blush - Anglais Turc Phrases
Anglais Turc
blush kızarmak v.
  • Emma blushed when her boyfriend called her sweetie pie.
  • Erkek arkadaşı ona tatlı turtam dediğinde Emma kızardı.
  • Tom couldn't help blushing.
  • Tom kızarmaktan kendini alamadı.
  • Tom looked at Mary and blushed.
  • Tom, Mary'ye baktı ve kızardı.
Show More (66)
blush utanmak v.
  • I blush to admit it, but I lied to you about my relationship with him.
  • İtiraf etmekten utanıyorum ama onunla olan ilişkim hakkında size yalan söyledim.
  • I blush for your mistake.
  • Hatanız için utanıyorum.
  • I blush for you.
  • Senin adına utanıyorum.
Show More (3)
blush yüzü kızarmak v.
  • Mary blushed.
  • Mary'nin yüzü kızardı.
  • Bob is very timid and blushes when chatting with girls.
  • Bob çok çekingen ve kızlarla sohbet ederken yüzü kızarıyor.
  • Tom looked at Mary and blushed.
  • Tom Mary'ye baktı ve yüzü kızardı.
Show More (2)
blush kızarma n.
  • I can understand whether you lie or not from the blush on your cheeks.
  • Yalan söyleyip söylemediğinizi yanaklarınızın kızarmasından anlayabiliyorum.
Show More (-2)
blush allık n.
  • I'm wearing some foundation, a bit of blush and some eyeliner.
  • Biraz fondöten, biraz allık ve göz kalemi sürdüm.
Show More (-2)
blush kızarıklık n.
  • A blush came over her face.
  • Yüzüne bir kızarıklık geldi.
Show More (-2)
blush kızartmak v.
  • Tom kissed her hand, making her blush.
  • Tom onun elini öptü, onu kızarttı.
Show More (-2)