allow for - Turc Anglais Dictionnaire

allow for

Play ENTRENus
Play ENTRENuk
Play ENTRENau

Sens de "allow for" dans le Dictionnaire Turc-Anglais : 24 résultat(s)

Anglais Turc
General
allow for v. imkan tanımak
Ultimately, this can help prevent tax erosion and allows for a more naturally functioning internal market.
Nihayetinde bu, vergi erozyonunun önlenmesine yardımcı olabilir ve daha doğal işleyen bir iç pazara imkan tanıyabilir.

More Sentences
allow for v. izin vermek
Furthermore, the criteria of state intervention should allow for decision-making at national level and for solidarity.
Ayrıca devlet müdahalesi kriterleri ulusal düzeyde karar almaya ve dayanışmaya izin vermelidir.

More Sentences
allow for v. olanak sağlamak
It should allow for a more efficient administration of the CAP and more efficient use of public funds.
OTP'nin daha etkin bir şekilde yönetilmesine ve kamu fonlarının daha verimli kullanılmasına olanak sağlamalıdır.

More Sentences
allow for v. hesaba almak
allow for v. yer vermek
allow for v. fırsat vermek
allow for v. müsamaha göstermek
Phrasals
allow for v. biraz daha beklemek
allow for v. biraz daha sabretmek
allow for v. süre tanımak
allow for v. tolerans göstermek
allow for v. zaman tanımak
allow for v. önceden göz önünde bulundurmak
allow for v. önceden planlamak
allow for v. önden düşünmek
allow for v. yeterince ayırmak
allow for v. yeterli miktarda bölmek
allow for v. yeterli miktarda paylaştırmak
allow for v. önceden göz önünde bulundurmak
allow for v. önceden planlamak
allow for v. önden düşünmek
allow for v. yeterince ayırmak
allow for v. yeterli miktarda bölmek
allow for v. yeterli miktarda paylaştırmak

Sens de "allow for" avec d'autres termes dans le Dictionnaire Anglais-Turc : 29 résultat(s)

Anglais Turc
General
allow for tare v. darasını düşmek
not to allow enough time for v. yeterince zaman ayıramamak
allow for maximum mobility v. maksimum hareketlilik sağlamak
Phrasals
allow something for something v. bir şey için bir şey ayırmak
allow something for something v. bir şeye yer/pay bırakmak
allow for someone v. birine de yetecek şekilde planlamak
allow something for something v. bir şeyi göz önünde bulundurmak
allow for someone v. birini hesaba katarak davranmak/hareket etmek
allow for someone v. birini hesaba katmak
allow something for something v. bir şey için uygun miktarda bir şey ayırmak
allow for something v. bir şeyi hesaba katarak hareket etmek/davranmak
allow for something v. bir şeyi hesaba katmak
allow for something v. bir şey olasılığını düşünerek plan yapmak
allow something for something v. bir şey için bir şeyi hesaba katmak
allow something for something v. bir şey için bir şeyi düşünerek hareket etmek
allow something for something v. bir şey için uygun zamanı, parayı, yeri ayırmak
allow for someone v. birine de yetecek şekilde planlamak
allow for someone v. birini hesaba katmak
allow something for something v. bir şeye yer/pay bırakmak
allow for something v. bir şeyi hesaba katmak
allow for something v. bir şey olasılığını düşünerek plan yapmak
allow for something v. bir şeyi hesaba katarak hareket etmek/davranmak
allow something for something v. bir şey için uygun miktarda bir şey ayırmak
allow for someone v. birini hesaba katarak davranmak/hareket etmek
allow something for something v. bir şey için bir şey ayırmak
allow something for something v. bir şey için bir şeyi hesaba katmak
allow something for something v. bir şey için uygun zamanı, parayı, yeri ayırmak
allow something for something v. bir şey için bir şeyi düşünerek hareket etmek
allow something for something v. bir şeyi göz önünde bulundurmak