|
- Their mansion is in a tranquil rural setting.
- Yaşadıkları konak sakin bir kırsal bölgededir.
- This will provide a well-needed boost to the flagging rural economies.
- Bu, durgunluk yaşayan kırsal ekonomilere çok ihtiyaç duyulan bir destek sağlayacaktır.
- Can Europe's rural environment count on adequate care and financial means?
- Avrupa'nın kırsal çevresi yeterli bakım ve mali imkanlara güvenebilir mi?
- In all honesty how many of us are familiar with conditions in rural and border regions in Northwest Russia or Ukraine?
- Dürüst olmak gerekirse, kaçımız Kuzeybatı Rusya veya Ukrayna'daki kırsal ve sınır bölgelerindeki koşullara aşinayız?
- Rural policy stresses the multifunctionality of agriculture in the European Union.
- Kırsal politika, Avrupa Birliği'nde tarımın çok işlevli olduğunu vurgulamaktadır.
- I believe it to be important that rural and regional development should be a key focus of attention.
- Kırsal ve bölgesel kalkınmanın temel ilgi odağı olmasının önemli olduğuna inanıyorum.
- The concerns of farmers and of the rural areas as a whole matter to me.
- Çiftçilerin ve bir bütün olarak kırsal kesimin endişeleri benim için önemlidir.
- In the future we shall have to pay very special attention to the issue of strengthening rural vitality and diversity.
- Gelecekte kırsal canlılık ve çeşitliliğin güçlendirilmesi konusuna çok özel bir önem vermemiz gerekecek.
- For example, we know that older women and people in rural areas experience greater levels of poverty.
- Örneğin, yaşlı kadınların ve kırsal kesimdeki insanların daha fazla yoksulluk yaşadığını biliyoruz.
- That there is particularly deep-seated frustration among rural communities is no secret.
- Özellikle kırsal kesimdeki topluluklar arasında derin bir hayal kırıklığı olduğu bir sır değil.
- We spoke to farmers, the tourism industry, people and rural businesses.
- Çiftçilerle, turizm sektörüyle, insanlarla ve kırsal kesimdeki işletmelerle konuştuk.
- As demonstrated during the foot-and-mouth crisis in our country, agriculture is an integral part of the rural economy.
- Ülkemizdeki şap krizi sırasında da görüldüğü üzere tarım, kırsal ekonominin ayrılmaz bir parçasıdır.
- However, we do not know how many rural women are coming in.
- Bununla birlikte, kırsal kesimden kaç kadının geldiğini bilmiyoruz.
- The population is distributed around the most mountainous rural environment in the whole of the European Community.
- Nüfus, tüm Avrupa Topluluğu'ndaki en dağlık kırsal çevreye dağılmış durumdadır.
- Use it to develop and invest in Ireland's rural post office system.
- Bu parayı İrlanda'nın kırsal posta sistemini geliştirmek ve yatırım yapmak için kullanın.
- Otherwise, there is little hope of reaching the poor in rural areas.
- Aksi takdirde kırsal kesimdeki yoksullara ulaşma umudu çok azdır.
- This is in nobody's interests in either rural or urban areas.
- Bu ne kırsal ne de kentsel alanlarda kimsenin çıkarına değildir.
- Among the European rural model's special features, the expectations of society are a decisive element.
- Avrupa kırsal modelinin kendine has özellikleri arasında toplumun beklentileri belirleyici bir unsurdur.
- This is why I have tabled an amendment which should prevent this improper use of rural subsidies in future.
- Bu nedenle gelecekte kırsal desteklerin bu şekilde uygunsuz kullanımını engelleyecek bir değişiklik önergesi verdim.
- Our rural recovery and urban rehabilitation programmes are providing over 3 million person-days of work this year alone.
- Kırsal kurtarma ve kentsel rehabilitasyon programlarımız sadece bu yıl 3 milyon işgününden fazla iş sağlamaktadır.
- In our countries it goes without saying that projects in rural and urban areas are developed by the stakeholders.
- Ülkelerimizde kırsal ve kentsel alanlardaki projelerin paydaşlar tarafından geliştirildiğini söylemeye gerek yoktur.
- The Commission's initiative to strengthen rural policy is welcomed by the Member States.
- Komisyon'un kırsal politikayı güçlendirme girişimi Üye Devletler tarafından memnuniyetle karşılanmaktadır.
- This is why I have tabled an amendment which should prevent this improper use of rural subsidies in future.
- Bu nedenle, gelecekte kırsal desteklerin bu şekilde uygunsuz kullanımını önleyecek bir değişiklik önergesi sundum.
- However, we do not know how many rural women are coming in.
- Ancak, kırsal kesimden kaç kadının geldiğini bilmiyoruz.
- This will provide a well-needed boost to the flagging rural economies.
- Bu durum, durgunluk yaşayan kırsal ekonomilere çok ihtiyaç duyulan bir destek sağlayacaktır.
- The European rural policy should consider these problems too.
- Avrupa kırsal politikası bu sorunları da dikkate almalıdır.
- The candidate countries are afraid that the process of modernising agriculture might destabilise the rural economy.
- Aday ülkeler, tarımı modernleştirme sürecinin kırsal ekonomiyi istikrarsızlaştırmasından korkuyor.
- The candidate countries are afraid that the process of modernising agriculture might destabilise the rural economy.
- Aday ülkeler tarımın modernleştirilmesi sürecinin kırsal ekonomiyi istikrarsızlaştırmasından korkmaktadır.
- We spoke to farmers, the tourism industry, people and rural businesses.
- Çiftçilerle, turizm sektörüyle, insanlarla ve kırsal işletmelerle konuştuk.
- I believe it to be important that rural and regional development should be a key focus of attention.
- Kırsal ve bölgesel kalkınmanın kilit bir ilgi odağı olmasının önemli olduğuna inanıyorum.
- This is in nobody's interests in either rural or urban areas.
- Bu ne kırsal ne de kentsel alanlarda kimsenin çıkarına değil.
- This will provide a well-needed boost to the flagging rural economies.
- Bu durum, can çekişen kırsal ekonomilere çok ihtiyaç duyulan bir destek sağlayacaktır.
- Priority must be given to the development of broadband Internet access to rural and peripheral regions.
- Kırsal ve çevre bölgelere geniş bant internet erişiminin geliştirilmesine öncelik verilmelidir.
- In many ways it is easier to do what needs to be done in the rural villages.
- Birçok açıdan kırsal kesimdeki köylerde yapılması gerekenleri yapmak daha kolaydır.
- We spent our holiday exploring rural France.
- Tatilimizi Fransa kırsalını keşfederek geçirdik.
- Tom liked living in rural Australia.
- Tom Avustralya kırsalında yaşamayı severdi.
- Sami grew up in rural Egypt.
- Sami Mısır'ın kırsal kesiminde büyüdü.
- Nick looks down on anyone who comes from a rural area.
- Nick kırsal kesimden gelen herkesi küçümser.
- Tom is from a rural area.
- Tom kırsal bir bölgeden.
- You will soon be used to rural life.
- Yakında kırsal hayata alışırsın.
- This movement from rural to urban areas has been going on for over two hundred years.
- Kırsaldan kente doğru olan bu hareket iki yüz yılı aşkın bir süredir devam ediyor.
- Tom liked living in rural Australia.
- Tom, kırsal Avustralya'da yaşamaktan hoşlanıyordu.
- Sami was born in a rural community.
- Sami kırsal bir toplulukta doğdu.
- Tom lives in a rural area.
- Tom kırsal bir bölgede yaşıyor.
- Tom liked living in rural Australia.
- Tom Avustralya'nın kırsalında yaşamayı severdi.
- Sami was born in a rural community.
- Sami kırsal bir bölgede doğdu.
- Tom's church builds orphanages in rural Mexico.
- Tom'un kilisesi Meksika kırsalında yetimhaneler inşa ediyor.
- I live in a rural area.
- Kırsal bir bölgede yaşıyorum.
- Layla lived in rural England.
- Layla İngiltere'nin kırsalında yaşıyordu.
- I live in a rural area.
- Kırsal bir alanda yaşıyorum.
- Our farm is located in rural Nebraska.
- Çiftliğimiz kırsal Nebraska'da yer almaktadır.
- I don't like rural horror thrillers.
- Kırsal korku-gerilim filmlerini sevmem.
- Layla grew up in rural England.
- Layla İngiltere kırsalında büyüdü.
- Fadil was raised in a small rural town.
- Fadıl küçük bir kırsal kasabada büyümüştü.
- They spent their lives in a rural area with no opportunities, but now they're millionaires.
- Hayatlarını hiçbir fırsatı olmayan kırsal bir bölgede geçirdiler ama şimdi milyonerler.
- Tom lives in a rural area.
- Tom kırsal bir alanda yaşıyor.
- Layla grew up in rural England.
- Leyla, İngiltere kırsalında büyüdü.
- Rural environments are too quiet for me.
- Kırsal ortamlar benim için çok sessizdir.
- Sami grew up in rural Egypt.
- Sami Mısır'ın kırsalında büyüdü.
- Rural environments are too quiet for me.
- Kırsal ortamlar benim için çok sessiz.
- Our farm is located in rural Nebraska.
- Çiftliğimiz Nebraska kırsalında yer alıyor.
- Have you ever lived in a rural area?
- Hiç kırsal bir bölgede yaşadınız mı?
- It is said that Japanese rural villages had changed a lot.
- Japon kırsal köylerinin çok değiştiği söylenir.
- Layla lived in a rural area.
- Leyla kırsal bir bölgede yaşıyordu.
- Sami dumped Layla's body in a rural area.
- Sami, Layla'nın cesedini kırsal bir alana attı.
- We spent our holiday exploring rural France.
- Tatilimizi kırsal Fransa'yı keşfederek geçirdik.
- Fadil was raised in a small rural town.
- Fadıl küçük bir kırsal kasabada büyüdü.
- Cities are more densely populated than rural areas.
- Şehirlerin nüfus yoğunluğu kırsal kesimlerden daha fazla.
- The rural exodus depopulated entire villages in this region of Germany.
- Kırsal göç, Almanya'nın bu bölgesindeki tüm köyleri boşalttı.
- Layla lived in rural England.
- Leyla, İngiltere kırsalında yaşıyordu.
- Layla lived in a rural area.
- Layla kırsal bir alanda yaşıyordu.
- Tom liked living in rural Australia.
- Tom, Avustralya kırsalında yaşamaktan hoşlanıyordu.
Show More (69)
|