|
- The aim has to be to use world trade to create more wealth for our people.
- Amaç, dünya ticaretini halkımız için daha fazla zenginlik yaratmak için kullanmak olmalıdır.
- Poverty and wealth used to depend more on means of livelihood.
- Yoksulluk ve zenginlik eskiden daha çok geçim kaynaklarına bağlıydı.
- Cultural and linguistic diversity is a great source of wealth and offers enormous potential.
- Kültürel ve dilsel çeşitlilik büyük bir zenginlik kaynağıdır ve muazzam bir potansiyel sunar.
- We live in a world characterised by great material wealth, but the wealth is unevenly distributed.
- Büyük bir maddi zenginliğe sahip bir dünyada yaşıyoruz, ancak bu zenginlik eşitsiz bir şekilde dağılmış durumda.
- The Commission should focus aid onto this area to benefit the Muslims who have not got the wealth of the south.
- Komisyon, güneydeki zenginliğe sahip olmayan Müslümanların faydalanması için yardımları bu alana yoğunlaştırmalıdır.
- It would be a poor show if the EU were unable to share a little of its ever increasing wealth with these countries.
- AB'nin giderek artan zenginliğinin bir kısmını bu ülkelerle paylaşamaması kötü bir gösteri olurdu.
- They create employment, wealth and security for the local community.
- Bu hizmetler yerel toplum için istihdam, zenginlik ve güvenlik yaratır.
- Without health you cannot create wealth and without wealth you cannot prevent and cure disease.
- Sağlık olmadan zenginlik yaratamazsınız ve zenginlik olmadan da hastalıkları önleyemez ve tedavi edemezsiniz.
- Our wealth means that we ought to be part of the solution.
- Zenginliğimiz, çözümün bir parçası olmamız gerektiği anlamına gelmektedir.
- Anybody, any soul, would rebel on seeing the wealth of the colonies and the misery of the refugee camps.
- Herkes, herhangi bir ruh, sömürgelerin zenginliğini ve mülteci kamplarının sefaletini görünce isyan ederdi.
- Moreover, precisely thanks to the power and wealth improperly obtained, we are now in a position also to do good deeds.
- Ayrıca tam da uygunsuz bir şekilde elde edilen güç ve zenginlik sayesinde artık iyi işler de yapabilecek durumdayız.
- The wealth of the country is appealing to its greedy neighbours.
- Ülkenin zenginliği açgözlü komşularına cazip gelmektedir.
- People and companies ought to benefit from this wealth of information.
- İnsanlar ve şirketler bu bilgi zenginliğinden faydalanmalıdır.
- The Commission should focus aid onto this area to benefit the Muslims who have not got the wealth of the south.
- Komisyon, güneydeki zenginliğe sahip olmayan Müslümanların faydalanması için yardımları bu bölgeye odaklamalıdır.
- Concentration of wealth and power is part and parcel of capitalist logic.
- Zenginliğin ve gücün yoğunlaşması kapitalist mantığın ayrılmaz bir parçasıdır.
- The Iraqis must at last be able to benefit from their country's wealth, which is enormous.
- Iraklılar nihayet ülkelerinin muazzam zenginliklerinden faydalanabilmelidir.
- Our wealth means that we ought to be part of the solution.
- Zenginliğimiz, çözümün bir parçası olmamız gerektiği anlamına geliyor.
- Trade and investment have changed our economic perspectives and vastly increased our wealth.
- Ticaret ve yatırım ekonomik perspektiflerimizi değiştirmiş ve zenginliğimizi büyük ölçüde arttırmıştır.
- Information and knowledge are the raw material in this society and the source of new wealth.
- Bilgi ve enformasyon bu toplumun hammaddesi ve yeni zenginliğin kaynağıdır.
- The wealth of the country is appealing to its greedy neighbours.
- Ülkenin zenginliği açgözlü komşularını cezbediyor.
- Poverty and wealth used to depend more on the means of livelihood.
- Yoksulluk ve zenginlik eskiden daha çok geçim kaynaklarına bağlıydı.
- It would be a poor show if the EU were unable to share a little of its ever increasing wealth with these countries.
- AB'nin giderek artan zenginliğinin bir kısmını bu ülkelerle paylaşamaması kötü bir gösteri olur.
- This wealth, however, has never been so poorly distributed.
- Ancak bu zenginliğin dağılımı hiç bu kadar kötü olmamıştı.
- Under Article 3 the Union will respect the wealth and diversity of its cultures and languages.
- Madde 3 kapsamında Birlik, kültürlerinin ve dillerinin zenginliğine ve çeşitliliğine saygı gösterecektir.
- Health and wealth, ill-health and poverty are inextricably entwined.
- Sağlık ve zenginlik, sağlıksızlık ve yoksulluk ayrılmaz bir şekilde iç içe geçmiştir.
- This diversity is a wealth that should not be squandered.
- Bu çeşitlilik heba edilmemesi gereken bir zenginliktir.
- GATT was going to increase the international trade in agricultural produce and generate wealth.
- GATT tarımsal ürünlerin uluslararası ticaretini artıracak ve zenginlik yaratacaktı.
- Part of our wealth came from the colonial plundering inflicted on Africa.
- Zenginliğimizin bir kısmı Afrika'ya uygulanan sömürgeci yağmadan gelmektedir.
- The purpose of enlargement is to create an area of peace, freedom, democracy and wealth.
- Genişlemenin amacı bir barış, özgürlük, demokrasi ve zenginlik alanı yaratmaktır.
- Should the Canaries depend almost exclusively on tourism-related activities for job and wealth creation?
- Kanarya Adaları istihdam ve zenginlik yaratmak için neredeyse sadece turizmle ilgili faaliyetlere mi bağımlı olmalıdır?
- And all the while, we have been generating more and more wealth.
- Ve tüm bunlar olurken, giderek daha fazla zenginlik üretiyoruz.
- After all, legal immigration boosts Europe's cultural and economic wealth.
- Sonuçta, yasal göç Avrupa'nın kültürel ve ekonomik zenginliğini artırmaktadır.
- I prefer knowledge to wealth.
- Bilgiyi zenginliğe tercih ederim.
- Fadil was a desirable target for Layla because of his wealth.
- Fadıl zenginliği nedeniyle Leyla için cazip bir hedefti.
- Sami grew up in wealth.
- Sami zenginlik içinde büyüdü.
- I will never understand the allure of wealth.
- Zenginliğin cazibesini asla anlayamayacağım.
- She values health above wealth.
- O sağlığa zenginliğin üzerinde değer verir.
- They want sex, wealth and fame.
- Seks, zenginlik ve şöhret istiyorlar.
- Born in a poor family, he is anxious for wealth.
- Fakir bir ailede doğdu, zenginlik için endişeleniyor.
- Even with all his wealth and fame, he's unhappy.
- Bütün zenginliği ve şöhretine rağmen o mutsuzdur.
- Health is above wealth.
- Sağlık, zenginlikten önce gelir.
- Health is above wealth, for the former is more important than the latter.
- Sağlık zenginlikten üstündür, çünkü birincisi ikincisinden daha önemlidir.
- Needless to say, health is more important than wealth.
- Söylemeye gerek yok, sağlık zenginlikten daha önemlidir.
- She values health above wealth.
- Sağlığa zenginlikten daha fazla değer veriyor.
- The pursuit of wealth does not interest me.
- Zenginlik peşinde koşmak ilgimi çekmiyor.
- I don't care for wealth and fame.
- Zenginlik ve şöhret umurumda değil.
- Health is worth more than wealth.
- Sağlık, zenginlikten daha değerlidir.
- Wealth is relative.
- Zenginlik görecelidir.
- They want sex, wealth and fame.
- Onlar seks, zenginlik ve ün istiyorlar.
- I don't have much desire for wealth.
- Zenginlik için fazla arzum yok.
- Because of his wealth, he was able to become a member of that club.
- Zenginliği sayesinde o kulübe üye olabildi.
- His wealth has not made him happy.
- Zenginliği onu mutlu etmedi.
- I'd rather live in peaceful poverty than in wealth and fear.
- Zenginlik ve korku içinde yaşamaktansa huzurlu bir yoksulluk içinde yaşamayı tercih ederim.
- Health is wealth.
- Sağlık zenginliktir.
- The first wealth is health.
- İlk zenginlik sağlıktır.
- Education is better than wealth.
- Eğitim zenginlikten daha iyidir.
- A good name is better than wealth.
- İyi bir isim zenginlikten daha iyidir.
- Health is the greatest gift; satisfaction the greatest wealth; fidelity the greatest relation.
- En büyük nimet sağlık, en büyük zenginlik kanaat, en büyük bağ da vefadır.
- All the wealth in the world is useless when death comes knocking on your door.
- Ölüm kapınızı çaldığında dünyadaki tüm zenginlikler işe yaramaz.
- Health is more valuable than wealth.
- Sağlık zenginlikten daha değerlidir.
- Despite their great wealth, they are not happy.
- Büyük zenginliklerine rağmen mutlu değiller.
- Wealth breeds arrogance.
- Zenginlik kibri doğurur.
- Happiness is more important than wealth.
- Mutluluk zenginlikten daha önemlidir.
- He is none the happier for his wealth.
- Zenginliği onu hiç mutlu etmedi.
- Life is our greatest wealth.
- Yaşam bizim en büyük zenginliğimizdir.
- Despite all his wealth, he is stingy.
- Tüm zenginliğine rağmen cimri.
- The goal of education is not wealth or status, but personal development.
- Eğitimin amacı zenginlik ya da statü değil, kişisel gelişimdir.
- Life is our greatest wealth.
- Hayat bizim en büyük zenginliğimizdir.
- Despite his wealth, he is not at all happy.
- Zenginliğine rağmen hiç de mutlu değil.
- Health is better than wealth—to him who has wealth only.
- Sağlık zenginlikten daha iyidir; sadece zenginliğe sahip olan için.
- The war diminished the wealth of the country.
- Savaş ülkenin zenginliğini azalttı.
- Health is more important than wealth.
- Sağlık zenginlikten daha önemlidir.
- For all his wealth, he was still unhappy.
- Tüm zenginliğine rağmen yine de mutsuzdu.
- Despite his wealth, he is not at all happy.
- Zenginliğine rağmen, hiç de mutlu değil.
- It goes without saying that health is more important than wealth.
- Sağlığın zenginlikten daha önemli olduğunu söylemeye gerek yok.
- Wealth and health go hand in hand.
- Zenginlik ve sağlık el ele gider.
- Health is worth more than wealth.
- Sağlık zenginlikten daha değerlidir.
- Health is above wealth, for the former is more important than the latter.
- Sağlık zenginliğin üstündedir, zira birincisi ikincisinden daha önemlidir.
- You were loved by this person because of your wealth.
- Zenginliğin yüzünden bu kişi tarafından sevildin.
- Wealth is becoming more and more concentrated.
- Zenginlik giderek daha fazla yoğunlaşıyor.
- Health is the greatest gift; satisfaction the greatest wealth; fidelity the greatest relation.
- Sağlık en büyük hediyedir; memnuniyet en büyük zenginliktir; sadakat en büyük ilişkidir.
- The war diminished the wealth of the country.
- Savaş ülkenin zenginliği azalttı.
- Health before wealth.
- Sağlık zenginlikten önce gelir.
- The obsessive desire of wealth has been one of the great destructive forces of human history.
- Saplantılı zenginlik arzusu, insanlık tarihinin en büyük yıkıcı güçlerinden biri olmuştur.
Show More (81)
|
|
- Their personal wealth is estimated at around $500 million.
- Kişisel servetlerinin yaklaşık 500 milyon dolar olduğu tahmin edilmektedir.
- The concentration of wealth and power is part and parcel of capitalist logic.
- Servet ve gücün yoğunlaşması kapitalist mantığın ayrılmaz bir parçasıdır.
- That would be a powerful incentive on the road to the fair distribution of wealth.
- Bu, servetin adil dağılımına giden yolda güçlü bir teşvik olacaktır.
- There are few inhabitants who are therefore unable to form a strong lobby in terms of either numbers or wealth.
- Bu nedenle ne sayı ne de servet açısından güçlü bir lobi oluşturamayan az sayıda sakin vardır.
- They are fighting a corrupt regime which owns 95% of the country's wealth.
- Ülke servetinin %95'ine sahip olan yozlaşmış bir rejimle mücadele ediyorlar.
- There are few inhabitants who are therefore unable to form a strong lobby in terms of either numbers or wealth.
- Bu nedenle ne sayı ne de servet açısından güçlü bir lobi oluşturamayan az sayıda sakin var.
- This will hit those groups of people in China which have little in the way of wealth.
- Bu, Çin'de çok az servete sahip olan insan gruplarını vuracaktır.
- What proportion of overall wealth do we want to allocate to pensioners?
- Toplam servetin ne kadarını emeklilere ayırmak istiyoruz?
- Tom has great wealth, but he is not happy.
- Tom'un büyük bir serveti var ama mutlu değil.
- Sami was addicted to wealth.
- Sami servet bağımlısıydı.
- The first wealth is health.
- Ilk servet sağlıktır.
- Health is better than wealth.
- Sağlık servetten daha iyidir.
- Wealth breeds arrogance.
- Servet kibir doğurur.
- Sami's wealth was booming.
- Sami'nin serveti hızla artıyordu.
- In these two or three years, he acquired a large amount of wealth.
- Bu iki ya da üç yıl içinde büyük miktarda servet edindi.
- There has been a massive redistribution of wealth since 1980.
- 1980'den bu yana servetin büyük ölçüde yeniden dağıtımı söz konusu.
- The obsessive desire of wealth has been one of the great destructive forces of human history.
- Saplantılı servet arzusu, insanlık tarihinin büyük yıkıcı güçlerinden biri olmuştur.
- The pursuit of wealth does not interest me.
- Servet arayışı beni ilgilendirmiyor.
- How did you acquire all this wealth?
- Tüm bu serveti nasıl elde ettiniz?
- Tom inherited his wealth.
- Tom servetini miras aldı.
- Born in a poor family, he is anxious for wealth.
- O, fakir bir ailede doğduğu için, servet için endişeli.
- Even with all his wealth and fame, he's unhappy.
- Tüm servetine ve şöhretine rağmen mutsuz.
- Education is better than wealth.
- Eğitim servetten daha iyidir.
- Tom doesn't flaunt his wealth.
- Tom servetiyle gösteriş yapmaz.
- Sami was flaunting his wealth.
- Sami servetiyle gösteriş yapıyordu.
- He tried to accumulate wealth.
- Servet toplamaya çalıştı.
- He has great wealth, but he is not happy.
- Çok büyük serveti var ama mutlu değil.
- The best wealth is knowledge, average wealth is children, and the smallest wealth is material objects.
- En iyi servet bilgidir, ortalama servet çocuklardır ve en küçük servet ise maddi nesnelerdir.
- Sami didn't want to give up his wealth.
- Sami servetinden vazgeçmek istemedi.
- In these two or three years, he acquired a large amount of wealth.
- Bu iki ya da üç yıl içinde, büyük miktarda servet sahibi oldu.
- He tried to accumulate wealth.
- Servet biriktirmeye çalıştı.
- The philanthropist tried to use her wealth to help people in need.
- Hayırsever, servetini ihtiyacı olan insanlara yardım etmek için kullanmaya çalıştı.
- Tom inherited his wealth.
- Tom servetini miras olarak aldı.
- What would you do if you had great wealth?
- Büyük bir servete sahip olsan, ne yaparsın?
- I value my health more than my wealth.
- Sağlığıma servetimden daha fazla değer veririm.
- The farmer could leave no wealth to his sons.
- Çiftçi oğullarına hiç servet bırakamadı.
- How did you acquire your wealth?
- Servetinizi nasıl elde ettiniz?
- I value my health more than my wealth.
- Sağlığıma servetimden daha çok değer veriyorum.
- All the wealth in the world is useless when death comes knocking on your door.
- Ölüm kapınızı çaldığında dünyadaki tüm servet faydasızdır.
- What would you do if you had great wealth?
- Büyük bir servetiniz olsaydı ne yapardınız?
- He is a man of wealth.
- O bir servet adamı.
- How did you acquire all this wealth?
- Bütün bu serveti nasıl elde ettin?
- He wasn't happy in spite of all his wealth.
- Tüm servetine rağmen mutlu değildi.
- His wealth has not made him happy.
- Onun serveti onu mutlu etmedi.
- Sami donated his wealth.
- Sami servetini bağışladı.
- Fadil was a desirable target for Layla because of his wealth.
- Fadıl servetinden dolayı Leyla için cazip bir hedefti.
- How did you acquire your wealth?
- Servetini nasıl elde ettin?
- He has great wealth, but he is not happy.
- Büyük bir serveti var ama mutlu değil.
- I will never understand the allure of wealth.
- Servet cazibesini asla anlamayacağım.
- I prefer knowledge to wealth.
- Bilgiyi servete tercih ederim.
- The acquisition of wealth does not interest me.
- Servet edinmek beni ilgilendirmiyor.
- All the wealth in the world is worthless when you're dead.
- Öldüğünüzde dünyadaki tüm servet değersizdir.
- Wealth and health go hand in hand.
- Servet ve sağlık el ele gider.
- For all his wealth, he is not very happy.
- Tüm servetine rağmen pek mutlu değil.
- Lawrence didn't flaunt his wealth.
- Lawrence servetiyle gösteriş yapmazdı.
- Don't put all your wealth on a boat.
- Tüm servetinizi bir tekneye yüklemeyin.
- It goes without saying that health is more important than wealth.
- Sağlığın servetten daha önemli olduğunu söylemeye gerek yok.
- Mary left no wealth to her sons.
- Mary oğullarına hiçbir servet bırakmadı.
- A good name is better than wealth.
- İyi bir isim, servetten daha iyidir.
- Tom left no wealth to his children.
- Tom çocuklarına hiç servet bırakmadı.
Show More (57)
|