1 |
barrier |
bariyer |
n. |
|
- Fans burst through the barriers and ran onto the pitch.
- Taraftarlar bariyerleri aşarak sahaya girdi.
- After Austria, the Alps barrier is now also disappearing in Switzerland.
- Avusturya'dan sonra İsviçre'de de Alpler bariyeri ortadan kalkıyor.
- In taking this step, you also broke down the barrier represented by the financial block.
- Bu adımı atarak mali blok tarafından temsil edilen bariyeri de yıkmış oldunuz.
- In plain terms, this translates into noise barriers along motorways.
- Basit bir ifadeyle bu, otoyollar boyunca gürültü bariyerleri anlamına gelmektedir.
- Security concerns are given as a reason for the separation barrier deep in the West Bank.
- Batı Şeria'nın derinliklerindeki ayrım bariyerinin gerekçesi olarak güvenlik kaygıları gösteriliyor.
- We have already been through the pain barrier and currently have an individual identification system in place.
- Acı bariyerini çoktan aştık ve şu anda yürürlükte olan bir bireysel tanımlama sistemimiz var.
- Have those barriers come down yet?
- Bu bariyerler henüz yıkılmadı mı?
- The problem with BSE is that it is a disease which crosses the species barrier.
- BSE ile ilgili sorun, tür bariyerini aşan bir hastalık olmasıdır.
- We must not erect further new barriers.
- Daha fazla yeni bariyer inşa etmemeliyiz.
- However, this process must not result in new barriers being erected just when we are trying to break down the old ones.
- Ancak bu süreç, tam da eski bariyerleri yıkmaya çalışırken yeni bariyerlerin inşa edilmesiyle sonuçlanmamalıdır.
- Metal barriers, inappropriate vertical signs and kerbs are among the causes behind an enormous number of victims.
- Metal bariyerler, uygun olmayan dikey işaretler ve bordürler çok sayıda kurbanın arkasındaki nedenler arasındadır.
- This means that today, we must break down the barriers that are isolating President Arafat.
- Bu da bugün Başkan Arafat'ı izole eden bariyerleri yıkmamız gerektiği anlamına gelmektedir.
- This proposal is the second major component in our defence barriers against BSE and other serious animal diseases.
- Bu öneri, BSE ve diğer ciddi hayvan hastalıklarına karşı savunma bariyerlerimizin ikinci önemli bileşenidir.
- Look at how many barriers have been torn down, how many misunderstandings have been overcome!
- Bakın ne kadar çok bariyer yıkıldı, ne kadar çok yanlış anlamanın üstesinden gelindi!
- Look at how many barriers have been torn down, how many misunderstandings have been overcome.
- Kaç bariyerin yıkıldığına, kaç yanlış anlamanın üstesinden gelindiğine bir bakın.
- Smiles break down barriers and help create a friendly environment.
- Gülümseme bariyerleri yıkar ve arkadaşça bir ortam yaratmaya yardımcı olur.
- This bench has a barrier to prevent the homeless from sleeping.
- Bu bankta evsizlerin uyumasını engellemek için bir bariyer var.
- Show your ticket at the barrier.
- Bariyerde biletini göster.
- This bench has a barrier to prevent the homeless from sleeping.
- Bu bankta üzerinde evsizler uyumasın diye bariyer var.
- We must work hard to break down social barriers.
- Sosyal bariyerleri yıkmak için çok çalışmalıyız.
- Show your ticket at the barrier.
- Biletinizi bariyerde gösterin.
Show More (18)
|
2 |
barrier |
engel |
n. |
|
- Her inability to speak English is a barrier to working here.
- İngilizce konuşamaması burada çalışmasının önünde bir engel.
- In taking this step, you also broke down the barrier represented by the financial block.
- Bu adımı atarak, mali blok tarafından temsil edilen engeli de yıkmış oldunuz.
- Turning to Turkey, the EU is a secular group of institutions and therefore religion is no barrier to membership.
- Türkiye'ye dönecek olursak, AB laik bir kurumlar topluluğudur ve bu nedenle din üyeliğe engel değildir.
- The CAP with its export subsidies and import protection is a gross barrier to trade justice.
- İhracat sübvansiyonları ve ithalat koruması ile Ortak Tarım Politikası, ticaret adaletinin önünde büyük bir engeldir.
- National marking often acts as a hidden barrier to trade.
- Ulusal markalama çoğu zaman ticaretin önünde gizli bir engel teşkil eder.
- Its lack of security is becoming more and more a barrier to the development of the networked society.
- Güvenlik eksikliği, ağa bağlı toplumun gelişmesinin önünde giderek daha fazla engel teşkil etmektedir.
- Thanks to Nice, the institutional barrier can no longer be invoked.
- Nice sayesinde kurumsal engel artık ortadan kalktı.
- National marking often acts as a hidden barrier to trade.
- Ulusal markalama çoğu zaman ticaretin önünde gizli bir engel teşkil etmektedir.
- Over-prescriptive legislation can turn them into a barrier.
- Aşırı kuralcı mevzuat onları bir engele dönüştürebilir.
- The CAP with its export subsidies and import protection is a gross barrier to trade justice.
- İhracat sübvansiyonları ve ithalat koruması ile OTP, ticaret adaletinin önünde büyük bir engeldir.
- This constitutes a hidden trade barrier.
- Bu da ticaretin önünde gizli bir engel teşkil etmektedir.
- Again it would be a barrier to trade.
- Yine ticaretin önünde bir engel olacaktır.
- This is a fundamental barrier to the possibility of peace.
- Bu, barış olasılığının önündeki temel bir engeldir.
- Finances are not a barrier.
- Finansman bir engel değildir.
- The level of red tape for small and medium-sized enterprises in Europe is still a barrier to job creation.
- Avrupa'da küçük ve orta ölçekli işletmeler için bürokrasi düzeyi hala istihdam yaratmanın önünde bir engeldir.
- High tariffs have become a barrier to international trade.
- Yüksek gümrük tarifeleri uluslararası ticaretin önünde bir engel haline geldi.
- High tariffs have become a barrier to international trade.
- Yüksek tarifeler uluslararası ticaret için bir engel haline gelmiştir.
Show More (14)
|
3 |
barrier |
sınır |
n. |
|
- The lake forms a natural barrier between the two countries.
- Göl, iki ülke arasında doğal bir sınır oluşturuyor.
Show More (-2)
|
4 |
barrier |
engelleme |
n. |
|
- But what can we achieve with that kind of technological barrier?
- Ancak bu tür bir teknolojik engelle ne elde edebiliriz?
Show More (-2)
|