| 1 |
embarrassment |
utanç |
n. |
|
- Congo is a welcome step forward but our current embarrassment over Bosnia-Herzegovina is a setback.
- Kongo ileriye doğru atılmış hoş bir adımdır ancak Bosna-Hersek konusundaki mevcut utancımız bir gerilemedir.
- The married men that Layla robbed were reluctant to report her because of the embarrassment.
- Leyla'nın soyduğu evli adamlar, utançlarından onu ihbar etmekten çekiniyorlardı.
- Donald Trump is an embarrassment.
- Donald Trump, bir utanç kaynağıdır.
- He turned away from them in embarrassment.
- O utanç içinde onlara yüz döndü.
- He went pale with fear and then turned red with embarrassment.
- Korkudan beti benzi attı ve sonra utançtan kıpkırmızı oldu.
- Tom's embarrassment grew.
- Tom'un utancı büyüdü.
- Tom is an embarrassment.
- Tom bir utanç kaynağıdır.
- He turned away from them in embarrassment.
- Utanç içinde onlardan uzaklaştı.
- What an embarrassment!
- Ne utanç verici!
- Donald Trump is an embarrassment.
- Donald Trump bir utanç kaynağı.
Show More (7)
|
| 2 |
embarrassment |
mahcubiyet |
n. |
|
- Mrs. Parker's embarrassment at dropping her phone was obvious.
- Bayan Parker'ın telefonunu düşürmekten duyduğu mahcubiyet yüzünden okunuyordu.
- The government's various changes of attitude illustrate their embarrassment very well.
- Hükümetin çeşitli tutum değişiklikleri içinde bulundukları mahcubiyeti çok iyi göstermektedir.
Show More (-1)
|
| 3 |
embarrassment |
sıkıntı |
n. |
|
- The recent disclosure was a severe embarrassment for the government.
- Yapılan son açıklamalar hükümeti ciddi anlamda sıkıntıya soktu.
Show More (-2)
|
| 4 |
embarrassment |
utanç kaynağı |
n. |
|
- Liam's behaviours were a considerable embarrassment for his family.
- Liam'ın davranışları ailesi için de büyük bir utanç kaynağıydı.
Show More (-2)
|
| 5 |
embarrassment |
utanma |
n. |
|
- He noticed her embarrassment.
- Onun utandığını fark etti.
Show More (-2)
|
