Tureng - stone - Anglais Turc Phrases

Historique

	Anglais	Turc
1	stone	taş	n.
	The child threw a stone at the window. Çocuk pencereye bir taş attı. Throwing stones and causing damage is not politics but criminal behaviour. Taş atmak ve zarar vermek siyaset değil, suç teşkil eden bir davranıştır. They join forces in organisations, and the most extreme also throw stones. Örgütler içinde güçlerini birleştirirler ve en aşırıları taş da atar. We also need to recognise that people who live in glasshouses should not throw stones. Ayrıca camdan evlerde yaşayan insanların taş atmaması gerektiğini de kabul etmeliyiz. We disapprove, however, of recital B, which sets the appropriations to the cohesion policy in stone. Bununla birlikte, uyum politikasına ayrılan ödenekleri taş gibi belirleyen B resitalini onaylamıyoruz. One might as well say that this is an impossibility set in stone. Bunun taşa kazınmış bir imkânsızlık olduğu da söylenebilir. Austria has no desire to set these rules in stone for the rest of recorded time. Avusturya'nın bu kuralları kayıt altına alınan zamanın geri kalanı için taşa dönüştürme arzusu yoktur. Stones are neither left nor right wing, they are simply anti-democratic. Taşlar ne sağcı ne de solcudur, sadece anti-demokratiktirler. Finally, there is a very small group which demonstrates and throws stones. Son olarak, gösteri yapan ve taş atan çok küçük bir grup var. I condemn this minority, for a stone is neither right nor left-wing, it is simply destructive. Bu azınlığı kınıyorum çünkü taş ne sağcı ne de solcudur, sadece yıkıcıdır. We all condemn the violence, for stones can never replace arguments. Hepimiz şiddeti kınıyoruz, çünkü taşlar asla tartışmaların yerini alamaz. He picked up a stone. Bir taş aldı. From a distance, that stone looks like a person's face. Uzaktan bakınca, o taş bir insanın yüzüne benziyor. He threw a stone at the dog. O, köpeğe bir taş attı. What kind of stone is this? Bu ne tür bir taştır? The kid threw a stone at the cat. Çocuk, kediye bir taş attı. Tom Skeleton, the ancient stage doorkeeper, sat in his battered armchair, listening as the actors came up the stone stairs from their dressing rooms. Yaşlı sahne kapıcısı Tom Skeleton, hırpalanmış koltuğunda oturmuş, oyuncuların soyunma odalarından taş merdivenlerden çıkışını dinliyordu. There is a stone in my shoe. Benim ayakkabımda bir taş var. Don't throw a stone at the dog. Köpeğe taş atma. We rested on some stones. Bazı taşların üstünde dinlendik. I tripped on a stone and twisted my ankle. Bir taşa takıldım ve bileğimi burktum. She tripped on the stone. O taşa takıldı. Who threw a stone at my dog? Köpeğime kim taş attı? I'll leave no stone unturned to find out who did this. Bunu kimin yaptığını bulmak için taş üstünde taş bırakmayacağım. The diamond is a precious stone. Elmas değerli bir taştır. This stone weighs five tons. Bu taş beş ton ağırlığında. Don't throw stones into the swimming pool. Yüzme havuzuna taş atmayın. He picked up a red stone. O kırmızı bir taş aldı. It's only a stone's throw away from where I was born. Doğduğum yerden sadece bir taş atımı uzaklıkta. I see a stone. Bir taş görüyorum. Sami kissed the Black Stone. Sami Kara Taş'ı öptü. He threw a stone at a dog. Bir köpeğe taş fırlattı. He threw a stone at a dog. O, köpeğe bir taş attı. Tom stole a precious stone and pawned it. Tom değerli bir taş çaldı ve onu rehin bıraktı. The boy throws a stone. Oğlan bir taş atıyor. Sticks and stones may break my bones, but words will never hurt me. Sopalar ve taşlar kemiklerimi kırabilir ama kelimeler bana asla zarar vermez. This stone has a hole in the center. Bu taşın ortasında bir deliği var. Have you ever thrown stones at crows? Hiç kargalara taş attın mı? The stone is perfectly smooth. Taş tamamen pürüzsüz. The boy threw a stone at the frog. Çocuk, kurbağaya bir taş fırlattı. He threw a stone into the pond. O, gölete bir taş attı. A stone hit him on the head. Bir taş kafasına isabet etti. He that is without sin among you, let him first cast a stone at her. Aranızda günahsız olan, önce ona bir taş atsın. Don't throw stones into the river. Nehre taş atmayın. He threw a stone at the big dog. Büyük köpeğe bir taş fırlattı. Tom can swim no more than a stone can. Tom bir taşın yüzebildiğinden daha fazla yüzemez. He threw a stone into the pond. Gölete bir taş attı. I'm like a stone in your shoe. Ben senin ayakkabındaki bir taş gibiyim. Klearchos tried to force the soldiers to go; but they threw stones at him. Klearchos askerleri gitmeye zorlamaya çalıştı; ama askerler ona taş attılar. I am throwing stones at crows. Kargalara taş atıyorum. People who live in glass houses shouldn't throw stones. Sırça köşkte oturan komşusuna taş atmamalı. I tripped on a stone, and if he hadn't caught me, I would have fallen into the gorge. Ben bir taşa takıldım ve o beni yakalamasaydı, boğaza düşerdim. He threw a stone at the big dog. O, büyük bir köpeğe taş attı. Have you ever thrown stones at crows? Kargalara hiç taş attın mı? The stone was so heavy that nobody could lift it. Taş o kadar ağırdı ki hiç kimse onu kaldıramadı. A stone hit him on the head. Kafasına bir taş çarptı. The protesters threw stones at the police. Protestocular polise taş attı. Many trains pass through the old stone tunnel. Birçok tren eski taş tünelden geçmektedir. I love collecting stones at the beach. Sahilde taş toplamayı seviyorum. There was something written on the stone, and they tried to make out what it was. Taşın üzerinde bir şey yazıyordu ve ne olduğunu anlamaya çalıştılar. The child threw a stone at the cat. Çocuk kediye bir taş fırlattı. They started picking up stones. Onlar taş toplamaya başladılar. Tom skipped stones on the lake. Tom gölde taş sektirdi. Tom stole a precious stone and pawned it. Tom değerli bir taş çaldı ve rehin bıraktı. This stone has a hole in the center. Bu taşın ortasında bir delik var. Stones don't float. Taşlar yüzmezler. I'm like a stone in your shoe. Ben senin ayakkabındaki taş gibiyim. Tom sat down on a rock and removed a stone from his shoe. Tom bir kayanın üzerine oturdu ve ayakkabısından bir taş çıkardı. It is important that a lawyer should leave no stone unturned even on minor points and harp on the same subject to achieve a break through in an impasse. Bir avukatın küçük noktalarda bile her taşın altına bakması ve çıkmazdan kurtulmak için aynı konu üzerinde ısrarla durması önemlidir. It's only a stone's throw away from where I was born. Orası, doğduğum yerden sadece bir taş atımı uzaklıkta. I am throwing stones at crows. Ben kargalara taş atıyorum. He started to get hungry, so he threw a small stone in the river to kill a fish. Acıkmaya başladı, bu yüzden balık öldürmek için nehre küçük bir taş attı. A boy is throwing a stone. Bir çocuk taş atıyor. The boy threw a stone. Çocuk bir taş fırlattı. Tom threw a stone into the pond. Tom gölete bir taş attı. He picked up a stone. O bir taş aldı. I tripped on a stone, and if he hadn't caught me, I would have fallen into the gorge. Bir taşa takıldım ve eğer beni yakalamasaydı, vadiye düşecektim. The kid threw a stone at the cat. Çocuk kediye taş attı. Could an almighty god create a stone that he would not be able to subsequently lift? Yüce bir tanrı, sonradan kaldıramayacağı bir taş yaratabilir mi? What's this stone? Bu taşın adı ne? We study a species of poisonous frog very similar to a stone. Taşa çok benzeyen zehirli bir kurbağa türü üzerinde çalışıyoruz. The child threw a stone at the dog. Çocuk köpeğe bir taş attı. We rested on some stones. Bazı taşların üzerinde dinlendik. She picked up beautiful stones. Güzel taşlar topladı. He stuck his hand into the pouch, and felt around for one of the stones. Elini kesenin içine soktu ve yoklayarak taşlardan birini bulmaya çalıştı. She started to get hungry, so she threw a small stone in the river to kill a fish. O acıkmaya başladı, bu yüzden bir balık öldürmek için nehire küçük bir taş attı. She picked up a stone. O, bir taş aldı. The boy passed the time by flinging stones into the lake. Çocuk göle taşlar fırlatarak zaman geçirdi. That child threw a stone at the dog. O çocuk, köpeğe bir taş fırlattı. What's this stone? Bu taş nedir? Seen from a distance, the stone looks like a human face. Uzaktan bakıldığında taş bir insan yüzü gibi görünüyor. He stuck his hand into the pouch, and felt around for one of the stones. Elini keseye soktu ve taşlardan birini bulmaya çalıştı. The stone was so heavy that nobody could lift it. Taş o kadar ağırdı ki kimse kaldıramadı. We study a species of poisonous frog very similar to a stone. Biz bir taşa çok benzeyen bir tür zehirli kurbağa inceliyoruz. The boy throws a stone. Çocuk bir taş atıyor. Those who live in glass houses should not throw stones. Sırça köşkte oturanlar başkalarına taş atmamalılar. He started to get hungry, so he threw a small stone in the river to kill a fish. O acıkmaya başladı, bu nedenle bir balık öldürmek için ırmağa küçük bir taş attı. Stones don't swim. Taşlar yüzmez. In water, wood will float and stone will sink. Suda ahşap yüzecektir ve taş batacaktır. He threw a stone at the dog. Köpeğe bir taş attı. This stone is too heavy to lift. Bu taş kaldırılamayacak kadar ağır. Do not pelt your dog with stones, so the neighbors will not imitate you. Köpeğinizi taş yağmuruna tutmayın ki komşular sizi taklit etmesin. A stone is heavy on its own turf. Taş yerinde ağırdır. She picked up beautiful stones. Güzel taşlar toplardı. In water, wood will float and stone will sink. Suda tahta yüzer, taş batar. Many trains pass through the old stone tunnel. Eski taş tünelden birçok tren geçiyor. I wish I were a stone. Keşke bir taş olsam. This stone is too heavy for me to move. Bu taş benim hareket ettiremeyeceğim kadar ağır. That child threw a stone at the dog. O çocuk köpeğe taş atmış. Klearchos tried to force the soldiers to go; but they threw stones at him. Klearchos askerleri gitmeleri için zorlamaya çalıştı; fakat onlar ona taş attı. Medusa had the power to turn someone to stone. Medusa'nın herhangi birisini taşa çevirme gücü vardı. The house had a stone wall around it. Evin etrafında taş bir duvar vardı. The child threw a stone at the dog. Çocuk köpeğe bir taş fırlattı. It's a gray stone building. Gri taş bir bina. This book says the earliest man-made bridges date back to the New Stone Age. Bu kitap, insan yapımı en eski köprülerin Yeni Taş Çağı'na kadar uzandığını söylüyor. He remained silent like a stone. Bir taş gibi sessiz kaldı. There is a stone in my shoe. Ayakkabımın içinde bir taş var. From a distance, that stone looks like a person's face. Uzaktan bakıldığında, bu taş bir insan yüzü gibi görünüyor. Don't throw a stone into the river. Nehire taş atma! He remained silent like a stone. O bir taş gibi sessiz kaldı. Though he lives within a stone's throw of the school, he is often late. Okula bir taş atımlık mesafede kalsa da, sık sık okula geç kalır. Stones don't float. Taşlar yüzmez. This stone was too heavy for me to lift. Bu taş kaldıramayacağım kadar ağırdı. Don't throw stones. Taş atmayın. This stone is too heavy to lift. Bu taş kaldırmak için çok ağır. This book says the earliest man-made bridges date back to the New Stone Age. Bu kitap, en eski insan yapısı köprülerin Yeni Taş Çağı'na kadar uzandığını söylüyor. The future isn't written in stone. Gelecek taşa yazılmamıştır. What kind of stone is this? Bu ne tür bir taş? He picked up a red stone. Kırmızı bir taş aldı. Don't throw stones. Taşları atmayın. This stone is twice as heavy as that one. Bu taş diğerinden iki kat daha ağır. The boy threw a stone at the dog. Çocuk köpeğe bir taş fırlattı. A stone does not float. Bir taş yüzmez. She picked up a stone. Bir taş aldı. Watch out for big and small stones on the road! Yoldaki büyük ve küçük taşlara dikkat edin! I have a stone in my shoe. Ayakkabımın içinde bir taş var. A boy was throwing stones at the dog. Bir çocuk köpeğe taş atıyordu. They started picking up stones. Taş toplamaya başladılar. This stone weighs five tons. Bu taş beş ton çeker. Who threw a stone at my dog? Kim köpeğime bir taş fırlattı? Medusa had the power to turn someone to stone. Medusa'nın birini taşa çevirme gücü vardı. A wooden house burns more easily than a stone house. Ahşap bir ev taş bir evden daha kolay yanar. The boy passed the time by flinging stones into the lake. Çocuk göle taş atarak zaman geçirdi. I love collecting stones at the beach. Sahildeki taşları toplamayı severim. The protesters threw stones at the police. Protestocular polise taş attılar. The wall was made of rough stones. Duvar kaba taşlardan yapılmıştı. He tripped over a stone. Ayağı taşa takıldı. She tripped on the stone. Ayağı taşa takıldı. The child threw a stone at the cat. Çocuk kediye bir taş attı. The boy threw a stone at the dog. Çocuk köpeğe bir taş attı. There was something written on the stone, and they tried to make out what it was. Taş üzerinde yazılı bir şey vardı ve onlar bunun ne olduğunu çözmeye çalıştılar. She threw a stone into the pond. Gölete bir taş attı. The boy threw a stone. Çocuk bir taş attı. There are big stones on the ground. Yerde büyük taşlar var. Don't throw stones into the swimming pool. Yüzme havuzuna taş atma. Seen from a distance, the stone looks like a human face. Uzaktan bakıldığında, taş bir insan yüzüne benziyor. I tripped over a stone and fell to the ground. Bir taşa takıldım ve yere düştüm. This stone is twice as heavy as that one. Bu taş onun iki katı kadar ağır. The boy threw a stone at the frog. Oğlan kurbağaya bir taş attı. The diamond is a precious stone. Elmas kıymetli bir taştır. Don't throw a stone into the river. Nehre taş atmayın. Tom picked up a stone and threw it at Mary. Tom bir taş aldı ve Mary'ye fırlattı. I threw a stone at the bird. Kuşa bir taş attım. A stone does not float. Taş yüzmez. The wall was made of rough stones. Duvar kaba taşlardan yapılmış. Tom is throwing stones at birds. Tom kuşlara taş atıyor. We left no stone unturned. Taş üstünde taş bırakmadık. Is he passing stones? O taş düşürüyor mu? She started to get hungry, so she threw a small stone in the river to kill a fish. Acıkmaya başladı, bu yüzden bir balığı öldürmek için nehre küçük bir taş attı. I wish I were a stone. Keşke bir taş olsaydım. A boy is throwing a stone. Bir erkek çocuğu bir taş atıyor. Show More (168)
2	stone	taştan	adj.
	We x-ray his chest to see if he has a heart of stone. Kalbinin taştan olup olmadığını anlamak için göğsünün röntgenini çekiyoruz. I thought your heart was made of stone. Kalbinin taştan olduğunu sanıyordum. Tom has a heart made of stone. Tom'un taştan bir kalbi var. Tom has a heart of stone. Tom'un taştan bir kalbi var. He has a heart of stone. Taştan bir kalbi var. He has a heart of stone. Onun taştan bir kalbi var. He has a heart of stone. O taştan bir kalbe sahip. The well is built of stone. Kuyu taştan inşa edilmiştir. This bridge is made out of stone. Bu köprü taştan. Show More (6)
3	stone	taş (mücevhere ait)	n.
	These stone steps were made 500 years ago. Bu taş basamaklar 500 yıl önce yapılmıştır. There was a huge black stone on her ring. Yüzüğünde kocaman siyah bir taş vardı. They will remove the stone from my kidney tomorrow. Böbreğimdeki taşı yarın alacaklar. Show More (0)
4	stone	taşlamak	v.
	The attackers stoned all the shops in the area. Saldırganlar bölgedeki tüm dükkanları taşladı. Show More (-2)
5	stone	çekirdeğini çıkarmak (etli bir meyvenin)	v.
	Stone the apples and add them to the blender. Elmaların çekirdeklerini çıkararak miksere ekleyin. Show More (-2)
6	stone	(ağırlık birimi) stone	n.
	The apples weighed two stones. Elmalar iki stone ağırlığındaydı. Show More (-2)
7	stone	çekirdek	n.
	Don't bite the stone of the peach, as it can break your teeth. Şeftalinin çekirdeğini ısırmayın çünkü dişlerinizi kırabilir. Show More (-2)
8	stone	taştan yapılmış	adj.
	Houses built with wood burn more easily thanstone houses. Ahşaptan yapılmış evler taştan yapılmış evlerden daha kolay yanar. Show More (-2)
9	stone	meyve çekirdeği	n.
	The people from ancient times used the stone of the avocado fruit to make syrup. Eski çağlardaki insanlar avokado meyvesinin çekirdeğini şurup yapmak için kullanırlardı. Show More (-2)