their - Turco Inglés Diccionario
Historia

their

Play ENTRENus
Play ENTRENuk
Play ENTRENau


Significados de "their" en diccionario turco inglés : 1 resultado(s)

Inglés Turco
General
their pron. onların

Significados de "their" con otros términos en diccionario inglés turco: 500 resultado(s)

Inglés Turco
General
average age of women who bear their first child n. çocuk doğurma ortalama yaşı
specialists in their field n. alanında uzman kişiler
cables and their accessories n. kablo ve yardımcı donanımları
countries and their flags n. ülkeler ve bayrakları
average age of women who bear their first child n. ilk çocuğun doğurulduğu ortalama yaş
average age of women who bear their first child n. ortalama ilk çocuğu doğurma yaşı
accommodate their differences v. aralarındaki anlaşmazlıkları uzlaşma yoluyla gidermek
give someone their just deserts v. hadlerini bildirmek
sink their differences v. aralarındaki anlaşmazlıkları bertaraf etmek
bore somebody out of their (tiny) mind v. içini baymak
come to ask a family to give their daughter v. (kız) istemeye gelmek
scare someone out of their wits v. birini çok feci korkutmak
frighten someone out of their wits v. birini çok feci korkutmak
leave people to their own devices v. insanları kendi hallerine bırakmak
win their confidence v. güvenlerini kazanmak
give somebody a taste of their own medicine v. biriyle anladığı dilden konuşmak
give somebody a taste of their own medicine v. kendi silahıyla vurmak
give somebody a dose of their own medicine v. aynı şekilde karşılık vermek
give somebody a dose of their own medicine v. kendi silahıyla vurmak
give somebody a dose of their own medicine v. aynıyla mukabele etmek
give somebody a dose of their own medicine v. biriyle anladığı dilden konuşmak
give somebody a taste of their own medicine v. aynıyla mukabele etmek
give somebody a taste of their own medicine v. aynı şekilde karşılık vermek
go to someone's house on the pretense of buying their car v. arabasına müşteriymişim gibi evine gitmek
fight for their lives v. hayatları için savaşmak
be photographed on their way out of a movie v. sinema çıkışı görüntülenmek
learn to respect their elders v. büyüklerine saygı göstermeyi öğrenmek
earn their trust v. güvenlerini kazanmak
can't pronounce their r's v. r'leri söyleyememek
reduce their own sentence v. kendi cezalarında indirim almak
have their origins in v. kökenleri...'e dayanmak
have their origins in v. kökleri ...e'ye dayanmak
ask someone on the bus to give (up) their seat for v. otobüste yer istemek
in their right minds adj. sorumlu bir şekilde davranan
by their nature adv. doğaları gereği
on their own adv. kendi kendilerine
in their natural environment adv. doğal ortamlarında
on their own adv. tek başlarına
on their own adv. kendi başlarına
(in their) respective country adv. kendi ülkelerinde
(in their) respective country adv. kendi ülkesinde
for their contributions adv. katkılarından dolayı
when they grace us with their presence adv. teşrif buyurduklarında
along with their annexes adv. ekleri ile birlikte
Phrases
boys and their toys expr. erkekler ve oyuncakları
boys and their toys expr. erkeklerin araba ve alet edevata karşı aşırı ilgisini belirten bir ifade
revolutions devour their own children expr. devrimler kendi çocuklarını yer
match the sentences with their turkish meanings expr. cümleleri türkçe anlamlarıyla eşleştirin
in front of their eyes expr. gözleri önünde
for the rest of their lives expr. hayatlarnın geri kalanında
in their way expr. kendilerince
wish allah’s mercy upon those who lost their lives expr. ölenlere allah'tan rahmet dilemek
referring to their letter expr. mektuplarına/yazılarına istinaden
in case they grace us with their presence expr. teşrif buyurmaları halinde
all trademarks are property of their respective owners expr. tüm ticari markalar ilgili sahiplerinin malıdır
all trademarks are property of their respective owners expr. tüm ticari markalar ilgili sahiplerinin mülkiyetindedir
all trademarks are property of their respective owners expr. tüm ticari markalar ilgili sahiplerinindir
all trademarks are property of their respective owners expr. tüm ticari markalar ilgili sahiplerine aittir
on their way expr. yola çıkmış
on their way expr. yolda
In their words expr. kendi sözleriyle
to each his/her/their own expr. herkesin zevki kendine
to each his/her/their own expr. herkesin fikri kendini bağlar
to each his/her/their own expr. herkesin tercihi kendine
Proverb
cowards die many times before their deaths korkunun ecele faydası yoktur
coming events cast their shadows before perşembenin gelişi çarşambadan bellidir
if frogs had wheels they wouldn't bump their butts halamın sakalı olsa amcam olurdu
if frogs had wheels they wouldn't bump their butts olmayacak duaya amin denmez
if frogs had wheels they wouldn't bump their butts ninemin sakalı olsa dedem olurdu
if frogs had wheels they wouldn't bump their butts teyzemin sakalı olsa dayım olurdu
cowards die many times before their deaths korkaklar bin defa ölür
cowards die many times before their deaths korkaklar (ölmeden önce) bin defa ölür
cowards die many times before their deaths korkaklar ölmeden önce defalarca ölür
cowards die many times before their death korkaklar ölmeden önce defalarca ölür
cowards die many times before their death korkaklar (ölmeden önce) bin defa ölür
men are blind in their own cause insanlar kendi davalarına körü körüne inanırlar
men are blind in their own cause körü körüne inanç aklı da kör eder
men are blind in their own cause insanlar kendi inandıklarına kördür
birds in their little nests agree birlikte yaşayan insanların birbirleriyle iyi geçinmesi gerekir
bad workers always blame their tools beceriksiz işçi aletlerini suçlarmış
bad workers always blame their tools oynamasını bilmeyen gelin yerim dar dermiş
men are blind in their own cause kimse ayranım/yoğurdum ekşi demez
men are blind in their own cause yoğurdum/ayranım ekşidir diyen olmaz
men are blind in their own cause kimse inandığı şeye toz kondurmaz
men are blind in their own cause inandığın şeyin kusurlarını görmezsin
birds in their little nests agree aynı çatı altında yaşayanlar iyi geçinmeli
everyone walks at their own pace her yiğidin bir yoğurt yiyişi vardır
everyone has their price herkesin bir fiyatı vardır
if frogs had wings, they wouldn't bump their butts (when they hop) olmayacak duaya amin denmez
if frogs had wings, they wouldn't bump their butts (when they hop) teyzemin sakalı olsa dayım olurdu
if frogs had wings, they wouldn't bump their butts (when they hop) ninemin sakalı olsa dedem olurdu
if frogs had wings, they wouldn't bump their butts (when they hop) halamın sakalı olsa amcam olurdu
Colloquial
let their presence be known v. kendilerini göstermek
in their thousands expr. binlercesi
kids really need their parents expr. çocukların gerçekten ailelerine ihtiyaçları var
parents are advised to call their child's school for more information expr. ebeveynlere daha fazla bilgi için çocuklarının okullarını aramaları tavsiye ediliyor
would give you the shirt off their back expr. giymez giydirir
every thief has some excuse to ease their conscience expr. her hırsızın vicdanını rahatlatmak için bir mazereti vardır
people get slaughtered in their beds expr. insanlar yataklarında boğazlanıyor
men kill animals and eat their flesh expr. insanlar hayvanları öldürüp etlerini yiyor
none of their business expr. onları ilgilendirmez
would give you the shirt off their back expr. kendi yemez yedirir
none of their business expr. kime ne
in their entirety expr. tamamını
regardless of their ages expr. yaşları ne olursa olsun
no one in his/her/their right mind would (do something) expr. (bir şeyi yapmak) akıllı işi değil
no one in his/her/their right mind would (do something) expr. aklı başında olan hiç kimse (bir şeyi yapmaz)
(someone or something) called, they want their (something) back! expr. kulağa (birinin/bir şeyin) bir özelliği gibi geliyor
(someone or something) called, they want their (something) back! expr. hoş geldin (biri/bir şey)
(someone or something) called, they want their (something) back! expr. (birinden/bir şeyden) fırlamış gibi
(someone or something) called, they want their (something) back! expr. (birinin/bir şeyin) bir özelliğinden/anlayışından farksız
(god) rest their soul expr. ruhları şad olsun
(god) rest their soul expr. huzur içinde yatsınlar
(god) rest their soul expr. nur içinde yatsınlar
what's-his/-her/-its/-their-name expr. her ne karın ağrısıysa
what's-his/-her/-its/-their-name expr. her ne zıkkımsa
what's his/her/their face expr. neydi adı
what's his/her/their name expr. neydi adı
take food out their mouths exclam. ağızlarındaki lokmayı al
Idioms
anyone in their right mind n. aklı başında herkes/herhangi biri
anyone in their right mind n. kendini bilen herkes/herhangi biri
anyone in their right mind n. aklı başında herkes/herhangi biri
anyone in their right mind n. kafası yerinde olan herkes/herhangi biri
anyone in their right mind n. mantıklı olan herkes/herhangi biri
anyone in their right mind n. mantığını kullanabilen herkes/herhangi biri
anyone in their right mind n. sağduyusu olan herkes/herhangi biri
a legend in their own lifetime n. ünlü kimse
a legend in their own lifetime n. efsane kimse
a legend in their own lifetime n. adı çıkmış kimse
everybody and their brother n. önüne gelen herkes
everybody and their brother n. cümbür cemaat
everybody and their brother n. herkes
everybody and their brother n. çoğu insan
everybody and their brother n. sürüyle insan
everybody and their brother n. bir sürü kişi
everyone and their uncle n. önüne gelen herkes
everyone and their uncle n. cümbür cemaat
everyone and their uncle n. herkes
everyone and their uncle n. çoğu insan
everyone and their uncle n. sürüyle insan
everyone and their uncle n. bir sürü kişi
carry (someone) off their feet v. ayaklarını yerden kesmek
carry (someone) off their feet v. heyecanlandırmak
carry (someone) off their feet v. coşkuyu vermek
carry (someone) off their feet v. etkilemek
can't hold their drink v. alkole dayanıklı olmamak
can't hold their liquor v. alkole dayanıklı olmamak
be light on their feet v. atik olmak
knock somebody off their feet v. ayaklarını yerden kesmek
give someone a taste of their own medicine v. aynı şekilde karşılık vermek
give someone a dose of their own medicine v. aynı şekilde karşılık vermek
knock somebody off their feet v. birisini yere sermek
leave somebody to their own devices v. başına buyruk bırakmak
put somebody off their stride v. birinin dikkatini dağıtmak
send somebody away with a flea in their ear v. birisini kovmak
give someone a dose of their own medicine v. biriyle anladığı dilden konuşmak
give somebody their walking papers v. birisinin işine son vermek
send somebody on their way v. birini başından defetmek
send somebody away with a flea in their ear v. başından kovmak
give someone a taste of their own medicine v. biriyle anladığı dilden konuşmak
leave someone to stew in their own juice v. birini kendi haline bırakmak
put somebody off their stroke v. birinin dikkatini dağıtmak
knock somebody off their feet v. birisini çok etkilemek
give somebody their walking papers v. birisini işten çıkarmak
keep somebody on their toes v. birini yaptığı işe bütün enerjisini ve dikkatini vermeye zorlamak
give somebody their marching orders v. birine yol vermek
scare someone out of their wits v. çok korkutmak
frighten somebody out of their wits v. çok korkutmak
send somebody away with a flea in their ear v. defetmek
scare somebody out of their wits v. çok korkutmak
put somebody off their stroke v. dikkatlerini başka yöne çekmek
frighten someone out of their wits v. çok korkutmak
put somebody off their stride v. dikkatlerini başka yöne çekmek
give somebody a run for their money v. dişe diş/kora kor mücadele etmek
show somebody in their true colours v. gerçek yüzünü/yüzlerini göstermek
somebody's eyes are popping out of their head v. gözleri yuvalarından fırlamak
keep somebody on the edge of their chair v. hop oturup hop kaldırmak
keep somebody on the edge of their chair v. hop oturtup hop kaldırmak
can't hold their drink v. hemen sarhoş olmak
keep somebody on the edge of their seat v. hop oturtup hop kaldırmak
be light on their feet v. hızlı şekilde hareket etmek
put their guard up against v. gardını almak
show somebody in their true colors v. gerçek yüzünü/yüzlerini göstermek
somebody could do something with their eyes shut v. gözü kapalı yapabilmek
can't hold their liquor v. hemen sarhoş olmak
somebody could do something with their eyes closed v. gözü kapalı yapabilmek
keep somebody on the edge of their seat v. hop oturup hop kaldırmak
beat someone at their own game v. kendi oyunuyla yenmek
play someone at their own game v. kendi oyunuyla/taktiğiyle yenmek
give someone a dose of their own medicine v. kendi silahıyla vurmak
frighten someone out of their wits v. ödünü koparmak
beat somebody to within an inch of their life v. öldüresiye dövmek
frighten somebody out of their wits v. ödlerini koparmak
find themselves with their backs against the wall v. kendilerini köşeye sıkışmış hissetmek
scare someone out of their wits v. ödünü koparmak
give somebody their marching orders v. kapının önüne koymak
give someone a taste of their own medicine v. kendi silahıyla vurmak
nip their own noses off v. kendi ihtiyaçlarını bir kenara bırakmak
put their heads together v. kafa kafaya vermek
play someone at their own game v. kendi oyunuyla yenmek
play somebody at their own game v. kendi oyunuyla/taktiğiyle yenmek
put their heads together v. kafa kafaya verip düşünmek
scare somebody out of their wits v. ödlerini koparmak
send somebody away with a flea in their ear v. kapı dışarı etmek
leave somebody to their own devices v. kararı kendisine bırakmak
can do something on their ear v. kolayca/zorlanmadan yapmak
take someone at their word v. sözüne uymak
put their guard up against v. tetikte olmak
take someone at their word v. tavsiyesine uymak
knock somebody off their perch v. (lideri/şampiyonu) tahtından indirmek
somebody's heart is in their boots v. yüreği ağzında olmak
send somebody on their way v. (birini) göndermek
give somebody a run for their money v. (özellikle bir müsabakada) karşı takıma kafa tutmak/kök söktürmek
could do something with one arm tied behind their back v. (başkasının yaptığını) tek eliyle yapabilmek
could do something in their sleep v. (kolay olduğundan) bir şeyi gözü kapalı/zorlanmadan yapmak
somebody's eyes are bigger than their stomach v. (özellikle bir yemek siparişi verirken) açgözlülük yapmak/etmek
sit on their hands v. (seyirci) alkışlamamak
somebody's eyes are bigger than their belly v. (özellikle bir yemek siparişi verirken) açgözlülük yapmak/etmek
could do something with one hand tied behind their back v. (başkasının yaptığını) tek eliyle yapabilmek
cut someone off (or down) in their prime v. kariyerinin zirvesindeyken ölmek
cut someone off (or down) in their prime v. hayatının baharında ölmek
cut someone off (or down) in their prime v. hayatının en parlak evresinde ölmek
cut someone off (or down) in their prime v. kariyerinin zirvesindeyken ölmek
cut someone off (or down) in their prime v. hayatının baharında ölmek
cut someone off (or down) in their prime v. hayatının en parlak evresinde ölmek
cut someone off in their prime v. birinin en parlak/başarılı dönemini birden yarıda kesmek
cut someone off in their prime v. birinin en güzel zamanlarını birden sonlandırmak
cut someone off in their prime v. birinin en verimli olduğu anda kariyerini/yaşamını bitirmek
cut someone off in their prime v. zirvede bitirmek
cut someone down in their prime v. birinin en parlak/başarılı dönemini birden yarıda kesmek
cut someone down in their prime v. birinin en güzel zamanlarını birden sonlandırmak
cut someone down in their prime v. birinin en verimli olduğu anda kariyerini/yaşamını bitirmek
cut someone down in their prime v. zirvede bitirmek
drive somebody out of their mind/wits v. (birini) çileden çıkarmak
drive somebody out of their mind/wits v. (birini) deli etmek
drive somebody out of their mind/wits v. (birinin) tepesini attırmak
drive somebody out of their mind/wits v. (birini) sinir etmek
drive somebody out of their mind/wits v. (birini) uyuz etmek
drive somebody out of their mind/wits v. (birinin) sinirini ayağa kaldırmak
drive somebody out of their mind/wits v. (birinin) sinirini bozmak
carry (someone) off their feet v. (birinin) ayaklarını yerden kesmek
carry (someone) off their feet v. (birini) heyecandan uçurmak
carry (someone) off their feet v. (birini) heyecanlandırmak
carry (someone) off their feet v. (birini) etkilemek
carry (someone) off their feet v. (birini) coşkuya/heyecana boğmak
walk someone off their feet (or legs) v. birine hızlı yürüyüş yaptırmak
walk someone off their feet (or legs) v. uzun yürüyüşle birine enerjisini attırmak
walk someone off their feet (or legs) v. birini uzun mesafe yürüterek yormak
walk somebody off their ˈfeet v. birine hızlı yürüyüş yaptırma
walk somebody off their ˈfeet v. uzun yürüyüşle birine enerjisini attırma
walk somebody off their ˈfeet v. birini uzun mesafe yürüterek yorma
give someone the fright of their life v. ödünü koparmak
give someone the fright of their life v. ödünü patlatmak
put it in their back yard v. (zehirli maddeleri vs.) kendi bahçelerine koysunlar
put it in their back yard v. (maden ocaklarını vs.) kendi yaşadıkları yere yapsınlar
put it in their back yard v. (o fabrikayı vs.) kendi bahçelerine kursunlar
bang your/their/our heads together v. birilerini haşlamak
bang your/their/our heads together v. birilerinin kafalarını birbirine vurmak
bang your/their/our heads together v. birilerinin aklını başına getirmek
bang your/their/our heads together v. birilerinin kafasına vura vura gerekeni yaptırmak
bang your/their/our heads together v. birilerine ders vermek
bang your/their/our heads together v. birilerini paylamak
bang your/their/our heads together v. birilerine gününü göstermek
bang your/their/our heads together v. birilerini hizaya getirmek
bang your/their/our heads together v. birilerinin kulağını çekmek
bang your/their/our heads together v. birilerinin canına okumak
bang/knock your/their heads together v. birilerini haşlamak
bang/knock your/their heads together v. birilerinin kafalarını birbirine vurmak
bang/knock your/their heads together v. birilerinin aklını başına getirmek
bang/knock your/their heads together v. birilerinin kafasına vura vura gerekeni yaptırmak
bang/knock your/their heads together v. birilerine ders vermek
bang/knock your/their heads together v. birilerini paylamak
bang/knock your/their heads together v. birilerine gününü göstermek
bang/knock your/their heads together v. birilerini hizaya getirmek
bang/knock your/their heads together v. birilerinin kulağını çekmek
bang/knock your/their heads together v. birilerinin canına okumak
beat somebody at their own game v. birini kendi oyunuyla yenmek
beat somebody at their own game v. birini onun tekniklerini kullanarak yenmek
beat somebody at their own game v. birini onun taktikleriyle yenmek
beat somebody at their own game v. birini onun gücünü kullanarak yenmek
beat somebody at their own game v. birini kendi yöntemiyle/silahıyla vurmak
beat someone at their own game v. birini kendi alanında yenmek
beat someone at their own game v. birini uzmanlık alanında yenmek
beat someone at their own game v. birini kendi sahasında yenmek
beat someone at their own game v. birini çok iyi olduğu bir alanda/konuda geride bırakmak
beat someone at their own game v. bir konuda en iyi olduğu düşünülen kişiyi geride bırakmak
bring somebody to their knees v. birini dize getirmek
bring somebody to their knees v. birine boyun eğdirmek
bring somebody to their knees v. birini yola getirmek
bring somebody to their knees v. birine diz çöktürmek
bring somebody to their knees v. birini hezimete uğratmak
bring someone or something to their knees v. birine/bir şeye boyun eğdirmek
bring someone or something to their knees v. birini/bir şeyi yola getirmek
bring someone or something to their knees v. birine/bir şeye diz çöktürmek
bring someone or something to their knees v. birini/bir şeyi dize getirmek
bring someone to their knees v. birine boyun eğdirmek
bring someone to their knees v. birini yola getirmek
bring someone to their knees v. birine diz çöktürmek
bring someone to their knees v. birini dize getirmek
bring someone to their senses v. birinin aklını başına getirmek
catch somebody off (their) guard v. (birini) gafil avlamak
catch somebody off (their) guard v. (birini) hazırlıksız yakalamak
catch somebody off (their) guard v. (birini) boş bir anında yakalamak
catch somebody off (their) guard v. (birini) savunmasız yakalamak
catch someone with their pants (or trousers) down v. birini hazırlıksız yakalamak
catch someone with their pants (or trousers) down v. birini suçüstü yakalamak
catch someone with their pants (or trousers) down v. birini rezil bir durumda/halde yakalamak
catch someone with their pants (or trousers) down v. birini savunmasız yakalamak
catch somebody with their pants down v. donsuz yakalamak
catch somebody with their pants down v. birini savunmasız yakalamak
catch somebody with their pants down v. birini rezil bir durumda/halde yakalamak
catch somebody with their pants down v. birini hazırlıksız yakalamak
catch somebody with their pants down v. birini suçüstü yakalamak
catch somebody with their pants down v. birini utanç verici bir halde yakalamak
catch somebody with their pants down v. birini uygunsuz bir biçimde yakalamak
catch somebody with their pants down v. birini kötü yakalamak
catch somebody with their trousers down v. donsuz yakalamak
catch somebody with their trousers down v. birini savunmasız yakalamak
catch somebody with their trousers down v. birini rezil bir durumda/halde yakalamak
catch somebody with their trousers down v. birini hazırlıksız yakalamak
catch somebody with their trousers down v. birini suçüstü yakalamak
catch somebody with their trousers down v. birini utanç verici bir halde yakalamak
catch somebody with their trousers down v. birini uygunsuz bir biçimde yakalamak
catch somebody with their trousers down v. birini kötü yakalamak
catch someone with their hand in the cookie jar [us] v. birini suç üst yakalamak
catch someone with their hand in the cookie jar [us] v. birini iş üstünde yakalamak
catch someone with their hand in the cookie jar [us] v. birini bir iş çevirirken yakalamak
catch someone with their hand in the cookie jar [us] v. birini bir şey çalarken yakalamak
catch someone with their pants down v. donsuz yakalamak
catch someone with their pants down v. birini savunmasız yakalamak
catch someone with their pants down v. birini rezil bir durumda/halde yakalamak
catch someone with their pants down v. birini hazırlıksız yakalamak
catch someone with their pants down v. birini suçüstü yakalamak
catch someone with their pants down v. birini utanç verici bir halde yakalamak
catch someone with their pants down v. birini uygunsuz bir biçimde yakalamak
catch someone with their pants down v. birini kötü yakalamak
frighten/scare somebody out of their wits v. birini çok korkutmak
frighten/scare somebody out of their wits v. birinin ödünü koparmak
frighten/scare somebody out of their wits v. birinin ödünü patlatmak
give someone or something a (good) run for their money v. birine/bir şeye kök söktürmek
give someone or something a (good) run for their money v. biriyle/bir şeyle dişe diş/kora kor mücadele etmek
give someone or something a (good) run for their money v. biriyle/bir şeyle kıran kırana mücadele etmek
give somebody a taste of their own medicine v. birini kendi silahıyla vurmak
give somebody a taste of their own medicine v. birine yaptığını aynı şekilde ödetmek
give somebody a taste of their own medicine v. birine aynı şekilde karşılık vermek
give somebody a dose of their own medicine v. birini kendi silahıyla vurmak
give somebody a dose of their own medicine v. birine yaptığını aynı şekilde ödetmek
give somebody a dose of their own medicine v. birine aynı şekilde karşılık vermek
give somebody their due v. birine hakkını vermek
give somebody their due v. birinin hakkını teslim etmek
give somebody their head v. birini serbest bırakmak
give somebody their head v. birine istediğini yapma/kafasına göre hareket etme özgürlüğü vermek/tanımak
give somebody their head v. birini özgür bırakmak
give somebody their head v. birinin istediğini yapmasına izin vermek
give somebody their head v. birine tam yetki/özgürlük vermek
give someone a run for their money v. birine kök söktürmek
give someone a run for their money v. biriyle dişe diş/kora kor mücadele etmek
give someone a run for their money v. biriyle kıran kırana mücadele etmek
give someone or something a run for their money v. birine/bir şeye kök söktürmek
give someone or something a run for their money v. biriyle/bir şeyle dişe diş/kora kor mücadele etmek
give someone or something a run for their money v. biriyle/bir şeyle kıran kırana mücadele etmek
give someone their head v. birini serbest bırakmak
give someone their head v. birine istediğini yapma özgürlüğü tanımak
give someone their head v. birinin istediğini yapmasına izin vermek
give someone their head v. birine özgürlük tanımak
give someone their head v. birine tam yetki/özgürlük vermek
give someone their marching orders [uk] v. birine yol vermek
give someone their marching orders [uk] v. birini kapının önüne koymak
give someone their walking papers v. birini işten çıkarmak
give someone their walking papers v. birinin işine son vermek
give someone their walking papers v. birine yol vermek
give someone their walking papers v. birini kapının önüne koymak
keep (someone) on (their) feet v. (birinin) ayakta durmasına neden olmak
keep (someone) on (their) feet v. (birini) yürütmek
keep (someone) on (their) feet v. (birini) ayakta tutmak
keep (someone) on (their) feet v. (birini) ayık tutmak/ayıltmak
knock someone off their pedestal v. birini tahtından indirmek
knock someone off their pedestal v. birinin liderliğini elinden almak
knock someone off their pedestal v. birinin mükemmel olmadığını/sanıldığı kadar iyi olmadığını göstermek
knock someone from their pedestal v. birini tahtından indirmek
knock someone from their pedestal v. birinin liderliğini elinden almak
knock someone from their pedestal v. birinin mükemmel olmadığını/sanıldığı kadar iyi olmadığını göstermek
knock someone off their perch [uk] v. birini tahtından indirmek
knock someone off their perch [uk] v. birinin liderliğini elinden almak
knock someone off their perch [uk] v. birinin mükemmel olmadığını/sanıldığı kadar iyi olmadığını göstermek
lay (our/your/their) heads together v. kafa kafaya verip düşünmek
lay (our/your/their) heads together v. kafa kafaya vermek
let someone stew in their own juice v. birini burnu sürtülsün diye bırakmak
let someone stew in their own juice v. (birini) yaptığı yanlıştan kaynaklanan sonuçlarla baş başa bırakmak
let someone stew in their own juice v. (birinin) yaptığı yanlışın cezasını çekmesine/sonucuna katlanmasına izin vermek
let someone stew in their own juice v. birini bir durumdan kurtarmak için bir şey yapmamak
pay someone back in their own coin [old-fashioned] v. birini kendi silahıyla vurmak
pay someone back in their own coin [old-fashioned] v. birine misilleme yapmak
pay someone back in their own coin [old-fashioned] v. birinden intikam almak
pay someone back in their own coin [old-fashioned] v. birine aynı şekilde karşılık vermek
put somebody out of their misery v. birini merakta bırakmamak
put somebody out of their misery v. birini endişelendirmemek
put somebody out of their misery v. birinin endişesine/merakına/ıstırabına son vermek
put their heads together v. kafa kafaya vermek
put somebody in their place v. birine haddini/yerini bildirmek
put somebody on their mettle v. birini teşvik etmek
put somebody on their mettle v. birinin elinden gelenin en iyisini yapmasını sağlamak
put somebody on their mettle v. birini motive etmek
put somebody/something through their/its paces v. birinin/bir şeyin yeteneğini denemek/test etmek
put somebody/something through their/its paces v. birinin/bir şeyin becerisini sınamak
put somebody/something through their/its paces v. birini/bir şeyi sınava tabi tutmak
put someone in their place v. birine haddini bildirmek
put someone in their place v. birine ağzının payını vermek
put someone on their mettle v. birinin zorluklarla baş edebilme becerisini test etmek
put someone on their mettle v. birinin azmini sınamak
set someone back on their heels v. birini çok şaşırtmak
set someone back on their heels v. birini beyninden vurulmuşa döndürmek
set someone back on their heels v. birini şoke etmek
rock someone back on their heels v. birini çok şaşırtmak
rock someone back on their heels v. birini beyninden vurulmuşa döndürmek
rock someone back on their heels v. birini şoke etmek
stop someone in their tracks v. aniden durdurmak
stop someone in their tracks v. donakalmasına/kalakalmasına neden olmak
stop someone in their tracks v. şaşkınlıktan/korkudan donup kalmasına neden olmak
stop someone dead in their tracks v. aniden durdurmak
stop someone dead in their tracks v. donakalmasına/kalakalmasına neden olmak
stop someone dead in their tracks v. şaşkınlıktan/korkudan donup kalmasına neden olmak
sweep somebody off their feet v. aklını başından almak
sweep somebody off their feet v. ayaklarını yerden kesmek
turn in their grave v. mezarında kemikleri sızlamak
turn in their grave v. mezarında ters dönmek
turn over in their grave v. mezarında kemikleri sızlamak
turn over in their grave v. mezarında ters dönmek
everybody and their dog pron. önüne gelen herkes
everybody and their dog pron. cümbür cemaat
everybody and their dog pron. herkes
everybody and their dog pron. çok sayıda insan
everybody and their dog pron. sürüyle insan
everybody and their dog pron. çoğu insan
everybody and their dog pron. bir sürü kişi
everybody and their dog pron. kalabalık
everybody and their dog pron. ipini koparan herkes
everybody and their mother pron. önüne gelen herkes
everybody and their mother pron. cümbür cemaat
everybody and their mother pron. herkes
everybody and their mother pron. çok sayıda insan
everybody and their mother pron. sürüyle insan
everybody and their mother pron. çoğu insan
everybody and their mother pron. bir sürü kişi
everybody and their mother pron. kalabalık
everybody and their mother pron. ipini koparan herkes
everybody and their mum pron. önüne gelen herkes
everybody and their mum pron. cümbür cemaat
everybody and their mum pron. herkes
everybody and their mum pron. çok sayıda insan
everybody and their mum pron. sürüyle insan
everybody and their mum pron. çoğu insan
everybody and their mum pron. bir sürü kişi
everybody and their mum pron. kalabalık
everybody and their mum pron. ipini koparan herkes
everyone and their brother pron. önüne gelen herkes
everyone and their brother pron. cümbür cemaat
everyone and their brother pron. herkes
everyone and their brother pron. çok sayıda insan
everyone and their brother pron. sürüyle insan
everyone and their brother pron. çoğu insan
everyone and their brother pron. bir sürü kişi
everyone and their brother pron. kalabalık
everyone and their brother pron. ipini koparan herkes
everyone and their dog pron. önüne gelen herkes
everyone and their dog pron. cümbür cemaat
everyone and their dog pron. herkes
everyone and their dog pron. çok sayıda insan
everyone and their dog pron. sürüyle insan
everyone and their dog pron. çoğu insan
everyone and their dog pron. bir sürü kişi
everyone and their dog pron. kalabalık
everyone and their dog pron. ipini koparan herkes
everyone and their mother pron. önüne gelen herkes
everyone and their mother pron. cümbür cemaat
everyone and their mother pron. herkes
everyone and their mother pron. çok sayıda insan
everyone and their mother pron. sürüyle insan
everyone and their mother pron. çoğu insan
everyone and their mother pron. bir sürü kişi
everyone and their mother pron. kalabalık
everyone and their mother pron. ipini koparan herkes
everyone and their mum pron. önüne gelen herkes
everyone and their mum pron. cümbür cemaat
everyone and their mum pron. herkes
everyone and their mum pron. çok sayıda insan
everyone and their mum pron. sürüyle insan
everyone and their mum pron. çoğu insan
everyone and their mum pron. bir sürü kişi
everyone and their mum pron. kalabalık
everyone and their mum pron. ipini koparan herkes
no (person) worth their salt would (do something) expr. o kalifiyede bir insan böyle bir iş yapmaz
no (person) worth their salt would (do something) expr. öyle ehil biri böyle bir şey yapmaz
somebody's/something's bark is worse than their/its bite expr. daha çok havlar ısırmaz
when somebody was a mere twinkle in their father's eye expr. daha babanın yemediği portakalda vitaminken
when somebody was a twinkle in their father's eye expr. daha babanın yemediği portakalda vitaminken
any (teacher etc.) worth their salt expr. görevini iyi yapan
let the dead bury their dead expr. geçmişe sünger çek
each to their own expr. herkesin fikri kendini bağlar
(judge/lawyer/teacher etc.] worth their salt expr. işinin hakkını veren