's what the world needs.
- Dünyanın ihtiyacı olan şey odur.
- That's partially correct.
- O, kısmen doğru.
- If you stand over in that corner, Tom won't likely even notice you're here.
- Eğer o köşede durursan, Tom muhtemelen senin burada olduğunu fark etmez bile.
- That picture was taken three years ago.
- O resim üç yıl önce çekildi.
- I denied I was the one who wrote that letter.
- O mektubu yazanın ben olduğumu inkar ettim.
- You'd better not sing that song tonight.
- Bu gece o şarkıyı söylemesen iyi olur.
- That's a beautiful name.
- O güzel bir isim.
- We have to take that chance.
- Biz o fırsatı kullanmak zorundayız.
- Do you still have that bicycle that I gave you?
- Sana verdiğim o bisiklet hala sende mi?
- Isn't that every filmmaker's dream?
- O her film yapımcısının rüyası değil mi?
- You want to stay away from that guy.
- O adamdan uzak durmak istiyorsun.
- I don't have the time to read that book.
- O kitabı okuyacak zamanım yok.
- In that uninviting place I found too many difficult people.
- O davetkâr olmayan yerde çok fazla zor insan buldum.
- Sami didn't have that relationship.
- Sami o ilişkiyi yaşamadı.
- Sami falls into that category of people.
- Sami o kategorideki insanlar arasında yer alır.
- Sami didn't want to confront that fact.
- Sami o gerçekle yüzleşmek istemedi.
- That pen is more expensive than this one.
- O kalem bundan daha pahalı.
- Is that a no?
- O bir hayır mı?
- Did you like that book?
- O kitabı beğendin mi?
- That store had to reduce their prices.
- O mağaza, fiyatlarını düşürmek zorunda kaldı.
- Give me that key.
- O anahtarı bana ver.
- That must be awful.
- O korkunç olmalı.
- You should have thrown that picture away.
- O resmi atmalıydın.
- Hang your jacket on that hook over there.
- Ceketini oradaki o çengele as.
- What's that over there?
- Oradaki o nedir?
- I'm pretty sure that building was built in 1987.
- O binanın 1987'de inşa edildiğine eminim.
- Many were killed that day.
- O gün birçok kişi öldürüldü.
- Why did you turn that job offer down?
- O iş teklifini neden geri çevirdin?
- That doesn't mean that I'll stop doing it.
- Bu, o hareketi yapmayacağım anlamına gelmiyor.
- That's not a dictionary.
- O bir sözlük değil.
- Let me give you a hand with that.
- O konuda sana yardım edeyim.
- I think it's dangerous to climb that mountain alone.
- Bence o dağa tek başına tırmanmak tehlikeli.
- That is just her way.
- O, tam onun tarzı.
- Hand me that bag.
- O çantayı bana ver.
- If I weren't poor, I'd buy that car.
- Eğer fakir olmasaydım, o arabayı satın alırdım.
- That artist's very popular.
- O sanatçı çok popülerdir.
- There were many things that I didn't like about that movie.
- O filmde hoşuma gitmeyen pek çok şey vardı.
- That might have been true.
- O gerçek olabilirdi.
- That's a question I've asked myself.
- O benim kendi kendime sorduğum bir soru.
- That man spoke little.
- O adam biraz konuştu.
- That book is full of mistakes.
- O kitap hatalarla dolu.
- Sami must have known that woman.
- Sami o kadını tanıyor olmalı.
- We won't tell anybody about that.
- Biz o konuyu kimseye söylemeyeceğiz.
- That's a great sign.
- O harika bir işaret.
- I did not unlock that door.
- O kapıyı ben açmadım.
- I didn't think that movie was very interesting.
- O filmi pek ilginç bulmadım.
- I can't get along with that man any more.
- O adamla artık anlaşamıyorum.
- That isn't likely to happen today.
- O bugün muhtemelen olmayacak.
- That woman is infatuated with you.
- O kadın sana delicesine aşık.
- I did that work on the orders of my boss.
- O işi patronumun emriyle yaptım.
- What's that butterfly?
- O kelebek nedir?
- You weren't your normal self that day.
- O gün sende bir hâller vardı.
- Tom ought not to have spoken to his teacher in that tone of voice.
- Tom öğretmeniyle o ses tonuyla konuşmamalıydı.
- You should look up that word.
- O kelimeyi sözlükte aramalısın.
- At that high school, sports is more important than academics.
- O lisede, spor, derslerden daha önemlidir.
- Tom wants to buy that painting, but I've already sold it to someone else.
- Tom o tabloyu satın almak istiyor ama ben onu daha önce başkasına sattım.
- That's pretty serious.
- O oldukça ciddi.
- You didn't seem to want that book.
- O kitabı istiyor gibi görünmüyordun.
- That was pretty good.
- O oldukça iyiydi.
- I've been told that often enough.
- O bana yeterince sık söylendi.
- I recognize that person from somewhere.
- Ben o kişiyi bir yerden tanıyorum.
- Why is that here?
- O neden burada?
- I'm still dealing with that problem.
- Hâlâ o sorunla uğraşıyorum.
- I think it's dangerous to swim in that river.
- O nehirde yüzmenin tehlikeli olduğunu düşünüyorum.
- Did you find anything in that store that you liked?
- O mağazada hoşuna giden bir şey buldun mu?
- That escalated quickly.
- O hızla tırmandı.
- That's a dog, and that's a puppy.
- O bir köpek ve o bir köpek yavrusu.
- Did you like that book?
- O kitabı sevdin mi?
- Now that Tom and Mary have broken up, it's probably OK to ask her out on a date.
- Tom ve Mary ayrıldığına göre, o kıza çıkma teklif etmekte bir sakınca yok.
- You liked that game.
- O oyunu sevmiştin.
- That was a good steak.
- O iyi bir biftekti.
- That man standing over there next to the maple tree is Tom.
- Orada akçaağacın yanında duran o adam Tom'dur.
- I'm unable to answer that question.
- Ben o soruya cevap veremem.
- If I'd had more money, I'd have bought that pen.
- Daha fazla param olsaydı, o kalemi alırdım.
- I didn't realize that at the time.
- O zaman fark etmemiştim.
- Whatever you do, don't push that button.
- Ne yaparsan yap, o düğmeye basma.
- I confess I was wrong about that.
- O konuda hatalı olduğumu itiraf ediyorum.
- Every one of them went to see that movie.
- Onların her biri o filmi izlemeye gitti.
- Tom has probably already seen that movie.
- Tom muhtemelen o filmi çoktan izlemiştir.
- When I heard that song, it reminded me of when I was a kid.
- O şarkıyı duyduğumda bana bir çocuk olduğum zamanı hatırlattı.
- Tell us what happened that night.
- Bize o gece ne olduğunu anlat.
- Tom was buried later that day.
- Tom o gün daha sonra gömüldü.
- That's Tom's problem.
- O, Tom'un sorunu.
- That's an odd question.
- O garip bir soru.
- We were children at that time.
- O zamanlar çocuktuk.
- Sami was pulling away from that friendship.
- Sami o arkadaşlıktan uzaklaşıyordu.
- Tom doesn't like to talk about that.
- Tom o konuda konuşmaktan hoşlanmaz.
- That boy's name is Shintaro Wada.
- O çocuğun adı Shintaro Wada.
- We've never been to that place.
- Biz o yere hiç gitmedik.
- Look at that dog.
- O köpeğe bak.
- Could you hand me that hammer?
- O çekici bana verir misin?
- Don't let that chair get covered with dew outside.
- O sandalyenin dışarıda çiy ile kaplanmasına izin vermeyin.
- That was so cool.
- O çok güzeldi.
- That's not accurate.
- O doğru değil.
- You obviously want to buy that dress.
- Belli ki o elbiseyi satın almak istiyorsun.
- That's a good move.
- O iyi bir hamle.
- Sami didn't know how to operate that gun.
- Sami o silahı nasıl kullanacağını bilmiyordu.
- That sounds sinister.
- O uğursuz görünüyor.
- That kid kept crying for hours.
- O çocuk, saatlerce ağlamaya devam etti.
- I loved that musical.
- O müzikali sevdim.
- Who wouldn't watch that show?
- O programı kim izlemez ki?
- That child soon fell asleep.
- O çocuk, kısa sürede uykuya daldı.
- That wasn't on the schedule.
- O, programda değildi.
- I need to get that book back from Tom.
- O kitabı Tom'dan geri almam gerekiyor.
- That kid needs help rather than punishment.
- O çocuğun cezadan ziyade yardıma ihtiyacı var.
- That child was clinging to his mother.
- O çocuk annesine sarılıyordu.
- That should be easy.
- O kolay olmalı.
- I'll buy that CD.
- O CD'yi alacağım.
- Don't eat from this plate and don't drink from that cup.
- Bu tabaktan yeme ve o bardaktan içme.
- Can you manage to carry that heavy suitcase by yourself?
- O ağır bavulu kendiniz taşıyabilir misiniz?
- Did you steal that car?
- O arabayı sen mi çaldın?
- I want that car.
- O arabayı istiyorum.
- You gave Tom that money, didn't you?
- O parayı Tom'a verdin, değil mi?
- Tom can't get that car started.
- Tom o arabayı çalıştıramaz.
- Were you married at that time?
- O zaman evli miydiniz?
- That would be so funny.
- O çok komik olurdu.
- That may have been true many years ago.
- O yıllar önce doğru olabilirdi.
- That's not going to happen any time soon.
- O yakın zamanda olmayacak.
- I can't play that song without a capo.
- Ben kapo olmadan o şarkıyı çalamam.
- Who made that decision?
- Kim o kararı verdi?
- That girl is really shy.
- O kız gerçekten utangaç.
- That was foreseeable.
- O öngörülebilirdi.
- I know that gentleman only by name.
- Ben o beyefendiyi sadece ismen tanıyorum.
- That is a danger zone; don't go there.
- O, tehlikeli bir bölge; gitme oraya.
- Don't tell me you actually believe that nonsense.
- Bana o saçmalığa gerçekten inandığını söyleme.
- Is that your roommate?
- O senin oda arkadaşın mı?
- We need to find out who drove that car.
- O arabayı kimin kullandığını bulmalıyız.
- That building is our school.
- O bina bizim okulumuz.
- Who do you think that guy is?
- O adamın kim olduğunu düşünüyorsun?
- My right leg was injured in that accident.
- O kazada sağ bacağım yaralandı.
- That hotel serves very good food.
- O otel çok iyi yemekler sunar.
- Is that fish?
- O balık mı?
- No, that's not normal.
- Hayır, o normal değil.
- Do you know that guy?
- O adamı tanıyor musun?
- That was well written.
- O iyi yazılmıştı.
- That shipment's been very much delayed.
- O sevkiyat çok gecikti.
- I'm the one who bought you that jacket.
- Sana o ceketi alan bendim.
- That car is hers.
- O araba onun.
- Tom was at home at that time.
- Tom o sırada evdeydi.
- We can't go back that way.
- O şekilde geri dönemeyiz.
- Bear in mind that that school is an integrated junior high and high school.
- O okulun entegre bir ortaokul ve lise olduğunu unutmayın.
- That story can't be true.
- O hikaye gerçek olamaz.
- That's what we're aiming for.
- O, hedeflediğimiz şey.
- That is a bus stop.
- O bir otobüs durağı.
- Strange things happened in that house.
- O evde garip şeyler oldu.
- I don't want to see that movie.
- O filmi görmek istemiyorum.
- That is an archaic expression.
- O arkaik bir ifade.
- That was a fundamental error.
- O temel bir hataydı.
- That should be interesting.
- O ilginç olmalı.
- We want to talk to you about that.
- O konuda seninle konuşmak istiyoruz.
- I wonder why Tom wants that job.
- Tom'un o işi neden istediğini merak ediyorum.
- I would be happy to teach you that song.
- Sana o şarkıyı öğretmekten mutluluk duyarım.
- Tom knows a few guys who work at that factory.
- Tom o fabrikada çalışan birkaç adamı tanıyor.
- Who is that lady?
- O hanım kim?
- Don't sit on that bench.
- O banka oturmayın.
- Sami talked about that.
- Sami o konudan bahsetti.
- What a ridiculous opinion that is!
- O ne saçma bir fikir!
- I did not have sexual relations with that woman.
- Ben o kadınla cinsel ilişkiye girmedim.
- I have to make the best of that small room.
- O ufak odayı en iyi şekilde kullanmalıyım.
- Where is that guy?
- O adam nerede?
- Please take that baggage to the post office.
- Lütfen o bavulu postaneye götür.
- That wasn't even a lie.
- O bir yalan bile değildi.
- I think that's made a difference.
- Sanırım o bir fark yarattı.
- I want that cat.
- O kediyi istiyorum.
- Keep that spider away from me.
- O örümceği benden uzak tut.
- Can I register for that class?
- O sınıfa kayıt olabilir miyim?
- I can't forget about that stupid movie.
- O aptal filmi unutamıyorum.
- It'll be difficult for me to sing this song in that key.
- Bu şarkıyı o perdeden söylemek benim için zor olur.
- That's not a doctor.
- O bir doktor değil.
- That bus stops in front of my house.
- O otobüs evimin önünde duruyor.
- That was very difficult.
- O çok zordu.
- What were you doing at that particular moment?
- O özel anda ne yapıyordun?
- Tom is too heavy to sit on that chair.
- Tom o sandalyeye oturamayacak kadar ağır.
- That country's economy is growing.
- O ülkenin ekonomisi büyüyor.
- That job was handled by Fadil.
- O iş Fadıl tarafından halledildi.
- That boy is smart.
- O çocuk akıllı.
- That's the opinion of a dilettante.
- O bir amatörün fikri.
- Don't play that game.
- O oyunu oynama.
- Climb down out of that tree immediately!
- Hemen o ağaçtan in!
- You look incredible in that dress.
- O elbisenin içinde inanılmaz görünüyorsun.
- That's probably what Tom meant.
- Muhtemelen Tom'un demek istediği odur.
- Tom's warned me about that.
- Tom o konuda beni uyardı.
- Tom stayed with the Jacksons that night.
- Tom o gece Jackson'larla kaldı.
- Is that what you were thinking?
- Düşündüğün o mu?
- They did not make love that night.
- Onlar o gece sevişmedi.
- That could explain it.
- O bunu açıklayabilir.
- That's very dramatic.
- O çok dramatik.
- I didn't know what to do after that event.
- O olaydan sonra ne yapacağımı bilemedim.
- I liked that movie.
- O filmi sevdim.
- We had a lot of thunder that summer.
- O yaz çok gök gürültüsü oldu.
- Tom wasn't married to Mary at that time.
- Tom o zaman Mary ile evli değildi.
- That's only collateral damage.
- O sadece tali hasar.
- Isn't that the Golden Gate Bridge?
- O, Golden Gate köprüsü değil mi?
- Maybe that law needs to be changed.
- Belki de o yasanın değiştirilmesi gerekiyor.
- What's that green stuff?
- O yeşil şey de ne?
- How old is that church?
- O kilise kaç yıllık?
- That's not safe.
- O güvenli değil.
- You can't bribe that judge.
- O hakime rüşvet veremezsin.
- Is that my rifle?
- O benim tüfeğim mi?
- I never wore that hat again.
- O şapkayı bir daha asla giymedim.
- Where did you get that hat?
- O şapkayı nereden aldın?
- That dog is big.
- O köpek büyüktür.
- I don't think anybody would want to see that movie more than once.
- Kimsenin o filmi bir kereden fazla görmek isteyeceğini sanmıyorum.
- Is that unreasonable?
- O mantıksız mı?
- I saw that film, but it wasn't very good.
- Ben o filmi gördüm, ama o çok iyi değildi.
- I had that dream again last night.
- Dün gece yine o rüyayı gördüm.
- Do you still think that's what we want?
- Hala istediğimiz şeyin o olduğunu mu düşünüyorsun?
- I couldn't remember the title of that song.
- O şarkının adını hatırlayamadım.
- That sounds complicated.
- O karmaşık görünüyor.
- Tom doesn't remember too much about what happened that day.
- Tom o gün olanlar hakkında çok fazla şey hatırlamıyor.
- That plan resulted with failure.
- O plan başarısızlıkla sonuçlandı.
- That conference is held every year.
- O konferans her yıl düzenlenir.
- I don't worry about that anymore.
- Artık o konuda endişelenmiyorum.
- Who is that pretty girl?
- O güzel kız kim?
- That woman always cheated on her husband.
- O kadın, kocasını hep aldattı.
- Where did you buy that cap?
- O şapkayı nereden aldın?
- That's a real person.
- O, gerçek bir kişi.
- That proves nothing.
- O hiçbir şeyi kanıtlamaz.
- Was that a coincidence?
- O bir tesadüf müydü?
- That child got bored.
- O çocuk sıkıldı.
- That'll change soon.
- O yakında değişecek.
- I must replace that fluorescent lamp.
- O floresan lambayı değiştirmeliyim.
- Tom was in the third grade at that time.
- Tom o zaman üçüncü sınıftaydı.
- That typhoon prevented me from going out.
- O tayfun dışarı çıkmamı engelledi.
- That'll be impossible.
- O imkansız olacak.
- That depresses me.
- O benim moralimi bozuyor.
- Where's that bottle of wine I asked you to buy?
- Almanı istediğim o şarap şişesi nerede?
- Many clients come to that lawyer for advice.
- Birçok müşteri o avukata tavsiye için gelir.
- Put down that gun.
- İndir o silahı.
- Angela didn't sleep a wink that night.
- Angela o gece gözünü bile kırpmadı.
- Tom doesn't have to answer that question.
- Tom o soruya yanıt vermek zorunda değil.
- At that store, they deal in fish and meat.
- O mağazada balık ve et satıyorlar.
- That's correct, actually.
- Aslında o doğru.
- Is that your new girlfriend?
- O senin yeni kız arkadaşın mı?
- How did you come up with that idea?
- O fikri nasıl ortaya attın?
- There are only three tables in that restaurant.
- O restoranda sadece üç masa var.
- That was an error.
- O bir hataydı.
- I remember that feeling.
- O hissi hatırlıyorum.
- That was my question.
- O benim sorunumdu.
- That's very handy.
- O çok kullanışlı.
- I have often been asked that question.
- O soru bana sık sık soruldu.
- That dog runs very fast.
- O köpek çok hızlı koşuyor.
- This car is as big as that car.
- Bu araba o araba kadar büyük.
- That feast was one of the best I ever had.
- O ziyafet şimdiye kadar yediklerimin en iyisiydi.
- There was no furniture in that room.
- O odada hiç mobilya yoktu.
- That's the biggest grasshopper I've ever seen.
- O şimdiye kadar gördüğüm en büyük çekirge.
- Sami can't go in that bedroom.
- Sami o odaya giremez.
- That book is really old.
- O kitap gerçekten eski.
- I really don't know that woman.
- O kadını gerçekten tanımıyorum.
- Sami went to that school.
- Sami o okula gitti.
- Why did Tom get into that car?
- Tom neden o arabaya bindi?
- That woman's got two bags.
- O kadının iki çantası var.
- You have to investigate that problem.
- O sorunu araştırmalısın.
- That sounds strange.
- O garip görünüyor.
- How has that helped you in this job?
- O bu işte sana nasıl yardımcı oldu?
- I didn't know Tom at that time.
- O zaman Tom'u tanımıyordum.
- We never talked about what happened that night.
- O gece olanlar hakkında hiç konuşmadık.
- I'm gonna kill that bitch.
- O kaltağı öldüreceğim.
- We'll talk about that soon.
- Biz yakında o konuda konuşacağız.
- That guy over there doesn't even look like Tom.
- Oradaki o adam Tom gibi görünmüyor bile.
- That was smart.
- O akıllıydı.
- I don't know what that animal is called.
- O hayvana ne deniyor bilmiyorum.
- That store sells kitchen-ware.
- O mağaza mutfak eşyaları satıyor.
- That book has a bunch of pages.
- O kitabın bir sürü sayfası var.
- At that time, Tom was swimming.
- O sırada Tom yüzüyordu.
- I know what you think, but she's not like that.
- Ne düşündüğünü biliyorum ama o öyle biri değil.
- Don't set foot in that neighborhood.
- O mahalleye ayak basmayın.
- I love that kind of dedication.
- O tür bağlılığı seviyorum.
- Don't send that letter.
- O mektubu gönderme.
- Does that seem wise?
- O akıllıca görünüyor mu?
- That guy's very embittered.
- O adam hayata çok küsmüş.
- Give that cat to us.
- O kediyi bize ver.
- I finally have enough money to buy Tom that camera he's wanted.
- Tom'a istediği o kamerayı almak için nihayet yeterli param var.
- My father used to eat in that restaurant.
- Babam eskiden o restoranda yemek yerdi.
- That might not be enough.
- O yeterli olmayabilir.
- There were no railroads at that time in Japan.
- O zamanlar Japonya'da demiryolu yoktu.
- That politician is an old fox.
- O politikacı yaşlı bir tilki.
- I need that phone.
- O telefona ihtiyacım var.
- That shop was full of people.
- O dükkan insanlarla doluydu.
- Does that happen a lot?
- O çok olur mu?
- That was over three months ago.
- O üç ay önceydi.
- Do you see that cloud that almost looks like a camel?
- Neredeyse bir deve gibi görünen o bulutu görüyor musun?
- That bridge is half as long as this one.
- O köprü, bunun yarısı kadar.
- That was nuts.
- O deliydi.
- Is that what you wanted to buy?
- O senin satın almak istediğin şey mi?
- That truck is not transporting what people think.
- O kamyon insanların düşündüğü şeyi taşımıyor.
- That was a wonderful success.
- O harika bir başarıydı.
- That firm has a good reputation.
- O firmanın iyi bir ünü var.
- I spent two hours yesterday trying to fix that broken radio.
- Dün o kırık radyoyu tamir etmeye çalışarak iki saat harcadım.
- You can't treat me like that.
- Bana o şekilde davranamazsın.
- That man told me his name was Tom Jackson.
- O adam bana adının Tom Jackson olduğunu söyledi.
- May I borrow that book from you?
- O kitabı senden ödünç alabilir miyim?
- That's not the problem.
- Sorun o değil.
- That fox must have killed the hen.
- O tilki tavuğu öldürmüş olmalı.
- I like that dress a lot.
- O elbiseyi çok beğeniyorum.
- We don't have to buy from that store anymore.
- Artık o mağazadan alışveriş yapmak zorunda değiliz.
- That's one of my favorite words.
- O benim favori kelimelerimden biri.
- Why is Tom talking to that guy?
- Tom neden o adamla konuşuyor?
- That accent is so adorable.
- O aksan çok sevimli.
- Would you mind explaining that diagram to me?
- O diyagramı bana açıklar mısın?
- Don't touch that button!
- O tuşa dokunma!
- That meant a whole lot to me.
- O benim için çok şey ifade ediyordu.
- That was a big promise you made.
- O, verdiğin büyük bir sözdü.
- I don't trust that woman at all.
- O kadına hiç güvenmiyorum.
- That can happen.
- O olabilir.
- Mary goes to that restaurant for lunch every other day.
- Mary, öğle yemeği için gün aşırı o restorana gider.
- That river is dangerous.
- O nehir tehlikeli.
- I'll never forget that day.
- O günü asla unutmayacağım.
- Yes, that's the right answer.
- Evet, o doğru cevap.
- Is that fair enough?
- O yeterince adil mi?
- Don't tell me that Dan is talking to that crow.
- Dan'in o kargayla konuştuğunu söyleme bana.
- That man is completely drunk.
- O adam tamamen sarhoş.
- That is a lovely doll, isn't it?
- O güzel bir bebek, değil mi?
- That's fortunate.
- O şanslı.
- I think I have the key to that drawer.
- Sanırım o çekmecenin anahtarı bende.
- I've been wanting to see that movie for a long time.
- Ben uzun bir zamandır o filmi izlemek istiyorum.
- I like that person.
- O kişiden hoşlanırım.
- I wasn't able to remember the title of that song.
- O şarkının ismini hatırlayamamıştım.
- I didn't like the interface of that operating system.
- O işletim sisteminin arayüzünü beğenmedim.
- I didn't realize that at the time.
- Bunu o zaman fark etmedim.
- That girl hugged her doll.
- O kız bebeğine sarıldı.
- What's that awful sound?
- O berbat ses ne?
- I always wanted to hear that piece.
- O parçayı hep dinlemek istemişimdir.
- That is the same umbrella as I found on the bus.
- O, otobüste bulduğum şemsiye ile aynı.
- Tom never opens that window.
- Tom o pencereyi hiç açmaz.
- Did you cry when Tom told you that story?
- Tom o hikayeyi sana anlattığında ağladın mı?
- Come tomorrow, that's a different story.
- Yarın gel, o farklı bir hikaye.
- I told you I hated that shirt.
- O gömlekten nefret ettiğimi söylemiştim.
- I don't know that song.
- O şarkıyı bilmiyorum.
- What's causing that sound?
- O sese ne neden oluyor?
- What do you think Tom was doing out in the woods that day?
- Tom'un o gün orada ormanda ne yaptığını düşünüyorsun?
- You should look that word up.
- O kelimeyi bulmalısın.
- I love that language.
- O dili seviyorum.
- Where does all that noise come from?
- Bütün o gürültü nereden geliyor?
- I don't know that sector.
- O sektörü tanımıyorum.
- Is that my hat?
- O benim şapkam mı?
- Tom wouldn't tell me anything about what happened that night.
- Tom bana o gece olanlarla ilgili hiçbir şey anlatmadı.
- It's next to that building.
- O binanın yanında.
- That's a big job.
- O büyük bir iş.
- I don't know anything about that guy.
- O adam hakkında hiçbir şey bilmiyorum.
- I heard that that boy traveled from Hokkaido to Kyushu by bicycle.
- O çocuğun Hokkaido'dan Kyushu'ya bisikletle gittiğini duydum.
- Who else is on that list?
- O listede başka kim var?
- That was the trouble.
- Sorun oydu.
- That's completely untrue.
- O tamamen yanlış.
- No, Tom, that's too dangerous!
- Hayır, Tom, o çok tehlikeli.
- Is that your car?
- O senin araban mı?
- That looks suspicious to me.
- O bana şüpheli görünüyor.
- That's an old Russian custom.
- O eski bir Rus geleneği.
- I hate that article.
- O yazıdan nefret ediyorum.
- Isn't that what I just said?
- Söylediğim o değil mi?
- Tell me that story again.
- Bana o hikayeyi tekrar anlat.
- What was that sound?
- O ses neydi?
- Computers didn't yet exist around that time.
- O zamanlar bilgisayarlar henüz yoktu.
- Are you going to eat that cupcake?
- O keki yiyecek misin?
- I need that information now.
- Şimdi o bilgiye ihtiyacım var.
- I know about that already.
- O konuyu zaten biliyorum.
- I can't believe that you enjoyed that movie.
- Senin o filmden hoşlandığına inanamıyorum.
- That took much longer than I expected.
- O beklediğimizden çok daha uzun sürdü.
- We don't have that data.
- Biz o veriye sahip değiliz.
- Is that your first name or your last name?
- O senin ilk adın mı yoksa soyadın mı?
- We were talking about something at that time, but I don't remember what.
- O sırada bir şey konuşuyorduk ama ne olduğunu hatırlamıyorum.
- I saw that report.
- O raporu gördüm.
- That was a pretty exciting night.
- O çok heyecanlı bir geceydi.
- I'd sign that petition.
- O dilekçeyi imzalayacağım.
- I'm not too clear about that point.
- O noktadan pek emin değilim.
- I'm wondering whether to take on that job.
- O işe girip girmeyeceğimi merak ediyorum.
- That was his plan all along.
- O, başından beri onun planıydı.
- That method didn't work.
- O yöntem işe yaramadı.
- That fat girl consumes too much sugary food.
- O şişman kız çok fazla şekerli yiyecek tüketiyor.
- I hate that idea.
- O fikirden nefret ediyorum.
- What kind of flute is that?
- O ne tür bir flüt?
- I don't want to see that movie.
- O filmi izlemek istemiyorum.
- Everybody's excited about that.
- Herkes o konuda heyecanlı.
- That's my favorite part.
- O en sevdiğim kısım.
- That nurse is very kind and polite.
- O hemşire çok nazik ve kibardır.
- That person doesn't have any money at all.
- O kişinin hiç parası yok.
- That flower smells sweet.
- O çiçek güzel kokuyor.
- That's a lovely necklace.
- O güzel bir kolye.
- That man is my teacher.
- O adam benim öğretmenim.
- That hospital is one of the oldest institutions in the city.
- O hastane şehrin en eski kurumlarından biri.
- I looked all over the house for that letter.
- Evin her yerinde o mektubu aradım.
- We've been trying to avoid that problem.
- Biz o sorundan kaçınmaya çalışıyoruz.
- I think that was very funny.
- Sanırım o çok komikti.
- I remember hearing that music somewhere.
- O müziği bir yerlerde duyduğumu hatırlıyorum.
- Do you hear that sound?
- O sesi duyuyor musun?
- That's so freaky.
- O çok garip.
- That day changed my life.
- O gün benim hayatımı değiştirdi.
- That's really a great idea.
- O gerçekten harika bir fikir.
- That's dangerous.
- O tehlikeli.
- That scene was stupid.
- O sahne aptalcaydı.
- Why is that wrong?
- O niçin yanlıştır?
- I'd like a copy of that document as soon as possible.
- En kısa zamanda o belgenin bir kopyasını istiyorum.
- That job is pretty much finished.
- O iş, hemen hemen bitti.
- Is that too expensive?
- O çok pahalı mı?
- That didn't stop me.
- O beni durdurmadı.
- That suit has an expensive look.
- O elbise pahalı bir görünüme sahip.
- You should cut off your connections with that group.
- O grupla bağlantıları kesmelisin.
- I think that was him.
- Sanırım oydu.
- Who did you buy that umbrella for?
- O şemsiyeyi kimin için aldın?
- We hope that doesn't happen.
- Umarız o gerçekleşmez.
- I think Tom paid way too much for that old saxophone.
- Tom'un o eski saksafon için çok fazla ödediğini düşünüyorum.
- I didn't realize that at the time.
- Bunu o zaman fark etmemiştim.
- Don't talk about them that way.
- Onlar hakkında o şekilde konuşma.
- That's an excellent choice.
- O mükemmel bir seçim.
- That movie is worth seeing.
- O film izlemeye değer.
- What did you really think of that movie?
- O film hakkında gerçekten ne düşünüyorsun?
- That photo came with the wallet.
- O fotoğraf cüzdanla birlikte geldi.
- Maybe that'll work.
- Belki de o işe yarayacak.
- How many times have you heard that question?
- O soruyu kaç kere dinlediniz?
- I bought that book for you.
- O kitabı sana aldım.
- That is a table.
- O bir masa.
- That's one of the weirdest things I've ever seen.
- O şimdiye kadar gördüğüm en tuhaf şeylerden biri.
- That was an offer Layla couldn't refuse.
- O, Leyla'nın reddedemeyeceği bir teklifti.
- I could not find that word in the dictionary.
- O kelimeyi sözlükte bulamadım.
- Layla and Sami argued repeatedly that night.
- Leyla ve Sami o gece defalarca tartıştılar.
- That used to mean a lot to me.
- O benim için çok şey ifade ederdi.
- That door won't open.
- O kapının açılacağı yok.
- That makes me want to laugh.
- O beni güldürüyor.
- That was very scary to me.
- O benim için çok korkunçtu.
- When was the last time you saw that cat?
- En son ne zaman o kediyi gördün?
- That day will go down in history.
- O gün tarihe geçecek.
- That district is no longer a safe place to live in.
- O bölge artık yaşamak için güvenli bir yer değil.
- That looks like the work of a virus.
- O bir virüsün işi gibi görünüyor.
- I'll ask Tom that question the next time I see him.
- Onu bir daha gördüğüm zaman o soruyu Tom'a soracağım.
- What's that lizard?
- O kertenkele de ne?
- That's kind of deep.
- O biraz derin.
- I wonder who that girl is.
- O kızın kim olduğunu merak ediyorum.
- That's not so many.
- O o kadar çok değil.
- That is the girl whom I know well.
- O, benim iyi tanıdığım kız.
- At that time, we were quite rich.
- O zamanlar oldukça zengindik.
- What's that awful smell?
- O berbat koku ne?
- I didn't have the TV on at that time.
- O sırada televizyon açık değildi.
- We had fun that night!
- Biz o gece eğlendik!
- What's wrong with that woman?
- O kadının nesi var?
- I gave Tom that book.
- Tom'a o kitabı ben verdim.
- I couldn't speak French at that time.
- O zaman Fransızca konuşamıyordum.
- That boy is intelligent.
- O çocuk zeki.
- That man grabbed the young girl's wrist.
- O adam genç kızın bileğini yakaladı.
- That looks bad.
- O kötü görünüyor.
- Somebody told me that man's name was Tom.
- Biri bana o adamın adının Tom olduğunu söyledi.
- It's very likely that he'll be late.
- Büyük olasılıkla o geç kalacak.
- I suggest you don't ask Tom that question.
- O soruyu Tom'a sormamanı öneriyorum.
- You can make up to 80,000 yen a month in that part-time job.
- O part-time işte bir ayda 80.000 yene kadar kazanabilirsin.
- What's in that package?
- O paketteki nedir?
- That question is easy to answer.
- O soruya cevap vermek kolaydır.
- No one lives in that house.
- O evde kimse yaşamıyor.
- Hand me that book, please.
- Bana o kitabı uzat, lütfen.
- That seems legit to me.
- O bana yasal görünüyor.
- That matter was decided by the Supreme Court.
- O konu Yüksek Mahkeme tarafından karara bağlandı.
- Get down from that tree!
- O ağaçtan in!
- You should take part in that speech contest.
- O konuşma yarışmasına katılmalısın.
- I've never heard of that city yet.
- O şehri daha önce hiç duymadım.
- Who gave you that package?
- O paketi sana kim verdi?
- That was interesting, wasn't it?
- O ilginçti, değil mi?
- There are many tall buildings in that town.
- O kasabada birçok yüksek bina var.
- I've already found somebody to do that job.
- O işi yapacak birini zaten buldum.
- Layla has her own version of what happened that night.
- Layla'nın o gece yaşananlara dair kendi anlattıkları var.
- No one uses that kind of weapon anymore.
- Artık kimse o tür bir silah kullanmıyor.
- What was the name of that restaurant?
- O restoranın adı neydi?
- There used to be a bookstore on that corner.
- O köşede bir kitapçı vardı.
- That waterfall looks amazing.
- O şelale muhteşem görünüyor.
- This book is as interesting as that book.
- Bu kitap o kitap kadar ilginç.
- That's the challenge for parents.
- O, anne ve babalar için zorluktur.
- Did you learn that speech by heart?
- O konuşmayı ezberledin mi?
- Hey, what's that?
- Hey, o nedir?
- What extactly is that?
- O tam olarak nedir?
- My papers were in that box.
- Benim belgelerim o kutudaydı.
- That's pathetic.
- O içler acısı.
- I have seen that film long ago.
- O filmi uzun zaman önce izlemiştim.
- I wasn't told that.
- O bana söylenmedi.
- They say that that drug is not safe.
- Onlar o ilacın güvenli olmadığını söylüyorlar.
- That shop closed in 2013.
- O dükkan 2013'te kapandı.
- That man is going on trial next week.
- O adam gelecek hafta mahkemeye çıkacak.
- That would be almost perfect.
- O neredeyse mükemmel olurdu.
- That happened only a few days ago.
- O sadece birkaç gün önce oldu.
- I'm pretty sure that tower is 330 meters tall.
- O kulenin 330 metre yüksekliğinde olduğuna eminim.
- Is everything that belongs to you in that chest?
- Sana ait olan her şey o sandıkta mı?
- Oh, don't worry about that.
- Ah, o konuda endişelenmeyin.
- You need another ten dollars to buy that camera.
- O kamerayı satın almak için bir on dolara daha ihtiyacın var.
- There used to be a drugstore on that corner.
- O köşede eskiden bir eczane vardı.
- That's my idea.
- O benim fikrim.
- Do you remember that baffling murder case?
- O şaşırtıcı cinayet davasını hatırlıyor musun?
- What accent is that?
- O hangi aksan?
- Wow, that's cool.
- Vay, o harika.
- Tom is planning to buy that book.
- Tom o kitabı satın almayı planlıyor.
- We aren't going to stay at that hotel again.
- Bir daha o otelde kalmayacağız.
- That girl is walking slowly.
- O kız yavaş yürüyor.
- Do you think there's a chance I could get that job?
- Sence o işe girme şansım var mı?
- I was overtaken by that car.
- O araba tarafından sollandım.
- No matter how many times I read that sentence, I couldn't understand it.
- O cümleyi kaç kez okursam okuyayım önemli değil, onu hala anlayamadım.
- I don't think he'll be able to do that work.
- O işi yapabileceğini sanmıyorum.
- That child dug a tunnel in the sandpit.
- O çocuk, kum havuzunda bir tünel kazdı.
- I enjoyed working with Tom on that project.
- O projede Tom'la çalışmaktan zevk aldım.
- That was the best day of my life.
- O, hayatımdaki en iyi gündü.
- That's cruel.
- O acımasız.
- That seems to make sense.
- O mantıklı gibi görünüyor.
- Every sentence in that book is important.
- O kitaptaki her cümle önemli.
- I'm using that computer.
- O bilgisayarı kullanıyorum.
- That was really great.
- O gerçekten harikaydı.
- That dog is so stupid.
- O köpek çok aptal.
- You are crazy if you continue to work in that place.
- O yerde çalışmaya devam edersen delirirsin.
- There are three students with the same name in that class.
- O sınıfta aynı isimde üç öğrenci var.
- That's my girl.
- O benim kızım.
- That pun is terrible.
- O kelime oyunu berbat.
- Tom was only thirteen years old at that time.
- Tom o zaman sadece on üç yaşındaydı.
- That doesn't concern us.
- O bizi ilgilendirmez.
- Do you think you can ride that horse?
- O ata binebileceğini mi sanıyorsun?
- I don't like that guy.
- O adamı sevmiyorum.
- That's a good school.
- O iyi bir okul.
- Do not blame me, I do not have anything to do with that video.
- Beni suçlama, benim o video ile bir ilgim yok.
- What are you going to do about that?
- O konuda ne yapacaksın?
- Tom found Mary's ring behind that couch.
- Tom, Mary'nin yüzüğünü o kanepenin arkasında buldu.
- I don't like the food at that deli.
- O şarküterideki yemekleri sevmiyorum.
- I wrote down that telephone number.
- O telefon numarasını not aldım.
- Who did you hear that rumor from?
- O söylentiyi kimden duydun?
- Isn't that a teacher from your school?
- O senin okulundan bir öğretmen değil mi?
- I think that's what saved us.
- Sanırım bizi o kurtardı.
- You need good equipment to climb that mountain.
- O dağa tırmanmak için iyi ekipmana ihtiyacınız var.
- There's nobody here by that name.
- Burada o isimde kimse yok.
- Tom doesn't remember what happened that night.
- Tom o gece ne olduğunu hatırlamıyor.
- Is that Tom's bicycle?
- O Tom'un bisikleti mi?
- That's the first cockroach I've seen this spring.
- O, bu bahar gördüğüm ilk hamamböceği.
- That old house has been neglected for years.
- O eski ev, yıllardır ihmal edildi.
- I already know a lot about that.
- O konuda çok biliyorum zaten.
- Is that a house?
- O bir ev mi?
- It's clear that Tom doesn't want to talk about it.
- Tom'un o konuda konuşmak istemediği açık.
- I've never forgotten that time.
- Ben o zamanı asla unutmadım.
- Tom bought three copies of that book.
- Tom o kitaptan üç kopya satın aldı.
- That was three weeks ago.
- O, üç hafta önceydi.
- That place is open to everybody.
- O yer herkese açıktır.
- There's something on that shelf that Tom wants.
- O rafta Tom'un istediği bir şey var.
- I thought Tom might enjoy that movie.
- Tom'un o filmi seveceğini düşündüm.
- That noise woke me up.
- O gürültü beni uyandırdı.
- That's not an issue.
- O bir sorun değil.
- That looks good enough.
- O yeterince iyi görünüyor.
- That sounds like a scam.
- O bir aldatmaca gibi görünüyor.
- That night, we slept out in the open.
- O gece açık havada uyuduk.
- Let us handle that problem.
- O sorunu halledelim.
- Napoleon Bonaparte ruled France at that time.
- Napoleon Bonaparte o zaman Fransa'yı yönetti.
- May I look at that magazine?
- O dergiye bakabilir miyim?
- Give me that other box.
- Bana o diğer kutuyu ver.
- It’s said that Tokyo is a very safe city.
- O, Tokyo'nun çok güvenli bir şehir olduğunu söyledi.
- Walking through that area of town should be interesting.
- Şehrin o bölgesinde yürümek ilginç olacak.
- Japan recognized the new government of that country.
- Japonya o ülkenin yeni hükümetini tanıdı.
- That decision is up to Tom.
- O karar Tom'a bağlı.
- That child may have been kidnapped on his way home.
- O çocuk evine giderken kaçırılmış olabilir.
- I no longer feel that way about you.
- Artık senin hakkında o şekilde hissetmiyorum.
- That man was wearing a tiger mask.
- O adam bir kaplan maskesi takıyordu.
- Did you see them that night?
- O gece onları gördün mü?
- Who is that woman with the brown coat?
- Kahverengi ceketli o kadın kim?
- Who are you to make that decision?
- Sen kimsin de o kararı veriyorsun?
- Did Tom sign that confession voluntarily?
- Tom o itirafı kendi isteğiyle mi imzaladı?
- Why was I writing that letter?
- Neden o mektubu yazıyordum?
- That house is built of bricks.
- O ev tuğla ile inşa edilmiştir.
- That might not be a good idea.
- O iyi bir fikir olmayabilir.
- How much is that gold ring?
- O altın yüzük ne kadar?
- I've probably already seen that movie.
- Muhtemelen o filmi daha önce izledim.
- I think that's a mistake.
- Sanırım o bir hata.
- I like the slow rhythm of that song.
- O şarkının yavaş ritmini severim.
- Don't say that word again.
- O kelimeyi bir daha söylemeyin.
- Who cares about that?
- O kimin umurunda?
- Three bears lived in that little house.
- Üç tane ayı, o küçük evde yaşıyordu.
- That isn't a good reason.
- O iyi bir neden değil.
- I can't sing this song in that key.
- Bu şarkıyı o perdede söyleyemem.
- That book costs 3,000 yen.
- O kitap 3,000 yendir.
- I was probably thirty years old at that time.
- Ben o zaman muhtemelen otuz yaşındaydım.
- I had no money on me at that time.
- O sırada üstümde hiç para yoktu.
- I can't express how happy I was at that time.
- O anda ne kadar mutlu olduğumu ifade edemem.
- Is that a penguin?
- Penguen mi o?
- At that time, Tom was sitting between Mary and John.
- O zaman, Tom, Mary ve John arasında oturuyordu.
- I would like to take that trip with you.
- Seninle o yolculuğa çıklmak istiyorum.
- I was born in that house.
- O evde doğdum.
- No one knows what happened at that time.
- Kimse o zaman ne olduğunu bilmiyor.
- Let's go back and resurrect that old idea.
- Geri dönelim ve o eski fikri diriltelim.
- That seems simple enough.
- O yeterince basit görünüyor.
- Do you have any idea what that guy's name is?
- O adamın adının ne olduğuna dair herhangi bir fikrin var mı?
- That was very good.
- O çok iyiydi.
- That factory makes toys.
- O fabrika oyuncaklar yapar.
- That glen was beautiful on a calm day.
- O vadi sakin bir günde çok güzeldi.
- That's helpful.
- O yararlı.
- Tom was in Boston that year.
- Tom o yıl Boston'daydı.
- You're the one who planted that tree.
- O ağacı diken sendin.
- I need a visa to enter that country.
- O ülkeye girmek için vizeye ihtiyacım var.
- Where did you get that watch?
- O saati nereden aldın?
- I hope I get the chance to ask Tom that question.
- Umarım Tom'a o soruyu sorma şansını yakalarım.
- There are only three tables in that restaurant.
- O restoranda yalnızca üç masa var.
- That photographer is really talented.
- O fotoğrafçı gerçekten yetenekli.
- I'm staying at that hotel.
- Ben o otelde kalıyorum.
- If the trees on that hill are cut down, you'll see erosion pretty quickly.
- Eğer o tepedeki ağaçlar kesilirse, erozyonu çok çabuk göreceksiniz.
- That ball could've hit me.
- O top bana isabet edebilirdi.
- Whatever happens, don't open that door.
- Ne olursa olsun, o kapıyı açmayın.
- That's not my decision.
- O benim kararım değil.
- Sami often slept alone in that room.
- Sami sık sık o odada yalnız uyurdu.
- Is that the woman who knows the answer?
- Cevabı bilen kadın o mu?
- That's another matter.
- O başka bir mesele.
- Do you want me to look into that matter?
- O meseleyi araştırmamı ister misin?
- There were once poor farmers in that village.
- Bir zamanlar o köyde fakir çiftçiler vardı.
- That's my jacket.
- O benim ceketim.
- We haven't talked to Tom about that yet.
- Biz o konuda henüz Tom'la konuşmadık.
- How much does that lamp cost?
- O lamba kaç para eder?
- You shouldn't swim in that pond.
- O gölette yüzmemelisin.
- I know that times are tough.
- O zamanların zor olduğunu biliyorum.
- Why is that significant?
- O neden önemli?
- That's pure speculation.
- O tam bir spekülasyondur.
- An innocent biker was shot by an arrogant soldier on that street.
- Masum bir motorcu o sokakta küstah bir asker tarafından vuruldu.
- At that time, I didn't yet know whether I could go or not.
- O sırada gidip gidemeyeceğimi henüz bilmiyordum.
- Do you remember that baffling murder case?
- O güç cinayet davasını hatırlıyor musunuz?
- That boy denies stealing the bicycle.
- O çocuk bisikleti çaldığını inkar ediyor.
- That guy annoys me.
- O adam benim canımı sıkıyor.
- That fact can't be denied.
- O gerçek inkar edilemez.
- I got that news from Hashimoto.
- O haberi Hashimoto'dan aldım.
- Do you really want that house?
- O evi gerçekten istiyor musun?
- Is that really true!
- O gerçekten doğru mu!
- That cheese is made from sheep's milk.
- O peynir koyun sütünden yapılır.
- That made her angry.
- O onu kızdırdı.
- That film's really interesting.
- O film gerçekten ilgi çekicidir.
- When I hear that song, I remember my younger days.
- O şarkıyı duyduğumda, gençlik günlerimi hatırlarım.
- That's a funny looking car.
- O komik görünümlü bir araba.
- I often go fishing in that river.
- Sık sık o nehre balık tutmaya giderim.
- A good idea occurred to me at that time.
- O zaman aklıma iyi bir fikir geldi.
- The price of the stock of that company will not come down.
- O şirketin hisse senetlerinin fiyatı düşmeyecek.
- I saw that film, but it wasn't very good.
- O filmi izledim ama pek iyi değildi.
- I'm sure that I'll win that tennis match.
- Ben o tenis maçını kazanacağıma eminim.
- I got better after taking that medicine.
- O ilacı aldıktan sonra iyileştim.
- That blouse fits you well.
- O bluz sana iyi uyuyor.
- That shovel cost thirty dollars.
- O kürek otuz dolara mal oldu.
- Sami is talking to that chick.
- Sami o kızla konuşuyor.
- I regret not having bought that house.
- O evi almadığım için pişmanım.
- Tom wasn't my husband at that time.
- Tom o zamanlar benim kocam değildi.
- I guess that doesn't concern me.
- Sanırım o beni ilgilendirmiyor.
- What is that big building in front of us?
- Önümüzdeki o büyük bina nedir?
- That's a really nice name.
- O gerçekten güzel bir isim.
- How could that be important?
- O nasıl önemli olabilir?
- Isn't that strange?
- O garip değil mi?
- I had never seen her before that time.
- O zamana kadar onu hiç görmemiştim.
- That looks pretty cool.
- O oldukça havalı görünüyor.
- Follow that car.
- O arabayı izleyin.
- Were you with Tom that night?
- O gece Tom'la mıydın?
- That looks a lot like Tom's ex-wife.
- O, Tom'un eski eşine çok benziyor.
- You are not allowed to enter that room.
- O odaya girmene izin verilmez.
- I never hear that song without remembering my high school days.
- O şarkıyı duyunca lise günlerimi hatırlamadan edemiyorum.
- I got tired of looking at that painting.
- O resme bakmaktan yoruldum.
- That incident happened right in front of him.
- O olay onun tam önünde oldu.
- That is one of my daily duties.
- O benim günlük görevlerimden biri.
- That troubles me.
- O beni rahatsız ediyor.
- That red car hit the blue van.
- O kırmızı araba mavi kamyonete çarptı.
- If that happens again, call me.
- O bir daha olursa, beni ara.
- I can't go back to that house.
- O eve geri dönemem.
- That may be so.
- O öyle olabilir.
- That seems to be a sensible precaution.
- O mantıklı bir önlem gibi görünüyor.
- That experience left a bad taste in my mouth.
- O deneyim ağzımda kötü bir tat bıraktı.
- Which is your book, this one or that one?
- Senin kitabın hangisi, bu mu yoksa o mu?
- That sounds racist to me.
- O bana ırkçı geliyor.
- That's not a trick question.
- O hileli bir soru değildir.
- Tom, get down from that tree!
- Tom, o ağaçtan in!
- That's just as bad.
- Bu da o kadar kötü.
- Tom has probably already seen that movie.
- Tom muhtemelen o filmi önceden gördü.
- That man has one box.
- O adamın bir kutusu var.
- I think that price is reasonable.
- O fiyatın makul olduğunu düşünüyorum.
- That car salesman isn't honest.
- O araba satıcısı dürüst değil.
- I can't make that decision without talking to Tom first.
- Önce Tom'la konuşmadan o kararı veremem.
- No, not that one!
- Hayır, o değil!
- Does that really happen?
- O gerçekten oluyor mu?
- That woman is his wife, I think.
- Sanırım, o kadın onun karısıdır.
- I imagine that'll change.
- Sanırım o değişecek.
- I went to that party by myself.
- O partiye tek başıma gittim.
- Whose car is that?
- O kimin arabası?
- That has never happened to me, touch wood.
- O benim hiç başıma gelmedi, aman tahtaya vur.
- Don't make fun of that child.
- O çocukla dalga geçme.
- That book is old.
- O kitap eski.
- That's quite intriguing.
- O oldukça ilgi çekici.
- Tom was a security guard at that time.
- Tom o zamanlar güvenlik görevlisiydi.
- That's not even funny.
- O komik bile değil.
- You might find something that you like in that store.
- O dükkanda hoşuna gidecek bir şey bulabilirsin.
- That's absolutely correct.
- O kesinlikle doğru.
- How many floors does that building have?
- O binanın kaç katı var?
- We walked ten miles that day.
- O gün on mil yürüdük.
- That is not an orange, either.
- O da bir portakal değildir.
- Don't drop that glass.
- O bardağı düşürme.
- That fish lives in fresh water.
- O balık tatlı suda yaşıyor.
- That tackle was fake.
- O mücadele sahteydi.
- Who needs that old furniture?
- O eski mobilyalara kimin ihtiyacı var?
- Was that guy Tom?
- O adam Tom muydu?
- You saw that movie, right?
- O filmi izledin, değil mi?
- Tom advised Mary not to buy anything from that store.
- Tom, Mary'ye o mağazadan hiçbir şey almamasını tavsiye etti.
- I think that man was speaking French.
- Sanırım o adam Fransızca konuşuyordu.
- That news got around.
- O haber yayıldı.
- That's a beautiful story.
- O güzel bir hikaye.
- Who was that guy?
- O adam kimdi?
- I want to get that classic car no matter how expensive it is.
- Ne kadar pahalı olursa olsun o klasik arabayı almak istiyorum.
- We haven't been able to find out why we weren't allowed to enter that building.
- O binaya girmemize neden izin verilmediğini öğrenemedik.
- That's true, too.
- O da doğru.
- How long will that last?
- O ne kadar sürecek?
- That guy is a bully.
- O adam bir zorba.
- There's nothing that you can do about it.
- O konuda yapabileceğin hiçbir şey yok.
- Tell me what that man is like.
- Bana o adamın nasıl biri olduğunu söyle.
- Is that the electrician?
- O elektrikçi mi?
- Tom believed that the people in that small village were cannibals.
- Tom o küçük köydeki insanların yamyam olduklarına inanıyor.
- That'll change nothing.
- O hiçbir şeyi değiştirmeyecek.
- That's likely Tom's girlfriend.
- O muhtemelen Tom'un kız arkadaşı.
- That scientist is looking for dinosaur bones in the valley.
- O bilim adamı vadide dinozor kemikleri arıyor.
- I think that girl cut her hair to give herself a new look.
- Sanırım o kız kendine yeni bir görünüm vermek için saçlarını kestirdi.
- My leg was bitten by that dog.
- Bacağımı o köpek ısırdı.
- Does that seem right to you?
- O size doğru görünüyor mu?
- May I eat that orange?
- O portakalı yiyebilir miyim?
- That's my father's house.
- O benim babamın evi.
- We lost a lot on that job.
- Biz o işte çok kaybettik.
- How did that occur?
- O nasıl oldu?
- Abraham Lincoln went back to Washington that night.
- Abraham Lincoln o gece Washington'a geri döndü.
- Tell us everything you know about that matter.
- O konu hakkında bildiğin her şeyi bize anlat.
- That isn't really going to happen, is it?
- O gerçekten olmayacak, değil mi?
- No one wants to answer that question.
- O soruyu yanıtlamayı kimse istemiyor.
- That isn't a good reason.
- O iyi bir gerekçe değildir.
- That's my boy.
- O benim oğlum.
- That was an experience.
- O bir deneyimdi.
- Is that an order?
- O bir emir mi?
- That restaurant has a very nice atmosphere.
- O restoranın güzel bir atmosferi var.
- Don't tell me they actually believe that nonsense.
- Bana onların o saçmalığa gerçekten inandıklarını söyleme.
- Whose suitcase is that?
- O kimin bavulu?
- Don't touch that blue button.
- O mavi butona dokunma.
- That candidate deserves our support.
- O aday desteğimizi hak ediyor.
- Was that man harassing you?
- O adam seni taciz mi ediyordu?
- That was uncool.
- O hoş değildi.
- I found that book interesting.
- Ben o kitabı ilginç buldum.
- Don't go in that building.
- O binaya girme.
- Emet dislikes that woman.
- Emet o kadından hoşlanmaz.
- We were all in that meeting together.
- O toplantıda hepimiz beraberdik.
- Sami's fingerprints were on that glass.
- Sami'nin parmak izleri o bardağın üzerindeydi.
- That car is quite new.
- O araba oldukça yeni.
- That was our only consolation.
- O bizim tek tesellimizdi.
- There were no railroads in Japan at that time.
- O zamanlar Japonya'da demiryolu yoktu.
- That is unavoidable.
- O kaçınılmazdır.
- I'm not that kind of guy.
- Ben o tür bir adam değilim.
- Do you plan to buy that car?
- O arabayı almayı düşünüyor musun?
- Don't talk to my friends that way.
- Arkadaşlarımla o biçimde konuşma.
- I've already read that novel.
- O romanı çoktan okudum.
- That crime is punishable by death.
- O suçun cezası ölümdür.
- Unfortunately, that didn't happen.
- Ne yazık ki, o olmadı.
- Did we find out who that man was?
- O adamın kim olduğunu bulabildik mi?
- That article makes fun of vegetarians.
- O makale vejetaryenlerle alay ediyor.
- I think that's fair.
- Sanırım o adil.
- I'm no different than you are in that respect.
- O bakımdan senden farklı değilim.
- That's an old Canadian custom.
- O eski bir Kanada geleneğidir.
- I wrote that book.
- O kitabı yazdım.
- That poet attempted suicide in their library.
- O şair kütüphanesinde intihara teşebbüs etti.
- What kind of fish is that?
- O ne tür bir balık?
- It's very likely that he'll be chosen.
- O, büyük olasılıkla seçilecek.
- That nickname fits him perfectly.
- O takma isim ona mükemmel uyuyor.
- The supermarket was relatively empty for that time of day.
- Süpermarket günün o saati için nispeten boştu.
- Don't buy that book.
- O kitabı alma.
- That isn't the only thing that worries me.
- O beni endişelendiren tek şey değil.
- I wanna go back to that house.
- O eve geri dönmek istiyorum.
- If that man makes one more mistake, I'll fire him.
- Eğer o adam bir hata daha yaparsa işten atarım.
- That hotel is very close to the train station.
- O otel, tren istasyonuna çok yakındır.
- This medicine will cure you of that disease.
- Bu ilaç seni o hastalıktan kurtaracak.
- That was very hurtful.
- O çok inciticiydi.
- That restaurant isn't expensive.
- O restoran pahalı değil.
- That child has to be restrained.
- O çocuk zapt edilmeli.
- We intend to look into that matter.
- O meseleyi soruşturmaya niyetliyiz.
- That's my job.
- O benim işim.
- I wonder if that woman over there is married.
- Oradaki o kadının evli olup olmadığını merak ediyorum.
- Twist that knob to the right and the box will open.
- O düğmeyi sağa çevirin ve kutu açılacaktır.
- That wall is cold.
- O duvar soğuk.
- That's pretty wild.
- O oldukça vahşi.
- That was all right.
- O iyiydi.
- I can't believe you live in that building.
- O binada yaşadığına inanamıyorum.
- That's affecting me.
- O beni etkiliyor.
- We put the desk by that window.
- Biz masayı o pencerenin yanına koyduk.
- That job was really difficult.
- O iş gerçekten zordu.
- That was wonderful.
- O harikaydı.
- That's as clear as mud.
- O, çamur kadar nettir.
- That wouldn't be too difficult.
- O çok zor olmazdı.
- I assumed that was the reason you called me.
- Beni arama nedeninin o olduğunu sandım.
- I really don't want to sit in that room.
- Gerçekten o odada oturmak istemiyorum.
- That's the man I saw yesterday.
- Dün gördüğüm adam o.
- That man standing over there is my father.
- Orada duran o adam benim babamdır.
- In the summer of that year, more Japanese troops moved into China.
- O yılın yaz aylarında daha fazla Japon askeri Çin'e hareket etti.
- That child is always fretting.
- O çocuk her zaman sızlanıyor.
- We can all agree on that.
- Hepimiz o konuda anlaşabiliriz.
- I gave that book to Tom this morning.
- Bu sabah o kitabı Tom'a verdim.
- That door is locked.
- O kapı kilitli.
- Why is that critical?
- O neden kritik?
- We're not concerned about that.
- Biz o konuda endişeli değiliz.
- Don't open that box yet.
- O kutuyu henüz açma.
- I had seen my husband for the first time, on that day.
- Kocamı ilk kez o gün görmüştüm.
- That party is always pandering to the middle class.
- O parti her zaman orta sınıfı sömürüyor.
- Are you still reading that book?
- O kitabı hâlâ okuyor musun?
- That is the bus stop.
- O, otobüs durağı.
- That ship leaves tomorrow.
- O gemi yarın kalkıyor.
- Doesn't that sound familiar?
- O tanıdık gelmiyor mu?
- I didn't drink that milk.
- O sütü içmedim.
- That's too much information.
- O, çok fazla bilgi.
- How did that affect you?
- O sizi nasıl etkiledi?
- That man is one cunning devil!
- O adam kurnaz bir şeytan!
- I had hardly any money at that time.
- O zamanlar neredeyse hiç param yoktu.
- Thinking about that, I left.
- O konuda düşününce, bıraktım.
- That would be better.
- O daha iyi olurdu.
- Let's not get into that, please.
- O konuya girmeyelim lütfen.
- Is that a friend of yours?
- O senin arkadaşın mı?
- That is what I have wanted to buy.
- Satın almak istediğim şey, o.
- I don't know who that man is.
- O adamın kim olduğunu bilmiyorum.
- That just doesn't make sense.
- O sadece mantıklı değil.
- That sounds like a great idea.
- O harika bir fikir gibi görünüyor.
- I found a rare stamp at that store.
- O mağazada nadir bir pul buldum.
- The most popular sports in that country are soccer, speedway and ski jumping.
- O ülkede en popüler sporlar futbol, sürat yarışı ve kayakla atlamadır.
- I'll give you the article I wrote on that matter.
- Sana o konuda yazdığım makaleyi vereceğim.
- I like that chick.
- O pilici seviyorum.
- I assume that boy who looks so much like you is your brother.
- Sana çok benzeyen o çocuğun kardeşin olduğunu varsayıyorum.
- That's my call.
- O benim çağrım.
- That university's curriculum covers natural science and social science.
- O üniversitenin müfredatı doğa bilimleri ve sosyal bilimleri kapsıyor.
- That doesn't trouble me.
- O beni rahatsız etmiyor.
- That hat looks good on her.
- O şapka onun üzerinde iyi görünüyor.
- We need that report by tomorrow.
- O rapora yarına kadar ihtiyacımız var.
- What's on that leaf?
- O yaprağın üzerindeki nedir?
- That was pathetic.
- O acıklıydı.
- What's your impression of that person like?
- O kiş ihakkındaki izleniminiz nedir?
- Sami didn't notice anything unsual about Layla that night.
- Sami o gece Layla'da olağan dışı bir şey fark etmedi.
- That was an angry bunny.
- O öfkeli bir tavşandı.
- Sami left early that day.
- Sami o gün erken çıktı.
- That can't last.
- O devam edemez.
- That party is always pandering to the middle class.
- O parti her zaman orta sınıfı kullanıyor.
- Inform that woman that her son is alright.
- O kadına oğlunun iyi olduğunu söyle.
- That meeting was a waste of time.
- O toplantı zaman kaybıydı.
- That's doubtful.
- O şüphe dolu.
- Tom and Mary didn't know each other at that time.
- Tom ve Mary o zaman birbirlerini tanımıyordu.
- Actually, that's probably not true.
- Aslında o muhtemelen doğru değildir.
- We all had a fine time that day.
- O gün hepimiz iyi vakit geçirdik.
- That's actually pretty clever.
- O aslında oldukça akıllı.
- Where did you find that dress?
- O elbiseyi nereden buldun?
- I don't like that idea much.
- O fikri fazla sevmiyorum.
- That doesn't happen.
- O olmaz.
- Is that man over there a teacher?
- Oradaki o adam bir öğretmen mi?
- That guy is a weasel.
- O adam çakalın teki.
- Doesn't that prove anything?
- O bir şey kanıtlamıyor mu?
- That was frustrating.
- O sinir bozucuydu.
- I think that that car is slowly following us.
- Sanırım o araba bizi yavaşça takip ediyor.
- Is that a gun rack?
- O bir tüfek rafı mı?
- That movie was really boring.
- O film gerçekten sıkıcıydı.
- I wrote that letter.
- O mektubu ben yazdım.
- You should ask Tom about that.
- O konuyu Tom'a sorman gerekir.
- That's such a cute face.
- O çok şirin bir yüz.
- I need that information as soon as possible.
- En kısa sürede o bilgiye ihtiyacım var.
- Tom, I think that girl is waiting for you.
- Tom, sanırım o kız seni bekliyor.
- I think that's better.
- Sanırım o daha iyi.
- I know Tom will sing that song if you request it.
- Eğer istersen Tom'un o şarkıyı söyleyeceğini biliyorum.
- I assume that won't happen.
- Sanırım o olmayacak.
- Is that unconstitutional?
- O, anayasaya aykırı mı?
- It's likely that she'll succeed.
- O muhtemelen başaracaktır.
- Who's idea was that?
- O kimin fikriydi?
- I think that's unlikely.
- Sanırım o olası değil.
- That's my intention.
- O benim amacım.
- That's exactly what I thought.
- Düşündüğüm tam olarak odur.
- That man is a convict.
- O adam bir mahkûm.
- These pictures could've been taken at that time, I suppose.
- Sanırım bu resimler o zaman çekilmiş olabilirdi.
- That boat was full of refugees from Cuba.
- O tekne, Küba'dan gelen mültecilerle doluydu.
- Tom saw that movie last summer.
- Tom o filmi geçen yaz izlemiş.
- I know that boy whom you don't know.
- Tanımadığınız o çocuğu tanıyorum.
- Cut down that tree.
- O ağacı kes.
- Tom isn't that kind of person.
- Tom o tür bir insan değil.
- You must get rid of that bad habit.
- O kötü alışkınlıktan kurtulmalısın.
- That's still an open question.
- O hâlâ açık bir soru.
- That's really impressive.
- O gerçekten etkileyici!
- I don't think about you in that way.
- Ben sizin hakkınızda o şekilde düşünmüyorum.
- That cloud looks like China.
- O bulut Çin gibi görünüyor.
- That watch is less expensive than this one.
- O kol saati bundan daha ucuz.
- We have to get that document back before Tom shows it to anyone.
- Tom kimseye göstermeden önce o belgeyi geri almalıyız.
- That's one of our rules.
- O, kurallarımızdan biri.
- What really went on in that house?
- O evde gerçekten neler oldu?
- That house was built by my cousin.
- O ev kuzenim tarafından inşa edildi.
- That ball could've hit you.
- O top sana çarpabilirdi.
- Hang that picture on the wall.
- O resmi duvara as.
- That is the regular starting time.
- O normal başlangıç zamanı.
- That was a stupid question.
- O, aptalca bir soruydu.
- That isn't mine.
- O benim değil.
- Doesn't that seem a little suspicious?
- O biraz şüpheli görünmüyor mu?
- I think you're wrong about that.
- Sanırım o konuda yanılıyorsun.
- Did you find out who that guy was?
- O adamın kim olduğunu öğrendin mi?
- I wonder where that ship is headed.
- O geminin nereye gittiğini merak ediyorum.
- That week in Boston was pretty hectic.
- Boston'daki o hafta oldukça hareketliydi.
- Don't touch that dial.
- O kadrana dokunma.
- There have been many accidents at that intersection.
- O kavşakta birçok kaza oldu.
- Don't you want to know the truth about what happened that day?
- O gün olanlar hakkında gerçeği bilmek istemiyor musun?
- That's too expensive for me.
- O benim için çok pahalı.
- Without your help, I couldn't have ridden out that crisis.
- Senin yardımın olmasaydı, o krizi atlatamazdım.
- Tom didn't smoke marijuana that night.
- Tom o gece marihuana kullanmadı.
- I think I mistakenly sent that email to Tom.
- Sanırım o e-postayı yanlışlıkla Tom'a gönderdim.
- What is that greasy stuff on your shirt?
- Gömleğindeki o yağlı şey de ne?
- We arrived at that plan out of pure desperation, but the book sold well.
- Umutsuzluktan dolayı o plana vardık fakat kitap iyi sattı.
- Linda was Dan's girlfriend at that time.
- Linda o zamanlar Dan'in kız arkadaşıydı.
- How many people live in that house?
- O evde kaç kişi yaşıyor?
- Can you show me that picture?
- O resmi bana gösterebilir misin?
- That is a strange accent.
- O, garip bir aksan.
- That's what we want.
- Bizim istediğimiz o.
- Where will that take place?
- O nerede gerçekleşecek?
- Tom wants to buy that painting, but I've already sold it to someone else.
- Tom o tabloyu almak istiyor ama ben çoktan başkasına sattım.
- You didn't tell them what we wrote in that blog.
- O blogta ne yazdığımızı onlara söylemedin.
- I was unmarried at that time.
- Ben o zaman evli değildim.
- Did that hotel meet your expectations?
- O otel beklentilerinizi karşıladı mı?
- I hate that flavor.
- O tattan nefret ederim.
- Many people thought Lincoln could be that man.
- Birçok insan Lincoln'ün o adam olabileceğini düşünüyordu.
- Is that your shirt?
- O senin gömleğin mi?
- That elder died of hunger.
- O ihtiyar açlıktan öldü.
- Were you drinking that day?
- O gün sen de içiyor muydun?
- I support that decision.
- Ben o kararı desteklerim.
- That's nothing to be sorry for.
- O üzülecek bir şey değil.
- I've already started reading that book.
- O kitabı zaten okumaya başladım.
- Have you listened to the salsa version of that song?
- O şarkının salsa versiyonunu dinledin mi?
- Tom certainly gets a nice sound out of that old bassoon.
- Tom kesinlikle o eski fagottan güzel bir ses çıkarıyor.
- That's your gift.
- O senin armağanın.
- That was the answer I wanted.
- İstediğim cevap oydu.
- That student's studying sociology.
- O öğrenci sosyoloji okuyor.
- That lecture was a waste of time.
- O ders zaman kaybıydı.
- Is that black bag Tom's?
- O siyah çanta Tom'un mu?
- That boy's name is Shintaro Wada.
- O oğlanın adı Shintaro Wada.
- That was Tom's favorite color.
- O, Tom'un en sevdiği renkti.
- That is a very reasonable thing to say.
- O söylemek için çok mantıklı bir şey.
- That was really good.
- O gerçekten iyiydi.
- Tom got that bicycle from Mary.
- Tom o bisikleti Mary'den aldı.
- That isn't possible.
- O mümkün değil.
- I like that dog.
- O köpeği seviyorum.
- That boy's a big bully.
- O çocuk tam bir kabadayı.
- How did you find that book?
- O kitabı nasıl buldun?
- What was the name of that movie?
- O filmin ismi neydi?
- Well, that's different.
- Peki, o farklı.
- We've got a distress signal from that ship.
- Biz o gemiden bir tehlike sinyali aldık.
- Do you know who gave Mary that necklace?
- O gerdanlığı Mary'ye kimin verdiğini biliyor musun?
- That painting is a copy.
- O resim bir kopya.
- That article is rubbish.
- O yazı çöp.
- What did I do with that brochure?
- O broşürle ne yaptım ben?
- There are all kinds of flowers in that garden.
- O bahçede her çeşit çiçek var.
- I'm going to apply for that job.
- O iş için başvuracağım.
- I'm concerned about that problem.
- O sorun hakkında endişeliyim.
- Tom has owned that car for three years.
- Tom üç yıldır o arabanın sahibi.
- Why do you always wear that hat?
- Neden her zaman o şapkayı takıyorsun?
- That must have been socially awkward.
- O, sosyal olarak garip olmalı.
- I love that program.
- O programı seviyorum.
- For dinner, we ate the fish we caught that day.
- Akşam yemeği için o gün yakaladığımız balıkları yedik.
- However, that didn't happen.
- Ancak, o olmadı.
- I was the only one who knew about that.
- O konuyu bilen tek kişiydim.
- I only knew how to speak French at that time.
- O zamanlar sadece Fransızca konuşabiliyordum.
- I want that turtle home!
- O kaplumbağayı evde istiyorum!
- That night, Asem broke five dishes.
- Asem o gece beş tane tabak kırdı.
- That's so thoughtful.
- O çok düşünceli.
- No one knows what happened at that time.
- O zaman ne olduğunu kimse bilmiyor.
- That wouldn't be healthy.
- O, sağlıklı olmazdı.
- How did you get that scar?
- O yarayı nasıl aldın?
- Do you think Tom knew about that?
- Sizce Tom o konuyu biliyor muydu?
- That's a bit much.
- O biraz fazla.
- The policeman was on duty on that day.
- Polis memuru o gün görev başındaydı.
- Why are you reading that book?
- O kitabı neden okuyorsun?
- That was a stupid thing to do.
- O yapmak için aptalca bir şeydi.
- That's why I told you not to go by car.
- Arabayla gitmemeni söylememin nedeni odur.
- That college student is studying engineering.
- O üniversite öğrencisi mühendislik okuyor.
- Tom finished reading that book in one night.
- Tom bir gecede o kitabı okumayı bitirdi.
- I've forgotten the words to that song.
- O şarkının sözlerini unuttum.
- That's the end goal.
- O nihai hedeftir.
- That movie was more interesting than I expected.
- O film beklediğimden daha ilgi çekiciydi.
- What did you really think of that movie?
- O film hakkında gerçekten ne düşündün?
- That can complicate matters.
- O, konuyu karmaşık hale getirebilir.
- Two families live in that house.
- O evde iki aile yaşıyor.
- That's the deepest part of the lake as well.
- O aynı zamanda gölün en derin kısmı.
- I never knew you felt that way.
- O şekilde hissettiğini hiç bilmiyordum.
- That was a big accomplishment.
- O büyük bir başarıydı.
- That mountain is about three thousand meters high.
- O dağ, yaklaşık üç bin metre yüksekliğindedir.
- Tom was risking losing his job by talking to his boss that way.
- Tom patronuyla o şekilde konuşarak işini kaybetmeyi göze alıyordu.
- Mary looks pretty in that dress.
- Mary o elbise içinde güzel görünüyor.
- That was kind of mean.
- O biraz cimriydi.
- Whose plan was that?
- O kimin planıydı?
- Let's listen to that song again.
- O şarkıyı tekrar dinleyelim.
- I know that story.
- O hikayeyi biliyorum.
- Tom was a taxi driver in Australia at that time.
- Tom o zamanlar Avustralya'da taksi şoförüydü.
- I used to often take walks along that river.
- O nehir boyunca sık sık yürüyüş yapardım.
- I don't know why I reacted that way.
- Neden o biçimde tepki gösterdiğimi bilmiyorum.
- That was hysterical.
- O histerikti.
Show More (1926)
|
