1 |
based |
dayanmış |
adj. |
|
- Mr Haarder, on behalf of his colleagues in Council, did not tell us on what Council's judgement was based.
- Sayın Haarder, Konsey'deki meslektaşları adına, Konsey'in kararının neye dayandığını bize söylemedi.
- The entire programme is, in fact, based around these Masters Courses.
- Aslında tüm program bu Yüksek Lisans Kurslarına dayanmaktadır.
- Finally, the separation and division of competences should not be based only on the principle of subsidiarity.
- Son olarak, yetkilerin ayrılması ve bölünmesi sadece ikincillik ilkesine dayanmamalıdır.
- This is the case of the guiding principles on which the CAP should be based in the long term.
- Bu durum, OTP'nin uzun vadede dayanması gereken yol gösterici ilkeler için de geçerlidir.
- It was precisely this, moreover, on which the dialogue with Russia at the summit was based.
- Dahası zirvede Rusya ile kurulan diyalog da tam olarak buna dayanıyordu.
- It is clearly based around important priorities and that is a point in its favour.
- Açık bir şekilde önemli önceliklere dayanmaktadır ve bu da onun lehine bir noktadır.
- Ostensibly, these conflicts have been based, as in Angola or Rwanda, on so-called historic divisions.
- Görünürde bu çatışmalar, Angola ya da Ruanda'da olduğu gibi, sözde tarihi bölünmelere dayanmaktadır.
- The competition report is based solely on the accountability of the Commission.
- Rekabet raporu yalnızca Komisyon'un hesap verebilirliğine dayanmaktadır.
- Our approach is based entirely on differentiation, which means that each country is treated individually.
- Yaklaşımımız tamamen farklılaştırmaya dayanmaktadır; bu da her ülkenin ayrı ayrı ele alındığı anlamına gelmektedir.
- Mr Haarder, on behalf of his colleagues in Council, did not tell us on what Council's judgement was based.
- Konsey'deki meslektaşları adına Sayın Haarder, Konsey'in kararının neye dayandığını bize söylemedi.
- It is clearly based around important priorities and that is a point in its favour.
- Açıkça önemli önceliklere dayanmaktadır ve bu da onun lehine bir noktadır.
- The validation methodology was based also on Bowling's reports.
- Doğrulama metodolojisi Bowling'in raporlarına da dayanıyordu.
- Empirical data is based solely on observation.
- Ampirik veriler yalnızca gözleme dayanır.
- The validation methodology was based also on Bowling's reports.
- Doğrulama yöntemi Bowling'in raporlarına da dayanıyordu.
- Your argument is not based in reality.
- Argümanınız gerçekliğe dayanmıyor.
- Your argument is not based in fact.
- Argümanınız gerçeğe dayanmıyor.
Show More (13)
|
2 |
based |
temeli |
adj. |
|
- The protocol does indeed leave the Member States a great deal of discretion, based on the precautionary principle.
- Protokol gerçekten de ihtiyatlılık ilkesi temelinde Üye Devletlere büyük ölçüde takdir yetkisi bırakmaktadır.
- It is a necessary, urgent step forwards based on not underestimating the new terrorist and political threats.
- Bu, yeni terörist ve siyasi tehditlerin hafife alınmaması temelinde ileriye doğru atılmış gerekli ve acil bir adımdır.
- Europe must seek alliances with the developing countries based on its social values.
- Avrupa, sosyal değerleri temelinde gelişmekte olan ülkelerle ittifak arayışına girmelidir.
- It is important that Turkey should be included, based on the principles clarified at Helsinki.
- Helsinki'de açıklanan ilkeler temelinde Türkiye'nin de dahil edilmesi önemlidir.
- Finally block 4 comprises 3 amendments which must be rejected by Parliament, based on the total compromise.
- Son olarak 4. blok, toplam uzlaşı temelinde Parlamento tarafından reddedilmesi gereken 3 değişiklikten oluşmaktadır.
- This was to give the Council more time to find a solution based on the Commission's proposal.
- Bu, Konseye Komisyonun önerisi temelinde bir çözüm bulması için daha fazla zaman tanımak içindi.
- It is important for this to be based on the content already developed by EQUAM.
- Bunun için EQUAM tarafından halihazırda geliştirilmiş olan içeriğin temel alınması önemlidir.
- This was to give the Council more time to find a solution based on the Commission's proposal.
- Bunun amacı, Komisyon'un önerisi temelinde bir çözüm bulması için Konsey'e daha fazla zaman tanımaktı.
- According to Ankara, EU-Turkey relations would henceforth be based on existing texts.
- Ankara'ya göre, AB-Türkiye ilişkileri bundan böyle mevcut metinler temelinde yürütülecekti.
- Let us assume that both sides in Cyprus agree to a solution based on the Annan plan by 28 February.
- Kıbrıs'taki her iki tarafın da 28 Şubat'a kadar Annan planı temelinde bir çözüm üzerinde anlaştığını varsayalım.
- The protocol does indeed leave the Member States a great deal of discretion, based on the precautionary principle.
- Protokol gerçekten de ihtiyatlılık ilkesi temelinde Üye Devletlere büyük bir takdir yetkisi bırakmaktadır.
- Immigration in our countries must be based on legality.
- Ülkelerimizdeki göç yasallık temelinde olmalıdır.
- We suggest moving towards an equal partnership with Asia, based on four key points.
- Dört kilit nokta temelinde Asya ile eşit bir ortaklığa doğru ilerlemeyi öneriyoruz.
- Safari is a graphical web browser developed by Apple, based on the WebKit engine.
- Safari, Apple tarafından geliştirilen ve WebKit motorunu temel alan grafiksel bir web tarayıcısıdır.
- Don't discriminate against people based on nationality, gender, or occupation.
- İnsanlara milliyet, cinsiyet veya meslek temelinde ayrımcılık yapmayın.
Show More (12)
|
3 |
based |
yerleşik |
adj. |
|
- This importer is usually based in Belgium and not in Luxembourg.
- Bu ithalatçı genellikle Lüksemburg'da değil Belçika'da yerleşiktir.
- They are often based in countries in the developing world or countries in the former Soviet Union.
- Genellikle gelişmekte olan ülkelerde ya da eski Sovyetler Birliği ülkelerinde yerleşiktirler.
- The low-cost airlines based inside the EU, like Ryanair, Easyjet, Virgin and Germanwings have been ignored.
- Ryanair, Easyjet, Virgin ve Germanwings gibi AB içinde yerleşik düşük maliyetli havayolları göz ardı edilmiştir.
- For businesses based in the European Union, the economic implications of a European research policy are far-reaching.
- Avrupa Birliği'nde yerleşik işletmeler için Avrupa araştırma politikasının ekonomik etkileri geniş kapsamlıdır.
- They are often based in countries in the developing world or countries in the former Soviet Union.
- Bu kuruluşlar genellikle gelişmekte olan ülkelerde ya da eski Sovyetler Birliği ülkelerinde yerleşiktir.
- The low-cost airlines based inside the EU, like Ryanair, Easyjet, Virgin and Germanwings have been ignored.
- Ryanair, Easyjet, Virgin ve Germanwings gibi AB içinde yerleşik düşük maliyetli havayolu şirketleri göz ardı edilmiştir.
- Of these, 168 were owned by companies based in the EU Member States.
- Bunların 168'i AB Üye Devletlerinde yerleşik şirketlere aitti.
- Furthermore, a business based in the Union is guaranteed completely free cross-border trade in services.
- Ayrıca Birlik içinde yerleşik bir işletmeye hizmetlerde tamamen serbest sınır ötesi ticaret garanti edilmektedir.
- Tom is based in Boston.
- Tom, Boston'da yerleşik.
Show More (6)
|
4 |
based |
kurulmuş |
adj. |
|
- Our whole economic system is based on trust.
- Tüm ekonomik sistemimiz güven üzerine kuruludur.
- Treaties are based on mistrust born of past experience.
- Antlaşmalar geçmiş deneyimlerden doğan güvensizlik üzerine kuruludur.
- Instead it has become a weak, contentious document based on rumours and war propaganda.
- Bunun yerine söylentiler ve savaş propagandası üzerine kurulu zayıf ve tartışmalı bir belge haline gelmiştir.
- Every freedom is based on a balance.
- Her özgürlük bir denge üzerine kuruludur.
- The most convincing lies are based on a morsel of truth.
- En inandırıcı yalanlar dürüstlük üzerine kuruludur.
- The whole plan is only based on his personal opinions.
- Bütün plân sadece onun kişisel görüşleri üzerine kurulu.
- Geometry is based on points, lines and planes.
- Geometri noktalar, doğrular ve düzlemler üzerine kuruludur.
- His entire life and worldview is based on hatred.
- Tüm hayatı ve dünya görüşü nefret üzerine kurulu.
Show More (5)
|
5 |
based |
bulunan |
adj. |
|
- It is about extending the mandate of ISAF, the peacekeeping troops currently based in Kabul.
- Halihazırda Kabil'de bulunan barışı koruma birlikleri ISAF'ın görev süresinin uzatılması söz konusudur.
- It is about extending the mandate of ISAF, the peacekeeping troops currently based in Kabul.
- Halihazırda Kabil'de bulunan barışı koruma birlikleri ISAF'ın görev süresinin uzatılmasıyla ilgilidir.
- Scotland, as a whole, has 462 different coastal plans in place, almost three quarters of them locally based.
- İskoçya'da bir bütün olarak 462 farklı kıyı planı bulunmaktadır ve bunların neredeyse dörtte üçü yerel bazlıdır.
- The forces based in Iraq are sadly contending with daily acts of sabotage and loss of life.
- Irak'ta bulunan güçler ne yazık ki her gün sabotaj eylemleri ve can kayıplarıyla mücadele etmektedir.
- International Business Machines Corporation, based in Armonk, New York, is the world's largest computer firm.
- Armonk, New York'ta bulunan International Business Machines Corporation, dünyanın en büyük bilgisayar firmasıdır.
- The Chicago Cubs are a professional baseball team based in Chicago, Illinois.
- Chicago Cubs, merkezi Chicago, Illinois'de bulunan profesyonel bir beyzbol takımıdır.
- International Business Machines Corporation, based in Armonk, New York, is the world's largest computer firm.
- Merkezi Armonk, New York'ta bulunan International Business Machines Corporation, dünyanın en büyük bilgisayar firmasıdır.
Show More (4)
|
6 |
based |
merkezli |
adj. |
|
- I prefer working for a London-based company.
- Londra merkezli bir şirkette çalışmayı tercih ederim.
- Corsairfly is an airline based in Paris.
- Corsairfly, Paris merkezli bir havayoludur.
- The Chicago Cubs are a professional baseball team based in Chicago, Illinois.
- Chicago Cubs, Chicago, Illinois merkezli bir profesyonel beyzbol takımıdır.
- Tom is a journalist based in Boston.
- Tom Boston merkezli bir gazeteci.
Show More (1)
|