1 |
flesh |
et |
n. |
|
- The flesh near the bones has a sweeter taste.
- Kemiklere yakın etin tadı daha tatlıdır.
- The lion ripped the flesh from the dead giraffe.
- Aslan ölü zürafanın etini parçaladı.
- Fadil cooked and ate Layla's flesh.
- Fadıl, Layla'nın etini pişirip yemiş.
- That animal feeds on flesh.
- Bu hayvan, etle beslenir.
- That animal feeds on flesh.
- Bu hayvan etle besleniyor.
- The flesh smells horrible.
- Et korkunç kokuyor.
- Lions feed on flesh.
- Aslanlar et ile beslenirler.
- Fadil cooked and ate Layla's flesh.
- Fadıl, Leyla'nın etini pişirip yedi.
- You are my flesh and blood.
- Sen benim etim ve kanımdansın.
- Lions feed on flesh.
- Aslanlar etle beslenir.
- The lion ripped the flesh from the dead giraffe.
- Aslan ölü zürafanın etini kopardı.
Show More (8)
|
2 |
flesh |
kan |
n. |
|
- He's a man of flesh and blood.
- O etten ve kandan oluşan bir adam.
- You're my flesh and blood.
- Benim kanımdan ve canımdansın.
- You are my flesh and blood.
- Benim kanımdan ve canımdansın.
- You're my flesh and blood.
- Sen benim kanımdansın.
Show More (1)
|
3 |
flesh |
etli kısım |
n. |
|
- Take apart the pips of the apple and put the flesh into the shaker.
- Elmanın çekirdeklerini ayırın ve etli kısmını çalkalayıcıya koyun.
Show More (-2)
|
4 |
flesh |
ten |
n. |
|
- The boy has red dots on his flesh.
- Çocuğun teninde kırmızı noktalar var.
Show More (-2)
|
5 |
flesh |
beden |
n. |
|
- God's law forbids eating blood, because the life of all flesh is the blood.
- Tanrı'nın yasası kan yemeyi yasaklar, çünkü tüm bedenlere hayat veren kandır.
Show More (-2)
|
6 |
flesh |
insan doğası |
n. |
|
- The flesh is mortal.
- İnsanın doğası ölümlüdür.
Show More (-2)
|