1 |
dawn |
şafak |
n. |
|
- We woke up at the break of dawn.
- Şafak sökerken uyandık.
- After all, both the MAGP and the FIFG are already so full of loopholes that you actually sail The Atlantic Dawn through.
- Sonuçta, hem MAGP hem de FIFG zaten o kadar boşluklarla dolu ki, Atlantik Şafağı'na yelken açıyorsunuz.
- Whenever night begins in Düsseldorf, we in the Netherlands only fly at dawn and dusk.
- Düsseldorf'ta ne zaman gece başlasa, biz Hollanda'da sadece şafak ve alacakaranlıkta uçuyoruz.
- The fact is that the Atlantic Dawn was not subsidised by the Community and no Community money is therefore involved.
- Gerçek şu ki, Atlantik Şafağı Topluluk tarafından sübvanse edilmemiştir ve bu nedenle Topluluk fonu söz konusu değildir.
- The Atlantic Dawn is entitled to fish in European waters under the Irish quotas.
- Atlantik Şafağı, İrlanda kotaları kapsamında Avrupa sularında balık avlama hakkına sahiptir.
- The Atlantic Dawn and the Veronica are landing in Las Palmas.
- Atlantik Şafağı ve Veronica Las Palmas'a iniyor.
- This would be a minimum requirement, I believe, on the dawn of the third millennium.
- Üçüncü milenyumun şafağında bunun asgari bir gereklilik olacağına inanıyorum.
- The other point I wish to make relates to the clause which appears to facilitate the Atlantic Dawn.
- Değinmek istediğim bir diğer husus ise Atlantik Şafağı'nı kolaylaştıracak gibi görünen maddeyle ilgilidir.
- The Atlantic Dawn seems to be something of a mystery ship, operating off the coast of Ireland, Mauritania or wherever.
- Atlantik Şafağı, İrlanda, Moritanya ya da başka bir yerin açıklarında faaliyet gösteren gizemli bir gemi gibi görünüyor.
- We plan to attack at dawn.
- Şafakta saldırmayı planlıyoruz.
- We hit the hay early in order to get up at dawn.
- Şafakta kalkmak için erkenden yattık.
- He came at dawn.
- O, şafakta geldi.
- Tom doesn't mind getting up at dawn.
- Tom şafakta kalkmayı umursamaz.
- Tom left to go fishing shortly before dawn.
- Tom şafaktan kısa bir süre önce balığa gitmek için ayrıldı.
- They stayed up until dawn.
- Onlar şafağa kadar yatmadı.
- Tom got up just before dawn this morning.
- Tom bu sabah şafaktan hemen önce kalktı.
- Look at the dawn on the sea!
- Denizin üzerindeki şafağa bak!
- It's always darkest just before dawn.
- Şafaktan hemen önce her zaman en karanlıktır.
- We got up at dawn to avoid a traffic jam.
- Trafik sıkışıklığından kurtulmak için şafakta kalktık.
- We work from dawn until dusk.
- Şafaktan akşama kadar çalışıyoruz.
- I usually wake up at dawn.
- Ben genellikle şafakta uyanırım.
- The darkest hour is just before dawn.
- En karanlık saat şafaktan hemen öncedir.
- He came at dawn.
- Şafakta geldi.
- We leave at dawn.
- Şafakta yola çıkıyoruz.
- We must get up at dawn.
- Şafakta kalkmalıyız.
- The enemy attack ceased at dawn.
- Düşman saldırısı şafakta durdu.
- The little girl woke at dawn.
- Küçük kız şafakta uyandı.
- The enemy attack ended at dawn.
- Düşman saldırısı şafakta sona erdi.
- We have to get up at dawn.
- Şafakta kalkmak zorundayız.
- We leave at dawn.
- Şafakta gidiyoruz.
- The magicians were segregated from the prison population and shot promptly at dawn.
- Sihirbazlar hapishane nüfusundan ayrı tutuldu ve şafakta derhal vuruldu.
- We had to get up at dawn.
- Şafakta kalkmamız gerekiyordu.
- Tom has been up since dawn.
- Tom şafaktan beri ayakta.
- It's always darkest just before dawn.
- Şafaktan hemen önce her zaman karanlıktır.
- Tom doesn't mind getting up at dawn.
- Tom şafakta kalkmayı umursamıyor.
- Tom worked from dawn to dusk.
- Tom şafaktan alacakaranlığa kadar çalıştı.
- We got up at dawn.
- Şafakta kalktık.
- Look at the dawn on the sea!
- Denizdeki şafağa bak!
- It's always darkest before the dawn.
- Şafaktan öncesi daima en karanlıktır.
- I usually get up just before dawn.
- Genellikle şafaktan hemen önce kalkarım.
- It's always darkest before the dawn.
- Şafaktan önce hava her zaman en karanlıktır.
- The darkest hour is just before dawn.
- En karanlık saat, şafaktan hemen öncedir.
- Sami died at dawn.
- Sami şafakta öldü.
- The enemy's attack ceased at dawn.
- Düşman saldırısı şafakta durdu.
- I slept till dawn.
- Şafağa kadar uyudum.
- The ship, covered in thick fog, set sail at dawn.
- Yoğun sisle kaplı gemi şafakta yola çıktı.
- They surprised the enemy at dawn.
- Şafakta düşmanı şaşırttılar.
- Roger works from dawn to dusk.
- Roger şafaktan alacakaranlığa kadar çalışır.
- The ship, covered in thick fog, set sail at dawn.
- Gemi, kalın sisle kaplı, şafakta yola çıktı.
- The high command decided to attack at dawn.
- Yüksek komuta şafakta saldırmaya karar verdi.
- Tom woke up at dawn.
- Tom şafakta uyandı.
- The hour between night and dawn is called the hour of the wolf.
- Gece ile şafak arasındaki saate kurt saati denir.
- The enemy attack ceased at dawn.
- Düşman saldırısı şafakta sona erdi.
- I was woken up suddenly at dawn.
- Şafakta aniden uyandırıldım.
- We reached the top of the hills at dawn.
- Şafakta tepelerin zirvesine ulaştık.
- We reached the top of the hills at dawn.
- Biz şafakta tepelerin zirvesine ulaştık.
- We must get up at dawn.
- Biz şafakta kalkmalıyız.
- Tom came at dawn.
- Tom şafakta geldi.
- We had to get up at dawn.
- Şafakta kalkmak zorundaydık.
Show More (56)
|
2 |
dawn |
sabah |
n. |
|
- We work from dawn until dusk.
- Sabahtan akşama kadar çalışırız.
- They stayed up until dawn.
- Sabaha kadar uyumadılar.
- Tom worked from dawn to dusk.
- Tom sabahtan akşama kadar çalıştı.
- Tom slept till dawn.
- Tom sabaha kadar uyudu.
- Tom stayed up until dawn.
- Tom sabaha kadar uyumadı.
- I have exams from dawn till dusk.
- Sabahtan akşama kadar sınavlarım var.
- Roger works from dawn to dusk.
- Roger sabahtan akşama kadar çalışıyor.
- Tom works from dawn to dusk.
- Tom sabahtan akşama kadar çalışır.
- Stay with me till the dawn.
- Sabahın ilk ışıklarına kadar benimle birlikte kalın.
Show More (6)
|
3 |
dawn |
şafak vakti |
n. |
|
- It's almost dawn and nothing's happened yet.
- Neredeyse şafak vakti ve henüz bir şey olmadı.
- It's almost dawn.
- Neredeyse şafak vakti.
- The hour between night and dawn is called the hour of the wolf.
- Gece ve şafak vakti arasındaki saate kurt saati denir.
Show More (0)
|
4 |
dawn |
ortaya çıkma |
n. |
|
- The true scale of this economic and ecological disaster is starting to dawn ever more clearly.
- Bu ekonomik ve ekolojik felaketin gerçek boyutu her geçen gün daha net bir şekilde ortaya çıkmaktadır.
- The true scale of this economic and ecological disaster is starting to dawn ever more clearly.
- Bu ekonomik ve ekolojik felaketin gerçek boyutu giderek daha net bir şekilde ortaya çıkmaya başlıyor.
Show More (-1)
|
5 |
dawn |
gün doğmak |
v. |
|
- It's always darkest just before dawn.
- En karanlık zaman gün doğmadan hemen öncesidir.
- It's nearly dawn.
- Neredeyse gün doğuyor.
Show More (-1)
|
6 |
dawn |
doğmak |
v. |
|
- A sunny day dawned upon the camping site.
- Kamp alanında güneşli bir gün doğdu.
Show More (-2)
|
7 |
dawn |
başlamak |
v. |
|
- The age of artificial intelligence has dawned.
- Yapay zeka çağı başladı.
Show More (-2)
|
8 |
dawn |
belirmek |
v. |
|
- Fear dawned as we realized we were completely lost!
- Tamamen kaybolduğumuzu fark ettiğimizde içimizde bir korku belirdi!
Show More (-2)
|
9 |
dawn |
tan ağarmak |
v. |
|
- Tom wakes up at the crack of dawn every day.
- Tom her gün tan ağarırken kalkar.
Show More (-2)
|
10 |
dawn |
şafak sökmek |
v. |
|
- Tom didn't arrive home until dawn.
- Tom şafak sökene kadar eve gelmedi.
Show More (-2)
|