|
- What are we really doing there?
- Orada gerçekten ne yapıyoruz?
- It is not enough to have a little training here, a bit of additional training there and an extra course there.
- Burada küçük bir eğitim, orada biraz ek eğitim ve orada ekstra bir kurs yeterli değildir.
- For example, you do not pay your rent every day, so there is no problem there.
- Mesela her gün kiranızı ödemiyorsunuz, dolayısıyla orada bir sorun yok.
- With regard to the Middle East, the European Union continues to be deeply concerned by the situation there.
- Orta Doğu ile ilgili olarak Avrupa Birliği oradaki durumdan derin endişe duymaya devam etmektedir.
- There was no heavy equipment when we were there yesterday.
- Dün biz oradayken hiç ağır ekipman yoktu.
- I think we have already paid a sufficient price for what was done there.
- Orada yapılanlar için zaten yeterli bir bedel ödediğimizi düşünüyorum.
- However, this is causing a problem for the many people who now live there.
- Ancak bu durum, şu anda orada yaşayan çok sayıda insan için bir soruna neden olmaktadır.
- If you do not do so, the firmness you demonstrate there will be of little use when decisions are made here.
- Bunu yapmazsanız, orada gösterdiğiniz kararlılık burada kararlar alınırken çok az işe yarayacaktır.
- There they were kept for many hours and interrogated one by one.
- Orada saatlerce tutuldular ve teker teker sorgulandılar.
- On the Chechnya situation proper, I am not currently planning any mission there.
- Çeçenistan'daki durumla ilgili olarak şu anda orada herhangi bir görev planlamıyorum.
- As long as people are living there in dreadful conditions, they will want to go on fleeing to Western countries.
- İnsanlar orada korkunç koşullarda yaşadıkları sürece Batı ülkelerine kaçmaya devam etmek isteyeceklerdir.
- We should have this information there in future, too.
- Bu bilgiyi gelecekte de orada bulundurmalıyız.
- We have some votes to take part in there as well.
- Orada da katılmamız gereken bazı oylamalar var.
- We were there on Sunday, the day of universal prayer.
- Pazar günü oradaydık, evrensel dua günü.
- People could go back and search for different reasons why there are numbers of people there.
- İnsanlar geriye dönüp orada neden çok sayıda insan olduğuna dair farklı nedenler arayabilir.
- The Russians evidently do not want any busybodies there.
- Rusların orada işgüzar kimseler istemediği açık.
- One does not destroy a whole country because a terrorist is hiding there.
- Bir terörist orada saklanıyor diye bütün bir ülke yok edilmez.
- Secondly, we were by no means able there to confirm and clarify decision-making conventions in the European Union.
- İkinci olarak orada hiçbir şekilde Avrupa Birliği'ndeki karar alma geleneklerini teyit edemedik ve netleştiremedik.
- You do not buy a computer every day, so there is no problem there at all, because those prices have been lowered.
- Her gün bilgisayar almıyorsunuz, dolayısıyla orada bir sorun yok, çünkü o fiyatlar düşürüldü.
- Obviously the requisite number of people must have been killed there.
- Belli ki gerekli sayıda insan orada öldürülmüş olmalı.
- With them, here as I did there, I have rejected the outcome of this summit.
- Onlarla birlikte, orada yaptığım gibi burada da, bu zirvenin sonucunu reddettim.
- Very high quality rye is used there in the production of functional foods.
- Orada fonksiyonel gıdaların üretiminde çok yüksek kaliteli çavdar kullanılmaktadır.
- There, in the middle of these hundred dancers, the only male dancer appeared.
- Orada, bu yüzlerce dansçının ortasında, tek erkek dansçı ortaya çıktı.
- They are there now, as well as the French, Belgians and the Irish.
- Fransızlar, Belçikalılar ve İrlandalıların yanı sıra onlar da şu anda oradalar.
- Marco Polo will make a difference there.
- Marco Polo orada bir fark yaratacaktır.
- We know what to do there.
- Orada ne yapacağımızı biliyoruz.
- To those who have been there, who have stood on the mountains, who know the people, Afghanistan is a beautiful country.
- Orada bulunanlar, dağlarda duranlar ve insanları tanıyanlar için Afganistan güzel bir ülke.
- These stocks are in fact stable; we do not have a problem there.
- Bu rezervler aslında istikrarlı; orada bir sorunumuz yok.
- There is no sign of peace there.
- Orada barışa dair hiçbir işaret yok.
- They are really there for the purpose of tying up loose ends.
- Onlar gerçekten de yarım kalmış işleri tamamlamak için oradalar.
- The peoples of Europe are united there in all their cultural richness and live peacefully together.
- Avrupa halkları tüm kültürel zenginlikleriyle orada birleşmiş ve barış içinde bir arada yaşamaktadır.
- We are not there to do that.
- Biz bunu yapmak için orada değiliz.
- But we should be pleased that positive developments are taking place there.
- Ancak orada olumlu gelişmelerin yaşanmasından memnuniyet duymalıyız.
- The current events there are of deep concern to all of us.
- Orada yaşanan güncel olaylar hepimizi derinden endişelendirmektedir.
- It is not the easiest assignment to manage our programme there.
- Orada programımızı yönetmek kolay bir görev değil.
- Such medicines often cost more than the annual income of people living there.
- Bu tür ilaçların maliyeti genellikle orada yaşayan insanların yıllık gelirinden daha fazladır.
- Whenever we go to a West African country, we can see the extent to which French influence is still present there.
- Ne zaman bir Batı Afrika ülkesine gitsek orada Fransız etkisinin hala ne ölçüde mevcut olduğunu görebiliriz.
- We should take an interest in the future of the people who live there.
- Orada yaşayan insanların geleceğiyle ilgilenmeliyiz.
- I was there two years ago.
- İki yıl önce oradaydım.
- The Serbs, Roma and other minorities have a right to live there!
- Sırpların, Romanların ve diğer azınlıkların orada yaşamaya hakkı var!
- I was there on Thursday.
- Perşembe günü oradaydım.
- The matter is being debated in many of our countries, and in particular in my country, France, but not only there.
- Bu konu birçok ülkede ve özellikle de benim ülkem Fransa'da tartışılıyor, ancak sadece orada değil.
- There, too, the process of political maturation has not yet progressed as far as it needs to.
- Orada da siyasi olgunlaşma süreci henüz gerektiği kadar ilerlemiş değil.
- If it is there, it is well hidden.
- Eğer oradaysa, iyi gizlenmiştir.
- Furthermore, we have more votes there than the US.
- Üstelik orada ABD'den daha fazla oyumuz var.
- You are being measured against them there and I am measuring you against them.
- Siz orada onlara karşı ölçülüyorsunuz ve ben de sizi onlara karşı ölçüyorum.
- The OAU is doing its best to broker a peace deal there.
- Afrika Birliği Örgütü orada bir barış anlaşmasına aracılık etmek için elinden geleni yapıyor.
- We have some votes to take part in there as well.
- Orada da katılabileceğimiz bazı oylamalar var.
- We are all anxious to see whether competition can win through there.
- Hepimiz rekabetin orada kazanıp kazanamayacağını görmek için sabırsızlanıyoruz.
- There does not seem to be a problem there either.
- Orada da bir sorun varmış gibi görünmüyor.
- We now have a delegation there.
- Artık orada bir delegasyonumuz var.
- Still, the isolationist President still has his own friends here and there.
- Yine de izolasyonist Başkan'ın burada ve orada kendi dostları var.
- The plant is not yet there.
- Tesis henüz orada değil.
- Fiji will have a squad there as part of the World Cup.
- Fiji'nin Dünya Kupası kapsamında orada bir kadrosu olacak.
- Just think what the situation was like there for several years.
- Birkaç yıl boyunca orada durumun nasıl olduğunu bir düşünün.
- Let them verify whether or not weapons of mass destruction were there.
- Bırakın orada kitle imha silahları olup olmadığını doğrulasınlar.
- Probably not, for the signs are there for everyone to see.
- Muhtemelen hayır çünkü işaretler herkesin görebileceği şekilde orada.
- Let us not leave it there.
- Bunu orada bırakmayalım.
- All of us who were there can attest to the fact that it was a great success.
- Orada bulunan hepimiz bunun büyük bir başarı olduğunu teyit edebiliriz.
- I was there on Thursday.
- Perşembe günü de oradaydım.
- It is not the easiest assignment to manage our programme there.
- Programımızı orada yönetmek kolay bir görev değil.
- What we are or are not debating today is immaterial in relation to what must be done there.
- Bugün neyi tartışıp tartışmadığımız, orada yapılması gerekenlerle ilgili olarak önemsizdir.
- We have to have a presence there.
- Orada bir varlığımız olmalı.
- There she made a speech attacking capitalism in very clear terms.
- Orada çok net ifadelerle kapitalizme saldıran bir konuşma yaptı.
- Their ownership was not anonymous and their staff worked there all their lives.
- Sahipleri anonim değildi ve çalışanları hayatları boyunca orada çalıştılar.
- Anyone who has ever lived there will recognise very little and will no longer feel at home there.
- Orada daha önce yaşamış olan herkes çok az şey tanıyacak ve artık orada kendini evinde hissetmeyecektir.
- If you do not do so, the firmness you demonstrate there will be of little use when decisions are made here.
- Eğer bunu yapmazsanız, orada gösterdiğiniz kararlılık burada kararlar alınırken pek işe yaramayacaktır.
- Obviously, the requisite number of people must have been killed there.
- Görünen o ki gerektiği kadar insan orada öldürülmüş olmalı.
- Let them verify whether or not weapons of mass destruction were there.
- Kitle imha silahlarının orada olup olmadığını doğrulamalarına izin verin.
- There are no Israeli soldiers there, no Palestinian policemen, no gun shots.
- Orada İsrail askerleri yok, Filistinli polisler yok, silah sesleri yok.
- We were not there at that moment, because we rightly recognised that Ariel Sharon had been legitimately elected.
- Biz o anda orada değildik çünkü Ariel Sharon'un meşru bir şekilde seçildiğini haklı olarak kabul ettik.
- We could be accommodated there for this part-session on a provisional basis.
- Geçici olarak bu yarı oturum için orada ağırlanabiliriz.
- Civil war has been raging there for 19 years.
- İç savaş 19 yıldır orada devam ediyor.
- There, showing themselves to be fully in charge, they parked it.
- Orada, kendilerini tamamen yetkili göstererek, onu park ettiler.
- The same was said of GATT, and look what happened there.
- Aynı şey Gümrük Tarifeleri ve Ticaret Genel Anlaşması için de söylenmişti ve bakın orada ne oldu.
- I wish the EU's role were more visible there as well.
- Keşke AB'nin rolü orada da daha görünür olsaydı.
- We could be accommodated there for this part-session on a provisional basis.
- Bu yarı oturum için geçici olarak orada ağırlanabiliriz.
- Will we allow Russia to call the tune there?
- Rusya'nın orada söz sahibi olmasına izin verecek miyiz?
- It is not there, even though it ought to be.
- Olması gerektiği halde orada değildir.
- The very fact of having been there is, I think a very good thing.
- Orada bulunmuş olmanın çok iyi bir şey olduğunu düşünüyorum.
- There the patent is granted when one expert has given their opinion.
- Orada bir uzman görüş bildirdiğinde patent veriliyor.
- What concerns us is the people who are starving there, who are suffering repression there.
- Bizi ilgilendiren orada açlık çeken, baskıya maruz kalan insanlardır.
- The Russians evidently do not want any busybodies there.
- Belli ki Ruslar orada işgüzarlık istemiyorlar.
- There are no Israeli soldiers there, no Palestinian policemen, no gun shots.
- Orada İsrail askeri yok, Filistin polisi yok, silah sesi yok.
- As befits a true Dutchman, I always fill up there, paying Luxembourg prices.
- Gerçek bir Hollandalıya yakışır şekilde, Lüksemburg fiyatlarını ödeyerek her zaman orada doldururum.
- We are not there to do that.
- Bunu yapmak için orada değiliz.
- They are only there to gain time, to sweep the whole matter under the carpet.
- Onlar sadece zaman kazanmak ve tüm meseleyi halının altına süpürmek için oradalar.
- For how long will Western troops have to remain there?
- Batılı askerler daha ne kadar orada kalmak zorunda kalacak?
- The shuttle diplomacy currently going on there sometimes strikes me as ridiculous.
- Şu anda orada devam eden mekik diplomasisi bazen bana gülünç geliyor.
- There we have an agreement to untie aid to the group of least developed countries.
- Orada en az gelişmiş ülkeler grubuna yapılan yardımların çözülmesine yönelik bir anlaşmamız var.
- It is there, in print.
- Rapor orada, basılı halde.
- The same was said of GATT, and look what happened there.
- Aynı şey GATT için de söylenmişti ve bakın orada ne oldu.
- There we have a genuine environmental policy.
- Orada gerçek bir çevre politikamız var.
- As, however, Syria plays a crucial role, a great deal more needs to be done there.
- Bununla birlikte, Suriye çok önemli bir rol oynadığından, orada çok daha fazlasının yapılması gerekmektedir.
- There they were kept for many hours and interrogated one by one.
- Orada saatlerce tutuldular ve tek tek sorgulandılar.
- The most important information is not there.
- En önemli bilgiler orada yok.
- The work is ongoing there and, as we all know, the board has been established.
- Orada çalışmalar devam ediyor ve hepimizin bildiği gibi kurul oluşturuldu.
- After all, the Council is there to give a strategic lead.
- Sonuçta, Konsey stratejik bir liderlik sağlamak için oradadır.
- I got a little emotional there but I should now comment on the amendments!
- Orada biraz duygusallaştım ama şimdi değişiklikler hakkında yorum yapmalıyım!
- There, the border question is obviously central.
- Orada sınır meselesi açıkça merkezi bir öneme sahip.
- It has also discriminated against Cyprus, creating further doubts about what will actually happen there.
- Ayrıca Kıbrıs'a karşı ayrımcılık yaparak orada gerçekte ne olacağı konusunda daha fazla şüphe yaratmıştır.
- But the momentum is there.
- Ama ivme oradadır.
- There we studied the nuclear inheritance of the Soviet Union.
- Orada Sovyetler Birliği'nin nükleer mirasını inceledik.
- When we were there the other night, 12 Palestinians were evicted from 12 flats in the middle of the city.
- Geçen gece biz oradayken 12 Filistinli şehrin ortasındaki 12 daireden tahliye edildi.
- He really was there to discuss and take everything on board.
- Gerçekten de her şeyi tartışmak ve kabul etmek için oradaydı.
- With them, here as I did there, I have rejected the outcome of this summit.
- Onlarla birlikte, orada yaptığım gibi burada da bu zirvenin sonucunu reddettim.
- Probably not, for the signs are there for everyone to see.
- Muhtemelen değil, çünkü işaretler herkesin görebileceği şekilde oradadır.
- There the concept of flexibility was adopted for the intergovernmental conference.
- Orada esneklik kavramı hükümetler arası konferans için benimsenmiştir.
- It is important for the EU to maintain its dual-track approach and pressure for democratic reforms there.
- AB'nin çift yönlü yaklaşımını sürdürmesi ve orada demokratik reformların yapılması için baskı yapması önemlidir.
- We visited the area with the delegation and what is happening there is absolutely dreadful.
- Heyetle birlikte bölgeyi ziyaret ettik ve orada yaşananlar kesinlikle korkunç.
- I am very glad to have a constituency office there.
- Orada bir seçim ofisim olduğu için çok mutluyum.
- Because the despiser of democracy, who plays this down, was not even there and did no work on it.
- Çünkü bunu küçümseyen demokrasi düşmanı orada bile değildi ve bu konuda hiçbir çalışma yapmadı.
- They are simply questions and the text is there to be read.
- Onlar sadece sorulardır ve metin okunmak için oradadır.
- While we stand here and debate, there is an orgy of violence and killing.
- Biz burada durup tartışırken, orada bir şiddet ve ölüm furyası yaşanıyor.
- It is not there, even though it ought to be.
- Olması gerektiği halde orada yok.
- If we achieve good results there, we will enhance our contribution.
- Orada iyi sonuçlar elde edersek katkımızı artıracağız.
- GNP there has grown faster and unemployment is less than 6%, while it is more like in excess of 10% in the Union.
- Orada GSMH daha hızlı büyümüştür ve işsizlik %6'nın altındadır, Birlik'te ise %10'un üzerindedir.
- Thirteen European Union countries have forces deployed there.
- On üç Avrupa Birliği ülkesinin orada konuşlanmış kuvvetleri var.
- Supposing you try to neutralize the effect, you cannot, because cause is still there.
- Etkiyi etkisiz hale getirmeye çalıştığınızı varsayalım, başaramazsınız çünkü sebep hâlâ oradadır.
- These words allow me to appear there with you, tonight.
- Bu sözler bu gece orada sizinle birlikte görünmeme vesile oluyor.
- There I realized how powerful you are.
- Ne kadar kudretli olduğunu orada anladım.
- As we were sitting there peacefully, army forces attacked us.
- Biz orada barışçıl bir şekilde otururken, ordu güçleri bize saldırdı.
- They're there because I'm president.
- Ben müdür olduğum için onlar oradalar.
- But I sat there for hours, and nothing came to mind.
- Fakat orada saatlerce oturdum ve aklıma hiçbir şey gelmedi.
- And I'm going to go live with him there, after the season's over.
- Ve ben de bu dönem sonunda gidip onunla birlikte orada yaşayacağım.
- As we were sitting there peacefully, army forces attacked us.
- Orada barışçıl şekilde oturduğumuz sırada ordu güçleri bize saldırdı.
- We also want students to be able to work there.
- Öğrencilerin de orada çalışabilmesini istiyoruz.
- These words allow me to appear there with you, tonight.
- Bu sözler, bu gece orada sizinle birlikte görünmeme imkan veriyor.
- Supposing you try to neutralize the effect, you cannot, because cause is still there.
- Varsayalım ki etkiyi nötralize etmeye çalıştınız, bunu yapamazsınız, çünkü sebep hala oradadır.
- There I realized how powerful you are.
- Orada ne kadar güçlü olduğunu anladım.
- We also want students to be able to work there.
- Biz de öğrencilerin orada çalışabilmesini istiyoruz.
- And I'm going to go live with him there, after the season's over.
- Ve sezon bittikten sonra onunla orada yaşayacağım.
- I'm saying the criminal must not have any hair down there.
- Ben suçlunun orada hiç kılının olmaması gerektiğini söylüyorum.
- These words allow me to appear there with you, tonight.
- Bu sözler, bu gece sizlerle orada görünmeme izin veriyor.
- All the people of Israel were standing there.
- Bütün İsrail halkı orada duruyordu.
- No, leaving the probe there could cause permanent damage.
- Hayır, sondayı orada bırakmak kalıcı hasara neden olabilir.
- But I sat there for hours, and nothing came to mind.
- Ama saatlerce orada oturdum ve aklıma hiçbir şey gelmedi.
- There you will have enough time to make an informed decision.
- Orada bilinçli bir karar vermeye yetecek zamanınız olacak.
- There, our conventional perspectives of space and time strangely change.
- Orada, uzay ve zamana dair geleneksel bakış açılarımız tuhaf bir şekilde değişiyor.
- I can't know if that mark was or wasn't there before tonight.
- O iz bu akşamdan önce orada var mıydı bilemiyorum.
- But I sat there for hours, and nothing came to mind.
- Ama orada saatlerce oturdum ve aklıma hiçbir şey gelmedi.
- Supposing you try to neutralize the effect, you cannot, because cause is still there.
- Diyelim ki etkiyi etkisiz hale getirmeye çalıştınız, bunu yapamazsınız çünkü neden hala orada.
- Then I looked across the room and there by another heater stood Tom Moto is his shorts.
- Sonra odaya şöyle bir baktım ve orada başka bir ısıtıcının yanında Tom Moto şortuyla duruyordu.
- It's a penthouse one, and we will continue this there.
- Bu bir çatı katı ve buna orada devam edeceğiz.
- Sadly, he was not there to see his achievement flourish.
- Ne yazık ki, başarısının geliştiğini görmek için orada değildi.
- Then I looked across the room and there by another heater stood Tom Moto is his shorts.
- Sonra odanın karşı tarafına baktım ve orada başka bir ısıtıcının yanında Tom Moto'nun şortu duruyordu.
- All the people of Israel were standing there.
- Bütün İsrailliler orada duruyorlardı.
- There, our conventional perspectives of space and time strangely change.
- Orada uzay ve zamana dair geleneksel bakış açılarımız garip bir şekilde değişiyor.
- They're there because I'm president.
- Ben müdür olduğum için oradalar.
- As we were sitting there peacefully, army forces attacked us.
- Biz orada huzur içinde otururken ordu güçleri üzerimize saldırdı.
- They're there because I'm president.
- Onlar, ben genel müdür olduğum için oradalar.
- There you will have enough time to make an informed decision.
- Orada bilinçli bir karar vermeye yetecek zamanınız olacaktır.
- All the people of Israel were standing there.
- Tüm İsrail halkı orada dikiliyordu.
- There, she began to learn about mutants for the first time.
- Orada ilk kez mutantlar hakkında bilgi edinmeye başladı.
- Educated guess he was there for someone else, like his mistress.
- Bildiklerim dahilinde tahminime göre, bir başkası için oradaymış, mesela metresi.
- I've been there since I left the hospital on day one.
- Hastaneden çıktığım ilk günden beri oradayım.
- I've eaten there twice and have not been all that impressed.
- Orada iki kez yemek yedim ve o kadar da etkilenmedim.
- He saw something red there.
- Orada kırmızı bir şey gördü.
- What are you standing there for?
- Neden orada duruyorsun?
- Tom was still there.
- Tom hala oradaydı.
- How long does this train stop there?
- Bu tren orada ne kadar süre durur?
- Sami didn't know what that gun was doing there, in his house.
- Sami o silahın orada, onun evinde ne işi olduğunu bilmiyordu.
- Tom was there all morning.
- Tom bütün sabah oradaydı.
- He was alone there.
- Orada yalnızdı.
- She's back there with some friends.
- Orada arkadaşlarıyla birlikte.
- Tom wasn't there when it happened.
- Olay olduğunda Tom orada değildi.
- Liisa was completely overwhelmed, but there was no one there who could've helped her.
- Liisa tamamen bunalmıştı ama orada ona yardım edebilecek kimse yoktu.
- You would be safe there.
- Orada güvende olursunuz.
- There was no one there besides me.
- Orada benden başka kimse yoktu.
- Tom was still there when I left.
- Ben gittiğimde Tom hala oradaydı.
- Tom was there.
- Tom oradaydı.
- This road joins the highway there.
- Bu yol orada otoyola katılır.
- I get off there, too.
- Ben de orada inerim.
- The spider is still in there.
- Örümcek hala orada.
- He observed many types of creatures there.
- Orada birçok canlı türü gözlemlemiş.
- Why were you there?
- Niçin oradaydın?
- So, are you just going to sit there, or are you going to help us?
- Orada öylece oturacak mısın yoksa bize yardım edecek misin?
- No one works there anymore.
- Artık kimse orada çalışmıyor.
- Tom might also have been there.
- Tom da orada olabilir.
- I wasn't there alone.
- Orada yalnız değildim.
- Tom doesn't want them there.
- Tom onları orada istemiyor.
- Were we really there half an hour?
- erçekten yarım saattir orada mıydık?
- Tom would like to see you there.
- Tom seni orada görmek istiyor.
- The bank is there too, isn't it?
- Banka da orada, değil mi?
- Who's in there with you?
- Orada seninle kim var?
- I should be there helping Tom.
- Tom'a orada yardım etmeliyiz.
- Mary was there with her boyfriend.
- Mary orada erkek arkadaşıyla birlikteydi.
- I used to live there.
- Eskiden orada yaşardım.
- Tom thought he'd be safe there.
- Tom orada güvende olacağını düşündü.
- She was sitting there with her eyes closed.
- Orada gözleri kapalı oturuyordu.
- The people who live there are our friends.
- Orada yaşayan insanlar bizim dostlarımız.
- I found them there.
- Onları orada buldum.
- You do have a point there.
- Orada haklısın işte.
- There might be doctors there.
- Orada doktorlar olabilir.
- We shouldn't have left Tom there by himself.
- Tom'u orada tek başına bırakmamalıydık.
- Tom wasn't surprised to see Mary there.
- Tom, Mary'yi orada görünce şaşırmadı.
- There was no one there but me.
- Orada benden başka kimse yoktu.
- I couldn't stay there with them.
- Orada onlarla kalamazdım.
- He lives and works there all the year round.
- Bütün yıl orada yaşar ve çalışır.
- I plan to stay there a week.
- Orada bir hafta kalmayı planlıyorum.
- Tom is there to help Mary, isn't he?
- Tom Mary'ye yardım etmek için orada, değil mi?
- Can we fish there?
- Orada balık tutabilir miyiz?
- Why is Tom just standing there?
- Tom neden sadece orada duruyor?
- He is there for a few days.
- O birkaç günlüğüne orada.
- Get out of there immediately.
- Oradan hemen çık.
- Many people were there.
- Bir sürü insan oradaydı.
- Is it raining there?
- Orada yağmur yağıyor mu?
- Unfortunately, Tom wasn't there.
- Ne yazık ki, Tom orada değildi.
- They weren't there.
- Onlar orada değillerdi.
- Didn't you meet her there?
- Onunla orada buluşmadın mı?
- There's something in there.
- Orada bir şey var.
- We vacationed there for a week.
- Orada bir hafta tatil yaptık.
- There are no medical workers there at all.
- Orada hiç sağlık çalışanı yok.
- Can you see anything at all there?
- Orada herhangi bir şey görebiliyor musun?
- How long have you been standing there?
- Ne zamandır orada dikiliyorsunuz?
- You weren't there, were you?
- Orada değildin, değil mi?
- Tom was there all morning.
- Tom tüm sabah oradaydı.
- I wasn't aware Tom didn't want me there.
- Tom'un beni orada istemediğinin farkında değildim.
- Why aren't you there?
- Neden orada değilsin?
- Don't stand there.
- Orada durma.
- There wasn't anyone there.
- Orada kimse yoktu.
- Tom sat next to Mary and read a book while she sat there knitting.
- Tom, Mary'nin yanında oturdu ve o orada oturup örgü örerken bir kitap okudu.
- I saw her there in the moonlight.
- Onu ay ışığında orada gördüm.
- He worked for a construction company there.
- Orada bir inşaat şirketinde çalıştı.
- We were there, but we didn't see you.
- Oradaydık ama sizi görmedik.
- He was sitting there.
- O orada oturuyordu.
- Tom doesn't live there anymore.
- Tom artık orada yaşamıyor.
- Hold it there.
- Onu orada tutun.
- You were there when it happened.
- Bu olduğunda sen oradaydın.
- Nobody's there right now.
- Şu anda orada kimse yok.
- I wasn't there when that happened.
- Bu olduğunda orada değildim.
- I just sat there and didn't say a thing.
- Orada öylece oturdum ve hiçbir şey söylemedim.
- Everyone but Tom was there.
- Tom dışında herkes oradaydı.
- I saw Jessie standing there.
- Jessie'nin orada durduğunu gördüm.
- I couldn't just sit there and do nothing.
- Orada öylece oturup hiçbir şey yapmadan duramazdım.
- Your camera may be stolen if you leave it there.
- Kameranızı orada bırakırsanız çalınabilir.
- Both Tom and I were there.
- Hem Tom hem de ben oradaydık.
- I decided then and there to never let that happen again.
- Bunun bir daha olmasına asla izin vermemeye o an orada karar verdim.
- It's right there on your desk.
- Orada, masanın üstünde.
- No one happened to be there.
- Tesadüfen kimse orada değildi.
- Who was there?
- Kim oradaydı?
- You must've been surprised to see Tom there.
- Tom'u orada gördüğüne şaşırmış olmalısın.
- Tom has been there for three weeks.
- Tom üç haftadır orada.
- When you needed a friend, Tom was there.
- Ne zaman bir arkadaşa ihtiyacın olsa, Tom oradaydı.
- Tom has been there since 2013.
- Tom 2013'ten beri orada.
- Once he saw his father there.
- Bir keresinde babasını orada görmüş.
- I'm still hanging in there.
- Ben hala orada takılıyorum.
- Tom might already be there.
- Tom çoktan orada olabilir.
- Tom met Mary there.
- Tom Mary ile orada buluştu.
- Tom has been there for over three years.
- Tom üç yıldan daha fazla süredir orada.
- I went to see Tom, but he wasn't there.
- Ben Tom'u görmeye gittim ama o orada yoktu.
- She plans to live there for more than a year.
- Orada bir yıldan fazla yaşamayı planlıyor.
- She was the last person I had expected to see there.
- Orada görmeyi beklediğim son kişiydi.
- It wasn't there.
- Orada değildi.
- Keep them there.
- Onları orada tut.
- Tom is almost there.
- Tom neredeyse orada.
- Are Tom and Mary still there?
- Tom ve Mary hala orada mı?
- Is the food good there?
- Orada yemek iyi mi?
- I didn't know Tom didn't want me there.
- Tom'un beni orada istemediğini bilmiyordum.
- She spends a pretty good chunk of time just sitting there and looking out the window.
- O orada oturarak ve pencereden dışarı bakarak oldukça çok zaman harcamaktadır.
- Airplanes don't fly there.
- Orada uçaklar uçmuyor.
- Sami was sitting there.
- Sami orada oturuyordu.
- Sami felt a lot more comfortable there.
- Sami orada kendini çok daha rahat hissetti.
- What's so interesting in there?
- Orada çok ilginç olan nedir?
- Sami's parents were there.
- Sami'nin anne ve babası oradaydı.
- What are you looking for there?
- Orada ne arıyorsun?
- Be there tonight.
- Bu gece orada ol.
- He stood there looking at me.
- Orada durmuş bana bakıyordu.
- What's the climate there like?
- Orada iklim nasıl?
- I was there with her.
- Onunla birlikte oradaydım.
- George has lived there for six weeks.
- George altı haftadır orada yaşıyor.
- I was there recently.
- Yakın zamanda oradaydım.
- How long has Tom lived there?
- Tom ne kadar süredir orada yaşıyor?
- I never thought I'd see her there.
- Onu orada göreceğimi hiç düşünmemiştim.
- Tom didn't see anybody there.
- Tom orada kimseyi görmemiş.
- It was there for the taking.
- Almak için oradaydı.
- Is it there?
- Orada mıdır?
- We'll be safe there.
- Orada güvende olacağız.
- Keep him there.
- Onu orada tut.
- Jack would often go jogging there.
- Jack orada sık sık koşuya giderdi.
- He had many good friends there.
- Orada bir hayli iyi arkadaşları vardı.
- What could Tom be doing there?
- Tom orada ne yapıyor olabilir?
- The noise came from somewhere in there.
- Ses oralarda bir yerden geldi.
- I'm going to stay there for about a week.
- Orada yaklaşık bir hafta kalacağım.
- Get out of there.
- Çekil oradan.
- Tom might be there.
- Tom orada olabilir.
- What were you even doing there?
- Orada ne işi yapıyordun?
- Boston is a great place to visit, but I wouldn't want to live there.
- Boston ziyaret etmek için harika bir yer ama orada yaşamak istemezdim.
- Why are you sitting there?
- Neden orada oturuyorsun?
- What's the climate there like?
- Oradaki iklim nasıl?
- I saw Tom in there.
- Tom'u orada gördüm.
- How many yellow flowers are there there?
- Orada kaç tane sarı çiçek var?
- You stay right there.
- Orada dur.
- Why is it there?
- O neden orada?
- Tom was there, wasn't he?
- Tom oradaydı, değil mi?
- I heard a noise up there.
- Ben orada bir gürültü duydum.
- I saw my sister there.
- Kız kardeşimi orada gördüm.
- How long was Tom there?
- Tom ne kadar süredir oradaydı?
- Did you know Tom worked there?
- Tom'un orada çalıştığını biliyor muydun?
- I was there only for a few hours.
- Ben sadece birkaç saatliğine oradaydım.
- I was there all the time.
- Ben her zaman oradaydım.
- How long has Tom been there?
- Tom ne zamandır orada?
- You have only to stand there doing nothing.
- Sadece bir şey yapmadan orada durmak zorundasın.
- Sami was there when his mother killed herself.
- Annesi intihar ettiğinde Sami oradaydı.
- Tom is in there.
- Tom orada.
- How can you stand there and just let Tom die?
- Orada öylece durup Tom'un ölmesine nasıl izin verirsin?
- We're going to get you out of there.
- Sizi oradan çıkaracağız.
- How long will it stop there?
- Orada ne kadar duracak?
- I wasn't there when Tom did that.
- Tom bunu yaptığında orada değildim.
- Is someone there?
- Orada biri var mı?
- I doubt if you'll know anyone there.
- Orada herhangi birini tanıyıp tanımayacağınızdan şüpheliyim.
- It's a nice country to visit, but I wouldn't live there.
- Ziyaret etmek için güzel bir ülke ama orada yaşamazdım.
- He has been sitting there for two hours.
- O iki saattir orada oturuyor.
- We should be there helping him.
- Orada ona yardım ediyor olmalıyız.
- We wanted to get out of there.
- Biz oradan çıkmak istedik.
- We weren't there.
- Orada değildik.
- I'm going to meet her there.
- Onunla orada buluşacağım.
- Can you see anything in there?
- Orada bir şey görebiliyor musunuz?
- Tom is doing something there.
- Tom orada bir şeyler yapıyor.
- I'll meet them there.
- Onlarla orada buluşacağım.
- There she stands.
- O orada duruyor.
- He told me that he had seen her there the day before.
- Önceki gün o bana onu orada gördüğünü söyledi.
- You just sat there and did nothing.
- Sen sadece orada oturdun ve hiçbir şey yapmadın.
- They're extremely busy up there.
- Orada son derece meşguller.
- Hiroko sat there all alone.
- Hiroko orada tek başına oturdu.
- You can just sit there and relax a bit if you like.
- Eğer istiyorsan orada oturabilirsin ve biraz dinlenebilirsin.
- Tom can be there in thirty minutes.
- Tom otuz dakika içinde orada olabilir.
- You only buy it there.
- Onu sadece oradan satın alırsın.
- I don't even know anybody there.
- Orada kimseyi tanımıyorum bile.
- Sami sleeps there.
- Sami orada uyur.
- You won't be happy there.
- Orada mutlu olmayacaksın.
- What were you there for?
- Ne için oradaydın?
- I wanted out of there.
- Oradan çıkmak istedim.
- He remained there for many months under close guard.
- Yakın koruma altında aylarca orada kaldı.
- Did you feel safe there?
- Sen orada kendini güvende hissettin mi?
- What do you expect to find there?
- Orada ne bulmayı bekliyorsun?
- What did you do in Boston while you were there?
- Oradayken Boston'da ne yaptın?
- Who did you meet there?
- Orada kimle karşılaştın.
- No one explained what Fadil was doing there.
- Kimse Fadıl'ın orada ne işi olduğunu açıklamadı.
- Fadil allowed Rami to live there.
- Fadıl, Rami'nin orada yaşamasına izin verdi.
- I can be there in an hour.
- Bir saat içinde orada olabilirim.
- I intend to stay there for a week.
- Orada bir hafta kalmaya niyetliyim.
- Never again would she want to live there.
- Bir daha asla orada yaşamak istemeyecekti.
- I didn't want to spend my whole life there.
- Bütün hayatımı orada geçirmek istemedim.
- He told the news to everyone he met there.
- Orada karşılaştığı herkese haberi verdi.
- Tom will meet you there.
- Tom seninle orada buluşacak.
- I was there when Jaume's grandmother died.
- Jaume'in büyükannesi öldüğünde ben oradaydım.
- She doesn't live there any more.
- O, artık orada yaşamıyor.
- We intended to stay there about two weeks.
- Orada yaklaşık iki hafta kalmayı planlıyorduk.
- He lives up there, up on that mountain.
- Orada, o dağın tepesinde yaşıyor.
- Is there anybody there?
- Orada kimse var mı?
- I went by there last night.
- Dün gece oradan geçtim.
- Tom is still there.
- Tom hala orada.
- Everyone was there.
- Herkes oradaydı.
- We've all been there before.
- Biz hepimiz daha önce oradaydık.
- How long have you been sitting there?
- Ne kadar süredir orada oturuyorsun?
- We camped there for a week.
- Orada bir hafta kamp yaptık.
- He lives there alone.
- Orada yalnız yaşıyor.
- Tom usually sits there.
- Tom genellikle orada oturur.
- We can't leave them there.
- Biz onları orada terk edemeyiz.
- I don't know if Tom works there or not.
- Tom'un orada çalışıp çalışmadığını bilmiyorum.
- We don't even know who's going to be there.
- Orada kimin olacağını bile bilmiyoruz.
- Tom might still be there.
- Tom hâlâ orada olabilir.
- I looked around the room to see who was there.
- Orada kim olduğunu görmek için odaya baktım.
- I'm going to my room, because I can study there.
- Odama gidiyorum, çünkü orada ders çalışabilirim.
- Is it just me or is there a cat there?
- Bana mı öyle geliyor yoksa orada bir kedi mi var?
- I had hoped to meet her there.
- Onunla orada buluşmayı umuyordum.
- Your seat's there.
- Koltuğun orada.
- I do not like Mary's living there alone.
- Mary'nin orada yalnız yaşamasından hoşlanmıyorum.
- Tom happened to be there.
- Tom da oradaydı.
- It's neither here nor there.
- Ne burada ne de orada.
- Would you stay right there?
- Orada kalır mıydın?
- Sami was there to load the furniture.
- Sami mobilyayı yüklemek için oradaydı.
- I don't know what's going on there.
- Orada neler oluyor, bilmiyorum.
- She hopes she doesn't have to live there for more than a year.
- Orada bir yıldan daha fazla yaşamak zorunda kalmamayı umuyor.
- Are we there yet?
- Henüz orada değil miyiz?
- People established churches and schools there.
- İnsanlar orada kiliseler ve okullar kurdular.
- There was no one there but Tom.
- Orada Tom'dan başka kimse yoktu.
- It is warm there all the year round.
- Orada hava bütün yıl boyu sıcak.
- I kind of wanted to be there yesterday.
- Dün orada olmak istiyordum.
- It didn't stop there.
- Orada durmadı.
- I'm going to my room, because I can study there.
- Odama gidiyorum, çünkü orada çalışabilirim.
- Tom is there now, isn't he?
- Tom şimdi orada, değil mi?
- I walk in the rain like an idiot and you're not there.
- Bir aptal gibi yağmurda yürürüm ve sen orada değilsin.
- I don't like him in there.
- Onu orada sevmiyorum.
- I'll meet you there in five minutes.
- Beş dakika içinde orada buluşalım.
- Her boyfriend was there, too.
- Erkek arkadaşı da oradaydı.
- You won't be the only one there.
- Oradaki tek kişi sen olmayacaksın.
- The clothes are there.
- Kıyafetler orada.
- Are you staying there for the weekend?
- Hafta sonu orada mı kalacaksın?
- I stayed there for three hours.
- Orada üç saat kaldım.
- Tom wasn't there yet.
- Tom henüz orada değildi.
- You've got to get out of there right now.
- Şimdi oradan çıkmak zorundasın.
- He accurately described what happened there.
- Orada ne olduğunu doğru bir şekilde anlattı.
- She left me standing there for two hours.
- Beni iki saat boyunca orada bekletti.
- Is Tom there?
- Tom orada mı?
- Tom lived there all by himself.
- Tom tek başına orada yaşadı.
- Except for me, there wasn't a single person there.
- Ben hariç, orada tek bir kişi yoktu.
- Tom's always been there.
- Tom her zaman oradaydı.
- We're the only ones who'll be there.
- Orada sadece biz olacağız.
- I met a friend there.
- Orada bir arkadaşla karşılaştım.
- I found Tom there.
- Tom'u orada buldum.
- We should be there helping her.
- Orada ona yardım ediyor olmalıyız.
- Luckily, Tom was there.
- Neyse ki Tom oradaydı.
- I met him there.
- Onunla orada tanıştım.
- I'll meet you up there.
- Seninle orada buluşuruz.
- I met Tom there.
- Tom'la orada tanıştım.
- Tom's family was also there.
- Tom'un ailesi de oradaydı.
- Who were you there with?
- Orada kiminleydin?
- I know the weather there is very cold.
- Orada havanın çok soğuk olduğunu biliyorum.
- Someone must have left it there.
- Birisi orada bırakmış olmalı.
- I lived there three years ago.
- Üç sene önce orada yaşadım.
- I don't want her there.
- Onu orada istemiyorum.
- I want to be there the day that happens.
- Onun olduğu gün orada olmak istiyorum.
- I have no idea of what's going on in there.
- Orada neler olduğu hakkında hiçbir fikrim yok.
- I have a pretty good idea what happened there.
- Orada ne olduğuna dair oldukça iyi bir fikrim var.
- Tom has been there three years.
- Tom üç yıldır orada.
- I wish I could be there with you now.
- Keşke şimdi seninle orada olabilseydim.
- There's a bird on my dad's head.
- Orada babamın başında bir kuş var.
- Play there.
- Orada oynuyor.
- How can you just sit there and do nothing?
- Nasıl orada sadece oturabilir ve hiçbir şey yapmazsın?
- Tom did a great job there.
- Tom orada harika bir iş çıkardı.
- I can't just leave them there.
- Onları orada bırakamam.
- A tall building stands there.
- Orada yüksek bir bina var.
- We should be there helping Tom.
- Orada Tom'a yardım ediyor olmalıyız.
- I expected to see you there last night.
- Dün gece seni orada görmeyi umuyordum.
- He had many good friends there.
- Orada birçok iyi arkadaşı vardı.
- I want to keep it there.
- Onu orada tutmak istiyorum.
- Who else was there?
- Orada başka kim vardı?
- Stay away from there.
- Oradan uzak dur.
- I can't just leave him there.
- Onu orada bırakamam.
- Don't just stand there, say something.
- Orada öylece durma, bir şey söyle.
- Your friends are in there.
- Arkadaşların orada.
- Is it still there?
- O hâlâ orada mı?
- I don't work there anymore.
- Artık orada çalışmıyorum.
- He lives up there, up on that mountain.
- Orada, şu dağın tepesinde yaşıyor.
- There's someone up there.
- Orada yukarıda biri var.
- He stayed there not more than four days.
- Orada dört günden fazla kalmadı.
- There's nothing in there.
- Orada bir şey yok.
- Tom lived there.
- Tom orada yaşıyordu.
- You've got to get out of there right now.
- Hemen oradan çıkmalısın.
- He has been sitting there for two hours.
- İki saattir orada oturuyor.
- Why don't you sit right there on the couch?
- Neden kanepede orada oturmuyorsun?
- Why wasn't Tom there?
- Tom neden orada değildi?
- Tom was only there for a few days.
- Tom sadece birkaç günlüğüne oradaydı.
- Tom stood there, waiting to cross the busy road.
- Tom orada durmuş, işlek yoldan geçmeyi bekliyordu.
- His father eats there twice a week.
- Babası haftada iki kez orada yer.
- Tom will be staying there for three months.
- Tom orada üç ay kalacak.
- He asked me whether anybody was there.
- O, bana orada kimsenin olup olmadığını sordu.
- I would like to eat there.
- Orada yemek istiyorum.
- Tom is going to meet you there.
- Tom seninle orada buluşacak.
- If you are going to the library this afternoon, would you please return two books for me whilst you are there?
- Bu öğleden sonra kütüphaneye gidersen, lütfen oradayken benim için iki kitabı iade eder misin?
- Flowers are sold there.
- Çiçekler orada satılıyor.
- Tom has been there a long time.
- Tom uzun zamandır orada.
- No teachers were there.
- Orada hiçbir öğretmen yoktu.
- Since no one knew me there, I told them my name was Tom.
- Orada kimse beni tanımadığı için onlara ismimin Tom olduğunu söyledim.
- Please describe what occurred there.
- Lütfen orada ne olduğunu anlat.
- He stood there with his hat on.
- Şapkasıyla orada durdu.
- Hold it right there, Tom!
- Onu orada sağda tut, Tom!
- Stay there a while.
- Orada bir süre kal.
- Sami was there watching.
- Sami orada izliyordu.
- I know there was a big church there.
- Orada büyük bir kilise olduğunu biliyorum.
- Meet me there.
- Benimle orada buluş.
- We'll meet you there.
- Orada buluşuruz.
- What will you live on while you are there?
- Sen oradayken geçimini neyle sağlayacaksın?
- Sami was there for six days.
- Sami altı gün boyunca oradaydı.
- My brother lives there.
- Erkek kardeşim orada yaşıyor.
- I've been there before, so I can show you the way.
- Daha önce oradaydım, bu yüzden sana yolu gösterebilirim.
- Of course, Tom was there.
- Tabii ki Tom oradaydı.
- He was standing there with a vacant look.
- Orada boş bir bakışla duruyordu.
- Why were you there for so long?
- Neden bu kadar uzun süre oradasın?
- I had no chance to relax there.
- Orada dinlenmek için hiç şansım olmadı.
- How long has Tom been up there?
- Tom ne zamandır orada?
- There's Tom's car.
- Tom'un arabası orada.
- I want to be there.
- Orada olmak istiyorum.
- It hardly ever rains there.
- Orada neredeyse hiç yağmur yağmaz.
- Everyone stood there, shocked.
- Herkes şok olmuş bir şekilde orada duruyordu.
- We were just there.
- Az önce oradaydık.
- Wait for me there.
- Beni orada bekle.
- I wanted to be there.
- Orada olmak istiyordum.
- Tom is still there.
- Tom hâlâ orada.
- Tom usually sits there.
- Tom genelde orada oturur.
- He was also there.
- O da oradaydı.
- Will anybody else be there?
- Orada başka birisi olacak mı?
- You were there, right?
- Sen de oradaydın, değil mi?
- Have you been working there for long?
- Orada uzun süredir mi çalışıyorsun?
- Can you see anything at all there?
- Orada bir şey görebiliyor musun?
- Are you sure you don't want me there with you?
- Beni orada yanında istemediğine emin misin?
- Tom and Mary are there as well.
- Tom ve Mary de orada.
- Something was in there.
- Bir şey oradaydı.
- Tom and Mary decided to meet there again the following week.
- Tom ve Mary, ertesi hafta yine orada buluşmak için karar verdi.
- Let me know what time you want me there.
- Beni ne zaman orada istediğini söyle.
- Tom was still there when I left.
- Ben çıktığımda Tom daha oradaydı.
- Tom peeked into Mary's room, but she wasn't there.
- Tom Mary'nin odasına gizlice baktı ama o orada yoktu.
- Tom doesn't like Mary's living there alone.
- Tom, Mary'nin orada yalnız yaşamasından hoşlanmıyor.
- How can you just sit there and do nothing?
- Orada öylece oturup hiçbir şey yapmadan nasıl durabiliyorsun?
- Their hats were hanging there.
- Şapkaları orada asılı duruyordu.
- Tom and Mary were there, too.
- Tom ve Mary de oradaydılar.
- When she entered the kitchen, no one was there.
- O, mutfağa girdiğinde, orada kimse yoktu.
- Have you been working there for long?
- Orada uzun zamandır mı çalışıyorsun?
- Tom didn't see anyone there.
- Tom orada kimseyi görmemiş.
- They are there.
- Onlar orada.
- Who else is in there?
- Orada başka kim var?
- There's a defect there.
- Orada bir kusur var.
- Someone was there.
- Birisi oradaydı.
- Tom was there with his girlfriend.
- Tom kız arkadaşıyla oradaydı.
- Tom peeked into Mary's room, but she wasn't there.
- Tom, Mary'nin odasına çaktırmadan baktı ama orada değildi.
- Tom wasn't there last week.
- Tom geçen hafta orada değildi.
- I was there a year ago.
- Bir yıl önce oradaydım.
- I just sat there and cried.
- Orada oturdum ve ağladım.
- Tom said he was going to go to Boston and see if he could find a job there.
- Tom Boston'a gideceğini ve orada bir iş bulup bulamayacağına bakacağını söyledi.
- They decided to meet there again after twenty years.
- Onlar yirmi yıldan sonra tekrar orada buluşmaya karar verdi.
- Tom was the last person I expected to see there.
- Tom orada görmeyi umduğum son kişiydi.
- Is Tom there already?
- Tom halen orada mı?
- I wish you could've been there with me.
- Keşke orada benimle olabilseydin.
- I want to be there, you know.
- Orada olmak istiyorum, biliyorsun.
- I never thought I'd see him there.
- Onu orada göreceğimi hiç düşünmemiştim.
- Dozens of students gathered there.
- Orada, onlarca öğrenci toplandı.
- Tom was there for me when I really needed him.
- Ona gerçekten ihtiyaç duyduğumda Tom benim için oradaydı.
- We rested there for an hour.
- Biz orada bir saat dinlendik.
- You weren't even there yesterday.
- Dün orada bile değildin.
- He sat there with his legs crossed.
- Bacak bacak üstüne atmış şekilde orada oturdu.
- Come on out of there.
- Hadi çıkın oradan.
- Get out of there.
- Oradan çık.
- How many people work there?
- Orada kaç kişi çalışıyor?
- Sami was actually there.
- Sami gerçekten oradaydı.
- Were we really there half an hour?
- Biz gerçekten yarım saat orada mıydık?
- What were you doing there anyway?
- Zaten orada ne yapıyordun?
- Stay right there, Tom.
- Orada kal, Tom.
- The noise came from somewhere in there.
- Gürültü oradan bir yerden geldi.
- When Tom opened the door, he saw Mary standing there with a six-pack and a pizza.
- Tom kapıyı açtığında Mary'nin elinde bir altılı paket ve bir pizzayla orada durduğunu gördü.
- Tom stayed there by himself.
- Tom orada tek başına kaldı.
- Why were you in there?
- Neden oradaydın?
- My wife was there.
- Karım oradaydı.
- I met my boyfriend there.
- Erkek arkadaşımla orada tanıştım.
- We'll meet him there.
- Orada onunla tanışacağız.
- How many guards are there?
- Orada kaç tane bekçi var?
- He went to Lima so that he could learn much there.
- O orada çok şey öğrenebilsin diye Lima'ya gitti.
- I was there that day.
- O gün oradaydım.
- I saw my sister there.
- Ben orada kız kardeşimi gördüm.
- She was there last summer.
- O geçen yaz oradaydı.
- What's Tom doing there by himself?
- Tom tek başına orada ne yapıyor?
- Tom was there that night.
- Tom o gece oradaydı.
- Let me know what time you want me there.
- Beni ne zaman orada istediğini bana bildir.
- Tom stayed there for three years.
- Tom orada üç yıl kaldı.
- The little house was no longer there.
- Küçük ev artık orada değildi.
- We can't leave Tom there.
- Tom'u orada bırakamayız.
- She wasn't there.
- O orada değildi.
- Come on out of there.
- Oradan çık.
- Sami is always there.
- Sami her zaman oradadır.
- Tom remained there until 2013.
- Tom 2013'e kadar orada kaldı.
- Who was there that night?
- O gece orada kimler vardı?
- Those customs found acceptance there.
- O gelenekler orada kabul gördü.
- We can only guess what happened there.
- Orada ne olduğunu sadece tahmin edebiliriz.
- Tom is working there.
- Tom orada çalışıyor.
- I'd like to keep the car there.
- Arabayı orada tutmak istiyorum.
- Do you want him there?
- Onu orada istiyor musunuz?
- I'll meet Tom there.
- Tom'la orada buluşacağım.
- I am there.
- Ben oradayım.
- There's a green cube standing there.
- Orada duran yeşil bir küp var.
- Leave them there.
- Onları orada bırak.
- Tom and Mary want you there, too.
- Tom ve Mary seni de orada istiyor.
- He lived there completely alone.
- O orada tamamen yalnız yaşıyordu.
- I don't know when she will leave there.
- Onun oradan ne zaman ayrılacağını bilmiyorum.
- There was something going on there.
- Orada bir şeyler dönüyordu.
- What's happening there?
- Orada ne oluyor?
- They lived a happy life there.
- Onlar orada mutlu bir hayat yaşadı.
- I can be there in ten minutes.
- On dakika içinde orada olabilirim.
- Someone's there.
- Birisi orada.
- I'm going to meet Tom there.
- Tom'la orada buluşacağım.
- Both brothers were there.
- İki birader de oradaydı.
- What were you doing up there?
- Orada ne yapıyordun?
- Why is Tom just standing there?
- Tom neden orada duruyor?
- Just stay right there.
- Orada kal.
- We'll meet her there.
- Orada onunla tanışacağız.
- I'll never forget talking with him there.
- Orada onunla konuştuğumu asla unutmayacağım.
- Tom was still there.
- Tom hâlâ oradaydı.
- Is somebody there?
- Orada biri var mı?
- Hold it right there, Tom!
- Orada dur, Tom!
- How long are you going to just sit there and do nothing?
- Daha ne kadar orada oturup hiçbir şey yapmayacaksınız?
- You can't sit there.
- Orada oturamazsın.
- I can't just leave Tom there.
- Tom'u orada bırakamam.
- Tom told Mary not to swim there.
- Tom Mary'ye orada yüzmemesini söyledi.
- How long have you been sitting there?
- Ne zamandır orada oturuyorsun?
- What do you do there?
- Orada ne yapıyorsun?
- Tom wasn't there yesterday.
- Tom dün orada değildi.
- What was there?
- Ne oradaydı?
- What did you find in there?
- Orada ne buldun?
- Tom, are you in there?
- Tom, orada mısın?
- What will I do there?
- Orada ne yapacağım?
- We have eaten there three times.
- Orada üç kez yemek yedik.
- What will I do there?
- Ben orada ne yapacağım?
- What kind of trouble was there?
- Orada ne tür bir sorun vardı?
- I could help you there.
- Orada size yardımcı olabilirim.
- Who's supposed to be there?
- Orada kim olması gerekiyordu?
- What have you got there?
- Orada ne var?
- We had an unpleasant experience there.
- Orada hoş olmayan bir deneyim yaşadık.
- Most of the war damage was there.
- Savaşın zararlarının çoğu oradaydı.
- What are you looking for there?
- Ne arıyorsun orada?
- He remained there for many months under close guard.
- Orada aylarca yakın koruma altında kaldı.
- Why don't you just meet me there?
- Neden beni orada karşılamıyorsun?
- It's all right there.
- Orada her şey yolunda.
- There wasn't a living soul there.
- Orada yaşayan tek bir ruh bile yoktu.
- What's in there?
- Ne var orada?
- We rested there for a week.
- Biz orada bir hafta boyunca dinlendik.
- I felt really uncomfortable there.
- Orada gerçekten rahatsız hissettim.
- Hey, you can't sleep there.
- Hey, orada uyuyamazsın.
- Tom went to Australia and stayed there the rest of his life.
- Tom Avustralya'ya gitti ve hayatının geri kalanını orada geçirdi.
- We know something happened there.
- Orada bir şey olduğunu biliyoruz.
- I wanted to stay there two days longer.
- Orada iki gün daha kalmak isterdim.
- You may see Tom there.
- Tom'u orada görebilirsin.
- Nobody was conscious of my presence there.
- Orada hiç kimse varlığımın farkında değildi.
- You've been there.
- Sen oradaydın.
- We camped there for a week.
- Bir hafta boyunca orada kamp yaptık.
- Do you want me there?
- Beni orada istiyor musun?
- You won't even know I'm there.
- Orada olduğumu bile bilmeyeceksin.
- We hope there won't be any bloodshed.
- Umarız orada hiç kan dökülmez.
- When you needed a friend, Tom was there.
- Sen bir arkadaşa ihtiyaç duyduğunda, Tom oradaydı.
- How long have you been standing there?
- Orada ne kadar süredir ayakta duruyorsun?
- I'll have a good time there.
- Orada iyi bir vakit geçireceğim.
- Does your sister teach there?
- Kız kardeşin orada öğretmenlik yapıyor mu?
- I lived there for five years.
- Beş yıl orada yaşadım.
- I can be there in thirty minutes.
- Otuz dakika içinde orada olabilirim.
- Who's going to be there?
- Orada kim olacak?
- We were surprised to see Tom there.
- Tom'u orada gördüğümüze şaşırdık.
- You'll only be able to buy it there.
- Sadece oradan alabilirsin.
- She is not there yet.
- Henüz orada değil.
- But you're not there.
- Ama sen orada değilsin.
- What'll you do there?
- Orada ne yapacaksın?
- Someone is always there.
- Birileri her zaman oradadır.
- I want to be there the day that happens.
- Bunun olduğu gün orada olmak istiyorum.
- Tom may have been there.
- Tom orada olabilirdi.
- He worked for a construction company there.
- Orada bir inşaat şirketi için çalışıyor.
- Could Tom have been there?
- Tom orada olabilir miydi?
- Let's see what's in there.
- Orada ne olduğunu görelim.
- You might run into Tom there.
- Orada Tom'la karşılaşabilirsin.
- I should be there helping Tom.
- Orada Tom'a yardım ediyor olmalıydım.
- I was there with Tom.
- Tom'la oradaydım.
- Nothing can survive in there.
- Orada hiçbir şey hayatta kalamaz.
- We can't leave her there.
- Onu orada bırakamayız.
- Tom has been there three years.
- Tom orada üç yıl kaldı.
- He's doing something there.
- Orada bir şey yapıyor.
- We wanted to get out of there as fast as we could.
- Oradan olabildiğince çabuk çıkmak istedik.
- He sat there looking out the window.
- Orada oturmuş pencereden dışarı bakıyordu.
- They're there for a reason.
- Bir sebeple oradalar.
- What's happening there?
- Orada neler oluyor?
- Tom has always been there for me.
- Tom her zaman benim için oradaydı.
- Tom is still there, waiting for you.
- Tom hâlâ orada, seni bekliyor.
- I can't leave Tom there.
- Tom'u orada bırakamam.
- Layla was there on the floor.
- Leyla orada yerdeydi.
- What was Tom doing up there anyway?
- Tom'un orada ne işi vardı ki zaten?
- I live there by myself.
- Orada tek başıma yaşıyorum.
- How long are you going to just sit there and do nothing?
- Orada öylece, hiçbir şey yapmadan daha ne kadar oturacaksın?
- You should be safe there.
- Orada güvende olmalısın.
- Every day many human lives were lost there in political conflicts.
- Orada her gün siyasi çatışmalarda birçok insan hayatını kaybediyor.
- Tom wasn't there last month.
- Tom geçen ay orada değildi.
- We can't leave Tom there by himself.
- Tom'u orada tek başına bırakamayız.
- Not much soccer is played there.
- Orada fazla futbol oynanmaz.
- We should be there helping you.
- Orada size yardım ediyor olmalıydık.
- Are you comfortable there?
- Orada rahat mısın?
- Tom is there now.
- Tom şimdi orada.
- There's a yellow rose there.
- Orada sarı bir gül var.
- Did Tom work there?
- Tom orada çalıştı mı?
- Nobody seemed to be there.
- Orada kimse yok gibiydi.
- Tom told me what was happening there.
- Orada neler olduğunu bana Tom söyledi.
- They wanted me there.
- Onlar beni orada istediler.
- My clothes are down there.
- Giysilerim orada.
- Hang in there.
- Orada kalın.
- Alice might have been there yesterday, but we didn't see her.
- Alice dün orada olabilir, ama biz onu görmedik.
- It's just sitting there.
- O sadece orada oturuyor.
- If I hadn't wanted to be there, I wouldn't have gone.
- Orada olmak istemeseydim gitmezdim.
- The bench is there too, isn't it?
- Bank da orada, değil mi?
- Tom just sat there with his eyes closed.
- Tom orada gözleri kapalı oturdu.
- Typhoons are frequent there in fall.
- Orada sonbaharda sık sık tayfun olur.
- I'm going to try to be there on time.
- Orada vaktinde olmaya çalışacağım.
- You have to get out of there.
- Oradan çıkmak zorundasın.
- You have a problem there.
- Orada bir sorunun var.
- I want to keep my car there.
- Arabamı orada tutmak istiyorum.
- Did you see anybody there?
- Orada birini gördün mü?
- Tom just stood there with his hands in his pockets.
- Tom orada ellerini ceplerinde durdu.
- There's plenty of work there.
- Orada bol miktarda iş var.
- I saw a strange woman there.
- Orada yabancı bir kadın gördüm.
- Tom was the last person I expected to see there.
- Tom orada görmeyi beklediğim son kişiydi.
- When we saw what was happening there, we decided to leave.
- Orada ne olduğunu gördüğümüzde gitmeye karar verdik.
- Tom wasn't there either.
- Tom orada da yoktu.
- Is somebody down there?
- Orada biri var mı?
- Have you been standing there the whole time?
- Bunca zaman orada ayakta mı duruyordun?
- Tom and I were there, too.
- Tom ve ben de oradaydık.
- You're doing good work there.
- Orada iyi iş çıkarıyorsun.
- How long will Tom be in there?
- Tom orada ne kadar kalacak?
- I had to get out of there.
- Oradan çıkmalıydım.
- Sami found this condom in there.
- Sami bu kondomu orada buldu.
- We'll meet you there.
- Seninle orada buluşuruz.
- You were there, right?
- Oradaydın, değil mi?
- I left my medicine in there.
- İlacımı orada unutmuşum.
- Jack isn't there.
- Jack orada değil.
- I hope to see you there.
- Umarım seni orada görürüm.
- Tom has been there for three years.
- Tom üç yıldır orada.
- Let's get her out of there.
- Onu oradan çıkaralım.
- Did I say you could sit there?
- Orada oturabileceğini söyledim mi?
- We screwed up there.
- Orada işleri batırdık.
- You may see me there.
- Beni orada görebilirsin.
- I didn't see you standing there.
- Orada durduğunu görmedim.
- We know something happened there.
- Biz orada bir şey olduğunu biliyoruz.
- I just stood there and didn't say anything.
- Orada öylece durdum ve hiçbir şey söylemedim.
- We'll leave it there.
- Bunu orada bırakacağız.
- We were there, but we didn't see you.
- Oradaydık ama seni görmedik.
- The woman I saw there wasn't the woman I knew.
- Orada gördüğüm kadın, tanıdığım kadın değildi.
- I was there with them.
- Onlarla birlikte oradaydım.
- Someone must have left it there.
- Birisi onu orada bırakmış olmalı.
- I saw Tom there.
- Tom'u orada gördüm.
- What's going on up there?
- Orada neler oluyor?
- What was he doing there?
- O orada ne yapıyordu?
- I was only there for three hours.
- Sadece üç saattir oradaydım.
- What's Tom doing in there?
- Tom orada ne yapıyor?
- There wasn't any spider there.
- Orada hiç örümcek yoktu.
- Gold was discovered there.
- Orada altın keşfedildi.
- You would be safe there.
- Orada güvende olursun.
- He works for a trading company there.
- Orada bir ticaret şirketi için çalışıyor.
- I'll meet you there as soon as I can.
- En kısa zamanda seninle orada buluşacağım.
- There was no one there but them.
- Onlardan başka kimse orada değildi.
- I need one of you there.
- Orada birinize ihtiyacım var.
- How long has that been there?
- O ne kadar süredir orada?
- Is there anyone there?
- Orada kimse var mı?
- Maybe I'll see you there.
- Belki seni orada görürüm.
- What are you doing in there?
- Ne yapıyorsun orada?
- Sami was actually there.
- Sami aslında oradaydı.
- Tom is never there.
- Tom asla orada değil.
- I refuse to sit there.
- Orada oturmayı reddediyorum.
- We sat there.
- Orada oturduk.
- Tom is already there.
- Tom zaten orada.
- Tom thought Mary would likely be there.
- Tom, Mary'nin orada olabileceğini düşündü.
- A nymph lives there.
- Orada bir su perisi yaşamaktadır.
- We hope to see you there.
- Seni orada görmeyi umuyoruz.
- He was sitting there.
- Orada oturuyordu.
- I want Tom to sit there alone.
- Tom'un orada yalnız kalmasını istiyorum.
- Get them out of there.
- Onları oradan çıkar.
- What were you there for?
- Orada işin neydi?
- Tom was there to help.
- Tom yardım etmek için oradaydı.
- I couldn't leave you there.
- Seni orada terk edemedim.
- Tom was there, but he didn't help us.
- Tom oradaydı ama bize yardım etmedi.
- I stopped by your office yesterday, but you weren't there.
- Dün ofisine uğradım ama orada değildin.
- How long were you in there?
- Ne zamandır oradasın?
- Why were you even there?
- Sen neden oradaydın ki?
- Sami was in the store when Layla was in there.
- Leyla oradayken Sami mağazadaydı.
- Tom sat there for a long time.
- Tom uzun süre orada oturdu.
- She often sits there reading a book.
- Sık sık orada oturup kitap okur.
- I was happy there.
- Orada mutluydum.
- We rested there for a week.
- Orada bir hafta dinlendik.
- Sami is standing there.
- Sami orada duruyor.
- Sami is sleeping there.
- Sami orada uyuyor.
- Everybody's still there.
- Herkes hala orada.
- I need you to stay right there.
- Orada kalmanı istiyorum.
- Tom was born there.
- Tom orada doğdu.
- He doesn't live there anymore.
- Artık orada yaşamıyor.
- Stop right there, you criminal scum!
- Dur orada, seni kriminal pislik!
- You may see him there.
- Onu orada görebilirsin.
- You won't find them there.
- Onları orada bulamazsınız.
- I kind of wanted to be there yesterday.
- Dün biraz orada olmak istemiştim.
- What she bought there was a camera.
- Oradan aldığı şey bir fotoğraf makinesiydi.
- Tom was born in Boston and he grew up there.
- Tom Boston'da doğdu ve orada büyüdü.
- His father eats there twice a week.
- Babası haftada iki kez orada yemek yer.
- How many people are in there?
- Orada kaç kişi var?
- How long was Tom there?
- Tom ne kadar oradaydı?
- Just leave them there.
- Onları orada öylece bırakın.
- I don't live there anymore.
- Artık orada yaşamıyorum.
- He sat there with his eyes closed.
- Orada gözleri kapalı oturuyordu.
- He may be there.
- Orada olabilir.
- I didn't want to work there.
- Orada çalışmak istemedim.
- What were you there for?
- Ne yapmaya oradaydın?
- What's going on there now?
- Şimdi orada neler oluyor?
- Both brothers were there.
- İki kardeş de oradaydı.
- Can you get something to eat in there?
- Orada yiyecek bir şeyler bulabilir misin?
- We weren't there.
- Biz orada değildik.
- Don't let him sit there.
- Orada oturmasına izin vermeyin.
- How long was Tom there?
- Tom ne kadar süre oradaydı?
- I lived there for a few years.
- Orada birkaç yıl yaşadım.
- All the students were there.
- Tüm öğrenciler oradaydı.
- Why would somebody want to live there?
- Neden biri orada yaşamak ister?
- How many of us were there?
- Orada kaç kişiydik?
- It was there all the time.
- Her zaman oradaydı.
- You were there, right?
- Oradaydınız, değil mi?
- Tom is still there, isn't he?
- Tom hâlâ orada, değil mi?
- Tom just left me there.
- Tom az önce beni orada bıraktı.
- Please stop there.
- Orada dur lütfen.
- Mary, the rota is there.
- Tom, görev listesi orada.
- We're going to get you out of there.
- Seni oradan çıkaracağız.
- It's been in there for a week.
- Bu bir haftadır orada.
- Tom might've been there yesterday, but I didn't see him.
- Tom dün orada olabilirdi ama ben onu görmedim.
- Tom is there, isn't he?
- Tom orada, değil mi?
- Mary wasn't there.
- Mary orada değildi.
- Tom doesn't want me there.
- Tom beni orada istemiyor.
- The cops won't find you there.
- Polisler seni orada bulamaz.
- Tom was there for three hours.
- Tom üç saat boyunca oradaydı.
- Tom lived there all by himself.
- Tom orada tek başına yaşıyordu.
- Is there something in there?
- Orada bir şey mi var?
- I live there now.
- Artık orada yaşıyorum.
- I swear I wasn't there.
- Yemin ederim orada değildim.
- What was Tom there for?
- Tom ne için oradaydı?
- Tom and I weren't there.
- Tom ve ben orada değildik.
- Don't you want us there?
- Bizi orada istemiyor musun?
- What happened back there?
- Orada ne oldu?
- I didn't stay there long.
- Orada fazla kalmadım.
- The girl who sings there is my sister.
- Orada şarkı söyleyen kız benim kız kardeşim.
- It's not there now.
- O şimdi orada değil.
- He stayed there a little while.
- O orada kısa bir süre kaldı.
- I want Tom to sit there alone.
- Tom'un orada yalnız oturmasını istiyorum.
- Tom isn't in there.
- Tom orada değil.
- Tom wasn't the only Canadian there.
- Orada tek Kanadalı Tom değildi.
- I had to get out of there.
- Oradan çıkmak zorundaydım.
- They have really good food there.
- Onların orada gerçekten iyi yiyeceği var.
- Daniel Webster also was there.
- Daniel Webster da oradaydı.
- We have unfinished business there.
- Orada bitmemiş işlerimiz var.
- There's someone there.
- Orada birisi var.
- Tom said there was nobody in there.
- Tom orada kimse olmadığını söyledi.
- How many of you are there now?
- Şimdi kaç taneniz orada?
- Layla was lying there.
- Leyla orada yatıyordu.
- Sami looked around and nothing was there.
- Sami etrafa baktı ve orada hiçbir şey yoktu.
- She sat there in silence.
- Orada sessizce oturdu.
- We got lucky there.
- Orada şanslıydık.
- Why would somebody want to live there?
- Neden biri orada yaşamak istesin ki?
- What time is it there now?
- Orada saat kaç şimdi?
- You can meet Tom there.
- Tom'la orada görüşebilirsin.
- It was there all the time.
- O her zaman oradaydı.
- You're already there, right?
- Sen zaten oradasın, değil mi?
- We've been there.
- Oradaydık.
- It's safe there.
- Orada güvenli.
- We can't leave you there.
- Biz seni orada terk edemeyiz.
- I can't leave him there.
- Onu orada bırakamam.
- You've always been there for me.
- Benim için her zaman oradaydın.
- All you have to do is to meet her there.
- Yapman gereken tek şey onunla orada buluşmak.
- You're technically wrong there.
- Orada teknik olarak hatalısın.
- Tom looked under the bed to see what was there.
- Tom, orada ne olduğunu görmek için yatağın altına baktı.
- Tom is still there with you, isn't he?
- Tom hâlâ seninle birlikte orada, değil mi?
- Did you save money by shopping there?
- Oradan alışveriş yaparak tasarruf ettin mi?
- In China, you have to go to the departure station and buy train tickets there.
- Çim'de, hareket istasyonuna gitmek ve tren biletleri orada almak zorundasın.
- None of them was there.
- Onların hiçbiri orada değildi.
- I should be there helping them.
- Orada onlara yardım ediyor olmalıyım.
- Is there a large flower shop there?
- Orada büyük bir çiçekçi dükkanı var mı?
- Tom works there.
- Tom orada çalışıyor.
- Tom was always there.
- Tom her zaman oradaydı.
- How many firemen were there?
- Orada kaç tane itfaiyeci vardı?
- There's plenty of stuff there.
- Orada bol miktarda eşya var.
- All the apples are there.
- Bütün elmalar orada.
- I wanted to be there with you.
- Seninle orada olmak istedim.
- I was kind of surprised to see Tom there.
- Tom'u orada görmek beni biraz şaşırttı.
- There is Tokyo.
- Tokyo orada.
- You might see me there.
- Beni orada görebilirsin.
- You can't just stand there and watch Tom die.
- Orada durup Tom'un ölümünü izleyemezsin.
- We'll wait for you there.
- Seni orada bekleyeceğiz.
- Tom was there yesterday.
- Tom dün oradaydı.
- Tom pretended he wasn't there.
- Tom orada değilmiş gibi davrandı.
- How many were there?
- Orada kaç kişi vardı?
- There's plenty of stuff there.
- Orada bir sürü şey var.
- They're always there.
- Hep oradalar.
- Tom has been in there for hours.
- Tom saatlerdir orada.
- You'll be safe there.
- Orada güvende olacaksın.
- They're already there.
- Zaten oradalar.
- Tom wasn't there when I arrived.
- Ben vardığımda Tom orada değildi.
- We rested there for an hour.
- Orada bir saat dinlendik.
- We've got a lot of friends there.
- Orada bir sürü arkadaşımız var.
- So much has happened there.
- Orada çok şey oldu.
- There is the train at 10 o'clock.
- Tren saat 10'da orada.
- The hotel is there.
- Otel orada.
- Layla was lying there.
- Layla orada yatıyordu.
- Tom wasn't in there.
- Tom orada değildi.
- We'll meet Tom there.
- Tom'la orada buluşuruz.
- Tom and Mary are both there, aren't they?
- Tom ve Mary ikisi de orada, değil mi?
- The road turns left there.
- Yol, orada sola döner.
- All the players stood there with their arms folded.
- Tüm oyuncular kollarını kavuşturmuş bir şekilde orada duruyordu.
- Keep her there.
- Onu orada tut.
- Tom has been in there for about an hour.
- Tom yaklaşık bir saattir orada.
- Fadil didn't have family there.
- Fadıl'ın orada ailesi yoktu.
- I met a friend there.
- Orada bir arkadaşımla tanıştım.
- Were you there when it happened?
- Olduğunda orada mıydın?
- The road turns left there.
- Yol orada sola dönüyor.
- You can still see the remains of the fortress there.
- Orada kalenin kalıntılarını hâlâ görebilirsin.
- He spent his holiday there with her.
- Tatilini orada onunla geçirdi.
- Wait right there.
- Orada bekle.
- Is Tom still there?
- Tom hala orada mı?
- Only a few students were there.
- Orada az sayıda öğrenci vardı.
- He was glad he didn't have to live there for more than a year.
- Orada bir yıldan fazla yaşamak zorunda kalmadığı için memnun.
- How many people are still there?
- Hâlâ kaç kişi var orada?
- He came up to Tokyo, and there married her.
- Adam Tokyo'ya geldi ve orada onunla evlendi.
- Tom's always been there.
- Tom hep oradaydı.
- We'll leave it there.
- Orada bırakalım.
- I can understand why you don't want to eat there.
- Niçin orada yemek istemediğini anlayabiliyorum.
- I wish you could have been there.
- Keşke orada olabilseydin.
- Why don't we meet there?
- Neden orada buluşmuyoruz?
- His grave is there.
- Onun mezarı orada.
- There was nobody under 30 around.
- Orada 30 yaşın altında hiç kimse yoktu.
- Everyone else is already there.
- Diğerleri zaten orada.
- Tom is already there, isn't he?
- Tom zaten orada, değil mi?
- How long does this train stop there?
- Bu tren orada ne kadar duracak?
- I get off there, too.
- Ben de orada iniyorum.
- There was no sign of Fadil but his car was there.
- Fadıl'dan iz yoktu ama arabası oradaydı.
- Tom clearly doesn't want to be there.
- Tom açıkça orada olmak istemiyor.
- Tom sat there in silence.
- Tom orada sessizce oturuyordu.
- I do not like Mary's living there alone.
- Mary'nin orada tek başına yaşamasından hoşlanmıyorum.
- How many of us were there?
- Kaçımız oradaydık?
- We can't leave them there.
- Onları orada bırakamayız.
- How long has Afonso lived there?
- Afonso ne zamandır orada yaşıyor?
- How many of us were there?
- Kaçımız oradaydı?
- Do you know anybody there?
- Orada kimseyi tanıyor musun?
- They're all in there.
- Hepsi orada.
- I'll meet you there in an hour.
- Bir saat içinde orada buluşuruz.
- I can't leave them there.
- Onları orada bırakamam.
- Let's go and see him there.
- Gidip onu orada görelim.
- I was there last night.
- Geçen gece oradaydım.
- I expected to see you there last night.
- Dün gece seni orada görmeyi umdum.
- She stood there looking at me.
- Orada durmuş bana bakıyor.
- What are they doing there?
- Onlar orada ne yapıyor?
- Sami slept there.
- Sami orada uyudu.
- What she bought there was a camera.
- Orada aldığı bir kameraydı.
- I wish I could've been there.
- Keşke orada olabilseydim.
- Why were you there for so long?
- Neden bu kadar uzun süre oradaydın?
- I should be there with you.
- Orada seninle olmam gerek.
- What are you carrying there?
- Ne taşıyorsun orada?
- What're you standing there for?
- Orada ne için duruyorsun?
- You can eat very well there.
- Orada çok iyi yiyebilirsiniz.
- We waited there quietly.
- Orada sessizce bekledik.
- That was never there before.
- O daha önce asla orada değildi.
- We can't leave him there.
- Onu orada bırakamayız.
- My fatherland is there, where my soul is.
- Anavatanım orada, ruhumun olduğu yerde.
- Just wait for me there.
- Beni orada bekle.
- Tom is still there, waiting for you.
- Tom hala orada, seni bekliyor.
- How many cops are there?
- Orada kaç polis var?
- There's nobody there.
- Orada kimse yok.
- There's always somebody there.
- Orada her zaman birisi vardır.
- Tom has lived there all his life.
- Tom tüm hayatı boyunca orada yaşadı.
- We can be there in an hour.
- Bir saat içinde orada olabiliriz.
- There was no one there but him.
- Orada ondan başka hiç kimse yoktu.
- I'll have to meet you there.
- Seninle orada buluşmak zorundayım.
- Tom sat there with his legs crossed.
- Tom orada bacak bacak üstüne atmış oturuyordu.
- What's he doing there?
- Ne yapıyor orada?
- Tom has been there all day.
- Tom bütün gün oradaydı.
- Tom was always there.
- Tom hep oradaydı.
- Once he saw his father there.
- Bir zamanlar babasını orada gördü.
- He is not there.
- O orada değil.
- We can't fish there anymore.
- Artık orada balık tutamayız.
- I think we've all been there.
- Sanırım hepimiz oradaydık.
- I was the only person there that Tom seemed to trust.
- Orada Tom'un güvendiği tek kişi bendim.
- Tom and Mary weren't there.
- Tom ve Mary orada değildi.
- There's only one pillow.
- Orada tek yastık var.
- Who does Tom think is going to be there?
- Tom orada kimin olacağını düşünüyordu?
- I was often there.
- Ben sık sık oradaydım.
- Sami was just sitting there, doing his work.
- Sami işini yaparken hemen orada oturuyordu.
- Sami didn't have family there.
- Sami'nin orada ailesi yoktu.
- There's someone in there.
- Orada içeride biri var.
- Nobody lives there.
- Orada kimse yaşamıyor.
- Tom could be there.
- Tom orada olabilirdi.
- Because he is there.
- Çünkü o orada.
- How much money did you spend while you were there?
- Oradayken ne kadar para harcadın?
- Slavery was legal there.
- Orada kölelik yasaldı.
- I want you there, too.
- Ben de seni orada istiyorum.
- Tom just stood there looking at me.
- Tom sadece bana bakarken orada duruyordu.
- I'm counting how many people there are.
- Orada kaç kişi olduğunu sayıyorum.
- Is he still there?
- Hâlâ orada mı?
- There are no medical workers there at all.
- Orada hiç sağlık personeli yoktur.
- How long were you in there?
- Ne kadar süredir oradaydın?
- He plans to live there for more than a year.
- Orada bir yıldan fazla yaşamayı planlıyor.
- I wonder how long Tom has been sitting there.
- Tom'un ne kadar zamandır orada oturduğunu merak ediyorum.
- Tom didn't want Mary there.
- Tom orada Mary'yi istemedi.
- It has to be there somewhere.
- Orada bir yerlerde olmalı.
- The cops won't find you there.
- Polisler seni orada bulmayacak.
- Sami was there for a reason.
- Sami bir nedenden dolayı oradaydı.
- I know you're in there somewhere.
- Orada bir yerde olduğunu biliyorum.
- Tom could still be there.
- Tom hâlâ orada olabilir.
- Tom just sat there and didn't say anything.
- Tom orada öylece oturdu ve hiçbir şey söylemedi.
- I went to see Tom, but he wasn't there.
- Tom'u görmeye gittim ama orada değildi.
- Tom was there, too.
- Tom da oradaydı.
- Tom has been in there for almost three hours now.
- Tom şimdi neredeyse üç saattir orada.
- His grave is there.
- Mezarı orada.
- He sat there smoking a pipe.
- Orada oturup pipo içti.
- I'm sure we'll find something there.
- Orada bir şeyler bulacağımıza eminim.
- I'm sorry I wasn't there yesterday.
- Üzgünüm dün orada değildim.
- Tom was there before anyone else.
- Tom herkesten önce oradaydı.
- I was surprised to see an old friend of mine there.
- Orada eski bir arkadaşımı gördüğüm için şaşırmıştım.
- Tom and Mary weren't there, were they?
- Tom ve Mary orada değildi, değil mi?
- I don't really want to be there.
- Ben gerçekten orada olmak istemiyorum.
- I bet they really miss you there.
- Onların seni orada gerçekten özleyeceklerinden eminim.
- I left everything there.
- Her şeyi orada bıraktım.
- Can I sit there?
- Orada oturabilir miyim?
- Tom has been there a long time.
- Tom uzun zaman oradaydı.
- She stayed there for several days.
- Orada birkaç gün kaldı.
- Tom's in there.
- Tom orada.
- Tom wasn't there for Mary.
- Tom Mary için orada değildi.
- How long have you been there?
- Ne zamandır oradasın?
- Sami was there when his mother killed herself.
- Annesi kendini öldürdüğü zaman Sami oradaydı.
- Are you all right in there?
- Orada iyi misin?
- Mary stood there, open-mouthed and speechless.
- Mary orada ağzı açık ve suskun bir şekilde duruyordu.
- Did anyone see you there?
- Seni orada gören oldu mu?
- Don't you want me there?
- Beni orada istemiyor musun?
- I hope Tom is there.
- Umarım Tom oradadır.
- Is Tom actually in there?
- Tom gerçekten orada mı?
- Tom was alone there.
- Tom orada yalnızdı.
- She wasn't even there.
- O orada bile değildi.
- He was standing there with a vacant look.
- Boş bir bakışla orada duruyordu.
- There was no sign of Fadil but his car was there.
- Fadıl'dan hiçbir iz yoktu ama arabası oradaydı.
- He plays there.
- Orada oynuyor.
- Has Tom been there?
- Tom orada mıydı?
- Tom plans to live there someday.
- Tom bir gün orada yaşamayı planlıyor.
- Not much soccer is played there.
- Orada pek futbol oynanmaz.
- If you really were there, you must've seen it.
- Gerçekten oradaydıysan onu görmüş olman gerekirdi.
- It's been there a while.
- Bu bir süredir orada.
- She was there all morning.
- O, bütün sabah oradaydı.
- Is everything all right up there?
- Orada her şey yolunda mı?
- Tom said he needed one of us there.
- Tom orada bizden birine ihtiyacı olduğunu söyledi.
- Nobody's there.
- Kimse orada değil.
- Are you still there, Tom?
- Hâlâ orada mısın, Tom?
- I was there the other day.
- Geçen gün oradaydım.
- How long has Tom been in there?
- Tom ne zamandır orada?
- Don't just stand there.
- Orada öylece durmayın.
- Tom wasn't there when I arrived.
- Geldiğimde Tom orada değildi.
- We didn't see a single house for five miles there.
- Biz orada beş mil boyunca tek bir ev görmedik.
- Many people were there.
- Birçok insan oradaydı.
- Tom lived there a long time.
- Tom uzun süre orada yaşadı.
- Tom didn't want us there.
- Tom bizi orada istemedi.
- It must be dangerous to play there.
- Orada oynamak tehlikeli olmalı.
- What are you doing there?
- Ne yapıyorsunuz orada?
- I saw Tom standing there.
- Tom'u orada dururken gördüm.
- I lived there for three years.
- Orada üç yıl yaşadım.
- What're you standing there for?
- Neden orada duruyorsun?
- All the students were there.
- Bütün öğrenciler oradaydı.
- Sami was there to testify against Layla.
- Sami, Layla'ya karşı tanıklık etmek için oradaydı.
- Why are you just sitting there?
- Neden orada öylece oturuyorsun?
- We went together to Laramie, and there we parted.
- Laramie'ye birlikte gittik ve orada ayrıldık.
- He lived there completely alone.
- Orada tamamen yalnız yaşıyordu.
- We don't know what's in there.
- Biz orada ne olduğunu bilmiyoruz.
- I don't want him there.
- Onu orada istemiyorum.
- I see no conspiracy there.
- Orada bir komplo göremiyorum.
- Tom just stood there watching everybody dance.
- Tom orada durmuş herkesin dans etmesini izliyor.
- Please don't leave it there.
- Lütfen orada bırakmayın.
- She lived there for years.
- O, yıllarca orada yaşadı.
- Do you want him there?
- Onu orada istiyor musun?
- I was there for hours.
- Saatlerce oradaydım.
- She'll sit there for hours without doing anything.
- Hiçbir şey yapmadan saatlerce orada oturacaktır.
- We don't want them there.
- Onları orada istemiyoruz.
- There used to be a large cedar tree there.
- Eskiden orada büyük bir sedir ağacı varmış.
- Is it in there?
- Orada mı?
- Tom wasn't there today.
- Bugün Tom orada değildi.
- I saw Tom standing there.
- Tom'un orada durduğunu gördüm.
- Sami was just sitting there, doing his work.
- Sami orada oturmuş işini yapıyordu.
- Why are you there?
- Neden oradasın?
- Is there water there?
- Orada su var mı?
- Everybody who was anybody was there.
- Herkes oradaydı.
- I stopped by your office yesterday, but you weren't there.
- Dün senin ofisine uğradım fakat orada değildin.
- You can just sit there and relax a bit if you like.
- İstersen orada oturup biraz dinlenebilirsin.
- I don't know who's there now.
- Şimdi orada kimin olduğunu bilmiyorum.
- His girlfriend was there, too.
- Kız arkadaşı da oradaydı.
- She was alone there.
- Orada yalnızdı.
- Very few students were there.
- Orada çok az öğrenci vardı.
- Does your sister study there?
- Kız kardeşin orada mı okuyor?
- There wasn't any cat there.
- Orada hiç kedi yoktu.
- I don't think there's anybody there.
- Orada birinin olduğunu sanmıyorum.
- The police are there.
- Polisler orada.
- There's someone there.
- Orada biri var.
- It's fortunate he was there.
- Çok şükür o oradaydı.
- Can I be there when you tell Tom?
- Tom'a söylerken orada olabilir miyim?
- Tom still lives there.
- Tom hala orada yaşıyor.
- I wish I could be there with you.
- Keşke orada seninle olabilsem.
- I saw the person I was expecting standing there.
- Beklediğim kişinin orada durduğunu gördüm.
- I saw them in there.
- Onları orada gördüm.
- How long has Tom been in there?
- Tom ne kadar süredir orada?
- Sami was there for six days.
- Sami altı gündür oradaydı.
- I left my medicine in there.
- Orada ilacımı bıraktım.
- Tom is there now, isn't he?
- Tom şu an orada, değil mi?
- You might see us there.
- Bizi orada görebilirsin.
- I lived there for three years.
- Üç yıl boyunca orada yaşadım.
- Is someone in there?
- Orada biri var mı?
- Both Tom and I were there.
- Tom da ben de oradaydık.
- The fathers are there.
- Babaları orada.
- I could've sworn I saw Tom there.
- Tom'u orada gördüğüme yemin edebilirdim.
- Sami lived there for six weeks.
- Sami altı hafta boyunca orada yaşadı.
- How long has he lived there?
- O, ne kadar süre orada yaşadı?
- Let's rent a bike there.
- Oradan bir bisiklet kiralayalım.
- I lived there for five years.
- Orada beş yıl yaşadım.
- I didn't stay there very long.
- Ben orada çok uzun kalmadım.
- I think we can be there on time.
- Bence zamanında orada olabiliriz.
- Who else was staying there?
- Orada başka kim kalıyordu?
- What are you doing up there?
- Orada ne yapıyorsun?
- I want to be there for Tom.
- Tom için orada olmak istiyorum.
- How many victims were there?
- Orada kaç tane kurban vardı?
- I saw a beautiful waterfall there.
- Orada güzel bir şelale gördüm.
- Tom lived there for many years.
- Tom uzun yıllar orada yaşadı.
- Who else will be there?
- Orada başka kim olacak?
- Is Tom in there?
- Tom orada mı?
- It's safer there.
- Orada daha güvenli.
- Maybe I wasn't there that night.
- Belki o gece orada değildim.
- Cold weather lasted there for weeks longer.
- Soğuk hava orada haftalarca sürdü.
- Meet me there.
- Orada buluşalım.
- He was sitting there for two hours.
- O, iki saattir orada oturuyordu.
- How long did you live there?
- Orada ne kadar yaşadın?
- The book is up there.
- Kitap orada, yukarıda.
- You got me there.
- Beni orada yakaladın.
- What are they doing in there?
- Onlar orada ne yapıyor?
- Who hasn't been there?
- Kim orada değildi?
- Tom stood there looking at me.
- Tom orada durup bana baktı.
- There's nothing back there.
- Orada geride hiçbir şey yok.
- Do you know what's going on there?
- Orada neler olduğunu biliyor musun?
- Tom wasn't there when it happened.
- O yaşandığında Tom orada değildi.
- I know Tom's not happy there.
- Tom'un orada mutlu olmadığını biliyorum.
- He's lived there all his life.
- Tüm hayatı boyunca orada yaşadı.
- I saw Tom there with another woman.
- Tom'u orada başka bir kadınla gördüm.
- They're there alone.
- Orada yalnızlar.
- Get Tom out of there.
- Tom'u oradan çıkar.
- When Tom opened the door, he saw Mary standing there with a six-pack and a pizza.
- Tom kapıyı açtığında Mary'nin elinde altılı paket bira ve bir pizzayla orada dikildiğini gördü.
- What's happening down there?
- Orada neler oluyor?
- I can't leave them there.
- Ben onları orada bırakamam.
- People with amputated limbs continue to feel them as if they were still there.
- Uzuvları kesilen insanlar, onları hâlâ oradaymış gibi hissetmeye devam ederler.
- Look, there's my mother.
- Bak, annem orada.
- Since no one knew me there, I told them my name was Tom.
- Hiç kimse beni orada tanımadığı için onlara adımın Tom olduğunu söyledim.
- You saw what happened in there, didn't you?
- Orada ne olduğunu gördün, değil mi?
- We waited there quietly.
- Biz orada sessizce bekledik.
- It's been there all the time.
- Her zaman oradaydı.
- Tom was there with one of his friends.
- Tom orada arkadaşlarından biriyle birlikteydi.
- Tom has been there for a while.
- Tom bir süredir orada.
- Tom was there for Mary.
- Tom, Mary için oradaydı.
- Do you want us there?
- Bizi orada istiyor musun?
Show More (1120)
|
|
- Nevertheless, we continue to battle on together; we will get there one day.
- Yine de birlikte mücadele etmeye devam ediyoruz; bir gün oraya varacağız.
- I clarified this when I was there in February last year.
- Geçen yıl Şubat ayında oraya gittiğimde bu konuya açıklık getirmiştim.
- They are allowed in there at the moment.
- Şu anda oraya girmelerine izin veriliyor.
- If we do not make progress this time, Johannesburg will have failed before we get there.
- Eğer bu kez ilerleme kaydedemezsek, Johannesburg biz oraya varmadan başarısız olmuş olacak.
- Last Monday, I sent a letter from Brussels to Austria, and it has still not arrived there.
- Geçtiğimiz Pazartesi günü Brüksel'den Avusturya'ya bir mektup gönderdim ve mektup hala oraya ulaşmadı.
- How we get there is another story.
- Oraya nasıl ulaşacağımız başka bir hikaye.
- Many of us went there with misgivings about the likely result of the conference.
- Birçoğumuz oraya konferansın olası sonuçları hakkında kuşkularla gittik.
- Just as they are actually preventing us from going there with a delegation.
- Tam da bizim oraya bir heyetle gitmemizi engelledikleri gibi.
- I have known Albania for many years, having gone there the first time while the revolution was still going on.
- Arnavutluk'u uzun yıllardır tanıyorum, oraya ilk kez devrim devam ederken gitmiştim.
- Whether it will get there I do not know, but we should give it the chance.
- Oraya varıp varmayacağını da bilmiyorum ama ona bir şans vermeliyiz.
- It was three years ago that a delegation was there.
- Üç yıl önce bir heyet oraya gitmişti.
- So I congratulate you on having managed to get there.
- Bu yüzden oraya ulaşmayı başardığınız için sizi tebrik ediyorum.
- I really cannot see how some sort of Mediterranean Bank will help to get the money there.
- Bir tür Akdeniz Bankası'nın parayı oraya ulaştırmaya nasıl yardımcı olacağını gerçekten göremiyorum.
- Once we are there, however, we should acquit ourselves of our tasks effectively for as long as this proves necessary.
- Ancak bir kez oraya vardığımızda, gerekli olduğu sürece görevlerimizi etkin bir şekilde yerine getirmeliyiz.
- It would not of course be a war to disarm Iraq and introduce democracy there.
- Bu elbette Irak'ı silahsızlandırmak ve oraya demokrasi getirmek için bir savaş olmayacaktır.
- Of course, they go to Heaven; they know when they get there.
- Elbette cennete gidecekler; oraya ne zaman gideceklerini biliyorlar.
- It was three years ago that a delegation had been there.
- Üç yıl önce bir delegasyon oraya gitmişti.
- Whether it will get there I do not know, but we should give it the chance.
- Oraya ulaşıp ulaşmayacağını bilmiyorum ama ona bir şans vermeliyiz.
- We go there more than we do anywhere else.
- Biz oraya başka hiçbir yere gitmediğimiz kadar çok gidiyoruz.
- It would not of course be a war to disarm Iraq and introduce democracy there.
- Irak'ı silahsızlandırmak ve oraya demokrasi getirmek elbette bir savaş olmayacaktır.
- I could not believe that I would ever go back there.
- Oraya geri dönebileceğime inanamıyordum.
- If infrastructures do not get there, how are we going to develop?
- Altyapılar oraya ulaşmazsa nasıl gelişeceğiz?
- If, however, the pressure is kept up, we shall get there.
- Bununla birlikte, baskı devam ederse, oraya ulaşacağız.
- If we do not make progress this time, Johannesburg will have failed before we get there.
- Eğer bu kez ilerleme kaydedemezsek, Johannesburg biz oraya varmadan başarısızlığa uğramış olacak.
- Check the time of arraignment and get over there.
- Duruşma saatini kontrol et ve oraya git.
- Okay, get over there.
- Tamam, oraya git.
- Rizzo, get over there now!
- Rizzo, oraya git hemen!
- As soon as you can, get over there and cool him out.
- Bir an önce oraya git ve onu sakinleştir.
- Ford, get over there.
- Ford, oraya git.
- Rizzo, get over there now!
- Rizzo, hemen oraya git!
- Jimmy, get over there and calm those folks down.
- Jimmy, oraya git ve milleti sakinleştir.
- We'd better get over there and find him, like, fast.
- En iyisi oraya gidip onu bulalım, çabucak.
- We'd better get over there and find him, like, fast.
- İyisi mi oraya gidip onu bulalım, hemen.
- As soon as you can, get over there and cool him out.
- Mümkün olduğunca çabuk oraya git ve onu sakinleştir.
- I literally have no idea how that got there.
- Bunun oraya nasıl girdiği hakkında gerçekten hiçbir fikrim yok.
- Hobbs, get over there now.
- Hobbs, hemen oraya git.
- Get his address and get over there.
- Adresini öğren ve oraya git.
- Now, you get over there, and you stay there.
- Şimdi oraya git ve orada kal.
- Move, move, get over there.
- Yürüyün, yürüyün, oraya geçin.
- Cut out the horsing around; get over there now.
- Oyalanmayı bırak da oraya git hemen.
- Now, you get in a cab and get over there right away
- Şimdi bir taksiye bin ve doğruca oraya git.
- Now get over there and show them who you're made of.
- Şimdi oraya git ve kim olduğunu göster onlara.
- Get his address and get over there.
- Adresini al ve oraya git.
- When I say, you get over there and stand and wait for that ugly mother.
- Söylediğimde, oraya git ve dikilip o çirkin anayı bekle.
- Jim, Pedro, get over there.
- Jim, Pedro, oraya gidin.
- Daniel, get over there now.
- Daniel, hemen oraya git.
- Clean yourself up and get over there.
- Yıkan ve oraya git.
- Just get over there and press the button.
- Sadece oraya git, ve düğmeye bas.
- You get over there and cover me, man.
- Oraya git ve beni koru, dostum.
- I literally have no idea how that got there.
- Bunun oraya nereden geldiğine dair gerçekten hiçbir fikrim yok.
- Now get over there and...
- Şimdi oraya git ve...
- We'd better get over there and find him, like, fast.
- Oraya gidip onu bulsak iyi olur, hem de hemen.
- You'll be safe once you get there.
- Oraya varır varmaz güvende olacaksın.
- Tom told Mary that it might be a good idea if she went there by bicycle.
- Tom, Mary'ye oraya bisikletle gitmesinin iyi bir fikir olabileceğini söyledi.
- Don't go out there.
- Oraya gitme.
- Can you accompany me there, please?
- Oraya kadar bana eşlik eder misin lütfen?
- Tom and I had to go there together.
- Tom ve ben oraya birlikte gitmek zorunda kaldık.
- Spring will arrive there soon.
- Yakında oraya bahar gelecek.
- I just got there as fast as I could.
- Oraya olabildiğince hızlı gittim.
- Tom told Mary that she shouldn't go there alone.
- Tom, Mary'ye oraya yalnız gitmemesi gerektiğini söyledi.
- I arrived there before Tom.
- Oraya Tom'dan önce vardım.
- Tom won't get there on time if he doesn't hurry.
- Tom acele etmezse oraya zamanında varamayacak.
- You are not allowed to go in there!
- Oraya gitmene izin verilmez!
- Tom doesn't need to go there by himself.
- Tom'un oraya tek başına gitmesine gerek yok.
- Your cat entered into my car and peed there.
- Kedi arabama girip oraya işedi.
- If you'd run all the way, you would've gotten there in time.
- Eğer sen tüm yolu koşsaydın sen oraya zamanında giderdin.
- Don't leave until we get there.
- Biz oraya gelene kadar gitme.
- Karen went there herself.
- Karen oraya kendisi gitti.
- We already looked over there.
- Oraya zaten bakmıştık.
- Tom will probably get there early.
- Tom muhtemelen oraya erken gelecek.
- I have absolutely no intention of going there alone.
- Oraya yalnız gitmeye kesinlikle hiç niyetim yok.
- Why did you go there?
- Oraya niçin gittin?
- I want to go there once again.
- Oraya bir kez daha gitmek istiyorum.
- I do not interfere there.
- Ben oraya karışmam.
- Who did you go there with?
- Oraya kiminle gittin?
- How much longer will it be till we get there?
- Oraya varmamıza daha ne kadar var?
- He took a taxi to get there in time.
- Oraya zamanında varmak için bir taksiye bindi.
- How long does it take to walk there?
- Oraya yürümek ne kadar sürüyor?
- I won't let her go there.
- Onun oraya gitmesine izin vermeyeceğim.
- We can't go back out there.
- Oraya geri gidemeyiz.
- I figured you wouldn't want to go there without me.
- Oraya bensiz gitmek istemeyeceğini düşündüm.
- I got there early and had the whole swimming pool to myself.
- Oraya erken gittim ve bütün yüzme havuzu bana kaldı.
- How much longer will it be till we get there?
- Oraya varmamız daha ne kadar alır?
- I got there just in time.
- Oraya tam zamanında vardım.
- You had better go there in decent clothes.
- Oraya uygun elbiselerle gitsen iyi olur.
- I told Tom to get there early.
- Tom'a oraya erken gitmesini söyledim.
- If you go by bus, you can get there in about one-third of the time.
- Otobüsle giderseniz, yaklaşık üçte biri kadar sürede oraya varabilirsiniz.
- I'll get there before you will.
- Oraya senden önce varacağım.
- I have to get there quickly.
- Oraya çabucak gitmek zorundayım.
- How did that get there?
- Bu oraya nasıl gitti?
- I made Tom go there.
- Tom'u oraya gönderdim.
- It belongs there.
- Oraya ait.
- He himself went there.
- Oraya kendisi gitti.
- I want to make sure we get there on time.
- Oraya zamanında varacağımızdan emin olmak istiyorum.
- I go there three times a year.
- Oraya yılda üç kez giderim.
- They ought to have arrived there by this time.
- Şimdiye kadar oraya varmalıydılar.
- We'll take you there if you want.
- İstersen seni oraya götürebiliriz.
- It takes two hours to get there by bus.
- Oraya otobüsle gitmek iki saat sürer.
- When did you get there?
- Oraya ne zaman geldin?
- I want to get there early so we can get good seats.
- Oraya erken gitmek istiyorum, böylece iyi koltuklar bulabiliriz.
- The train was delayed, so I could not arrive there on time.
- Tren rötar yaptı, bu yüzden oraya zamanında varamadım.
- That's why I'm telling you that you don't have to go there alone.
- Bu yüzden sana oraya yalnız gitmene gerek olmadığını söylüyorum.
- We already looked over there.
- Oraya çoktan baktık.
- I think we'll get there before noon.
- Sanırım öğleden önce oraya varacağız.
- Airplanes don't fly there.
- Uçaklar oraya uçmaz.
- I want to go there again.
- Oraya yeniden gitmek istiyorum.
- Tom had to go there by himself.
- Tom oraya tek başına gitmek zorunda kaldı.
- How will you get there?
- Oraya nasıl gideceksin?
- It takes two hours to go there by bus.
- Oraya otobüsle gitmek iki saat sürer.
- We still have quite a few more miles to go before we get there.
- Oraya varmadan önce hala birkaç mil yolumuz var.
- We won't stop until we get there.
- Oraya varana kadar durmayacağız.
- We got there early.
- Oraya erken vardık.
- It is an hour's drive from here to there.
- Buradan oraya araba ile bir saat sürer.
- Tom wants to go there again.
- Tom oraya tekrar gitmek istiyor.
- Have you already been there?
- Daha önce oraya gittin mi?
- No one goes there anymore.
- Artık oraya kimse gitmiyor.
- I asked my mother what to take there.
- Anneme oraya ne götüreceğimi sordum.
- Can you stall Tom till I get there?
- Ben oraya gelinceye kadar Tom'u oyalayabilir misin?
- Tom doesn't plan to go back there again.
- Tom oraya tekrar gitmeyi planlamıyor.
- She was able to get there in less than ten minutes.
- On dakikadan kısa sürede oraya varabilmişti.
- I'll take them there myself.
- Onları oraya kendim götüreceğim.
- It wouldn't be safe to go there by yourself.
- Oraya tek başına gitmen güvenli olmaz.
- She went there to swim.
- Oraya yüzmeye gitti.
- How should I get there from the airport?
- Havaalanından oraya nasıl gideyim?
- Sami arrived there.
- Sami oraya vardı.
- Tom was afraid to go there by himself.
- Tom oraya tek başına gitmeye korkuyordu.
- Can you take us there?
- Bizi oraya götürebilir misiniz?
- I wanted to go there with her, but I was too busy.
- Oraya onunla gitmek istiyordum ama ben çok meşguldüm.
- He said he's been there before.
- Oraya daha önce de gittiğini söyledi.
- Leave it there.
- Oraya bırak.
- We never should've gone there.
- Oraya hiç gitmemeliydik.
- I asked my mother what to bring there.
- Anneme oraya ne getireceğimi sordum.
- Please get there as fast as you can.
- Lütfen oraya olabildiğince çabuk gidin.
- We took a taxi so as to reach there on time.
- Zamanında oraya ulaşmak için bir taksiye bindik.
- I don't go there so often anymore.
- Artık oraya çok sık gitmiyorum.
- Tom isn't the only one who thinks it would be a good idea to get there early.
- Oraya erken gitmenin iyi bir fikir olacağını düşünen tek kişi Tom değil.
- I won't have to go there by myself.
- Oraya kendim gitmem gerekmeyecek.
- I'm going to try real hard to get there on time.
- Oraya zamanında varmak için çok uğraşacağım.
- He goes there every day.
- O, her gün oraya gider.
- I want you to write to me as soon as you get there.
- Oraya varır varmaz bana yazmanı istiyorum.
- Tom said that Mary wasn't planning on getting there early.
- Tom, Mary'nin oraya erken gitmeyi planlamadığını söyledi.
- Tom had planned to be the first one to get there, but Mary got there first.
- Tom oraya ilk varan kişi olmayı planlamıştı, ama Mary önce vardı.
- Tom parked his car over there.
- Tom arabasını oraya park etti.
- Let's hope we get there on time.
- Umarım oraya zamanında varırız.
- I should never have gone there by myself.
- Oraya asla tek başıma gitmemeliydim.
- You arrived there before Tom.
- Oraya Tom'dan önce vardın.
- I told Tom he shouldn't go there by bicycle.
- Tom'a oraya bisikletle gitmemesi gerektiğini söyledim.
- I don't know how to get there.
- Oraya nasıl gideceğimi bilmiyorum.
- I want to go there once more.
- Oraya bir kez daha gitmek istiyorum.
- My brother insisted on going there alone.
- Erkek kardeşim oraya yalnız gitmek için ısrar etti.
- We were probably in junior high the last time we went there together.
- Oraya en son birlikte gittiğimizde muhtemelen ortaokuldaydık.
- It remains to be seen if I can get there in time.
- Oraya zamanında varıp varamayacağımı göreceğiz.
- Don't go in there, Tom.
- Oraya gitme, Tom.
- I don't know how that got there.
- Oraya nasıl gittiğini bilmiyorum.
- Sami brought the gas can there.
- Sami benzin bidonunu oraya getirdi.
- Since I have no money, I can't come there.
- Param olmadığı için oraya gelemiyorum.
- Tom is still waiting for Mary to get there.
- Tom hala Mary'nin oraya gelmesini bekliyor.
- Tom made me promise not to go there again.
- Tom bana oraya bir daha gitmeyeceğime dair söz verdirdi.
- I'll take you there.
- Seni oraya götüreceğim.
- Tom goes there three times a week.
- Tom haftada üç kez oraya gider.
- I won't make you go back there.
- Seni oraya geri götürmeyeceğim.
- I don't know how to go there.
- Oraya nasıl gideceğimi bilmiyorum.
- What time did you arrive there?
- Oraya saat kaçta vardınız?
- She arrived there before you.
- Oraya senden önce varmış.
- You've got to let me go in there.
- Oraya girmeme izin vermelisin.
- We must get there before him.
- Oraya ondan önce gitmeliyiz.
- You cannot defect to another country unless you can travel there.
- Sen oraya seyahat etmedikçe başka bir ülkeye iltica edemezsin.
- I'm afraid to go there alone.
- Oraya yalnız gitmeye korkuyorum.
- Tom will be sleeping by the time we get there.
- Biz oraya varana kadar Tom uyumuş olur.
- We're not going back there.
- Biz oraya geri gitmiyoruz.
- This road leads you there.
- Bu yol sizi oraya götürür.
- I arrived there too early.
- Oraya çok erken geldim.
- She arrived there before you.
- O senden daha önce oraya vardı.
- We were probably in junior high the last time we went there together.
- Oraya son kez birlikte gittiğimizde muhtemelen ortaokuldaydık.
- I bet I get there before you.
- Bahse girerim oraya senden önce varırım.
- He's the one who made an excursion there.
- Oraya bir gezi yapan, o.
- I can't go back there and neither can you.
- Oraya geri dönemem, sen de dönemezsin.
- He went there on business.
- Oraya iş için gitti.
- Do you think we'll get there on time?
- Sence oraya zamanında varabilecek miyiz?
- She has never been there.
- O oraya hiç gitmedi.
- I want to get there first.
- Oraya ilk ben varmak istiyorum.
- We have to make sure that we get there on time.
- Oraya zamanında varacağımız konusunda emin olmak zorundayız.
- You shouldn't have gone there without me.
- Oraya bensiz gitmemeliydiniz.
- I've been invited there, too.
- Ben de oraya davet edildim.
- We have to make sure that we get there on time.
- Oraya zamanında gittiğimizden emin olmalıyız.
- Do I have to go back there?
- Oraya geri dönmek zorunda mıyım?
- Show me how to get there.
- Oraya nasıl gidileceğini göster.
- No one can go in there.
- Hiç kimse oraya giremez.
- Did you get there on time?
- Oraya zamanında vardın mı?
- You never should've gone there by yourself.
- Oraya asla tek başına gitmemeliydin.
- How long would it take to get there by bus?
- Oraya otobüsle gitmek ne kadar sürer?
- How are you going to get there?
- Oraya nasıl gideceksin?
- I won't go there again.
- Oraya tekrar gitmeyeceğim.
- I thought I told you never to go there alone.
- Oraya asla yalnız gitmemeni söylediğimi sanıyordum.
- We could go there now.
- Oraya şimdi gidebiliriz.
- It's not necessary for her to go there herself.
- Oraya tek başına gitmesine gerek yok.
- Are you sure that Tom is going to be there?
- Tom'un oraya gideceğinden emin misin?
- Put it right there.
- Bunu oraya koy!
- His mother will not consent to his going there alone.
- Annesi oraya yalnız gitmesine izin vermiyor.
- I wonder how Tom got there.
- Tom'un oraya nasıl gittiğini merak ediyorum.
- I should've gone there with you.
- Oraya seninle gitmeliydim.
- I want to go there by myself.
- Oraya tek başıma gitmek istiyorum.
- We'll find out when we get there.
- Oraya vardığımızda öğreneceğiz.
- Didn't I tell you that you needed to get there early?
- Oraya erken gitmen gerektiğini söylemedim mi?
- I'm going to go there with Tom.
- Oraya Tom'la gideceğim.
- Don't go over there.
- Oraya gitme.
- I can go there on foot.
- Oraya yürüyerek gidebilirim.
- Now, how did that get there?
- Bu oraya nasıl geldi?
- We can't go in there.
- Oraya giremeyiz.
- I don't go there so often anymore.
- Oraya artık o kadar sık gitmiyorum.
- Tom is going to have to go there by himself.
- Tom oraya tek başına gitmek zorunda kalacak.
- Tom doesn't plan on going back there again.
- Tom oraya tekrar gitmeyi planlamıyor.
- Are you going there on business?
- Oraya iş için mi gidiyorsun?
- The bus will have started before we get there.
- Biz oraya varmadan önce, otobüs hareket etmiş olacak.
- Of course, I will go there with you.
- Tabii, oraya seninle gideceğim.
- Can you put this over there?
- Bunu oraya koyabilir misin?
- I have often been there.
- Sıklıkla oraya giderim.
- It took only ten minutes to walk there.
- Oraya yürümek sadece on dakika sürdü.
- Otherwise you won't get there before dark.
- Aksi durumda hava kararmadan önce oraya varamazsınız.
- I almost didn't get there in time.
- Oraya zamanında varamayacaktım neredeyse.
- How did they get there?
- Oraya nasıl girdiler?
- If I were you, I wouldn't go there by myself.
- Yerinde olsam oraya tek başıma gitmezdim.
- Let's go over there; it'll be easier for us to talk.
- Oraya gidelim; konuşmamız daha kolay olacak.
- Do you think we will get there on time?
- Sence oraya zamanında varabilecek miyiz?
- Tom didn't have time to walk there, so he drove.
- Tom'un oraya yürüyecek vakti yoktu, o yüzden arabayla gitti.
- We must get there before them.
- Onlardan önce oraya varmalıyız.
- Tom wouldn't let you go there by yourself.
- Tom oraya tek başına gitmene izin vermezdi.
- If you'd run all the way, you would've gotten there in time.
- Bütün yolu koşsaydın, oraya zamanında varırdın.
- You should go back there.
- Oraya geri dönmelisin.
- Tom thought he probably shouldn't go there by himself.
- Tom oraya tek başına gitmemesi gerektiğini düşündü.
- It'll take two hours to get there by bus.
- Oraya otobüsle gitmek iki saat alır.
- They ought to have reached there by now.
- Şimdiye kadar oraya varmış olmaları gerekirdi.
- Show me how to get there.
- Bana oraya nasıl gideceğimi göster.
- I do hope we get there in time.
- Oraya zamanında varacağımızı umuyorum.
- All you have to do is get there on time.
- Tüm yapman gereken şey oraya zamanında varmaktır.
- I can't let you go in there alone.
- Oraya yalnız gitmene izin veremem.
- Does she always go there?
- O her zaman oraya gider mi?
- Let's hope that we get there on time.
- Oraya zamanında varacağımızı umalım.
- They'll walk there in half an hour.
- Onlar yarım saat içinde oraya yürüyecek.
- Sami drove Layla's body to the woods and buried it there.
- Sami, Layla'nın cesedini ormana götürdü ve oraya gömdü.
- I'm on my way there as well.
- Ben de oraya doğru gidiyorum.
- You can walk, or alternatively, I'll drive you there in my car.
- Yürüyebilirsin veya ikinci bir seçenek olarak, seni oraya arabamla götürürüm.
- How stupid of you to go there alone!
- Senin oraya yalnız gitmen ne kadar da aptalca!
- You're not a good enough pilot to be able to land there.
- Oraya inebilecek kadar iyi bir pilot değilsin.
- I can't remember how to go there.
- Oraya nasıl gideceğimi hatırlayamıyorum.
- You'd better not go back there.
- Oraya geri dönmesen iyi olur.
- Could you tell me how to get there?
- Oraya nasıl gideceğimi söyleyebilir misin?
- I won't have to go there alone.
- Oraya yalnız gitmem gerekmeyecek.
- We'll get there eventually.
- Eninde sonunda oraya varacağız.
- She told me not to go there alone.
- Oraya yalnız gitmememi söyledi.
- Don't do that until I get there.
- Ben oraya varıncaya kadar onu yapma.
- I was planning to go there by bike, but it rained.
- Oraya bisikletle gitmeyi planlıyordum ama yağmur yağdı.
- I won't go there with you.
- Oraya seninle gitmeyeceğim.
- Don't go in there.
- Oraya girme.
- Clear off the shelf, and you can put your books there.
- Rafı temizleyin ve kitaplarınızı oraya koyabilirsiniz.
- They rarely go there.
- Oraya nadiren giderler.
- I'll write you as soon as I arrive there.
- Oraya varır varmaz sana yazacağım.
- You can't go in there.
- Oraya giremezsin.
- It's a pain in the neck to get there by public transportation.
- Oraya toplu taşıma ile gitmek tam bir eziyet.
- You can't just go up there.
- Oraya öylece gidemezsin.
- We've all been there before.
- Hepimiz daha önce oraya gitmiştik.
- They don't belong in there.
- Oraya ait değiller.
- I went there by train.
- Oraya trenle gittim.
- The policeman permitted him to park there.
- Polis oraya park etmesine izin verdi.
- Sit down there.
- Oraya otur.
- Tom wanted to go there again.
- Tom oraya tekrar gitmek istedi.
- He went there instead of me.
- Oraya benim yerime o gitti.
- It belongs there.
- Bu oraya ait.
- He says he's planning to go back there.
- Oraya geri dönmeyi düşündüğünü söylüyor.
- I will go there by plane.
- Oraya uçakla gideceğim.
- Someone told me that I couldn't park there.
- Birisi bana oraya park edemeyeceğimi söyledi.
- Why don't we take you there?
- Neden sizi oraya götürmüyoruz?
- I avoid going there late at night.
- Oraya gece geç saatlerde gitmekten kaçınırım.
- Tom often goes fishing there.
- Tom sık sık oraya balığa gider.
- Do you know how I can get there?
- Oraya nasıl gidebileceğimi biliyor musunuz?
- Sami arrived there.
- Sami oraya ulaştı.
- Tom warned Mary not to go there alone.
- Tom, Mary'yi oraya yalnız gitmemesi için uyardı.
- How on earth did you get there?
- Nasıl oluyor da oraya vardın?
- I'll call Tom when I get there.
- Oraya vardığımda Tom'u arayacağım.
- It'll take an hour to get there.
- Oraya varmak bir saat alacaktır.
- His mother will not consent to his going there alone.
- Annesi onun oraya yalnız gitmesine izin vermeyecek.
- Let's put up the Christmas tree there.
- Noel ağacını oraya koyalım.
- We went there to plant saplings.
- Oraya fidan dikmeye gittik.
- Dick plans to go there alone.
- Dick oraya yalnız gitmeyi planlıyor.
- Honestly, I would think driving there daily is better than moving.
- Dürüst olmak gerekirse, her gün oraya gitmenin taşınmaktan daha iyi olduğunu düşünüyorum.
- Tom thought he probably shouldn't go there by himself.
- Tom muhtemelen oraya tek başına gitmemesi gerektiğini düşündü.
- We'll never get there in time.
- Oraya asla zamanında varamayacağız.
- Tom isn't going back there anymore.
- Tom artık oraya geri dönmeyecek.
- Hey, you can't go in there.
- Hey oraya gidemezsin.
- You don't have to go in there.
- Oraya girmek zorunda değilsin.
- It's tough to get there.
- Oraya ulaşmak zor.
- He ran so he would get there on time.
- Oraya zamanında varmak için koştu.
- Tom asked Mary to stay at home until the babysitter got there.
- Tom, çocuk bakıcısı oraya gelinceye kadar, Mary'nin evde kalmasını istedi.
- If she visits France again, she will have been there three times.
- Fransa'yı tekrar ziyaret ederse, oraya üç kez gitmiş olacak.
- We'll go there again.
- Oraya tekrar gideceğiz.
- You are not allowed to go in there!
- Oraya giremezsin!
- I can get you there.
- Seni oraya götürebilirim.
- I never should've gone there by myself.
- Asla oraya tek başıma gitmemeliydim.
- Somebody got there before us.
- Birisi bizden önce oraya vardı.
- We could walk there together.
- Oraya beraber yürüyebiliriz.
- You might not want to go there by yourself.
- Oraya tek başına gitmek istemeyebilirsin.
- Tom got there a week ago.
- Tom oraya bir hafta önce geldi.
- Let's hope that we get there on time.
- Umarım oraya zamanında varırız.
- We had intended never to go there again.
- Oraya bir daha gitmemeye niyetliydik.
- Tom can get there in ten minutes if he drives fast.
- Tom hızlı sürerse oraya on dakikada varabilir.
- Tom isn't old enough to go there by himself.
- Tom oraya tek başına gidecek kadar büyük değil.
- If you don't know where you're going, you'll certainly get there.
- Nereye gittiğini bilmiyorsan, kesinlikle oraya varırsın.
- I would've never gone there without you.
- Sensiz oraya asla gitmezdim.
- Call me when you get there, so I know you're safe.
- Oraya vardığında beni ara ki güvende olduğunu bileyim.
- He is too young to go there alone.
- Oraya yalnız gidemeyecek kadar genç.
- I don't often go there.
- Oraya pek sık gitmem.
- I arrived there before Tom did.
- Oraya Tom'dan önce ulaştım.
- Have you ever been there?
- Hiç oraya gittin mi?
- Let's go back up there.
- Oraya geri dönelim.
- Tom said he didn't plan on going there by himself.
- Tom oraya tek başına gitmeyi planlamadığını söyledi.
- Tom would never go there by himself.
- Tom oraya asla tek başına gitmez.
- Tom had no intention of going there by himself.
- Tom'un oraya tek başına gitmeye niyeti yoktu.
- I don't think I'll get there on time.
- Oraya zamanında varacağımı sanmıyorum.
- If it's raining tomorrow, then we'll go there in the car.
- Yarın yağmur yağarsa, oraya arabayla gideriz.
- Will you take me there?
- Beni oraya götürecek misin?
- I didn't get there in time.
- Oraya zamanında varamadım.
- You cannot defect to another country unless you can travel there.
- Oraya seyahat edemediğin sürece başka bir ülkeye iltica edemezsin.
- I hardly ever go there anymore.
- Artık oraya neredeyse hiç gitmiyorum.
- There's no way I'll get there in time.
- Zamanında oraya ulaşmamın bir yolu yok.
- I think Tom won't be gone by the time we get there.
- Sanırım biz oraya varana kadar Tom gitmiş olmayacak.
- I was thinking to go there by bike, but it began to rain.
- Oraya bisikletle gitmeyi düşünüyordum ama yağmur başladı.
- He himself decided to go there alone.
- Oraya tek başına gitmeye karar verdi.
- Tom goes there whenever he has a chance.
- Tom fırsat buldukça oraya gider.
- Tom has been there a couple of times.
- Tom oraya birkaç kez gitmişti.
- Tom went there in person.
- Tom oraya şahsen gitti.
- I'd really like to go there.
- Oraya gerçekten gitmek istiyorum.
- Tom won't be going back there.
- Tom oraya geri dönmeyecek.
- Tom doesn't necessarily have to go there by himself.
- Tom ille de oraya tek başına gitmek zorunda değil.
- Tom and I have to go there together.
- Tom ve ben oraya birlikte gitmeliyiz.
- You don't want to go in there, Tom.
- Oraya gitmek istemiyorsun, Tom.
- It's raining there.
- Oraya yağmur yağıyor.
- He's the one who made an excursion there.
- Oraya geziye giden, odur.
- As soon as we reached there, it began to rain.
- Oraya varır varmaz yağmur yağmaya başladı.
- I haven't been there in years.
- Yıllardır oraya gitmedim.
- Tom arrived there before Mary.
- Tom oraya Mary'den önce geldi.
- I was thinking that I would go there by bicycle, but it began to rain.
- Oraya bisikletle giderim diye düşünüyordum ama yağmur yağmaya başladı.
- Tom went there alone.
- Tom oraya yalnız gitti.
- Tom doesn't want to go there by himself.
- Tom oraya kendi başına gitmek istemiyor.
- Don't go there by yourself.
- Oraya tek başınıza gitmeyin.
- Tom got there before I did.
- Tom oraya benden önce varmış.
- I'm not going to go there again.
- Oraya tekrar gitmeyeceğim.
- We can't get in there.
- Oraya gidemeyiz.
- We can't go back there.
- Oraya geri gidemeyiz.
- She dared to never go back there.
- Oraya asla geri dönmemeye cesaret etti.
- He goes there now and again.
- Ara sıra oraya gider.
- Don't make me go back there.
- Beni oraya geri gönderme.
- I have no intention of going there by myself.
- Oraya tek başıma gitmeye niyetim yok.
- It's better not to go there alone.
- Oraya yalnız gitmemek en iyisi.
- Tom has never been there.
- Tom oraya hiç gitmedi.
- Tom got there earlier than anybody else.
- Tom oraya herkesten önce gitti.
- I should never have been there.
- Oraya hiç gitmemeliydim.
- It took me an hour and a half to get there by car.
- Araba ile oraya ulaşmak benim bir buçuk saatimi aldı.
- Tom has been there three times.
- Tom oraya üç kez gitti.
- Tom will never go back there.
- Tom asla oraya geri gitmeyecek.
- She arrived there before them.
- Oraya onlardan önce varmış.
- If I'd driven a little faster, we'd have gotten there on time.
- Biraz daha hızlı sürseydik, oraya zamanında varırdık.
- We were able to get there before it started raining.
- Yağmur yağmaya başlamadan önce oraya varabildik.
- How should I get there from the airport?
- Havaalanından oraya nasıl gideceğim?
- I suggest that we should build a new factory there.
- Oraya yeni bir fabrika kurmamızı öneriyorum.
- It took me five hours to drive there.
- Oraya gitmek beş saatimi aldı.
- You'll be safe once you get there.
- Oraya vardığında güvende olacaksın.
- I'm a little hesitant about going there by myself.
- Oraya tek başıma gitme konusunda biraz tereddütlüyüm.
- Were you able to get there in time?
- Oraya zamanında varabildin mi?
- Tom managed to get there in time.
- Tom oraya zamanında varmayı başardı.
- He said that he had arrived there that morning.
- O sabah oraya vardığını söyledi.
- I will go there in place of you.
- Oraya senin yerine gideceğim.
- Sami drove Layla down there.
- Sami, Layla'yı oraya götürdü.
- It took us three hours to get there by bus.
- Otobüsle oraya varmamız üç saat sürdü.
- I think that someone went there.
- Bence oraya biri gitti.
- Let me take you there.
- Seni oraya götüreyim.
- The guide who took us there was only ten years old.
- Bizi oraya götüren rehber sadece on yaşındaydı.
- I want to get there by subway.
- Ben oraya metro ile gitmek istiyorum.
- Tom is too young to go there by himself.
- Tom oraya tek başına gitmek için çok genç.
- I'd never been there.
- Oraya hiç gitmedim.
- What time did he get there?
- Oraya saat kaçta vardı?
- If you don't know where you're going, you might not get there.
- Nereye gittiğini bilmiyorsan, oraya varamayabilirsin.
- I went there by myself.
- Oraya tek başıma gittim.
- Don't go over there.
- Oraya gitmeyin.
- They arrived there before you.
- Onlar oraya senden önce geldiler.
- Good god, there's simply not a way there!
- Tanrım, düpedüz oraya giden bir yol yok!
- I don't think Tom will be sleeping when we get there.
- Oraya vardığımızda Tom'un uyuyor olacağını sanmıyorum.
- You should go in there.
- Oraya gitmelisin.
- That is a danger zone; don't go there.
- O, tehlikeli bir bölge; gitme oraya.
- Tom shouldn't go there alone.
- Tom oraya yalnız gitmemeli.
- Tom was ready to go as soon as I got there.
- Tom ben oraya varır varmaz gitmeye hazırdı.
- Tom is too young to go there alone.
- Tom oraya yalnız gitmek için çok genç.
- Don't hide in there.
- Oraya saklanma.
- I think you should go there with Tom.
- Bence oraya Tom ile gitmelisin.
- Sami has been there a couple of times.
- Sami oraya birkaç kez gitmiş.
- The train was delayed, so I could not arrive there on time.
- Tren gecikti, bu yüzden zamanında oraya ulaşamadım.
- Tom told me he thought Mary would be gone by the time we got there.
- Tom bana biz oraya vardığımızda Mary'nin gitmiş olacağını düşündüğünü söyledi.
- He took a taxi to get there in time.
- Oraya zamanında varmak için taksi tuttu.
- Tom doesn't know he's not supposed to park there.
- Tom oraya park etmemesi gerektiğini bilmiyor.
- If we don't leave soon, we won't get there while it's still light.
- Eğer hemen yola çıkmazsak, hava hala aydınlıkken oraya varamayız.
- On arriving there, he went to see her.
- Oraya vardığında, onu görmeye gitti.
- Tom often goes there to play chess.
- Tom satranç oynamak için sık sık oraya gider.
- I had no intention of going there by myself.
- Oraya tek başıma gitmeye hiç niyetim yoktu.
- Tom has asked us to make sure we get there on time.
- Tom oraya zamanında gitmemizi istedi.
- I can't go back in there.
- Oraya geri dönemem.
- Cars arrived there one after another.
- Arabalar birbiri ardına oraya vardılar.
- Tom tried his hardest to get there in time.
- Tom zamanında oraya varmak için elinden geleni yaptı.
- You can walk there.
- Oraya yürüyebilirsin.
- I want to get back there.
- Oraya geri dönmek istiyorum.
- If you don't hurry, you won't get there before dark.
- Acele etmezsen hava kararmadan oraya varamazsın.
- We often go there.
- Oraya sık sık gideriz.
- How can I get there?
- Oraya nasıl gidebilirim?
- Tom assured me that everything would be ready by the time we got there.
- Tom oraya vardığımızda her şeyin hazır olacağına dair bana güvence verdi.
- Tom advised Mary to go there by bicycle.
- Tom Mary'ye oraya bisikletle gitmesini tavsiye etti.
- You might want to go there by yourself.
- Oraya yalnız gitmek isteyebilirsin.
- It is impossible for me to get there before noon.
- Öğleden önce oraya varmam imkansız.
- I would never go there by myself.
- Ben oraya asla kendim gitmezdim.
- Nobody goes in there.
- Oraya kimse girmez.
- I'll come there.
- Geleceğim oraya.
- I do not interfere there.
- Oraya karışmıyorum.
- Do you know who left that box there?
- O kutuyu oraya kimin bıraktığını biliyor musun?
- I don't know if she will go there with me.
- Benimle oraya gelir mi bilmiyorum.
- Tom told me he got there first.
- Tom oraya ilk kendisinin gittiğini anlattı bana.
- Tom had already left by the time I got there.
- Ben oraya varıncaya kadar Tom zaten ayrılmıştı.
- Can we sit over there?
- Oraya oturabilir miyiz?
- You aren't allowed to park there.
- Oraya park etmene izin verilmez.
- Who did you go there with?
- Oraya kiminle gittiniz?
- You had better not go there again.
- Oraya bir daha gitmesen iyi olur.
- Please don't go in there.
- Lütfen oraya girme.
- Make sure Tom doesn't leave before I get there.
- Ben oraya varmadan önce Tom'un ayrılmayacağından emin ol.
- I got there first.
- Oraya ilk ben vardım.
- Tom got there before I did.
- Tom benden önce oraya vardı.
- I don't remember putting it there.
- Bunu oraya koyduğumu hatırlamıyorum.
- I'll get there before you.
- Senden önce oraya varacağım.
- Tom was still doing that when I got there.
- Tom, ben oraya vardığımda hâlâ onu yapıyordu.
- No sooner had I got there than they started.
- Ben oraya varır varmaz başladılar.
- Is Tom the one who took you there?
- Seni oraya götüren kişi Tom mu?
- You gave me a real surprise when you showed up there.
- Sen oraya geldiğinde bana gerçek bir sürpriz yaptın.
- She sat there silently with tears in her eyes.
- Gözleri yaşlı sessizce oraya oturdu.
- Just put your stuff in there.
- Eşyalarını oraya koy.
- Have you been there?
- Oraya gittin mi?
- Not everyone belongs there.
- Herkes oraya ait değil.
- He will be waiting for you when you get there.
- Sen oraya vardığında o seni bekliyor olacak.
- I'm too young to go there alone.
- Oraya yalnız gitmek için çok gencim.
- You do not necessarily have to go there yourself.
- Oraya mutlaka kendin gitmek zorunda değilsin.
- We'll never go back there again.
- Oraya bir daha asla gitmeyeceğiz.
- Tom got there earlier than anyone else.
- Tom oraya herkesten daha erken geldi.
- I'm glad you didn't go there by yourself.
- Oraya tek başına gitmediğine sevindim.
- Make sure that nobody goes in there.
- Kimsenin oraya girmediğinden emin olun.
- Don't you think we'll get there on time?
- Oraya zamanında ulaşacağımızı düşünmüyor musun?
- Why don't we take them there?
- Neden onları oraya götürmüyoruz?
- I've got to go in there.
- Oraya gitmek zorundayım.
- I've never actually been there, but I know where you're talking about.
- Oraya hiç gitmedim ama bahsettiğin yeri biliyorum.
- We've got to get over there.
- Oraya gitmeliyiz.
- Tom told me that I should go there by myself.
- Tom oraya yalnız gitmem gerektiğini söyledi.
- There's no need for her to go there herself.
- Oraya kendisinin gitmesine gerek yok.
- Why don't we take you there?
- Neden seni oraya götürmüyoruz?
- Tom was the only one in the classroom when I got there.
- Oraya vardığımda sınıftaki tek kişi Tom'du.
- Could you take me there?
- Beni oraya götürebilir misin?
- I've only been there once.
- Oraya sadece bir kez gittim.
- Plant a tree there.
- Oraya bir ağaç dik.
- She had gone there ten years before.
- Oraya on yıl önce gitmişti.
- I was there first.
- Oraya ilk ben gittim.
- Please don't make us go back there.
- Lütfen bizi oraya geri götürme.
- She advised him to go there alone, but he didn't think that was good advice.
- Oraya yalnız gitmesini tavsiye etti ama o bunun iyi bir tavsiye olmadığını düşündü.
- I'm not going there to socialize.
- Oraya sosyalleşmek için gitmiyorum.
- By the time she gets there, it will be nearly dark.
- Oraya vardığında hava kararmak üzere olacak.
- We took turns driving our car on our way there.
- Oraya giderken arabamızı sırayla sürdük.
- Do you think Tom knows how to get there?
- Tom'un oraya nasıl gideceğini bildiğini mi düşünüyorsun?
- We made him go there.
- Biz onu oraya gönderdik.
- Tom has no intention of going there by himself.
- Tom'un oraya tek başına gitmeye hiç niyeti yok.
- Tom doesn't necessarily have to go there by himself.
- Tom'un oraya tek başına gitmesi gerekmiyor.
- Sit over there.
- Oraya otur.
- Sami has been there a couple of times.
- Sami birkaç kez oraya gitti.
- Tom didn't need to go there himself.
- Tom'un oraya kendisinin gitmesine gerek yoktu.
- As soon as we got there, it began to rain.
- Oraya varır varmaz yağmur yağmaya başladı.
- Tom never should have gone there by himself.
- Tom oraya asla tek başına gitmemeliydi.
- They arrived there before you.
- Oraya senden önce varmışlar.
- Do I have to go back there?
- Oraya geri gitmek zorunda mıyım?
- I failed to go there in time.
- Oraya zamanında gidemedim.
- I just didn't want you to go there by yourself.
- Oraya tek başına gitmeni istemedim.
- I can't wait to get in there.
- Oraya gitmek için sabırsızlanıyorum.
- You got there before her.
- Oraya ondan önce varmışsın.
- Tom has been there a couple of times.
- Tom birkaç kez oraya gitti.
- I'm too young to go there alone.
- Oraya yalnız gidemeyecek kadar gencim.
- Tom didn't go there by himself.
- Tom oraya kendi başına gitmedi.
- I've been there once.
- Oraya bir kez gittim.
- Tom went there in person.
- Tom oraya bizzat kendisi gitti.
- You can get there in less than thirty minutes.
- Otuz dakikadan daha az bir sürede oraya varabilirsiniz.
- Tom is going to go there the same way he always does.
- Tom oraya her zaman gittiği gibi gidecek.
- You should go back there.
- Oraya geri gitmelisin.
- We took a taxi so as to reach there on time.
- Oraya zamanında varabilmek için bir taksiye bindik.
- If I were you, I'd try to get there early.
- Yerinde olsam oraya erken gitmeye çalışırım.
- We will get there in two hours.
- Oraya iki saat içinde varacağız.
- Put it there, not here.
- Oraya koy, buraya değil.
- I'd recommend going there by bus.
- Oraya otobüsle gitmenizi tavsiye ederim.
- Tom had to go there alone.
- Tom oraya yalnız gitmek zorundaydı.
- My train leaves at six o'clock and arrives there at ten o'clock.
- Trenim saat altıda hareket ediyor, oraya saat onda varıyor.
- Do you know how I can get there?
- Oraya nasıl gidebileceğimi biliyor musun?
- I'm not going to go in there.
- Ben oraya gitmeyeceğim.
- Throw it there.
- Bunu oraya at.
- Did Tom really go there by himself?
- Tom gerçekten oraya tek başına mı gitti?
- I'm parked over there.
- Oraya park ettim.
- I've been there before.
- Oraya daha önce de gitmiştim.
- Tom didn't have time to walk there, so he drove.
- Tom'un oraya yürümek için zamanı yoktu, bu yüzden arabayla gitti.
- You'll have to drive us there.
- Bizi oraya götürmek zorunda kalacaksın.
- No students went there yesterday.
- Dün oraya hiçbir öğrenci gitmedi.
- Tom waited until I got there.
- Tom ben oraya varana kadar bekledi.
- I'll get there somehow.
- Oraya bir şekilde geleceğim.
- Tom told me he got there first.
- Tom bana oraya ilk onun vardığını söyledi.
- Tom had to go there yesterday.
- Tom oraya dün gitmek zorunda kaldı.
- You won't get there on time if you don't hurry.
- Acele etmezsen oraya zamanında varamazsın.
- It's only a short way, so you can walk there in a few minutes.
- Çok kısa bir yol, bu yüzden birkaç dakikada oraya yürüyebilirsiniz.
- Sami disappeared before I went in there.
- Sami ben oraya gitmeden önce ortadan kayboldu.
- I wouldn't go there on my own.
- Oraya tek başıma gitmezdim.
- I want you to call me as soon as you get there.
- Oraya gider gitmez beni aramanı istiyorum.
- He was able to get there in less than ten minutes.
- On dakikadan daha kısa bir sürede oraya varabildi.
- Carry this over there.
- Şunu oraya taşı.
- I'll let you know as soon as I get there.
- Oraya varır varmaz sana haber veririm.
- Tom said Mary was glad he got there early.
- Tom, Mary'nin oraya erken geldiğine sevindiğini söyledi.
- Come on, Arianna, speed up or we'll never get there!
- Haydi Arianna, hızlan, yoksa asla oraya ulaşamayacağız!
- Please explain how to get there.
- Lütfen oraya nasıl gidileceğini anlat.
- I won't go back there.
- Oraya geri dönmeyeceğim.
- She was advised by him not to go there by herself.
- Oraya tek başına gitmemesini tembihlemiş.
- You can't go in there alone.
- Oraya yalnız giremezsin.
- How on earth did you get there?
- Oraya nasıl geldin?
- Don't go down there.
- Oraya gitme.
- By the time Tom got there, the concert had already begun.
- Tom oraya vardığında konser çoktan başlamıştı.
- I want to go there by myself.
- Oraya kendi başıma gitmek istiyorum.
- Can you take me there?
- Beni oraya götürebilir misin?
- You should go there by bus.
- Oraya otobüsle gitmelisin.
- I have only been there once.
- Oraya sadece bir kez gittim.
- It is an hour's drive from here to there.
- Buradan oraya bir saatlik yol var.
- We're not going in there.
- Oraya gitmiyoruz.
- I don't care how we get there.
- Oraya nasıl gittiğimiz umurumda değil.
- By the time she gets there, she will be happy again.
- Oraya vardığında, tekrar mutlu olacak.
- I had no intention of going there by myself.
- Oraya tek başıma gitmeye niyetim yoktu.
- It's not far from here to there.
- Buradan oraya uzak değil.
- I was there once before.
- Daha önce bir kez oraya gittim.
- You go there without me.
- Oraya bensiz git.
- Can I look in there?
- Oraya bakabilir miyim?
- She died before I arrived there.
- Ben oraya varmadan önce o öldü.
- Tom died before the ambulance got there.
- Tom ambulans oraya varmadan öldü.
- Please explain how to get there.
- Lütfen oraya nasıl gidileceğini tarif et.
- We can take the subway there.
- Oraya metroyla gidebiliriz.
- Tom got there long after we did.
- Tom oraya bizden çok sonra varmış.
- We already looked over there.
- Biz zaten oraya baktık.
- I'll get there eventually.
- Eninde sonunda oraya varacağım.
- Tom went there on business.
- Tom oraya iş için gitti.
- I won't let him go there.
- Onun oraya gitmesine izin vermeyeceğim.
- The policeman let him park there.
- Polis oraya park etmesine izin verdi.
- If you start now, you will get there in time.
- Eğer şimdi başlarsan, oraya zamanında varırsın.
- If I'd driven a little faster, we'd have gotten there on time.
- Biraz daha hızlı sürseydim, oraya zamanında varmış olurduk.
- Can you get me in there?
- Beni oraya götürebilir misin?
- What time did you arrive there?
- Oraya ne zaman vardınız?
- I don't think you should go there with Tom.
- Oraya Tom'la birlikte gitmen gerektiğini düşünmüyorum.
- It'll take two hours to get there by bus.
- Oraya otobüsle gitmek iki saat sürecek.
- Leave it there.
- Onu oraya bırakın.
- Tom will be waiting for you when you get there.
- Sen oraya vardığına Tom seni bekliyor olacak.
- I'm not going to go in there.
- Oraya gitmeyeceğim.
- I want you to call me as soon as you get there.
- Oraya varır varmaz beni aramanı istiyorum.
- Sami disappeared before I went in there.
- Ben oraya girmeden önce Sami ortadan kayboldu.
- Go over there, and await further instructions.
- Oraya git ve talimatları bekle.
- You shouldn't have gone there without me.
- Oraya ben olmadan gitmemeliydiniz.
- He went there by bike.
- Oraya bisikletle gitti.
- I don't know how that got there.
- Onun oraya nasıl gittiğini bilmiyorum.
- We ought to get over there.
- Oraya gitmek zorundayız.
- Speaking of Switzerland, have you ever been there in spring?
- İsviçre'den bahsetmişken, hiç ilk baharda oraya gittin mi?
- Why don't we take Tom there?
- Neden Tom'u oraya götürmüyoruz?
- We had to go there together.
- Oraya birlikte gitmek zorundaydık.
- Tom's truck is parked over there.
- Tom'un kamyonu oraya park edilmiş.
- Why don't we take her there?
- Neden onu oraya götürmüyoruz?
- Our car broke down on our way there.
- Oraya gelirken arabamız bozuldu.
- Jack would often go jogging there.
- Jack sık sık oraya koşuya giderdi.
- It'll take at least an hour to get there.
- Oraya varmak en az bir saat sürer.
- We'll arrive there within an hour.
- Bir saat içinde oraya varacağız.
- You'd better not go there again.
- Oraya bir daha gitmesen iyi olur.
- The bus will have started before we get there.
- Biz oraya varmadan otobüs hareket etmiş olacak.
- You're not going in there.
- Oraya girmiyorsun.
- We took a taxi so as to get there on time.
- Oraya vaktinde varmak için biz bir taksi tuttuk.
- He arrived there after dark.
- Oraya hava karardıktan sonra geldi.
- Tom had to wait till Mary got there.
- Tom Mary oraya gelinceye kadar beklemek zorunda kaldı.
- How long does it take to go there by bus?
- Oraya otobüsle gitmek ne kadar sürer?
- Tom says he doesn't plan on going back there again.
- Tom oraya tekrar gitmeyi planlamadığını söylüyor.
- We can't go back there.
- Oraya geri dönemeyiz.
- Do you think you could take me there?
- Beni oraya götürebileceğini düşünüyor musun?
- We'll get there in time.
- Oraya zamanında varacağız.
- You arrived there before they did.
- Oraya onlardan önce vardın.
- I went there for the purpose of meeting him.
- Oraya onunla tanışmak için gittim.
- The table can be placed over there for now.
- Masa şimdilik oraya konabilir.
- If she visits France again, she will have been there three times.
- O, Fransa'yı tekrar ziyaret ederse, oraya üç kez gitmiş olacak.
- I'm not sure I want to go there by myself.
- Oraya tek başıma gitmek istediğimden emin değilim.
- Nobody's allowed in there.
- Oraya kimsenin girmesine izin yok.
- Tom won't be going back there.
- Tom oraya geri dönmeyecektir.
- Do you think we will get there on time?
- Oraya zamanında varacağımızı düşünüyor musunuz?
- I should've gone there by myself.
- Oraya yalnız gitmeliydim.
- We'll be back there.
- Biz oraya döneceğiz.
- Don't do anything until I get there.
- Ben oraya varana kadar hiçbir şey yapma.
- I've been there a couple of times.
- Oraya birkaç kez gittim.
- I can't go back there and neither can you.
- Oraya dönemem ve sen de dönemezsin.
- Tom said he went there for a job.
- Tom oraya iş için gittiğini söyledi.
- By the way, what time will you go there?
- Bu arada oraya ne zaman gideceksin?
- Tom isn't old enough to go there by himself.
- Tom oraya tek başına gidecek yaşta değil.
- She went there by herself.
- Oraya tek başına gitmiş.
- I'd like to fly there if possible.
- Mümkünse oraya uçmak isterim.
- I really don't want to walk there if I don't have to.
- Mecbur kalmadıkça oraya yürümek istemiyorum.
- She talked about Paris as if she had been there many times.
- Paris hakkında sanki oraya defalarca gitmiş gibi konuştu.
- I would never go there.
- Oraya asla gitmezdim.
- Are you going to go there?
- Oraya mı gideceksin?
- Don't you think we'll get there on time?
- Oraya zamanında varacağımızı düşünmüyor musun?
- I won't have to go there by myself.
- Oraya tek başıma gitmek zorunda kalmayacağım.
- Go over there, and await further instructions.
- Oraya git ve daha fazla talimat bekle.
- If you'd run all the way, you'd have arrived there in time.
- Bütün yolu koşsaydın, oraya zamanında varırdın.
- There's no way I'm going in there.
- Oraya gitmemin hiçbir yolu yok.
- If you go there once, you'll know.
- Oraya bir kez giderseniz bilirsiniz.
- What'll you do when you get there?
- Oraya vardığında ne yapacaksın?
- They will have arrived there before you start.
- Sen başlamadan önce onlar oraya varmış olacak.
- He was unsure how he would get there, and when.
- O oraya nasıl ve ne zaman gideceğinden emin değildi.
- They had gone there two days before.
- Onlar oraya iki gün önce gitmişti.
- You can't go back there.
- Oraya geri gidemezsin.
- Did he go there?
- Oraya mı gitti?
- I thought we wouldn't get there on time, but we did.
- Oraya zamanında yetişemeyiz sanıyordum, ama yetiştik.
- Don't you think we can get there in time?
- Oraya vaktinde varabileceğimizi düşünmüyor musun?
- I could go there now.
- Oraya şimdi gidebilirim.
- Tom made me go there.
- Beni oraya Tom gönderdi.
- You and I should go there together.
- Sen ve ben oraya birlikte gitmeliyiz.
- Of course, I will go there with you.
- Elbette, seninle oraya geleceğim.
- Tom plans to go there alone.
- Tom oraya tek başına gitmeyi planlıyor.
- What am I expected to do when I get there?
- Ben oraya vardığımda ne yapmam bekleniyor?
- Do you want to go there with us?
- Oraya bizimle gitmek ister misin?
- Sami arrived there.
- Sami oraya geldi.
- Can you tell me how to get there?
- Oraya nasıl gideceğimi söyleyebilir misin?
- Tom and I shouldn't have gone there by ourselves.
- Tom ve ben oraya kendi başımıza gitmemeliydik.
- His ancestors went there from Ireland.
- Ataları oraya İrlanda'dan gitmişti.
- Tom sent me there.
- Tom beni oraya gönderdi.
- I never should've gone there by myself.
- Oraya asla tek başıma gitmemeliydim.
- Tom didn't have to go there with Mary.
- Tom oraya Mary ile gitmek zorunda değildi.
- I don't suppose you're going to let me go there by myself.
- Oraya tek başıma gitmeme izin vereceğini sanmıyorum.
- Speaking of Switzerland, have you ever been there in the winter?
- İsviçre'den bahsetmişken, hiç kışın oraya gittin mi?
- Oh no, I'm not going in there.
- Hayır, oraya girmeyeceğim.
- Look back there.
- Oraya bak.
- It is preferable that he gets there by tomorrow.
- Onun yarına kadar oraya varması tercih edilir.
- Did you move there by yourself?
- Oraya kendi başına mı taşındın?
- That's why I'm telling you that you don't have to go there alone.
- Oraya yalnız gitmek zorunda olmadığını sana söylememin nedeni bu.
- I'm afraid I won't get there on time.
- Korkarım oraya zamanında varamayacağım.
- It's not far from here to there.
- Buradan oraya çok uzak değil.
- When do I get there?
- Oraya ne zaman varırım?
- Let's hope we get there on time.
- Oraya zamanında varacağımızı umalım.
- How often have you been there?
- Oraya ne kadar sık gittin?
- You aren't allowed to park there.
- Oraya park edemezsin.
- I will go there in place of you.
- Oraya senin yerine ben gideceğim.
- He went there by bicycle.
- Oraya bisikletle gitti.
- There are no means of getting there.
- Oraya ulaşmanın hiçbir yolu yok.
- Tom was advised by Mary not to go there by himself.
- Mary, Tom'a oraya tek başına gitmemesini tavsiye etti.
- I wonder if Tom will wait until we get there before he starts doing that.
- Acaba Tom bunu yapmaya başlamadan önce biz oraya varana kadar bekleyecek mi?
- I made Tom go there.
- Tom'u oraya ben götürdüm.
- He found it impossible to go there on foot.
- Oraya yaya gitmeyi imkansız buldu.
- Tom got there earlier than anybody else.
- Tom oraya herkesten daha erken geldi.
- I can't tell you how many times I've been there.
- Oraya kaç kez gittiğimi söyleyemem.
- She advised him not to go there by himself.
- Oraya tek başına gitmemesini tavsiye etti.
- Why don't you go over there and talk to Tom?
- Neden oraya gitmiyorsun ve Tom'la konuşmuyorsun?
- I'll take you there myself.
- Seni oraya kendim götüreceğim.
- She advised him to go there alone.
- Oraya yalnız gitmesini tavsiye etti.
- No one's supposed to go in there.
- Hiç kimsenin oraya gitmesi gerekmiyor.
- Tom doesn't plan to go there by himself.
- Tom oraya tek başına gitmeyi planlamıyor.
- They were about to leave when I arrived there.
- Oraya vardığımda onlar gitmek üzereydi.
- How do we get there?
- Oraya nasıl gideriz?
- Write to me as soon as you get there.
- Oraya varır varmaz bana yaz.
- Why did you go there without me?
- Neden oraya bensiz gittin?
- I can't ever go back there again.
- Oraya bir daha asla geri dönemem.
- We'll try to get there as soon as possible.
- Oraya mümkün olduğunca çabuk ulaşmaya çalışacağız.
- It'll take about three hours to get there by car.
- Oraya arabayla gitmek yaklaşık üç saat sürer.
- You should've gone there by yourself.
- Oraya kendin gitmeliydin.
- I'll drive Tom there myself.
- Tom'u oraya kendim götüreceğim.
- I want to go there again.
- Oraya tekrar gitmek istiyorum.
- Tom goes there every day.
- Tom her gün oraya gider.
- If you don't miss the train, you'll get there on time.
- Treni kaçırmazsan oraya zamanında yetişirsin.
- If you go there once, you'll know.
- Oraya bir kez gidersen anlarsın.
- They made me go there alone.
- Oraya yalnız gitmemi istediler.
- I wouldn't go there today if I were you.
- Yerinde olsam bugün oraya da gitmem.
- Send me there.
- Beni oraya gönder.
- We're going to get there before them.
- Onlardan önce oraya varacağız.
- I'll get there before you.
- Oraya senden önce varacağım.
- I've been there a dozen times.
- Oraya defalarca gittim.
- Tom got there thirty minutes early.
- Tom oraya otuz dakika erken geldi.
- You've been there before, haven't you?
- Daha önce oraya gittin, değil mi?
- Tom went there instead of Mary.
- Mary'nin yerine oraya Tom gitti.
- How did Tom get up there?
- Tom oraya nasıl çıktı?
- Tom will be sleeping by the time we get there.
- Biz oraya varıncaya kadar Tom uyuyor olacak.
- You aren't allowed to park there.
- Oraya park edemezsiniz.
- I think you should go there by car.
- Bence oraya arabayla gitmelisin.
- Ring me when you get there.
- Oraya vardığında beni ara.
- Who put it there?
- Kim koydu bunu oraya?
- Tom tried his hardest to get there in time.
- Tom oraya zamanında varmak için elinden geleni yaptı.
- We can't send them out there.
- Onları oraya gönderemeyiz.
- By the time we got there, it was already too late.
- Biz oraya vardığımız zaman, zaten çok geçti.
- You can't go in there yet.
- Henüz oraya giremezsin.
- Let's go over there and sit down a while.
- Oraya gidelim ve bir süre oturalım.
- We have to make sure we get there on time.
- Oraya zamanında gittiğimizden emin olmalıyız.
- She often sits there reading a book.
- O, sık sık oraya oturup kitap okur.
- Tom went there alone.
- Tom oraya tek başına gitti.
- Go over there and see if you can help them out.
- Oraya git ve onlara yardım edebilir misin bir bak.
- I didn't put it there.
- Onu oraya ben koymadım.
- I'm on my way there as well.
- Ben de oraya gidiyorum.
- Had you run all the way, you'd have got there in time.
- Tüm yolu koşmuş olsaydın, oraya zamanında varmış olurdun.
- We have to go there together.
- Oraya birlikte gitmek zorundayız.
- Tom didn't need to go there himself.
- Tom'un oraya bizzat gitmesine gerek yoktu.
- You can go there directly by bus or by train.
- Oraya doğrudan otobüs ya da trenle gidebilirsiniz.
- I made Tom go there by himself.
- Tom'u oraya tek başına gönderdim.
- Tom didn't say how he was planning to get there.
- Tom oraya nasıl gitmeyi planladığını söylemedi.
- Why did you go there without me?
- Neden oraya ben olmadan gittin?
Show More (708)
|
