|
- Defending people with whom you see eye to eye is not difficult.
- Göz göze geldiğiniz insanları savunmak zor değildir.
- We stand by the Galician fishermen but we must keep our eye on the ball.
- Galiçyalı balıkçıların yanındayız ancak gözümüzü toptan ayırmamalıyız.
- A policy of 'an eye for an eye and a tooth for a tooth' will bring no resolution.
- Göze göz, dişe diş' politikası çözüm getirmeyecektir.
- I say that with one eye very firmly on the candidate countries because we must set a very clear example here too.
- Bunu söylerken bir gözüm aday ülkelerde olacak çünkü burada da çok net bir örnek teşkil etmeliyiz.
- Sound democracy means being alert and not blind in one eye.
- Sağlam demokrasi uyanık olmak ve tek gözü kör olmamak demektir.
- The use of so-called framework directives is something we view with a highly critical eye.
- Sözde çerçeve yönergelerin kullanımına son derece eleştirel bir gözle bakıyoruz.
- And thirdly, we need to keep our eye on the ball.
- Ve üçüncü olarak, gözümüzü toptan ayırmamalıyız.
- I wear another hat as the Chairman of the committee, thereby keeping an eye on the rapporteur.
- Komite Başkanı olarak bir şapka daha takıyorum ve böylece raportöre göz kulak oluyorum.
- One often sees a presidency looking at a problem firmly in the eye, and then running away.
- Bir cumhurbaşkanının bir sorunun gözünün içine baka baka kaçması sıkça görülen bir durumdur.
- All our demands must be made with one eye on the practicability and implementation of the regulations.
- Tüm taleplerimiz, yönetmeliklerin uygulanabilirliği ve hayata geçirilmesi göz önünde bulundurularak yapılmalıdır.
- With your permission, I should like nevertheless to examine this with a more critical eye.
- İzninizle, yine de bunu daha eleştirel bir gözle incelemek isterim.
- The principle of an eye for an eye, makes the whole world blind.
- Göze göz ilkesi tüm dünyayı kör eder.
- With your permission, I should like nevertheless to examine this with a more critical eye.
- İzninizle, yine de bu konuyu daha eleştirel bir gözle incelemek istiyorum.
- I have also cast a generous eye over the amendments and where possible given them a plus.
- Ben de değişikliklere cömert bir gözle baktım ve mümkün olan yerlerde onlara artı puan verdim.
- We will monitor that during the Budget very constructively, but with a highly critical eye.
- Bütçe süresince bunu çok yapıcı bir şekilde ama son derece eleştirel bir gözle izleyeceğiz.
- I say that with one eye very firmly on the candidate countries because we must set a very clear example here too.
- Bunu bir gözüm aday ülkelerde olduğu için söylüyorum çünkü burada da çok net bir örnek oluşturmalıyız.
- And thirdly, we need to keep our eye on the ball.
- Üçüncü olarak da gözümüzü toptan ayırmamalıyız.
- We shall be keeping a critical but well-meaning eye on this work during the course of next year.
- Önümüzdeki yıl boyunca bu çalışmayı eleştirel ama iyi niyetli bir gözle takip edeceğiz.
- Meanwhile, I kept one eye open the whole night.
- Bu arada ben bütün gece gözümü kulağımı açık tuttum.
- It may cause permanent damage to the eye and other nearby structures.
- Gözlere ve ona yakın diğer yapılara kalıcı olarak zarar verebilir.
- It may cause permanent damage to the eye and other nearby structures.
- Göze ve yakınındaki diğer yapılara kalıcı hasar verebilir.
- No, we better keep an eye on these prisoners.
- Hayır, bu mahkumlara göz kulak olsak iyi olur.
- Keep an eye on my bag for a while.
- Bir süre çantama göz kulak ol.
- Around the world thoughts shall fly in the twinkling of an eye.
- Dünyanın her yerinde düşünceler göz açıp kapayıncaya kadar uçar.
- The ball hit her in the eye.
- Top, onun gözüne çarptı.
- Which eye is hurting you?
- Hangi gözün ağrıyor?
- I'll keep an eye on you.
- Sana göz kulak olacağım.
- Something happened to my right eye.
- Sağ gözüme bir şey oldu.
- A grain of sand fell into my eye.
- Gözüme kum kaçtı.
- There's something in my eye.
- Gözümde bir şey var.
- The use of optical instruments with this product will increase eye hazard.
- Bu ürünle birlikte optik aletlerin kullanılması göz tehlikesini artıracaktır.
- Tom has a black eye.
- Tom'un bir gözü morarmış.
- Tom wasn't the one who gave Mary a black eye.
- Mary'nin gözünü morartan Tom değildi.
- Which eye is hurting you?
- Hangi gözün acıyor?
- Keep an eye on him.
- Ona göz kulak ol.
- Who gave Tom that black eye?
- Tom'un gözünü kim morarttı?
- Something caught Tom's eye.
- Tom'un gözüne bir şey takıldı.
- Please keep an eye on my suitcase.
- Lütfen bavuluma göz kulak ol.
- Let's keep an eye on her.
- Ona göz kulak olalım.
- A grain of sand fell into my eye.
- Gözüme kum tanesi kaçtı.
- I'll keep an eye on it.
- Gözüm üzerinde olacak.
- We're keeping an eye on them.
- Onlara göz kulak oluyoruz.
- She looked me in the eye.
- O, gözüme baktı.
- I'm the one who gave Tom that black eye.
- Tom'un gözünü morartan bendim.
- The thief hit me and gave me a black eye and then ran off.
- Hırsız bana vurdu ve gözümü morarttı, sonra da kaçtı.
- A mother with a wooden leg and glass eye is coming.
- Tahta bacaklı ve cam gözlü bir anne geliyor.
- I lost the eyesight in my right eye two years ago.
- İki yıl önce sağ gözümdeki görme yeteneğimi kaybettim.
- She looked at me, with a tear in her eye.
- Gözünde bir damla yaşla bana baktı.
- A grain of sand has fallen into my eye.
- Gözüme kum tanesi kaçtı.
- Something has happened to my right eye.
- Sağ gözüme bir şey oldu.
- We're keeping an eye on them.
- Biz onlara göz kulak oluyoruz.
- Tom looked Mary in the eye.
- Tom Mary'nin gözüne baktı.
- Keep an eye on the kids.
- Gözünü çocuklardan ayırma.
- He caught her eye immediately.
- Onunla hemen göz göze geldi.
- I'd like to get a little shut eye.
- Biraz gözümü kapatmak istiyorum.
- Tom got something in his eye.
- Tom'un gözüne bir şey kaçtı.
- Keep your eye on her.
- Ona göz kulak ol.
- Do dolphins really sleep with one eye open?
- Yunuslar gerçekten tek gözleri açık mı uyurlar?
- Keep an eye on Tom.
- Tom'a göz kulak ol.
- Keep an eye on this suitcase.
- Bu valize göz kulak olun.
- Tom has an eye for modern art.
- Tom'un, modern sanattan anlayan bir gözü var.
- The field was white as far as the eye could see.
- Tarlalar göz alabildiğine beyazdı.
- I'm the one who gave Tom a black eye.
- Tom'un gözünü morartan bendim.
- He caught her eye.
- Onunla göz göze geldi.
- What's happened to your eye?
- Senin gözüne ne oldu?
- His eye fell on the picture on the wall.
- Gözü duvardaki resme takıldı.
- Keep an eye on it.
- Ona göz kulak ol.
- Please keep your eye on my child.
- Lütfen gözünüz çocuğumun üzerinde olsun.
- Tom asked me to keep an eye on Mary.
- Tom benden Mary'ye göz kulak olmamı istedi.
- I always keep an eye on her.
- Ona her zaman göz kulak olurum.
- My brother has his eye on a scholarship so he can go to college.
- Kardeşimin gözü üniversiteye gidebilmek için bir bursta.
- She caught my eye.
- Gözüme takıldı.
- The first thing that caught his eye was a fingerprint on the glass.
- Gözüne çarpan ilk şey camdaki bir parmak iziydi.
- As far as the eye could see, nothing could be seen except cornfields.
- Göz alabildiğine uzanan mısır tarlalarından başka bir şey görünmüyordu.
- Mary's quite pleasing to the eye.
- Mary göze oldukça hoş geliyor.
- Sami gave Layla a black eye.
- Sami Layla'nın gözünü morarttı.
- I want you to keep an eye on Tom.
- Tom'a göz kulak olmanı istiyorum.
- Who gave you that black eye?
- Senin gözünü kim morarttı?
- I observed her from the corner of my eye.
- Onu göz ucuyla izledim.
- I always keep an eye on Tom.
- Tom'a her zaman göz kulak olurum.
- Keep an eye on my bag while I buy a ticket.
- Bilet alacağım sırada çantama göz kulak ol.
- Who gave her that black eye?
- Onun gözündeki morluğu kim yaptı?
- This is an eye.
- Bu bir göz.
- The puppy's single good eye begs me for adoption.
- Yavru köpeğin tek iyi gözü evlat edinmem için bana yalvarıyor.
- He caught her eye.
- Onun gözüne takıldı.
- Keep an eye on my suitcase while I buy the tickets.
- Ben biletleri alırken bavuluma göz kulak ol.
- Tom is blind in one eye, isn't he?
- Tom'un bir gözü kör, değil mi?
- Can you keep an eye on her?
- Kadına göz kulak olabilir misin?
- Keep a close eye on him.
- Onu yakından gözle.
- He is blind in one eye.
- Bir gözü kördür.
- I think we should keep an eye on Tom.
- Bence Tom'a göz kulak olmalıyız.
- You're going to look me in the eye and tell me the truth.
- Gözlerime bakacaksın ve bana gerçeği söyleyeceksin.
- Dan shot Linda in the eye.
- Dan, Linda'yı gözünden vurdu.
- Tom, could you keep an eye on the kids?
- Tom, çocuklara göz kulak olur musun?
- Tom kept an eye on the children.
- Tom çocuklara göz kulak oldu.
- Sami had a big black eye.
- Sami'nin bir gözü kocaman morarmıştı.
- Keep an eye on the girls.
- Kızlara göz kulak olun.
- He lost the sight of one eye in a traffic accident.
- Trafik kazasında bir gözünün görme yetisini kaybetti.
- Tom was the one who gave Mary a black eye.
- Mary'nin gözünü morartan Tom'du.
- A cute girl caught Tom's eye.
- Şirin bir kız Tom'un gözüne takıldı.
- The dress in the shop window caught Marie's eye.
- Vitrindeki elbise Marie'nin gözüne çarptı.
- Sami gave Layla a black eye.
- Sami, Leyla'nın bir gözünü morarttı.
- I always keep an eye on her.
- Ben her zaman ona göz kulak olurum.
- Keep your eye on him.
- Ona göz kulak ol.
- An eye for an eye makes the whole world blind.
- Bir göze karşılık bir göz, tüm dünyayı kör eder.
- I want you to keep an eye on Tom for me.
- Benim için Tom'a göz kulak olmanı istiyorum.
- He looked me in the eye.
- O benim gözlerime baktı.
- Keep an eye on your wallet.
- Cüzdanına göz kulak ol.
- There wasn't a dry eye in the house.
- Evde tek bir kuru göz bile yoktu.
- Can you keep an eye on him?
- Ona göz kulak olabilir misin?
- Who gave you that black eye?
- Gözündeki morluğu kim yaptı?
- Tom gave Mary a black eye.
- Tom, Mary'nin gözünü morarttı.
- I wanted to keep my eye on you.
- Gözüm üzerinde olsun istedim.
- Beauty is in the eye of the beholder.
- Güzellik bakanın gözündedir.
- Keep an eye on my bag while I buy a ticket.
- Ben bilet alırken çantama göz kulak ol.
- I have a black eye.
- Gözüm morarmış.
- I'm counting on you to keep an eye on Tom.
- Tom'a göz kulak olman için sana güveniyorum.
- I can't see anything with my right eye.
- Sağ gözümle hiçbir şey göremiyorum.
- Keep an eye on my suitcase while I buy the tickets.
- Ben biletleri alırken valizime göz kulak ol.
- My uncle has a glass eye and a wooden leg.
- Amcamın cam gözü ve tahta bacağı vardır.
- I wonder what happened to Tom's eye.
- Tom'un gözüne ne olduğunu merak ediyorum.
- Can you keep an eye on them?
- Onlara göz kulak olabilir misin?
- There are wavelengths of light that the human eye cannot perceive.
- İnsan gözünün algılayamadığı ışık dalga boyları vardır.
- She has an eye for beauty.
- Güzellikten anlayan bir gözü var.
- I've been keeping an eye on you.
- Sana göz kulak oluyordum.
- Tom is the one who gave Mary that black eye.
- Mary'nin gözünü morartan Tom'du.
- Tom wasn't the one who gave Mary that black eye.
- Mary'nin gözünü morartan kişi Tom değildi.
- I checked her out from the corner of my eye.
- Göz ucuyla onu kontrol ettim.
- Tom didn't bat an eye.
- Tom gözünü bile kırpmadı.
- Keep an eye on it.
- Gözün üzerinde olsun.
- A beautiful pair of glasses caught her eye at the store.
- Mağazada güzel bir gözlük gözüne çarptı.
- Keep an eye on the bags.
- Çantalara göz kulak ol.
- Tom has a black eye.
- Tom'un gözü morarmış.
- Keep your eye on him.
- Gözünü ondan ayırma.
- Keep an eye on Tom, will you?
- Tom'a göz kulak ol, tamam mı?
- Your parents kept an eye on us.
- Annenlerin gözü üzerimizdeydi.
- Keep a good eye on Tom.
- Gözün Tom'un üzerinde olsun.
- Why is your eye red?
- Gözün neden kırmızı?
- Mary poked Tom in the eye with a stick.
- Mary, Tom'un gözüne bir sopa soktu.
- Sami's wallet caught Layla's eye.
- Sami'nin cüzdanı Layla'nın gözüne çarptı.
- His eye fell on the picture on the wall.
- Onun gözü duvardaki resme takıldı.
- I opened one eye.
- Tek gözümü açtım.
- She didn't bat an eye.
- O da gözünü kırpmadı.
- I'll keep an eye on your suitcase for you.
- Senin için bavuluna göz kulak olurum.
- Please keep your eye on my child.
- Lütfen gözünü çocuğumdan ayırma.
- Keep a close eye on him.
- Ona göz kulak ol.
- Keep a good eye on Tom.
- Tom'a göz kulak ol.
- Could you keep your eye out for my car keys?
- Arabamın anahtarlarına göz kulak olur musun?
- I'll keep an eye on him.
- Ona göz kulak olacağım.
- The human eye cannot see radio waves because it does not have the ability to see energy waves as long as radio waves.
- İnsan gözü radyo dalgalarını göremez çünkü radyo dalgaları kadar uzun enerji dalgalarını görme yeteneğine sahip değildir.
- Let's keep an eye on that.
- Gözümüzü üstünden ayırmayalım.
- Cover your eye like this please.
- Gözünüzü bu şekilde kapatın lütfen.
- Tom was the one who gave Mary that black eye.
- Mary'nin gözünü morartan kişi Tom'du.
- Keep an eye on this suitcase.
- Bu bavula göz kulak ol.
- Keep an eye on the baby for a while.
- Bir süre bebeğe göz kulak ol.
- I closed one eye.
- Bir gözümü kapattım.
- He has a good eye sight.
- Gözleri iyi görüyor.
- There was nothing but water as far as the eye could see.
- Gözün görebildiği kadarıyla sudan başka bir şey yoktu.
- Tom can only see out of one eye.
- Tom sadece tek gözü ile görebiliyor.
- The iris gives the eye its color.
- Göze rengini iris verir.
- We're keeping an eye on it.
- Gözümüz üzerinde.
- Please keep an eye on my equipment.
- Lütfen ekipmanlarıma göz kulak olun.
- Tom wasn't the one who gave Mary a black eye.
- Mary'nin bir gözünü morartan kişi Tom değildi.
- The last time I saw Tom he was wearing an eye patch.
- Tom'u son gördüğümde bir göz bandı takıyordu.
- He has a mysterious talisman in the form of an eye.
- Göz şeklinde gizemli bir tılsımı var.
- I'll keep an eye on her.
- Ona göz kulak olacağım.
- Tom caught Mary's eye.
- Tom, Mary'nin gözüne çarptı.
- Her right eye is blind.
- Sağ gözü kördür.
- As far as the eye could see, there was nothing but sand.
- Gözün görebildiği kadarıyla kumdan başka bir şey yoktu.
- Tom saw something out of the corner of his eye.
- Tom gözünün ucuyla bir şey gördü.
- Cover your eye like this please.
- Gözünüzü böyle kapatın lütfen.
- The iris gives the eye its color.
- İris göze rengini veriyor.
- Tom got poked in the eye.
- Tom gözünden dürtüldü.
- The little girl put her arm around his neck, and looked into his eye, but she could see nothing.
- Küçük kız kolunu onun boynuna doladı ve gözlerinin içine baktı ama hiçbir şey göremedi.
- Tom isn't the one who gave Mary that black eye.
- Mary'nin gözünü morartan kişi Tom değil.
- This eye defect can be corrected by surgery.
- Bu göz kusuru ameliyatla düzeltilebilir.
- Her right eye is blind.
- Onun sağ gözü kördür.
- He has no eye for women.
- Onun kadınlarda gözü yok.
- Keep an eye on my suitcase while I buy my ticket.
- Ben biletimi alırken çantama göz kulak olun.
- I almost lost an eye.
- Neredeyse bir gözümü kaybediyordum.
- Do you really think it was Tom who gave Mary that black eye?
- Mary'nin gözünü morartanın gerçekten Tom olduğunu mu düşünüyorsun?
- Keep an eye on her.
- Ona göz kulak ol.
- The ball hit her in the eye.
- Top gözüne çarptı.
- Dan shot Linda in the eye.
- Dan Linda'yı gözünden vurdu.
- Stay here and keep an eye on Tom.
- Burada kal ve Tom'a göz kulak ol.
- Can you keep an eye on Tom?
- Tom'a göz kulak olabilir misin?
- Lisa, keep an eye on my suitcase while I buy our train tickets.
- Lisa, ben tren biletlerimizi alırken, benim valize göz kulak ol.
- Can you keep an eye on Tom?
- Tom'a göz kulak olur musun?
- I have my eye on you.
- Gözüm üstünde.
- Could you keep your eye out for my car keys?
- Arabamın anahtarlarına göz kulak olabilir misin?
- Could you keep an eye on her?
- Ona göz kulak olabilir misin?
- Too much light hurts the eye.
- Çok fazla ışık göze zarar verir.
- Who gave him that black eye?
- Kim onun gözünü morarttı?
- I have a glass eye.
- Benim gözüm cam.
- Tom asked Mary to keep an eye on John.
- Tom, Mary'nin John'a göz kulak olmasını rica etti.
- Green leaves in a park are pleasing to the eye.
- Parktaki yeşil yapraklar göze hoş geliyor.
- Sami had a bruise under his right eye.
- Sami'nin sağ gözünün altında bir çürük vardı.
- Something strange caught my eye.
- Gözüme tuhaf bir şey takıldı.
- Lisa, keep an eye on my suitcase while I buy our train tickets.
- Lisa, ben tren biletlerimizi alırken bavuluma göz kulak ol.
- Tom had a black eye.
- Tom'un morarmış bir gözü vardı.
- My eye has swollen up.
- Gözüm şişti.
- Something in the sky caught my eye.
- Gökyüzünde bir şey gözüme çarptı.
- Polyphemus, son of Neptune, had only one eye in the front.
- Neptün'ün oğlu Polyphemus'un tek gözü öndeydi.
- She caught his eye immediately.
- Onunla hemen göz göze geldi.
- I have a twitch in my right eye.
- Benim sağ gözümde bir seğirme var.
- I want you to keep an eye on things.
- Her şeye göz kulak olmanı istiyorum.
- You've got a sharp eye, Tom.
- Keskin bir gözün var Tom.
- Something strange caught my eye.
- Garip bir şey gözüme çarptı.
- I kept an eye on Tom.
- Tom'a göz kulak oldum.
- Keep an eye on my bag for a while.
- Çantama bir süre göz kulak ol.
- Tom is keeping an eye on it.
- Tom'un gözü üzerinde.
- The dress in the window caught your eye.
- Vitrindeki elbise gözüne çarptı.
- The human eye is like a camera.
- İnsan gözü bir kamera gibidir.
- She's got a good eye for paintings.
- Resimler için iyi bir gözü var.
- Let's keep an eye on him.
- Ona göz kulak olalım.
- Let's keep an eye on them.
- Onlara göz kulak olalım.
- His eye was swollen and his nose was bleeding.
- Gözü şişmişti ve burnu kanıyordu.
- Could you keep an eye on them?
- Onlara göz kulak olur musun?
- There is something in my eye.
- Gözümde bir şey var.
- If you'll keep an eye on the kids, I'll take your suit to be cleaned.
- Çocuklara göz kulak olursan, takım elbiseni temizletmeye götüreceğim.
- Keep an eye on it.
- Buna göz kulak ol.
- Could you keep an eye out for the postman?
- Postacıya karşı gözünü dört açar mısın?
- I observed her from the corner of my eye.
- Gözümün ucuyla onu gözledim.
- Keep a close eye on Tom and make sure he doesn't get into any trouble.
- Tom'a göz kulak ol ve başını belaya sokmadığından emin ol.
- We're keeping an eye on that.
- Biz ona göz kulak oluyoruz.
- Tom is blind in one eye.
- Tom'un bir gözü kör.
- Tom closed one eye.
- Tom bir gözünü kapattı.
- The dog is blind in one eye.
- Köpeğin bir gözü kör.
- What's happened to your eye?
- Gözüne ne olmuş?
- What happened to your eye?
- Gözüne ne oldu?
- Can you take the red eye?
- Kırmızı gözü alabilir misin?
- Layla had a black eye.
- Leyla'nın bir gözü morarmıştı.
- Tom gave Mary a black eye.
- Tom Mary'nin bir gözünü morarttı.
- I'll keep an eye on you.
- Ben sana göz kulak olurum.
- My eye is fine now.
- Gözüm şimdi iyi.
- We're keeping an eye on that.
- Gözümüz üzerinde.
- Tom has no recollection of how he got his black eye.
- Tom gözünün nasıl morardığını hatırlamıyor.
- You threw a snowball at my eye.
- Gözüme kartopu attın.
- Who gave him that black eye?
- Onun gözündeki morluğu kim yaptı?
- How did you get that black eye?
- Gözünü nasıl morarttın?
- I got some sand in my eye.
- Gözüme biraz kum kaçtı.
- The last time I saw Tom he was wearing an eye patch.
- Tom'u son gördüğümde göz bandı takıyordu.
- Tom's right eye is twitching again.
- Tom'un sağ gözü yine seğiriyor.
- Why is your eye red?
- Gözün niçin kırmızı?
- Tom was the one who gave Mary that black eye.
- Mary'nin gözünü morartan Tom'du.
- Who will keep an eye on things?
- Kim işlere göz kulak olacak?
- She noticed her husband's wandering eye.
- Kocasının gözünün kaydığını fark etti.
- Could you keep an eye on this bag for me for a little while?
- Benim için bir süre bu çantaya göz kulak olur musun?
- He hit me in the eye.
- O benim gözüme vurdu.
- Tom had a black eye.
- Tom'un bir gözü morarmıştı.
- I have an eye appointment.
- Göz randevum var.
- Could you keep an eye on the kids?
- Çocuklara göz kulak olabilir misin?
- I closed one eye.
- Bir gözümü kapadım.
- Polyphemus, the son of Neptune, had one eye in his forehead.
- Neptün'ün oğlu Polyphemus'un alnında tek gözü vardı.
- My right eye feels hot.
- Sağ gözüm ateşli gibi hissediyorum.
- A grain of sand fell into my eye.
- Gözüme bir kum tanesi düştü.
- I'm keeping an eye on you.
- Gözüm üzerinde.
- He lost the sight of one eye in a traffic accident.
- O, bir trafik kazasında bir gözünün görme yetisini kaybetti.
- As far as the eye could reach, there was no sign of life.
- Gözün ulaşabildiği kadarıyla hiçbir yaşam belirtisi yoktu.
- The human eye cannot see radio waves because it does not have the ability to see energy waves as long as radio waves.
- İnsan gözü radyo dalgaları kadar uzun enerji dalgalarını görme yeteneği olmadığı için radyo dalgalarını göremez .
- A good surgeon has an eagle's eye, a lion's heart, and a lady's hand.
- İyi bir cerrahın kartal gibi bir gözü, aslan gibi bir kalbi ve hanımefendi gibi bir eli vardır.
- Sami was injured in the eye.
- Sami gözünden yaralandı.
- Keep an eye on my suitcase while I get my ticket.
- Biletimi alırken bavuluma göz kulak ol.
- Something on the ground caught Tom's eye.
- Yerdeki bir şey Tom'un gözüne çarptı.
- Keep an eye on the door.
- Gözün kapıda olsun.
- The thief hit me and gave me a black eye and then ran off.
- Hırsız bana vurdu ve gözümü morarttı ve daha sonra kaçtı.
- I've been keeping an eye on you.
- Sana göz kulak oluyorum.
- Tom isn't the one who gave Mary a black eye.
- Mary'nin bir gözünü morartan kişi Tom değil.
- I lost the eyesight in my right eye two years ago.
- İki yıl önce sağ gözümdeki görme yetisini kaybettim.
- Your parents kept an eye on us.
- Ebeveynlerin bize göz kulak oldular.
- He has a good eye for art.
- İyi bir sanat gözü vardır.
- When Tom looked up to the ceiling, a drop of water fell into his eye.
- Tom tavana baktığında gözüne bir damla su düştü.
- Could you keep an eye on this bag for me for a little while?
- Bir süre benim için bu çantaya göz kulak olur musun?
- Tom kept an eye on Mary.
- Tom gözünü Mary'den ayırmadı.
- I'll keep an eye on Tom.
- Tom'a göz kulak olurum.
- Keep an eye on the kids.
- Çocuklara göz kulak olun.
- I'll keep an eye on your suitcase for you.
- Valizine senin için göz kulak olurum.
- Let's keep an eye on that.
- Gözümüz üzerinde olsun.
- I'll keep an eye on Tom for you.
- Senin için Tom'a göz kulak olurum.
- Tom is blind in one eye, isn't he?
- Tom'un tek gözü kör, değil mi?
- You've got a sharp eye, Tom.
- Keskin bir gözün var, Tom.
- Could you please keep an eye on Tom?
- Tom'a göz kulak olur musun lütfen?
- The old man is blind in one eye.
- Yaşlı adamın bir gözü kördür.
- I saw Tom out of the corner of my eye.
- Göz ucuyla Tom'u gördüm.
- How did you get that black eye?
- Gözün nasıl morardı?
- Could you keep an eye on the kids?
- Çocuklara göz kulak olur musun?
- He has no eye for women.
- Kadınlarda gözü yok.
- The eye doesn't see beyond its own comfort level.
- Göz kendi konfor seviyesinin ötesini görmez.
- Do not look at me with such a suspicious eye!
- Bana öyle şüpheci gözlerle bakma!
- I opened one eye.
- Bir gözümü açtım.
- Tom had a sparkle in his eye.
- Tom'un gözlerinde bir parıltı vardı.
- My brother has his eye on a scholarship so he can go to college.
- Erkek kardeşimin bir bursta gözü var bu yüzden üniversiteye gidebilir.
- He kept an eye on them.
- Onlara göz kulak oldu.
- An eye for an eye.
- Göze göz.
- Tom was the one who gave Mary a black eye.
- Mary'nin gözünü morartan kişi Tom'du.
- I'd like to get a little shut eye.
- Biraz göz kapaklarımı dinlendireyim.
- I'll keep an eye on them.
- Onlara göz kulak olacağım.
- The dress in the window caught my eye.
- Vitrindeki elbise gözüme çarptı.
- Sami had a bruise under his right eye.
- Sami'nin sağ gözünün altında bir morluk vardı.
- Tom isn't the one who gave Mary that black eye.
- Mary'nin gözünü morartan Tom değildi.
- Sami slept with one eye open.
- Sami bir gözü açık uyudu.
- Tom wasn't the one who gave Mary that black eye.
- Mary'nin gözünü morartan Tom değildi.
- An eye for an eye, a tooth for a tooth.
- Göze göz, dişe diş.
- Tom is the one who gave Mary that black eye.
- Mary'nin bir gözünü patlatan kişi Tom'dur.
- Atoms cannot be seen with your own eye.
- Atomlar gözle görülemez.
- Could you keep an eye on my suitcase for a moment?
- Bir dakikalığına bavuluma göz kulak olur musun?
- The ancient Egyptians believed that the Sun was the eye of the god Ra.
- Eski Mısırlılar, Güneş'in Tanrı Ra'nın gözü olduğuna inandılar.
- Tom's neighbour said he would keep an eye on Tom's place for him while he was away.
- Tom'un komşusu, o yokken Tom'un evine göz kulak olacağını söyledi.
- Can you keep an eye on her?
- Ona göz kulak olabilir misin?
- There wasn't a living soul as far as the eye could see.
- Gözün görebildiği kadarıyla yaşayan bir ruh yoktu.
- She joined me in a wink of an eye.
- Göz açıp kapayıncaya kadar bana katıldı.
- I always keep an eye on Tom.
- Gözüm hep Tom'un üzerinde.
- A grain of sand has fallen into my eye.
- Gözüme bir kum tanesi düştü.
- You are my eye candy.
- Sen benim göz şekerimsin.
- I'll keep an eye on it.
- Ben ona göz kulak olacağım.
- You are the apple of my eye.
- Gözümün nurusun.
- Keep an eye out.
- Gözünü dört aç.
- Keep an eye on the baby while I am away.
- Ben yokken bebeğe göz kulak ol.
- You've got a black eye.
- Morarmış bir gözün var.
- Did you know that both Tom and Mary are blind in one eye?
- Hem Tom'un hem de Mary'nin bir gözünün kör olduğunu biliyor muydunuz?
- It caught my eye.
- O gözüme takıldı.
- Tom isn't the one who gave Mary a black eye.
- Mary'nin gözünü morartan Tom değil.
- Keep an eye on Tom, will you?
- Tom'a göz kulak ol, olur mu?
- He has a sharp eye for painting.
- Resim için keskin bir gözü var.
- Tom has no recollection of how he got his black eye.
- Tom, gözünü kimin morarttığını hatırlamıyor.
- Tom is the one who gave Mary a black eye.
- Mary'nin gözünü morartan Tom'du.
- Keep an eye on the girls.
- Kızlardan gözünü ayırma.
- He is blind in one eye.
- Bir gözü kör.
- You're the apple of my eye.
- Gözümün nurusun.
- Sami was injured in the eye.
- Sami gözünden yaralıydı.
- Could you keep an eye on him?
- Ona göz kulak olur musun?
- Do you really think it was Tom who gave Mary that black eye?
- Sen gerçekten Mary'nin gözünü morartanın Tom olduğunu mu düşünüyorsun?
- I saw Tom out of the corner of my eye.
- Tom'u göz ucuyla gördüm.
- I opened an eye.
- Bir gözümü açtım.
- Keep an eye on them.
- Onlara göz kulak ol.
- Please keep an eye on my suitcase.
- Lütfen bavuluma göz kulak olun.
- Tom got poked in the eye.
- Tom gözüne darbe aldı.
- Keep an eye on the girls.
- Gözünüz kızların üzerinde olsun.
- Her right eye is blind.
- Sağ gözü kör.
- His right eye is blind.
- Sağ gözü kördür.
- Let's keep an eye on her.
- Gözümüz kızın üzerinde olsun.
- I always keep an eye on him.
- Her zaman ona göz kulak olurum.
- She makes excellent meals in the blink of an eye.
- O göz açıp kapayıncaya kadar mükemmel yemekler yapar.
- I have a black eye.
- Gözüm morardı.
- The old man is blind in one eye.
- Yaşlı adamın bir gözü kör.
- He is blind in one eye.
- Onun bir gözü görmüyor.
- Could you keep an eye on him?
- Ona göz kulak olabilir misin?
- It caught my eye.
- Gözüme çarptı.
- I'll keep an eye on Tom.
- Tom'a göz kulak olacağım.
- Far from eye far from heart.
- Gözden ırak olan, gönülden ırak olur.
- Tom had a sparkle in his eye.
- Tom'un gözleri pırıl pırıl parlıyordu.
- The ancient Egyptians believed that the Sun was the eye of the god Ra.
- Eski Mısırlılar Güneş'in Tanrı Ra'nın gözü olduğuna inanırlardı.
- Keep an eye on the kids.
- Çocuklara göz kulak ol.
- He looked me right in the eye.
- O, tam benim gözüme baktı.
- Six months ago I had an operation for the cataract in my right eye.
- Altı ay önce sağ gözümdeki katarakt için bir ameliyat geçirdim.
- Keep an eye on the girls.
- Kızlara göz kulak ol.
- My uncle has a glass eye and a wooden leg.
- Amcamın camdan bir gözü ve tahta bir bacağı var.
- A grain of sand has fallen into my eye.
- Gözüme kum kaçtı.
- One eye sleeps, the other sees.
- Bir göz uyur, diğeri görür.
- A sharp knife is nothing without a sharp eye.
- Keskin bir göz olmadan keskin bir bıçak işe yaramaz.
- To the eye of an artist, this is valuable, I hear.
- Bir sanatçının gözünde bu değerlidir, diye duydum.
- Tom closed one eye.
- Tom tek gözünü kapattı.
- I'd like it if you would keep an eye on Tom.
- Tom'a göz kulak olursan sevinirim.
- I checked her out from the corner of my eye.
- Gözümün ucuyla onu kontrol ettim.
- Tom can only see out of one eye.
- Tom sadece bir gözüyle görebiliyor.
- I have a twitch in my right eye.
- Sağ gözümde bir seğirme var.
- I am blind in the right eye.
- Sağ gözüm kör.
- She poked her sister in the eye with a stick.
- Kız kardeşinin gözüne sopa soktu.
- He is blind in one eye.
- Onun bir gözü kör.
- A sharp knife is nothing without a sharp eye.
- Keskin bir bıçak, keskin bir göz olmadan hiçbir şeydir.
- Sami slept with one eye open.
- Sami tek gözü açık uyudu.
- I'll keep an eye on her.
- Ona göz kulak olurum.
- Can you just keep an eye on Tom?
- Tom'a göz kulak olabilir misin?
- When he goes out, he asks me to keep an eye on his house.
- Dışarı çıktığında, evine göz kulak olmamı istiyor.
- Did you know that Tom is blind in one eye?
- Tom'un bir gözünün kör olduğunu biliyor muydun?
- There was nothing but the ocean as far as the eye could see.
- Gözün görebildiği kadarıyla okyanustan başka bir şey yoktu.
- The dress in the window caught my eye.
- Vitrindeki elbise gözüme takıldı.
- I'm keeping an eye on you.
- Sana göz kulak oluyorum.
- You threw a snowball at my eye.
- Gözüme kartopu fırlattın.
- Keep an eye on the baby for a while.
- Bir süre bebeğe göz kulak olun.
- Could you please keep an eye on Tom?
- Tom'a göz kulak olur musunuz?
- Tom asked Mary to keep an eye on John.
- Tom Mary'nin John'a göz kulak olmasını rica etti.
- Keep an eye on my bag while I buy a ticket.
- Bilet alırken çantama göz kulak ol.
- I always keep an eye on them.
- Her zaman onlara göz kulak olurum.
- She caught my eye.
- O, gözüme çarptı.
- Keep your eye on her.
- Gözünü ondan ayırma.
- Who gave her that black eye?
- Onun gözünü kim morarttı?
- Keep an eye on the girls.
- Kızlardan gözünüzü ayırmayın.
- She makes excellent meals in the blink of an eye.
- Göz açıp kapayıncaya kadar mükemmel yemekler yapar.
- His right eye is blind.
- Sağ gözü kör.
- I've got to get some shut eye.
- Biraz gözümü kapatmam lazım.
- I always keep an eye on him.
- Ben her zaman ona göz kulak olurum.
- The first thing that caught his eye was a fingerprint on the glass.
- Onun gözünün takıldığı ilk şey camdaki bir parmak iziydi.
- He hit me in the eye.
- Gözüme vurdu.
- Far from eye far from heart.
- Gözden ırak olan gönülden de ırak olur.
- It happened in the blink of an eye.
- Göz açıp kapayıncaya kadar oldu.
- I looked him straight in the eye.
- Doğrudan onun gözlerine baktım.
- Could you keep an eye on my suitcase for a few minutes?
- Birkaç dakika bavuluma göz kulak olur musun?
- I have my eye on you.
- Gözüm üzerinde.
- Keep an eye on my suitcase while I buy my ticket.
- Biletimi alırken çantama göz kulak ol.
- Who will keep an eye on things?
- Bu işlere kim göz kulak olacak?
- Tom kept an eye on Mary.
- Tom, Mary'ye göz kulak oluyordu.
- I've got my eye on you.
- Gözüm üzerinde.
- The dress in the window caught Tom's eye.
- Vitrindeki elbise Tom'un gözüne çarptı.
- I'll keep an eye on Tom for you.
- Senin için Tom'a göz kulak olacağım.
- Sami was injured in the eye.
- Sami gözünden yaralanmıştı.
- He came close to losing an eye.
- Bir gözünü kaybetmeye çok yaklaştı.
- Layla had a black eye.
- Layla'nın morarmış bir gözü vardı.
- Please keep an eye on my equipment.
- Lütfen ekipmanıma göz kulak ol.
- I'm the one who gave Tom a black eye.
- Tom'un gözünü morartan benim.
- The eye of a hurricane is its center.
- Bir kasırganın gözü onun merkezidir.
- Something happened to my right eye.
- Benim sağ gözüme bir şey oldu.
- Let's keep an eye on Tom.
- Gözümüz Tom'un üzerinde olsun.
- He came close to losing an eye.
- Neredeyse bir gözünü kaybediyordu.
- Tom saw something out of the corner of his eye.
- Tom göz ucuyla bir şey gördü.
- Keep an eye on the girls.
- Gözün kızların üstünde olsun.
- Tom asked Mary to keep an eye on John.
- Tom Mary'den John'a göz kulak olmasını istedi.
- Let's keep an eye on this.
- Buna göz kulak olalım.
- Tom only has one good eye.
- Tom'un sadece bir gözü sağlam.
- His eye was swollen and his nose was bleeding.
- Onun gözü şişmişti ve burnu kanıyordu.
- Tom has an eye for detail.
- Tom'un detaylara dikkat eden bir gözü var.
- Could you keep an eye on Tom?
- Tom'a göz kulak olur musun?
Show More (419)
|