1 |
town |
kasaba |
n. |
|
- For a year, the paramilitaries have reigned in the town of Nariño.
- Nariño kasabasında bir yıldır paramiliter güçler hüküm sürüyor.
- They have over 1 000 members in a town of just 76 000 people.
- Sadece 76.000 nüfuslu bir kasabada 1.000'den fazla üyeleri var.
- I personally will not forget the sight of the town of Wiesenstein, which profoundly affected me.
- Şahsen beni derinden etkileyen Wiesenstein kasabasının görüntüsünü unutmayacağım.
- I think that both the word and the town have been forgotten.
- Sanırım hem kelime hem de kasaba unutuldu.
- Since then, the town has become the rock capital of Sweden!
- O zamandan beri kasaba İsveç'in rock başkenti haline geldi!
- For a year the paramilitaries have reigned in the town of Nariño.
- Nariño kasabasında bir yıldır paramiliter güçler hüküm sürüyor.
- In fact, Ghent was a ghost town.
- Aslında Ghent hayalet bir kasabaydı.
- A town with many shops, many industries and all within an accessible area.
- Birçok mağazaya, birçok endüstriye sahip ve hepsi erişilebilir bir alanda bulunan bir kasaba.
- Locally elected representatives are responsible for deciding on what needs to be done in each town, county or region.
- Yerel olarak seçilen temsilciler, her bir kasaba, ilçe veya bölgede ne yapılması gerektiğine karar vermekten sorumludur.
- On the evening of 12 August, my daughter bought a camera in my home town of Döbelin, population 28 000.
- 12 Ağustos akşamı kızım, 28.000 nüfuslu Döbelin kasabasından bir fotoğraf makinesi satın aldı.
- Intercommunal violence has flared up recently around the town of Poso.
- Poso kasabası çevresinde son zamanlarda toplumlar arası şiddet olayları alevlendi.
- Top secret news sure does spread fast in this town.
- Çok gizli haberler bu kasabada hızlı yayılıyor.
- We must know the exact position of the local town.
- Yerel kasabanın tam konumunu bilmeliyiz.
- We must know the exact position of the local town.
- Yerel kasabanın tam yerini bilmek zorundayız.
- In an hour, the whole town'll be awake, so we have to move fast.
- Bir saat içinde bütün kasaba uyanmış olur, o yüzden hızlı hareket etmeliyiz.
- Wow, check this out - someone in the next town over won the lottery last week!
- Vay canına, şuna bakın; yan kasabadan biri geçen hafta piyango kazanmış!
- Top secret news sure does spread fast in this town.
- Bu kasabada çok gizli haberler kesinlikle hızlı yayılıyor.
- In an hour, the whole town'll be awake, so we have to move fast.
- Bir saat içinde bütün kasaba uyanacak, o yüzden hızlı hareket etmeliyiz.
- My town has a castle.
- Kasabamın bir kalesi var.
- Our town ran into danger.
- Kasabamız tehlikeye girdi.
- Sami wanted to leave the town.
- Sami kasabayı terk etmek istiyordu.
- The army abandoned the town to the enemy.
- Ordu, kasabayı düşmana bıraktı.
- Layla grew in a town where everybody knew everybody.
- Leyla herkesin herkesi tanıdığı bir kasabada büyüdü.
- How long are you in town, Tom?
- Ne zamandır kasabadasın Tom?
- The town where I was born is beautiful.
- Doğduğum kasaba güzeldir.
- Tom has done a lot for this town.
- Tom bu kasaba için çok şey yaptı.
- After one or two large factories have been built in or near a town, people come to find work, and soon an industrial area begins to develop.
- Bir kasabada veya yakınında bir veya iki büyük fabrika kurulduktan sonra insanlar iş bulmaya gelir ve kısa süre içinde bir sanayi bölgesi gelişmeye başlar.
- Tom has a very bad reputation around town.
- Tom'un kasabada çok kötü bir ünü var.
- Tears fall in my heart like the rain on the town.
- Gözyaşlarım kasabaya yağan yağmur gibi yüreğime düşüyor.
- Tom has helped a lot of people in this town.
- Tom bu kasabada bir sürü insana yardım etti.
- Tom is back in town, isn't he?
- Tom kasabaya döndü, değil mi?
- Public morals have been corrupted in this town.
- Bu kasabada halkın ahlakı bozulmuş.
- The circus is in town.
- Sirk kasabada.
- The town is situated 1,500 meters above sea level.
- Kasaba deniz seviyesinden 1,500 metre yüksekliktedir.
- The town has many narrow lanes.
- Kasabanın birçok dar sokağı bulunuyor.
- Tom lives in town.
- Tom kasabada yaşar.
- The river runs through the town.
- Nehir kasabanın içinden geçiyor.
- Sami was a town pastor.
- Sami bir kasaba papazıydı.
- In this town, there is only one train station.
- Bu kasabada sadece bir tren istasyonu var.
- There are many tourists in town.
- Kasabada çok turist var.
- In a town with only one barber, who shaves the barber?
- Tek berberi olan bir kasabada, berberi kim tıraş eder?
- The town lies just above London.
- Kasaba, Londra'nın hemen yukarısındadır.
- I'll look up the location of the town on my map.
- Haritamdan kasabanın yerine bakacağım.
- The place where he lives is far from town.
- Yaşadığı yer kasabadan uzakta.
- I feel lonely in this town.
- Bu kasabada kendimi yalnız hissediyorum.
- Nobody knows why he left the town.
- Kasabayı niçin terk ettiğini kimse bilmiyor.
- The earthquake leveled the town.
- Deprem kasabayı yerle bir etti.
- A river divides the town.
- Bir nehir kasabayı ikiye ayırıyor.
- Fadil was about to leave town.
- Fadıl kasabayı terk etmek üzereydi.
- They live in this town.
- Bu kasabada yaşıyorlar.
- What town is this?
- Hangi kasaba burası?
- I want to show them around town.
- Onlara kasabayı gezdirmek istiyorum.
- Tom is a very important person in our town.
- Tom kasabamızda çok önemli bir kişidir.
- The inhabitants built a wall round the town with four gates opening out on roads leading east, south, west and north.
- Kasaba sakinleri kasabanın etrafına doğu, güney, batı ve kuzeye giden yollara açılan dört kapısı olan bir duvar inşa etti.
- I'm in town on business.
- Ben iş için kasabadayım.
- This town hasn't changed much in the last ten years.
- Bu kasaba son on yılda pek değişmedi.
- He lives in a port town.
- O, bir liman kasabasında yaşamaktadır.
- The soldiers advanced toward the town.
- Askerler kasabaya doğru ilerledi.
- It is long way to the town.
- Kasabaya uzun bir yol var.
- Do you remember the town he was born in?
- Doğduğu kasabayı hatırlıyor musun?
- All of the town was destroyed by a fire.
- Tüm kasaba yangın tarafından harap edildi.
- Aren't you going to town today?
- Bugün kasabaya gitmeyecek misin?
- The residents of this town are deeply religious and patriotic people.
- Bu kasabanın sakinleri çok dindar ve vatansever insanlar.
- This is a dry town.
- Burası kuru bir kasaba.
- The sheriff established order in the town.
- Şerif kasabada düzeni sağladı.
- We can catch the bus from this town.
- Otobüsü bu kasabadan yakalayabiliriz.
- Why don't you show Tom around town?
- Neden Tom'a kasabayı gezdirmiyorsun?
- The town where I was born is beautiful.
- Doğduğum kasaba çok güzel.
- The town is two miles away from the coast.
- Kasaba, kıyıdan iki mil uzaktadır.
- Tom certainly knows why Mary left town.
- Mary'nin kasabayı niçin terk ettiğini Tom kesinlikle biliyor.
- He has just set out toward town.
- O, az önce kasabaya doğru yola çıktı.
- The town is supplied with water from a reservoir in the hills.
- Kasabaya tepelerdeki bir rezervuardan su sağlanmaktadır.
- I'm headed back into town.
- Kasabaya geri dönüyorum.
- The rumor spread all over the town.
- Söylenti tüm kasabaya yayıldı.
- He lived in a town near by.
- Yakınlardaki bir kasabada yaşıyordu.
- The women in this town will want flowers to put in their houses.
- Bu kasabadaki kadınlar evlerine koymak için çiçek isteyeceklerdir.
- His name is known to everyone in this town.
- Onun adı bu kasabada herkesçe bilinmektedir.
- The sheriff established order in the town.
- Şerif, kasabada düzen tesis etti.
- It's just two miles to the town.
- Kasabaya sadece iki mil mesafede.
- He was walking about in the town.
- Kasabada dolaşıyordu.
- The town has many high buildings.
- Kasabada birçok yüksek bina bulunuyor.
- The whole town is here to see your show.
- Tüm kasaba senin gösterini izlemek için burada.
- Mom is going to town.
- Annem kasabaya gidiyor.
- We absolutely love this town.
- Bu kasabayı kesinlikle seviyoruz.
- We're moving to town.
- Biz kasabaya taşınıyoruz.
- We have lived in this town for five years.
- Beş yıldır bu kasabada yaşıyoruz.
- Tom was born in a tiny town in Alabama.
- Tom, Alabama'da küçük bir kasabada doğmuştu.
- He is supposed to be the best doctor in the town.
- Kasabadaki en iyi doktor olduğu söyleniyor.
- Most of the people in this town are on vacation.
- Bu kasabadaki insanların çoğu tatilde.
- I located the town on the map.
- Haritada kasabanın yerini buldum.
- We have lived in this town since 1960.
- 1960'dan beri bu kasabada yaşıyoruz.
- Our town has excellent sports facilities.
- Kasabamızın mükemmel spor tesisleri var.
- Mary was the talk of the town.
- Mary tüm kasabanın dilindeydi.
- I want to live in a town.
- Bir kasabada yaşamak istiyorum.
- Their father had a large shoe shop in the town.
- Babalarının kasabada büyük bir ayakkabı dükkanı vardı.
- I'm still in town.
- Hala kasabadayım.
- Tom was banished from the town.
- Tom kasabadan sürgün edildi.
- How many crazy people are there in this town?
- Bu kasabada kaç tane çılgın insan var?
- He grew up in a Christian town.
- Hristiyan bir kasabada büyümüş.
- I'm the only person Tom knows in this town.
- Tom'un bu kasabada tanıdığı tek kişi benim.
- The whole town was in an uproar.
- Bütün kasaba bir kargaşa içindeydi.
- He was out of town last week.
- O, geçen hafta kasabanın dışındaydı.
- It's a beautiful old medieval town!
- Güzel, eski bir orta çağ kasabası!
- I live in the town centre.
- Ben kasaba merkezinde yaşıyorum.
- We don't want people like you in our town.
- Kasabamızda sizin gibi insanları istemiyoruz.
- The town continued growing.
- Kasaba büyümeye devam etti.
- What brings you back to town?
- Seni kasabaya geri getiren ne?
- He's new in town.
- O kasabada yeni.
- Tom walked through the town.
- Tom kasabaya doğru yürüdü.
- He was the talk of the town.
- Kasabanın diline düşmüştü.
- Mary climbed on the roof and looked out over the town.
- Mary tavana çıktı ve kasabaya baktı.
- I found something interesting in the town.
- Kasabada ilginç bir şey buldum.
- Sami is the only Muslim in town.
- Sami kasabadaki tek Müslüman.
- He comes from a small but wealthy town.
- Küçük ama zengin bir kasabadan geliyor.
- Jane came to our town three years ago.
- Jane üç yıl önce kasabamıza geldi.
- They made their way toward the town.
- Onlar kasabaya doğru yola çıktılar.
- The whole town was very clean.
- Bütün kasaba çok temizdi.
- It will be a wonderful town.
- Bu harika bir kasaba olacak.
- I'll look up the location of the town on my map.
- Haritamda kasabanın konumuna bakacağım.
- Mary is the cutest girl in town.
- Mary, kasabadaki en şirin kız.
- Our town has only one traffic light.
- Kasabamızda yalnızca bir trafik lambası var.
- This dog is the biggest in this town.
- Bu köpek bu kasabadaki en büyük köpek.
- The town has a European air.
- Kasabanın Avrupai bir havası var.
- Tom was banished from the town.
- Tom kasabadan sürüldü.
- I'm living in a town.
- Ben bir kasabada yaşıyorum.
- The town has beautiful surroundings.
- Kasabanın güzel bir çevresi var.
- We're new in town.
- Kasabada yeniyiz.
- The town lies just above London.
- Kasaba, Londra'nın hemen yukarısında yer alır.
- It looks like everyone in town is here.
- Görünüşe göre kasabadaki herkes burada.
- We came to the town, where we stayed for a week.
- Kasabaya geldik ve bir hafta kaldık.
- Please come to our town some day.
- Lütfen bir gün kasabamıza gel.
- This town gave birth to several great men.
- Bu kasaba birçok büyük insan doğurdu.
- Are there any book stores in this town?
- Bu kasabada hiç kitapçı var mı?
- The rumor that she's getting married is spreading around town.
- Onun evleniyor söylentisi kasabanın etrafında yayılıyor.
- I'm going to town.
- Ben kasabaya gidiyorum.
- The town was destroyed during the war.
- Kasaba savaş sırasında yıkıldı.
- The town is situated 1,500 meters above sea level.
- Kasaba, deniz seviyesinden 1500 metre yüksekte yer alıyor.
- No abduction had been reported in that town since 1965.
- 1965 yılından bu yana o kasabada hiçbir adam kaçırma olayı bildirilmemişti.
- Do you know the town where he was born?
- Doğduğu kasabayı biliyor musun?
- The town was infected by the virus and is now quarantined.
- Kasabaya virüs bulaştı ve şimdi karantinaya alındı.
- They made their way toward the town.
- Kasabaya doğru yol aldılar.
- The town is two miles away from the coast.
- Kasaba sahilden iki mil uzaklıkta.
- The town has many tall buildings.
- Kasabada birçok yüksek bina var.
- Our town was bombed twice this week.
- Kasabamız bu hafta iki kez bombalandı.
- We're heading back to town.
- Biz kasabaya geri gidiyoruz.
- This is a company town.
- Burası bir şirket kasabası.
- His name is known to everyone in the town.
- Kasabadaki herkes onun adını biliyor.
- Tom never knew that Mary lived on the bad side of town.
- Tom Mary'nin kasabanın kötü tarafında yaşadığını zaten bilmiyordu.
- The town is supplied with water from the river.
- Kasabaya nehirden su sağlanır.
- This town is known for its music industry.
- Bu kasaba müzik endüstrisiyle tanınıyor.
- There once lived a rich man in this town.
- Bir zamanlar bu kasabada zengin bir adam yaşarmış.
- Most of the town lies on the right bank of the river.
- Kasabanın çoğu nehrin sağ kıyısında yer alıyor.
- This is the only road to the next town.
- Bir sonraki kasabaya giden tek yol bu.
- He disappeared from this town.
- Bu kasabadan kayboldu.
- I wonder if it will snow in our town this winter.
- Acaba bu kış kasabamıza kar yağacak mı?
- She was kind enough to show me around the town.
- Bana kasabayı gezdirecek kadar kibardı.
- There are many parks in our town.
- Kasabamızda birçok park var.
- People in the town came to help him.
- Kasabadaki insanlar ona yardım etmeye geldi.
- What's the difference between a village and a town?
- Bir köy ve bir kasaba arasındaki fark nedir?
- Not everyone in town likes her.
- Kasabadaki herkes onu sevmiyor.
- The boy likes to walk to town.
- Çocuk kasabaya yürümeyi seviyor.
- The town is in a mountainous district.
- Kasaba dağlık bir bölgede.
- The big fire reduced the whole town to ashes.
- Büyük yangın tüm kasabayı küle çevirdi.
- Why don't you leave town?
- Neden kasabayı terk etmiyorsun?
- It's a ghost town.
- Burası hayalet bir kasaba.
- The enemy attacked the town.
- Düşman kasabaya saldırdı.
- He knows this town inside out.
- Bu kasabanın içini dışını biliyor.
- He was able to get work in that town.
- O kasabada iş bulabildi.
- The town has altered a lot in the last two years.
- Kasaba son iki yıl içinde çok değişti.
- The river furnishes electric power to the town.
- Nehir kasabaya elektrik enerjisi sağlar.
- Mary lives in a medieval town.
- Mary bir Orta Çağ kasabasında yaşıyor.
- The whole town was amazed.
- Bütün kasaba şaşırdı.
- This is the worst hotel in town.
- Bu, kasabadaki en kötü oteldir.
- I drove to town and went shopping.
- Kasabaya gittim ve alışveriş yaptım.
- Sami grew up in a small Florida town called Saint Augustine.
- Sami, Saint Augustine adlı küçük bir Florida kasabasında büyüdü.
- The town was desolate after the flood.
- Selden sonra kasaba ıssızlaştı.
- Tom lived in a town not too far from Boston.
- Tom Boston'dan çok uzakta olmayan bir kasabada yaşadı.
- Tom lives on the outskirts of town.
- Tom kasabanın eteklerinde yaşıyor.
- Tom headed back to town.
- Tom kasabaya geri döndü.
- The town is an industrial community.
- O kasaba endüstriyel bir topluluk.
- I'd like to leave this town and never come back.
- Bu kasabayı terk etmek ve bir daha asla geri dönmemek istiyorum.
- We absolutely love this town.
- Biz bu kasabayı kesinlikle seviyoruz.
- She was a single mom from a small Midwest town.
- Küçük bir Orta Batı kasabasından bekar bir anneydi.
- Tom is the richest man in town.
- Tom kasabadaki en zengin adam.
- The place where he lives is far from town.
- Yaşadığı yer kasabadan uzaktır.
- The whole town has cable TV.
- Tüm kasaba kablolu TV'ye sahip.
- His name is known to everyone in our town.
- Onun adı kasabamızdaki herkes tarafından biliniyor.
- I don't know anybody in this town.
- Bu kasabada kimseyi tanımıyorum.
- The town was deserted by its inhabitants.
- Kasaba, sakinleri tarafından terk edilmişti.
- He is richer than anyone else in this town is.
- Bu kasabadaki herkesten daha zengin.
- Check the enemy's progress before they reach the town.
- Düşman kasabaya ulaşmadan önce, onların ilerlemesini durdurun.
- He will never visit the town again.
- O kasabayı bir daha asla ziyaret etmeyecek.
- Please visit as soon as you get into town.
- Lütfen kasabaya gelir gelmez ziyaret edin.
- Tom gave Mary a ride back to town.
- Tom, Mary'yi kasabaya kadar bıraktı.
- I just moved to town.
- Kasabaya yeni taşındım.
- No abduction had been reported in that town since 1965.
- 1965'ten beri o kasabada hiç kaçırılma olayı rapor edilmemişti.
- I thought you were leaving town.
- Kasabayı terk ettiğini sanıyordum.
- This town isn't big enough for the two of us.
- Bu kasaba ikimize yetecek kadar büyük değil.
- Do you work in a town?
- Bir kasabada mı çalışıyorsun?
- It's a nice seaside town.
- Bu güzel bir sahil kasabası.
- The flood waters are predicted to engulf the town.
- Taşkın sularının kasabayı sarması öngörülüyor.
- Did you hear Tom is in town?
- Tom'un kasabada olduğunu duydun mu?
- I didn't know you were back in town.
- Kasabaya geri döndüğünü bilmiyordum.
- The boy was wandering about the town.
- Çocuk, kasabayı geziniyordu.
- Tom was heading out of town when I saw him.
- Tom onu gördüğümde kasabadan gidiyordu.
- My grandmother is the oldest in this town.
- Büyükannem bu kasabanın en yaşlısıdır.
- Your friend left town.
- Arkadaşın kasabadan ayrıldı.
- The town is 3 miles from the place.
- Kasaba buradan 3 mil uzakta.
- I'll be out of town for a few days.
- Birkaç günlüğüne kasabanın dışında olacağım.
- Tom wanted to get out of town.
- Tom kasabadan çıkmak istedi.
- Do you remember the town where he was born?
- Onun doğduğu kasabayı hatırlıyor musun?
- Tom left town three weeks ago.
- Tom üç hafta önce kasabayı terk etti.
- Tom's new in town and needs a job.
- Tom kasabada yeni ve bir işe ihtiyacı var.
- How long have you been in this town?
- Ne kadar süredir bu kasabadasın?
- I'm leaving this town tonight.
- Bu gece bu kasabadan ayrılıyorum.
- They are planning to extend the railroad to the next town.
- Demiryolunu bir sonraki kasabaya kadar uzatmayı planlıyorlar.
- We give this town to the Serb Nation.
- Biz bu kasabayı Sırp ulusuna veririz.
- The boy was wandering about the town.
- Oğlan kasabada dolaşıyordu.
- The population of the town dropped by a third.
- Kasabanın nüfusu üçte bir oranında azaldı.
- This town is so depressing.
- Bu kasaba çok bunaltıcı.
- What a large town!
- Ne büyük bir kasaba!
- We don't want people like you in our town.
- Sizin gibi insanları kasabamızda istemiyoruz.
- The rumor's all over town.
- Söylentiler tüm kasabayı sardı.
- He's the cutest boy in town.
- Kasabadaki en tatlı çocuk o.
- Most of the town was sleeping.
- Kasabanın çoğu uyuyordu.
- That you will leave this town, saddens me.
- Bu kasabayı terk edecek olman beni üzüyor.
- The last survivors fled the town yesterday.
- Hayatta kalan son kişiler dün kasabadan kaçtı.
- They built a town in an area where two rivers met.
- İki nehrin bir araya geldiği bir bölgede bir kasaba inşa ettiler.
- Tom and Mary come from the same town.
- Tom ve Mary aynı kasabadan geliyorlar.
- The town was zoned for factories and residences.
- Kasaba fabrikalar ve konutlar için imara açılmıştı.
- Tom was in town Monday night.
- Tom pazartesi gecesi kasabadaydı.
- It's only two miles to the town.
- Kasabaya sadece iki mil var.
- Jane came to our town three years ago.
- Jane kasabamıza üç yıl önce geldi.
- They built a town in an area where two rivers met.
- İki nehrin birleştiği bir bölgede bir kasaba kurdular.
- The river runs through the town.
- Nehir kasabadan geçiyor.
- We're moving to town.
- Kasabaya taşınıyoruz.
- Tom is one of the richest men in town.
- Tom kasabanın en zengin adamlarından biridir.
- Timmendorfer Strand is a well-known beach town.
- Timmendorfer Strand tanınmış bir sahil kasabasıdır.
- I thought you might've left town.
- Kasabadan ayrılmış olabileceğini düşünüyordum.
- Layla thinks she's the only pretty girl in town.
- Layla kasabadaki tek güzel kızın kendisi olduğunu düşünüyor.
- That town is two miles away.
- O kasaba iki mil uzaklıkta.
- It's just two miles to the town.
- Kasabaya sadece iki mil var.
- She arrived at the town last Monday.
- Geçen pazartesi kasabaya geldi.
- Tom had the only pool in town with a diving board.
- Tom'un kasabada trampleni olan tek havuzu vardı.
- I was thinking of renting something in town.
- Kasabada bir şey kiralamayı düşünüyordum.
- They are considered the aristocracy in our town.
- Kasabamızda aristokrasi olarak kabul edilirler.
- She won popularity in the town.
- Kasabada popülerlik kazandı.
- When did Tom come to town?
- Tom ne zaman kasabaya geldi?
- Tom seemed genuinely surprised when I told him that Mary had left town.
- Mary'nin kasabayı terk ettiğini ona söylediğimde, Tom gerçekten şaşırmış görünüyordu.
- It is said that the silversmiths of that town ate silver due to extreme poverty.
- O kasabadaki gümüşçülerin aşırı yoksulluktan dolayı gümüş yedikleri söyleniyor.
- I'll be in town on Monday.
- Pazartesi günü kasabada olacağım.
- Sami has made a number of enemies around town.
- Sami kasaba çevresinde birçok düşman edindi.
- Let's paint the town red.
- Hadi kasabayı kırmızıya boyayalım.
- We need to rebuild the population of the town.
- Kasabanın nüfusunu yeniden inşa etmeliyiz.
- Tom is one of the richest men in town.
- Tom kasabadaki en zengin adamlardan biri.
- Technically speaking, death is prohibited in the Spanish town of Lanjarón.
- Teknik olarak konuşursak, İspanya'nın Lanjarón kasabasında ölüm yasaktır.
- The town was deserted.
- Kasaba terk edilmişti.
- Roger traveled from town to town in the west.
- Roger batıda kasaba kasaba dolaştı.
- A clean river flows through our town, and we can see many carp swimming in it.
- Kasabamızın içinden temiz bir nehir akıyor ve içinde yüzen birçok sazan görebiliyoruz.
- Is there anything to do in this town?
- Bu kasabada yapacak bir şey var mı?
- There are a lot of beautiful buildings in this town.
- Bu kasabada birçok güzel bina vardır.
- His name is known to everybody in our town.
- Onun adı kasabamızdaki herkes tarafından bilinir.
- Is this your first visit to this town?
- Bu kasabaya ilk ziyaretiniz mi?
- I like this town.
- Bu kasabayı seviyorum.
- He was walking about in the town.
- O kasabasında yürüyordu.
- This is the town where he was born.
- Burası doğduğu kasaba.
- Mary is the cutest girl in town.
- Mary, kasabadaki en sevimli kız.
- This road will lead you to the center of town.
- Bu yol sizi kasabanın merkezine götürecektir.
- Our town has only one traffic light.
- Kasabamızda sadece bir trafik ışığı var.
- I teach history at the largest high school in town.
- Kasabanın en büyük lisesinde tarih dersleri veriyorum.
- I want to show her around town.
- Ona kasabayı gezdirmek istiyorum.
- Our school is in the center of the town.
- Okulumuz kasabanın merkezindedir.
- I have never been to that town.
- Ben o kasabaya hiç gitmedim.
- Tom is a very important person in our town.
- Tom, bizim kasabamızda çok önemli bir kişidir.
- Don't try to leave town.
- Kasabayı terk etmeye çalışma.
- People say that he is the richest man in this town.
- İnsanlar onun bu kasabadaki en zengin adam olduğunu söylüyor.
- The whole town was under water.
- Bütün kasaba sular altındaydı.
- She sends us to the town.
- O bizi kasabaya gönderir.
- Isn't your friend in town?
- Arkadaşın kasabada değil mi?
- I walked around town wherever my feet led me.
- Kasabada ayaklarımın beni götürdüğü yerde dolaştım.
- The town fell into ruin.
- Kasaba harabeye dönüştü.
- She will show you around this town.
- Sana bu kasabayı gezdirecek.
- The town in which I live is rather small.
- Yaşadığım kasaba oldukça küçük.
- The plant's closure spelt disaster for the town.
- Tesisin kapanması kasaba için felaket anlamına geliyordu.
- The building looks down on the whole town.
- Bina tüm kasabaya tepeden bakıyor.
- This is the town where Tom and I were born.
- Burası Tom ve benim doğduğumuz kasaba.
- She's new in town.
- O kasabada yenidir.
- He was elected an official by the inhabitants of this town.
- Bu kasabanın sakinleri tarafından bir yetkili olarak seçildi.
- It is still a mystery why he suddenly left the town.
- Kasabayı neden aniden terk ettiği hâlâ bir muamma.
- In this town, there is only one train station.
- Bu kasabada, sadece bir tane tren istasyonu var.
- What does he do for our town?
- Kasabamız için ne yapıyor?
- The town is full of tourists.
- Kasaba turist dolu.
- This is the cheapest greengrocer in town.
- Kasabadaki en ucuz manav burası.
- There is a nice park in the center of the town.
- Kasabanın merkezinde güzel bir park var.
- The new bridge made it easy for the villagers to go to town.
- Yeni köprü köylülerin kasabaya gitmesini kolaylaştırdı.
- I'll be out of town next week.
- Önümüzdeki hafta kasaba dışına çıkacağım.
- The tornado destroyed the town.
- Kasırga, kasabayı tahrip etti.
- Tom will be out of town for a while.
- Tom bir süre için kasaba dışında olacak.
- Tom is richer than anybody else in town.
- Tom kasabadaki herkesten daha zengin.
- I know every inch of the town.
- Kasabanın her santimini biliyorum.
- I'm leaving this town tonight.
- Bu gece bu kasabadan gidiyorum.
- The town is located in the extreme north of Japan.
- Kasaba Japonya'nın en kuzeyinde yer alıyor.
- This town is increasing in population.
- Bu kasabanın nüfusu artıyor.
- Every town in America has a library.
- Amerika'da her kasabada bir kütüphane bulunmaktadır.
- The flood waters will devastate the nearby town.
- Sel suları, kasaba civarını harap edecektir.
- Tom knows this town inside out.
- Tom bu kasabanın içini dışını biliyor.
- The king ordered that the town should be fortified as well as possible.
- Kral kasabanın mümkün olduğunca sağlamlaştırılmasını emretti.
- Tom lives in a small college town.
- Tom küçük bir üniversite kasabasında yaşıyor.
- Tom probably doesn't want to live on this side of town.
- Tom muhtemelen kasabanın bu tarafında yaşamak istemiyor.
- The town where I live is very quiet and resembles a village.
- Yaşadığım kasaba çok sessiz ve bir köye benziyor.
- I was on the road to the town.
- Kasabaya giden yoldaydım.
- Everywhere in town it's getting dark.
- Kasabadaki her yerde hava karanlık oluyor.
- Not everyone in town likes you.
- Kasabadaki herkes seni sevmiyor.
- Tom went into town to buy some supplies.
- Tom bazı malzemeler almak için kasabaya gitti.
- The surrounding hills protected the town.
- Çevreleyen tepeler kasabayı korudu.
- Tom was arrested in the next town.
- Tom bir sonraki kasabada tutuklandı.
- In which town are you?
- Hangi kasabadasınız?
- The confused travelers realized they were headed toward the wrong town.
- Kafası karışan yolcular yanlış kasabaya gittiklerini fark ettiler.
- There is an old church in this town.
- Bu kasabada eski bir kilise var.
- Our town was added to the list of the most beautiful towns in the country.
- Bizim kasabamız ülkedeki en güzel kasabalar listesine eklendi.
- Layla came from a lower class town.
- Leyla alt sınıf bir kasabadan geldi.
- He lived in a town near by.
- O yakındaki bir kasabada yaşıyordu.
- Not everyone in town likes you.
- Kasabadaki herkes sizi sevmiyor.
- It is our duty to keep our town clean.
- Kendi kasabamızı temiz tutmak bizim görevimizdir.
- Tom is new in town, isn't he?
- Tom kasabada yeni, değil mi?
- He doesn't seem to be heading for the town.
- O kasabaya gidiyor gibi görünmüyor.
- She grew up in a small friendly town.
- Küçük ve samimi bir kasabada büyümüştü.
- This town isn't big enough for the both of us.
- Bu kasaba ikimiz için yeterince büyük değil.
- When will you get back to town?
- Ne zaman kasabaya geri döneceksin?
- The news spread all over the town.
- Haber tüm kasabaya yayıldı.
- We're in town.
- Kasabadayız.
- I love this town.
- Bu kasabayı seviyorum.
- This is the cheapest greengrocer in town.
- Kasabanın en ucuz manavı bu.
- Tom lives in a house on the edge of town.
- Tom kasabanın kenarındaki bir evde yaşıyor.
- Tom is the best barber in town.
- Tom kasabadaki en iyi berber.
- Argleton is a town in West Lancashire, England which exists only on Google maps.
- Argleton, İngiltere'nin Batı Lancashire bölgesinde sadece Google haritalarında var olan bir kasabadır.
- Sami was a town pastor.
- Sami kasabanın papazıydı.
- According to today's paper, there was a fire in this town last night.
- Bugünkü gazeteye göre, dün gece bu kasabada bir yangın çıkmış.
- She comes from one of the town's most respected families.
- Kasabanın en saygın ailelerinden birinden geliyor.
- Tom is going to be out of town for a while.
- Tom bir süre kasabanın dışında olacak.
- Layla came from a lower class town.
- Layla alt sınıf bir kasabadan geliyordu.
- Tom is back in town.
- Tom kasabaya geri döndü.
- The news spread all over the town.
- Haber kasabanın her yerine yayıldı.
- The oldest movie theater in town is being pulled down now.
- Kasabadaki en eski sinema salonu şu an yıkılıyor.
- We're heading back to town.
- Kasabaya geri dönüyoruz.
- Tom could take you to town.
- Tom seni kasabaya götürebilir.
- He was the talk of the town.
- Kasabanın dilindeydi.
- They fled the town after the earthquake.
- Depremden sonra kasabayı terk ettiler.
- Tom is new in town.
- Tom kasabada yeni.
- It's been ten years since I came to this town.
- Bu kasabaya geldiğimden beri on yıl oldu.
- The town was deserted.
- Kasaba terk edildi.
- Aren't you in town?
- Kasabada değil misin?
- There were a few large old wooden houses in the town.
- Kasabada, birkaç büyük, eski, ahşap ev vardı.
- The town was defended by a large army.
- Kasaba büyük bir ordu tarafından savunuluyordu.
- There were 20 more births than deaths in the town last month.
- Geçen ay kasabada ölümlerden 20 kadar daha fazla doğum oldu.
- The news that the school had been burned down soon spread though the town.
- Okulun yakıldığı haberi kısa sürede kasabaya yayıldı.
- What is the main industry in this town?
- Bu kasabadaki ana endüstri nedir?
- The police told me not to leave town.
- Polis kasabayı terk etmememi söyledi.
- The population of the town dropped by a third.
- Kasabanın nüfusu üçte bir oranında düştü.
- A circus is visiting the town.
- Kasabayı bir sirk ziyaret ediyor.
- We came here to build a new town.
- Yeni bir kasaba inşa etmek için buraya geldik.
- It is still a mystery why he suddenly left the town.
- Onun kasabayı aniden terk etmesinin nedeni hala bir sır.
- Did you know that Tom had left town?
- Tom'un kasabadan ayrıldığını biliyor muydun?
- Let's hit the town tonight and have some fun.
- Bu gece kasabaya gidelim ve biraz eğlenelim.
- I ran all over town trying to borrow some money.
- Biraz ödünç para almaya çalışarak tüm kasabayı koştum.
- Tom Jackson practically built this town.
- Tom Jackson bu kasabayı neredeyse inşa etti.
- This town ain't big enough for the two of us.
- Bu kasaba ikimize yetecek kadar büyük değil.
- People in the town came to help him.
- Kasabadaki insanlar ona yardım etmek için geldi.
- Did you come to town?
- Kasabaya mı geldin?
- My town has a population of about 30,000 people.
- Kasabam yaklaşık 30,000 kişilik bir nüfusa sahiptir.
- He runs a supermarket in the town.
- O, kasabada bir süpermarket çalıştırır.
- I don't really know anybody in town except Tom.
- Kasabada Tom'dan başka kimseyi tanımıyorum.
- Do you know the town where he lives?
- Yaşadığı kasabayı biliyor musunuz?
- I'm going into town.
- Kasabaya gidiyorum.
- Tom urged the residents of the town to form a militia.
- Tom kasaba sakinlerini bir milis oluşturmaya çağırdı.
- In a town with only one barber, who shaves the barber?
- Sadece bir berberi olan bir kasabada, berberi kim tıraş eder?
- There is a large river near our town.
- Bizim kasabanın yakınında büyük bir nehir var.
- It is said that the silversmiths of that town ate silver due to extreme poverty.
- O kasabanın gümüşçülerinin aşırı yoksulluk nedeniyle gümüş yedikleri söylenilmektedir.
- The closure of the factory will have significant knock-on effects for the town's economy.
- Fabrikanın kapanmasının kasaba ekonomisi üzerinde önemli etkileri olacak.
- The rumor that she's getting married is spreading around town.
- Evleneceği dedikodusu kasabada yayılıyor.
- The town is located in the extreme north of Japan.
- Kasaba Japonya'nın en uç kuzey noktasında yer alıyor.
- There is a market in the town.
- Kasabada bir market var.
- How many kilometers is it to the next town?
- Bir sonraki kasabaya kaç kilometre var?
- He doesn't seem to be heading for the town.
- Kasabaya doğru gidiyor gibi görünmüyor.
- You can't go to town.
- Kasabaya gidemezsin.
- Three-fourths of the people of this town don't vote.
- Bu kasabadaki insanların dörtte üçü oy kullanmıyor.
- This town isn't lively.
- Bu kasaba canlı değil.
- I was walking in the direction of the town.
- Kasabaya doğru yürüyordum.
- Is there a museum in this town?
- Bu kasabada bir müze var mıdır?
- I got into town only a week ago.
- Ben sadece bir hafta önce kasabaya geldim.
- The town where I live is quite small.
- Yaşadığım kasaba oldukça küçük.
- He walked around to see the town.
- Kasabayı görmek için dolaştı.
- The town lies just above London.
- Kasaba, Londra'nın hemen kuzeyinde yer alır.
- I can show you around town if you want me to.
- Eğer isterseniz size kasabayı gezdirebilirim.
- He's the cutest boy in town.
- O, kasabadaki en şirin oğlan.
- Didn't Tom tell you I was in town?
- Tom sana kasabada olduğumu söylemedi mi?
- Mary was the talk of the town.
- Mary kasabanın dilindeydi.
- There are high walls about the town.
- Kasabanın etrafında yüksek duvarlar var.
- What a wonderful town!
- Ne harika bir kasaba!
- Sami lived in a nearby town.
- Sami yakın bir kasabada yaşıyordu.
- There are many tall buildings in that town.
- O kasabada birçok yüksek bina var.
- Please look in on me when you're in town.
- Lütfen kasabadayken beni ziyaret et.
- Sami was the imam of the only mosque in town.
- Sami kasabadaki tek caminin imamıydı.
- My husband's not in town.
- Kocam kasabada değil.
- He was the only Muslim in town.
- Kasabadaki tek Müslüman oydu.
- Layla grew up in a historic town near Philadelphia.
- Layla Philadelphia yakınlarındaki tarihi bir kasabada büyüdü.
- The town where I live is very quiet and resembles a village.
- Yaşadığım kasaba çok sessiz ve bir köyü andırıyor.
- Sami lives in a small Canadian town.
- Sami küçük bir Kanada kasabasında yaşıyor.
- How many markets are there in this town?
- Bu kasabada kaç tane market var?
- Aren't you going to town today?
- Bugün kasabaya gitmiyor musun?
- I heard that he left town and moved east.
- Kasabadan ayrıldığını ve doğuya taşındığını duydum.
- How many people live in your town?
- Kasabanızda kaç kişi yaşıyor?
- Did you come to town?
- Kasabaya geldin mi?
- How many people live in your town?
- Kasabanda kaç kişi yaşıyor.
- That town looked prosperous.
- O kasaba müreffeh görünüyordu.
- The suspect was told not to leave town.
- Şüpheliye kasabadan ayrılmaması söylendi.
- He asked the old woman what was causing all the noise and light in the town.
- Yaşlı kadına kasabadaki tüm bu gürültü ve ışığa neyin sebep olduğunu sordu.
- I've already promised to show Tom around town.
- Tom'a kasabayı gezdirmeye zaten söz verdim.
- Tom is heading back to town.
- Tom kasabaya geri gidiyor.
- It's difficult to keep order in this town.
- Bu kasabada düzeni sağlamak zordur.
- I don't want to leave town.
- Kasabadan ayrılmak istemiyorum.
- This town is depressing.
- Bu kasaba bunaltıcı.
- Layla grew up in a historic town near Philadelphia.
- Leyla, Philadelphia yakınlarındaki tarihi bir kasabada büyüdü.
- The entire town was under water.
- Tüm kasaba sular altındaydı.
- Let's paint the town red.
- Kasabayı kırmızıya boyayalım.
- Aren’t they going to the ceilidh in the town?
- Kasabadaki partiye gitmiyorlar mı?
- From that moment on, the town was recognized as Esteban's town.
- O andan itibaren kasaba Esteban'ın kasabası olarak tanındı.
- The entire town was destroyed in a fire.
- Bütün kasaba bir yangında yok oldu.
- Tom is the most popular guy in town.
- Tom kasabanın en popüler adamı.
- According to the papers, there was a big fire in the town.
- Gazetelere göre, kasabada büyük bir yangın vardı.
- This town isn't big enough for both of us.
- Bu kasaba ikimiz için de yeterince büyük değil.
- Sami wanted to leave the town.
- Sami kasabadan ayrılmak istedi.
- The town in which I was born is famous for its old castle.
- Doğduğum kasaba eski kalesiyle ünlüdür.
- Let me show you around town.
- Size kasabayı gezdireyim.
- This town hasn't changed a bit since the 1970's.
- Bu kasaba 1970'lerden beri hiç değişmemiş.
- The town began to decline after the local factory closed.
- Yerel fabrika kapandıktan sonra kasaba gerilemeye başladı.
- Every town in America has a library.
- Amerika'daki her kasabada bir kütüphane vardır.
- They released him with the stipulation that he should not go out of town until the investigation was complete.
- Soruşturma tamamlanana kadar kasabadan çıkmaması şartıyla onu serbest bıraktılar.
- I brought her into town this morning.
- Bu sabah onu kasabaya getirdim.
- The freak show came to town!
- Ucube gösteri kasabaya geldi!
- There are a lot of beautiful buildings in this town.
- Bu kasabada bir sürü güzel bina var.
- Tom is the most influential person in town.
- Tom kasabadaki en nüfuzlu kişi.
- This town is depressing.
- Bu kasaba iç karartıcı.
- The town is always crawling with tourists.
- Kasaba her zaman turist kaynıyor.
- The whole town accorded a hearty welcome to the visitor.
- Bütün kasaba ziyaretçiye içten bir karşılama yaptı.
- Tom tried to warn the local police about the existence of a vampire club in the town.
- Tom kasabadaki bir vampir kulübünün varlığı hakkında yerel polisi uyarmaya çalıştı.
- The noise alarmed the whole town.
- Gürültü tüm kasabayı alarma geçirdi.
- It looks like everyone in town is here.
- Kasabadaki herkes buradaymış gibi görünüyor.
- Fadil lives in a safe town.
- Fadıl güvenli bir kasabada yaşıyor.
- Living in the town is quite different from living in the country.
- Kasabada yaşamak taşrada yaşamaktan oldukça farklı.
- Their romance was the talk of the town.
- Onların romantizmi kasabanın dilindeydi.
- This town is dear to us.
- Bu kasaba bizim için değerlidir.
- It's a town of 3,000 people.
- Bu 3000 kişilik bir kasaba.
- He has a great attachment to this town.
- Bu kasabaya büyük bir bağlılığı var.
- Our soccer team beat all the other teams in the town.
- Futbol takımımız kasabadaki diğer tüm takımları yendi.
- There's a new sheriff in town.
- Kasabada yeni bir şerif var.
- It's a beautiful old medieval town!
- Güzel eski bir orta çağ kasabasıdır!
- I am getting married to the most beautiful girl in town.
- Kasabadaki en güzel kızla evleniyorum.
- Tom and Mary are new in town.
- Tom ve Mary kasabada yeni.
- Tom is the richest man in this town.
- Tom bu kasabanın en zengin adamı.
- Statistics suggest that the population of this town will double in five years.
- İstatistikler bu kasabanın nüfusunun beş yıl içinde iki katına çıkacağını gösteriyor.
- I have never been to that town.
- O kasabaya hiç gitmedim.
- She lived all her life in that town.
- Hayatı boyunca o kasabada yaşadı.
- He is richer than anyone else in the town.
- Kasabadaki herkesten daha zengin.
- He is richer than anyone else in the town.
- Kasabadaki herkesten daha zengindir.
- We have decided on leaving this town tomorrow morning.
- Yarın sabah bu kasabadan ayrılmaya karar verdik.
- Not everyone in town likes Tom.
- Kasabadaki herkes Tom'u sevmiyor.
- Fadil's family has come to town.
- Fadıl'ın ailesi kasabaya geldi.
- How do you like this town?
- Bu kasabayı nasıl buluyorsun?
- The town is beautiful.
- Kasaba güzel.
- He will come here soon to inspect the industry of this town.
- Yakında bu kasabanın sanayisini denetlemek için buraya gelecek.
- It was a ghost town during the war.
- Savaş sırasında hayalet bir kasabaydı.
- Tom tried to warn the local police about the existence of a vampire club in the town.
- Tom yerel polisi kasabada bir vampir kulübünün varlığı konusunda ikaz etmeye çalıştı.
- They fled the town after the earthquake.
- Depremden sonra kasabadan kaçtılar.
- This town is so small that you can easily learn everyone's names.
- Bu kasaba o kadar küçüktür ki herkesin ismini kolayca öğrenebilirsin.
- According to the papers, there was a big fire in the town.
- Gazetelere göre, kasabada büyük bir yangın çıkmış.
- The town was humming with activity.
- Kasabada büyük bir hareketlilik vardı.
- It is a town of no character.
- Karakteri olmayan bir kasaba.
- How long have you been in town?
- Ne kadar zamandır kasabada bulunuyorsun?
- This town isn't large.
- Bu kasaba büyük değil.
- Tom drove into the town.
- Tom arabayla kasabaya gitti.
- The rumor's all over town.
- Söylenti kasabanın her yerinde.
- Aren't you in town?
- Kasabada değil misiniz?
- We don't want people like you in this town.
- Sizin gibi insanları bu kasabada istemiyoruz.
- She spread the gossip all over the town.
- Dedikoduyu tüm kasabaya yaydı.
- A sewage treatment plant discharged toxic chemicals into the town's water supply.
- Bir kanalizasyon arıtma tesisi kasabanın su kaynağına zehirli kimyasallar boşalttı.
- The majority of my patients come to me from out of town.
- Hastalarımın çoğu bana kasaba dışından geliyor.
- Not everyone in town likes us.
- Kasabadaki herkes bizi sevmiyor.
- This is the town where I was born.
- Burası doğduğum kasaba.
- Mother went to town to get some bread.
- Annem ekmek almak için kasabaya gitti.
- His son was lost in the town.
- Oğlu kasabada kayboldu.
- The German town Nördlingen was built in a meteor crater.
- Almanya'daki Nördlingen kasabası bir meteor krateri üzerine kurulmuştur.
- This town gave to great men.
- Bu kasaba büyük adamlar çıkardı.
- There is a very old temple in the town.
- Kasabada, çok eski bir tapınak vardır.
- We can catch the bus from this town.
- Bu kasabadan otobüse binebiliriz.
- You should stay in town.
- Kasabada kalmalısın.
- The enemy approaches the town.
- Düşman kasabaya yaklaşıyor.
- I love the people in this town.
- Bu kasabadaki insanları seviyorum.
- Tom left town last night.
- Tom dün gece kasabadan ayrıldı.
- It rains softly on the town.
- Kasabaya hafif yağmur yağıyor.
- I hate this town.
- Bu kasabadan nefret ediyorum.
- The town has many high buildings.
- Kasabada çok sayıda yüksek bina vardır.
- He is richer than anyone else in this town.
- Bu kasabadaki herkesten daha zengin.
- Blackpool is a coastal town.
- Blackpool bir sahil kasabasıdır.
- The whole town knows about it.
- Bütün kasaba bunu biliyordu.
- The residents of this town are deeply religious and patriotic people.
- Bu kasabanın sakinleri son derece dindar ve vatansever insanlardır.
- Their father had a large shoe shop in the town.
- Babalarının kasabada büyük bir ayakkabı dükkânı vardı.
- They closed up shop and left town.
- Onlar dükkanı kapattı ve kasabadan ayrıldı.
- This town hasn't changed much in the last ten years.
- Bu kasaba son on yıl içerisinde çok fazla değişmedi.
- I'm leaving this town.
- Bu kasabadan gidiyorum.
- My wife is leaving town for a few days.
- Karım kasabadan birkaç günlüğüne ayrılıyor.
- Tom walked through the town.
- Tom kasabanın içinden yürüdü.
- This is the town where he was born.
- Bu, onun doğduğu kasabadır.
- She's new in town as of this semester.
- O bu dönemden itibaren kasabada yeni.
- Tom and Mary went to the worst restaurant in town.
- Tom ve Mary kasabadaki en kötü restorana gittiler.
- I'm leaving town for a few days.
- Birkaç günlüğüne kasabadan ayrılıyorum.
- The whole town accorded a hearty welcome to the visitor.
- Tüm kasaba ziyaretçiyi içtenlikle karşıladı.
- He has a few friends in this town.
- Bu kasabada birkaç arkadaşı var.
- Many great men came from this town.
- Bu kasabadan birçok büyük adam çıktı.
- Please give me a map of the town.
- Lütfen bana kasabanın bir haritasını verin.
- The town is nearly fifteen kilometres from the village.
- Kasaba köyden yaklaşık on beş kilometre uzaklıktadır.
- Tom is going to town.
- Tom kasabaya gidiyor.
- The town began to decline after the local factory closed.
- Kasaba yerel fabrika kapandıktan sonra gerilemeye başladı.
- Tom was on the other side of town at the time of the shooting.
- Tom vurulduğu zaman kasabanın diğer tarafındaydı.
- Do you know the town where he was born?
- Onun doğduğu kasabayı biliyor musun?
- The town felt like a metropolis.
- Kasaba bir metropol gibi hissettiriyordu.
- I borrowed them from the town library.
- Onları kasaba kütüphanesinden ödünç aldım.
- Dan decided to leave town.
- Dan kasabayı terk etmeye karar verdi.
- The whole town has cable TV.
- Bütün kasabada kablolu TV var.
- Her father never let her go to town with her friends.
- Babası onun arkadaşlarıyla kasabaya gitmesine asla izin vermezdi.
- We need some info about the town.
- Kasaba hakkında biraz bilgiye ihtiyacımız var.
- I located the town on a map.
- Kasabanın yerini haritada tespit ettim.
- Layla was a very popular girl in town.
- Layla kasabada çok popüler bir kızdı.
- I can show you around town if you'd like me to.
- Eğer istersen sana kasabayı gezdirebilirim.
- Tom grew up in a town where everybody knew everybody.
- Tom herkesin herkesi tanıdığı bir kasabada büyüdü.
- Our town is on the East Side of the river.
- Kasabamız nehrin doğu yakasındadır.
- I drove all around town to look for Jim.
- Jim'i aramak için kasabanın her yanını araçla dolaştım.
- The town lies just above London.
- Kasaba Londra'nın hemen yukarısında yer almaktadır.
- Please look in on me when you're in town.
- Kasabaya geldiğinde lütfen beni ziyaret et.
- Don't leave town.
- Kasabayı terk etme.
- The town has changed a lot since then.
- Kasaba o zamandan beri çok değişti.
- Tom drove around town.
- Tom araçla kasabayı dolaştı.
- I'll show you around the town.
- Size kasabayı gezdireyim.
- You'll never leave this town.
- Bu kasabadan asla ayrılamayacaksın.
- There is a beautiful park in the center of the town.
- Kasabanın merkezinde güzel bir park var.
- Nobody knows why he left the town.
- Kimse kasabayı neden terk ettiğini bilmiyor.
- Her father never let her go to town with her friends.
- Babası onun arkadaşları ile kasabaya gitmesine asla izin vermedi.
- How many times a week do they collect garbage in this town?
- Bu kasabada haftada kaç kez çöp toplanıyor?
- The circus is in town.
- Sirk kasabaya geldi.
- Tom knew he needed to leave town.
- Tom, kasabadan ayrılması gerektiğini biliyordu.
- A new shopping mall opened on the edge of town.
- Kasabanın kenarında yeni bir alışveriş merkezi açıldı.
- Philip, like Andrew and Peter, was from the town of Bethesda.
- Philip, Andrew ve Peter gibi, Bethesda kasabasındandı.
- That town has many tall buildings.
- O kasabada birçok yüksek bina var.
- He asked the old woman what was causing all the noise and light in the town.
- O, yaşlı kadına kasabadaki tüm gürültüye ve ışığa neyin sebep olduğunu sordu.
- How safe is this part of town?
- Kasabanın bu kısmı ne kadar güvenlidir?
- Tom promised he wouldn't leave town.
- Tom kasabadan ayrılmayacağına söz verdi.
- My town has a castle.
- Kasabamda bir kale var.
- The population of the town decreases year by year.
- Kasabanın nüfusu her geçen yıl azalıyor.
- I'm from the same town as her.
- Onunla aynı kasabadanım.
- He was able to get work in that town.
- O kasabada iş bulmayı başardı.
- Tom is a stranger in this town.
- Tom bu kasabada bir yabancıdır.
- Do a lot of people live in your town?
- Kasabanızda çok insan yaşıyor mu?
- We'll have to leave town.
- Kasabayı terk etmek zorunda olacağız.
- My wife throws my money around as if I were the richest man in town.
- Karım sanki kasabanın en zengin adamıymışım gibi paramı etrafa saçıyor.
- It is a town of no character.
- Hiçbir karakteri olmayan bir kasabadır.
- He was ignorant of the fact that the town had been destroyed.
- Kasabanın tahrip edildiği gerçeğinden habersizdi.
- I've been told this is a quiet town.
- Bana buranın sakin bir kasaba olduğu söylendi.
- This bus will take you to the town.
- Bu otobüs sizi kasabaya götürecektir.
- Everyone in town knows his name.
- Kasabadaki herkes onun adını biliyor.
- How do you like this town?
- Bu kasabayı nasıl buldunuz?
- The town church has been completely redone.
- Kasaba kilisesi tamamen yeniden yapıldı.
- Sami asked for money to get out of town.
- Sami kasabadan çıkmak için para istedi.
- My town is surrounded by tall mountains.
- Kasabam yüksek dağlarla çevrilidir.
- He was acquainted with everybody in town.
- Kasabadaki herkesle tanışırdı.
- We have decided on leaving this town tomorrow morning.
- Yarın sabah bu kasabayı terk etmeye karar verdik.
- No matter which road you follow, the drive to town won't take you more than twenty minutes.
- Hangi yolu izlerseniz izleyin, kasabaya varmanız yirmi dakikadan fazla sürmez.
- I want to show you around town.
- Sana kasabayı gezdirmek istiyorum.
- It seemed the whole town was here.
- Tüm kasaba buradaymış gibi görünüyordu.
- They come from the same town.
- Aynı kasabadan geliyorlar.
- It seemed the whole town was here.
- Bütün kasaba buradaymış gibi görünüyordu.
- It's a nice seaside town.
- Güzel bir sahil kasabası.
- It's a town in the middle of nowhere.
- Hiçliğin ortasındaki bir kasabadır.
- How did they go to town?
- Onlar kasabaya nasıl gittiler?
- Not everyone in town likes them.
- Kasabadaki herkes onları sevmiyor.
- How did they go to town?
- Kasabaya nasıl gittiler?
- Not everyone in town likes me.
- Kasabadaki herkes beni sevmiyor.
- Can we find anybody that knows this town?
- Bu kasabayı bilen birini bulabilir miyiz?
- Tom wants Mary to know he's planning to leave town.
- Tom Mary'nin kasabadan ayrılmayı planladığını bilmesi gerekiyor.
- I'm leaving this town.
- Bu kasabayı terk ediyorum.
- Sami grew up in a small Florida town called Saint Augustine.
- Sami, Florida'da Saint Augustine adında küçük bir kasabada büyümüş.
- The town fell into ruin.
- Kasaba harabeye döndü.
- He left the town and was never seen again.
- O, kasabayı terk etti ve bir daha asla görülmedi.
- The river flows through the town.
- Nehir kasabanın içinden akar.
- Tom is in town, isn't he?
- Tom kasabada, değil mi?
- The older a town is, the more garbage it produces.
- Bir kasaba ne kadar eskiyse, o kadar çok çöp üretir.
- The town is nearly fifteen kilometres from the village.
- Kasaba, köyden yaklaşık on beş kilometre uzaklıkta.
- As you can see for yourselves, nothing has changed in this town after all these years.
- Kendiniz de görebilirsiniz, bunca yıldan sonra bu kasabada hiçbir şey değişmemiş.
- Fadil was raised in a small rural town.
- Fadıl küçük bir kırsal kasabada büyüdü.
- Tom was arrested in a nearby town.
- Tom yakınlardaki bir kasabada tutuklandı.
- Mom is going to town.
- Annemiz kasabaya gidiyor.
- Tom has helped a lot of people in this town.
- Tom bu kasabadaki pek çok insana yardım etti.
- There is a very old temple in the town.
- Kasabada çok eski bir tapınak var.
- Sami wanted to skip town.
- Sami kasabayı terk etmek istiyordu.
- I tried to find out how many people really live in this town.
- Bu kasabada gerçekten kaç kişinin yaşadığını öğrenmeye çalıştım.
- The town was humming with activity.
- Kasaba hareketliydi.
- How old were you when this town had the big fire?
- Bu kasaba büyük bir yangın yaşadığında sen kaç yaşındaydın?
- By the way, Tom is in town.
- Bu arada, Tom kasabada.
- Boiling lobsters is illegal in the town of Reggio Emilia, Italy.
- İtalya'nın Reggio Emilia kasabasında ıstakoz kaynatmak yasadışıdır.
- When will you get back to town?
- Kasabaya ne zaman döneceksin?
- The town has changed a great deal since then.
- Kasaba o zamandan beri çok değişti.
- Witnesses reported seeing Dan almost everywhere in the town.
- Tanıklar Dan'i kasabanın neredeyse her yerinde gördüklerini bildirdiler.
- This town ain't big enough for the two of us.
- Bu kasaba ikimiz için yeterince büyük değil.
- Most of the people in this town are on vacation.
- Kasabadaki çoğu kişi tatilde.
- Tom lives on the outskirts of town.
- Tom kasabanın dışında yaşıyor.
- There are no trams in our town.
- Kasabamızda tramvay yok.
- Since his arrival in town, all the women have remained cautious about him.
- Kasabaya geldiğinden beri tüm kadınlar ona karşı temkinli davranmaya devam etti.
- Who do you know in this town?
- Bu kasabada kimi tanıyorsun?
- She's new in town.
- O kasabada yeni.
- The oldest movie theater in town is being pulled down now.
- Kasabadaki en eski sinema salonu şu anda yıkılıyor.
- The entire town was under water.
- Tüm kasaba su altındaydı.
- The story is set in Neuilly-on-the-Seine, a French town not far from Paris.
- Hikaye, Paris'ten çok uzak olmayan bir Fransız kasabası olan Neuilly-on-the-Seine'de geçiyor.
- It's the best house in town.
- Kasabadaki en iyi ev bu.
- Tom is moving out of town at the end of this month.
- Tom bu ayın sonunda kasabanın dışına taşınıyor.
- They say this town is full of cozenage.
- Bu kasabanın ahlaksızlarla dolu olduğunu söylüyorlar.
- He went about from town to town while he was in Japan.
- O, Japonya'da iken kasaba kasaba dolaştı.
- This town is so small that you can easily learn everyone's names.
- Bu kasaba o kadar küçük ki herkesin ismini kolayca öğrenebilirsin.
- Can you show me around town?
- Bana kasabayı gezdirir misin?
- He was ignorant of the fact that the town had been destroyed.
- Kasabanın yok edildiğinden habersizdi.
- She went to the new hairdresser in town.
- Kasabasındaki yeni kuaföre gitti.
- It will be a wonderful town.
- Harika bir kasaba olacak.
- The town is beautiful.
- Kasaba çok güzel.
- Tom was arrested in a nearby town.
- Tom yakındaki bir kasabada tutuklandı.
- Everyone in the town knows about it.
- Kasabadaki herkes bunu biliyor.
- The whole town's talking about Tom and Mary.
- Bütün kasaba Tom ve Mary hakkında konuşuyor.
- How far is it into town from here?
- Kasaba buradan ne kadar uzakta?
- Everybody in town knows who Tom is.
- Kasabadaki herkes Tom'un kim olduğunu bilir.
- This town is boring.
- Bu kasaba sıkıcı.
- I'm the only person Tom knows in this town.
- Tom'un bu kasabada tanıdığı tek kişiyim.
- I love the beautiful town.
- Ben güzel kasabayı seviyorum.
- The snow is very deep here in our town in January.
- Ocak ayında kasabamızda kar çok yüksektir.
- There's nothing to do in this town.
- Bu kasabada yapacak bir şey yok.
- Are you going to town today?
- Bugün kasabaya gidecek misin?
- I thought Tom had left town.
- Tom'un kasabayı terk ettiğini düşündüm.
- Why are you in town?
- Neden kasabadasın?
- I love the beautiful town.
- Bu güzel kasabayı seviyorum.
- I can give you a lift into town.
- Ben seni kasabaya götürebilirim.
- A river divides the town.
- Bir nehir kasabayı bölüyor.
- My cousin took me around the town.
- Kuzenim bana kasabayı gezdirdi.
- The whole town was in a ferment.
- Bütün kasaba bir kargaşa içindeydi.
- This town boasts a large public library.
- Bu kasaba büyük bir halk kütüphanesiyle iftihar eder.
- Having lived in the town, I'm not a stranger there.
- Kasabada yaşadığım için, oraya yabancı değilim.
- Tom drove into the town.
- Tom kasabaya girdi.
- Is there anything to do in this town?
- Bu kasabada yapılacak herhangi bir şey var mı?
- The town is in a mountainous district.
- Kasaba dağlık bir bölgededir.
- He runs a supermarket in the town.
- Kasabada bir süpermarket işletiyor.
- I heard you were in town.
- Senin kasabada olduğunu duydum.
- Before meeting him, Pizzaro hid many of his men and guns near the town.
- Onunla buluşmadan önce Pizzaro adamlarının ve silahlarının çoğunu kasabanın yakınına sakladı.
- I ran into Michael and Caroline in town this afternoon.
- Öğleden sonra kasabada Michael ve Caroline ile karşılaştım.
- I'm back in town.
- Kasabaya geri döndüm.
- He's out of town on business.
- O iş için kasaba dışındadır.
- He was acquainted with everybody in town.
- Kasabadaki herkesle tanışmıştı.
- I saw a town in the distance.
- Uzakta bir kasaba gördüm.
- Argleton is a town in West Lancashire, England which exists only on Google maps.
- Argleton yalnızca Google haritaları üzerinde var olan Batı Lancashire, İngiltere'de bir kasabadır.
- This is a decent town.
- Bu iyi bir kasaba.
- Every town in America has a library.
- Amerika'daki her kasabada bir kütüphane bulunur.
- In ten years our town will change a lot.
- On yıl içinde kasabamız çok değişecek.
- Sami was the only one in town who knew what was going on.
- Sami kasabada neler olduğunu bilen tek kişiydi.
- The town is famous for its old castle.
- Kasaba eski kalesi ile ünlüdür.
- I'm leaving this town tonight.
- Bu gece bu kasabayı terk ediyorum.
- I think his wife is going out of town.
- Sanırım karısı kasabanın dışına gidiyor.
- Do you work in a town?
- Kasabada mı çalışıyorsun?
- The town is famous for its hot spring.
- Kasaba, kaplıcasıyla ünlüdür.
- Sami grew up in a vibrant college town.
- Sami canlı bir üniversite kasabasında büyüdü.
- Sami lived in a nearby town.
- Sami yakındaki bir kasabada yaşıyordu.
- I grew up in a mining town.
- Ben bir maden kasabasında büyüdüm.
- Search the town that's on the map.
- Haritadaki kasabayı arayın.
- I grew up in a mining town.
- Bir maden kasabasında büyüdüm.
- The walls of the town were destroyed.
- Kasabanın duvarları yıkıldı.
- What is the main industry in this town?
- Bu kasabadaki ana sanayi nedir?
- There are many tourists in town.
- Çok turist var kasabada.
- People don't know how to drive in this town.
- Bu kasabada insanlar araba kullanmayı bilmiyor.
- There are four schools in this town.
- Bu kasabada dört okul var.
- Are there any taxis in this town?
- Bu kasabada hiç taksi var mı?
- It's difficult to keep order in this town.
- Bu kasabada düzeni sağlamak çok zor.
- The town restored this old historic building.
- Kasaba bu eski tarihi binayı restore etti.
- It's a town in the middle of nowhere.
- O kuş uçmaz kervan geçmez bir yerde bir kasaba.
- Tom didn't know that Mary was in town.
- Tom Mary'nin kasabada olduğunu bilmiyordu.
- Our soccer team beat all the other teams in the town.
- Futbol takımımız kasabadaki diğer takımların tümünü yendi.
- Isn't there an old bakery somewhere in this town?
- Bu kasabada eski bir fırın yok mu?
- The town where I grew up didn't have parking meters.
- Büyüdüğüm kasabada parkmetre yoktu.
- Fadil was raised in a small rural town.
- Fadıl küçük bir kırsal kasabada büyümüştü.
- I drove all around town looking for Tom.
- Tom'u ararken kasabayı çepeçevre gezdim.
- Tom just moved to town.
- Tom kasabaya yeni taşındı.
- Tom won't want to leave town until his mother is feeling better.
- Tom, annesi iyileşene kadar kasabadan ayrılmak istemeyecektir.
- She lived all her life in that town.
- Tüm hayatı boyunca o kasabada yaşadı.
- What a beautiful town!
- Ne güzel bir kasaba!
- He knows this town inside out.
- O, bu kasabayı oldukça iyi bilir.
- I'm new in town.
- Kasabada yeniyim.
- This town is really dead at night.
- Bu kasaba geceleri gerçekten ölüdür.
- A railroad was constructed in this town.
- Bu kasabada bir demiryolu inşa edildi.
- He is from this town.
- Kendisi bu kasabadan.
- People seek escape from the heat of the town.
- İnsanlar kasabanın sıcağından kaçış yolu arıyor.
- We'll see you back in town.
- Kasabada yeniden görüşürüz.
- The German town Nördlingen was built in a meteor crater.
- Alman kasabası Nördlingen bir meteor kraterinde inşa edilmiş.
- The ghetto in this town is dangerous at night.
- Bu kasabadaki getto geceleri tehlikelidir.
- The surrounding hills protected the town.
- Etraftaki tepeler kasabayı koruyordu.
- I'm a town dweller.
- Ben bir kasaba sakiniyim.
- The building looks down on the whole town.
- Bina, bütün kasabaya yukarıdan bakıyor.
- I'm living in a town.
- Bir kasabada yaşıyorum.
- Tom is the most popular guy in town.
- Tom kasabadaki en popüler adam.
- The town fell into ruin.
- Kasaba harabe haline dönüştü.
- They mined iron in this town for 350 years.
- Bu kasabada 350 yıl boyunca demir madenciliği yaptılar.
- I was just passing through town.
- Kasabadan geçiyordum.
- We came here to build a new town.
- Buraya yeni bir kasaba inşa etmek için geldik.
- Tom has been babysitting our children whenever we're out of town.
- Tom, kasabadan çıktığımızda çocuklarımıza bebek bakıcılığı yapıyor.
- We're pretty well known around town.
- Biz kasabada çok iyi biliniyoruz.
- Is your school in this town?
- Okulun bu kasabada mı?
- Do you remember the town where he was born?
- Doğduğu kasabayı hatırlıyor musun?
- There is a large lake near our town.
- Kasabamızın yakınında büyük bir göl vardır.
- The flood waters will devastate the nearby town.
- Sel suları yakındaki kasabayı harap edecek.
- Everyone in town was stunned by Sami's death.
- Kasabadaki herkes Sami'nin ölümü karşısında hayrete düşmüştü.
- The town is dying.
- Kasaba ölüyor.
- Visitors to that town increase in number year by year.
- O kasabaya gelen ziyaretçilerin sayısı her geçen yıl artıyor.
- The town was destroyed by the flood after the storm.
- Kasaba fırtınadan sonra sel tarafından tahrip edildi.
- Is this the town where Mika was born?
- Burası Mika'nın doğduğu kasaba mı?
- She won't conform to the town's social patterns.
- O, kasabanın sosyal kalıplarına uymayacak.
- Tom has left town.
- Tom kasabadan ayrıldı.
- It will threaten the prosperity of the town.
- Kasabanın refahını tehdit edecek.
- Their romance was the talk of the town.
- Aşkları kasabanın dilindeydi.
- Sami was the only Muslim in town.
- Sami kasabadaki tek Müslümandı.
- The population of the town was wiped out.
- Kasabanın nüfusu yok edildi.
- The town is famous for its hot spring.
- Kasaba, kaplıcası ile ünlüdür.
- Tom left town on his own.
- Tom kendi başına kasabayı terketti.
- Everyone in town knows his name.
- Kasabadaki herkes onun adını bilir.
- They are considered the aristocracy in our town.
- Onlar bizim kasabamızda aristokrasi olarak kabul edilirler.
- Do you remember the town he was born in?
- Onun doğduğu kasabayı hatırlıyor musun?
- The whole town was blown out.
- Bütün kasaba havaya uçmuştu.
- This town gave birth to several great men.
- Bu kasaba birçok büyük adam yetiştirdi.
- I've got to get out of this town.
- Bu kasabadan gitmeliyim.
- You should get out of town.
- Kasabadan çıkmalısın.
- I know every inch of the town.
- Kasabanın her yerini biliyorum.
- It's a town of 3,000 people.
- 3,000 kişilik bir kasaba.
- That town is the center of the steel industry.
- O kasaba çelik endüstrisinin merkezidir.
- I'm looking forward to meeting with you the next time I visit your town.
- Kasabanıza bir sonraki ziyaretimde sizinle tanışmak için sabırsızlanıyorum.
- How big is this town?
- Bu kasaba ne kadar büyük?
- Tom is the most influential person in town.
- Tom kasabanın en nüfuzlu kişisidir.
- The town was destroyed by the flood after the storm.
- Kasaba fırtınadan sonra sel tarafından yok edildi.
- My town has a population of about 30,000 people.
- Kasabamın nüfusu yaklaşık 30.000 kişi.
- You have to get out of town.
- Kasabadan çıkmalısın.
- Every town in America has a library.
- Amerika'da her kasabanın bir kütüphanesi vardır.
- Sami was the only Muslim in town.
- Sami kasabadaki tek Müslüman'dı.
- There's an old movie theater in town.
- Kasabada eski bir sinema salonu var.
- Many great men came from this town.
- Bu kasabadan birçok büyük insan çıktı.
- He grew up in a Christian town.
- O bir Hıristiyan kasabasında büyüdü.
- This town gave to great men.
- Bu kasaba büyük adamlar yetiştirdi.
- All of the town was destroyed by a fire.
- Kasabanın tamamı bir yangınla yok oldu.
- Please come to our town some day.
- Lütfen bir ara bizim kasabaya gelin.
- The whole town was in an uproar.
- Bütün kasaba kargaşa içindeydi.
- Do you have any sightseeing tours of this town?
- Bu kasabada gezi turlarınız var mı?
- The town was destroyed during the war.
- Kasaba, savaş sırasında tahrip edildi.
- She's the cutest girl in town.
- O kasabanın en çekici kızı.
- I want to show him around town.
- Ona kasabayı gezdirmek istiyorum.
- Tom lived in a town not too far from Boston.
- Tom Boston'dan çok uzak olmayan bir kasabada yaşıyordu.
- He was elected an official by the inhabitants of this town.
- O, bu kasabanın sakinleri tarafından bir yetkili seçildi.
- Don't leave town.
- Kasabadan ayrılma.
- As you can see for yourselves, nothing has changed in this town after all these years.
- Sizin de görebileceğiniz gibi, yıllardan beri bu kasabada hiçbir şey değişmedi.
- The town has many narrow lanes.
- Kasabada çok sayıda dar yol bulunmaktadır.
- People don't know how to drive in this town.
- Bu kasabada insanlar araba sürmeyi bilmiyorlar.
- There aren't many recreational activities in my town.
- Kasabamda çok fazla eğlence aktivitesi yok.
- His name is known to everyone in our town.
- Adı kasabamızdaki herkes tarafından bilinir.
- Sami wanted to leave the town.
- Sami kasabadan ayrılmak istiyordu.
- He is the talk of the town.
- O, kasabanın gündemindedir.
- We put up at a small hotel just on the edge of the town.
- Kasabanın kenarında küçük bir otelde kaldık.
- The whole town knows of it.
- Bütün kasaba bunu biliyor.
- Tom drove into town to get a new part for his broken down tractor.
- Tom bozulan traktörüne yeni bir parça almak için kasabaya gitti.
- The town water supply was seriously obstructed by heavy rainfalls.
- Kasabanın su kaynağı şiddetli yağışlar nedeniyle ciddi şekilde engellenmişti.
- I located the town on a map.
- Ben kasabayı harita üzerinde belirledim.
- Sami lived in a bayou town in Louisiana.
- Sami Louisiana'da bir bataklık kasabasında yaşıyordu.
- His name is known to everyone in the town.
- Onun adı kasabadaki herkes tarafından bilinmektedir.
- I heard you were back in town.
- Kasabaya döndüğünü duydum.
- I just got back in town.
- Az önce kasabaya döndüm.
- I want to get out of this town.
- Bu kasabadan gitmek istiyorum.
- What's the difference between a village and a town?
- Bir köy ile bir kasaba arasındaki fark nedir?
- Tom isn't in town.
- Tom kasabada değil.
- Is Tom still in town?
- Tom hâlâ kasabada mı?
- Layla thinks she's the only pretty girl in town.
- Leyla kasabadaki tek güzel kız olduğunu düşünüyor.
- On arriving in the town, he went straight to see her.
- Kasabaya vardığında doğruca onu görmeye gitti.
- Do a lot of people live in your town?
- Senin kasabanda çok insan yaşıyor mu?
- There are more Moslems than Christians in this town.
- Bu kasabada Hıristiyanlardan çok Müslümanlar var.
- That town looked prosperous.
- Kasaba refah içinde görünüyordu.
- There is a large lake near our town.
- Bizim kasabanın yakınında büyük bir göl var.
- Tom is the richest man in town.
- Tom kasabanın en zengin adamı.
- Tom is leaving town tomorrow.
- Tom yarın kasabadan ayrılacak.
- Let me show you around the town this afternoon.
- Bu öğleden sonra sana kasabayı gezdireyim.
- I don't really know anybody in town except Tom.
- Tom hariç kasabada gerçekten hiç kimseyi tanımıyorum.
- Tom was the most influential person in town.
- Tom kasabadaki en nüfuzlu kişiydi.
- I first met Tom in a little bar outside of town.
- Tom'la ilk kez kasabanın dışında küçük bir barda tanıştım.
- Tom went into town to buy some supplies.
- Tom bazı malzemeleri satın almak için kasabaya gitti.
- The population of this town has been static for the last ten years.
- Bu kasabanın nüfusu son on yıldır sabittir.
- We stayed at the most expensive hotel in town.
- Kasabada en pahalı otelde kaldık.
- This town is so depressing.
- Bu kasaba çok iç karartıcı.
- Tom was the talk of the town.
- Tom kasabanın dilindeydi.
- Tom is coming into town next month.
- Tom gelecek ay kasabaya geliyor.
- The whole town was in a ferment.
- Bütün kasaba çalkalanıyordu.
- The town was full of activity.
- Kasaba hareketliydi.
- Sami lived in the outskirts of this sleepy town.
- Sami bu sakin kasabanın kenar mahallelerinde yaşıyordu.
- There is a large river near our town.
- Kasabamızın yakınında büyük bir nehir vardır.
- Everyone in town is gossiping about us.
- Kasabadaki herkes bizim hakkımızda dedikodu yapıyor.
- Of course, there were concerts in the town.
- Tabii ki, kasabada konserler vardı.
- Tom's sister is the prettiest girl in town.
- Tom'un kız kardeşi kasabadaki en güzel kız.
- Mary climbed on the roof and looked out over the town.
- Mary çatıya çıktı ve kasabaya baktı.
- Half of the town burnt down in the fire.
- Yangında kasabanın yarısı yandı.
- Sami has made a number of enemies around town.
- Sami kasabada bir sürü düşman edinmişti.
- The tornado destroyed the town.
- Kasırga kasabayı yok etti.
- What's this town like?
- Bu kasaba nasıl bir yer?
- When they moved to the town, they found it easy to make friends.
- Kasabaya taşındıklarında kolay arkadaş edindiler.
- Tom is heading back to town.
- Tom kasabaya geri dönüyor.
- The local boys got into a fight with a rival group from a neighboring town.
- Yerel çocuklar komşu bir kasabadan gelen rakip bir grupla kavga ettiler.
- The whole town was covered in snow.
- Bütün kasaba karla kaplıydı.
- The town is full of tourists.
- Kasaba turistlerle dolu.
- We have lived in this town since 1960.
- 1960'tan beri bu kasabada yaşıyoruz.
- The town was established in the 18th century.
- Kasaba 18. yüzyılda kurulmuştur.
- The town has changed a lot since then.
- O zamandan beri kasaba çok değişti.
- What's going on in this town?
- Bu kasabada neler oluyor?
- His name is known to everybody in our town.
- Kasabamızdaki herkes onun adını biliyor.
- It is our duty to keep our town clean.
- Kasabamızı temiz tutmak bizim görevimiz.
- I'll be out of town until next Monday.
- Önümüzdeki pazartesi gününe kadar kasaba dışında olacağım.
- Tom won't want to leave town until his mother is feeling better.
- Tom annesi daha iyi hissedinceye kadar kasabayı terk etmek istemiyor.
- Tom knows all the hot spots in town.
- Tom, kasabadaki tüm eğlence yerlerini bilir.
- How long has Tom been in town?
- Tom ne kadar süredir kasabada?
- I located the town on the map.
- Haritada kasabayı buldum.
- Tom's helicopter crashed on the edge of the town.
- Tom'un helikopteri kasabanın kenarına düştü.
- It's a nice town.
- Güzel bir kasaba.
- She doesn't have many friends in this town.
- Bu kasabada çok arkadaşı yok.
- The river flows through the town.
- Nehir, kasabanın içinden geçer.
- Are you going to town today?
- Bugün kasabaya gidiyor musun?
- I want a town free of traffic.
- Trafiksiz bir kasaba istiyorum.
- I don't want to leave town.
- Kasabayı terk etmek istemiyorum.
- All the houses in town were empty.
- Kasabadaki tüm evler boştu.
- Weren’t they a long time in the town?
- Uzun zamandır kasabada değiller miydi?
- Tom wanted you to think he'd left town.
- Tom onun kasabayı terk ettiğini düşünmeni istedi.
- This town was named after my great-grandfather.
- Bu kasabaya büyük büyükbabamın adı verildi.
- They go into town every Saturday.
- Her cumartesi kasabaya gidiyorlar.
- I'll show you around the town.
- Sana kasabayı gezdireceğim.
- The mosque, which was built in the fifteenth century, is the most beautiful building of the town.
- On beşinci yüzyılda yapılmış olan cami, kasabanın en güzel binasıdır.
- The last survivors fled the town yesterday.
- Son kurtulanlar dün kasabadan kaçtı.
- I need to go into town.
- Kasabaya gitmem lazım.
- This is the cheapest store in town.
- Bu, kasabadaki en ucuz mağaza.
- Everyone in town was stunned by Sami's death.
- Kasabadaki herkes Sami'nin ölümüyle şaşkına döndü.
- Not everyone in town likes him.
- Kasabadaki herkes onu sevmiyor.
- Don't you just love this town?
- Bu kasabayı sevmiyor musun?
- Will you come to town?
- Kasabaya gelecek misin?
- The flood waters are predicted to engulf the town.
- Sel sularının kasabayı yutacağı tahmin ediliyor.
- How long are you going to be in town?
- Kasabada ne kadar kalacaksın?
- My name is known by everyone in our town.
- Kasabamızdaki herkes benim adımı bilir.
- The plant's closure spelt disaster for the town.
- Fabrikanın kapanması kasaba için felaket anlamına geliyordu.
- He is the talk of the town.
- Kasabanın dilinde o var.
- I am looking forward to seeing you in this town.
- Seni bu kasabada görmek için sabırsızlanıyorum.
- The population of your city is about five times as large as that of my town.
- Şehrinizin nüfusu benim kasabamın nüfusunun yaklaşık beş katı.
- Layla grew in a town where everybody knew everybody.
- Layla herkesin herkesi tanıdığı bir kasabada büyüdü.
- Tom was born in a tiny town in Alabama.
- Tom, Alabama'daki küçük bir kasabada doğdu.
- How long have you been in this town?
- Ne kadar zamandır bu kasabadasınız?
- My grandmother is the oldest in this town.
- Büyükannem bu kasabada en yaşlıdır.
- The town is accessible by rail.
- Kasabaya demiryolu ile ulaşılabiliyor.
- Be sure to look us up when you're in town.
- Kasabadayken beni ziyaret etmeyi unutma.
- They have lived in this town for ten years.
- On yıldır bu kasabada yaşıyorlar.
- We lost sight of the tower as we entered the town.
- Kasabaya girdiğimizde kuleyi gözden kaybettik.
- I want to see if Tom is in town.
- Tom'un kasabada olup olmadığını görmek istiyorum.
- Tom and Mary went to the best restaurant in town.
- Tom ve Mary kasabadaki en iyi restorana gittiler.
- Layla was a very popular girl in town.
- Leyla kasabada çok popüler bir kızdı.
- Tom took Mary to one of the best restaurants in town.
- Tom, Mary'yi kasabadaki en iyi restoranlardan birine götürdü.
- In which town are you?
- Hangi kasabadasın?
- The whole town is here to see your show.
- Bütün kasaba gösterini izlemek için burada.
- There are no trams in our town.
- Kasabamızda hiç tramvay yok.
- This town isn't big enough for both of us.
- Bu kasaba ikimiz için yeterince büyük değil.
- There is a market in the town.
- Kasabada bir pazar var.
- Tom is a stranger in this town.
- Tom bu kasabada bir yabancı.
- No one went to the station to see Tom off when he left town.
- Kasabayı terk ettiğinde hiç kimse Tom'u uğurlamak için istasyona gitmedi.
- How many crazy people are there in this town?
- Bu kasabada kaç tane deli var?
- Are there any parks in the town?
- Kasabada hiç park var mı?
- The closure of the factory was a tough pill to swallow to the town's residents.
- Fabrikanın kapanması kasaba sakinleri için yutulması zor bir haptı.
- Tom left town on his own.
- Tom kasabayı tek başına terk etti.
Show More (879)
|
2 |
town |
şehir |
n. |
|
- The issue today is town and country planning.
- Bugünün konusu şehir ve ülke planlamasıdır.
- We must not forget that aspect, in addition to the large towns concerned.
- İlgili büyük şehirlerin yanı sıra bu hususu da unutmamalıyız.
- We must not send them to Israel and we must not bomb Israeli towns.
- Onları İsrail'e göndermemeliyiz ve İsrail şehirlerini bombalamamalıyız.
- They want to reduce Parliamentary sittings in this town.
- Bu şehirdeki Parlamento oturumlarını azaltmak istiyorlar.
- The nations, regions, towns and communities of Europe will be preserved.
- Avrupa'nın ulusları, bölgeleri, şehirleri ve toplulukları korunacaktır.
- We must recognise the need for an area of security in the field of town and country planning.
- Şehir ve ülke planlaması alanında bir güvenlik alanına duyulan ihtiyacı kabul etmeliyiz.
- There are clearly concerns in Ireland, especially in those towns hosting these particular athletes.
- İrlanda'da, özellikle de bu sporculara ev sahipliği yapacak olan şehirlerde endişeler olduğu açıktır.
- Small and medium-sized enterprises in town and country are being wiped out.
- Şehirdeki ve ülkedeki küçük ve orta ölçekli işletmeler yok ediliyor.
- Furthermore, I would remind you again that we are facing the serious problem of town and country planning.
- Ayrıca ciddi bir şehir ve ülke planlaması sorunuyla karşı karşıya olduğumuzu tekrar hatırlatmak isterim.
- We must deal directly with the problem and that is town and country planning.
- Sorunla doğrudan ilgilenmeliyiz ve bu da şehir ve ülke planlamasıdır.
- What about the sustainable town?
- Peki ya sürdürülebilir şehir?
- We cannot continue to allow town and country planning to be completely subsidiary.
- Şehir ve ülke planlamasının tamamen ikincilleştirilmesine izin vermeye devam edemeyiz.
- Town and country planning falls within the competence of local authorities, regions, or even the Member States.
- Şehir ve ülke planlaması yerel yönetimlerin, bölgelerin ve hatta Üye Devletlerin yetki alanına girmektedir.
- There are clearly concerns in Ireland, especially in those towns hosting these particular athletes.
- İrlanda'da, özellikle de bu sporculara ev sahipliği yapacak olan şehirlerde, endişeler olduğu açıktır.
- The necessary infrastructure must be established in towns and at regional and local level.
- Şehirlerde ve bölgesel ve yerel düzeyde gerekli altyapı oluşturulmalıdır.
- During the war in Yugoslavia, American aircraft continuously bombarded towns, killing civilians.
- Yugoslavya'daki savaş sırasında Amerikan uçakları sürekli olarak şehirleri bombalayarak sivilleri öldürdü.
- The necessary infrastructure must be established in towns and at regional and local level.
- Gerekli altyapı şehirlerde, bölgesel ve yerel düzeyde kurulmalıdır.
- People who are not registered in the large towns where they work will have to travel home.
- Çalıştıkları büyük şehirlerde kayıtlı olmayan insanlar evlerine gitmek zorunda kalacaklar.
- RINA is currently the talk of the town.
- RINA şu anda şehrin konuşulan konusu.
- Israel completely destroyed them and their towns.
- İsrail onları ve şehirlerini tamamen yok etti.
- My husband had changed jobs, and we moved to a new town.
- Kocam iş değiştirdi ve başka bir şehre taşındık.
- Don't tell me there's no black market in your town.
- Şehrinizde kara borsa yok deme bana.
- Top secret news sure does spread fast in this town.
- Bu şehirde çok gizli haberler çabuk yayılıyor.
- Don't tell me there's no black market in your town.
- Bana şehrinizde karaborsa olmadığını söylemeyin.
- Is this your first visit to this town?
- Bu şehri ilk ziyaretiniz mi?
- There was only one movie theater in town.
- Şehirde sadece bir sinema salonu vardı.
- Tom lives in the same part of town as Mary.
- Tom şehrin Mary ile aynı bölgesinde yaşıyor.
- This is the best hotel in town.
- Burası şehirdeki en iyi otel.
- I'll be out of town for a day or so.
- Bir gün kadar şehir dışında olacağım.
- I got lost driving back from town.
- Şehirden dönerken kayboldum.
- This is one of the best restaurants in town.
- Bu, şehirdeki en iyi restoranlardan biri.
- The tourists painted the whole town red.
- Turistler tüm şehri kırmızıya boyadı.
- I was advised to stay out of that part of town.
- Şehrin o bölümünden uzak durmam tavsiye edildi.
- I just got back in town.
- Şehre yeni döndüm.
- Tom is headed back to town right now.
- Tom şu anda şehre geri dönüyor.
- Tom and Mary are new in town.
- Tom ve Mary şehirde yeniler.
- It's the best hotel in this town.
- O bu şehirdeki en iyi oteldir.
- Tom knew he needed to leave town.
- Tom şehri terk etmesi gerektiğini biliyordu.
- Sami wanted to leave the town.
- Sami şehirden ayrılmayı istedi.
- My house is on the outskirts of town.
- Benim evim şehrin dışında.
- I'm leaving this town tonight.
- Bu gece bu şehirden gidiyorum.
- The confused travelers realized they were headed toward the wrong town.
- Kafaları karışmış gezginler yanlış şehre doğru yöneldiklerini fark ettiler.
- The circus has come to town.
- Şehre sirk geldi.
- I work on that side of town.
- Şehrin o tarafında çalışıyorum.
- You should stay in town.
- Şehirde kalman gerekir.
- I'm from out of town.
- Ben şehir dışındanım.
- Tom is back in town.
- Tom şehre geri döndü.
- I've been told to get out of town.
- Bana şehir dışına çıkmam söylendi.
- Tom is the richest man in this town.
- Tom bu şehirdeki en zengin adam.
- How long will you be in town?
- Şehirde ne kadar kalacaksın?
- There are many famous old buildings in this part of town.
- Şehrin bu kısmında çok sayıda ünlü bina var.
- I met a friend in town, and I drank a cup of coffee with her in a café.
- Şehirde bir arkadaşla karşılaştım ve onunla bir kafede bir fincan kahve içtim.
- The inhabitants built a wall round the town with four gates opening out on roads leading east, south, west and north.
- Sakinler şehrin etrafına doğu, güney, batı ve kuzeye çıkan yollara açılan dört kapılı bir duvar inşa ettiler.
- Sami asked for money to get out of town.
- Sami şehirden çıkmak için para istedi.
- How big is this town?
- Bu şehir ne kadar büyük?
- I'm going to be out of town next week.
- Gelecek hafta şehir dışında olacağım.
- Will you come to town?
- Şehre gelecek misin?
- Tom and Mary are out of town.
- Tom ve Mary şehir dışındalar.
- He is richer than anybody else in town.
- Şehirdeki diğer herkesten daha zengin.
- Tom is still out of town.
- Tom hala şehir dışında.
- Tom is a friend from out of town.
- Tom şehir dışından bir arkadaş.
- This is the cheapest shop in the town.
- Şehirdeki en ucuz dükkan burası.
- I really like this part of town.
- Şehrin bu kısmını gerçekten seviyorum.
- Tom had a party when his parents were out of town.
- Ailesi şehir dışındayken Tom bir parti verdi.
- He was out of town last week.
- Geçen hafta şehir dışındaydı.
- A new shopping mall opened on the edge of town.
- Şehrin kenarında yeni bir alışveriş merkezi açıldı.
- This is the part of town where I grew up.
- Burası büyüdüğüm şehrin bir parçası.
- Tom lives in a small college town.
- Tom küçük bir üniversite şehrinde yaşıyor.
- By the way, Tom is in town.
- Aklıma gelmişken, Tom şehirde.
- How long have you been in town?
- Ne zamandır bu şehirdesin?
- Leave town.
- Şehri terk et.
- The bus takes you down town.
- Otobüs seni şehrin aşağısına götürüyor.
- I'll be out of town.
- Ben şehir dışında olacağım.
- Tokyo is the most expensive town in the world.
- Tokyo dünyanın en pahalı şehridir.
- Why don't you show Tom around town?
- Neden Tom'a şehri gezdirmiyorsun?
- Tom is heading out of town.
- Tom şehir dışına gidiyor.
- I'm headed back into town.
- Şehre geri dönüyorum.
- How long are you in town?
- Şehirde ne kadar kalacaksın?
- He lives in the western part of town.
- Şehrin batı kesiminde yaşar.
- They come from the same town.
- Onlar aynı şehirden geliyor.
- I'll be out of town.
- Şehir dışında olacağım.
- Tom is back in town, isn't he?
- Tom şehre geri döndü, değil mi?
- If you ever come to town, come to see me.
- Herhangi bir zamanda şehre gelirseniz, beni görmeye gelin.
- Some of the company's executives are out of town for a conference.
- Şirketin bazı yöneticileri bir konferans için şehir dışında.
- Is there a museum in this town?
- Bu şehirde bir müze var mı?
- This is one of the best places to eat in town.
- Burası şehirde yemek yenebilecek en iyi yerlerden biri.
- My house is in the middle of the town.
- Evim şehrin ortasında.
- I'll be out of town for a day or so.
- Bir ya da iki gün şehir dışında olacağım.
- That town has many tall buildings.
- O şehirde bir sürü yüksek bina var.
- How long are you in town?
- Ne kadar süredir şehirdesin?
- I got into town only a week ago.
- Şehre daha bir hafta önce geldim.
- Let me show you around town this afternoon.
- Bu öğleden sonra size şehri gezdireyim.
- That you will leave this town, saddens me.
- Bu şehirden gidecek olman beni üzüyor.
- Many people visit the beautiful towns of Italy.
- Birçok insan, İtalya'nın güzel şehirlerini ziyaret eder.
- Tom showed Mary around town.
- Tom, Mary'ye şehri gezdirdi.
- It's the best burger in town.
- Şehirdeki en iyi burger.
- They regarded him as the best doctor in town.
- Onu şehirdeki en iyi doktor olarak görüyorlardı.
- I could ask Tom to show you around town.
- Tom'dan sana şehri gezdirmesini isteyebilirim.
- I'm in town for one night only.
- Sadece bir geceliğine şehirdeyim.
- Tom probably doesn't want to live on this side of town.
- Tom muhtemelen şehrin bu tarafında yaşamak istemiyordur.
- Some of the company's executives are out of town for a conference.
- Şirket yöneticilerinden bazıları bir konferans için şehir dışındalar.
- She comes from one of the town's most respected families.
- O, şehrin en saygın ailelerinin birinden geliyor.
- The station is situated in between the two towns.
- İstasyon iki şehir arasında yer almaktadır.
- Three-fourths of the people of this town don't vote.
- Bu şehrin halkının dörtte üçü oy kullanmıyor.
- The town grew into a city.
- Kasaba büyüyerek bir şehir haline geldi.
- I've got to get out of this town.
- Bu şehirden gitmem gerek.
- Most of the town was sleeping.
- Şehrin çoğu uyuyordu.
- Tom offered to feed my cat while I was out of town.
- Tom ben şehir dışındayken kedimi beslemeyi önerdi.
- Tom lives in a mansion in the rich part of town.
- Tom şehrin zengin kesiminde bir konakta yaşıyor.
- A railroad was constructed in this town.
- Bu şehirde bir demiryolu yapılmış.
- My cousin took me around the town.
- Kuzenim bana şehri gezdirdi.
- I didn't know that you were in this town.
- Bu şehirde olduğunu bilmiyordum.
- There was an old castle to the east of the town.
- Şehrin doğusuna doğru eski bir kale vardı.
- Tom has been babysitting our children whenever we're out of town.
- Ne zaman şehir dışına çıksak Tom çocuklarımıza bakıyor.
- There's a rock quarry ten miles west of town.
- Şehrin on mil batısında bir taş ocağı var.
- She is leaving the town tomorrow morning.
- Yarın sabah şehirden ayrılıyor.
- We're pretty well known around town.
- Şehirde oldukça iyi tanınıyoruz.
- The freak show came to town!
- Ucube gösterisi şehre geldi!
- You're the prettiest girl in town.
- Sen şehirdeki en güzel kızsın.
- The news that the school had been burned down soon spread though the town.
- Okulun yakıldığına dair haberler şehirde hemen yayıldı.
- I work on the other side of town.
- Ben şehrin diğer tarafında çalışıyorum.
- I wanted to have lunch with Tom tomorrow, but he told me he'd be out of town.
- Yarın Tom'la öğle yemeği yemek istedim ama o bana şehir dışında olacağını söyledi.
- Do you have a sightseeing brochure for this town?
- Bu şehir için bir gezi broşürünüz var mı?
- I brought her into town this morning.
- Onu bu sabah şehre getirdim.
- I borrowed them from the town library.
- Onları şehir kütüphanesinden ödünç aldım.
- Mary is the cutest girl in town.
- Mary şehirdeki en tatlı kız.
- His name is known to everyone in this town.
- İsmi bu şehirdeki herkes tarafından biliniyor.
- Tom lives in the bad part of town.
- Tom şehrin kötü bir yerinde yaşıyor.
- We could see the lights of the town in the distance.
- Uzaktan şehrin ışıklarını görebiliyorduk.
- I don't know anybody here in this town.
- Bu şehirde kimseyi tanımıyorum.
- Tom gave Mary a lift into town.
- Tom, Mary'yi şehre götürdü.
- Marcia works at the best salon in town.
- Marcia şehirdeki en iyi kuaförde çalışıyor.
- Tom is out of town on business.
- Tom iş için şehir dışında.
- People seek escape from the heat of the town.
- İnsanlar şehrin sıcağından kaçmaya çalışıyor.
- When did Tom come to town?
- Tom şehre ne zaman geldi?
- People say that he is the richest man in this town.
- İnsanlar onun bu şehirde en zengin adam olduğunu söylüyorlar.
- I've been out of town all week.
- Bütün hafta şehir dışındaydım.
- There's a new sheriff in town.
- Şehirde yeni bir şerif var.
- For the best hamburger in town, go to Chuck's Diner.
- Şehirdeki en iyi hamburger için Chuck's Diner'a gidin.
- Moncalvo is the smallest town in Italia.
- Moncalvo, İtalya'daki en küçük şehirdir.
- She rarely, if ever, goes out of town.
- Şehir dışına nadiren çıkar.
- Tom gave Mary a lift into town.
- Tom, Mary'yi şehre bıraktı.
- I'm back in town.
- Şehre geri döndüm.
- Tom is going to be out of town for a while.
- Tom bir süreliğine şehir dışında olacak.
- In towns, speed is limited to 50 km/h.
- Şehirlerde hız sınırı saatte 50 km'dir.
- The town is accessible by rail.
- Şehre demir yolu ile erişilebilir.
- Tom is moving out of town at the end of this month.
- Tom bu ayın sonunda şehir dışına taşınıyor.
- I can show you around town if you want me to.
- İstersen sana şehri gezdirebilirim.
- My house is on the skirts of the town.
- Evim şehrin eteklerinde.
- Do you live in this part of town?
- Şehrin bu bölümünde mi yaşıyorsun?
- Did you know that Tom had left town?
- Tom'un şehri terk ettiğini biliyor muydun?
- Tom is new in town, isn't he?
- Tom şehirde yeni, değil mi?
- I gave her a lift to town.
- Onu şehre bıraktım.
- It's so refreshing to meet a good Muslim couple in this town.
- Bu şehirde iyi bir Müslüman çiftle tanışmak çok güzel.
- Tom left town.
- Tom şehri terk etti.
- He's new in town.
- O, şehirde yeni.
- This is the town where I was born.
- Bu doğduğum şehirdir.
- She's new in town as of this semester.
- Bu dönem şehre yeni geldi.
- I own 30 acres of land about 3 miles out of town.
- Şehrin 3 mil dışında 30 dönümlük bir arazim var.
- How long has Tom been in town?
- Tom ne zamandır şehirde?
- Boston is a great town.
- Boston harika bir şehir.
- Tom never knew that Mary lived on the bad side of town.
- Tom, Mary'nin şehrin kötü tarafında yaşadığını hiç bilmiyordu.
- That band comes to our town tomorrow.
- O grup yarın şehrimize geliyor.
- This is one of the best restaurants in town.
- Burası şehirdeki en iyi restoranlardan biri.
- The closure of the factory will have significant knock-on effects for the town's economy.
- Fabrikanın kapanması, şehrin ekonomisine önemli ölçüde darbe etkisi yapacak.
- She expected him to leave town.
- Şehri terk etmesini bekledi.
- Aren't you in town?
- Şehirde değil misin?
- Fadil's family has come to town.
- Fadıl'ın ailesi şehre geldi.
- For the best hamburger in town, go to Chuck's Diner.
- Şehrin en güzel hamburgerini yemek için Chuck Usta'nın Yeri'ne gidin.
- Tom is in town, isn't he?
- Tom şehirde, değil mi?
- Please tell me about your town in your next letter.
- Lütfen bir sonraki mektubunuzda bana şehrinizden bahsedin.
- There is a hospital in the town.
- Şehirde bir hastane var.
- We have the best food in town.
- Şehirdeki en iyi yemek bizde.
- I work on that side of town.
- Ben şehrin o tarafında çalışıyorum.
- I was bored, so I wandered around town.
- Sıkılmıştım, bu yüzden şehirde dolaştım.
- In India, there are lots of rural areas around big towns.
- Hindistan'da büyük şehirlerin etrafında bir sürü kırsal alan var.
- Tom was heading out of town when I saw him.
- Onu gördüğümde Tom şehir dışına çıkıyordu.
- Fadil and Layla moved out of town.
- Fadıl ve Leyla şehir dışına taşındılar.
- We put up at a small hotel just on the edge of the town.
- Şehrin hemen kenarında küçük bir otele yerleştik.
- It's the best-kept secret in town.
- Bu, şehirde en iyi saklanan sırdır.
- I'm out of town next week.
- Gelecek hafta şehir dışındayım.
- The town grew into a city.
- Kasaba bir şehir haline geldi.
- Let's hit the town tonight and have some fun.
- Bu gece şehre inelim ve biraz eğlenelim.
- Everyone in the town knows about it.
- Şehirdeki herkes onu biliyor.
- I was advised to stay out of that part of town.
- Şehrin o kısmından uzak durmam tavsiye edilmişti.
- We'll have to leave town.
- Şehirden ayrılmamız gerekecek.
- In towns, speed is limited to 50 km/h.
- Şehirlerde hız, 50 km/s ile sınırlıdır.
- I want to show them around town.
- Onlara şehri gezdirmek istiyorum.
- Are there any pretty girls in town?
- Şehirde hiç güzel kız var mı?
- Tom and Mary live in the same part of town.
- Tom ve Mary şehrin aynı bölgesinde yaşıyorlar.
- One hot summer afternoon she decided to take her boyfriend to a farm outside the town.
- Sıcak bir yaz günü öğleden sonra, erkek arkadaşını şehir dışındaki bir çiftliğe götürmeye karar verdi.
- Check the enemy's progress before they reach the town.
- Şehre ulaşmadan önce düşmanın ilerleyişini kontrol edin.
- This is the cheapest greengrocer in town.
- Şehirdeki en ucuz manav bu.
- She went to the new hairdresser in town.
- Şehirdeki yeni kuaföre gitti.
- Can you show me around town?
- Bana şehri gezdirebilir misin?
- Tom seems to have left town in a hurry.
- Tom şehri aceleyle terk etmiş gibi görünüyor.
- Tom will be out of town next week.
- Tom gelecek hafta şehir dışında olacak.
- I want to show Tom around town.
- Tom'a şehri gezdirmek istiyorum.
- Bergen is a Norwegian town.
- Bergen bir Norveç şehridir.
- His friends traveled to the town with me.
- Arkadaşları benimle şehre geldiler.
- Tom certainly knows why Mary left town.
- Tom, Mary'nin şehri neden terk ettiğini kesinlikle biliyor.
- Tom is out of town.
- Tom şehir dışında.
- He left the town and was never seen again.
- Şehirden ayrıldı ve bir daha görülmedi.
- Living in the town is quite different from living in the country.
- Şehirde yaşamak kırsalda yaşamaktan oldukça farklıdır.
- This town isn't big enough for the both of us.
- Bu şehir ikimiz için yeterince büyük değil.
- I had some free time, so I wandered around town.
- Biraz boş zamanım vardı, bu yüzden şehri gezdim.
- The river furnishes electric power to the town.
- Nehir, şehre elektrik enerjisi sağlamaktadır.
- Tony and his mother got on a bus in the middle of the town.
- Tony ve annesi şehrin ortasında bir otobüse bindiler.
- Yesterday we painted the town red.
- Dün şehri kırmızıya boyadık.
- She is leaving the town tomorrow morning.
- Yarın sabah şehri terk ediyor.
- You're the prettiest girl in town.
- Şehirdeki en güzel kızsın.
- I'll be out of town for a few days.
- Birkaç günlüğüne şehir dışında olacağım.
- Tom took Mary to the best restaurant in town.
- Tom Mary'yi şehirdeki en iyi restorana götürdü.
- Zaragoza is a Spanish town.
- Zaragoza bir İspanyol şehridir.
- I want to show her around town.
- Ona şehri gezdirmek istiyorum.
- He's out of town.
- O şehir dışında.
- My house is in the middle of the town.
- Benim evim şehrin ortasında.
- Tom lives in the worst part of town.
- Tom şehrin en kötü yerinde yaşıyor.
- Tom told me you're the best lawyer in town.
- Tom bana şehirde en iyi avukat olduğunu söyledi.
- Tom left town.
- Tom şehirden ayrıldı.
- He is the richest man in town.
- Şehirdeki en zengin adam o.
- Not everyone in town likes her.
- Şehirdeki herkes onu sevmiyor.
- People living in town don't know the pleasures of country life.
- Şehirde yaşayan insanlar kır hayatının zevklerini bilmezler.
- This is a gorgeous town.
- Burası muhteşem bir şehir.
- His parents were out of town.
- Ailesi şehir dışındaydı.
- I walked around town wherever my feet led me.
- Şehirde ayaklarım beni nereye götürürse orada dolaştım.
- I'm from the same town as her.
- Onunla aynı şehirdenim.
- Tom knows this town inside out.
- Tom bu şehri avucunun içi gibi bilir.
- Was your school in town?
- Okulunuz şehirde miydi?
- I want to get out of town.
- Şehir dışına çıkmak istiyorum.
- I ran into Michael and Caroline in town this afternoon.
- Bu öğleden sonra şehirde Michael ve Caroline'e rastladım.
- The sheriff told Tom to be out of town by sundown.
- Şerif Tom'a gün batımına kadar şehir dışında olmasını söyledi.
- I want to get out of town.
- Ben şehir dışına çıkmak istiyorum.
- Bradford is arguably the ugliest town in Britain.
- Bradford tartışmasız İngiltere'nin en çirkin şehridir.
- Statistics suggest that the population of this town will double in five years.
- İstatistikler bu şehrin nüfusunun beş yıl içinde iki katına çıkacağını öne sürmektedir.
- He is richer than anyone else in this town is.
- O, bu şehirdeki herhangi başka birinden daha zengin.
- The mosque, which was built in the fifteenth century, is the most beautiful building of the town.
- On beşinci yüzyılda inşa edilen cami, şehrin en güzel yapısıdır.
- Let me show you around town.
- Sana şehri gezdireyim.
- I thought you might've left town.
- Şehirden ayrılmış olabileceğini düşündüm.
- He put away his cellphone when he was in town.
- Şehirdeyken cep telefonunu kaldırdı.
- There's a rock quarry ten miles west of town.
- Şehrin 10 mil batısında bir taş ocağı var.
- There are no trams in our town.
- Şehrimizde tramvay yok.
- This hotel is relatively expensive for this town.
- Bu otel bu şehir için nispeten pahalı.
- Tom lives in the bad part of town.
- Tom şehrin kötü kısmında yaşıyor.
- My town has a castle.
- Benim şehrimin bir kalesi var.
- I feel lonely in this town.
- Bu şehirde kendimi yalnız hissediyorum.
- I'll be out of town for a week or two.
- Bir ya da iki hafta şehir dışında olacağım.
- I wanted to have lunch with Tom tomorrow, but he told me he'd be out of town.
- Yarın Tom'la öğle yemeği yemek istiyordum ama bana şehir dışında olacağını söyledi.
- Tom is in town.
- Tom şehirde.
- Tom is going to be out of town all week.
- Tom bütün hafta şehir dışında olacak.
- I would like to leave this town and never come back.
- Bu şehri terk etmek ve bir daha asla geri dönmemek istiyorum.
- They told me to get out of town.
- Onlar bana şehir dışına çıkmamı söyledi.
- I heard that he left town and moved east.
- Onun şehirden ayrıldığını ve doğuya taşındığını duydum.
- Is this the town where Mika was born?
- Bu Mika'nın doğduğu şehir mi?
- Tom left town last night.
- Tom dün gece şehri terk etti.
- The town is always crawling with tourists.
- Şehir her zaman turistlerle kaynıyor.
- She won't conform to the town's social patterns.
- O, şehrin sosyal kalıplarına uymaz.
- In ten years our town will change a lot.
- On yıl içinde şehrimiz çok değişecek.
- Rome is an Italian town.
- Roma bir İtalyan şehridir.
- They are planning to extend the railroad to the next town.
- Onlar demiryolunu sonraki şehre uzatmayı planlıyor.
- She called to tell me that her husband would be out of town for the weekend.
- O, kocasının hafta sonunda şehir dışında olacağını bana söylemek için aradı.
- After the battle they delivered the town to the enemy.
- Savaştan sonra şehri düşmana teslim ettiler.
- I ran across an ex-boyfriend of mine in town the other day.
- Geçen gün şehirde eski bir erkek arkadaşımla karşılaştım.
- The church is situated on the edge of town.
- Kilise şehrin kenarında yer alıyor.
- Tom always takes care of my dog whenever I leave town on business.
- Ne zaman iş için şehirden ayrılsam Tom köpeğime bakar.
- He is richer than anyone else in this town.
- O bu şehirdeki başka herkesten daha zengindir.
- Tom has been out of town since last Saturday.
- Tom geçen cumartesiden beri şehir dışındaydı.
- I am leaving town for a few days.
- Birkaç günlüğüne şehirden ayrılıyorum.
- Why are you in town?
- Neden şehirdesin?
- I asked Tom to come over to collect my mail and feed my cat while I'm out of town.
- Tom'dan ben şehir dışındayken gelip postalarımı almasını ve kedimi beslemesini istedim.
- Dan decided to leave town.
- Dan şehri terk etmeye karar verdi.
- Tom's sister is the prettiest girl in town.
- Tom'un kız kardeşi şehirdeki en güzel kız.
- I'm going to be out of town all week.
- Bütün hafta şehir dışında olacağım.
- Tom doesn't know his way around town.
- Tom şehirde nasıl dolaşacağını bilmiyor.
- After dinner, we took a spin around town in my car.
- Yemekten sonra arabamla şehirde bir tur attık.
- I want you to get out of town.
- Şehir dışına çıkmanı istiyorum.
- My parents are out of town.
- Ebeveynlerim şehir dışında.
- We need to rebuild the population of the town.
- Şehrin nüfusunu yeniden inşa etmemiz gerekiyor.
- The rumor spread all over the town.
- Söylenti, şehrin her yerine yayıldı.
- He expected to have seen her before he went out of town.
- Şehir dışına çıkmadan önce onu görmeyi umuyordu.
- Tom is going to be out of town next week.
- Tom gelecek hafta şehir dışında olacak.
- Tom knows all the hot spots in town.
- Tom şehirdeki tüm popüler yerleri biliyor.
- The town where I live is quite small.
- Yaşadığım şehir oldukça küçük.
- There seems to be a lot of rich people living in this part of town.
- Şehrin bu kısmında yaşayan çok zengin insan var gibi görünüyor.
- It's the best house in town.
- Şehirdeki en iyi ev.
- There seems to be a lot of rich people living in this part of town.
- Şehrin bu kısmında yaşayan bir sürü zengin insan var gibi görünüyor.
- Fadil asked for money to get out of town.
- Fadıl şehir dışına çıkmak için para istedi.
- We came to the town, where we stayed for a week.
- Şehre geldik, orada bir hafta kaldık.
- It's the best-kept secret in town.
- Şehirdeki en iyi saklanan sır.
- We're new in town.
- Şehirde yeniyiz.
- Tom's parents are out of town.
- Tom'un ebeveynleri şehir dışında.
- The police told me not to leave town.
- Polis bana şehri terk etmememi söyledi.
- I am getting married to the most beautiful girl in town.
- Şehirdeki en güzel kızla evleniyorum.
- He was expecting to see her before he left town.
- Şehirden ayrılmadan önce onu görmeyi bekliyordu.
- We stayed at the most expensive hotel in town.
- Şehirdeki en pahalı otelde kaldık.
- All of my roommates are out of town.
- Oda arkadaşlarımın hepsi şehir dışından.
- Bejaia should become a museum town.
- Bicâye şehri açık hava müzesi olmalı.
- Do you often go to town?
- Sık sık şehre gider misin?
- There are many famous old buildings in this part of town.
- Şehrin bu bölümünde pek çok ünlü yapı var.
- I might see some friends in town.
- Şehirdeki bazı arkadaşlarımı görebilirim.
- This is the cheapest greengrocer in town.
- Şehirdeki en ucuz manav burası.
- Tom lives in the same part of town as Mary does.
- Tom da Mary gibi şehrin aynı bölgesinde yaşıyor.
- While my wife was shopping in town, I tidied up in the kitchen.
- Karım şehirde alışveriş yaparken ben de mutfağı toparladım.
- I would like to leave this town and never come back.
- Bu şehri terk etmek ve asla geri dönmemek istiyorum.
- This is the cheapest shop in town.
- Şehirdeki en ucuz dükkan burası.
- Tom is leaving town tomorrow.
- Tom yarın şehirden ayrılıyor.
- The suspect was told not to leave town.
- Şüpheliye şehri terk etmemesi söylendi.
- Tom isn't in town.
- Tom şehirde değil.
- He has a great attachment to this town.
- Onun bu şehre büyük bir bağlılığı var.
- People living in town don't know the pleasures of country life.
- Şehirde yaşayan insanlar kır yaşantısının zevklerini bilmezler.
- I had some free time, so I wandered around town.
- Biraz boş zamanım vardı, bu yüzden şehirde dolaştım.
- I've got to leave town.
- Şehirden ayrılmalıyım.
- Isn't your friend in town?
- Arkadaşın şehirde değil mi?
- Would you like me to show you around town?
- Sana şehri gezdirmemi ister misin?
- As soon as he graduated, he left town.
- Mezun olur olmaz, şehirden ayrıldı.
- Tom is coming into town next month.
- Tom gelecek ay şehre geliyor.
- This bakery has the best pastries in town.
- Bu fırın şehirdeki en iyi hamur işlerine sahip.
- I stayed with the Jacksons whenever my parents were out of town.
- Ailem şehir dışındayken Jackson'larda kalırdım.
- I didn't know you were back in town.
- Şehre döndüğünü bilmiyordum.
- He disappeared from this town.
- O, bu şehirde gözden kayboldu.
- They closed up shop and left town.
- Dükkânı kapatıp şehri terk ettiler.
- Do you live in this part of town?
- Şehrin bu tarafında mı yaşıyorsun?
- I need to get out of town.
- Şehirden gitmem gerek.
- I work on the other side of town.
- Şehrin diğer tarafında çalışıyorum.
- I first met Tom in a little bar outside of town.
- Tom'la ilk kez şehrin dışındaki küçük bir barda tanıştım.
- Tom is in town for the weekend.
- Tom hafta sonu için şehirde.
- I'll show you around town.
- Sana şehri gezdireyim.
- We don't want people like you in this town.
- Biz bu şehirde sizin gibi insanları istemiyoruz.
- Tom is a very important person in our town.
- Tom, bizim şehrimizde çok önemli bir kişidir.
- Tom's new in town and needs a job.
- Tom şehirde yeni ve işe ihtiyacı var.
- Her parents were out of town.
- Ailesi şehir dışındaydı.
- He's out of town on business.
- İş için şehir dışında.
- He will come here soon to inspect the industry of this town.
- O, bu şehrin sanayisini incelemek için yakında buraya gelecek.
- This is the only road to the next town.
- Bu bir sonraki şehre giden tek yol.
- Tom lives in the worst part of town.
- Tom şehrin en kötü kısmında yaşıyor.
- What a beautiful town!
- Ne güzel bir şehir!
- This is the biggest bookstore in town.
- Bu, şehirdeki en büyük kitapçı.
- He has his office in town.
- Şehirde bir ofisi var.
- Everywhere in town it's getting dark.
- Şehirde her yer kararıyor.
- Not everyone in town likes Tom.
- Şehirdeki herkes Tom'u sevmiyor.
- The town felt like a metropolis.
- Şehir bir metropol gibiydi.
- Never in my life have I thought of leaving the town.
- Hayatımda hiç şehirden ayrılmayı düşünmedim.
- I've already promised to show Tom around town.
- Tom'a şehri gezdireceğime söz vermiştim bile.
- He said he wanted to get out of town for a while.
- Bir süreliğine şehirden gitmek istediğini söyledi.
- Tom is still out of the town.
- Tom hala şehir dışında.
- She doesn't have many friends in this town.
- Bu şehirde pek arkadaşı yok.
- Tokyo is the least attractive town to me.
- Tokyo benim için en az ilginç şehirdir.
- He has just set out toward town.
- Az önce şehre doğru yola çıktı.
- I want to show you around town.
- Sana şehri gezdirmek istiyorum.
- The library is in the middle of town.
- Kütüphane şehrin ortasında.
- They go into town every Saturday.
- Her cumartesi şehre giderler.
- He left town.
- Şehirden ayrıldı.
- She lives in the bad part of town.
- Şehrin kötü bir yerinde yaşıyor.
- I drove all around town to look for Jim.
- Jim'i aramak için bütün şehri arabayla dolaştım.
- He is the richest man in town.
- O, şehirdeki en zengin adam.
- A sewage treatment plant discharged toxic chemicals into the town's water supply.
- Bir atık su arıtma tesisi şehrin su kaynağının içine zehirli kimyasallar boşalttı.
- Weren’t they a long time in the town?
- Onlar uzun süre şehirde değiller miydi.
- Tom is the best barber in town.
- Tom şehirdeki en iyi berberdir.
- Your mother is so fat, when she’s in town, Rome has eight hills.
- Annen o kadar şişman ki o şehirde olduğunda, Roma'nın sekiz tepesi oluyor.
- Sami wanted to skip town.
- Sami şehri terk etmek istedi.
- I hate this part of town.
- Şehrin bu kısmından nefret ediyorum.
- You should keep clear of that side of town.
- Şehrin o tarafından uzak durmalısın.
- How long are you in town, Tom?
- Şehirde ne kadar kalacaksın, Tom?
- They told me to get out of town.
- Bana şehirden gitmemi söylediler.
- My name is known by everyone in our town.
- Adım şehrimizdeki herkes tarafından bilinir.
- All the hotels in town are full.
- Şehirdeki bütün oteller dolu.
- Never in my life have I thought of leaving the town.
- Hayatımda şehirden ayrılmayı hiç düşünmedim.
- Tom could be out of town.
- Tom şehir dışında olabilirdi.
- Fadil asked for money to get out of town.
- Fadıl şehirden çıkmak için para istedi.
- Tom will be out of town until next Monday.
- Tom önümüzdeki pazartesi gününe kadar şehir dışında olacak.
- Are they from out of town?
- Şehir dışından mı geliyorlar?
- Who do you know in this town?
- Bu şehirde kimi tanıyorsun?
- I just moved to town.
- Şehre yeni taşındım.
- There are many famous old buildings in this part of town.
- Şehrin bu kısmında birçok ünlü eski bina var.
- Tom lives in town.
- Tom şehirde yaşıyor.
- Tom will be out of town until next Monday.
- Tom önümüzdeki pazartesiye kadar şehir dışında olacak.
- This part of town is mainly residential.
- Şehrin bu kısmı çoğunlukla yerleşim yeri.
- Let me show you around the town this afternoon.
- Öğleden sonra size şehri gezdireyim.
- This town is quite different from what it was ten years ago.
- Bu şehir on yıl öncesine göre oldukça farklı.
- I'm leaving town for a few days.
- Birkaç günlüğüne şehirden ayrılıyorum.
- I've been all over town looking for Tom.
- Bütün şehirde Tom'u aradım.
- He has his office in town.
- Onun şehirde bir ofisi var.
- I think this is the best place to eat in town.
- Bence burası şehirde yemek yenebilecek en iyi yer.
- How old were you when this town had the big fire?
- Bu şehirde büyük yangın çıktığında kaç yaşındaydınız?
- Tom has only been back in town for three weeks.
- Tom şehre döneli sadece üç hafta oldu.
- Fadil was about to leave town.
- Fadıl şehri terk etmek üzereydi.
- The majority of my patients come to me from out of town.
- Hastalarımın çoğunluğu bana şehir dışından gelmektedir.
- Tom will be out of town.
- Tom şehir dışında olacak.
- This town is dear to us.
- Bu şehir bizim için çok değerli.
- I stayed with the Jacksons whenever my parents were out of town.
- Annemle babam ne zaman şehir dışına çıksa Jackson'larla kalırdım.
- This town is known for its music industry.
- Bu şehir müzik endüstrisi ile bilinir.
- This town isn't lively.
- Bu şehir canlı değil.
- I love this town.
- Bu şehri severim.
- Tom took care of my dog while I was out of town.
- Tom ben şehir dışındayken köpeğime baktı.
- I'll be out of town for a day or two.
- Bir iki günlüğüne şehir dışında olacağım.
- Tom is new in town.
- Tom şehirde yeni.
- Tom will be out of town all week.
- Tom bütün hafta şehir dışında olacak.
- Be sure to look us up when you're in town.
- Şehre geldiğinizde bizi mutlaka görün.
- Tom could take you to town.
- Tom sizi şehre götürebilir.
- His friends traveled to the town with me.
- Arkadaşları benimle şehre gitti.
- Tom was the talk of the town.
- Tom şehrin dedikodusuydu.
- I really like this part of town.
- Şehrin bu parçasını gerçekten seviyorum.
- What does he do for our town?
- Şehrimiz için o ne yapar?
- I ran all over town trying to borrow some money.
- Borç para almak için bütün şehri dolaştım.
- I'm going to get out of town.
- Ben şehir dışına çıkıyorum.
- Yokohama is a beautiful port town.
- Yokohama güzel bir liman şehridir.
- There are many tourists in town.
- Şehirde birçok turist var.
- We stayed at a small hotel just outside of town.
- Şehrin hemen dışında küçük bir otelde kaldık.
- They're out of town.
- Şehir dışındalar.
- It's been ten years since I came to this town.
- Bu şehre geleli on yıl oldu.
- I'm going into town.
- Şehre iniyorum.
- She rarely, if ever, goes out of town.
- Nadiren, kırk yılda bir, şehrin dışına çıkar.
- The army abandoned the town to the enemy.
- Ordu, şehri düşmana terk etti.
- He is supposed to be the best doctor in the town.
- Şehirdeki en iyi doktor olması gerekiyor.
- Tom is out of town again.
- Tom yine şehir dışında.
- All the houses in town were empty.
- Şehirdeki tüm evler boştu.
- Towns are very crowded today.
- Şehirler bugün çok kalabalık.
- This is a decent town.
- Burası iyi bir şehir.
- I'm leaving this town tonight.
- Bu gece bu şehirden ayrılacağım.
- The taxi driver refused to take us to that part of town.
- Taksi şoförü bizi şehrin o kısmına götürmeyi reddetti.
- In India, there are lots of rural areas around big towns.
- Hindistan'da büyük şehirlerin etrafında birçok kırsal alan vardır.
- He grew up in small towns in Texas.
- Teksas'ta küçük şehirlerde büyüdü.
- What part of town do you live in?
- Şehrin hangi bölgesinde yaşıyorsunuz?
- Tom wants to get out of town.
- Tom şehir dışına çıkmak istiyor.
- Leave town.
- Şehri terk edelim.
- The town is beautiful.
- Şehir güzel.
- My wife is going out of town for a few days.
- Karım birkaç günlüğüne şehir dışına çıkıyor.
- I need to go into town.
- Şehre gitmem gerekiyor.
- She sends us to the town.
- O bizi şehre gönderiyor.
- Tom lives on the other side of town.
- Tom şehrin diğer tarafında yaşıyor.
- I heard you were back in town.
- Şehre döndüğünü duydum.
- I'll be out of town next week.
- Gelecek hafta şehir dışında olacağım.
- Tom is a friend from out of town.
- Tom şehir dışından bir arkadaşım.
- I'm going to get out of town.
- Ben şehirden dışarı gideceğim.
- Tirana is an Albanian town.
- Tiran bir Arnavutluk şehridir.
- Towns are larger than villages.
- Şehirler köylerden büyüktür.
- We're in town.
- Şehirdeyiz.
- They make the best pizza in town.
- Onlar şehirdeki en iyi pizzayı yapıyorlar.
- No one went to the station to see Tom off when he left town.
- Tom şehirden ayrıldığında kimse onu uğurlamak için istasyona gitmedi.
- I've been out of town.
- Şehir dışındaydım.
- This is the town I told you about.
- Bu sana bahsettiğim şehir.
- As soon as he graduated, he left town.
- Mezun olur olmaz şehri terk etti.
- What a wonderful town!
- Ne harika bir şehir!
- I come to this town for the second time.
- Bu şehre ikinci kez geliyorum.
- He was the only Muslim in town.
- Şehirdeki tek Müslüman oydu.
- Tom left town three weeks ago.
- Tom şehri üç hafta önce terk etti.
- I have never been to that town.
- O şehre hiç gitmedim.
- He is from this town.
- O bu şehirdendir.
- The population of the town decreases year by year.
- Şehrin nüfusu yıldan yıla azalmaktadır.
- Tom was out of town yesterday.
- Tom dün şehir dışındaydı.
- He is richer than anybody else in town.
- Şehirdeki herkesten daha zengin.
- As far as I know, he is one of the best doctors in town.
- Bildiğim kadarıyla şehirdeki en iyi doktorlardan biri.
- My wife spends money as if I were the richest man in town.
- Karım sanki ben şehrin en zengin adamıymışım gibi para harcar.
- I gave her a lift to town.
- Onu arabayla şehre bıraktım.
- Fadil and Layla moved out of town.
- Fadıl ve Layla şehir dışına taşındı.
- We give this town to the Serb Nation.
- Bu şehri Sırp Ulusuna veriyoruz.
- Tom is out of town this week.
- Tom bu hafta şehir dışında.
- We put up at a small hotel on the edge of the town.
- Şehrin kenarında küçük bir otele yerleştik.
- Tom gave Mary a ride back to town.
- Tom, Mary'yi şehre geri götürdü.
- I'll be out of town until next Monday.
- Önümüzdeki pazartesiye kadar şehir dışında olacağım.
- The church is situated on the edge of town.
- Kilise şehrin kenarında yer almaktadır.
- Tom was out of town last week.
- Tom geçen hafta şehir dışındaydı.
- Bejaia should become a museum town.
- Bejaia bir müze şehir olmalı.
- I wonder if it will snow in our town this winter.
- Bu kış şehrimizde kar yağıp yağmayacağını merak ediyorum.
- The town fell into ruin.
- Şehir harabeye döndü.
- Tom seemed genuinely surprised when I told him that Mary had left town.
- Mary'nin şehri terk ettiğini söylediğimde Tom gerçekten şaşırmış görünüyordu.
- I was thinking of renting something in town.
- Şehirde bir yer kiralamayı düşünüyordum.
- It's the best burger in town.
- Bu, şehirdeki en iyi burger.
- Doesn't it irritate you to see couples making out around town?
- Şehirde öpüşen çiftler görmek sizi rahatsız etmiyor mu?
- I ran across an ex-boyfriend of mine in town the other day.
- Geçen gün şehirde eski bir erkek arkadaşıma rastladım.
- I think his wife is going out of town.
- Sanırım karısı şehir dışına çıkıyor.
- Tom works at one of the most popular restaurants in town.
- Tom şehirdeki en popüler restoranlardan birinde çalışıyor.
- Tom and Mary went to the best restaurant in town.
- Tom ve Mary şehirdeki en iyi restorana gitti.
- I'm in town on business.
- İş için şehirdeyim.
- Tom grew up in a one-horse town and was overwhelmed when he moved to the big smoke.
- Tom tek atlı bir kasabada büyümüş ve büyük şehre taşındığında bunalmıştır.
- Sometimes an Italian street musician came to town.
- Bazen şehre İtalyan bir sokak müzisyeni geliyordu.
- Bradford is arguably the ugliest town in Britain.
- Bradford tartışmasız İngiltere'deki en çirkin şehirdir.
- I can give you a lift into town.
- Seni şehre bırakabilirim.
- How many markets are there in this town?
- Bu şehirde kaç tane market var?
- Tom took Mary to one of the best restaurants in town.
- Tom, Mary'yi şehirdeki en iyi restoranlardan birine götürdü.
- Tom wants Mary to know he's planning to leave town.
- Tom, Mary'nin şehirden ayrılmayı planladığını bilmesini istiyor.
- This is the cheapest store in town.
- Bu, şehirdeki en ucuz mağazadır.
- She called to tell me that her husband would be out of town for the weekend.
- Kocasının hafta sonu şehir dışında olacağını söylemek için beni aradı.
- Tom will be out of town for a while.
- Tom bir süre şehir dışında olacaktır.
- Tom was the most influential person in town.
- Tom şehirdeki en etkili kişiydi.
- I need to get out of town.
- Şehirden çıkmalıyım.
- Tom lives in a bad part of town.
- Tom şehrin kötü bir yerinde yaşıyor.
- Moscow is a Russian town.
- Moskova bir Rus şehridir.
- Tom lives in a small house on the other side of town.
- Tom şehrin diğer tarafında küçük bir evde yaşıyor.
- I've got to leave town.
- Şehri terk etmek zorundayım.
- They must've skipped out of town.
- Şehirden kaçmış olmalılar.
- The town has altered a lot in the last two years.
- Şehir son iki yılda çok değişti.
- She will show you around this town.
- Sana bu şehri gezdirecek.
- Get out of town.
- Şehirden çıkın.
- You should avoid that part of town at night.
- Geceleri şehrin o kısmından uzak durmalısın.
- What brings you back to town?
- Seni şehre geri getiren nedir?
- Tom always seems to be out of town.
- Tom her zaman şehrin dışında gibi görünüyor.
- Keeping up with the Joneses is expensive in rich town like Beverly Hills.
- Beverly Hills gibi zengin bir şehirde Jones'larla aşık atmak pahalıdır.
- Sydney is a town in Australia.
- Sydney Avustralya'da bir şehir.
- It's the best hotel in this town.
- Bu şehirdeki en iyi otel.
- I can show you around town if you'd like me to.
- İstersen sana şehri gezdirebilirim.
- Tom lives on the outskirts of town.
- Tom şehrin dışında yaşıyor.
- He left her in town.
- Onu şehirde bıraktı.
- I want you to get out of town for a while.
- Bir süreliğine şehir dışına çıkmanı istiyorum.
- Walking through that area of town should be interesting.
- Şehrin o bölgesinde yürümek ilginç olmalı.
- Tom took care of my dog while I was out of town.
- Ben şehir dışındayken köpeğime Tom baktı.
- Tom was out of town last weekend.
- Tom geçen hafta şehir dışındaydı.
- My parents are out of town.
- Ailem şehir dışında.
- Tom's parents are out of town.
- Tom'un ailesi şehir dışında.
- I didn't know why I wasn't supposed to go to that part of town.
- Neden şehrin o kısmına gitmemem gerektiğini bilmiyordum.
- If he's in town, why can't the police find him?
- O, şehirdeyse, neden polis onu bulamıyor?
- This is the biggest bookstore in town.
- Burası şehirdeki en büyük kitapçı.
- It seems a long way from here to the town.
- Buradan şehre kadar uzun bir yol var gibi görünüyor.
- I'm getting out of town.
- Şehirden gidiyorum.
- I drove all around town looking for Tom.
- Tom'u aramak için bütün şehri dolaştım.
- The church is situated on the edge of town.
- Kilise şehrin kenarında bulunmaktadır.
- There are many tourists in town.
- Şehirde çok turist var.
- Our town was added to the list of the most beautiful towns in the country.
- Şehrimiz ülkenin en güzel şehirleri listesine eklendi.
- This is the worst hotel in town.
- Burası şehirdeki en kötü otel.
- There once lived a rich man in this town.
- Bu şehirde bir zamanlar zengin bir adam yaşardı.
- This town is really dead at night.
- Bu şehir geceleri gerçekten ölü.
- They're out of town.
- Onlar şehir dışındalar.
- I'll be out of town for a week or two.
- Bir veya iki hafta boyunca şehir dışında olacağım.
- I might see some friends in town.
- Şehirde bazı arkadaşları görebilirim.
- Our town ran into danger.
- Şehrimiz tehlikeye girdi.
- Tom lives on the outskirts of town.
- Tom şehrin kenar mahallelerinde yaşıyor.
- Tom headed back to town.
- Tom şehre geri döndü.
- It's a pity that you didn't catch up with Tom while he was in town.
- Tom şehirdeyken ona yetişememiş olman çok yazık.
- The church is situated on the edge of town.
- Kilise şehrin kenarında.
- You should get out of town.
- Şehirden gitmelisin.
- Your friend left town.
- Arkadaşın şehri terk etti.
- I'll show you around town.
- Sana şehri gezdireceğim.
- No matter which road you follow, the drive to town won't take you more than twenty minutes.
- Hangi yolu izlersen izle, şehre gidiş yirmi dakikadan fazla zamanını almaz.
- Is Tom still in town?
- Tom hala şehirde mi?
- Tom wanted you to think he'd left town.
- Tom onun şehri terk ettiğini düşünmenizi istedi.
- It's just two miles to the town.
- Şehre yalnızca 2 mil uzaklıkta.
- That town is the center of the steel industry.
- Bu şehir çelik sanayiinin merkezi.
- I want you to get out of town for a while.
- Bir süre şehir dışına çıkmanı istiyorum.
- If he's in town, why can't the police find him?
- Eğer şehirdeyse, polis neden onu bulamıyor?
- Tom and Mary went to the worst restaurant in town.
- Tom ve Mary şehirdeki en kötü restorana gitti.
- She was kind enough to show me around the town.
- Bana şehri gezdirecek kadar nazikti.
- Sydney is a town in Australia.
- Sydney Avustralya'da bir şehirdir.
- I hate this town.
- Bu şehirden nefret ediyorum.
- Tom told me you're the best lawyer in town.
- Tom bana senin şehirdeki en iyi avukat olduğunu söyledi.
- This is one of the most popular restaurants in town.
- Bu, şehirdeki en popüler restoranlardan biri.
- The walls of the town were destroyed.
- Şehrin duvarları yıkıldı.
- Do you know the town where he lives?
- Onun yaşadığı şehri biliyor musun?
- Tom could be out of town.
- Tom şehir dışında olabilir.
- Tom lives in a mansion in the rich part of town.
- Tom şehrin zengin kesiminde bir malikanede yaşıyor.
- Tom lives in a house on the edge of town.
- Tom şehrin kenarında bir evde yaşıyor.
- I've been told to get out of town.
- Şehirden ayrılmam söylendi.
- Tom will be out of town next week.
- Tom önümüzdeki hafta şehir dışında olacak.
- Please visit as soon as you get into town.
- Lütfen şehre iner inmez ziyaret edin.
- From the direction that he was going in, I would say he was headed to town.
- Gittiği yöne bakarak, şehre doğru gittiğini söyleyebilirim.
- The car broke down five miles outside of town.
- Araba şehrin 5 mil dışında bozuldu.
- Everybody in town knows who Tom is.
- Şehirdeki herkes Tom'un kim olduğunu biliyor.
- Tom was on the other side of town at the time of the shooting.
- Tom vurulduğu sırada şehrin diğer tarafındaydı.
- This is the cheapest shop in the town.
- Bu, şehirdeki en ucuz dükkan.
- Tom lives in the same part of town as Mary does.
- Tom, Mary ile şehrin aynı bölgesinde yaşıyor.
- After the battle they delivered the town to the enemy.
- Onlar savaştan sonra şehri düşmana teslim ettiler.
- My wife is leaving town for a few days.
- Karım birkaç günlüğüne şehirden ayrılıyor.
- I met a friend in town, and I drank a cup of coffee with her in a café.
- Şehirde bir arkadaşımla tanıştım ve onunla bir kafede kahve içtim.
- Children in the town were taken away for safety.
- Şehirdeki çocuklar güvenlik için uzaklaştırıldı.
- Tom offered to feed my cat while I was out of town.
- Tom, ben şehir dışındayken kedimi beslemeyi teklif etti.
- Not everyone in town likes him.
- Şehirdeki herkes onu sevmiyor.
- I thought Tom had left town.
- Tom'un şehri terk ettiğini düşündüm.
- Tokyo is the least attractive town to me.
- Tokyo benim için en az çekici şehirdir.
- Tom took Mary to the best restaurant in town.
- Tom, Mary'yi şehirdeki en iyi restorana götürdü.
- The circus will come to town tomorrow.
- Sirk yarın şehre gelecek.
- I am looking forward to seeing you in this town.
- Bu şehirde seni görmeyi dört gözle bekliyorum.
- I teach history at the largest high school in town.
- Şehirdeki en büyük lisede tarih öğretiyorum.
- I want to show him around town.
- Ona şehri gezdirmek istiyorum.
- Do you have any sightseeing tours of this town?
- Bu şehirde gezi turlarınız var mı?
- The town where I grew up didn't have parking meters.
- Büyüdüğüm şehirde parkmetre yoktu.
- It's so refreshing to meet a good Muslim couple in this town.
- Bu şehirde güzel bir Müslüman çiftle tanışmak çok hoş oldu.
- Tom has left town.
- Tom şehri terk etti.
- Tom was in town Monday night.
- Tom Pazartesi gecesi şehirdeydi.
- I want to get out of this town.
- Bu şehirden gitmek istiyorum.
- Tom is headed back to town right now.
- Tom şu anda şehre dönüyor.
- Tom wanted to get out of town.
- Tom şehir dışına çıkmak istedi.
- The king ordered that the town should be fortified as well as possible.
- Kral şehrin mümkün olduğunca iyi tahkim edilmesini emretti.
- I'm leaving town.
- Şehirden ayrılıyorum.
- Your mother is so fat, when she’s in town, Rome has eight hills.
- Annen o kadar şişman ki, o şehirdeyken Roma'nın sekiz tane tepesi oluyor.
- He said he wanted to get out of town for a while.
- Bir süreliğine şehir dışına çıkmak istediğini söyledi.
- Tom is heading out of town.
- Tom şehir dışına çıkıyor.
- Tom seems to have left town in a hurry.
- Tom aceleyle şehri terk etmiş gibi görünüyor.
- This town is increasing in population.
- Bu şehrin nüfusu giderek artıyor.
- Algier is my town.
- Cezayir benim şehrim.
- Tom lives in a bad part of town.
- Tom şehrin kötü bir bölgesinde yaşıyor.
- I'm still in town.
- Hala şehirdeyim.
- We stayed at a small hotel just outside of town.
- Şehrin tam dışında küçük bir otelde kaldık.
- The car broke down five miles outside of town.
- Araba şehrin beş mil dışında bozuldu.
- They make the best pizza in town.
- Şehirdeki en iyi pizzayı yapıyorlar.
- Are they from out of town?
- Onlar şehir dışından mı?
- Are you staying in town?
- Şehirde mi kalıyorsun?
- Her parents were out of town.
- Onun ebeveynleri şehir dışındaydı.
- Tom worked at one of the most popular restaurants in town.
- Tom şehirdeki en popüler restoranlardan birinde çalışıyordu.
- Let me show you around town this afternoon.
- Bu öğleden sonra sana şehri gezdireyim.
- You have to get out of town.
- Şehir dışına çıkmalısın.
- Melbourne is an Australian town.
- Melbourne bir Avustralya şehridir.
- This is one of the most popular restaurants in town.
- Burası şehirdeki en popüler restoranlardan biri.
- Tom said he wanted to get out of town for a while.
- Tom bir süreliğine şehir dışına çıkmak istediğini söyledi.
- How safe is this part of town?
- Şehrin bu kısmı ne kadar güvenli?
- Tom lives in a quiet part of town.
- Tom şehrin sakin bir yerinde yaşıyor.
- Tom drove around town.
- Tom şehrin etrafında araba sürdü.
- Bhutan's national sport is archery, and contests are regularly organized in most towns.
- Butan'ın milli sporu okçuluktur ve yarışmalar düzenli olarak çoğu şehirlerde düzenlenir.
- I love living in this marvellous town.
- Bu muhteşem şehirde yaşamayı seviyorum.
- I thought you were leaving town.
- Şehirden ayrılacağını sanıyordum.
- Tom is out of town, isn't he?
- Tom şehir dışında, değil mi?
- Tom was out of town last weekend.
- Tom geçen hafta sonu şehir dışındaydı.
- The circus has come to town.
- Sirk şehre geldi.
- I'd like to leave this town and never come back.
- Bu şehri terk etmek ve bir daha asla geri dönmemek istiyorum.
- Tom has been out of town for the last three months.
- Tom son üç aydır şehir dışında.
- Because they had no time to spare, they hurried back to town.
- Ayıracak zamanları olmadığı için aceleyle şehre geri döndüler.
- All of my roommates are out of town.
- Oda arkadaşlarımın hepsi şehir dışında.
- He went about from town to town while he was in Japan.
- Japonya'dayken şehir şehir dolaştı.
- My wife is going out of town for a few days.
- Eşim birkaç gün için şehir dışına gidiyor.
- There is a rock quarry just north of town.
- Şehrin hemen kuzeyinde bir taş ocağı var.
- Damascus is a beautiful town.
- Şam güzel bir şehirdir.
- If you ever come to town, come to see me.
- Eğer şehre gelirsen, beni görmeye gel.
- Tom and Mary live in the same part of town.
- Tom ve Mary şehrin aynı bölümünde yaşıyorlar.
- What is the difference between a bookshop in a small town and in a big city?
- Küçük şehirdekiyle büyük şehirdeki kitapçı arasındaki fark nedir?
- The soldiers advanced toward the town.
- Askerler şehre doğru ilerledi.
- This is the best hotel in town.
- Bu, şehirdeki en iyi otel.
- I went shopping in town today.
- Bugün şehirde alışverişe gittim.
- Get out of town.
- Şehirden çık.
- Tom is going to be out of town.
- Tom şehir dışında olacak.
- From that moment on, the town was recognized as Esteban's town.
- O andan itibaren, kasaba Esteban'ın şehri olarak tanındı.
- He lives in the western part of town.
- Şehrin batı kısmında yaşıyor.
- I need to get out of town.
- Şehirden çıkmam lazım.
- I heard that Tom is back in town.
- Tom'un şehre döndüğünü duydum.
- They released him with the stipulation that he should not go out of town until the investigation was complete.
- Soruşturma tamamlanana kadar şehir dışına çıkmaması şartıyla onu serbest bıraktılar.
- I'd be much obliged if you could give me a lift into town.
- Beni şehre bırakırsanız çok memnun olurum.
- Marcia works at the best salon in town.
- Marcia şehirdeki en iyi salonda çalışıyor.
- Sami wanted to leave the town.
- Sami şehri terk etmek istedi.
- Tom lives in a quiet part of town.
- Tom şehrin sessiz bir bölgesinde yaşıyor.
- Walking through that area of town should be interesting.
- Şehrin o bölgesinde yürümek ilginç olacak.
Show More (634)
|
3 |
town |
kent |
n. |
|
- As we know, most of Aceh's 4.2 million people live outside the two main towns.
- Bildiğimiz gibi Açe'nin 4.2 milyonluk nüfusunun çoğu iki ana kentin dışında yaşamaktadır.
- The towns concerned estimate that it will be spread over 40 years.
- İlgili kentler bunun 40 yıla yayılacağını tahmin etmektedir.
- I have seen these buses in the Finnish town of Tampere.
- Bu otobüsleri Finlandiya'nın Tampere kentinde görmüştüm.
- These lags in development go hand in hand with large disparities between regions and between town and country.
- Kalkınmadaki bu gecikmeler, bölgeler arasında ve kentle kır arasında büyük eşitsizlikler ile el ele gitmektedir.
- We will therefore conduct this dialogue with the towns and regions.
- Dolayısıyla bu diyaloğu kentler ve bölgelerle yürüteceğiz.
- The historic town of Hebron, with its unique architecture and religious importance, will never be the same again.
- Eşsiz mimarisi ve dini önemiyle tarihi Hebron kenti bir daha asla eskisi gibi olmayacak.
- According to the newspaper Ha'aretz, this is a phase in the strategy of surrounding the Old Town with Jewish outposts.
- Ha'aretz gazetesine göre bu, Eski Kent'in Yahudi ileri karakollarıyla çevrelenmesi stratejisinin bir aşamasıdır.
- Town councils have not used their land use plans to keep residential or commercial areas away from danger.
- Kent konseyleri arazi kullanım planlarını konut veya ticari alanları tehlikeden uzak tutmak için kullanmamıştır.
- Israel completely destroyed them and their towns.
- İsrailliler onları da kentlerini de tamamen yok ettiler.
- There are no trams in our town.
- Kentimizde tramvay bulunmamakta.
- He grew up in a small town.
- Küçük bir kentte büyüdü.
- There are many tourists in town.
- Kentte çok sayıda turist var.
- Tirana is an Albanian town.
- Tiran bir Arnavut kentidir.
- He walked around to see the town.
- Kenti tanımak için çevrede dolaştı.
- My house is on the outskirts of town.
- Benim evim kentin dış mahallelerinde.
- Tom and Mary are out of town.
- Tom ve Mary kent dışındalar.
- There are many tall buildings in that town.
- O kentte pek çok yüksek bina vardır.
- Most of the town lies on the right bank of the river.
- Kentin çoğu nehrin sağ kıyısında yer alıyor.
- What part of town do you live in?
- Kentin hangi kısmında yaşıyorsun?
- There are many parks in our town.
- Kentimizde birçok park var.
- There is a hospital in the town.
- Kentte bir hastane var.
- Witnesses reported seeing Dan almost everywhere in the town.
- Tanıklar Dan'i kentteki hemen hemen her yerde gördüklerini bildirdiler.
- Please give me a map of the town.
- Lütfen bana kentin bir haritasını verin.
- The enemy approaches the town.
- Düşman, kente yaklaşıyor.
- Tom lives on the outskirts of town.
- Tom kentin dış mahallelerinde oturuyor.
- She arrived at the town last Monday.
- Geçen Pazartesi kente geldi.
- We need some info about the town.
- Kentle ilgili biraz bilgiye ihtiyacımız var.
- Tom was out of town yesterday.
- Tom dün kent dışındaydı.
- Sami is the only Muslim in town.
- Kentteki tek Müslüman Sami.
- The earthquake leveled the town.
- Deprem kenti yerle bir etti.
- The town was defended by a large army.
- Kent, büyük bir ordu tarafından savunuldu.
- This is the cheapest shop in town.
- Bu, kentteki en ucuz dükkandır.
- This bus will take you to the town.
- Bu otobüs sizi kente götürecek.
- I drove to town and went shopping.
- Arabayla kente gidip alışverişe gittim.
- She is leaving the town tomorrow morning.
- Yarın sabah kentten ayrılacak.
- The town restored this old historic building.
- Kent, bu eski tarihi binayı restore etti.
- She won popularity in the town.
- Kentte popülerlik kazandı.
- This town is quite different from what it was ten years ago.
- Bu kent 10 yıl öncekinden oldukça farklı.
- Have you visited the town where your father was born?
- Babanın doğduğu kenti ziyaret ettin mi?
- Our town is on the East Side of the river.
- Kentimiz nehrin doğu yakası'ndadır.
- He'll go to town.
- O, kente gidecek.
- What does he do for our town?
- O, kentimiz için ne yapıyor?
- Mother is going to town.
- Anne kente gidiyor.
- He comes from a small but wealthy town.
- Küçük ama zengin kentten geliyor.
- In the Dutch town of Maastricht there ought to be 53 churches, but some of them are already used as shops, cafés or museums.
- Hollanda kenti Maastricht'te 53 tane kilise olması gerekir, ama onlardan bazıları zaten mağaza, kafe ya da müze olarak kullanılır.
- Tom was born in a small town not too far from Boston.
- Tom, Boston'dan çok uzak olmayan ufak bir kentte doğdu.
- My wife spends money as if I were the richest man in town.
- Eşim, sanki ben kentin en zengin adamıymışım gibi para harcıyor.
- There was only one movie theater in town.
- Kentte yalnızca bir tane sinema vardı.
- It's a very small town.
- Burası çok küçük bir kent.
- A circus is visiting the town.
- Bir sirk, kenti ziyaret ediyor.
- My house is on the skirts of the town.
- Evim kentin eteklerinde.
- Bejaia should become a museum town.
- Bicâye bir müze kent olmalı.
- Bergen is a Norwegian town.
- Bergen bir Norveç kentidir.
- Rome is an Italian town.
- Roma bir İtalyan kentidir.
- Zaragoza is a Spanish town.
- Zaragoza bir İspanyol kentidir.
- Please tell me about your town in your next letter.
- Lütfen bir sonraki mektubunda bana kentinden söz et.
- I want to live in a town.
- Bir kentte yaşamak istiyorum.
- This is a company town.
- Bu bir şirket kentidir.
- Didn't Tom tell you I was in town?
- Kentte olduğumu Tom sana söylemedi mi?
- Are you staying in town?
- Kentte mi kalıyorsun?
- Why don't you leave town?
- Neden kentten ayrılmıyorsun?
- The tourists painted the whole town red.
- Turistler bütün kenti kırmızıya boyadılar.
- He lives in a small town near Osaka.
- Osaka yakınındaki küçük bir kentte yaşıyor.
- In the Dutch town of Maastricht there ought to be 53 churches, but some of them are already used as shops, cafés or museums.
- Hollanda'nın Maastricht kentinde 53 kilise olması gerekiyor ama bazıları mağaza, kafe ya da müze olarak kullanılıyor.
- I'm leaving town.
- Ben kentten ayrılıyorum.
- Tokyo is the most expensive town in the world.
- Tokyo dünyanın en pahalı kentidir.
- There's a lovely park in the centre of the town.
- Kent merkezinde güzel bir park var.
- It's a little town, but very beautiful.
- Küçük bir kent ama çok güzel.
Show More (65)
|
4 |
town |
şehir merkezi |
n. |
|
- I found a really nice pizza shop in the old town.
- Eski şehir merkezinde şirin bir pizzacı keşfettim.
- Which train goes to the center of town?
- Hangi tren şehrin merkezine gidiyor?
- Our school is in the center of the town.
- Bizim okulumuz şehrin merkezinde.
- I'm going to the center of town.
- Şehrin merkezine gidiyorum.
- His parents live in the main county town.
- Ailesi şehir merkezinde yaşıyor.
- I'm looking for an apartment in the center of town.
- Şehir merkezinde bir daire arıyorum.
- Our office is located in the center of the town.
- Ofisimiz şehir merkezinde bulunuyor.
- Does this bus go to the center of town?
- Bu otobüs şehir merkezine gidiyor mu?
- There's a nice park in the center of town.
- Şehrin merkezinde güzel bir park var.
- Could you tell me which bus or train goes to the center of the town?
- Şehir merkezine hangi otobüs ya da trenin gittiğini söyleyebilir misiniz?
- Which train goes to the center of town?
- Hangi tren şehir merkezine gider?
- There's a splendid park in the centre of the town.
- Şehrin merkezinde muhteşem bir park var.
- Does this bus go to the center of town?
- Bu otobüs şehir merkezine gider mi?
- I'm going to the center of town.
- Şehir merkezine gidiyorum.
- His office is located in the center of the town.
- Onun ofisi şehir merkezinde yer almaktadır.
- There's a lovely park in the centre of the town.
- Şehrin merkezinde çok güzel bir park var.
- His office is located in the center of the town.
- Ofisi şehrin merkezinde yer alıyor.
- There is a beautiful park in the center of the town.
- Şehrin merkezinde güzel bir park var.
- What subway goes to the center of town?
- Hangi metro şehrin merkezine gidiyor?
- Our office is located in the center of the town.
- Ofisimiz şehrin merkezinde yer almaktadır.
- What subway goes to the center of town?
- Hangi metro şehrin merkezine gider.
- This road will lead you to the center of town.
- Bu yol sizi şehir merkezine götürecektir.
- Could you tell me which bus or train goes to the center of the town?
- Şehir merkezine hangi tren veya otobüs gidiyor bana söyleyebilir misiniz?
Show More (20)
|