1 |
sore |
ağrıyan |
adj. |
|
- Herbal tea should soothe your sore throat.
- Bitki çayı ağrıyan boğazınızı yatıştıracaktır.
- Tom rubbed his sore feet.
- Tom ağrıyan ayağını ovaladı.
- My whole body is sore.
- Tüm vücudum ağrıyor.
- I have a sore back.
- Sırtım ağrıyor.
- I have a sore stomach.
- Karnım ağrıyor.
- I have sore feet.
- Ayaklarım ağrıyor.
- Do you have a sore throat and a headache?
- Boğazın ve başın mı ağrıyor?
- My back is a little sore.
- Sırtım biraz ağrıyor.
- I have a sore knee.
- Ağrıyan bir dizim var.
- My neck is a bit sore.
- Boynum biraz ağrıyor.
- I've got sore eyes.
- Gözlerim ağrıyor.
- Tom has a sore back.
- Tom'un sırtı ağrıyor.
- My back is sore.
- Sırtım ağrıyor.
- Tom's neck is sore.
- Tom'un boynu ağrıyor.
- Tom said his back was sore.
- Tom sırtının ağrıdığını söyledi.
- My jaw is sore.
- Benim çenem ağrıyor.
- I'm sore all over.
- Her yerim ağrıyor.
- My whole body is sore.
- Benim bütün vücudum ağrıyor.
- I have a sore stomach.
- Midem ağrıyor.
- My wrists were sore after lifting wieghts.
- Ağırlık kaldırdıktan sonra bileklerim ağrıyordu.
- Do you have a headache and a sore throat?
- Başınız ve boğazınız mı ağrıyor?
- I have a sore knee.
- Dizim ağrıyor.
- Tom has a sore knee.
- Tom'un dizi ağrıyor.
- I'm sore all over.
- Her tarafım ağrıyor.
- My back is a little sore.
- Belim biraz ağrıyor.
- My feet are sore.
- Ayaklarım ağrıyor.
- I have a sore back from sitting in front of the computer too many hours.
- Saatlerce bilgisayar başında oturmaktan sırtım ağrıyor.
- He was out of shape when he took a long hike with his sons, and he was stiff and sore the next day.
- Oğullarıyla uzun bir yürüyüşe çıktığında formda değildi ve ertesi gün kaskatı kesilmiş ve ağrıyordu.
- I have a sore back.
- Ağrıyan bir sırtım var.
- I have a sore back from sitting in front of the computer too many hours.
- Saatlerce bilgisayarın önünde oturmaktan sırtım ağrıyor.
- Tom rubbed his sore feet.
- Tom ağrıyan ayaklarını ovdu.
- My jaw is sore.
- Çenem ağrıyor.
Show More (29)
|
2 |
sore |
yara |
n. |
|
- His feet were covered in sores.
- Ayakları yara içindeydi.
- In modern societies and modern economies, corruption is a cancerous sore.
- Modern toplumlarda ve modern ekonomilerde yolsuzluk kanserli bir yaradır.
- Iraq remained a festering sore.
- Irak iltihaplı bir yara olarak kaldı.
- Do you have any open sores on your body?
- Vücudunuzda açık yara var mı?
- Don't scratch the sores.
- Yaraları kaşımayın.
Show More (2)
|
3 |
sore |
ağrılı |
adj. |
|
- Why am I smoking with this sore throat?
- Neden bu ağrılı boğazla sigara içiyorum?
- He was out of shape when he took a long hike with his sons, and he was stiff and sore the next day.
- Oğullarıyla uzun bir yürüyüş yaptığında o hamlamıştı ve ertesi gün gergin ve ağrılıydı.
- Tom said his back was sore.
- Tom sırtının ağrılı olduğunu söyledi.
- Tom is still a little sore.
- Tom hâlâ biraz ağrılı.
- Tom has a sore knee.
- Tom'un ağrılı bir dizi var.
Show More (2)
|
4 |
sore |
kızgın |
adj. |
|
- She's still a bit sore because you forgot her birthday.
- Doğum gününü unuttuğun için hâlâ biraz kızgın.
- You seem a little sore.
- Biraz kızgın görünüyorsun.
- She was sore at me for being late.
- Geç kaldığım için bana kızgındı.
Show More (0)
|
5 |
sore |
yaralı |
adj. |
|
- Tom has a sore knee.
- Tom'un yaralı bir dizi var.
- Everybody is sore.
- Herkes yaralı.
- Tom is still a little sore.
- Tom hâlâ biraz yaralı.
Show More (0)
|
6 |
sore |
vahim |
adj. |
|
- Losing the race was a sore disappointment.
- Yarışı kaybetmek vahim bir hayal kırıklığı oldu.
Show More (-2)
|