lay - Anglais Turc Phrases
The sample sentences have been compiled from various sources and although they have been proofread, there may be some omissions. The sentences do not necessarily reflect the ideology and opinions of Tureng.com. Please let us know about sentences with political, social and sensitive content that offend you.

Anglais Turc
lay koymak v.
  • I thoroughly support your plan, as you have laid it before us.
  • Önümüze koyduğunuz planınızı sonuna kadar destekliyorum.
  • Tom wrote Mary's phone number on a piece of paper and laid it on the table near his telephone.
  • Tom, Mary'nin telefon numarasını bir kağıda yazdı ve telefonunun yanındaki masanın üzerine koydu.
  • Ken laid aside some money each week.
  • Ken her hafta kenara biraz para koyar.
Show More (46)
lay bırakmak v.
  • Most of those old chestnuts have been laid to rest over and over again.
  • Bu eski kestanelerin çoğu tekrar tekrar dinlenmeye bırakıldı.
  • Usually, the eggs are laid in water.
  • Yumurtalar genellikle suya bırakılır.
  • They will lay approximately 10 eggs at a time.
  • Bir seferde yaklaşık 10 yumurta bırakırlar.
Show More (25)
lay yumurtlamak (yumurta) v.
  • Laying hens must be kept exclusively in spacious, free-range birdhouses.
  • Yumurtlayan tavuklar sadece geniş, serbest dolaşan kuş kümeslerinde tutulmalıdır.
  • None of our chickens are laying any eggs.
  • Tavuklarımızın hiçbiri yumurtlamıyor.
  • How many eggs does this hen lay each week?
  • Bu tavuk her hafta kaç tane yumurta yumurtluyor?
Show More (21)
lay yatırmak v.
  • He laid the seat back just a little.
  • Koltuğu biraz geriye yatırdı.
  • Lay your baby on a flat, soft and secure surface.
  • Bebeğinizi düz, yumuşak ve güvenli bir yüzeye yatırın.
  • He laid by 100 dollars this month.
  • Bu ay 100 dolar yatırdı.
Show More (7)
lay sermek v.
  • She laid the cloth flat on the table.
  • Bezi masanın üzerine düz bir şekilde serdi.
  • I have laid my dreams under your feet.
  • Hayallerimi ayaklarının altına serdim.
  • They laid the carpet on the floor.
  • Halıyı yere serdiler.
Show More (4)
lay koymak (dikkatle) v.
  • He laid a knee down on the ground.
  • Bir dizini yere koydu.
  • He laid his hat on the table.
  • Şapkasını masanın üzerine koydu.
  • In these articles he laid out almost everything.
  • Bu makalelerde neredeyse her şeyi ortaya koydu.
Show More (1)
lay yüklemek (suç) v.
  • I can’t lay all of this on his shoulders.
  • Bütün bunları onun omuzlarına yükleyemem.
  • Tom is wrong to lay the blame on Mary.
  • Tom suçu Mary'ye yüklemekle hata ediyor.
  • Tom is wrong to lay the blame on Mary.
  • Tom suçu Mary'ye yüklediği için hatalıdır.
Show More (1)
lay sunmak (teklif) v.
  • Thank you for a comprehensive and, in the concluding part, an appropriately political summary of what lies ahead.
  • Kapsamlı ve sonuç bölümünde de uygun bir şekilde politik bir özet sunduğunuz için teşekkür ederiz.
  • I would now like to lay before you the main aspects of the improvements we are planning.
  • Şimdi sizlere planladığımız iyileştirmelerin ana unsurlarını sunmak istiyorum.
  • I hope that the Commission lays down proposals on these matters in the near future.
  • Komisyonun yakın gelecekte bu konulara ilişkin teklifler sunmasını umuyorum.
Show More (0)
lay döşemek n.
  • This will greatly reduce the gaps between it and the laying and will require less mortar to fill them.
  • Bu, döşeme ile döşeme arasındaki boşlukları büyük ölçüde azaltacak ve bunları doldurmak için daha az harç gerektirecektir.
  • Typically, this laying is used for facing the basement or the corners of the building.
  • Tipik olarak, bu döşeme bodrum katına veya binanın köşelerine bakmak için kullanılır.
  • There are some difficulties in the process of laying.
  • Döşeme sürecinde bazı zorluklar vardır.
Show More (0)
lay döşemek (halı) v.
  • Laying grids is possible only when using special equipment.
  • Izgaraların döşenmesi yalnızca özel ekipman kullanıldığında mümkündür.
  • You can use moisture-resistant chipboard for laying laminate, linoleum or other outdoor material.
  • Laminat, linolyum veya diğer dış mekan malzemelerini döşemek için neme dayanıklı sunta kullanabilirsiniz.
Show More (-1)
lay (kimyasal/krem) sürmek v.
  • Tom didn't lay a hand on me.
  • Tom bana elini bile sürmedi.
  • Did Tom lay a hand on you?
  • Tom sana el sürdü mü?
Show More (-1)
lay (bahis) yatırmak v.
  • He laid all his money on a horse named Daisy.
  • Bütün parasını Daisy adında bir ata yatırdı.
Show More (-2)
lay uzanmak v.
  • It's hard to choose; we have several options laid before us.
  • Seçim yapmak zor; önümüzde uzanan birkaç seçenek var.
Show More (-2)
lay (masa) hazırlamak v.
  • By the time I arrived, he had already laid the table.
  • Ben varana dek o masayı hazırlamıştı bile.
Show More (-2)
lay sıradan adj.
  • It wasn't an expert but a lay witness that changed the course of the trial.
  • Davanın seyrini değiştiren bir uzman değil, sıradan bir tanık olmuştu.
Show More (-2)
lay meslekten olmayan adj.
  • For lay people it is indeed often incomprehensible and confusing.
  • Meslekten olmayan insanlar için bu konu gerçekten de çoğu zaman anlaşılmaz ve kafa karıştırıcıdır.
Show More (-2)
lay getirmek v.
  • The London Agreement of 1953 laid down such provisions in favour of Germany.
  • 1953 Londra Anlaşması Almanya lehine bu tür hükümler getirmiştir.
Show More (-2)
lay işten çıkarmak v.
  • We shouldn't have to lay anyone off.
  • Kimseyi işten çıkarmak zorunda kalmamalıyız.
Show More (-2)
lay (üzerine) yıkmak v.
  • She laid the work on him.
  • İşi onun üzerine yıktı.
Show More (-2)
lay açılmak v.
  • You should lay your cards out on the table.
  • Kartlarınızı masaya açmalısınız.
Show More (-2)
lay hazırlamak v.
  • She laid the table for six.
  • O altı kişilik masa hazırladı.
Show More (-2)