clash - Anglais Turc Phrases
Anglais Turc
clash çatışmak v.
  • A group of 800 protesters clashed with the police in the country's capital.
  • Ülkenin başkentinde 800 kişilik bir gösterici grubu polisle çatıştı.
  • Yesterday, another 25 were killed in various clashes.
  • Dün, çeşitli çatışmalarda 25 kişi daha öldürüldü.
  • The dividing line is between democrats and antidemocrats and we must remember that extremes clash, in politics too.
  • Ayrım çizgisi demokratlar ve antidemokratlar arasındadır ve siyasette de aşırı uçların çatıştığını unutmamalıyız.
Show More (7)
clash çatışma n.
  • There were violent clashes between rioters and the police.
  • İsyancılar ve polis arasında şiddetli çatışmalar yaşandı.
  • However, the recent fear of a clash between cultures is not groundless.
  • Bununla birlikte, son zamanlarda kültürler arasında bir çatışma yaşanacağı korkusu yersiz değildir.
  • Our failure on this approach has meant a further descent into renewed clashes.
  • Bu yaklaşımdaki başarısızlığımız, yeni çatışmalara doğru daha fazla iniş anlamına gelmektedir.
Show More (2)
clash uyuşmazlık n.
  • Just wear black to avoid a colour clash with the backdrop.
  • Arka fonla renk uyuşmazlığı olmasını önlemek için siyah giyinin.
  • Those colors clash.
  • Bu renkler uyuşmuyor.
  • The carpet clashes with the drapes.
  • Perdelerle halı uyuşmuyor.
Show More (0)
clash çakışmak v.
  • The marketing seminar clashes with our company retreat.
  • Pazarlama semineri şirket toplantımızla çakışıyor.
  • The two meetings clash.
  • İki toplantı çakışıyor.
Show More (-1)
clash tartışma n.
  • 17-year-old Julie has reportedly left home after a clash with her parents.
  • 17 yaşındaki Julie'nin ailesiyle yaşadığı bir tartışmanın ardından evi terk ettiği bildirildi.
  • Every now and then they clash over their differences.
  • Onlar ara sıra farkları üzerinde tartışırlar.
Show More (-1)
clash çarpışmak v.
  • These two approaches will soon clash head-on.
  • Bu iki yaklaşım yakında kafa kafaya çarpışacak.
  • Their swords clashed.
  • Kılıçları çarpıştı.
Show More (-1)
clash hararetli biçimde tartışmak v.
  • The directors clashed with the chair in last night's meeting.
  • Müdürler dün geceki toplantıda başkanla hararetli biçimde tartıştı.
Show More (-2)
clash yakışmamak v.
  • The throw pillows clash with the curtains.
  • Yastıklar perdelere yakışmıyor.
Show More (-2)
clash önemli maç n.
  • The team is ready for the clash with Italy.
  • Takım İtalya ile oynanacak önemli maça hazır.
Show More (-2)
clash (iki veya daha fazla şeyin) çakışması n.
  • Due to a scheduling clash, they had to push back the show.
  • Bir program çakışması nedeniyle gösteriyi ertelemek zorunda kaldılar.
Show More (-2)
clash çarpışma n.
  • The song ended with the clash of cymbals.
  • Şarkı zillerin çarpışmasıyla sona erdi.
Show More (-2)
clash birbirine çarpmak (madeni şeyler) v.
  • The brass cymbals clashed on his mark.
  • Pirinç ziller onun işaretiyle birbirine çarptı.
Show More (-2)