flesh - English Turkish Sentences
English Turkish
flesh et n.
  • The flesh near the bones has a sweeter taste.
  • Kemiklere yakın etin tadı daha tatlıdır.
  • The lion ripped the flesh from the dead giraffe.
  • Aslan ölü zürafanın etini parçaladı.
  • Fadil cooked and ate Layla's flesh.
  • Fadıl, Layla'nın etini pişirip yemiş.
Show More (8)
flesh kan n.
  • He's a man of flesh and blood.
  • O etten ve kandan oluşan bir adam.
  • You're my flesh and blood.
  • Benim kanımdan ve canımdansın.
  • You are my flesh and blood.
  • Benim kanımdan ve canımdansın.
Show More (1)
flesh etli kısım n.
  • Take apart the pips of the apple and put the flesh into the shaker.
  • Elmanın çekirdeklerini ayırın ve etli kısmını çalkalayıcıya koyun.
Show More (-2)
flesh ten n.
  • The boy has red dots on his flesh.
  • Çocuğun teninde kırmızı noktalar var.
Show More (-2)
flesh beden n.
  • God's law forbids eating blood, because the life of all flesh is the blood.
  • Tanrı'nın yasası kan yemeyi yasaklar, çünkü tüm bedenlere hayat veren kandır.
Show More (-2)
flesh insan doğası n.
  • The flesh is mortal.
  • İnsanın doğası ölümlüdür.
Show More (-2)