1 |
spell |
hecelemek |
v. |
|
- Tom can spell better than Mary.
- Tom Mary'den daha iyi heceleyebilir.
- I don't know how to spell the word.
- Kelimeyi nasıl heceleyeceğimi bilmiyorum.
- Could you spell that for me, please?
- Bunu benim için heceleyebilir misiniz, lütfen?
- Tom can never remember how to spell my name.
- Tom ismimi nasıl heceleyeceğini asla hatırlayamaz.
- Mary won a prize in the spelling competition.
- Mary heceleme yarışmasında ödül kazandı.
- I can never remember how to spell your name.
- Senin adını nasıl heceleyeceğimi asla hatırlamıyorum.
- You spelled the word correctly.
- Kelimeyi doğru heceledin.
- Let me spell it out for you.
- Onu senin için heceleyerek okuyayım.
- Please spell your name.
- Lütfen isminizi heceleyin.
- He taught me how to spell the word.
- Bana kelimeyi nasıl heceleyeceğimi öğretti.
- Could you spell your name, please?
- Adınızı heceleyebilir misiniz, lütfen?
- How is that spelled?
- Bu nasıl heceleniyor?
- Can you spell your last name for me?
- Soyadınızı benim için heceleyebilir misiniz?
- Having misconceptions of what mathematics is is even more ordinary than not knowing how to spell my name.
- Matematiğin ne olduğu hakkında yanlış fikirlere sahip olmak, ismimi nasıl heceleyeceğimi bilmemekten bile daha sıradan.
- She won a prize in the spelling competition.
- Heceleme yarışmasında ödül kazandı.
- I won a prize in the spelling competition.
- Heceleme yarışmasında bir ödül kazandım.
- How do you spell your family name?
- Aile adınızı nasıl hecelersiniz?
- You spelled my name wrong.
- Sen benim adımı yanlış heceledin.
- He taught me how to spell the word.
- Kelimeyi nasıl heceleyeceğimi öğretti.
- Could you spell your name, please?
- Adınızı heceler misiniz, lütfen?
- We won prizes in the spelling competition.
- Heceleme yarışmasında ödül kazandık.
- I can't remember how to spell your name.
- Adınızı nasıl heceleyeceğimi hatırlayamıyorum.
- Can you spell your last name for me?
- Lütfen soy adını benim için heceleyebilir misin?
- Tom got an A on his spelling test.
- Tom heceleme sınavından A aldı.
- How do you spell your name?
- Adını nasıl hecelersin?
- You won a prize in the spelling competition, didn't you?
- Heceleme yarışmasında ödül kazandın, değil mi?
- Could you spell it, please?
- Onu heceler misin, lütfen?
- Do I have to spell this out for you?
- Bunu senin için hecelemek zorunda mıyım?
- How do you spell it?
- Onu nasıl hecelersiniz?
- How do you spell your last name?
- Soyadını nasıl hecelersin?
- He won a prize in the spelling competition.
- Heceleme yarışmasında ödül kazandı.
- Will you tell me how to spell the word?
- Kelimeyi nasıl heceleyeceğimi bana söyler misin?
- Tom can never remember how to spell my name.
- Tom, ismimi nasıl heceleyeceğini asla hatırlayamaz.
- You spelled the word correctly.
- Kelimeyi doğru hecelemişsin.
- Do you want me to spell it out?
- Hecelememi ister misin?
- Tom couldn't spell very well.
- Tom çok iyi heceleyemedi.
- How do you spell that?
- Bunu nasıl hecelersin?
- Do you know how to spell Tom's last name?
- Tom'un soyadını nasıl heceleyeceğini biliyor musun?
- Many women could barely spell their names.
- Birçok kadın isimlerini zar zor heceleyebiliyordu.
- Many women could barely spell their names.
- Birçok kadın zar zor isimlerini heceleyebildi.
- Tell Tom how to spell your name.
- Tom'a ismini nasıl hecelediğini söyle.
- How is it spelled?
- O nasıl hecelenir?
- Can you spell your name for me?
- Bana adını heceleyebilir misin?
- You won prizes in the spelling competition, didn't you?
- Heceleme yarışmasında ödül kazandın, değil mi?
- Tom couldn't spell very well.
- Tom çok iyi heceleyemiyordu.
- Tell Tom how to spell your name.
- Tom'a adını nasıl heceleyeceğini söyle.
- How do you spell that word?
- O, kelimeyi nasıl hecelersin?
- They won prizes in the spelling competition.
- Heceleme yarışmasında ödül kazandılar.
- Dorgan didn't know how to spell dachshund.
- Dorgan dachshund'u nasıl heceleyeceğini bilmiyordu.
- Do I have to spell this out for you?
- Bunu senin için hecelemem gerekiyor mu?
- Tom can spell better than Mary.
- Tom, Mary'den daha iyi heceleyebiliyor.
- Tell me how to spell the word.
- Bana kelimeyi nasıl heceleyeceğimi söyle.
- I'm surprised Tom didn't know how to spell Mary's last name.
- Tom'un Mary'nin soyadını nasıl heceleyeceğini bilmemesine şaşırdım.
- Do you want me to spell it out?
- Bunu hecelememi ister misin?
- How do you spell it?
- Nasıl heceliyorsun?
- Tom won a prize in the spelling competition.
- Tom heceleme yarışmasında bir ödül kazandı.
- Spell your name, please.
- İsminizi heceleyin lütfen.
- How do you spell that?
- Onu nasıl hecelersin?
- How do you spell that word?
- Bu kelimeyi nasıl heceliyorsun?
Show More (56)
|
2 |
spell |
büyü |
n. |
|
- My friends and I battled one another using monsters and powerful spells.
- Arkadaşlarım ve ben canavarlar ve güçlü büyüler kullanarak birbirimizle savaşırdık.
- They were just two nice people who had fallen temporarily under his spell.
- Onun büyüsüne geçici olarak kapılmış iki iyi insandılar sadece.
- They were just two nice people who had fallen temporarily under his spell.
- Geçici olarak onun büyüsünün etkisi altına giren iki tatlı insandılar işte.
- My friends and I battled one another using monsters and powerful spells.
- Arkadaşlarım ve ben canavarlar ve güçlü büyüler kullanarak birbirimizle savaştık.
- They were just two nice people who had fallen temporarily under his spell.
- Onlar sadece geçici olarak onun büyüsüne kapılmış iki iyi insandı.
- The spell was broken and the pig turned into a man.
- Büyü bozuldu ve domuz, bir adama dönüştü.
- The spell was broken and the pig turned into a man.
- Büyü bozuldu ve domuz insana dönüştü.
- Sami's daughter wasn't the first woman to fall under Farid's spell.
- Sami'nin kızı Farid'in büyüsüne kapılan ilk kadın değildi.
- This fantasy book is a succession of really flashy magical spells and that makes it boring instead.
- Bu fantastik kitap gerçekten gösterişli büyülerden oluşuyor ve bu da onu sıkıcı yapıyor.
- Sami fell under Layla's spell.
- Sami, Layla'nın büyüsüne kapıldı.
- Sami fell under Layla's spell.
- Sami, Leyla'nın büyüsüne kapıldı.
- How do you cast spells?
- Nasıl büyü yapıyorsun?
- The Princess was freed from the spell.
- Prenses büyüden kurtuldu.
- A cold spell gripped Europe.
- Soğuk bir büyü Avrupa'yı sardı.
- How do you cast spells?
- Nasıl büyü yaparsın?
- The spell has been broken.
- Büyü bozuldu.
Show More (13)
|
3 |
spell |
anlamına gelmek |
v. |
|
- Their departure will spell the end of farms, famine for 12 million inhabitants of Zimbabwe and widespread poverty.
- Onların gidişi çiftliklerin sonu, 12 milyon Zimbabwe sakini için açlık ve yaygın yoksulluk anlamına gelecektir.
- The accession of our friends to the EU will not spell an end to the difficulties.
- Dostlarımızın AB'ye katılımı zorlukların sona ereceği anlamına gelmeyecektir.
- It is high time to realise that the sacrosanct principle of laissez-faire and laissez-passer spells disaster for Europe.
- Laissez-faire ve laissez-passer gibi kutsal ilkelerin Avrupa için felaket anlamına geldiğini anlamanın tam zamanıdır.
- Their departure will spell the end of farms, famine for 12 million inhabitants of Zimbabwe and widespread poverty.
- Ayrılmaları çiftliklerin sonu, 12 milyon Zimbabve sakini için kıtlık ve yaygın yoksulluk anlamına gelecektir.
- In other words, will this enlargement not spell the definitive end of our growth towards a community?
- Başka bir deyişle, bu genişleme bir topluluğa doğru büyümemizin kesin sonu anlamına gelmeyecek mi?
- That also spelt the end of the agreements on premiums concluded among the various Belgian insurers.
- Bu aynı zamanda çeşitli Belçikalı sigortacılar arasında imzalanan prim anlaşmalarının da sonu anlamına geliyordu.
- The plant's closure spelt disaster for the town.
- Fabrikanın kapanması kasaba için felaket anlamına geliyordu.
- The plant's closure spelt disaster for the town.
- Tesisin kapanması kasaba için felaket anlamına geliyordu.
Show More (5)
|
4 |
spell |
dönem |
n. |
|
- We have had a long spell of hot weather.
- Uzun bir sıcak hava dönemi geçirdik.
- The spell of drought did severe damage to the harvest.
- Kuraklık dönemi ürüne ciddi hasar verdi.
- We're having a rainy spell.
- Yağmurlu bir dönem geçiriyoruz.
- The spell of drought did severe damage to the harvest.
- Kuraklık dönemi hasada ciddi zarar vermiştir.
- We have had a long spell of cold weather.
- Uzun bir soğuk hava dönemi geçirdik.
Show More (2)
|
5 |
spell |
kısa süre |
n. |
|
- Live animals should only have to endure very short spells of transport.
- Canlı hayvanlar sadece çok kısa süreli nakillere katlanmak zorunda kalmalıdır.
- Live animals should only have to endure very short spells of transport.
- Canlı hayvanlar yalnızca çok kısa süreli nakillere katlanmak zorunda kalmalıdır.
Show More (-1)
|
6 |
spell |
belirtmek |
v. |
|
- Should the Commission not spell out the precise criteria for the designation of sensitive areas?
- Komisyon'un hassas alanların belirlenmesine ilişkin kesin kriterleri belirtmesi gerekmez mi?
Show More (-2)
|
7 |
spell |
harflerini söylemek (kelimenin) |
v. |
|
- Could you spell it, please?
- Harf harf söyler misiniz, lütfen?
Show More (-2)
|