1 |
hindrance |
engel |
n. |
|
- Heavy rainfalls were a hindrance to our trip.
- Şiddetli yağışlar yolculuğumuza engel oldu.
- There are a number of hindrances to it in the European Union.
- Avrupa Birliği'nde bunun önünde bir takım engeller var.
- Over the last few decades these hindrances seem to have been broken through.
- Son birkaç on yılda bu engeller aşılmış gibi görünüyor.
- We need to look carefully at where there are still hindrances to the internal market.
- İç pazarın önünde hala nerede engeller olduğuna dikkatle bakmamız gerekiyor.
- What are the hindrances, difficulties and bottlenecks facing SMEs in the EU?
- AB'de KOBİ'lerin karşılaştığı engeller, zorluklar ve darboğazlar nelerdir?
- Having to re-insure and re-register can be such hindrances.
- Yeniden sigorta yaptırmak ve yeniden kayıt yaptırmak zorunda kalmak bu tür engeller olabilir.
- I'm just a hindrance.
- Ben sadece bir engelim.
Show More (4)
|
2 |
hindrance |
ayak bağı |
n. |
|
- They are allowed to do their job without hindrance.
- Hiçbir ayak bağı olmadan işlerini yapmalarına izin veriliyor.
Show More (-2)
|
3 |
hindrance |
engelleme |
n. |
|
- They are holding the flags of national veto, hindrance and delay high.
- Ulusal veto, engelleme ve geciktirme bayraklarını yüksekte tutuyorlar.
Show More (-2)
|