|
- Months of drought resulted in famine.
- Aylarca süren kuraklık kıtlığa yol açtı.
- In addition, a large-scale famine is threatening to erupt.
- Buna ek olarak, büyük çaplı bir kıtlık patlak verme tehlikesiyle karşı karşıyadır.
- They have been the symbols of their own oppression, but they have also been the symbols of famine.
- Kendi zulümlerinin sembolü oldular ama aynı zamanda kıtlığın da sembolü oldular.
- The proposal for an item on the Ethiopian famine has been withdrawn.
- Etiyopya'daki kıtlıkla ilgili madde önerisi geri çekilmiştir.
- Countries should not be coerced, and it is unacceptable to take advantage of their famine.
- Ülkeler zorlanmamalıdır ve kıtlıklarından faydalanmak kabul edilemez.
- Indeed, famine and death from starvation on a huge scale are being used as weapons of war in Sudan.
- Nitekim Sudan'da kıtlık ve açlıktan ölüm büyük ölçekte bir savaş silahı olarak kullanılmaktadır.
- The famine that is currently affecting southern Africa does not mean that those countries should just accept anything.
- Şu anda Afrika'nın güneyini etkileyen kıtlık, bu ülkelerin her şeyi kabul etmesi gerektiği anlamına gelmiyor.
- The UN estimates that seven and a half million people are at risk of famine in this devastated country.
- BM, bu harap olmuş ülkede yedi buçuk milyon insanın kıtlık riski altında olduğunu tahmin ediyor.
- Indeed, famine and death from starvation on a huge scale are being used as weapons of war in Sudan.
- Gerçekten de Sudan'da kıtlık ve açlıktan ölüm büyük ölçekte bir savaş silahı olarak kullanılıyor.
- Often it is mainly women who suffer from famine.
- Kıtlıktan muzdarip olanlar genellikle kadınlardır.
- The public's perception of hunger is very often the televisual one of famine.
- Kamuoyunun açlık algısı çoğu zaman televizyondaki kıtlık algısıdır.
- We must not forget that, since then, it has suffered an earthquake, drought and famine.
- O zamandan bu yana deprem, kuraklık ve kıtlık yaşandığını da unutmamalıyız.
- It is poverty that is often the cause of malnutrition, and even famine in the worst cases.
- Yetersiz beslenmenin ve hatta en kötü durumlarda kıtlığın nedeni genellikle yoksulluktur.
- Their departure will spell the end of farms, famine for 12 million inhabitants of Zimbabwe and widespread poverty.
- Ayrılmaları çiftliklerin sonu, 12 milyon Zimbabve sakini için kıtlık ve yaygın yoksulluk anlamına gelecektir.
- It was not to give them hunger, famine, despair and death.
- Bu onlara açlık, kıtlık, umutsuzluk ve ölüm vermek için değildi.
- We know from experience that famine is a political and social problem, not a technical problem.
- Kıtlığın teknik bir sorun değil, siyasi ve sosyal bir sorun olduğunu deneyimlerimizden biliyoruz.
- Of course, we must do everything in our power to alleviate famine.
- Elbette kıtlığı hafifletmek için elimizden gelen her şeyi yapmalıyız.
- It might not know the difference between Atkins and famine.
- Atkins ile kıtlık arasındaki farkı bilmiyor olabilir.
- Famine stared us in the face.
- Kıtlıkla karşı karşıyayız.
- If the harvest gets any worse, there could be a famine.
- Eğer hasat daha da kötüleşirse, kıtlık olabilir.
- Famine caused great distress among the people.
- Kıtlık halk arasında büyük sıkıntıya neden oldu.
- The long drought was followed by famine.
- Uzun kuraklığın ardından kıtlık geldi.
- War, disease, and famine continue to ravage the poverty-stricken country, despite the decades-long international effort to ameliorate the situation.
- Savaş, hastalık ve kıtlık, durumu düzeltmek için on yıllardır süren uluslararası çabalara rağmen, yoksulluk içindeki ülkeyi kasıp kavurmaya devam ediyor.
- Disease and famine go together.
- Hastalık ve kıtlık el ele ilerler.
- In times of abundance, remember the times of famine.
- Bolluk zamanlarında kıtlık zamanlarını hatırla.
- Because of the famine, the cattle starved to death.
- Kıtlıktan dolayı sığırlar açlıktan öldü.
- There's a famine.
- Kıtlık var.
- There's a famine.
- Bir kıtlık var.
- War has produced famine throughout history.
- Savaş, tarih boyunca kıtlığa yol açmıştır.
- War, disease, and famine continue to ravage the poverty-stricken country, despite the decades-long international effort to ameliorate the situation.
- Durumu iyileştirmek için on yıllardır devam eden uluslararası çabalara rağmen, savaş, hastalık ve kıtlık; yoksulluk çeken ülkeyi yok etmeye devam ediyor.
- In times of abundance, remember the times of famine.
- Bolluk zamanlarında, kıtlık zamanlarını hatırlayın.
- Disease and famine go together.
- Hastalık ve kıtlık bir arada ilerler.
- Because of the famine, the cattle starved to death.
- Kıtlıktan dolayı sığır açlıktan öldü.
- Because of the famine, the cattle starved to death.
- Kıtlık yüzünden sığırlar açlıktan ölmüş.
- The long drought was followed by famine.
- Uzun süren kuraklığı kıtlık takip etti.
- Because of the famine, the cattle starved to death.
- Kıtlık yüzünden sığırlar açlıktan öldü.
- A devastating potato blight and famine struck in Ireland in the 1840's.
- 1840'larda İrlanda'da yıkıcı bir patates yanıklığı ve kıtlık baş gösterdi.
- Famine followed upon the eruption of the volcano.
- Yanardağın patlamasının ardından kıtlık başladı.
- Famine followed upon the eruption of the volcano.
- Yanardağ patlamasını kıtlık izledi.
Show More (36)
|