|
- I'm selling my bike; would you like to take a look?
- Bisikletimi satıyorum; bakmak ister misiniz?
- I sell hardware.
- Hırdavat satıyorum.
- The absolute impoverishment which people know forces them to sell their organs to shrewd intermediaries.
- İnsanların yaşadığı mutlak yoksulluk, onları organlarını kurnaz aracılara satmaya zorlamaktadır.
- It is hard to sell dull facts to the public.
- Halka donuk gerçekleri satmak zordur.
- So small farmers from Haiti to Mexico and Mozambique to Tanzania are simply selling up and selling out.
- Yani Haiti'den Meksika'ya, Mozambik'ten Tanzanya'ya kadar küçük çiftçiler sadece satıyor ve elden çıkarıyor.
- The government has announced its intention to sell the state-owned banks in the near future.
- Hükümet, devlet bankalarını yakın gelecekte satma niyetini açıklamıştır.
- Five countries in southern Africa want to sell their stocks of ivory.
- Güney Afrika'daki beş ülke ellerindeki fildişi stoklarını satmak istiyor.
- Instead of this, they confine themselves to primitive coastal fishing and sell their fishing rights to others.
- Bunun yerine, kendilerini ilkel kıyı balıkçılığıyla sınırlıyor ve balıkçılık haklarını başkalarına satıyorlar.
- Firstly, from an ethical point of view, we cannot advocate the idea of selling blood or any body part.
- İlk olarak, etik açıdan bakıldığında, kan veya herhangi bir vücut parçasının satılması fikrini savunamayız.
- These are countries which have to sell their rights due to poverty.
- Bunlar yoksulluk nedeniyle haklarını satmak zorunda kalan ülkeler.
- I am not particularly in favour of this world system of selling 'pollution rights'.
- Ben özellikle 'kirlilik hakları'nı satan bu dünya sisteminden yana değilim.
- We still have to sell enlargement to the people, both in the EU and in the candidate countries.
- Hem AB'deki hem de aday ülkelerdeki insanlara hala genişlemeyi satmak zorundayız.
- Firstly, producers are now to be made responsible for the complete life cycles of the equipment they sell.
- İlk olarak, üreticiler artık sattıkları ekipmanların tüm yaşam döngülerinden sorumlu tutulacaklardır.
- Nevertheless, as I have just said, the investigation did not prove that there had been a coordinated refusal to sell.
- Bununla birlikte, az önce de söylediğim gibi, soruşturma, satışın koordineli bir şekilde reddedildiğini kanıtlamamıştır.
- In future, dealers will be able to sell several makes.
- Gelecekte, bayiler çeşitli markaları satabilecekler.
- From an ethical point of view, we cannot defend the idea of selling blood or, indeed, any other component of the body.
- Etik bir bakış açısıyla, kan ya da vücudun başka herhangi bir bileşeninin satılması fikrini savunamayız.
- We are not here to sell those rights for 30 pieces of silver.
- Biz bu hakları 30 gümüşe satmak için burada değiliz.
- It will therefore be very difficult to sell this.
- Bu nedenle bunu satmak çok zor olacaktır.
- Let us go out and sell good-quality European beef to the consumer.
- Dışarı çıkalım ve tüketiciye kaliteli Avrupa sığır eti satalım.
- This requires a minimum of two things; supermarkets to sell the products and consumers to buy them.
- Bunun için de en az iki şeye ihtiyaç var; ürünleri satacak süpermarketler ve bunları satın alacak tüketiciler.
- It would amount to a violation of trading regulations to sell them as pensions.
- Bunları emeklilik maaşı olarak satmak ticaret düzenlemelerinin ihlali anlamına gelecektir.
- This is not the same as selling a coffee machine; this is about a medical intervention.
- Bu bir kahve makinesi satmakla aynı şey değil; bu tıbbi bir müdahale ile ilgili.
- Their revolution has been to sell computers and software to everyone.
- Onların devrimi herkese bilgisayar ve yazılım satmak olmuştur.
- It is as if social control were a guarantee of quality when a local shopkeeper buys meet from a hunter to sell.
- Sanki yerel bir esnafın satmak üzere bir avcıdan av satın alması sosyal kontrolün bir kalite garantisi olması gibi.
- On one side of the planet, we have to sell livestock due to a lack of water and fodder.
- Gezegenin bir tarafında su ve yem eksikliği nedeniyle hayvanları satmak zorunda kalıyoruz.
- We must not sell this agricultural sector short.
- Bu tarım sektörünü kısa yoldan satmamalıyız.
- These are countries which have to sell their rights due to poverty.
- Bunlar yoksulluk nedeniyle haklarını satmak zorunda kalan ülkelerdir.
- Instead of this, they confine themselves to primitive coastal fishing and sell their fishing rights to others.
- Bunun yerine, kendilerini ilkel kıyı balıkçılığı ile sınırlıyorlar ve balıkçılık haklarını başkalarına satıyorlar.
- And that of course precludes catching and selling juvenile fish.
- Ve tabii ki bu yavru balıkların yakalanmasını ve satılmasını engeller.
- So small farmers from Haiti to Mexico and Mozambique to Tanzania are simply selling up and selling out.
- Haiti'den Meksika'ya, Mozambik'ten Tanzanya'ya kadar küçük çiftçiler basitçe elden çıkarıyor ve satıyor.
- Nevertheless, as I have just said, the investigation did not prove that there had been a coordinated refusal to sell.
- Bununla birlikte, az önce de söylediğim gibi, soruşturma koordineli bir satış reddi olduğunu kanıtlamamıştır.
- The wrong arguments are being used in order to sell a project.
- Bir projeyi satmak için yanlış argümanlar kullanılıyor.
- Yes we must persuade supermarkets to sell the meat of vaccinated animals as a matter of course.
- Evet, süpermarketleri aşılanmış hayvanların etlerini satmaları konusunda ikna etmeliyiz.
- There is also a proposal to force supermarkets to sell vaccinated meat in future.
- Ayrıca süpermarketlerin gelecekte aşılanmış et satmaya zorlanmasına yönelik bir öneri de bulunmaktadır.
- In future, dealers will be able to sell several makes.
- Gelecekte bayiler çeşitli markaları satabilecekler.
- It is as if social control were a guarantee of quality when a local shopkeeper buys meet from a hunter to sell.
- Sanki yerel bir dükkan sahibi satmak için bir avcıdan buluş satın aldığında sosyal kontrol kalitenin garantisiymiş gibi.
- Somebody has been selling false currency in this Parliament.
- Birileri bu Parlamento'da sahte para satıyor.
- Five countries in southern Africa want to sell their stocks of ivory.
- Güney Afrika'daki beş ülke fildişi rezervlerini satmak istiyor.
- Many goods no longer reach high street shelves as retailers sell merchandise directly to the black market.
- Perakendeciler malları doğrudan karaborsaya sattığı için birçok mal artık ana cadde mağaza raflarına ulaşmıyor.
- This creates the perfect climate for companies to sell products.
- Bu, şirketlerin ürün satması için mükemmel bir ortam yaratır.
- Most criminals steal to sell their loot for cash on the black market.
- Suçluların çoğu ganimetlerini karaborsada nakit para karşılığında satmak için çalıyor.
- They took these things and sold them on the black market.
- Bunları aldılar ve karaborsada sattılar.
- A basic function of a commercial website is the marketing and selling of products.
- Ticari bir internet sitesinin başlıca işlevi, ürünlerin pazarlanması ve satılmasıdır.
- Check out all this cool stuff Brandon sent us to sell.
- Brandon'ın satmamız için gönderdiği şu havalı şeylere bakın.
- So he used to dig up earth from fallow land and sell it.
- Bu yüzden nadas araziden toprak kazıyor ve satıyordu.
- My mother sold all our possessions to bribe the French officials.
- Annem Fransız yetkililere rüşvet vermek için elimizde ne varsa sattı.
- Countries all over the world buy and sell goods from each other.
- Dünyanın her yerindeki ülkeler birbirlerinden mal alıp satıyorlar.
- Actually, I'd rather know who sold you the secrets.
- Aslında, bilmek istediğim sırları sana kimin sattığı.
- My mother sold all our possessions to bribe the French officials.
- Annem Fransız yetkililere rüşvet vermek için tüm eşyalarımızı sattı.
- So he used to dig up earth from fallow land and sell it.
- Bu yüzden nadasa bırakılan topraklardan toprağı kazıp satıyordu.
- Perhaps they compete with one another to sell the resources that they have.
- Belki de sahip oldukları kaynakları satmak için birbirleriyle rekabet ediyorlardır.
- Actually, I'd rather know who sold you the secrets.
- Aslında sırları sana kimin sattığını bilmeyi tercih ederim.
- So he used to dig up earth from fallow land and sell it.
- Bu yüzden nadasa bırakılmış arazilerden toprak kazar ve satardı.
- This creates the perfect climate for companies to sell products.
- Bu da şirketlerin ürün satması için mükemmel bir iklim yaratır.
- Our company only sells quality goods.
- Şirketimiz sadece kaliteli mal satar.
- Tom said he sold Mary his car.
- Tom, Mary'ye arabasını sattığını söyledi.
- My mother has sold everything that is dear to her.
- Annem onun için değerli olan her şeyi sattı.
- He made a great deal of money selling milk.
- Süt satarak çok para kazandı.
- Xavier sells avocado bread at the market.
- Xavier pazarda avokado ekmeği satıyor.
- Tom is going to sell his house.
- Tom evini satacak.
- I sold it for ten dollars.
- Onu on dolara sattım.
- They sell candy.
- Onlar şeker satarlar.
- Reality is a scam by Big Physics to sell more textbooks.
- Gerçeklik, Fizik Lobisi'in daha fazla ders kitabı satmak için yaptığı bir aldatmaca.
- We would still be open if we had anything to left to sell.
- Satacak bir şeyimiz kalsaydı hala açık olurduk.
- They sold a refrigerator.
- Onlar bir buzdolabı sattı.
- If you don't lie you don't sell.
- Yalan söylemezsen satamazsın.
- I've decided not to sell my motorcycle.
- Motosikletimi satmamaya karar verdim.
- I'm not going to sell this painting.
- Bu tabloyu satmayacağım.
- He sold all his land.
- Bütün arazisini sattı.
- Why are you selling your house?
- Neden evini satıyorsun?
- I sell rice in bulk or packed in 1 kilogram bags.
- Pirinci dökme olarak veya 1 kilogramlık torbalarda satıyorum.
- Tom sells most of the vegetables that he grows.
- Tom yetiştirdiği sebzelerin çoğunu satıyor.
- According to Tom, Mary has sold her car.
- Tom'a göre Mary arabasını satmış.
- We're not going to sell it.
- Satmayacağız.
- You'll never be able to sell that unless you lower the price.
- Fiyatı aşağı çekmeden onu asla satamazsın.
- When John's neighbor saw John selling drugs, she blew the whistle on him.
- John'un komşusu, John'u uyuşturucu satarken görünce, onu ihbar etti.
- I didn't sell Tom those.
- Tom'a bunları satmadım.
- Our neighbours were forced to sell their house.
- Komşularımız evlerini satmak zorunda kaldılar.
- Tom told me you sold a painting.
- Tom bana bir tablo sattığını söyledi.
- I'm selling my car.
- Arabamı satıyorum.
- Sami sold his beloved mansion.
- Sami sevgili malikanesini sattı.
- Tom sold his company.
- Tom şirketini sattı.
- Are you sure you want me to sell this?
- Bunu satmamı istediğine emin misin?
- Tom's books have sold millions.
- Tom'un kitapları milyonlarca sattı.
- I haven't sold one of those in weeks.
- Haftalardır onlardan birini satmadım.
- Tom sells fertilizer.
- Tom gübre satar.
- Tom sells vegetables on the side of the road.
- Tom yolun kenarında sebze satar.
- Her books sell pretty well.
- Kitapları oldukça iyi satıyor.
- I'd like to sell my car for as much as possible.
- Arabamı mümkün olduğunca çok fiyata satmak istiyorum.
- They don't sell beer here.
- Burada bira satmıyorlar.
- Tom sells fruit.
- Tom meyve satıyor.
- Layla sold her body to make some money.
- Layla para kazanmak için vücudunu sattı.
- Sami sold drugs on the street.
- Sami sokakta uyuşturucu sattı.
- Tom has sold all his land.
- Tom bütün arazisini sattı.
- We don't really have to sell it.
- Biz onu gerçekten satmak zorunda değiliz.
- Tom sold his house three months ago.
- Tom evini üç ay önce sattı.
- Tom decided to sell his car.
- Tom arabasını satmaya karar verdi.
- Tom informed Mary of his decision to sell the house.
- Tom evi satma kararını Mary'ye bildirdi.
- I just sold Tom my car.
- Az önce Tom'a arabamı sattım.
- Tom hasn't yet sold his house.
- Tom henüz evini satmadı.
- They sold their farm and moved to the city.
- Çiftliklerini satıp şehre taşındılar.
- I sold my house for three million dollars.
- Ben evimi üç milyon dolara sattım.
- He sells books.
- O kitap satıyor.
- Tom hasn't yet sold his house.
- Tom evini daha satmadı.
- The shop sells expensive accessories for women.
- Mağaza, kadınlar için pahalı aksesuarlar satar.
- I sold my house last Thursday.
- Geçen Perşembe günü evimi sattım.
- Tom is selling his house.
- Tom evini satıyor.
- I just sold my car to him.
- Az önce arabamı ona sattım.
- The Capitalists will sell us the rope with which we will hang them.
- Kapitalistler onları asacağımız ipi bize satacaklar.
- Sami worked for a company that sold building materials.
- Sami inşaat malzemeleri satan bir şirkette çalışıyordu.
- You must sell it.
- Sen onu satmalısın.
- Why don't you just sell it?
- Neden sen sadece onu satmıyorsun?
- I wouldn't sell that at any price.
- Ne pahasına olursa olsun onu satmazdım.
- They've sold about three hundred of them already.
- Şimdiden üç yüz tane satmışlar.
- I was able to sell my used car for 100 dollars.
- İkinci el arabamı 100 dolara satabildim.
- I should sell it while it still runs.
- Hala çalışıyorken bunu satmam gerek.
- Tom sold his house last week.
- Tom evini geçen hafta sattı.
- His book sold millions of copies.
- Kitabı milyonlarca kopya sattı.
- We ended up having to sell most of those below cost.
- Bunların çoğunu maliyetinin altında satmak zorunda kaldık.
- I was forced to sell my car.
- Arabamı satmaya zorlandım.
- Tom didn't want to sell it.
- Tom bunu satmak istemedi.
- Tom is in no hurry to sell his car.
- Tom arabasını satmak için acele etmiyor.
- I've sold the picture for 20,000 yen.
- Resmi 20,000 yen'e sattım.
- Tom informed Mary of his decision to sell the house.
- Tom evi satmak için Mary'ye kararını bildirdi.
- You shouldn't have sold your old car.
- Eski arabanı satmamalıydın.
- The shop sells different products.
- Dükkan farklı ürünler satmaktadır.
- He has sold his car, so he goes to the office by train.
- Arabasını sattı, bu yüzden ofise trenle gidiyor.
- Why are you selling your house?
- Evinizi neden satıyorsunuz?
- Can you tell me who sold them to you?
- Bana onları sana kimin sattığını söyleyebilir misin?
- I want to sell my house.
- Evimi satmak istiyorum.
- He knows how to sell houses.
- Ev satmayı biliyor.
- I don't want to sell my soul.
- Ruhumu satmak istemiyorum.
- I sold my house for three million dollars.
- Evimi üç milyon dolara sattım.
- We sold those to them, didn't we?
- Bunları onlara sattık, değil mi?
- Tom buys and sells old coins.
- Tom eski paraları alır ve satar.
- I'll sell the jewelry to customers.
- Mücevherleri müşterilere satacağım.
- Tom sells fruit and vegetables.
- Tom sebze meyve satıyor.
- I sold my house in 2013.
- Evimi 2013 yılında sattım.
- I don't think you can sell that.
- Bunu satabileceğinizi sanmıyorum.
- That store sells meat and fish.
- O mağaza et ve balık satar.
- They no longer sell the product.
- Artık ürünü satmıyorlar.
- I want to sell it.
- Onu satmak istiyorum.
- I sold my guitar today.
- Bugün gitarımı sattım.
- Why is Tom selling his house?
- Tom neden evini satıyor?
- Tom could sell anything.
- Tom her şeyi satabilir.
- He has sold his car, so he goes to the office by train.
- O arabasını sattı, bu yüzden o trenle ofise gider.
- The rise in house prices enabled him to sell his house at a big profit.
- Ev fiyatlarındaki artış onun evini büyük bir kârla satmasına olanak sağladı.
- Tom doesn't want to sell it.
- Tom bunu satmak istemiyor.
- He's thinking of selling his house.
- Evini satmayı düşünüyor.
- You sold some apples at the market.
- Pazarda biraz elma sattın.
- Tom knows how to sell houses.
- Tom ev satmayı biliyor.
- Tom is only interested in selling his own book.
- Tom sadece kendi kitabını satmakla ilgileniyor.
- Tom thought it would be a good idea to start a website that sold nothing but popcorn.
- Tom, patlamış mısırdan başka bir şey satmayan bir web sitesi açmanın iyi bir fikir olacağını düşündü.
- You used to sell some apples at the market.
- Pazarda bazı elmalar satardın.
- I'm not selling anything.
- Hiçbir şey satmıyorum.
- The rise in house prices enabled him to sell his house at a big profit.
- Ev fiyatlarındaki artış, evini büyük bir kârla satmasını sağladı.
- I should've sold my house last year.
- Evimi geçen yıl satmalıydım.
- Tom sells computers.
- Tom bilgisayar satar.
- Dan sold drugs for a dangerous drug dealer.
- Dan tehlikeli bir uyuşturucu satıcısı için uyuşturucu sattı.
- I haven't sold one of those in weeks.
- Haftalar içinde onlardan birini satmadım.
- I wanted to sell it anyway.
- Zaten satmak istiyordum.
- Does the store you're going to sell rice?
- Gideceğin dükkân pirinç satıyor mu?
- I think that they will need to sell their house.
- Sanırım evlerini satmaları gerekecek.
- I heard you sold your farm.
- Çiftliğini sattığını duydum.
- These books don't sell well.
- Bu kitaplar iyi satmıyor.
- Aren't you selling this at a discount price?
- Bunu indirimli fiyata satmıyor musun?
- I sold one.
- Bir tane sattım.
- Tom sells vegetables at a roadside stand.
- Tom yol kenarındaki bir tezgahta sebze satıyor.
- Our neighbors were compelled to sell their houses.
- Komşularımız evlerini satmak zorunda kaldılar.
- This type of mobile phone sells well.
- Bu tür cep telefonu iyi satıyor.
- Mary sold the bracelet Tom gave her.
- Mary, Tom'un ona verdiği bileziği sattı.
- Tom sold his car last week.
- Tom arabasını geçen hafta sattı.
- I don't think you can sell that.
- Onu satabileceğini sanmıyorum.
- Hans sold the patent to a company.
- Hans patenti bir şirkete sattı.
- This book sells very well.
- Bu kitap çok iyi satıyor.
- We sell metal, paper, and wooden plates.
- Metal, kağıt ve tahta tabak satıyoruz.
- Tom bought a new camera so he sold his old one.
- Tom yeni bir fotoğraf makinesi aldığı için eskisini sattı.
- Dan sold his car to Linda for eight hundred dollars.
- Dan arabasını sekiz yüz dolara Linda'ya sattı.
- You will sell your house.
- Sen evini satacaksın.
- Tom and Mary sold their souls.
- Tom ve Mary ruhlarını sattılar.
- Layla was selling gorgeous hijabs.
- Layla muhteşem başörtüleri satıyordu.
- She sells sea shells in Chelsea.
- Chelsea'de deniz kabukları satıyor.
- I couldn't sell the last one.
- Ben sonuncusunu satamadım.
- I just sold my car to him.
- Arabamı ona yeni sattım.
- Who are you selling your car to?
- Arabanı kime satıyorsun?
- Sell your stuff.
- Eşyalarınızı satın.
- He is badly off, because his book doesn't sell well.
- Durumu kötü, çünkü kitabı iyi satmıyor.
- Tom buys and sells horses.
- Tom at alıp satıyor.
- Having sold him the murder weapon makes you an accessory to uxoricide.
- Cinayet silahını ona satmış olman, seni cinayete iştirak eden biri yapar.
- I sell computers.
- Bilgisayar satarım.
- I'd consider buying that if you'd sell it to me for a reasonable price.
- Bunu bana makul bir fiyatla satarsan onu almayı düşünürüm.
- Tom sold his car without hesitation.
- Tom arabasını tereddüt etmeden sattı.
- I sold my house last week.
- Geçen hafta evimi sattım.
- They only sell processed foods in that store.
- O mağazada sadece işlenmiş gıdalar satıyorlar.
- Why are you selling this furniture?
- Bu mobilyaları neden satıyorsun?
- Tom sold the bracelet.
- Tom bileziği sattı.
- He sold all his land.
- O bütün arazisini sattı.
- Tom is selling it just as it is.
- Tom bunu olduğu gibi satıyor.
- Tom Jackson's new book isn't selling well.
- Tom Jackson'un yeni kitabı iyi satmıyor.
- He sold his shares with a very good profit.
- Hisselerini çok iyi bir kârla sattı.
- Ask Tom if he's sold his house yet.
- Tom'a evini satıp satmadığını sor.
- That store sells meat and fish.
- Bu dükkân et ve balık satıyor.
- I wish I was smart enough to invent something that sold well enough for me to get rich.
- Keşke zengin olmamı sağlayacak kadar iyi satan bir şey icat edecek kadar zeki olsaydım.
- You need to sell more product.
- Daha fazla ürün satmanız gerekir.
- Will you sell your car to me?
- Arabanı bana satar mısın?
- I can't sell my things.
- Eşyalarımı satamam.
- I'm not interested in anything you're selling.
- Sattığınız hiçbir şeyle ilgilenmiyorum.
- She sells seashells in Chelsea.
- Chelsea'de deniz kabuğu satıyor.
- She sells vegetables.
- Sebze satıyor.
- This is the highest selling book of the month.
- Bu ayın en çok satan kitabı.
- We had to sell the building because for years we operated it in the red.
- Binayı satmak zorundaydık çünkü yıllarca zararına işlettik.
- I sold my house last month.
- Ben geçen ay evimi sattım.
- I happen to know that Tom sold his car last week.
- Tom'un arabasını geçen hafta sattığını biliyorum.
- I have a lot of things I want to sell.
- Satmak istediğim bir sürü şey var.
- Facebook makes money by selling targeted advertising.
- Facebook hedeflenmiş reklam satarak para kazanır.
- They won't be selling anything.
- Hiçbir şey satmayacaklar.
- I didn't sell Tom those.
- Tom'a onları satmadım.
- Sami's mother sold him to a man for a few beers.
- Sami'nin annesi onu birkaç bira için bir adama sattı.
- Tom wants to sell his car.
- Tom arabasını satmak istiyor.
- I can't sell you that.
- Sana onu satamam.
- Advertising sells products over the air.
- Reklam ürünleri havadan satar.
- He is selling it just as it is.
- Onu olduğu gibi satıyor.
- Tom never really wanted to sell his house.
- Tom hiçbir zaman evini satmayı gerçekten istemedi.
- Promise me that you won't sell your guitar to anyone but me.
- Gitarını benden başka kimseye satmayacağına söz ver.
- Maybe I can sell it to Tom.
- Belki bunu Tom'a satabilirim.
- When Mr Hilton wanted to sell his house, he advertised it in the newspaper.
- Bay Hilton, evini satmak isteyince, gazeteye ilan verdi.
- Her book has sold more than 20 million copies.
- Kitabı 20 milyondan fazla sattı.
- I just sold my car to her.
- Arabamı ona yeni sattım.
- Tom sold his house in Boston a long time ago.
- Tom uzun bir süre önce Boston'daki evini sattı.
- It'll be hard to convince Tom to sell his house.
- Tom'u evini satmaya ikna etmek zor olacak.
- What are they selling?
- Onlar ne satıyorlar?
- He makes five per cent on what he sells.
- Sattıklarından yüzde beş kazanıyor.
- Tom told me he was going to sell his car.
- Tom bana arabasını satacağını söyledi.
- I've already sold it.
- Onu çoktan sattım.
- I just sold my car to her.
- Az önce arabamı ona sattım.
- I couldn't sell the last one.
- Sonuncuyu satamadım.
- Tom didn't want to sell any of his paintings.
- Tom hiçbir resmini satmak istemiyordu.
- Tom sold his car.
- Tom aracını sattı.
- Tom works for a company that sells bricks.
- Tom tuğla satan bir şirkette çalışıyor.
- I haven't sold that one.
- Onu satmadım.
- He sells vegetables.
- Sebze satıyor.
- He sells whisky.
- Viski satıyor.
- I don't want to sell my soul for money.
- Para için ruhumu satmak istemiyorum.
- I am selling my goats.
- Keçilerimi satıyorum.
- Tom doesn't want to sell his car.
- Tom arabasını satmak istemiyor.
- Will you sell your house to her?
- Evini ona satacak mısın?
- They sold off everything.
- Onlar her şeyi sattılar.
- We sell flowers and seeds.
- Çiçek ve tohum satıyoruz.
- They sold their farm and moved to the city.
- Çiftliklerini sattılar ve şehre taşındılar.
- This book I wrote is complete trash, but trash sells.
- Yazdığım bu kitap tam bir çöp, ama çöpler iyi satıyor.
- Tom sold all his property in Boston.
- Tom Boston'daki tüm mülkünü sattı.
- He knows how to sell houses.
- O, evleri nasıl satacağını biliyor.
- She sells shoes.
- Ayakkabı satıyor.
- We don't sell what you want.
- İstediğini satmıyoruz.
- Tom told me I shouldn't sell my piano.
- Tom bana piyanomu satmamam gerektiğini söyledi.
- I know he sells stolen cars.
- Çalıntı araba sattığını biliyorum.
- They sell many types of food and grocery products.
- Çok çeşitli yiyecek ve bakkaliye ürünü satıyorlar.
- Her novels sold well.
- Romanları çok satmıştı.
- That store sells kitchen-ware.
- O mağaza mutfak gereçleri satıyor.
- Are you absolutely sure you want to sell your father's guitar?
- Babanın gitarını satmak istediğine tam olarak emin misin?
- I have no jewels to sell.
- Satacak mücevherim yok.
- I can't believe that you really sold that junk for such a high price.
- O hurdayı öyle yüksek bir fiyata gerçekten sattığına inanamıyorum.
- She earns a living by selling her paintings.
- Resimlerini satarak hayatını kazanıyor.
- He wants to sell his old car to a man in Kobe.
- Eski arabasını Kobe'deki bir adama satmak istiyor.
- Tom sold us out.
- Tom bizi sattı.
- I wish I was smart enough to invent something that sold well enough for me to get rich.
- Keşke benim zengin olmam için yeterince satan bir şeyi bulmak için zeki olsam.
- I was able to sell my used car for 100 dollars.
- Kullanılmış arabamı 100 dolara satabildim.
- Are you still going to sell Tom your house?
- Hâlâ Tom'a evini satacak mısın?
- It wasn't an easy sell.
- O kolay bir satış değildi.
- Yanni sells dried figs.
- Yanni kuru incir satıyor.
- She sold postcards.
- O, kartpostal sattı.
- I will sell it as soon as I find a buyer.
- Bir alıcı bulur bulmaz satacağım.
- He promised to sell.
- O, satmak için söz verdi.
- Tom sold Mary's necklace for a very low price.
- Tom, Mary'nin kolyesini çok düşük bir fiyatla sattı.
- He sells radios.
- Radyo satıyor.
- Why are you selling this furniture?
- Bu mobilyaları neden satıyorsunuz?
- Tom sells computers.
- Tom bilgisayar satıyor.
- I was happy to sell it.
- Onu satmaktan dolayı mutluydum.
- They sell things here that you can't get anywhere else.
- Onlar burada başka bir yerde alamayacağın şeyleri satar.
- Tom used to have a guitar, but he sold it.
- Tom'un bir gitarı vardı ama onu sattı.
- We sell metal, paper, and wooden plates.
- Metal, kağıt ve tahta tabaklar satarız.
- We sell sugar by the pound.
- Şekeri kiloyla satıyoruz.
- Can you sell the book to me for 500 yen?
- Kitabı bana 500 yene satabilir misiniz?
- We had to sell the building because for years we had operated it at a loss.
- Biz onu yıllarca zararına çalıştırdığımız için binayı satmak zorunda kaldık.
- He didn't want to sell the book.
- Kitabı satmak istemedi.
- They sell apples, oranges, eggs, and so on.
- Elma, portakal, yumurta gibi şeyler satıyorlar.
- I sold my house in Boston.
- Boston'daki evimi sattım.
- I sold my old car for one hundred dollars.
- Eski arabamı 100 dolara sattım.
- We sell shoes.
- Biz ayakkabı satıyoruz.
- We sell fruit.
- Meyve satarız.
- Sami sold his apartment.
- Sami dairesini sattı.
- I talked him into selling his house.
- Onu evini satmaya ikna ettim.
- This model is difficult to sell.
- Bu model satmak için zordur.
- It will not be easy to sell such a house.
- Böyle bir evi satmak kolay olmayacak.
- Sami sold encyclopedias.
- Sami ansiklopedi satıyordu.
- You'll never be able to sell that unless you lower the price.
- Fiyatta indirime gitmeden bunu asla satamazsın.
- I don't know who Tom sold his car to.
- Tom'un arabasını kime sattığını bilmiyorum.
- Sami remodeled his house to sell it.
- Sami satmak için evini yeniden düzenledi.
- They sell various kinds of goods at that store.
- O mağazada çeşitli ürünler satıyorlar.
- She sold all of her furniture, so she could afford to feed herself and her dog.
- Kendisini ve köpeğini besleyebilmek için tüm mobilyalarını sattı.
- Our neighbors were forced to sell their house.
- Komşularımız evlerini satmaya zorlandılar.
- You can't seriously want me to sell our house.
- Cidden evimizi satmamı isteyemezsin.
- I don't want to sell chocolate anymore.
- Artık çikolata satmak istemiyorum.
- Tom buys and sells antiques.
- Tom antikalar alır ve satar.
- He buys and sells leather goods.
- Deri ürünleri alıp satıyor.
- We sell fruit.
- Meyve satıyoruz.
- Tom suggested that Ann should sell the house.
- Tom, Ann'e evini satmasını önerdi.
- They decided not to sell the car.
- Arabayı satmamaya karar verdiler.
- Sami sold drugs on the street.
- Sami sokakta uyuşturucu satıyordu.
- They have sold the television.
- Televizyonu sattılar.
- Sami bought and sold repossessed homes.
- Sami hacizli evleri alıp satıyordu.
- We ended up having to sell most of those below cost.
- Bunların çoğunu zararına satmak zorunda kaldık.
- I sold my house in Boston.
- Boston'taki evimi sattım.
- She sells seashells by the seashore.
- Deniz kıyısında deniz kabukları satıyor.
- Tom raised rabbits and sold them.
- Tom tavşanları yetiştirdi ve onları sattı.
- His books sell millions of copies.
- Kitapları milyonlarca satıyor.
- The novel has sold almost 20,000 copies.
- Roman yaklaşık olarak 20,000 adet sattı.
- We sell a wide range of products.
- Biz geniş bir ürün yelpazesi satarız.
- Tom didn't want to sell his car.
- Tom arabasını satmak istemiyordu.
- Why on earth did you sell your newly-built house?
- Yeni yaptırdığın evi ne diye sattın?
- Tom decided to sell his house.
- Tom evini satmaya karar verdi.
- I would sell this dog if it was taller.
- Daha uzun olsaydı bu köpeği satardım.
- My good books barely sold anything, while the trash I wrote made me rich.
- İyi kitaplarım neredeyse hiç satmazken, yazdığım çöpler beni zengin etti.
- Does anyone actually sell leaded gasoline anymore?
- Aslında artık kurşunlu benzini satan var mı?
- I won't sell this tree shade.
- Bu ağacın gölgesini satmayacağım.
- When John's neighbor saw John selling drugs, she blew the whistle on him.
- John'un komşusu, John'un uyuşturucu sattığını görünce onu ihbar etti.
- Tom and Mary have sold their house.
- Tom ve Mary evlerini sattılar.
- We don't sell what you're looking for.
- Aradığınız şeyi biz satmıyoruz.
- Layla sold her body to make some money.
- Leyla biraz para kazanmak için bedenini sattı.
- Titing sells vegetables at the market.
- Titing pazarda sebze satıyor.
- I wanted to sell it.
- Onu satmak istedim.
- Tom sold all of his belongings.
- Tom bütün eşyalarını sattı.
- This store is currently selling vegetables.
- Bu dükkanda şu anda sebze satılıyor.
- They sell sporting goods.
- Onlar spor malzemeleri satıyorlar.
- I didn't sell Tom my car.
- Arabamı Tom'a satmadım.
- I have to sell it today.
- Bunu bugün satmak zorundayım.
- I'm sure Tom will think we shouldn't sell our house.
- Eminim Tom evimizi satmamamız gerektiğini düşünecektir.
- Has Tom sold his car yet?
- Tom arabasını sattı mı?
- I have to sell them all today.
- Bugün onların hepsini satmak zorundayım.
- She sells us dresses.
- O bize giysiler satar.
- We're not selling that book at a reduced price.
- O kitabı indirimli bir fiyata satmıyoruz.
- This shop sells articles of all kinds.
- Bu dükkan her türde ürün satar.
- Is it true you advised Taninna to sell her house?
- Taninna'ya evini satmasını tavsiye ettiğin doğru mu?
- We're not selling that book at a reduced price.
- O kitabı indirimli satmıyoruz.
- This store sells clothes and shoes for both men and women.
- Bu mağaza hem erkekler hem de kadınlar için kıyafet ve ayakkabı satıyor.
- We can't sell that bracelet.
- O bileziği satamayız.
- He sells whisky.
- O viski satıyor.
- We don't sell what you want.
- İstediğiniz şeyi biz satmıyoruz.
- They decided not to sell the car.
- Onlar arabalarını satmamaya karar verdiler.
- Are you seriously thinking about selling this on eBay?
- Bunu eBay'da satmayı ciddi şekilde düşünüyor musun?
- Are you going to sell Tom your house?
- Tom'a evini satacak mısın?
- Selling newspapers isn't easy.
- Gazete satmak kolay değildir.
- Mary sells shoes.
- Mary ayakkabı satıyor.
- Is it true you advised Taninna to sell her house?
- Taninna'ya evini satmasını tavsiye ettiğiniz doğru mu?
- Dan sold Linda drugs.
- Dan Linda'ya uyuşturucu sattı.
- They don't sell phone credit.
- Onlar telefon kontörü satmıyorlar.
- I'm not going to sell it.
- Ben onu satmayacağım.
- I wanted Tom to sell me his old car.
- Tom'dan eski arabasını bana satmasını istedim.
- He sold us out.
- O, bizi sattı.
- That store sells a lot of imported goods.
- O mağaza bir sürü ithal mal satar.
- Tom is selling his sheep.
- Tom koyununu satıyor.
- Tom had to sell his house.
- Tom evini satmak zorunda kaldı.
- Tom sells vegetables on the side of the road.
- Tom yol kenarında sebze satıyor.
- This book is selling well these days.
- Bu kitap bugünlerde iyi satıyor.
- That toy is selling like hot cakes.
- Bu oyuncak peynir ekmek gibi satıyor.
- I sell fruit.
- Ben meyve satıyorum.
- They sell imports at that store.
- O mağazada ithal ürünler satıyorlar.
- I didn't want to sell my house.
- Evimi satmak istemedim.
- I think he makes money by selling fish.
- Sanırım balık satarak para kazanıyor.
- I have to sell them all today.
- Bugün hepsini satmak zorundayım.
- She sells sea shells in Chelsea.
- O, Chelsea'de deniz kabukları satıyor.
- Tom is selling it just as it is.
- Tom onu olduğu gibi satıyor.
- How much can we expect to get if we sell this?
- Bunu satarsak ne kadar kazanmayı umuyoruz?
- I wanted to sell it anyway.
- Zaten bunu satmak istiyordum.
- Tom became a billionaire when his company sold shares in an initial public offering.
- Onun şirketi halka arz hisse sattığında Tom milyarder oldu.
- She's selling Girl Scout cookies.
- İzci kız kurabiyeleri satıyor.
- A merchant is a person who buys and sells goods.
- Tüccar, mal alıp satan kişidir.
- Tom asked Mary when she had sold her first painting.
- Tom, Mary'ye ilk tablosunu ne zaman sattığını sordu.
- I sell coffee.
- Kahve satıyorum.
- He decided to sell the car.
- Arabayı satmaya karar verdi.
- Tom finally talked Mary into selling him her old violin.
- Tom sonunda Mary'yi eski kemanını ona satmaya ikna etti.
- His book sold millions of copies.
- Onun kitabı milyonlarca kopya sattı.
- That store no longer sells cosmetics.
- O mağaza artık kozmetik satmıyor.
- Even if I have to sell my house, I'll keep my business going.
- Evimi satmak zorunda kalsam bile, işimi devam ettireceğim.
- Tom sold everything he owned.
- Tom sahip olduğu her şeyi sattı.
- We still have some that we haven't sold yet.
- Elimizde hâlâ satmadıklarımız var.
- They want me to sell the restaurant.
- Onlar restoranı satmamı istiyorlar.
- They sell us copper.
- Onlar bize bakır satmaktadır.
- Sami sold the stolen car to a gang member.
- Sami çalıntı arabayı bir çete üyesine sattı.
- I sold my car for $300.
- Arabamı 300 dolara sattım.
- Sami buys and sells horses.
- Sami at alır ve satar.
- They also sold wood and wood products.
- Ayrıca odun ve odun ürünleri satıyorlardı.
- I wanted to sell Tom my old car.
- Tom'a benim eski arabamı satmak istedim.
- Tom decided to sell one of his cars to Mary.
- Tom arabalarından birini Mary'ye satmaya karar verdi.
- Tom sold all his property.
- Tom bütün malını mülkünü sattı.
- When was the last time you sold a car?
- En son ne zaman bir araba sattın?
- They sell apples, mandarines, eggs and so on.
- Elma, mandalina, yumurta vs. satıyorlar.
- I know he sells stolen cars.
- Onun çalıntı araba sattığını biliyorum.
- We sell goods on commission.
- Biz malları komisyonla satarız.
- I won't sell my soul.
- Ruhumu satmayacağım.
- Books intended for young people will sell well.
- Genç insanlara yönelik kitaplar iyi satacaktır.
- I will not sell my soul.
- Ruhumu satmayacağım.
- Tom sold his bike on craigslist.
- Tom bisikletini Craigslist'te sattı.
- He sold his own car without hesitation.
- Kendi arabasını tereddüt etmeden sattı.
- Tom buys and sells old books.
- Tom eski kitapları alıp satıyor.
- Apple sold 75 million iPhones this quarter.
- Apple bu çeyrekte 75 milyon tane iPhone sattı.
- Tom sold Mary's necklace for a very low price.
- Tom, Mary'nin kolyesini çok düşük bir fiyata sattı.
- I hope we don't have to sell our house.
- Umarım evimizi satmak zorunda kalmayız.
- You'll never be able to sell that unless you lower the price.
- Fiyatı düşürmezseniz bunu asla satamazsınız.
- Tom bought some of the potatoes that Mary was selling.
- Tom, Mary'nin sattığı patateslerden aldı.
- Tom promised to sell me his old guitar.
- Tom eski gitarını bana satma sözü verdi.
- Tom had to sell his car to help pay his debts.
- Tom borçlarını ödemesine yardımı olsun diye arabasını satmak zorunda kaldı.
- Sami sold his soul to the devil to get what he wanted.
- Sami istediği şeyi elde etmek için ruhunu şeytana sattı.
- I sell clothing online.
- İnternetten kıyafet satıyorum.
- We don't sell what you want here.
- İstediğiniz şeyi burada satmıyoruz.
- I sold the picture for 20,000 yen.
- Resmi 20,000 yen'e sattım.
- Are you seriously thinking about selling this online?
- Bunu internetten satmayı ciddi ciddi düşünüyor musunuz?
- In many places blind persons sell lottery tickets.
- Pek çok yerde kör kişiler piyango bileti satarlar.
- I just sold my car.
- Arabamı yeni sattım.
- We don't sell those anymore.
- Artık onları satmıyoruz.
- That toy is selling like hot cakes.
- O oyuncak peynir ekmek gibi satıyor.
- Tom didn't want to sell it.
- Tom onu satmak istemedi.
- We no longer sell that here.
- Biz artık burada onu satmıyoruz.
- I don't have to sell my house.
- Evimi satmak zorunda değilim.
- This book sells well.
- Bu kitap iyi satıyor.
- Tom buys and sells antique rugs.
- Tom antika kilimler alır ve satar.
- Tom wanted to sell everything in his garage.
- Tom garajındaki her şeyi satmak istedi.
- Sami works for a company that sells interior decoration supplies.
- Sami iç dekorasyon malzemeleri satan bir şirket için çalışıyor.
- Tom buys and sells antique rugs.
- Tom antik halılar alır ve satar.
- Tom has sold the rest of his books.
- Tom kitaplarının geri kalanını sattı.
- This store sells vegetables.
- Bu dükkan sebze satar.
- I sold my house in Kabylie.
- Kabylie'deki evimi sattım.
- Tom sold the necklace to Mary for a very low price.
- Tom kolyeyi Mary'ye çok düşük bir fiyata sattı.
- I don't buy or sell anything!
- Ben hiçbir şey alıp satmam!
- I just thought I could make some money if I sold some of my old things that I didn't want anymore.
- Artık istemediğim bazı eski eşyalarımı satarsam biraz para kazanabileceğimi düşündüm.
- We might not need to sell our house.
- Evimizi satmamız gerekmeyebilir.
- You'll never be able to sell that unless you lower the price.
- Fiyatı düşürmezsen bunu asla satamazsın.
- We might need to sell our house.
- Evimizi satmamız gerekebilir.
- I don't want to sell chocolate anymore.
- Çikolata satmak istemiyorum artık.
- Layla made her millions by selling paper.
- Layla milyonlarını kağıt satarak kazandı.
- I just sold my car to them.
- Arabamı onlara yeni sattım.
- Who sells this?
- Bunu kim satıyor?
- What is it you want to sell to us?
- Bize satmak istediğin nedir?
- I don't want to sell my soul to the devil.
- Ruhumu şeytana satmak istemiyorum.
- Tom has sold his car.
- Tom arabasını sattı.
- I asked around and there don't seem to be any stores around here that sell that.
- Etrafa sordum ve buralarda bunu satan bir dükkan yok gibi görünüyor.
- They sell sugar at the store.
- Onlar mağazada şeker satıyor.
- Tom sold his house last week.
- Tom geçen hafta evini sattı.
- He sold his house for 50000 dollars.
- Evini 50000 dolara sattı.
- Layla and Sami raised camels and sold them.
- Leyla ve Sami deve yetiştirip satıyorlardı.
- Tom sells fertilizer.
- Tom gübre satıyor.
- I have sold my books at a good price.
- Kitaplarımı iyi bir fiyata sattım.
- We aren't selling our house to Tom.
- Evimizi Tom'a satmayacağız.
- They sell shoes.
- Onlar ayakkabı satıyor.
- She sold her Volkswagen and bought a Mercedes.
- Volkswagen'ini satıp bir Mercedes satın aldı.
- Layla sold her company.
- Layla şirketini sattı.
- I'm not selling you my car.
- Arabamı sana satmıyorum.
- Tom buys and sells antiques.
- Tom antika eşyalar alır ve satar.
- I think I can sell your old car for you.
- Sanırım eski arabanı senin için satabilirim.
- Tom sold his company.
- Tom kendi şirketini sattı.
- Tom sold it to me.
- Tom bana sattı.
- I think Tom wants to sell us something.
- Sanırım Tom bize bir şey satmak istiyor.
- If we don't sell it to them, they'll buy it from someone else.
- Eğer bunu onlara satmazsak, onlar bunu başka birinden alacaklar.
- Who sold you this car?
- Bu arabayı size kim sattı?
- Books for young people sell well these days.
- Gençler için kitaplar bugünlerde iyi satıyor.
- Tom went to prison for selling drugs.
- Tom uyuşturucu satmaktan hapse girdi.
- You can't sell it.
- Satamazsın.
- I haven't sold that one.
- Ben onu satmadım.
- She's selling an old-fashioned hat.
- O eski moda bir şapka satıyor.
- His book was published just one month ago, and it has already sold thousands of copies.
- Kitabı sadece bir ay önce yayınlandı ve şimdiden binlerce kopya sattı.
- We sell goods on commission.
- Komisyonla mal satıyoruz.
- Capitalism will cut down the tree if it can't sell its shadow.
- Kapitalizm gölgesini satamazsa ağacı keser.
- Does anyone actually sell leaded gasoline anymore?
- Artık gerçekten kurşunlu benzin satan var mı?
- Will you sell that, too?
- Onu da satacak mısın?
- Tom doesn't want to sell his farm.
- Tom çiftliğini satmak istemiyor.
- This book is selling well these days.
- Bu kitap bu günlerde iyi satıyor.
- I'd like to buy the car you're selling, but I don't have enough money right now.
- Sattığın arabayı almak istiyorum ama şu anda yeterli param yok.
- They sell apples, oranges, eggs, and so on.
- Elma, portakal, yumurta ve benzeri şeyler satıyorlarmış.
- I've sold thirty tickets so far.
- Şimdiye kadar 30 bilet sattım.
- Are you seriously thinking about selling this on eBay?
- Bunu eBay'de satmayı ciddi ciddi düşünüyor musunuz?
- She is selling a new hat.
- Yeni bir şapka satıyor.
- We don't sell those anymore.
- Biz onları artık satmıyoruz.
- I'm going to go sell my car this afternoon.
- Bu öğleden sonra arabamı satmaya gideceğim.
- We're selling the house.
- Evi satıyoruz.
- We might not need to sell our house.
- Evimizi satmamıza gerek kalmayabilir.
- Tom has sold all of his land.
- Tom tüm topraklarını sattı.
- This company makes money by selling your private information to third-parties.
- Bu şirket özel bilgilerinizi üçüncü şahıslara satarak para kazanıyor.
- Tom used to have a guitar, but he sold it.
- Tom'un eskiden bir gitarı vardı ama onu sattı.
- She sells books.
- O kitap satıyor.
- Whatever you're selling, I'm not interested.
- Her ne satıyorsanız, ilgilenmiyorum.
- I sell computers.
- Bilgisayar satıyorum.
- They sold us a pup.
- Onlar bize bir yavru köpek sattılar.
- I sell new umbrellas.
- Ben yeni şemsiyeler satarım.
- Tom isn't selling anything.
- Tom hiçbir şey satmıyor.
- His novel sold well.
- Romanları çok sattı.
- Tom sold all of his belongings.
- Tom kişisel eşyalarının hepsini sattı.
- I can sell it to him.
- Bunu, ona satabilirim.
- Tom sells T-shirts at a 30 percent discount.
- Tom tişörtleri yüzde 30 indirimle satıyor.
- Tom doesn't want to sell it.
- Tom onu satmak istemiyor.
- How many of these have you sold today?
- Bugün bunlardan kaç tane sattın?
- I don't buy or sell anything!
- Bir şey almıyorum ya da satmıyorum!
- I think the pope should sell off some of the vast holdings of his church to feed the starving poor.
- Bence Papa, açlık çeken fakirleri doyurmak için kilisesinin büyük mülklerinden bazılarını satmalı.
- Tom advised me to sell the farm and live somewhere else.
- Tom bana çiftliği satmamı ve başka bir yerde yaşamamı önerdi.
- I don't want what you're selling.
- Sattığın şeyi istemiyorum.
- I have a lot of things I want to sell.
- Benim satmak istediğim birçok şey var.
- It is said that the girl sold her body.
- Kızın bedenini sattığı söyleniyor.
- Tom has decided to sell his car.
- Tom arabasını satmaya karar verdi.
- Are you absolutely sure you want to sell your father's guitar?
- Babanızın gitarını satmak istediğinizden kesinlikle emin misiniz?
- My books don't sell very well.
- Kitaplarım çok iyi satmıyor.
- The book sells well.
- Kitap iyi satıyor.
- He was surprised his father had sold the farm.
- Babasının çiftliği sattığına şaşırdı.
- Who can I sell it to?
- Bunu kime satabilirim?
- What's Tom selling?
- Tom ne satıyor?
- I sold my books at a reasonable price.
- Kitaplarımı makul bir fiyata sattım.
- Tom needs to sell his other house.
- Tom'un diğer evini satması gerekiyor.
- They sell many types of food and grocery products.
- Birçok çeşit yiyecek ve market ürünü satıyorlar.
- I'd like to buy the house that Tom is selling.
- Tom'un sattığı evi satın almak istiyorum.
- Tom offered to sell Mary a stolen violin.
- Tom, Mary'ye çalıntı bir keman satmayı teklif etti.
- Tom sold his car to Mary.
- Tom arabasını Mary'ye sattı.
- I don't need other people's things, so I sell them!
- Başkalarının eşyalarına ihtiyacım yok, bu yüzden onları satıyorum!
- They sell fish and meat.
- Onlar balık ve et satarlar.
- Tom sold his house for $300,000.
- Tom evini 300,000 dolara sattı.
- This is the highest selling book of the month.
- Bu, ayın en çok satan kitabı.
- Her novel sold well.
- Romanı iyi sattı.
- Tom has been accused of selling classified information.
- Tom gizli bilgileri satmakla suçlanıyor.
- Are you going to sell him your house?
- Ona evini satacak mısın?
- Tom's partner thought that they should also sell gourmet popcorn seasonings.
- Tom'un ortağı gurme patlamış mısır çeşnileri de satmaları gerektiğini düşündü.
- She sold postcards.
- Kartpostal satıyordu.
- She sells shoes.
- O ayakkabı satıyor.
- I sold my house last Thursday.
- Ben geçen perşembe evimi sattım.
- Tom won't be able to sell his car for that price.
- Tom o fiyata arabasını satamayacak.
- I doubt that Tom would ever consider selling his antique car.
- Tom'un antika arabasını satmayı düşüneceğinden şüpheliyim.
- Without the slightest hesitation, he sold his own car.
- En ufak bir tereddüt etmeden kendi arabasını sattı.
- Tom told me he was going to sell his house.
- Tom bana evini satacağını söyledi.
- If we don't sell it to them, they'll buy it from someone else.
- Onlara biz satmazsak, başkasından alırlar.
- They sell live fish at the fish store.
- Balık dükkanında canlı balık satıyorlar.
- Titing sells vegetables at the market.
- Titing pazarda sebze satar.
- Tom is going to have to sell his house.
- Tom evini satmak zorunda kalacak.
- This newspaper is selling fewer and fewer copies.
- Bu gazete giderek daha az satıyor.
- I've sold thirty tickets so far.
- Şimdiye kadar otuz bilet sattım.
- I don't want to sell you anything.
- Sana bir şey satmak istemiyorum.
- Please sell me that.
- Lütfen onu bana sat.
- Tom sold some of the potatoes he had bought to Mary.
- Tom aldığı patateslerin bir kısmını Mary'ye sattı.
- Whatever you're selling, I'm not interested.
- Ne satarsan sat ilgilenmiyorum.
- It's hard to sell a fixer-upper nowadays.
- Günümüzde tadilat gerektiren evleri satmak zor.
- Tom works for a company that sells charcoal.
- Tom odun kömürü satan bir şirkette çalışıyor.
- Tom sold his house.
- Tom evini sattı.
- It is probable that her first album will sell well.
- İlk albümünün iyi satması muhtemel.
- She sells us dresses.
- O bize elbise satıyor.
- I think it's unlikely that any store would sell this model for that price.
- Bence herhangi bir mağazanın bu modeli bu fiyata satması olası değil.
- Tom didn't have to sell any of his paintings.
- Tom resimlerini satmak zorunda değildi.
- You sold me out.
- Beni sattın.
- I'd like to sell my car for as much as possible.
- Arabamı mümkün olduğu kadar fazla fiyata satmak istiyorum.
- You sell used cars, right?
- Kullanılmış araba satıyorsun, değil mi?
- Umbrellas sell well.
- Şemsiyeler iyi satıyor.
- He's thinking he'll sell his house.
- Evini satmayı düşünüyor.
- Today, we're selling that at twenty-five percent off our usual price.
- Bugün, bunu normal fiyatımızdan yüzde yirmi beş indirimle satıyoruz.
- I sold it and paid my debt.
- Onu sattım ve borcumu ödedim.
- He sells fruit.
- O meyve satıyor.
- I have one to sell.
- Bende satacak bir şey var.
- We could sell that.
- Bunu satabiliriz.
- She sold some apples at the market.
- O, pazarda bazı elmalar sattı.
- I really wish you hadn't sold our car.
- Arabamızı satmamış olmanı dilerdim.
- Tom sold his car to Mary for three hundred dollars.
- Tom arabasını Mary'ye 300 dolara sattı.
- I'll sell it to you for a hundred bucks.
- Onu sana yüz dolara satarım.
- What kind of vegetables does Tom sell?
- Tom ne tür sebzeler satıyor?
- We arrived at that plan out of pure desperation, but the book sold well.
- Umutsuzluktan dolayı o plana vardık fakat kitap iyi sattı.
- Capitalism will cut down the tree if it can't sell its shadow.
- Kapitalizm gölgesini satamadığı ağacı keser.
- Tom didn't expect to sell his old car for so much money.
- Tom eski arabasını bu kadar paraya satmayı beklemiyordu.
- Will you sell that, too?
- Sen bunu da satar mısın?
- They sell sugar and salt at that store.
- O mağazada şeker ve tuz satıyorlar.
- We've sold all the tickets.
- Bütün biletleri sattık.
- Tom's work is selling second-hand cars.
- Tom'un işi ikinci el araba satmak.
- We don't sell what you want here.
- İstemiş olduğunuz şeyi burada satmıyoruz.
- Tom didn't have to sell any of his paintings.
- Tom resimlerinin hiçbirini satmak zorunda değildi.
- She sells fruits.
- Meyve satıyor.
- He sells vegetables.
- O sebze satar.
- I didn't sell Tom my car.
- Tom'a arabamı ben satmadım.
- My books sell very well.
- Kitaplarım çok iyi satıyor.
- Tom has sold all of his land.
- Tom bütün arazisini sattı.
- I already sold that.
- Onu çoktan sattım.
- Mark will sell the car.
- Mark arabayı satacak.
- I'm selling my boat.
- Teknemi satıyorum.
- Bill's work is selling cars.
- Bill'in işi, otomobil satmaktır.
- I will not sell my soul.
- Ben ruhumu satmam.
- Tom raises rabbits and sells them.
- Tom tavşan yetiştirip satıyor.
- This bookstore stopped selling JUMP.
- Bu kitapçı JUMP'ı satmayı bıraktı.
- Are you sure you want to sell your house?
- Evini satmak istediğine emin misin?
- Tom sold a pint of his blood for thirteen dollars.
- Tom bir litre kanını on üç dolara sattı.
- They sold everything at extremely high prices.
- Her şeyi son derece yüksek fiyatlara sattılar.
- We wouldn't dream of selling our house.
- Evimizi satmayı aklımızdan bile geçirmeyiz.
- You can sell them if you don't want them.
- Onları istemiyorsan onları satabilirsin.
- Tom wants to sell his car.
- Tom arabasını satmak istedi.
- I have to sell my house.
- Evimi satmalıyım.
- Will you sell it?
- Satacak mısın?
- I'll sell it to you for a hundred bucks.
- Sana yüz dolara satarım.
- I was forced to sell my car.
- Arabamı satmak zorunda kaldım.
- We would still be open if we had anything to left to sell.
- Satacak bir şeyimiz kalsaydı biz hâlâ açık olurduk.
- Tom sells most of the vegetables that he grows.
- Tom yetiştirdiği sebzelerin çoğunu satar.
- They sell everything here.
- Burada her şeyi satıyorlar.
- Yesterday I sold two books.
- Dün iki kitap sattım.
- Sami sold his beloved mansion.
- Sami çok sevdiği malikanesini sattı.
- He sells shirts at a 50 percent discount.
- Yüzde elli indirimle gömlek satıyor.
- The butcher who sold me this beef is always friendly.
- Bana bu bifteği satan kasap her zaman dost canlısıdır.
- Why didn't you just sell it?
- Neden sadece satmadın?
- I can teach you how to sell.
- Sana nasıl satacağını öğretebilirim.
- Tom wants to sell everything in his garage.
- Tom garajındaki her şeyi satmak istiyor.
- Tom sold me his old car.
- Tom bana eski arabasını sattı.
- You sell used cars, right?
- İkinci el araba satıyorsun, değil mi?
- I'm not going to sell it.
- Onu satmayacağım.
- I haven't sold anything all day.
- Bütün gün hiçbir şey satmadım.
- She sells fruits.
- O meyve satıyor.
- I can't sell that to you.
- Bunu sana satamam.
- He sold all his property in Morocco.
- O, Fas'taki tüm mülkünü sattı.
- Tom is thinking of selling his house.
- Tom evini satmayı düşünüyor.
- They sell sugar and salt at that store.
- O dükkânda şeker ve tuz satıyorlar.
- You could sell that.
- Bunu satabilirsin.
- What kind of vegetables does Tom sell?
- Tom ne tür sebze satıyor?
- We only sell top quality products.
- Sadece en kaliteli ürünleri satıyoruz.
- Sami's books are selling like hot cakes.
- Sami'nin kitapları peynir ekmek gibi satıyor.
- He sold some apples at the market.
- Pazarda biraz elma sattı.
- They sell things here that you can't get anywhere else.
- Başka hiçbir yerde bulamayacağın şeyleri burada satıyorlar.
- Layla made her millions by selling paper.
- Leyla kağıt satarak milyonlarını kazandı.
- I've decided to sell my car.
- Arabamı satmaya karar verdim.
- They want me to sell the restaurant.
- Restoranı satmamı istiyorlar.
- I'm not selling you my car.
- Sana arabamı satmayacağım.
- She sells sweets so she can make a little bit of money.
- Biraz para kazanabilmek için şeker satıyor.
- Dan sold Linda drugs.
- Dan, Linda'ya uyuşturucu sattı.
- Yanni sold his car.
- Yanni arabasını sattı.
- They wanted me to sell drugs for them, but I refused.
- Onlar için uyuşturucu satmamı istediler ama ben reddettim.
- You didn't sell your car, did you?
- Arabanı satmadın, değil mi?
- Tom sold his company to Mary.
- Tom şirketini Mary'ye sattı.
- I have to sell a lot of my things so I can pay all my bills.
- Tüm faturalarımı ödeyebilmek için birçok eşyamı satmak zorundayım.
- I sell umbrellas.
- Ben şemsiye satıyorum.
- Tom sold his old refrigerator to Mary.
- Tom eski buzdolabını Mary'ye sattı.
- Sami worked for a company that sold building materials.
- Sami inşaat malzemeleri satan bir şirket için çalıştı.
- Tom's book about his life with Mary sold like hot cakes.
- Tom'un Mary ile hayatı hakkındaki kitabı peynir ekmek gibi sattı.
- She sold all of her furniture, so she could afford to feed herself and her dog.
- O, bütün mobilyasını sattı, böylece kendine ve köpeğine bakabildi.
- They sold a refrigerator.
- Bir buzdolabı sattılar.
- Tom wanted to sell it.
- Tom onu satmak istedi.
- We aren't selling our house to Tom.
- Evimizi Tom'a satmıyoruz.
- We no longer sell that here.
- Artık burada satmıyoruz.
- The man sold his soul to the devil.
- Adam ruhunu şeytana sattı.
- Tom could sell anything.
- Tom herhangi bir şey satabilir.
- They are selling fish and meat.
- Balık ve et satıyorlar.
- It's doubtful whether we can really sell our old car.
- Eski arabamızı gerçekten satabileceğimiz şüpheli.
- I heard you were going to sell Tom your bicycle.
- Tom'a bisikletini satacağını duydum.
- We sell orange juice.
- Portakal suyu satarız.
- If I remember correctly, Tom sold his car to Mary for just 500 dollars.
- Eğer doğru hatırlıyorsam, Tom arabasını Mary'ye sadece 500 dolara sattı.
- Tom has already sold his car.
- Tom arabasını çoktan sattı.
- Yanni sells dried figs.
- Yanni incir kurusu satıyor.
- Tom wants to buy that painting, but I've already sold it to someone else.
- Tom o tabloyu almak istiyor ama ben çoktan başkasına sattım.
- I just sold Tom my car.
- Tom'a arabamı sattım.
- Buy low, sell high.
- Düşük al, yüksek sat.
- He makes five per cent on what he sells.
- O, sattıklarından %5 kazanır.
- They sold off everything.
- Her şeyi sattılar.
- They no longer sell the product.
- Onlar artık ürünü satmıyorlar.
- I gave it to him, but he didn't like it so he sold it.
- Ona verdim ama beğenmediği için sattı.
- I want to sell this.
- Bunu satmak istiyorum.
- Are you going to sell Tom your house?
- Evini Tom'a satacak mısın?
- They just want to sell papers.
- Sadece gazete satmak istiyorlar.
- I know that it is highly unlikely that we'll be able to sell all this stuff.
- Bütün bu eşyaları satmamızın pek mümkün olmadığını biliyorum.
- The shop on the corner sells fruit at a very good price.
- Köşedeki dükkan çok iyi fiyata meyve satıyor.
- The villager sold the merchant one hundred eggs.
- Köylü tüccara yüz yumurta sattı.
- The boy sold the man a newspaper.
- Çocuk adama bir gazete sattı.
- They sell apples at five dollars each.
- Elmaların tanesini beş dolara satıyorlar.
- Tom sells shoes.
- Tom ayakkabı satıyor.
- Tom's great-great-great-grandfather used to buy and sell slaves.
- Tom'un büyük-büyük-büyük-büyükbabası köle alıp satardı.
- He buys and sells leather goods.
- O, deri eşyalar alır ve satar.
- Dan was a mole selling top secret information to the British government.
- Dan İngiliz hükümetine çok gizli bilgiler satan bir köstebekti.
- You can sell them if you don't want them.
- İstemiyorsan satabilirsin.
- What are you selling?
- Ne satıyorsunuz?
- I sold it for ten dollars.
- Ben 10 dolara sattım.
- If someone wants to sell you their ticket, do not buy it.
- Biri size biletini satmak isterse, almayın.
- Tom sold his house in Boston a long time ago.
- Tom Boston'daki evini uzun zaman önce sattı.
- Tom won't sell us out.
- Tom bizi satmaz.
- I don't want what you're selling.
- Sattığınız şeyi istemiyorum.
- That store sells newspapers and magazines.
- O dükkânda gazete ve dergi satıyorlar.
- Tom must've sold us out.
- Tom bizi satmış olmalı.
- I sell this to you.
- Bunu sana satıyorum.
- Tom works for a company that sells charcoal.
- Tom mangal kömürü satan bir şirket için çalışıyor.
- Every year, the organisation organises a number of meetings of volunteers who go door-to-door to sell Frisian books.
- Organizasyon her yıl kapı kapı dolaşıp Frizce kitaplar satan gönüllülerden oluşan bir dizi toplantı düzenliyor.
- Tom has nothing left to sell.
- Tom'un satacak hiçbir şeyi kalmadı.
- Tom wants to sell it.
- Tom onu satmak istiyor.
- We don't sell generics in this pharmacy.
- Bu eczanede jenerik ilaç satmıyoruz.
- Don't sell the bear's fur before hunting it.
- Ayıyı avlamadan kürkünü satmayın.
- You could sell that.
- Onu satabilirsin.
- The villager sold the merchant one hundred eggs.
- Köylü tüccara yüz tane yumurta sattı.
- His work is selling second-hand cars.
- İşi ikinci el araba satmak.
- You must sell it.
- Satmalısın.
- Layla and Sami raised camels and sold them.
- Leyla ve Sami develeri yetiştirip sattılar.
- This book sold well in Japan.
- Bu kitap Japonya'da çok sattı.
- Sami sold the property.
- Sami mülkü sattı.
- Take my apples, boy, and sell them in the city.
- Benim elmalarımı al evlat, ve onları şehirde sat.
- I'm selling my car at a loss.
- Arabamı zararına satıyorum.
- The shop on the corner sells fruit at a very good price.
- Köşedeki dükkan çok iyi bir fiyata meyve satar.
- I have to sell a lot of my things so I can pay all my bills.
- Bütün faturaları ödeyebilmek için eşyalarımdan çoğunu satmak zorundayım.
- Will you sell your house to him?
- Evini ona satacak mısın?
- We don't sell those anymore.
- Onları artık satmıyoruz.
- Tom sold his car three weeks ago.
- Tom arabasını üç hafta önce sattı.
- Maybe I can sell it to Tom.
- Belki onu Tom'a satabilirim.
- She's only interested in selling books.
- O sadece kitap satmakla ilgileniyor.
- I have to sell it today.
- Bugün satmak zorundayım.
- Tom told Mary not to sell her car.
- Tom, Mary'ye arabasını satmamasını söyledi.
- I already sold that.
- Onu zaten sattım.
- Tom sold it to me.
- Tom onu bana sattı.
- Sami sold his trailer to Layla.
- Sami karavanını Layla'ya sattı.
- Are you really going to sell Tom your motorcycle?
- Gerçekten Tom'a motosikletini satacak mısın?
- Who will Gregor sell his car to?
- Gregor arabasını kime satacak?
- We still have some that we haven't sold yet.
- Elimizde henüz satmadığımız bir miktar daha var.
- The shop on the corner sells cheap sunglasses.
- Köşedeki dükkan ucuz güneş gözlüğü satıyor.
- Tom needs to sell his other house.
- Tom diğer evini satmalı.
- It was her idea to sell the house.
- Evi satmak onun fikriydi.
- We sell orange juice.
- Portakal suyu satıyoruz.
- I sold my books at a reasonable price.
- Makul bir fiyata kitaplarımı sattım.
- Tom's family sold their farm and moved to the city.
- Tom'un ailesi çiftliklerini sattı ve şehre taşındı.
- I didn't need to sell my car.
- Arabamı satmama gerek yoktu.
- She earns a living by selling her paintings.
- O, tablolarını satarak geçimini sağlıyor.
- Tom has decided not to sell his car.
- Tom arabasını satmamaya karar verdi.
- The book didn't sell, so it wasn't reprinted.
- Kitap satmadı, bu yüzden yeniden basılmadı.
- I sold off all my records.
- Bütün plaklarımı sattım.
- The company thinks their new product is going to sell like hot cakes.
- Şirket yeni ürünlerinin peynir ekmek gibi satacağını düşünüyor.
- It's hard to sell a fixer-upper nowadays.
- Bugünlerde bir tamirci satmak zor.
- They sold their house.
- Evlerini sattılar.
- It is an act of treason to sell military secrets to your country's enemies.
- Ülkenizin düşmanlarına askeri sırları satmak vatana ihanettir.
- Tom sold his farm and moved to Boston.
- Tom çiftliğini sattı ve Boston'a taşındı.
- Need they have sold the farm?
- Çiftliği satmış olmaları mı gerekiyor?
- You shouldn't have sold the house.
- Evi satmamalıydın.
- He had to sell the farm for debts.
- Borçları yüzünden çiftliği satmak zorunda kaldı.
- How can you make a living from selling newspapers?
- Gazete satarak nasıl para kazanabilirsin?
- Have you decided whether or not you're going to sell your house?
- Evinizi satıp satmayacağınıza karar verdiniz mi?
- They have sold the television.
- Onlar televizyonu sattılar.
- Tom wanted to sell his car.
- Tom arabasını satmak istiyordu.
- Tom told me he sells about 300 cars a year.
- Tom senede 300 araba sattığını söyledi.
- Tom won't be able to sell his car for that price.
- Tom arabasını bu fiyata satamayacak.
- We used to have airplanes, but we had to sell them.
- Biz uçaklarımız vardı ama onları satmak zorunda kaldık.
- Tom bought a new camera so he sold his old one.
- Tom yeni bir fotoğraf makinesi aldı bu yüzden eski olanını sattı.
- Have you decided whether or not you're going to sell your house?
- Evini satıp satmayacağına karar verdin mi?
- Are you going to sell Tom your bicycle?
- Tom'a bisikletini satacak mısın?
- She sold her Volkswagen and bought a Mercedes.
- Volkswagen'ini sattı ve bir Mercedes aldı.
- They sell imported goods at the shop.
- Dükkanda ithal mallar satıyorlar.
- Can you tell me who sold them to you?
- Onları sana kimin sattığını söyleyebilir misin?
- We don't sell junk food.
- Abur cubur satmıyoruz.
- He managed to sell his car for a lot of money.
- Aracını yüksek fiyattan satmayı başardı.
- She sells seashells in Chelsea.
- O, Chelsea'de deniz kabuğu satıyor.
- You should trying selling your products online.
- Ürünlerinizi internetten satmayı denemelisiniz.
- Are you going to sell Tom your bicycle?
- Bisikletini Tom'a satacak mısın?
- They sue companies that sell MP3 players without paying them.
- MP3 çalar satan şirketlere ödeme yapmadan dava açıyorlar.
- We don't sell junk food.
- Biz abur cubur satmayız.
- I wanted to sell Tom my old car.
- Tom'a eski arabamı satmak istedim.
- Tom buys and sells horses.
- Tom at alıp satar.
- Should I sell these?
- Bunları satmalı mıyım?
- In many places blind persons sell lottery tickets.
- Birçok yerde kör insanlar piyango bileti satıyor.
- It'll be hard to convince Tom to sell his house.
- Tom'u evini satmak için ikna etmek zor olacak.
- Tom would never sell you his car.
- Tom sana asla arabasını satmaz.
- Tom sold a pint of his blood for thirteen dollars.
- Tom on üç dolara kanından yarım litre sattı.
- Analyn sold the cow.
- Analyn ineği sattı.
- I sell shoes.
- Ayakkabı satıyorum.
- Tom sold it to somebody else.
- Tom onu başkasına sattı.
- You must sell it.
- Onu satmalısın.
- He promised to sell.
- Satacağına söz verdi.
- She's selling an old-fashioned hat.
- Eski moda bir şapka satıyor.
- I sold my house last month.
- Evimi geçen ay sattım.
- The Coty company sells perfumes.
- Coty şirketi parfüm satıyor.
- They sell that at a hardware store.
- Bunu hırdavatçıda satıyorlar.
- Sami's mother sold him to a man for a few beers.
- Sami'nin annesi birkaç bira için onu bir adama sattı.
- It will be hard to convince the owner to sell his house.
- Ev sahibini evini satmaya ikna etmek zor olacak.
- He's thinking he'll sell his house.
- O, evini satacağını düşünüyor.
- I sold it this afternoon.
- Onu bu öğleden sonra sattım.
- If I remember correctly, Tom sold his car to Mary for just 500 dollars.
- Yanlış hatırlamıyorsam, Tom arabasını Mary'ye sadece 500 dolara satmıştı.
- Tom sells shoes.
- Tom ayakkabı satar.
- He sold his house for 50000 dollars.
- O evini 50000 dolara sattı.
- I think you'll regret it if you sell your father's guitar.
- Babanın gitarını satarsan pişman olacağını düşünüyorum.
- Tom didn't want to sell his house.
- Tom evini satmak istemedi.
- His novel sold well.
- Onun romanı iyi sattı.
- Tom decided to sell his business and retire.
- Tom işini satmaya ve emekli olmaya karar verdi.
- I can't sell that to you.
- Sana onu satamam.
- I sold my car last week.
- Geçen hafta arabamı sattım.
- The dealer wants to sell a car.
- Satıcı bir araba satmak istiyor.
- The company has decided to sell some of its money-losing units.
- Şirket para kaybeden bazı birimlerini satmaya karar verdi.
- He sold me the book for one thousand yen.
- Kitabı bana bin yene sattı.
- That store sells men's wear.
- O mağaza erkek giysisi satar.
- I must sell my farm to pay off my debts.
- Borçlarımı ödemek için çiftliğimi satmalıyım.
- Sami wanted to sell his Ford Focus and buy a Mercedes.
- Sami Ford Focus'unu satıp bir Mercedes almak istiyordu.
- That store sells kitchen-ware.
- O mağaza mutfak eşyaları satıyor.
- Layla was selling gorgeous hijabs.
- Leyla göz kamaştırıcı başörtüleri satıyordu.
- They sell carrots at the grocery store.
- Markette havuç satıyorlar.
- The bar where Tom works lost its license because they had been selling alcoholic drinks to minors.
- Tom'un çalıştığı bar, reşit olmayanlara alkollü içki sattığı için ruhsatını kaybetti.
- He is badly off, because his book doesn't sell well.
- O oldukça kötü, çünkü kitabı iyi satmıyor.
- They were only interested in selling books.
- Sadece kitap satmakla ilgileniyorlardı.
- You must sell it.
- Onu satmak zorundasın.
- The owner of this bar never sells liquor on credit.
- Bu barın sahibi asla veresiye içki satmaz.
- I sold my house last month.
- Geçen ay evimi sattım.
- I don't think Tom sold anything.
- Tom'un bir şey sattığını sanmıyorum.
- They won't be selling anything.
- Onlar bir şey satmayacaklar.
- Tom sold his car last week.
- Tom geçen hafta arabasını sattı.
- He made a fortune by writing a best selling novel.
- Çok satan bir roman yazarak bir servet kazandı.
- They sell candy.
- Şeker satıyorlar.
- I sold them for a low price.
- Onları düşük bir fiyatla sattım.
- The novel has sold almost 20,000 copies.
- Roman neredeyse 20,000 kopya sattı.
- Tom sells maps and souvenirs to tourists.
- Tom turistlere harita ve hediyelik eşya satıyor.
- Tom sold his house in Boston.
- Tom Boston'daki evini sattı.
- We sold those to them, didn't we?
- Bunları onlara biz sattık, değil mi?
- I sold it for 600 euros.
- Onu 600 avroya sattım.
- He's thinking of selling his house.
- O, evini satmayı düşünüyor.
- That store sells many things besides furniture.
- O mağaza mobilyanın yanı sıra birçok şey satmaktadır.
- Our company only sells quality goods.
- Şirketimiz sadece kaliteli mallar satar.
- Tom sold three refrigerators today.
- Tom bugün üç buzdolabı sattı.
- Her books sell pretty well.
- Onun kitapları oldukça iyi satıyor.
- Tom didn't need to sell any of his paintings.
- Tom'un resimlerinin hiçbirini satması gerekmiyordu.
- Have you sold it yet?
- Sattın mı şunu artık?
- Why should I buy what you're selling?
- Sattığınız şeyi neden alayım?
- Books for young people sell well these days.
- Bugünlerde gençlere yönelik kitaplar çok satıyor.
- Yanni wants to sell his car.
- Yanni arabasını satmak istiyor.
- I sold it and paid my debt.
- Onu satıp borcumu ödedim.
- He sells us paper.
- O bize kağıt satıyor.
- We can't fix this by selling stuff!
- Bunu mal satarak düzeltemeyiz!
- Has Tom sold his car yet?
- Tom arabasını yeni mi sattı?
- He could sell ice to Eskimos.
- O, Eskimolara buz satabilirdi.
- It is probable that her first album will sell well.
- Muhtemelen ilk albümü iyi satacak.
- Tom raised rabbits and sold them.
- Tom tavşan yetiştirir ve onları satardı.
- I think that they will need to sell their house.
- Sanıyorumki evlerini satmak zorunda kalacaklar.
- Who can I sell it to?
- Kime satabilirim?
- I am selling a new car.
- Ben yeni bir araba satıyorum.
- Have you ever sold a car?
- Hiç bir araba sattın mı?
- I shouldn't have sold my car.
- Arabamı satmamalıydım.
- I want to sell it.
- Ben bunu satmak istiyorum.
- The buying and selling of peoples' personal information is becoming a big issue.
- İnsanların kişisel bilgilerinin alınıp satılması büyük bir sorun haline geliyor.
- We don't sell what you're looking for.
- Aradığını satmıyoruz.
- She didn't want to sell the book.
- Kitabı satmak istemedi.
- I have tickets to sell.
- Satacak biletlerim var.
- Google makes money by selling advertising.
- Google reklam satarak para kazanıyor.
- Are you still going to sell Tom your house?
- Tom'a hâlâ evini satacak mısın?
- I am selling a new car.
- Yeni bir araba satıyorum.
- I must sell my house.
- Evimi satmak zorundayım.
- Tom sells building materials.
- Tom inşaat malzemeleri satıyor.
- I sold it for 600 euros.
- 600 Euro'ya sattım.
- Would you like to sell your car?
- Arabanızı satmak ister misiniz?
- I sell umbrellas.
- Şemsiye satarım.
- Tom doesn't want to sell his land.
- Tom arazisini satmak istemiyor.
- Tom used to have a car, but he sold it.
- Tom'un bir arabası vardı ama sattı.
- The company plans to sell the new product for $1,000.
- Şirket yeni ürünü 1.000 dolara satmayı planlıyor.
- He could sell ice to Eskimos.
- Eskimolara buz satabilir.
- This store sells clothes and shoes for both men and women.
- Bu mağaza, hem kadın hem de erkek için elbise ve ayakkabı satmaktadır.
- Sami wanted to sell his Ford Focus and buy a Mercedes.
- Sami, Ford Focus'unu satmak ve bir Mercedes satın almak istiyordu.
- I sell new umbrellas.
- Yeni şemsiyeler satıyorum.
- Tom suggested that Ann should sell the house.
- Tom Ann'e evi satmasını önerdi.
- Tom went to prison for selling drugs.
- Tom uyuşturucu sattığı için ceza evine gitti.
- I don't want to sell my soul for money.
- Ruhumu para için satmak istemiyorum.
- Tom's book about his life with Mary sold like hot cakes.
- Tom'un Mary ile olan hayatını anlattığı kitabı peynir ekmek gibi sattı.
- Have you ever sold a car?
- Hiç araba sattınız mı?
- If you want to sell your old sofa, why not put an advertisement in the local paper?
- Eğer eski kanepenizi satmak istiyorsanız, neden yerel gazeteye ilan vermiyorsunuz?
- I don't want to sell my car.
- Arabamı satmak istemiyorum.
- Tom finally talked Mary into selling him her old violin.
- Tom sonunda Mary'yi eski kemanını kendisine satması için ikna etti.
- I'll sell this to you if you're willing to pay the price.
- Fiyatı ödemeye hazırsanız bunu size satacağım.
- His books sell millions of copies.
- Onun kitapları milyonlarca kopya satar.
- Selling motorcars is my business.
- Arabalar satmak benim işim.
- You can't seriously want me to sell our house.
- Evimizi satmamı cidden isteyemezsin.
- I will sell it as soon as I find a buyer.
- Bunu bir alıcı bulur bulmaz satacağım.
- I sell a new umbrella.
- Yeni bir şemsiye satıyorum.
- Fadil sold Layla out to the police.
- Fadıl, Leyla'yı polise sattı.
- This magazine sells well.
- Bu dergi iyi satıyor.
- What are they selling?
- Ne satıyorlar?
- Tom has decided to sell his house.
- Tom evini satmaya karar verdi.
- Tom is selling his sheep.
- Tom koyunlarını satıyor.
- They don't sell these kinds of things anymore.
- Artık bu tür şeyler satmıyorlar.
- You didn't sell your bicycle, did you?
- Bisikletini satmadın, değil mi?
- Tom sells fruit and vegetables.
- Tom meyve ve sebze satıyor.
- When Mr Hilton wanted to sell his house, he advertised it in the newspaper.
- Bay Hilton, evini satmak istediğinde, gazeteye ilan verdi.
- She sells sea shells.
- Deniz kabukları satıyor.
- Will you sell your house to him?
- Evinizi ona satar mısınız?
- I wanted Tom to sell me his old car.
- Tom'un eski arabasını bana satmasını istedim.
- Tom isn't selling anything.
- Tom bir şey satmıyor.
- Tom didn't want to sell any of his paintings.
- Tom tablolarından herhangi birini satmak istemiyordu.
- Can you sell the book to me for 500 yen?
- Kitabı bana 500 yene satar mısın?
- The store sells foodstuffs, such as butter, cheese, and sugar.
- Dükkân; tereyağı, peynir ve şeker gibi gıda malzemeleri satıyor.
- Tom believes that Mary made a big mistake when she sold her father's Stradivarius.
- Tom, Mary'nin babasının Stradivarius'unu satarak büyük bir hata yaptığına inanıyor.
- For the sake of long-term interests, we have decided to sell the development department.
- Uzun vadeli çıkarlar uğruna, geliştirme departmanını satmaya karar verdik.
- I sell shoes.
- Ayakkabı satarım.
- Sami works for a company that sells interior decoration supplies.
- Sami, iç dekorasyon malzemeleri satan bir firma için çalışıyor.
- How many hot dogs have you sold today?
- Bugün kaç tane sosisli sandviç sattın?
- Layla sold her company.
- Leyla şirketini sattı.
- I think Tom should sell his house.
- Tom'un, evini satması gerektiğini düşünüyorum.
- Will you sell me your house?
- Bana evini satar mısın?
- You can save yourself a lot of trouble by selling this car.
- Bu arabayı satarak kendini büyük bir dertten kurtarabilirsin.
- Tom sells fruit.
- Tom meyve satar.
- Tom said that he wants to sell his house.
- Tom evini satmak istediğini söyledi.
- Will you sell me your house?
- Bana evini satacak mısın?
- This company sold unsafe products.
- Bu şirket güvenli olmayan ürünler satıyor.
- What is it you want to sell to us?
- Bize ne satmak istiyorsun?
- I think we should sell our old car.
- Bence eski arabamızı satmalıyız.
- They earn their living by collecting and selling old newspapers.
- Hayatlarını eski gazeteleri toplayıp satarak kazanıyorlar.
- The store sells foodstuffs, such as butter, cheese, and sugar.
- Bu mağaza tereyağı, peynir ve şeker gibi gıda maddeleri satıyor.
- How much would you be willing to sell that for?
- Bunu ne kadara satmak istersiniz?
- Tom said he sold Mary his car.
- Tom arabasını Mary'ye sattığını söyledi.
- Tom used to have a car, but he sold it.
- Tom'un eskiden bir arabası vardı ama onu sattı.
- I don't sell drugs.
- Ben uyuşturucu satmam.
- Tom didn't want to sell his house.
- Tom evini satmak istemiyordu.
- This book sold well in Japan.
- Bu kitap Japonya'da iyi sattı.
- I must sell my farm to pay off my debts.
- Borçlarımı ödemek için çiftliğimi satmak zorundayım.
- I would sell this dog if it was taller.
- Daha uzun olsa bu köpeği satarım.
- I don't want to sell you anything.
- Sana hiçbir şey satmak istemiyorum.
- Tom sells coffee.
- Tom kahve satıyor.
- I wouldn't sell that at any price.
- Onu ne pahasına olursa olsun satmazdım.
- They sell used books in this store.
- Bu dükkanda kullanılmış kitaplar satıyorlar.
- Sell your shares now before it’s too late.
- Çok geç olmadan hisselerinizi satın.
- They sell live fish at the fish store.
- Balıkçıda canlı balık satıyorlar.
- She will sell her house.
- Evini satacak.
- This type of mobile phone sells well.
- Bu tip cep telefonları çok satıyor.
- We're selling our goats.
- Keçilerimizi satıyoruz.
- The novel has sold almost 20,000 copies.
- Roman neredeyse 20.000 nüsha satmıştı.
- I wanted to sell it.
- Bunu satmak istedim.
- The store I bought this at sells it for the same price, but has better service.
- Bunu aldığım mağaza da aynı fiyata satıyor ama daha iyi hizmet veriyor.
- They sell things here that you can't find anywhere else.
- Onlar burada başka bir yerde bulamadığın şeyleri satar.
- If I remember correctly, Tom sold his car to Mary for only 500 dollars.
- Eğer doğru hatırlıyorsam, Tom arabasını Mary'ye sadece 500 dolara sattı.
- If I remember correctly, Tom sold his car to Mary for only 500 dollars.
- Yanlış hatırlamıyorsam, Tom arabasını Mary'ye sadece 500 dolara satmıştı.
- We're going to have to sell our house.
- Evimizi satmak zorunda kalacağız.
- Tom was caught selling drugs to teenagers.
- Tom gençlere uyuşturucu satarken yakalandı.
- Tom sold his car to Mary for three hundred dollars.
- Tom arabasını üç yüz dolara Mary'ye sattı.
- Fadil sells building materials.
- Fadil yapı malzemeleri satar.
- Mary sold the bracelet Tom gave her.
- Mary, Tom'un ona verdiği bilekliği sattı.
- Tom asked Mary when she had sold her first painting.
- Tom Mary'ye ilk tablosunu ne zaman sattığını sordu.
- I sold the picture for 20,000 yen.
- Resmi 20,000 yene sattım.
- Tom and his family sold 20 head of cattle earlier this week.
- Tom ve ailesi bu hafta başında 20 baş sığır sattı.
- I sold all my houses.
- Bütün evlerimi sattım.
- Tom sells things online.
- Tom internetten bir şeyler satıyor.
- They started to sell a new type of car in Tokyo.
- Tokyo'da yeni bir tür araba satmaya başladılar.
- It is illegal to sell cigarettes to a minor.
- Reşit olmayan birine sigara satmak yasa dışıdır.
- They sell things here that you can't find anywhere else.
- Burada başka yerde bulamayacağınız şeyler satıyorlar.
- You didn't sell any of your paintings, did you?
- Sen resimlerinin hiçbirini satmadın, değil mi?
- I sell clothing online.
- İnternetten giysi satıyorum.
- You sell us fish.
- Sen bize balık satıyorsun.
- They don't sell phone credit.
- Telefon kontörü satmıyorlar.
- When was the last time you sold a car?
- En son ne zaman bir araba sattınız?
- I heard you were going to sell Tom your bicycle.
- Bisikletini Tom'a satacağını duydum.
- How much can we expect to get if we sell this?
- Eğer bunu satarsak ne kadar kazanmayı umabiliriz?
- I'm seriously thinking of selling my house.
- Evimi satmayı ciddi ciddi düşünüyorum.
- Today, we're selling that at twenty-five percent off our usual price.
- Bugün normal fiyatımızdan yüzde yirmi beş indirimle satıyoruz.
- I have to sell my house.
- Evimi satmak zorundayım.
- My good books barely sold anything, while the trash I wrote made me rich.
- Yazdığım saçma kitap beni zengin yaparken iyi kitaplarım zar zor bir şeyler sattı.
- I sold them for a low price.
- Onları düşük bir fiyata sattım.
- Tom has sold his house in Boston.
- Tom Boston'daki evini sattı.
- Tom had to sell his car.
- Tom arabasını satmak zorunda kaldı.
- I sold the best jewel that I had.
- Sahip olduğum en iyi mücevheri sattım.
- Sami sold Layla's trailer and moved away.
- Sami, Layla'nın karavanını sattı ve taşındı.
- I sold the car.
- Arabayı sattım.
- They sold us a pup.
- Bize bir yavru köpek sattılar.
- Is it better to sell?
- Satmak daha mı iyi?
- You didn't sell any of your paintings, did you?
- Tablolarından hiçbirini satmadın, değil mi?
- Tom sold his motorcycle to Mary.
- Tom motosikletini Mary'ye sattı.
- Dan was a mole selling top secret information to the British government.
- Dan, İngiliz hükümetine çok gizli bilgiler satan bir köstebekti.
- Tom couldn't understand why his company's products weren't selling well.
- Tom, şirketinin ürünlerinin neden iyi satmadığını anlayamıyordu.
- Sell wine?
- Şarap satmak mı?
- I doubt that Tom had to sell his car in order to raise money for medical expenses.
- Tom'un sağlık harcamaları için para toplamak amacıyla arabasını satmak zorunda kaldığından şüpheliyim.
- They don't sell beer here.
- Onlar burada bira satmazlar.
- I'll sell you this at a very reasonable price.
- Bunu size çok makul bir fiyata satacağım.
- The Coty company sells perfumes.
- Coty şirketi parfüm satar.
- He sells fruit.
- Meyve satıyor.
- I sold my house in Kabylie.
- Kabiliye'deki evimi sattım.
- They sue companies that sell MP3 players without paying them.
- Ödeme yapmadan MP3 çalar satan şirketlere dava açıyorlar.
- We're not going to sell it.
- Onu satmayacağız.
- Tom sold his car.
- Tom arabasını sattı.
- They wanted me to sell drugs for them, but I refused.
- Onlar için uyuşturucu satmamı istediler ama reddettim.
- They sold everything at extremely high prices.
- Onlar her şeyi oldukça yüksek fiyatlarla sattı.
- Tom said he sold his house last week.
- Tom evini geçen hafta sattığını söyledi.
- Are you going to sell him your house?
- Ona evinizi satacak mısınız?
- Tom will sell his house.
- Tom evini satacak.
- This book sells very well, ie it is sold to many people.
- Bu kitap çok iyi satıyor, yani birçok kişiye satılıyor.
- The butcher who sold me this beef is always friendly.
- Bu eti bana satan kasap her zaman sevecendir.
- This store sells vegetables.
- Bu dükkân sebze satıyor.
- Tom raises rabbits and sells them.
- Tom tavşanları yetiştirir ve onları satar.
- We sold our souls for money.
- Para için ruhlarımızı sattık.
- I'm selling my boat.
- Ben teknemi satıyorum.
- Tom was happy selling shoes.
- Tom ayakkabı satmaktan mutluydu.
- This book is selling like hotcakes.
- Bu kitap çok satıyor.
- Are you sure you want to sell your house?
- Evini satmak istediğinden emin misin?
- Tom managed to sell his car for a lot of money.
- Tom arabasını çok paraya satmayı başardı.
- This book is selling like hotcakes.
- Bu kitap peynir ekmek gibi satıyor.
- This car sells well.
- Bu araba iyi satıyor.
- They sell sugar at the store.
- Mağazada şeker satıyorlar.
- You shouldn't have sold your old car.
- Eski arabanı satmaman gerekirdi.
- It is said that the girl sold her body.
- Kızın vücudunu sattığı söylenir.
- They sell textbooks at the bookstore.
- Kitapçıda ders kitapları satıyorlar.
- He sold us out.
- Bizi sattı.
- He sold some apples at the market.
- O, pazarda bazı elmalar sattı.
- I want to sell my car.
- Arabamı satmak istiyorum.
- My parents made me sell my motorcycle.
- Ailem bana motosikletimi sattırdı.
- Tom sold Mary his car.
- Tom Mary'ye arabasını sattı.
- I happen to know that Tom sold his car last week.
- Tom'un geçen hafta arabasını sattığını biliyorum.
- I sold one.
- Birini sattım.
- Tom buys and sells used cars.
- Tom kullanılmış araba alıp satıyor.
- How many of Tom's paintings have you sold for him?
- Tom'un tablolarından kaç tanesini onun için sattın?
- Sami sold his soul to the devil to get what he wanted.
- Sami istediğini elde etmek için ruhunu şeytana sattı.
- I get a three percent commission on anything I sell.
- Sattığım her şeyden yüzde üç komisyon alıyorum.
- Tom has sold all his land.
- Tom bütün topraklarını sattı.
- You will sell your house.
- Evinizi satacaksınız.
- I sold the books.
- Kitapları sattım.
- I just sell newspapers, nothing else.
- Ben sadece gazete satıyorum, başka bir şey değil.
- Her novels sold well.
- Onun romanları iyi sattı.
- Sami sold his soul to the modeling industry.
- Sami ruhunu mankenlik endüstrisine sattı.
- Tom buys and sells old coins.
- Tom eski paraları alıp satıyor.
- What are you selling?
- Ne satıyorsun?
- Tom plans to sell his house.
- Tom evini satmayı planlıyor.
- The Capitalists will sell us the rope with which we will hang them.
- Kapitalistler bize onları asacağımız ipi satacaklar.
- I can sell it to him.
- Ona satabilirim.
- We don't really have to sell it.
- Gerçekten satmak zorunda değiliz.
- We had to sell the building because for years we had operated it at a loss.
- Binayı satmak zorunda kaldık çünkü yıllarca zararına işlettik.
- You need to sell more product.
- Daha fazla ürün satmalısın.
- She sold him her car.
- Ona arabasını sattı.
- It won't be easy to sell this house.
- Bu evi satmak kolay olmayacak.
- We've sold some but not a whole lot.
- Biraz sattık ama çok fazla değil.
- Tom didn't need to sell any of his paintings.
- Tom'un resimlerini satmasına gerek yoktu.
- Our newest pocket computers are smarter than the people we sell them to.
- En yeni cep bilgisayarlarımız, onları sattığımız insanlardan daha akıllı.
- Whenever I go to this store, they're selling freshly baked taiyaki cakes.
- Ne zaman bu dükkana gitsem, taze pişmiş taiyaki kekleri satıyorlar.
- They sell used books in this store.
- Onlar bu dükkanda kullanılmış kitap satarlar.
- Tom sold the guitar that his father gave him.
- Tom babasının ona verdiği gitarı sattı.
- This grocery store only sells organic food.
- Bu bakkal sadece organik gıda satıyor.
- I just sold my car to Tom.
- Az önce arabamı Tom'a sattım.
- I hear that he sold his house.
- Evini sattığını duydum.
- I'd like to buy the car you're selling, but I don't have enough money right now.
- Sattığınız arabayı almak isterdim ama şu anda yeterli param yok.
- Tom could sell that for a lot of money.
- Tom bunu çok paraya satabilirdi.
- The company plans to sell the new product for $1,000.
- Şirket yeni ürünü 1,000 dolara satmayı planlıyor.
- This company makes money by selling your private information to third-parties.
- Bu şirket özel bilgilerinizi üçüncü şahıslara satarak para kazanır.
- Tom buys and sells used cars.
- Tom, ikinci el arabalar alır ve satar.
- I've already sold my car.
- Arabamı çoktan sattım.
- You used to sell some apples at the market.
- Eskiden pazarda elma satardın.
- I've sold the picture for 20,000 yen.
- Ben resmi 20.000 yen'e sattım.
- I sell fruit.
- Meyve satıyorum.
- Does the store you're going to sell rice?
- Gittiğin dükkan dükkan pirinç satıyor mu?
- I can't sell you that.
- Sana bunu satamam.
- Are you selling these lamps?
- Bu lambaları satıyor musun?
- The shop on the corner sells cheap sunglasses.
- Köşedeki mağaza ucuz güneş gözlükleri satıyor.
- What surprises me is that they can actually sell that product for so much money.
- Beni şaşırtan şey, bu ürünü bu kadar paraya satabilmeleriydi.
- Tomorrow morning, they're selling tickets for the Shakira concert.
- Yarın sabah, Shakira konseri için bilet satıyorlar.
- Sell your stuff.
- Mallarını sat.
- Sami sold his house and joined Layla in her smaller house.
- Sami evini sattı ve Layla'ya küçük evinde katıldı.
- Tom used to sell used cars.
- Tom, ikinci el arabalar satardı.
- You can't sell it.
- Onu satamazsın.
- I can't believe that you really sold that junk for such a high price.
- O hurdayı bu kadar yüksek bir fiyata sattığına inanamıyorum.
- He wants to sell his old car to a man in Kobe.
- Eski arabasını Kobe'de bir adama satmak istiyor.
- How can you make a living from selling newspapers?
- Gazete satarak nasıl geçinebilirsin?
- They don't sell it.
- Satmıyorlar.
- Tom's father made him sell his motorcycle.
- Tom'un babası ona motosikletini sattırdı.
- I've already sold it.
- Onu sattım bile.
- It's like selling shoes to a shoemaker.
- Bir ayakkabıcıya ayakkabı satmak gibi.
- I'm going to sell my house.
- Evimi satacağım.
- He sold me the book for one thousand yen.
- Kitabı bana 1,000 yen'e sattı.
- Tom sold the farm after Mary died and went back to Boston.
- Tom, Mary öldükten sonra çiftliği sattı ve Boston'a geri döndü.
- Aren't you selling this at a discount price?
- Bunu indirimli fiyattan satmıyor musunuz?
- We've sold some but not a whole lot.
- Biraz sattık ama çok değil.
- I can sell anybody anything.
- Herkese her şeyi satabilirim.
- Advertising sells products over the air.
- Reklamlar ürünleri havadan satar.
- I know Tom sells stolen cars.
- Tom'un çalıntı araba sattığını biliyorum.
- He sold his house for a hundred fifty thousand euro.
- Evini yüz elli bin avroya sattı.
- Then why have you sold it?
- O zaman neden onu sattın?
- Reality is a scam by Big Physics to sell more textbooks.
- Gerçeklik, küresel fizik lobisinin daha fazla ders kitabı satabilmek için uydurduğu bir kandırmacadır.
- Tom sells newspapers.
- Tom gazete satıyor.
- We sell a wide range of products.
- Geniş bir ürün yelpazesi satıyoruz.
- Tom Jackson's new book isn't selling well.
- Tom Jackson'ın yeni kitabı iyi satmıyor.
- They sell us copper.
- Onlar bize bakır satıyor.
- This model is difficult to sell.
- Bu modeli satmak zor.
- He managed to sell his car for a lot of money.
- Arabasını çok paraya satmayı başardı.
- Tom told me he sells about 300 cars a year.
- Tom bana yılda yaklaşık 300 araba sattığını söyledi.
- Maybe I shouldn't sell my canoe.
- Belki de kanomu satmamalıyım.
- I need to sell my house.
- Evimi satmam lazım.
- Her book has sold more than 20 million copies.
- Onun kitabı 20 milyondan fazla sattı.
- She found out that the computer he had sold her was stolen.
- Ona sattığı bilgisayarın çalıntı olduğunu öğrendi.
- According to Tom, Mary has sold her car.
- Tom'a göre, Mary arabasını sattı.
- Tom sells vegetables.
- Tom sebze satıyor.
- He sells shirts at a 50 percent discount.
- Gömlekleri yüzde 50 indirimle satıyor.
- I think Tom should sell his house.
- Bence Tom evini satmalı.
- Tom advised me to sell the farm and live somewhere else.
- Tom bana çiftliği satıp başka bir yerde yaşamamı tavsiye etti.
- This grocery store only sells organic food.
- Bu bakkal sadece organik yiyecekler satıyor.
- Tom and I want to sell our house.
- Tom ve ben evimizi satmak istiyoruz.
- I'm going to sell my car.
- Arabamı satacağım.
- She's selling drugs at concerts.
- O, konserlerde uyuşturucu satıyor.
- I'm not selling anything.
- Bir şey satmıyorum.
- They sell sporting goods.
- Spor malzemeleri satıyorlar.
- Would you like to sell your car?
- Arabanı satmak ister misin?
- I won't sell this tree shade.
- Ben bu ağaç gölgesini satmayacağım.
- They also sold wood and wood products.
- Ayrıca ahşap ve ahşap ürünleri satıyorlardı.
- I sold my house in 2013.
- Ben evimi 2013'te sattım.
- Selling motorcars is my business.
- Araba satmak benim işim.
- It wasn't an easy sell.
- Kolay bir satış değildi.
- You sold some apples at the market.
- Sen pazarda bazı elmalar sattın.
- They sell fish and meat.
- Onlar balık ve et satıyorlar.
- He was surprised his father had sold the farm.
- Babasının çiftliği satmasına şaşırdı.
- They made money by selling drugs into the huge market.
- Büyük bir pazara uyuşturucu satarak para kazanıyorlardı.
- Tom was smart not to sell his house at that time.
- Tom o sırada evini satmamakla akıllılık etmişti.
- How many of Tom's paintings have you sold for him?
- Tom'un kaç resmini onun için sattın?
- He sells shoes.
- O ayakkabı satıyor.
- I was happy to sell it.
- Onu sattığım için mutluydum.
- Who sold you this car?
- Bu arabayı sana kim sattı?
- How many hot dogs have you sold today?
- Bugün kaç tane sosisli sandviç sattınız?
- Tom wanted to sell it.
- Tom satmak istedi.
- We don't really have to sell our house.
- Evimizi satmak zorunda değiliz.
- This store sells used books.
- Bu mağaza, kullanılmış kitapları satıyor.
- I'll sell this to you if you're willing to pay the price.
- Eğer bedeli ödemeye istekli iseniz ben bunu size satacağım.
- I could sell this.
- Bunu satabilirim.
- I wish I'd never sold it.
- Keşke onu hiç satmasaydım.
- Tom knows how to sell houses.
- Tom evleri nasıl satacağını bilir.
- Books intended for young people will sell well.
- Gençlere yönelik kitaplar iyi satar.
- They sell everything here.
- Onlar burada her şeyi satıyorlar.
- Tom promised to sell me his old guitar.
- Tom bana eski gitarını satacağına söz verdi.
- Tom tried to persuade Mary to sell him her car.
- Tom, Mary'yi arabasını satması için ikna etmeye çalıştı.
- They sell apples, mandarines, eggs and so on.
- Onlar elma, mandalin,yumurta vb. satıyorlar.
- They sell imported goods at the shop.
- Onlar dükkânda ithal mallar satıyorlar.
- Tom didn't want to sell his car.
- Tom arabasını satmak istemedi.
- He sold his shares with a very good profit.
- O, hisselerini çok iyi bir karla sattı.
- We don't sell generics in this pharmacy.
- Biz bu eczanede jenerik ilaçlar satmıyoruz.
- Google makes money by selling advertising.
- Google reklam satarak para kazanır.
- Tom was desperate to sell his car.
- Tom arabasını satmak için yanıp tutuşuyordu.
- I just sold my car to them.
- Az önce arabamı ona sattım.
- She sells a vintage hat.
- Eski bir şapka satıyor.
- He sold his house for a hundred fifty thousand euro.
- O, evini yüz elli bin avroya sattı.
- I won't sell my car to you.
- Arabamı sana satmayacağım.
- Fadil sells building materials.
- Fadıl inşaat malzemeleri satıyor.
- He sold all his property in Morocco.
- Fas'taki tüm mülkünü sattı.
- Apple sold 75 million iPhones this quarter.
- Apple bu çeyrekte 75 milyon iPhone sattı.
- We're not selling our house.
- Evimizi satmıyoruz.
- I really wish you hadn't sold our car.
- Keşke arabamızı satmasaydın.
- Facebook makes money by selling targeted advertising.
- Facebook hedefli reklam satarak para kazanıyor.
- She sold some apples at the market.
- O da pazarda elma sattı.
- Here in the store we sell anything.
- Burası her şeyi sattığımız mağaza.
- The couple has a business of selling greeting cards.
- Çiftin tebrik kartı satma işi var.
- Tom used to sell used cars.
- Tom eskiden elden düşme arabalar satardı.
- Tom isn't going to sell his house.
- Tom evini satmayacak.
- Buy low and sell high.
- Düşük al, yüksek sat.
- John used to sell books.
- John eskiden kitap satardı.
- We don't really have to sell our house.
- Evimizi gerçekten satmak zorunda değiliz.
- Tom sold his house for $300,000.
- Tom evini 300.000 dolara sattı.
- Japanese cars sell well overseas.
- Japon arabaları yurtdışında iyi satıyor.
- It was Tom's idea to sell our house.
- Evimizi satmak Tom'un fikriydi.
- They sell carrots at the grocery store.
- Bakkal dükkanında havuç satıyorlar.
- Sami sold encyclopedias.
- Sami ansiklopedi sattı.
- No one had ever thought of selling ice before.
- Daha önce hiç kimse buz satmayı düşünmemişti.
- She sells vegetables.
- O sebze satar.
- He sold his business and retired.
- İşini sattı ve emekli oldu.
- I must sell my house.
- Ben evimi satmalıyım.
- She sells sea shells.
- O, deniz kabukları satar.
- Tom became a billionaire when his company sold shares in an initial public offering.
- Tom, şirketi ilk halka arzda hisse sattığında milyarder oldu.
- He sold his own car without hesitation.
- O, hiç tereddüt etmeden kendi arabasını sattı.
- Here in the store we sell anything.
- Burada dükkanda her şeyi satıyoruz.
- I think you'll regret it if you sell your father's guitar.
- Bence babanın gitarını satarsan pişman olursun.
- We sold our souls for money.
- Ruhlarımızı para için sattık.
- Tom sold all his land.
- Tom bütün arazisini sattı.
- I should've sold my house last year.
- Geçen yıl evimi satmalıydım.
- Tom told me you sold a painting.
- Tom bana senin bir tablo sattığını söyledi.
- Tom sold his house three months ago.
- Tom üç ay önce evini sattı.
- I don't sell drugs.
- Uyuşturucu satmıyorum.
- Tom wanted to sell his car.
- Tom arabasını satmak istedi.
- Tom didn't want me to sell my old truck.
- Tom eski kamyonumu satmamı istemedi.
- I've already sold it.
- Ben çoktan sattım.
- Tom has sold his company.
- Tom şirketini sattı.
- I should sell it while it still runs.
- Hala çalışır durumdayken onu satmalıyım.
- We used to have airplanes, but we had to sell them.
- Eskiden uçaklarımız vardı, ama onları satmak zorunda kaldık.
- Tom works for a company that sells bricks.
- Tom tuğla satan bir firma için çalışıyor.
- Tom would never sell you his car.
- Tom arabasını sana hayatta satmaz.
Show More (1157)
|
