1 |
scorn |
küçümsemek |
v. |
|
- Furthermore, the report heaps scorn on international fisheries.
- Dahası, rapor uluslararası balıkçılığı küçümsemektedir.
- It is precisely these values that Bush is scorning, with his warmongering cronies and his disregard for Europe.
- Bush'un savaş çığırtkanlığı yapan yandaşları ve Avrupa'yı hiçe saymasıyla küçümsediği tam da bu değerlerdir.
- True artists scorn nothing; they force themselves to understand instead of judging.
- Gerçek sanatçılar hiçbir şeyi küçümsemezler; kendilerini yargılamak yerine anlamaya zorlarlar.
- She scorned the boy.
- Çocuğu küçümsedi.
- She scorns liars.
- Yalancıları küçümser.
- Tom learnt from Mr Ogawa that many people have scorn for the nouveau riche.
- Tom, Bay Ogawa'dan birçok insanın sonradan görmeleri küçümsediğini öğrendi.
- Tom learnt from Mr Ogawa that many people have scorn for the nouveau riche.
- Tom birçok insanın sonradan görme insanları küçümsediğini Bay Ogawa'dan öğrendi.
- She scorns liars.
- O, yalancıları küçümser.
- They scorned the liar.
- Yalancıyı küçümsediler.
- Scorn is the food of fools.
- Küçümseme aptalların gıdasıdır.
- She has scorn for me.
- Beni küçümsedi.
- True artists scorn nothing; they force themselves to understand instead of judging.
- Gerçek sanatçılar hiçbir şeyi küçümsemez; onlar kendilerini yargılamak yerine anlamak için zorlarlar.
- Scorn is the food of fools.
- Küçümseme aptalların yemeğidir.
Show More (10)
|
2 |
scorn |
hor görmek |
v. |
|
- They scorned the liar.
- Yalancıyı hor görüyorlardı.
- A woman scorned can be extremely dangerous.
- Hor görülen bir kadın son derece tehlikeli olabilir.
Show More (-1)
|
3 |
scorn |
küçük görmek |
v. |
|
- She scorned the boy.
- O, çocuğu küçük gördü.
Show More (-2)
|
4 |
scorn |
aşağılamak |
v. |
|
- A woman scorned can be extremely dangerous.
- Aşağılanmış bir kadın son derece tehlikeli olabilir.
Show More (-2)
|