1 |
upheaval |
çalkantı |
n. |
|
- In the Netherlands, the 2001 foot and mouth crisis was a kind of harbinger of the political upheaval in 2002.
- Hollanda'da 2001 yılında yaşanan şap krizi, 2002 yılında yaşanan siyasi çalkantının bir nevi habercisiydi.
- The European fisheries sector is, ladies and gentlemen, going through an upheaval.
- Bayanlar ve baylar, Avrupa balıkçılık sektörü bir çalkantıdan geçiyor.
- It could have been possible to eliminate corruption and avoid social upheavals.
- Yolsuzlukları ortadan kaldırmak ve sosyal çalkantılardan kaçınmak mümkün olabilirdi.
- In the Netherlands, the 2001 foot and mouth crisis was a kind of harbinger of the political upheaval in 2002.
- Hollanda'da 2001'de yaşanan şap krizi, 2002'deki siyasi çalkantının bir tür habercisiydi.
- When we are dealing with huge social upheaval we must also look at the costs.
- Büyük sosyal çalkantılarla uğraşırken maliyetlere de bakmalıyız.
Show More (2)
|
2 |
upheaval |
büyük değişim |
n. |
|
- I don't want to face the upheaval of moving to another city.
- Başka bir şehre taşınmanın getireceği büyük değişimle yüzleşmek istemiyorum.
Show More (-2)
|
3 |
upheaval |
altüst oluş |
n. |
|
- Yet, on 15 February, another upheaval occurred.
- Ancak 15 Şubat'ta bir başka altüst oluş yaşandı.
Show More (-2)
|
4 |
upheaval |
karışıklık |
n. |
|
- Will upheaval in a secular Arab state advance the cause of peace between Israel and Palestine?
- Laik bir Arap devletindeki karışıklık İsrail ve Filistin arasındaki barış davasını ilerletecek mi?
Show More (-2)
|