1 |
preoccupation |
meşguliyet |
n. |
|
- The manager have preoccupations with customers' complaints.
- Müdürün müşteri şikayetleriyle ilgili meşguliyetleri var.
- The question which arises is why this constant preoccupation with immigrants.
- Burada akla gelen soru, neden sürekli olarak göçmenlerle meşgul olunduğudur.
- They are ordinary men and women made extraordinary by society's preoccupation with their sex lives.
- Onlar, toplumun cinsel yaşamlarıyla meşgul olması nedeniyle sıra dışı hale gelen sıradan erkek ve kadınlardır.
- Sami had a strange preoccupation.
- Sami'nin garip bir meşguliyeti vardı.
- Sami had a strange preoccupation.
- Sami'nin tuhaf bir meşguliyeti vardı.
Show More (2)
|
2 |
preoccupation |
endişe |
n. |
|
- These days, Zoe's main preoccupation is her tests.
- Bu günlerde Zoe'nin asıl endişesi sınavları.
Show More (-2)
|
3 |
preoccupation |
kaygı |
n. |
|
- We can obviously only vote against a report so obviously marked by these preoccupations alone.
- Bu kadar açık bir şekilde sadece bu kaygıların damgasını vurduğu bir rapora karşı oy kullanabiliriz.
Show More (-2)
|