1 |
gag |
ağzını tıkamak |
v. |
|
- Dwyer thought gagging his brother with a towel was funny.
- Dwyer erkek kardeşinin ağzını bir havluyla tıkamanın eğlenceli olduğunu düşünüyordu.
- She tied him up and gagged him, then she started to beat him savagely.
- Onu bağladı ve ağzını tıkadı, sonra onu vahşice dövmeye başladı.
- The kidnappers gagged Tom and locked him up in a closet.
- Çocuk hırsızları Tom'un ağzını tıkadılar ve onu bir dolaba kilitlediler.
- Tom was gagged and tied to a chair when the police found him.
- Polis onu bulduğunda ağzı tıkalıydı ve bir sandalyeye bağlıydı.
- Dan gagged Linda and locked her up in a closet.
- Dan Linda'nın ağzını tıkadı ve onu bir dolaba kilitledi.
- The kidnappers gagged Tom and locked him up in the closet.
- Çocuk kaçıranlar Tom'un ağzını tıkadı ve onu dolaba kilitledi.
Show More (3)
|
2 |
gag |
tıkaç |
n. |
|
- The bandits put a gag in his mouth.
- Haydutlar onun ağzına bir tıkaç koydu.
- Tom untied the knot and removed the gag.
- Tom düğümü çözdü ve tıkacı çıkardı.
- The bandits put a gag in his mouth.
- Haydutlar ağzına bir tıkaç koymuşlar.
Show More (0)
|
3 |
gag |
şaka |
n. |
|
- It's an old gag, but a good one.
- Eski bir şaka ama iyi bir şaka.
- It's an old gag, but a good one.
- Eski bir şaka, ama iyi.
Show More (-1)
|
4 |
gag |
öğürmek |
v. |
|
- Karyn gagged on the lamb meat.
- Karyn kuzu eti yüzünden öğürdü.
Show More (-2)
|
5 |
gag |
susturmak |
v. |
|
- It was a futile attempt for the mayor to gag the media.
- Belediye başkanının medyayı susturma çabası boşunaydı.
Show More (-2)
|
6 |
gag |
fıkra |
n. |
|
- He told a few gags, and everyone laughed.
- Birkaç fıkra anlattı ve herkes güldü.
Show More (-2)
|