1 |
clash |
çatışmak |
v. |
|
- A group of 800 protesters clashed with the police in the country's capital.
- Ülkenin başkentinde 800 kişilik bir gösterici grubu polisle çatıştı.
- Yesterday, another 25 were killed in various clashes.
- Dün, çeşitli çatışmalarda 25 kişi daha öldürüldü.
- The dividing line is between democrats and antidemocrats and we must remember that extremes clash, in politics too.
- Ayrım çizgisi demokratlar ve antidemokratlar arasındadır ve siyasette de aşırı uçların çatıştığını unutmamalıyız.
- In these countries, there have often been harsh clashes between these peoples.
- Bu ülkelerde, bu halklar arasında sık sık sert çatışmalar yaşanmıştır.
- What a contrast with Seattle in 1999, when debates on content were overshadowed by clashes on the street.
- İçerik tartışmalarının sokaktaki çatışmaların gölgesinde kaldığı 1999'daki Seattle ile ne kadar da tezat.
- When there is a fight, they clash with one another.
- Kavga olduğunda birbirleriyle çatışırlar.
- There was a violent clash of opinions between the two leaders.
- İki lider arasında şiddetli bir fikir çatışması vardı.
- This problem is the clash of the idol's and obsessive fan's egos.
- Bu sorun, idolün ve saplantılı hayranın egolarının çatışmasıdır.
- There was a violent clash of opinions between the two leaders.
- İki lider arasında şiddetli bir fikir çatışması yaşandı.
- The two sides clashed several times.
- İki taraf birkaç kez çatıştı.
Show More (7)
|
2 |
clash |
çatışma |
n. |
|
- There were violent clashes between rioters and the police.
- İsyancılar ve polis arasında şiddetli çatışmalar yaşandı.
- However, the recent fear of a clash between cultures is not groundless.
- Bununla birlikte, son zamanlarda kültürler arasında bir çatışma yaşanacağı korkusu yersiz değildir.
- Our failure on this approach has meant a further descent into renewed clashes.
- Bu yaklaşımdaki başarısızlığımız, yeni çatışmalara doğru daha fazla iniş anlamına gelmektedir.
- Once again there is a clash between speech and action.
- Bir kez daha söylem ve eylem arasında bir çatışma var.
- There was another clash a few months later.
- Birkaç ay sonra bir çatışma daha oldu.
Show More (2)
|
3 |
clash |
uyuşmazlık |
n. |
|
- Just wear black to avoid a colour clash with the backdrop.
- Arka fonla renk uyuşmazlığı olmasını önlemek için siyah giyinin.
- Those colors clash.
- Bu renkler uyuşmuyor.
- The carpet clashes with the drapes.
- Perdelerle halı uyuşmuyor.
Show More (0)
|
4 |
clash |
çakışmak |
v. |
|
- The marketing seminar clashes with our company retreat.
- Pazarlama semineri şirket toplantımızla çakışıyor.
- The two meetings clash.
- İki toplantı çakışıyor.
Show More (-1)
|
5 |
clash |
tartışma |
n. |
|
- 17-year-old Julie has reportedly left home after a clash with her parents.
- 17 yaşındaki Julie'nin ailesiyle yaşadığı bir tartışmanın ardından evi terk ettiği bildirildi.
- Every now and then they clash over their differences.
- Onlar ara sıra farkları üzerinde tartışırlar.
Show More (-1)
|
6 |
clash |
çarpışmak |
v. |
|
- These two approaches will soon clash head-on.
- Bu iki yaklaşım yakında kafa kafaya çarpışacak.
- Their swords clashed.
- Kılıçları çarpıştı.
Show More (-1)
|
7 |
clash |
hararetli biçimde tartışmak |
v. |
|
- The directors clashed with the chair in last night's meeting.
- Müdürler dün geceki toplantıda başkanla hararetli biçimde tartıştı.
Show More (-2)
|
8 |
clash |
yakışmamak |
v. |
|
- The throw pillows clash with the curtains.
- Yastıklar perdelere yakışmıyor.
Show More (-2)
|
9 |
clash |
önemli maç |
n. |
|
- The team is ready for the clash with Italy.
- Takım İtalya ile oynanacak önemli maça hazır.
Show More (-2)
|
10 |
clash |
(iki veya daha fazla şeyin) çakışması |
n. |
|
- Due to a scheduling clash, they had to push back the show.
- Bir program çakışması nedeniyle gösteriyi ertelemek zorunda kaldılar.
Show More (-2)
|
11 |
clash |
çarpışma |
n. |
|
- The song ended with the clash of cymbals.
- Şarkı zillerin çarpışmasıyla sona erdi.
Show More (-2)
|
12 |
clash |
birbirine çarpmak (madeni şeyler) |
v. |
|
- The brass cymbals clashed on his mark.
- Pirinç ziller onun işaretiyle birbirine çarptı.
Show More (-2)
|