urge - Anglais Turc Phrases
Anglais Turc
urge teşvik etmek v.
  • We must urge everybody to play their part in the multilateral structures.
  • Herkesi çok taraflı yapılarda kendi rolünü oynamaya teşvik etmeliyiz.
  • I would really urge the United States to ratify that protocol.
  • Amerika Birleşik Devletleri'ni bu protokolü onaylamaya gerçekten teşvik ediyorum.
  • You have decided to urge her to join us.
  • Bize katılması için onu teşvik etmeye karar verdiniz.
Show More (51)
urge ısrar etmek v.
  • I urge that we do not desert this principle.
  • Bu ilkeyi terk etmememiz konusunda ısrar ediyorum.
  • We do not disagree on the matter in hand, but we do urge that we go about it in another way.
  • Bu konuda aynı fikirde değiliz, ancak bu konuyu başka bir şekilde ele almamız konusunda ısrar ediyoruz.
  • In particular, I would urge that close attention be paid to those areas where resource gaps have been identified.
  • Özellikle, kaynak eksikliklerinin tespit edildiği alanlara yakın ilgi gösterilmesi konusunda ısrar ediyorum.
Show More (17)
urge zorlamak v.
  • I urged him to get up early and run every morning.
  • Onu her sabah erken kalkıp koşmaya zorladım.
  • Tom urged me to do that.
  • Tom bunu yapmam için beni zorladı.
  • My friends urged me to write my memoirs.
  • Arkadaşlarım hatıralarımı yazmam için beni zorladı.
Show More (13)
urge dürtü n.
  • Suddenly, he felt an overwhelming urge to ask her out.
  • Birdenbire, ona çıkma teklif etmek için karşı konulamaz bir dürtü hissetti.
  • The important thing is to not give in to these urges.
  • Önemli olan bu dürtülere teslim olmamak.
  • Tom felt an urge to kill Mary.
  • Tom, Mary'yi öldürmek için bir dürtü hissetti.
Show More (11)
urge istek n.
  • Tom felt an urge to kill Mary.
  • Tom, Mary'yi öldürme isteği duydu.
  • Sami visited porn websites to cope with his sexual urges.
  • Sami cinsel istekleri ile baş etmek için porno sitelerini ziyaret ediyordu.
  • I have an urge to buy something.
  • Bir şeyler almak için içimde bir istek var.
Show More (9)
urge yönlendirmek v.
  • I noticed security was urging her towards the exit.
  • Güvenliğin onu çıkışa doğru yönlendirdiğini fark ettim.
Show More (-2)
urge baskı yapmak v.
  • Our teacher urged us to study harder.
  • Öğretmenimiz daha çok çalışmamız için baskı yaptı.
Show More (-2)
urge ısrarla tavsiye etmek v.
  • We urge you to be patient.
  • Sabırlı olmanı ısrarla tavsiye ediyoruz.
Show More (-2)