1 |
divine |
ilahi |
adj. |
|
- All he could do was pray for divine guidance.
- Tek yapabildiği ilahi rehberlik için dua etmekti.
- This is a divine law and a law of nature.
- Bu ilahi bir yasa ve bir doğa kanunudur.
- I do not know if it is a divine right, as has been said, but it is, in any case, an unassailable right.
- Söylendiği gibi bu ilahi bir hak mıdır bilmiyorum ama her halükarda tartışılmaz bir haktır.
- Fadil believed he was receiving divine messages.
- Fadıl ilahi mesajlar alıyor olduğuna inanıyordu.
- Jesus isn't divine.
- İsa ilahi değildir.
- To err is human, to forgive divine.
- Hata yapmak insanidir, bağışlamak ise ilahidir.
- Fadil believed he was receiving divine messages.
- Fadıl ilahi mesajlar aldığına inanıyordu.
- To err is human, to forgive divine.
- Hata yapmak insana, affetmek ilahi olana düşer.
- Moses came down from the mountain bearing divine commandments.
- Musa ilahi emirleri taşıyan dağdan indi.
- Moses came down from the mountain bearing divine commandments.
- Musa dağdan ilahi emirlerle indi.
Show More (7)
|
2 |
divine |
fevkalade |
adj. |
|
- Diana's new house is absolutely divine!
- Diana'nın yeni evi kesinlikle fevkalade!
Show More (-2)
|
3 |
divine |
tahmin etmek |
v. |
|
- Somehow, their mothers divined that the kids were lying.
- Her nasılsa, anneleri çocukların yalan söylediğini tahmin etti.
Show More (-2)
|
4 |
divine |
fark etmek |
v. |
|
- They divined that the painting was fake.
- Tablonun sahte olduğunu fark etmişler.
Show More (-2)
|
5 |
divine |
tanrısal |
adj. |
|
- Jesus isn't divine.
- İsa, tanrısal değildir.
Show More (-2)
|
6 |
divine |
harika |
adj. |
|
- That meal was simply divine.
- Yemek tek kelimeyle harikaydı.
Show More (-2)
|