old - Inglés Turco Frases
Inglés Turco
old eski adj.
  • Mr. Foster still uses his old car.
  • Bay Foster hala eski arabasını kullanıyor.
  • Her old colleague mailed me.
  • Eski iş arkadaşı bana mail attı.
  • Cooperation through the network has been enhanced for all members, old and new.
  • Ağ aracılığıyla işbirliği, eski ve yeni tüm üyeler için geliştirilmiştir.
Show More (1216)
old yaşlı adj.
  • It will help millions of European old people to retire in the sun.
  • Bu, milyonlarca Avrupalı yaşlının güneş altında emekli olmasına yardımcı olacaktır.
  • We also need to present and implement a set of policies to keep and motivate older workers to stay in the job market.
  • Ayrıca, yaşlı çalışanları iş piyasasında tutmak ve motive etmek için bir dizi politika sunmalı ve uygulamalıyız.
  • For example, the subjects of family policy and the older labour force were addressed.
  • Örneğin aile politikası ve yaşlı iş gücü konuları ele alınmıştır.
Show More (700)
old büyük adj.
  • I figured Tom wasn't old enough.
  • Tom'un yeterince büyük olmadığını düşündüm.
  • He is not old enough to live alone.
  • Yalnız yaşayacak kadar büyük değil.
  • She's old enough to know the truth.
  • O gerçeği bilecek kadar büyük.
Show More (51)
old yaşlılar n.
  • We mentioned in the debate the issue of an adequate income for older people.
  • Tartışmada yaşlılar için yeterli gelir konusundan bahsettik.
  • We mentioned in the debate the issue of an adequate income for older people.
  • Tartışmada yaşlılar için yeterli gelir konusuna değinmiştik.
  • A detailed study on the financing of long-term care for older people is being carried out in my own country, Ireland.
  • Kendi ülkem olan İrlanda'da yaşlılar için uzun süreli bakımın finansmanı konusunda detaylı bir çalışma yürütülmektedir.
Show More (2)
old eskimiş adj.
  • She used old towels to dry the dog.
  • Köpeği kurulamak için eskimiş havluları kullandı.
  • Let's get rid of this old furniture.
  • Şu eskimiş mobilyaları başımızdan atalım.
  • It may be fairly old.
  • Oldukça eskimiş olabilir.
Show More (2)
old ihtiyar adj.
  • My grandfather is not a grumpy old man.
  • Büyükbabam, huysuz bir ihtiyar değildir.
  • You're just an old guy pretending to be a little kid.
  • Sen de küçük bir çocuk gibi davranan ihtiyar bir adamsın.
  • He was always getting in trouble with the Old Bill.
  • İhtiyar Bill'le başı hep derde girerdi.
Show More (1)
old bayat adj.
  • The bread is old.
  • Ekmek bayat.
  • The bread is old and hard.
  • Ekmek bayat ve sert.
  • This old bread is as hard as a rock.
  • Bu bayat ekmek bir kaya kadar sert.
Show More (0)
old belirli bir yaşta adj.
  • As far as I know, Jane is 20 years old.
  • Bildiğim kadarıyla Jane 20 yaşında.
Show More (-2)
old tanıdık adj.
  • The neighborhood still feels like the old familiar place.
  • Mahalle, hala eski tanıdık bir yer gibi hissettiriyor.
Show More (-2)
old ezeli adj.
  • The two teams are old rivals.
  • Bu iki takım ezeli rakiplerdir.
Show More (-2)
old tecrübeli adj.
  • She's old enough to know the truth.
  • Gerçeği bilecek kadar tecrübeli.
Show More (-2)
old kıdemli adj.
  • He's an old timer.
  • O kıdemli bir elemandır.
Show More (-2)
old antik adj.
  • He came across this old coin in an antique shop.
  • Bu antik paraya bir antikacı dükkanında rastladı.
Show More (-2)
old olgun adj.
  • You're old enough to know better.
  • Doğru karar verecek kadar olgunsun.
Show More (-2)