| 1 |
spot |
yer |
n. |
|
- Marketing has a high spot on the agenda.
- Pazarlamanın gündemde önemli bir yeri var.
- This is the exact spot where he proposed to me.
- Burası tam olarak bana evlenme teklif ettiği yer.
- I do not think we could have imagined a more beautiful spot and a more beautiful image.
- Daha güzel bir yer ve daha güzel bir görüntü hayal edebileceğimizi sanmıyorum.
- While you're nearby, make sure to check out Blue Lagoon, another of Jamaica's most beautiful spots.
- Hazır buralardayken Jamaika'nın en güzel yerlerinden biri olan Blue Lagoon'a da uğramayı unutmayın.
- This looks like a good spot.
- Bu iyi bir yer gibi görünüyor.
- This is a beautiful spot.
- Burası güzel bir yer.
- A Smart car can always find a spot to park.
- Akıllı bir araba her zaman park edecek bir yer bulabilir.
- This looks like a good spot for fishing.
- Burası balık tutmak için iyi bir yere benziyor.
- Sami needed a spot to think.
- Sami'nin düşünmek için bir yere ihtiyacı vardı.
- All the parking spots are taken.
- Park yapılabilecek bütün yerler dolmuş.
- A Smart car can always find a spot to park.
- Bir akıllı araba her zaman park edecek bir yer bulabilir.
- Tom got the key from its secret hiding spot and opened the door.
- Tom anahtarı saklandığı yerden çıkardı ve kapıyı açtı.
- This looks like a good spot.
- Burası iyi bir yere benziyor.
- Tom took the last available spot.
- Tom son boş yeri aldı.
- This is a good spot.
- Burası iyi bir yer.
- This looks like a good spot to camp.
- Burası kamp yapmak için iyi bir yere benziyor.
- Go to your spot.
- Yerine git.
- This is my spot.
- Burası benim yerim.
- Won't you give me a spot?
- Bana bir yer vermeyecek misin?
- This is a nice spot.
- Bu güzel bir yer.
- This seems like a good spot.
- Bu iyi bir yer gibi görünüyor.
- This is my favorite spot.
- Burası benim en sevdiğim yer.
- The seaside is an ideal spot for the children to play.
- Deniz kenarı çocukların oynaması için ideal bir yerdir.
- We couldn't have picked a better spot.
- Daha iyi bir yer seçemezdik.
- Tom knows all the hot spots in town.
- Tom şehirdeki tüm popüler yerleri biliyor.
- It's a perfect spot for our picnic.
- Pikniğimiz için mükemmel bir yer.
Show More (23)
|
| 2 |
spot |
görmek |
v. |
|
- I spotted a rare bird today.
- Bugün nadir rastlanan bir kuş gördüm.
- Elvis has allegedly been spotted many times since he died.
- Elvis'in ölümünden bu yana birçok kez görüldüğü iddia ediliyor.
- Elvis has allegedly been spotted many times since he died.
- Elvis'in ölümünden sonra pek çok kereler görüldüğü iddia edildi.
- We decided to check out the ones whose names seem most often spotted on the search engine listings and ads.
- Arama motoru listelerinde ve reklamlarda isimleri en sık görülenlere göz atmaya karar verdik.
- Elvis has allegedly been spotted many times since he died.
- Elvis'in öldüğünden beri birçok kez görüldüğü iddia ediliyor.
- I couldn't spot them.
- Onları göremedim.
- Can you spot Tom in this picture?
- Tom'u bu resimde görebiliyor musun?
- Layla's car was last spotted in the neighborhood a day before Sami's murder.
- Layla'nın arabası en son Sami'nin öldürülmesinden bir gün önce mahallede görülmüş.
- Tom says he's spotted something out of the ordinary.
- Tom sıra dışı bir şey gördüğünü söylüyor.
- Layla spotted another of Sami's prints near the river.
- Layla nehrin yakınında Sami'nin başka bir izini gördü.
- Sami was spotted leaving the store for the second time.
- Sami ikinci kez marketten çıkarken görüldü.
- Mary spotted Tom and Conchita flirting together.
- Mary, Tom ve Conchita'nın birlikte flört ettiğini gördü.
- He spotted a ship in the distance.
- Uzakta bir gemi gördü.
- Police spotted Fadil in a nearby park.
- Polis Fadıl'ı yakındaki bir parkta gördü.
- I just spotted a panther.
- Az önce bir panter gördüm.
- Can you spot Tom in this picture?
- Bu resimde Tom'u görebiliyor musunuz?
- They spotted him.
- Onu gördüler.
- Layla spotted another of Sami's prints near the river.
- Leyla nehir kenarında Sami'nin ayak izlerinden bir tane daha gördü.
- The young snatcher wasn't spotted by the police again.
- Genç kapkaççı polis tarafından bir daha görülmedi.
- I looked around hoping to spot a friendly face.
- Dost bir yüz görmeyi umarak etrafıma bakındım.
- Dan was spotted at a local car rental agency.
- Dan yerel bir araba kiralama acentesinde görüldü.
- I had already spotted him from afar.
- Onu zaten uzaktan görmüştüm.
- On his way home from work, Mark spotted a flock of seagulls.
- Mark işten eve dönerken bir martı sürüsü gördü.
- I couldn't spot Tom.
- Tom'u göremedim.
- They spotted Tom.
- Tom'u gördüler.
Show More (22)
|
| 3 |
spot |
fark etmek |
v. |
|
- Actually, a group setup like this is pretty easy to spot.
- Aslında böyle bir grup düzenini fark etmek oldukça kolaydır.
- The police spotted him at once as the offender.
- Polis suçlunun o olduğunu hemen fark etti.
- We've been spotted.
- Fark edildik.
- Snakes can be hard to spot.
- Yılanları fark etmek zor olabiliyor.
- Have they spotted you?
- Onlar seni fark etti mi?
- I had already spotted him from afar.
- Onu çoktan uzaktan fark etmiştim.
- Have they spotted you?
- Seni fark ettiler mi?
- Caribou can spot wolves using their ultraviolet vision.
- Karibular morötesi görüşlerini kullanarak kurtları fark edebilirler.
- The fire was quickly spotted.
- Yangın çabucak fark edildi.
- Tom says he's spotted something out of the ordinary.
- Tom sıra dışı bir şey fark ettiğini söylüyor.
- Police spotted Fadil's car near the border.
- Polis, Fadıl'ın arabasını sınırın yakınında fark etti.
- Snakes can be hard to spot.
- Yılanları fark etmek zor olabilir.
- They spotted her.
- Onu fark ettiler.
- We spotted them.
- Onları fark ettik.
- The fire was quickly spotted.
- Yangın hızla fark edildi.
Show More (12)
|
| 4 |
spot |
leke |
n. |
|
- I'm returning this coat; I found a spot on the sleeve.
- Bu montu iade ediyorum; kolunda bir leke buldum.
- No care and accuracy can help avoid the appearance of green spots.
- Hiçbir özen ve hassasiyetin yeşil lekelerin ortaya çıkmasını önlemeye faydası olmaz.
- No care and accuracy can help avoid the appearance of green spots.
- Hiçbir özen ve hassasiyet, yeşil lekelerin ortaya çıkmasını önleyemez.
- What are those spots on your skin?
- Cildindeki o lekeler ne?
- He has red spots all over his body.
- Vücudunun her yerinde kırmızı lekeler var.
- How can I remove the spots of blood from the shirt?
- Gömlekten kan lekelerini nasıl çıkarabilirim?
- How did you get those blue spots on your legs?
- Bacaklarındaki o mavi lekeler nasıl oldu?
- Tom has red spots all over his body.
- Tom'un vücudunun her yerinde kırmızı lekeler var.
- Tom noticed a spot on John's tie.
- Tom, John'un kravatında bir leke fark etti.
- I can see the tiniest spot.
- Ben en küçük lekeyi görebilirim.
- Jupiter's Great Red Spot is a giant storm.
- Jüpiter'in Büyük Kırmızı Leke'si dev bir fırtınadır.
- Astronomers think the Great Red Spot is a large hurricane-like storm in Jupiter's atmosphere.
- Gökbilimciler Büyük Kırmızı Leke'nin Jüpiter'in atmosferinde kasırga benzeri büyük bir fırtına olduğunu düşünüyor.
- The boy has a paint spot on his shirt.
- Çocuğun gömleğinde bir boya lekesi var.
- Tom's dog has black and white spots.
- Tom'un köpeğinin siyah ve beyaz lekeleri var.
Show More (11)
|
| 5 |
spot |
nokta |
n. |
|
- I'll always have a soft spot in my heart for Tom.
- Tom için kalbimde her zaman yumuşak bir nokta olacak.
- You missed a spot.
- Bir noktayı kaçırdın.
- Mount Everest's summit is the highest spot in the world.
- Everest Dağı'nın zirvesi dünyadaki en yüksek noktadır.
- Tom pointed to a spot on the map.
- Tom haritada bir noktayı işaret etti.
- That's a bad spot.
- Kötü bir nokta.
- The Belize barrier reef is the largest barrier reef in the northern hemisphere and is also famous for the Great Blue Hole, a popular diving spot.
- Belize set resifi, kuzey yarımküredeki en büyük set resifidir ve aynı zamanda popüler bir dalış noktası olan Büyük Mavi Delikle de ünlüdür.
- I'm in a good spot right now.
- Şu anda iyi bir noktadayım.
- Tom pointed to a spot on the map.
- Tom harita üzerinde bir noktaya işaret etti.
- The seaside is an ideal spot for the children to play.
- Deniz kenarı, çocukların oynamaları için ideal bir noktadır.
- I wonder what that green spot in the distance is.
- Uzaktaki o yeşil noktanın ne olduğunu merak ediyorum.
- There were ten police officers on the spot.
- O noktada on polis memuru vardı.
Show More (8)
|
| 6 |
spot |
zor durum |
n. |
|
- Sami knew he was in a tight spot.
- Sami zor durumda olduğunu biliyordu.
- Tom was suddenly put on the spot.
- Tom ansızın zor durumda bırakıldı.
- Tom was put on the spot.
- Tom zor durumda bırakıldı.
- I won't put you on the spot.
- Seni zor durumda bırakmayacağım.
Show More (1)
|
| 7 |
spot |
isilik |
n. |
|
- I broke out in spots because of the seafood I had.
- Yediğim deniz ürünleri yüzünden isilik oldum.
Show More (-2)
|
| 8 |
spot |
benek |
n. |
|
- My dog has short white fur with little black spots.
- Köpeğimin kısa beyaz tüyleri ve küçük siyah benekleri var.
Show More (-2)
|
| 9 |
spot |
kısa bir gösteri |
n. |
|
- My manager arranged me a spot on a talk show.
- Menajerim bana bir söyleşi programında kısa bir gösteri ayarladı.
Show More (-2)
|
| 10 |
spot |
yerini saptamak |
v. |
|
- Caribou can spot wolves using their ultraviolet vision.
- Karibu ultraviyole ışınlarını kullanarak kurtların yerini saptayabilir.
Show More (-2)
|
| 11 |
spot |
belirlemek |
v. |
|
- He spotted a ship in the distance.
- O, uzakta bir gemi belirledi.
Show More (-2)
|
