Tureng - huge - Anglais Turc Phrases

Historique

	Anglais	Turc
1	huge	büyük	adj.
	We cannot undertake any worthwhile reforms in the European Union if we hide from such huge realities. Böylesine büyük gerçeklerden saklanırsak Avrupa Birliği'nde kayda değer hiçbir reform gerçekleştiremeyiz. Indeed, famine and death from starvation on a huge scale are being used as weapons of war in Sudan. Gerçekten de Sudan'da kıtlık ve açlıktan ölüm büyük ölçekte bir savaş silahı olarak kullanılıyor. Certainly, the enormous follow-up task is going to be a huge challenge. Kuşkusuz, muazzam takip görevi büyük bir meydan okuma olacaktır. Successful ratification is possible, but only if a huge effort is put into the 'yes' campaign. Başarılı bir onaylama mümkündür, ancak bunun için 'evet' kampanyasında büyük bir çaba sarf edilmesi gerekmektedir. We therefore have a huge responsibility not to disappoint their expectations. Dolayısıyla onların beklentilerini boşa çıkarmamak gibi büyük bir sorumluluğumuz var. There is no information in the existing reports concerning this huge problem. Mevcut raporlarda bu büyük sorunla ilgili hiçbir bilgi bulunmamaktadır. It is important; it has huge agreement, but we must also understand the real dangers. Bu önemlidir; büyük bir mutabakat vardır, ancak gerçek tehlikeleri de anlamalıyız. It can safely be said that there is huge support. Büyük bir destek olduğu rahatlıkla söylenebilir. We are therefore studying the success of the measures taken in the Irish Sea with huge interest. Bu nedenle İrlanda Denizi'nde alınan önlemlerin başarısını büyük bir ilgiyle inceliyoruz. The need for steady, long-term progress must not distract us from the huge and immediate humanitarian challenge. İstikrarlı ve uzun vadeli ilerleme ihtiyacı, dikkatimizi büyük ve acil insani sorunlardan uzaklaştırmamalıdır. The same sort of illegal immigration is taking place on a huge scale via Turkey to the Aegean and the Greek islands. Aynı tür yasadışı göç Türkiye üzerinden Ege'ye ve Yunan adalarına da büyük ölçekte gerçekleşmektedir. It is a huge example for the future relevance of the European Parliament. Avrupa Parlamentosu'nun gelecekteki önemi açısından büyük bir örnek teşkil ediyor. Falling yields have, I believe, helped us to recognise the huge challenges. Düşen getirilerin, büyük zorlukların farkına varmamıza yardımcı olduğuna inanıyorum. It represents a huge shake-up in the industry, compared with today's difficult conditions. Günümüzün zor koşullarıyla karşılaştırıldığında sektörde büyük bir sarsıntıyı temsil ediyor. Software interoperability and communications should, furthermore, be possible without huge licence fees. Ayrıca yazılımın birlikte çalışabilirliği ve iletişimi büyük lisans ücretleri olmadan mümkün olmalıdır. Do these or other problems detract from the huge, positive contribution of enlargement to the future of Europe? Bu ya da diğer sorunlar genişlemenin Avrupa'nın geleceğine yapacağı büyük ve olumlu katkıyı azaltıyor mu? This country has experienced a huge refugee problem. Bu ülke büyük bir mülteci sorunu yaşamaktadır. Finally, may I repeat my sincere thanks to all those who have participated in this huge effort. Son olarak, bu büyük çabaya katılan herkese en içten teşekkürlerimi yinelemek isterim. However, it would be a huge mistake to extend eastwards, as Russia would interpret this as an effort to encircle it. Ancak doğuya doğru genişlemek büyük bir hata olacaktır zira Rusya bunu kendisini kuşatma çabası olarak yorumlayacaktır. The European Union would bear a huge responsibility if it hastened the disappearance of our bee-keepers. Avrupa Birliği, arı yetiştiricilerimizin yok olmasını hızlandırırsa büyük bir sorumluluk altına girmiş olur. Yet there is still a huge question mark hanging over all this. Ancak tüm bunların üzerinde hala büyük bir soru işareti var. It is a huge commitment, probably the biggest any of us will experience. Bu büyük bir taahhüt, muhtemelen herhangi birimizin deneyimleyeceği en büyük taahhüt. That is why the UNHCR must be given a huge financial boost. Bu nedenle UNHCR'ye büyük bir mali destek verilmelidir. There is no mention of its huge impact on the environment. Çevre üzerindeki büyük etkisinden hiç bahsedilmiyor. We can now see the huge costs for the former GDR. Artık eski Doğu Almanya için büyük maliyetleri görebiliyoruz. Prohibition creates huge profits for criminals, who seek to extend their market. Yasaklama, pazarlarını genişletmek isteyen suçlular için büyük karlar yaratmaktadır. This is a huge legal scandal, at least in my view and that of many others. Bu, en azından benim ve diğer pek çok kişinin görüşüne göre büyük bir hukuk skandalıdır. Angola has enormous resources, huge talents and huge hopes. Angola'nın muazzam kaynakları, büyük yetenekleri ve büyük umutları var. Culture surely has a huge role to play in this respect. Kültürün bu konuda oynayacağı büyük bir rol olduğu muhakkaktır. If we can achieve this, then we will have made a huge step forward. Eğer bunu başarabilirsek, ileriye doğru büyük bir adım atmış olacağız. The European Parliament approved it by a huge majority. Avrupa Parlamentosu bunu büyük bir çoğunlukla onayladı. Is that the way in which it will be possible to satisfy the country’s huge needs? Ülkenin büyük ihtiyaçlarının karşılanması bu şekilde mi mümkün olacak? This is a far-reaching debate with huge implications. Bu, büyük sonuçları olan geniş kapsamlı bir tartışmadır. Although the sums are huge, they are nevertheless meagre compared to the problems. Her ne kadar meblağlar büyük olsa da, yine de sorunlarla karşılaştırıldığında yetersiz kalmaktadır. The international community has made a huge effort to evacuate French subjects and 200 children of American clergymen. Uluslararası toplum Fransız tebaanın ve Amerikalı din adamlarının 200 çocuğunun tahliyesi için büyük çaba sarf etmiştir. If the current draft is correct, then this is a huge step backwards in comparison to today. Eğer mevcut taslak doğruysa, o zaman bu, bugüne kıyasla büyük bir geri adımdır. If this is now rectified properly, we will have made huge progress, in my opinion. Bu durum düzgün bir şekilde düzeltilirse bence büyük bir ilerleme kaydetmiş olacağız. For some time, this was seen as a huge advantage to the consumer and a form of justice. Bir süre için bu, tüketici için büyük bir avantaj ve bir tür adalet olarak görüldü. For the sake of a few hundred Scottish sheep, there is a huge loophole in legislation. Birkaç yüz İskoç koyunu uğruna, mevzuatta büyük bir boşluk var. Cooperation cannot continue unconditionally if human rights are being violated on a huge scale. İnsan hakları büyük ölçekte ihlal ediliyorsa, işbirliği koşulsuz olarak devam edemez. Gone are the days of the huge deficits common in the 1990s. 1990'larda yaygın olan büyük açıkların yaşandığı günler geride kaldı. If this were possible, it would be a huge, historic victory. Eğer bu mümkün olsaydı, bu büyük ve tarihi bir zafer olurdu. Particularly the huge cutback which the Commission proposes for the employment chapter gives us great cause for concern. Özellikle Komisyonun istihdam faslı için önerdiği büyük kesinti bizi endişelendirmektedir. These are not the little coastal communities that will be affected, these are the huge business ventures. Bunlar etkilenecek olan küçük kıyı toplulukları değil, büyük iş girişimleridir. The Cairo consensus defines, as a result of a huge international discussion, the balance in the policy. Kahire mutabakatı, büyük bir uluslararası tartışmanın sonucunda, politikadaki dengeyi tanımlamaktadır. This country has experienced a huge refugee problem. Bu ülke büyük bir mülteci sorunu yaşamıştır. If it does, then I think we will have done both the aviation industry and safety a huge service. Eğer olursa, hem havacılık sektörüne hem de güvenliğe büyük bir hizmette bulunmuş olacağımızı düşünüyorum. The composition is incredibly one-sided, and we have a huge need for bridge-building in this project. Oluşum inanılmaz derecede tek taraflı ve bu projede köprü kurmaya büyük ihtiyacımız var. Lastly, the issue of human rights is still a matter of huge concern if we wish to deepen cooperation with China. Son olarak, Çin ile işbirliğini derinleştirmek istiyorsak, insan hakları konusu hala büyük bir endişe kaynağıdır. Instead, the Commission chose to embark on a huge public relations exercise. Komisyon bunun yerine büyük bir halkla ilişkiler çalışmasına girişmeyi tercih etti. The Commission and the European Maritime Safety Agency will carry a huge responsibility. Komisyon ve Avrupa Deniz Güvenliği Ajansı büyük bir sorumluluk taşıyacaktır. We still have a huge waste problem in Ireland. İrlanda'da hala büyük bir atık sorunumuz var. Software interoperability and communications should, furthermore, be possible without huge licence fees. Ayrıca, yazılımın birlikte çalışabilirliği ve iletişimi büyük lisans ücretleri olmadan mümkün olmalıdır. Or the fact that the candidate member states have already made huge sacrifices. Ya da aday üye ülkelerin halihazırda büyük fedakarlıklarda bulundukları gerçeği. But we must not forget that, though it represents a huge step forward, in some sectors the work is not over. Ancak unutmamalıyız ki, bu ileriye doğru atılmış büyük bir adım olsa da, bazı sektörlerde iş henüz bitmemiştir. Domestic violence is still a huge problem within the European Union. Aile içi şiddet Avrupa Birliği içinde hala büyük bir sorundur. I would like to say that this report represents a huge improvement, also with its amendments. Bu raporun, yapılan değişikliklerle birlikte büyük bir gelişmeyi temsil ettiğini söylemek isterim. But the fact remains that genetically modified organisms are being released unintentionally in huge quantities. Ancak genetiği değiştirilmiş organizmaların kasıtsız olarak büyük miktarlarda salındığı gerçeği de ortadadır. The third point, which I think is very important, is the huge issue of transparency. Çok önemli olduğunu düşündüğüm üçüncü nokta ise büyük bir şeffaflık meselesidir. Unless we are able to do that, we are going to have to pick up a huge bill. Bunu yapamadığımız takdirde büyük bir faturayı üstlenmek zorunda kalacağız. It has in any event a huge impact on those keeping track of the quotas and is important for the valuable species. Her halükarda kotaları takip edenler üzerinde büyük bir etkisi vardır ve değerli türler için önemlidir. This is precisely the reason why we can see huge differences between the criminal law systems in the European Union. Avrupa Birliği'ndeki ceza hukuku sistemleri arasında büyük farklılıklar görmemizin nedeni de tam olarak budur. The pharmaceutical industry is already spending huge amounts of money on marketing. İlaç endüstrisi zaten pazarlama için büyük miktarlarda para harcıyor. The internal market has been of huge benefit to companies, but still more can be done. İç pazar şirketlere büyük fayda sağlamıştır, ancak hala daha fazlası yapılabilir. However, it is very difficult to spend huge amounts of money on prisons when there are demands from other areas. Ancak başka alanlardan gelen talepler varken cezaevlerine büyük miktarlarda para harcamak çok zordur. Indeed, famine and death from starvation on a huge scale are being used as weapons of war in Sudan. Nitekim Sudan'da kıtlık ve açlıktan ölüm büyük ölçekte bir savaş silahı olarak kullanılmaktadır. It is a huge example for the future relevance of the European Parliament. Bu, Avrupa Parlamentosu'nun gelecekteki önemi açısından büyük bir örnek teşkil etmektedir. The EU faces huge tasks. AB büyük görevlerle karşı karşıyadır. There now remains a huge job of cleaning up to be done. Şu anda yapılması gereken büyük bir temizlik işi var. This is a huge step forward in my view. Bu benim görüşüme göre ileriye doğru atılmış büyük bir adımdır. As a huge number of boats leak, a great proportion of lubricant seeps out. Çok sayıda tekne sızıntı yaptığından, yağlayıcının büyük bir kısmı dışarı sızar. It is clear that we cannot repeat a slaughter on such a huge scale. Bu kadar büyük ölçekte bir katliamı tekrarlayamayacağımız açıktır. Agricultural subsidies make up a huge proportion of the European budget. Tarımsal sübvansiyonlar Avrupa bütçesinin büyük bir bölümünü oluşturmaktadır. We can no longer put up with the existence of such huge risks. Bu kadar büyük risklerin varlığına daha fazla tahammül edemeyiz. There has been huge public international debate with industry, with scientists, with lawyers. Endüstriyle, bilim insanlarıyla ve hukukçularla uluslararası kamuoyunda büyük tartışmalar yaşandı. The European Union, Europe, will become one huge Disneyland for organised crime. Avrupa Birliği, Avrupa, organize suçlar için büyük bir Disneyland haline gelecektir. When this piece of information was leaked, a huge outpouring of indignation in the United States ensued. Bu bilgi sızdırıldığında Amerika Birleşik Devletleri'nde büyük bir öfke patlaması yaşandı. There is huge research potential in all the Member States of the European Union. Avrupa Birliği'nin tüm Üye Devletlerinde büyük bir araştırma potansiyeli bulunmaktadır. The Seveso I directive represented a huge step forwards. Seveso I direktifi ileriye doğru atılmış büyük bir adımı temsil etmektedir. To incorporate this principle into criminal law would be a huge step. Bu ilkenin ceza hukukuna dahil edilmesi büyük bir adım olacaktır. When this piece of information was leaked, a huge outpouring of indignation in the United States ensued. Bu bilgi sızdırıldığında, Amerika Birleşik Devletleri'nde büyük bir öfke patlaması yaşandı. Indeed, both parties will need to make huge efforts. Gerçekten de her iki tarafın da büyük çaba sarf etmesi gerekecektir. It is a huge mess and, in the longer term, extremely dangerous. Büyük bir karmaşa ve uzun vadede son derece tehlikeli. A huge effort is therefore necessary when it comes to HIV/AIDS, tuberculosis and malaria. Bu nedenle HIV/AIDS, tüberküloz ve sıtma konusunda büyük bir çaba gösterilmesi gerekmektedir. We know that a huge proportion of the spectrum is used by the military. Spektrumun büyük bir kısmının ordu tarafından kullanıldığını biliyoruz. Certainly, the enormous follow-up task is going to be a huge challenge. Kesinlikle, muazzam takip görevi büyük bir meydan okuma olacaktır. That is because there are huge problems in their parliaments. Çünkü parlamentolarında büyük sorunlar var. Instead, the Commission chose to embark on a huge public relations exercise. Komisyon bunun yerine büyük bir halkla ilişkiler çalışması başlatmayı tercih etti. Côte d'Ivoire is a huge country with enormous potential and is one of the lynchpins in West Africa. Fildişi Sahili muazzam potansiyele sahip büyük bir ülkedir ve Batı Afrika'nın kilit noktalarından biridir. They are making huge profits and we here are benefiting from those profits. Onlar büyük karlar elde ediyor ve biz de burada bu karlardan faydalanıyoruz. However, it is very difficult to spend huge amounts of money on prisons when there are demands from other areas. Ancak başka alanlardan talepler varken cezaevlerine büyük miktarlarda para harcamak çok zordur. The EU has a huge trade surplus in food and agricultural products. AB, gıda ve tarım ürünlerinde büyük bir ticaret fazlasına sahiptir. Uneven opening of the market between countries brings huge resentment. Pazarın ülkeler arasında eşit olmayan bir şekilde açılması büyük bir kızgınlık yaratmaktadır. The huge losses and the needless human suffering might have been avoided. Büyük kayıplar ve gereksiz insan acıları önlenebilirdi. This would be a huge political boost to consolidation of peace in that area. Bu, o bölgede barışın pekiştirilmesi için büyük bir siyasi destek olacaktır. The whole history of huge estates, owned by the capituleros, goes back much further. Kapitulerosların sahip olduğu büyük mülklerin tarihi çok daha eskilere dayanır. Yet, who is going to pay the price for this huge risk? Peki, bu büyük riskin bedelini kim ödeyecek? Poor compliance with environmental legislation is a huge problem. Çevre mevzuatına yetersiz uyum büyük bir sorundur. In global competition the ability to produce safe food will play a huge role. Küresel rekabette güvenli gıda üretme becerisi büyük bir rol oynayacaktır. This summer's events – with such huge forest fires in Portugal and other countries – demonstrate that. Bu yaz Portekiz'de ve diğer ülkelerde meydana gelen büyük orman yangınları da bunu göstermektedir. That is going to cause huge administrative and financial problems for this Parliament. Bu Parlamento için büyük idari ve mali sorunlara neden olacaktır. When we are dealing with huge social upheaval we must also look at the costs. Büyük sosyal çalkantılarla uğraşırken maliyetlere de bakmalıyız. That is of huge importance to the European economy, and certainly to the Flemish economy. Bu, Avrupa ekonomisi ve kesinlikle Flaman ekonomisi için büyük önem taşımaktadır. The uneven distribution of income and the huge regional disparities impede sound economic development. Eşit olmayan gelir dağılımı ve büyük bölgesel farklılıklar, sağlıklı ekonomik kalkınmayı engellemektedir. The demobilisation and the reintegration of ex-combatants is a huge problem. Eski savaşçıların terhis edilmesi ve yeniden entegrasyonu büyük bir sorundur. It is a huge mess and, in the longer term, extremely dangerous. Bu büyük bir karmaşa ve uzun vadede son derece tehlikeli. China is a huge country of growing importance in the world. Çin dünyada önemi giderek artan büyük bir ülkedir. It is important; it has huge agreement, but we must also understand the real dangers. Bu önemlidir; büyük bir mutabakat söz konusudur, ancak gerçek tehlikeleri de anlamalıyız. The rulers of Europe have a huge responsibility at this crucial stage. Bu kritik aşamada Avrupa'nın yöneticilerine büyük sorumluluk düşmektedir. So as not to block the huge flows of foodstuffs exports. Büyük gıda maddesi ihracatı akışını engellememek için. I salute the huge achievement of one of the ancient small nations of Europe. Avrupa'nın kadim küçük uluslarından birinin bu büyük başarısını takdirle karşılıyorum. The draft text produced by the Convention is a huge step forward in this regard. Konvansiyon tarafından hazırlanan taslak metin bu konuda ileriye doğru atılmış büyük bir adımdır. But there is a huge amount of suspicion on their side too. Ancak onların tarafında da büyük miktarda şüphe var. The fact that it contains huge scientific errors is not the most serious thing. Büyük bilimsel hatalar içeriyor olması çok da ciddi bir şey değil. There has been huge interest and it is doing fine. Büyük bir ilgi var ve iyi gidiyor. Lastly, the issue of human rights is still a matter of huge concern if we wish to deepen cooperation with China. Son olarak, Çin ile işbirliğini derinleştirmek istiyorsak insan hakları meselesi hala büyük bir endişe kaynağıdır. The issue we are debating today has caused a huge stir. Bugün tartıştığımız konu büyük bir heyecan yarattı. Software interoperability and communications should, furthermore, be possible without huge licence fees. Ayrıca, yazılımın birlikte çalışabilirliği ve iletişim, büyük lisans ücretleri olmaksızın mümkün olmalıdır. The floods that put Central Europe under such immense strain this summer were a huge natural catastrophe. Bu yaz Orta Avrupa'yı böylesine büyük bir baskı altına alan seller büyük bir doğal felaketti. I therefore make a dramatic appeal, also to the presidency, to make huge strides forward on this score. Bu nedenle başkanlığa da bu konuda büyük adımlar atması için çarpıcı bir çağrıda bulunuyorum. Overcoming gender discrimination at work and in the social insurance systems is a huge challenge. İşyerinde ve sosyal sigorta sistemlerinde cinsiyet ayrımcılığının üstesinden gelmek büyük bir zorluktur. We keep getting caught in a huge tautology and I am afraid that this is precisely the economic policy which you support. Büyük bir totolojinin içinde sıkışıp kalıyoruz ve korkarım ki bu tam da sizin desteklediğiniz ekonomi politikası. The agricultural budget is probably typified by strokes of good fortune as well as huge setbacks. Tarım bütçesi muhtemelen büyük aksiliklerin yanı sıra iyi talih darbeleriyle de karakterize edilir. We face a huge challenge if we want to master all that. Tüm bunların üstesinden gelmek istiyorsak büyük bir zorlukla karşı karşıyayız. Interinstitutional cooperation is another area where huge savings could be made. Kurumlar arası işbirliği, büyük tasarrufların yapılabileceği bir diğer alandır. The point I should like to make to the Minister is that there is a huge contradiction where Turkey is concerned. Sayın Bakan'a belirtmek istediğim nokta, Türkiye söz konusu olduğunda büyük bir çelişki olduğudur. It has a huge diplomatic corps which reflects its colonial past. Sömürgeci geçmişini yansıtan büyük bir diplomatik teşkilata sahiptir. There is no information in the existing reports concerning this huge problem. Mevcut raporlarda bu büyük sorunla ilgili hiçbir bilgi yok. We can now see the huge costs for the former GDR. Eski Doğu Almanya için ne kadar büyük bir maliyet olduğunu artık görebiliyoruz. We still have a huge task ahead of us and limited time available. Önümüzde hala büyük bir görev ve kısıtlı bir zaman var. Prohibition creates huge profits for criminals, who seek to extend their market. Yasaklama, pazarlarını genişletmek isteyen suçlular için büyük kârlar yaratır. The case of Dr Aghajari has rightly aroused huge interest and concern in Iran and abroad. Dr Aghajari'nin davası İran'da ve yurtdışında haklı olarak büyük ilgi ve endişe uyandırdı. President Prodi told us this morning that the introduction of euro notes and coins was a huge success. Başkan Prodi bu sabah bize avro banknot ve madeni paraların piyasaya sürülmesinin büyük bir başarı olduğunu söyledi. Comitology really is a huge liability, as it is to this programme. Komitoloji, bu program için olduğu gibi gerçekten de büyük bir sorumluluktur. All candidate countries have huge problems with regard to their electricity transmission networks. Tüm aday ülkelerin elektrik iletim şebekeleriyle ilgili büyük sorunları vardır. That is a huge rise of 43% in two years. Bu iki yıl içinde %43 gibi büyük bir artış demek. That would be a huge step in the right direction. Bu doğru yönde atılmış büyük bir adım olacaktır. The problem is so huge that it cannot be seen. Sorun o kadar büyük ki görülemiyor. China is a huge country of growing importance in the world. Çin, dünyada önemi giderek artan büyük bir ülke. This will do huge damage to European economies. Bu durum Avrupa ekonomilerine büyük zarar verecektir. Unless we are able to do that, we are going to have to pick up a huge bill. Bunu yapamadığımız takdirde, büyük bir faturayı üstlenmek zorunda kalacağız. Interinstitutional cooperation is another area where huge savings could be made. Kurumlar arası iş birliği, büyük tasarrufların yapılabileceği bir başka alandır. The international community has made a huge effort to evacuate French subjects and 200 children of American clergymen. Uluslararası toplum Fransız tebaanın ve Amerikalı din adamlarının 200 çocuğunun tahliyesi için büyük çaba sarf etti. There now remains a huge job of cleaning up to be done. Şimdi yapılması gereken büyük bir temizlik işi var. Even now, European banks are still making huge profits from the trafficking of drugs, arms and people. Şu anda bile Avrupa bankaları uyuşturucu, silah ve insan kaçakçılığından büyük karlar elde etmeye devam ediyor. If the Commission is to be believed, that is a huge victory from the EU's point of view. Eğer Komisyon'a inanılacak olursa bu AB açısından büyük bir zaferdir. I think this protocol is of huge interest to both parties. Bu protokolün her iki taraf için de büyük önem taşıdığını düşünüyorum. Putting this into practice has huge implications. Bunu uygulamaya koymanın büyük etkileri vardır. Those who own the monetary assets are currently amassing huge fortunes which are again screaming out to be reinvested. Parasal varlıklara sahip olanlar şu anda yeniden yatırım yapılmasını haykıran büyük servetler biriktirmektedir. That will be a huge achievement. Bu büyük bir başarı olacak. Mr President, a huge task has been carried out by a lot of people over many years. Sayın Başkan, uzun yıllar boyunca pek çok kişi tarafından büyük bir görev yerine getirilmiştir. On the other hand, just these few issues caused huge problems, owing to differences in approach. Öte yandan sadece bu birkaç konu bile yaklaşım farklılıkları nedeniyle büyük sorunlara yol açmıştır. The directive is of huge importance, and it is futile to regulate safety for each Member State individually. Yönerge büyük önem taşımaktadır ve her bir Üye Devlet için güvenliği ayrı ayrı düzenlemek boşunadır. We must also prepare for what will be a huge demand for humanitarian aid. Ayrıca insani yardım için büyük bir talep oluşacaksa buna da hazırlıklı olmalıyız. The Seattle Summit and the huge public demonstrations made the need plain. Seattle Zirvesi ve büyük halk gösterileri ihtiyacı açıkça ortaya koydu. Starting is not such a problem, but secondary funding is a huge problem. Başlangıç böyle bir sorun değil, ancak ikincil finansman büyük bir sorun. The candidate countries, for their part, are making a huge, unprecedented effort to qualify for Union membership. Aday ülkeler ise Birlik üyeliğine hak kazanmak için büyük ve benzeri görülmemiş bir çaba sarf etmektedir. The issue we are debating today has caused a huge stir. Bugün tartışmakta olduğumuz konu büyük bir heyecan yaratmıştır. That is why the UNHCR must be given a huge financial boost. Bu nedenle BMMYK'ya büyük bir mali destek verilmelidir. Those are two huge wins for me. Bunlar benim için iki büyük kazanım. Social media had a huge impact on public relations, marketing and advertising. Sosyal medyanın halkla ilişkiler, pazarlama ve reklamcılık üzerinde büyük bir etkisi oldu. Social media had a huge impact on public relations, marketing and advertising. Sosyal medyanın halkla ilişkiler, pazarlama ve reklam verme üzerinde büyük etkisi oldu. Plastic waste is a huge problem for the planet. Plastik atıklar gezegen için büyük bir sorundur. Investments resulting in huge losses for some very powerful people. Yatırımlar bazı nüfuzlu üst düzey insanlar için büyük kayıplarla sonuçlandı. So it really is a huge opportunity, said Doyle. Yani bu gerçekten büyük bir fıtsat, dedi Doyle. Investments resulting in huge losses for some very powerful people. Bazı çok güçlü insanlar için büyük kayıplarla sonuçlanan yatırımlar. Dib, check out how huge your head looks on TV. Dib, baksana kafan televizyonda ne büyük görünüyor. Dib, check out how huge your head looks on TV. Dib, kafanın televizyonda ne kadar büyük göründüğüne bak. Those are two huge wins for me. Bunlar benim için iki büyük kazanç. That would be a huge step forward for space tourism. Bu, uzay turizmi için büyük bir adım olurdu. And that was why I made a huge decision in my life. İşte bu yüzden hayatımda büyük bir karar verdim. Despite the huge distances between galaxies their powerful gravity is always at work. Galaksiler arasındaki büyük mesafelere rağmen güçlü yerçekimleri her zaman etkilidir. Now our amphibian ancestors have made another huge leap forward. Şimdi amfibi atalarımız ileriye doğru büyük bir sıçrama daha yaptı. That would be a huge step forward for space tourism. Bu uzay turizmi açısından büyük bir adım olacaktır. Now our amphibian ancestors have made another huge leap forward. Artık amfibi atalarımız ileriye doğru büyük bir adım daha attı. So it really is a huge opportunity, said Doyle. Bu yüzden bu gerçekten büyük bir imkan, dedi Doyle. Simple communication can make a huge difference in your interactions with one another. Basit bir iletişim, birbirinizle olan etkileşimlerinizde büyük bir fark yaratabilir. If a bunch of people think I am a huge drug addict, Okay. Eğer bir grup insan benim büyük bir uyuşturucu bağımlısı olduğumu düşünüyorsa, tamam. Plastic waste is a huge problem for the planet. Plastik atıkları dünya açısından büyük bir problem. If correctly organized, we can ensure a very huge leap in tourism industry. Doğru organize edilirse turizm alanında büyük bir sıçrama sağlayabiliriz. Huge opportunity for somebody like me. Benim gibi biri için büyük fırsat. I discovered a huge black market for that kind of surgery. Bu tür ameliyatlar için büyük bir karaborsa olduğunu keşfettim. Now our amphibian ancestors have made another huge leap forward. Şimdi amfibi atalarımız ileriye doğru büyük bir atılım daha yaptı. Binky, this is a huge opportunity for you. Binky, bu senin için büyük bir fırsat. Social media had a huge impact on public relations, marketing and advertising. Sosyal medyanın halkla ilişkiler, pazarlama ve reklamcılık üzerinde büyük etkisi oldu. That would be a huge step forward for space tourism. Bu uzay turizmi adına büyük bir adım olurdu. He has a huge cock. Onun büyük bir horozu var. The huge building seemed to touch the sky. Büyük bina gökyüzüne dokunacak gibi görünüyordu. That's a huge mistake. Bu büyük bir hata. Men and women made huge amounts of money overnight. Erkekler ve kadınlar bir gecede büyük miktarlarda para kazandılar. Tom has a huge collection of Star Trek DVDs. Tom'un Star Trek DVD'lerinden oluşan büyük bir koleksiyonu var. The party organized by Tom was a huge success. Tom'un düzenlediği parti büyük bir başarıydı. We organized a huge party. Büyük bir parti düzenledik. This is a huge step forward for us. Bu bizim için büyük bir adım. The news caused a huge stir. Haberler büyük bir heyecan yarattı. It's a huge loss. Bu büyük bir kayıp. I think we made a huge mistake. Bence büyük bir hata yaptık. You're making a huge mistake. Büyük bir hata yapıyorsun. It was huge. Büyüktü. We must consider the question of whether we can afford such huge sums for armaments. Silahlanma için bu kadar büyük meblağları karşılayıp karşılayamayacağımız sorusunu düşünmeliyiz. Moving a huge boulder is going to be very hard. Büyük bir kayayı taşımak çok zor olacak. Fadil's death was a huge blow to the community. Fadıl'ın ölümü toplum için büyük bir darbe oldu. There's the chance to get a huge income in this business, a million yen a month is possible! Bu işte büyük bir gelir elde etme şansı var, ayda bir milyon yen mümkün! That was a huge breakthrough. Bu büyük bir atılımdı. Tom heard a huge explosion and ran outside to see what had happened. Tom büyük bir patlama duydu ve ne olduğunu görmek için dışarı koştu. That was a huge breakthrough. O büyük bir atılımdı. Tom is a huge baseball fan. Tom büyük bir beyzbol hayranı. Tom lives in a huge house. Tom büyük bir evde yaşıyor. That was a huge relief. Bu büyük bir rahatlamaydı. I think that was a huge mistake. Onun büyük bir hata olduğunu düşünüyorum. There was a huge explosion. Büyük bir patlama oldu. Tom isn't a huge football fan. Tom büyük bir futbol hayranı değil. It's a huge gamble. Bu büyük bir kumar. This is a huge waste of time. Bu büyük bir zaman kaybı. I hope we're not making a huge mistake. Büyük bir hata yapmadığımızı umarım. Tom knew he'd just made a huge mistake. Tom az önce büyük bir hata yaptığını biliyordu. That's a huge problem really. Bu gerçekten büyük bir sorun. Tom jumped over the huge ditch. Tom büyük hendeğin üzerinden atladı. Tom has a huge crush on Mary. Tom, Mary'ye büyük bir aşk besliyor. Tom was lowering a heavy box with a huge crane. Tom büyük bir vinçle ağır bir kutuyu indiriyordu. That's a huge trophy. Bu büyük bir ödül. This is a huge step forward for me. Bu benim için büyük bir adım. Tom and Mary had a huge fight this morning. Tom ve Mary bu sabah büyük bir kavga ettiler. It'll be huge. Büyük olacak. Is it true that you cut this huge tree by yourself? Bu büyük ağacı kendi başınıza kestiğiniz doğru mu? A few years ago, there was a huge scandal. Birkaç yıl önce büyük bir skandal yaşandı. I made a huge mistake. Büyük bir hata yaptım. My aunt inherited the huge estate. Teyzeme miras olarak büyük bir emlak kaldı. He knows how to cut huge trees. Büyük ağaçların nasıl kesileceğini biliyor. That's a huge mistake. O büyük bir hata. This is the first time I've seen a strawberry this huge. İlk defa bu kadar büyük bir çilek görüyorum. Our team returned home after a huge victory. Ekibimiz büyük bir zaferin ardından eve döndü. Tom and I had a huge fight. Tom ve ben büyük bir kavga ettik. I hope we're not making a huge mistake. Umarım büyük bir hata yapmıyoruzdur. I think that was a huge mistake. Bence bu büyük bir hataydı. It was pretty huge. O oldukça büyüktü. What a huge dog! Ne büyük bir köpek! The hospital there is not huge. Oradaki hastane büyük değil. What is that huge building? O büyük bina nedir? My grandmother lives alone in a huge, old house. Büyükannem büyük, eski bir evde yalnız yaşıyor. The experiment was a huge success. Deney büyük bir başarıydı. We blew up a huge rock with dynamite. Dinamitle büyük bir kayayı havaya uçurduk. I think that's a huge mistake. Bence bu büyük bir hata. Doing that would be a huge waste of time. Bunu yapmak büyük bir zaman kaybı olur. A huge monster is coming down the mountain. Büyük bir canavar dağdan aşağı iniyor. We visited a huge amusement park in São Paulo. São Paulo'da büyük bir eğlence parkını ziyaret ettik. It was a huge difference. Büyük bir fark vardı. It was a huge massacre. Büyük bir katliamdı. The cost was huge. Maliyet büyüktü. Could you do me a huge favor? Bana büyük bir iyilik yapar mısın? Tom and Mary had a huge fight this morning. Tom ve Mary bu sabah büyük bir kavga etti. He made a huge mistake. O büyük bir hata yaptı. It was a huge increase. Büyük bir artış oldu. There are huge interests at stake. Hissede büyük kârlar var. It was a huge project. O büyük bir projeydi. There's a huge hole in the wall. Duvarda büyük bir delik var. Lee was taking a huge chance. Lee büyük bir risk alıyordu. That's a huge achievement. Bu büyük bir başarı. There is a huge arch over the road. Yolun üzerinde büyük bir kemer var. The football player has made a huge mistake. Futbolcu büyük bir hata yaptı. A few years ago, there was a huge scandal at my school. Birkaç yıl önce, okulumda büyük bir skandal yaşandı. I don't think that it makes a huge difference. Bunun büyük bir fark yarattığını düşünmüyorum. Doing that would be a huge mistake. Bunu yapmak büyük bir hata olurdu. That's a huge accomplishment. O büyük bir başarı. We could be making a huge mistake here. Burada büyük bir hata yapıyor olabiliriz. We organized a huge party. Büyük bir parti organize ettik. A huge explosion occurred in Tianjin. Tianjin'de büyük bir patlama meydana geldi. Layla owned a huge estate in Texas. Leyla, Teksas'ta büyük bir mülke sahipti. This huge war has been prolonged. Bu büyük savaş uzadı. You just made a huge mistake. Az önce büyük bir hata yaptın. It could be a huge opportunity. Bu büyük bir fırsat olabilir. It's a huge task. Bu büyük bir görev. He knows how to cut huge trees. O büyük ağaçları nasıl keseceğini biliyor. It's a huge opportunity. Bu büyük bir fırsat. We had huge losses. Büyük kayıplarımız vardı. This is a huge house. Bu büyük bir ev. We have a huge job ahead of us. Önümüzde büyük bir iş var. I need a huge favor. Büyük bir iyiliğe ihtiyacım var. It's a huge responsibility. Bu büyük bir sorumluluk. I have a huge crush on Tom. Tom'a karşı büyük bir aşk besliyorum. Tom is taking a huge chance, isn't he? Tom büyük bir şans alıyor, değil mi? He made a huge mistake. Büyük bir hata yaptı. That's a huge cost savings. Bu büyük bir maliyet tasarrufu. Tom has a huge collection of knives. Tom'un büyük bir bıçak koleksiyonu var. We visited a huge amusement park in São Paulo. Sao Paulo'daki büyük bir eğlence parkını ziyaret ettik. It's a huge commitment. Bu büyük bir taahhüt. When you have allergies, eating at a restaurant is a huge pain. Alerjiniz varsa, restoranda yemek yemek büyük bir eziyettir. Nixon won the election of 1972 by a huge popular vote. Nixon 1972 seçimlerini büyük bir halk oylamasıyla kazandı. It was a huge relief. Büyük bir rahatlamaydı. He lives in a huge house. O, büyük bir evde yaşıyor. The ocean is a huge body of water that is constantly in motion. Okyanus sürekli hareket halinde olan büyük bir su kütlesidir. He has a huge ego. Onun büyük bir egosu var. I don't think it makes a huge difference. Bunun büyük bir fark yarattığını düşünmüyorum. Fadil wanted to make a huge sacrifice for Dania. Fadıl, Dania için büyük fedakarlık yapmak istedi. Yesterday I went to the zoo and saw a huge walrus. Dün hayvanat bahçesine gittim ve büyük bir deniz ayısı gördüm. That was a huge mistake. Bu büyük bir hataydı. Tom is taking a huge chance. Tom büyük bir şans alıyor. It's a huge loss. Büyük bir kayıp. There is a huge fire up there. Orada üst tarafta büyük bir yangın var. I guarantee a huge audience for tonight's premiere. Bu geceki gala için büyük bir izleyici kitlesi garanti ediyorum. Tom gave Mary a huge kiss. Tom Mary'ye büyük bir öpücük verdi. We got into a huge snowstorm. Büyük bir kar fırtınasına yakalandık. That's a huge trophy. O büyük bir ödül. It's a huge responsibility. O büyük bir sorumluluk. Tom is taking a huge chance. Tom büyük bir risk alıyor. Tom is taking a huge chance, isn't he? Tom büyük bir risk alıyor, değil mi? Tom was taking a huge risk. Tom büyük bir risk alıyordu. Sami purchased a huge mansion in Egypt. Sami Mısır'da büyük bir malikane satın aldı. Tom has a huge bruise on his right leg. Tom'un sağ bacağında büyük bir morluk var. That's a huge relief. Bu büyük bir rahatlama. I think that's a huge mistake. Ben onun büyük bir hata olduğunu düşünüyorum. Suddenly a huge wave came and the boat disappeared. Aniden büyük bir dalga geldi ve tekne kayboldu. It was all just a huge misunderstanding. Hepsi büyük bir yanlış anlaşılmaydı. It's a huge contract. Bu büyük bir sözleşme. I hope this isn't a huge mistake. Umarım bu büyük bir hata değildir. She has huge debts. Onun büyük borçları var. This huge dam is an incredible fit of construction. Bu büyük baraj, inşaatın inanılmaz bir uyumudur. That would be a huge waste of money. Bu büyük bir para kaybı olurdu. Mary's parents have a huge house. Mary'nin anne babasının büyük bir evi var. A few years ago, there was a huge scandal. Birkaç yıl önce, büyük bir skandal yaşandı. He began buying gold in huge amounts. Büyük miktarlarda altın almaya başladı. The concert was a huge success. Konser büyük bir başarıydı. Two huge bull elephants duelled for several days to determine which one would father the next generation. İki büyük boğa fil, hangisinin gelecek neslin babası olacağını belirlemek için birkaç gün boyunca düello yaptı. I've got a huge problem. Büyük bir sorunum var. There is a huge arch over the road. Yolda büyük bir kemer var. Brazil is a huge country. Brezilya büyük bir ülke. It was a huge explosion. Büyük bir patlamaydı. We got into a huge snowstorm. Biz büyük bir kar fırtınasına yakalandık. Tom is taking a huge risk. Tom büyük bir risk alıyor. Tom said the crowd was huge. Tom kalabalığın büyük olduğunu söyledi. This basement is huge. Bu bodrum büyük. Tom and I had a huge fight this morning. Tom ve ben bu sabah büyük bir kavga ettik. There are huge interests at stake. Büyük çıkarlar söz konusu. Tom Jackson and John Smith were building a huge business empire in Europe. Tom Jackson ve John Smith Avrupa'da büyük bir iş imparatorluğu kuruyorlardı. Tom had a huge smile on his face. Tom'un yüzünde büyük bir gülümseme vardı. It was pretty huge. Oldukça büyüktü. I'm sorry I'm such a huge disappointment to you. Senin için büyük bir hayal kırıklığı olduğum için özür dilerim. Tom has a huge ego. Tom'un büyük bir egosu var. The street was blocked by a huge truck. Cadde büyük bir kamyon tarafından kapatılmıştı. She lost sight of her friend in the huge crowd. Büyük kalabalığın içinde arkadaşını gözden kaybetti. Boredom is a huge problem. Can sıkıntısı büyük bir sorun. It's going to be huge. Bu büyük olacak. Mary is not a huge football fan. Mary büyük bir futbol hayranı değil. It's a huge opportunity. O büyük bir fırsat. Dan had a huge garage in the back of his house. Dan'ın evinin arkasında büyük bir garajı vardı. Tom made a huge difference. Tom büyük bir fark yarattı. This is a huge development. Bu büyük bir gelişme. I have a huge sailboat. Benim büyük bir yelkenlim var. He will never get over his huge business losses. Büyük iş kayıplarını asla atlatamayacak. It's a huge shock to me. Bu benim için büyük bir şok. China is a huge country. Çin büyük bir ülkedir. Tom Jackson and John Smith were building a huge business empire in Europe. Tom Jackson ve John Smith, Avrupa'da büyük bir iş imparatorluğu kuruyorlardı. There was a huge explosion. Büyük bir patlama vardı. My sixty-year-old aunt inherited the huge estate. Altmış yaşındaki teyzeme büyük bir miras kaldı. I had a huge dog. Büyük bir köpeğim var. Yesterday we went into a huge maze. Dün büyük bir labirente girdik. Layla owned a huge estate in Texas. Layla'nın Teksas'ta büyük bir mülkü vardı. Doing that would be a huge mistake. Onu yapmak büyük bir hata olurdu. It was a huge massacre. O büyük bir katliamdı. It was a huge disappointment. Büyük bir hayal kırıklığıydı. I bought a huge bag of dried figs yesterday. Dün büyük bir torba kuru incir satın aldım. It was a huge relief. Bu büyük bir rahatlamaydı. A huge crowd of people waited. Büyük bir kalabalık bekliyordu. Did we make a huge mistake? Büyük bir hata mı yaptık? Tom is a huge baseball fan. Tom büyük bir beyzbol hayranıdır. That's a huge achievement. O büyük bir başarı. They made money by selling drugs into the huge market. Büyük bir pazara uyuşturucu satarak para kazanıyorlardı. Mary is not a huge football fan. Mary büyük bir futbol hayranı değildir. The new telescope was shipped in a huge wooden box. Yeni teleskop büyük bir ahşap kutu içinde gönderildi. It was a huge change. Büyük bir değişiklik oldu. He will never get over his huge business losses. O asla büyük iş kayıplarının üstesinden gelemeyecek. That's a huge accomplishment. Bu büyük bir başarı. It's a huge concern. Bu büyük bir endişe. We made a huge mistake. Büyük bir hata yaptık. It was a huge difference. Bu büyük bir farktı. We still have a couple of huge decisions to make. Hala vermemiz gereken birkaç büyük karar var. Is it true that you cut this huge tree by yourself? Bu büyük ağacı tek başına kestiğin doğru mu? We had huge losses. Büyük kayıplarımız oldu. The huge tanker has just left the dock. Büyük tanker az önce rıhtımdan ayrıldı. It was a huge deal. Büyük bir anlaşmaydı. Tom said he thought that it would be a huge mistake to tell Mary what had happened. Tom, olanları Mary'ye anlatmanın büyük bir hata olacağını düşündüğünü söyledi. Tom has a huge cock. Tom'un büyük bir horozu var. She lives in a huge house. O, büyük bir evde yaşıyor. I'm a huge fan of golf. Büyük bir golf hayranıyım. A huge scandal happened. Büyük bir skandal oldu. The line was huge and stretched all the way around the block. Sıra büyüktü ve blok etrafındaki bütün yolda uzanıyordu. That made a huge difference. O büyük bir fark yarattı. The building is a huge structure. Bina büyük bir yapıdır. Tom hid under a huge rock. Tom büyük bir kayanın altına saklandı. This is a huge loss. Bu büyük bir kayıp. They say that a huge dam will be built. Büyük bir baraj inşa edileceğini söylüyorlar. This is a huge undertaking. Bu büyük bir girişim. I caught a huge fish today. Bugün büyük bir balık yakaladım. Sami heard a huge explosion. Sami büyük bir patlama duydu. They say that a huge dam will be built. Onlar büyük bir barajın yapılacağını söylüyor. A few years ago, there was a huge scandal at my school. Birkaç yıl önce okulumda büyük bir skandal yaşandı. Fibre-optic cables can carry huge amounts of information. Fiber optik kablolar büyük miktarda bilgi taşıyabilir. It's a huge mistake. Bu büyük bir hata. Fadil wanted to make a huge sacrifice for Dania. Fadıl, Dania için büyük bir fedakarlık yapmak istedi. Our team returned home after a huge victory. Takımımız büyük bir zaferden sonra yuvaya döndü. That made a huge difference. Bu büyük bir fark yarattı. Tom has a huge boat. Tom'un büyük bir teknesi var. There is a huge fire up there. Orada büyük bir yangın var. That would be a huge waste of money. O büyük bir para israfı olurdu. Tom has a huge collection of knives. Tom'un büyük bir bıçak kolleksiyonu var. The dent is huge. Göçük büyük. Doing that would be a huge waste of time. Bunu yapmak büyük bir zaman kaybı olurdu. The street was blocked by a huge truck. Sokak büyük bir kamyon tarafından tıkanmıştı. I hope this isn't a huge mistake. Bunun büyük bir hata olmadığını umuyorum. Tokyo is a huge city. Tokyo büyük bir şehir. Tom's phone is huge. Tom'un telefonu büyüktür. It was a huge disappointment. Bu büyük bir hayal kırıklığıydı. Tom heard a huge explosion and ran outside to see what had happened. Tom büyük bir patlama duydu ve ne olduğunu görmek için dışarıya koştu. Tim is a huge fan of satirical comedy. Tim büyük bir hicivsel komedi hayranıdır. What a huge loss. Ne büyük bir kayıp. Your dog has huge paws! Senin köpeğinin büyük pençeleri var! There are huge snakes on this island. Bu adada büyük yılanlar var. Dan had a huge garage in the back of his house. Dan'in evinin arkasında büyük bir garajı vardı. Tom died while trying to repair Mary's microwave because he touched the huge capacitor with a screwdriver. Tom, Mary'nin mikrodalgasını tamir etmeye çalışırken öldü çünkü tornavidayla büyük kapasitöre dokunmuştu. That huge mammal is called an elephant. Bu büyük memeliye fil denir. Tom is taking a huge risk. Tom büyük risk alıyor. The party was a huge success. Parti büyük bir başarıydı. The news caused a huge stir. Haber büyük bir heyecan yarattı. It was a huge deal. Bu büyük bir anlaşmaydı. A huge tanker just pulled out from the dock. Büyük bir tanker az önce rıhtımdan ayrıldı. That's a huge challenge. Bu büyük bir meydan okuma. I'm a huge fan of golf. Ben büyük bir golf tutkunuyum. It took seventeen years to build this huge dam. Bu büyük barajı inşa etmek on yedi yıl sürdü. Tom made a huge mistake. Tom büyük bir hata yaptı. The passengers were asleep in their cabins when the ship hit a huge iceberg. Gemi büyük bir buzdağına çarptığında yolcular kamaralarında uyuyorlardı. It was a huge change. Bu büyük bir değişiklikti. You've made a huge mistake. Büyük bir hata yaptın. I'm going to do you a huge favor. Sana büyük bir iyilik yapacağım. This is a huge honor. Bu büyük bir onur. That was a huge mistake. O büyük bir hataydı. We had a huge dinner. Büyük bir yemek yedik. This is a huge mistake. Bu büyük bir hata. Fadil's death was a huge blow to the community. Fadıl'ın ölümü topluluk için büyük bir darbeydi. We had a huge fight. Büyük bir kavga ettik. Tom has a huge collection of Star Trek DVDs. Tom'un büyük bir Star Trek DVD koleksiyonu var. Tom and Mary had a huge fight. Tom ve Mary büyük bir kavga ettiler. Algeria is definitely a huge player in North Africa's geopolitics. Cezayir, Kuzey Afrika'nın jeopolitiğinde kesinlikle büyük bir oyuncu. Show More (439)
2	huge	çok büyük	adj.
	That, I think, is a huge political shortcoming. Bu bence çok büyük bir siyasi eksikliktir. A huge amount of work went into that position. Bu mevki için çok büyük bir emek harcanmıştır. Like you, I believe that there are huge areas for possible improvements. Ben de sizin gibi, olası iyileştirmeler için çok büyük alanlar olduğuna inanıyorum. The second issue is the really huge and complex issue of migration. İkinci konu ise gerçekten çok büyük ve karmaşık olan göç meselesidir. There are some reasons to be hopeful, but there are still huge reasons to feel frustrated and hopeless. Umutlu olmak için bazı nedenler var, ancak hayal kırıklığı ve umutsuzluk hissetmek için hala çok büyük nedenler var. We have a huge and unacceptable level of abortion in Ireland. İrlanda'da çok büyük ve kabul edilemez düzeyde bir kürtaj sorunumuz var. Asia is not only huge in terms of area. Asya sadece yüzölçümü bakımından çok büyük değil. It has been a huge undertaking. Bu çok büyük bir girişim oldu. We still have a huge task ahead of us and limited time available. Önümüzde hala çok büyük bir görev ve kısıtlı bir zaman var. Indeed, for some 'forestry'districts, which have lost 20% of their trees, this represents a huge loss. Gerçekten de ağaçlarının %20'sini kaybeden bazı 'ormancılık' bölgeleri için bu çok büyük bir kayıp anlamına gelmektedir. There is a huge job for us to do in Afghanistan. Afganistan'da yapmamız gereken çok büyük bir iş var. We have a huge and unacceptable level of abortion in Ireland. İrlanda'da çok büyük ve kabul edilemez düzeyde kürtaj vakası yaşamaktayız. The Prestige accident was huge and tragic and must not happen again. Prestige kazası çok büyük ve trajikti ve bir daha tekrarlanmamalı. The profits are huge, and that is why this shady market is so attractive to operators. Kârlar çok büyük ve bu yüzden bu karanlık pazar operatörler için bu kadar çekici. That strikes me as a huge problem. Bu bana çok büyük bir sorun gibi geliyor. The issue has huge implications for the democracy and freedom of communications. Bu konunun demokrasi ve iletişim özgürlüğü açısından çok büyük etkileri var. The uneven distribution of income and the huge regional disparities impede sound economic development. Gelir dağılımındaki eşitsizlikler ve çok büyük bölgesel dengesizlikler, sağlıklı ekonomik gelişmeye engel olmaktadır. We have committed in the past huge resources to this partnership. Geçmişte bu ortaklık için çok büyük kaynaklar ayırdık. We know that there is a huge volume of historical waste. Çok büyük miktarda tarihi atık olduğunu biliyoruz. The market that this generates is huge. Bunun yarattığı pazar çok büyüktür. Human suffering was huge, and the grieving for the victims continues. İnsanların çektiği acı çok büyüktü ve kurbanların yası devam ediyor. What is the way to implement those very technical changes - which are in fact huge in scale - as quickly as possible? Gerçekte çok büyük ölçekli olan bu teknik değişiklikleri mümkün olan en kısa sürede uygulamanın yolu nedir? It is a huge commitment, probably the biggest any of us will experience. Bu çok büyük bir sorumluluk, muhtemelen hepimizin deneyimleyeceği en büyük sorumluluk. There's a huge difference, and I should know. Çok büyük bir fark var ve bunu bilmeliyim. So it really is a huge opportunity, said Doyle. Doyle bunun gerçekten çok büyük bir fırsat olduğunu söyledi. Kurt, this TV show is a huge opportunity. Kurt, bu televizyon şovu çok büyük bir imkan. Kurt, this TV show is a huge opportunity. Kurt, bu televizyon programı çok büyük bir olanak. Binky, this is a huge opportunity for you. Binky, bu senin için çok büyük bir imkan. If correctly organized, we can ensure a very huge leap in tourism industry. Doğru organize edilirse turizm alanında çok büyük bir sıçrama sağlayabiliriz. Kurt, this TV show is a huge opportunity. Kurt, bu TV programı çok büyük bir imkan. The degree of freedom associated with atoms will be huge. Atomlarla ilgili serbestlik derecesi çok büyük olacaktır. If correctly organized, we can ensure a very huge leap in tourism industry. Doğru şekilde organize edilirse, turizm sektöründe çok büyük bir sıçrama sağlayabiliriz. The degree of freedom associated with atoms will be huge. Atomlarla ilişkili serbestlik derecesi çok büyük olacaktır. The line was huge and stretched all the way around the block. Sıra çok büyüktü ve tüm bloğun etrafını sarmıştı. Tom said the crowd was huge. Tom kalabalığın çok büyük olduğunu söyledi. This could be huge. Bu çok büyük bir şey olabilir. This is a huge development. Bu çok büyük bir gelişme. There are huge snakes on this island. Bu adada çok büyük yılanlar var. Wow, that line is huge! Vay, bu sıra çok büyük! The building is a huge structure. Bina çok büyük bir yapı. The potential market is huge. Potansiyel pazar çok büyük. This car has a huge engine. Bu arabanın çok büyük bir motoru var. It's a huge contract. Bu çok büyük bir anlaşma. OMG, the volcanic eruption was HUGE! Aman Tanrım, volkanik patlama çok büyüktü! This is a huge house. Bu çok büyük bir ev. Russia is huge. Rusya çok büyük. Houston is a huge, sprawling city. Houston çok büyük, geniş bir şehir. The distances between buildings here are huge. Buradaki binalar arasındaki mesafeler çok büyük. The difference could be huge. Aradaki fark çok büyük olabilir. It'll be huge. Çok büyük olacak. We could be making a huge mistake here. Burada çok büyük bir hata yapıyor olabiliriz. It's a huge shock to me. Benim için çok büyük bir şok. It's going to be huge. Çok büyük olacak. It's huge. Çok büyük. That's a huge number. Bu çok büyük bir rakamdır. God, this place is huge! Tanrım, burası çok büyük! That TV is huge. Bu televizyon çok büyük. Tom was huge. Tom çok büyüktü. Tom lives in a huge house. Tom çok büyük bir evde yaşıyor. That's a huge problem really. O gerçekten çok büyük bir sorun. The difference could be huge. Fark çok büyük olabilir. The demand is huge. Talep çok büyük. Moving a huge boulder is going to be very hard. Çok büyük bir kaya parçasını hareket ettirmek çok zor olacak. The net is huge. Ağ çok büyük. The portions are huge at this restaurant. Bu restoranda porsiyonlar çok büyük. It was huge. Çok büyüktü. The hospital there is not huge. Oradaki hastane çok büyük değil. The problem is huge. Sorun çok büyük. This place is huge. Bu yer çok büyük. He began buying gold in huge amounts. Çok büyük miktarlarda altın almaya başladı. I don't think that it makes a huge difference. Çok büyük bir fark yarattığını düşünmüyorum. That animal is huge! Bu hayvan çok büyük! Tokyo is a huge city. Tokyo çok büyük bir şehirdir. She has huge debts. Çok büyük borçları var. It's a huge concern. Bu çok büyük bir endişe. Hippopotamuses are huge animals. Hipopotamlar çok büyük hayvanlardır. That place was huge. Orası çok büyük bir yerdi. You're making a huge mistake. Çok büyük bir hata yapıyorsun. The Milky Way is huge. Samanyolu çok büyük. It was a huge explosion. Çok büyük bir patlamaydı. Algeria is definitely a huge player in North Africa's geopolitics. Cezayir, Kuzey Afrika jeopolitiğinde kesinlikle çok büyük bir oyuncu. That place was huge. O yer çok büyüktü. That's a huge organ. O çok büyük bir organ. The dent is huge. Göçük çok büyük. That's a huge organ. Bu çok büyük bir org. That TV is huge. Şu televizyon çok büyük. Wow, that line is huge! Vay canına, bu sıra çok büyük! This is huge. Bu çok büyük. The cost in lives was huge. Can kaybı çok büyük oldu. This basement is huge. Bu bodrum çok büyük. China is a huge country. Çin çok büyük bir ülke. It was a huge project. Çok büyük bir projeydi. The river carries a huge volume of water. Nehir çok büyük miktarda su taşıyor. This is a huge deal. Bu çok büyük bir olay. She lives in a huge house. Çok büyük bir evde yaşıyor. Tom was taking a huge risk. Tom çok büyük bir riske giriyordu. That's huge. Bu çok büyük. This could be huge. Bu çok büyük olabilir. It's a huge mistake. Bu çok büyük bir hata. Tom was taking a huge risk. Tom çok büyük risk alıyordu. This is a huge undertaking. Bu çok büyük bir girişim. It's a huge deal. Bu çok büyük bir olay. The net is huge. Şebeke çok büyük. It's a huge library. Bu çok büyük bir kütüphane. Boredom is a huge problem. Can sıkıntısı çok büyük bir sorundur. It was a huge increase. Çok büyük bir artış oldu. The river carries a huge volume of water. Nehir çok büyük miktarda su taşır. This building is huge. Bu bina çok büyük. That's a huge number. Bu çok büyük bir numara. He has a huge ego. Çok büyük bir egosu var. That was huge. Bu çok büyüktü. This place is huge. Burası çok büyük. We had a huge dinner. Çok büyük bir akşam yemeği yedik. I don't think it makes a huge difference. Çok büyük bir fark yarattığını düşünmüyorum. Show More (111)
3	huge	kocaman	adj.
	Tim Burton's characters have huge eyes. Tim Burton'ın karakterlerinin kocaman gözleri vardır. That huge mammal is called an elephant. O kocaman memeliye fil deniyor. Your dog has huge paws! Köpeğinin kocaman patileri var! God, this place is huge! Tanrım, bu yer kocaman! Tom has a huge cock. Tom'un kocaman bir siki var. Hippopotamuses are huge animals. Suaygırları kocaman hayvanlardır. Hippos have huge mouths. Suaygırlarının kocaman ağızları var. There's a huge hole in the wall. Duvarda kocaman bir delik var. Tom is huge, isn't he? Tom kocaman, değil mi? Tom had a huge smile on his face. Tom'un yüzünde kocaman bir gülümseme vardı. I gave Tom a huge hug. Tom'a kocaman sarıldım. You're a huge guy. Sen kocaman bir adamsın. Tom's a huge guy. Tom kocaman bir adam. That's huge. O kocaman. Tom's eyes are huge. Tom'un gözleri kocaman. Tom gave Mary a huge hug. Tom, Mary'e kocaman sarıldı. Tom had some huge nose hairs. Tom'un burnunda kocaman kıllar vardı. This building is huge. Bu bina kocaman. I ate a huge breakfast. Kocaman bir kahvaltı ettim. We arrived to find a huge meal ready for us. Oraya vardığımızda bizim için kocaman bir yemek hazırdı. Hippopotamuses are huge mammals. Suaygırları kocaman memeli hayvanlardır. We blew up a huge rock with dynamite. Dinamitle kocaman bir kayayı havaya uçurduk. I had a huge breakfast, so I'm not really very hungry now. Kocaman bir kahvaltı yaptım, o yüzden şu an pek aç değilim. That animal is huge! O hayvan kocaman! It's a huge library. Kocaman bir kütüphane. Tom is a huge guy. Tom kocaman bir adam. He has a huge handlebar mustache. Kocaman bir bıyığı var. It's huge. O kocaman. This is a huge waste of time. Bu kocaman bir zaman kaybıdır. That was huge. O kocamandı. A huge monster is coming down the mountain. Kocaman bir canavar dağdan aşağıya iniyor. Sami turned Layla's body over and found a huge gaping wound in her chest. Sami, Layla'nın cesedini ters çevirdi ve göğsünde kocaman bir yara buldu. What is that huge building? Bu kocaman bina da ne? The new telescope was shipped in a huge wooden box. Yeni teleskop kocaman ahşap bir kutuda gönderildi. Tom gave Mary a huge kiss. Tom, Mary'e kocaman bir öpücük verdi. Hippos have huge mouths. Su aygırlarının kocaman ağızları vardır. I bought a huge bag of dried figs yesterday. Dün kocaman bir torba kuru incir aldım. The hole looked huge. Delik kocaman görünüyordu. Mary has huge tits. Mary'nin kocaman göğüsleri var. Houston is a huge, sprawling city. Houston kocaman, büyüyen bir şehir. Tom is huge. Tom kocaman. His biceps are huge. Pazuları kocaman. Tom has a huge bruise on his right leg. Tom'un sağ bacağında kocaman bir çürük var. I have a huge sailboat. Kocaman bir yelkenlim var. He lives in a huge house. Kocaman bir evde yaşıyor. The problem is huge. Sorun kocaman. Tom's eyes are huge. Tom'un gözleri kocamandır. Seen from the sky, the river looked like a huge snake. Gökyüzünden bakıldığında, nehir kocaman bir yılan gibi görünüyordu. Tom's phone is huge. Tom'un telefonu kocaman. I wanted to buy the huge stuffed bear at Ken's store, but it was not for sale. Ken'in dükkanındaki kocaman içi doldurulmuş ayıyı almak istedim ama satılık değildi. He has a huge cock. Kocaman bir aleti var. This is the first time I've seen a strawberry this huge. Böyle kocaman bir çileği ilk defa görüyorum. Layla thinks that dingoes are huge monsters. Layla dingoların kocaman canavarlar olduğunu sanıyor. I wanted to buy the huge stuffed bear at Ken's store, but it was not for sale. Ken'in dükkânındaki kocaman pelüş ayıyı almak istedim ama satılık değildi. This is huge. Bu kocaman. The lion opened its huge mouth and roared. Aslan kocaman ağzını açtı ve kükredi. Yesterday I went to the zoo and saw a huge walrus. Dün hayvanat bahçesine gittim ve kocaman bir deniz aygırı gördüm. There's a huge black widow spider in my room! Odamda kocaman bir karadul örümceği var! I had a huge dog. Kocaman bir köpeğim vardı. Mary's parents have a huge house. Mary'nin ailesinin kocaman bir evi var. I saw a huge dog lying in front of Mr Hill's house. Bay Hill'in evinin önünde yatan kocaman bir köpek gördüm. Show More (58)
4	huge	devasa	adj.
	A weak central authority is not capable of governing the huge country with its many natural resources. Zayıf bir merkezi otorite, çok sayıda doğal kaynağa sahip devasa bir ülkeyi yönetme kapasitesine sahip değildir. There is, alas, a huge danger of civil war in this enormous and densely populated African country. Ne yazık ki bu devasa ve yoğun nüfuslu Afrika ülkesinde büyük bir iç savaş tehlikesi var. Lastly, we need unity to show that Europe is equal to the huge challenges before it. Son olarak Avrupa'nın önündeki devasa zorluklara eşit olduğunu göstermek için birliğe ihtiyacımız var. The latter point constitutes a huge programme which would oblige the United States to attack many of its allies. Bu son nokta, ABD'yi müttefiklerinin çoğuna saldırmak zorunda bırakacak devasa bir program teşkil etmektedir. Today, they grow enough food for their huge populations and have surplus for exports. Bugün, devasa nüfuslarına yetecek kadar gıda yetiştiriyorlar ve ihracat için fazlalıkları var. So as not to block the huge flows of foodstuffs exports. Böylece devasa gıda maddesi ihracatı akışını engellememiş oluruz. These are huge tasks requiring amounts far greater than those initially planned. Bunlar, başlangıçta planlanandan çok daha büyük meblağlar gerektiren devasa görevlerdir. I am not going to talk to you about the huge numbers that you deal with. Sizinle uğraştığınız devasa rakamlar hakkında konuşmayacağım. The humanitarian crisis has taken on huge proportions. İnsani kriz devasa boyutlara ulaşmıştır. These are not the little coastal communities that will be affected, these are the huge business ventures. Etkilenecek olanlar küçük kıyı toplulukları değil, devasa ticari girişimlerdir. Gone are the days of the huge deficits common in the 1990s. 1990'larda yaygın olan devasa açıkların olduğu günler geride kaldı. Slipping through these huge powers in the slipstream of a liberalisation measure is quite inappropriate. Bu devasa yetkileri bir liberalleşme tedbiri altında bir kenara itmek oldukça uygunsuzdur. Today we have a very different country which is struggling hard to overcome huge structural problems. Bugün karşımızda devasa yapısal sorunların üstesinden gelmek için büyük bir mücadele veren çok farklı bir ülke var. The problem of this huge stack of unimplemented payments must be addressed. Uygulanmayan bu devasa ödeme yığını sorunu ele alınmalıdır. In view of the huge challenges ahead, the proposals are not ambitious enough. Önümüzdeki devasa zorluklar göz önüne alındığında, teklifler yeterince iddialı değildir. In view of the huge challenges ahead, the proposals are not ambitious enough. Önümüzdeki devasa zorluklar göz önüne alındığında teklifler yeterince iddialı değildir. Every year I am shocked at the huge amount of work they have to do. Her yıl yapmak zorunda oldukları devasa iş karşısında şok oluyorum. It is clear that the Commission bends over backwards to accommodate shipowners of these huge supertrawlers. Komisyon'un bu devasa süper trol gemilerinin armatörlerini memnun etmek için her türlü çabayı gösterdiği açıktır. Slipping through these huge powers in the slipstream of a liberalisation measure is quite inappropriate. Bu devasa güçleri bir liberalleşme tedbirinin arkasına takmak oldukça uygunsuzdur. It is clear that the Commission bends over backwards to accommodate shipowners of these huge supertrawlers. Komisyonun bu devasa süper trol gemilerinin armatörlerini memnun etmek için her türlü çabayı gösterdiği açıktır. The creation of this huge market would amount to the United States annexing the European Economic Area. Bu devasa pazarın yaratılması ABD'nin Avrupa Ekonomik Alanını ilhak etmesi anlamına gelecektir. Despite the huge distances between galaxies their powerful gravity is always at work. Galaksiler arasındaki devasa mesafelere rağmen güçlü çekim güçleri her zaman iş başındadır. Layla thinks that dingoes are huge monsters. Leyla dingoların devasa canavarlar olduğunu düşünüyor. The huge building seemed to touch the sky. Devasa bina gökyüzüne dokunuyor gibiydi. This car has a huge engine. Bu arabanın devasa bir motoru var. It took seventeen years to build this huge dam. Bu devasa barajı inşa etmek on yedi yıl sürdü. This huge dam is an incredible fit of construction. Bu devasa baraj inanılmaz bir inşaat. Hippopotamuses are huge mammals. Hipopotamlar devasa memelilerdir. Show More (25)
5	huge	çok	adv.
	We now know that these diseases are continuing to spread and are creating huge numbers of victims. Artık bu hastalıkların yayılmaya devam ettiğini ve çok sayıda mağdur yarattığını biliyoruz. It is not necessarily down to fundamentalism; there is a huge number of peace-loving fundamentalists. Bu ille de köktendinciliğe bağlı değildir; çok sayıda barışsever köktendinci vardır. You have given dealers a huge range of new weapons. Bayilere çok çeşitli yeni silahlar verdiniz. With the huge number of partnerships approved, the participation of civil society has been guaranteed. Onaylanan çok sayıda ortaklık ile sivil toplumun katılımı garanti altına alınmıştır. It is not necessarily down to fundamentalism; there is a huge number of peace-loving fundamentalists. Bu ille de köktendincilikten kaynaklanmıyor; çok sayıda barışsever köktendinci var. You have given dealers a huge range of new weapons. Tüccarlara çok çeşitli yeni silahlar verdiniz. They have a huge number of negotiations to deal with. Başa çıkmaları gereken çok sayıda müzakere var. Mountain areas offer a huge variety of riches. Dağlık alanlar çok çeşitli zenginlikler sunar. Tom got huge laughs. Tom çok güldü. Huge numbers of soldiers and civilians were killed. Çok sayıda asker ve sivil öldürüldü. Mary has a huge crush on Tom, but she's too shy to talk to him. Mary, Tom'dan çok hoşlanıyor ama onunla konuşamayacak kadar utangaç. We were huge wimps. Biz çok pısırıktık. We have a huge amount of food. Çok fazla yemeğimiz var. There's a huge number of people there. Orada çok sayıda insan var. Show More (11)
6	huge	dev	adj.
	A huge federal budget deficit has been plaguing the American economy for many years. Dev bir federal bütçe açığı, yıllardır Amerikan ekonomisinin başına bela oldu. The huge tanker has just left the dock. Dev tanker az önce rıhtımdan ayrıldı. I saw a huge dog lying in front of Mr Hill's house. Bay Hill'in evinin önünde yatan dev bir köpek gördüm. A huge tanker just pulled out from the dock. Dev bir tanker rıhtımdan ayrıldı. This car has a huge engine. O araba dev bir motora sahip. Show More (2)
7	huge	muazzam	adj.
	The pharmaceutical industry is already spending huge amounts of money on marketing. İlaç sanayii hali hazırda pazarlama için muazzam miktarda para harcıyor. Each year, France makes huge investments in education and research. Her yıl, Fransa eğitim ve araştırmaya muazzam yatırımlar yapar. Huge opportunity for somebody like me. Benim gibi biri için muazzam bir olanak. She lost sight of her friend in the huge crowd. Muazzam kalabalıkta arkadaşını gözden kaybetti. Show More (1)
8	huge	çok önemli	adj.
	And that was why I made a huge decision in my life. İşte bu yüzden hayatımda çok önemli bir karar verdim. This is a huge deal. Bu çok önemli. It's a huge deal. Çok önemli. Show More (0)
9	huge	iri	adj.
	Tom was huge. Tom iriydi. Two huge bull elephants duelled for several days to determine which one would father the next generation. İki iri boğa fili, hangisinin yeni nesil babası olacağını belirlemek için birkaç gün boyunca düello yaptı. Yesterday I went to the zoo and saw a huge walrus. Dün hayvanat bahçesine gittim ve iri bir denizayısı gördüm. Show More (0)
10	huge	çok popüler	adj.
	Billie Eilish is huge among teenagers. Billie Eilish gençler arasında çok popüler. Show More (-2)