can't - Turc Anglais Dictionnaire
Historique

can't

Play ENTRENus
Play ENTRENuk
Play ENTRENau


Sens de "can't" dans le Dictionnaire Turc-Anglais : 1 résultat(s)

Anglais Turc
General
can't abrev. cannot kısaltması

Sens de "can't" avec d'autres termes dans le Dictionnaire Anglais-Turc : 500 résultat(s)

Anglais Turc
General
money can't buy everything n. para herşeyi satın alamaz
knot that can't be untied n. kördüğüm
can't find a solution v. işin içinden çıkamamak
can't put a foot wrong v. burnundan kıl aldırmamak
can't help v. elinde olmamak
can't keep one's eyes off someone v. bakmaya doyamamak
can't cut the mustard v. en kolay işi bile becerememek
can't pass v. geçememek
can't sleep v. uyuyamamak
can't get one's head round something v. anlayamamak
can't get one's head round something v. kabullenememek
can't keep one's eyes off somebody/something v. gözünü alamamak
can't keep one's eyes off somebody/something v. gözlerini alamamak
be so affected by something that one can't think of anything else v. dünyayı gözü görmemek
can't help v. kendini ... yapmaktan alamamak
can't see the woods for the trees v. ayrıntılara takılıp kaldığı için durumu bir bütün olarak görememek
can't wait v. sabırsızlanmak
can't complete v. (işi/ödevi vb) yetiştirememek
can't finish v. (işi/ödevi vb) yetiştirememek
can't stand the smell v. kokuya tahammül edememek
can't escape the wrath of v. hışmından kurtulamamak
can't help but to look v. kendini bakmaktan alamamak
can't help but to look v. kendini bakmaktan alıkoyamamak
can't keep up with the times v. zamanın gerisinde kalmak
can't bring oneself to accuse someone v. birini suçlamaya içi el vermemek
can't wait for something v. dayanamamak
can't wait for something v. sabırsızlanmak
can't help thinking v. düşünmeden edememek
can't help but think v. düşünmeden edememek
can't stand v. tahammül edememek
can't manage without someone v. (birisi) olmadan yapamamak/idare edememek
can't go on v. devam edememek
can't afford v. (maddi) gücü yetmemek
can't afford v. karşılayamamak
can't afford v. yeterince parası olmamak
can't stand the sight of blood v. kan görmeye dayanamamak
can't see ahead of something v. bir şeyin önünü görememek
can't see beyond the road v. yolun ötesini görememek
can't open one's eyes v. gözlerini açamamak
can't restrain one's curiosity v. merakını yenememek
can't stand v. dayanamamak
can't pronounce their r's v. r'leri söyleyememek
can't say her r's v. r'leri söyleyememek
can't say his r's v. r'leri söyleyememek
can't pronounce her r's v. r'leri söyleyememek
can't stand v. katlanamamak
can't hold in your pee v. çişini tutamamak
can't hold in your stool v. kakasını tutamamak
can't hold in your pee v. idrarını tutamamak
can't control your bowels v. kakasını tutamamak
can't control your bowels v. dışkısını tutamamak
can't hold in your stool v. dışkısını tutamamak
can't be bothered v. yapmaya istekli olmamak
can't breathe under water v. su altında nefes alamamak
can't swallow v. yutamamak
can't help speaking highly of something/someone all the time v. anlata anlata bitirememek
can't play piano v. piano çalamamak
can't see clearly v. net görememek
be so affected by something that one can't think of anything else v. gözü başka hiçbir şeyi göremeyecek kadar bir şeyden etkilenmek
Phrases
you can't be a little bit pregnant expr. çok az hamile olamazsın
you can't be a little bit pregnant expr. ya içindesin ya dışında
you can't be half pregnant expr. yarım hamile olamazsın
you can't be half pregnant expr. ya içindesin ya dışında
you can't bluff a bluffer expr. tereciye tere satılmaz
you can't be a little bit pregnant expr. işin içine iyice gömülmek/girmek lazım/gerekli
you can't be a little bit pregnant expr. öylece ucundan olmaz kendini iyice bu işe vermen gerek
you can't be a little bit pregnant expr. üşenenin/erinenin oğlu kızı olmaz
you can't be a little bit pregnant expr. çalışmayanın kısmeti olmaz
you can't be a little bit pregnant expr. ya hep ya hiç
you can't be a little bit pregnant expr. ya herrü ya merrü
you can't be a little bit pregnant expr. canla başla çalışmak lazım öyle yarım ağızla/gönülle iş yapılmaz
you can't be a little bit pregnant expr. gebelik yarım olmaz
you can't be half pregnant expr. işin içine iyice gömülmek/girmek lazım/gerekli
you can't be half pregnant expr. öylece ucundan olmaz kendini iyice bu işe vermen gerek
you can't be half pregnant expr. üşenenin/erinenin oğlu kızı olmaz
you can't be half pregnant expr. çalışmayanın kısmeti olmaz
you can't be half pregnant expr. ya hep ya hiç
you can't be half pregnant expr. ya herrü ya merrü
you can't be half pregnant expr. canla başla çalışmak lazım öyle yarım ağızla/gönülle iş yapılmaz
you can't be half pregnant expr. gebelik yarım olmaz
you can't unring a bell expr. olmuşa/ölmüşe çare yok
you can't unring a bell expr. olmuşla ölmüşe çare yok
you can't unring a bell expr. ölüyü diriltemezsin
you can't unring a bell expr. bardak kırıldı artık
you can't unring a bell expr. herkesin kulağına gitti artık
you can't unring a bell expr. sağır sultan bile duydu artık
you can't unring a bell expr. duymayan kalmadı zaten
you can't unring a bell expr. olan oldu/olmuş
it can't come soon enough expr. gelmek bilmiyor
it can't come soon enough expr. gelmek bilmedi
it can't end soon enough expr. bitmek bilmiyor
it can't end soon enough expr. bitmek bilmedi
can't live with them, can't live without them expr. onla da olmaz, onsuz da
can't live with them, can't live without them expr. onla da olmuyor, onsuz da
can't live with them, can't live without them expr. ne onla ne onsuz
you can't even imagine (it) expr. bildiğin gibi değil
can't have enough of expr. doyum olmaz
words can't describe how much I love you expr. kelimeler seni ne kadar sevdiğimi tarif edemez
words can't describe how much I love you expr. kelimeler seni ne kadar sevdiğimi tarif etmekte kifayetsiz kalır
if you can't measure it expr. ölçemiyorsan yönetemezsin
you can't manage it expr. ölçemiyorsan yönetemezsin
can't hurt your chances expr. şansını değerlendirmiş olursun
don't promise what you can't deliver expr. tutamayacağın sözleri verme
can't help noticing (that) (something) expr. fark ettim ki …
if you can't do the time, don't do the crime expr. öyle başa böyle tarak
if you can't do the time, don't do the crime expr. eden bulur
if you can't do the time, don't do the crime expr. kendin ettin, kendin buldun
you can't dance at two weddings (with one behind) expr. iki cambaz bir ipte oynamaz
you can't dance at two weddings (with one behind) expr. iki karpuz bir koltuğa sığmaz
can't take my eyes off you expr. gözlerim senden başka bir şey görmüyor
it can't be helped expr. baş gelen çekilir
it can't be helped expr. yapacak bir şey yok
Proverb
can't make a silk purse out of a sow's ear v. eşeğin kulağını kesmekle küheylan olmaz
he can dish it but he can't take it expr. başkalarını eleştirir ama kendisinin eleştirilmesinden hoşlanmaz
what can't be cured must be endured başa gelen çekilir
what can't be cured must be endured çaresi yoksa katlanmak gerekir
you can't keep a good man down aklı başında adam yıkılmaz
you can't keep a good woman down karakterli insan başarısız olmaz
you can't keep a good man down karakterli insan başarısız olmaz
you can lead a horse to water, but you can't make it drink birine şans verebilirsin ama o şansı kullanması için zorlayamazsın
you can't make bricks without straw gerekli malzeme olmadan bir iş yapılamaz
what you don't know can't hurt you bilmediklerin seni üzmez
what you don't know can't hurt you bilmediğin şeyden sana zarar gelmez
If you can't beat 'em, join 'em! eğer onları yenemiyorsan o zaman onlara katıl!
If you can't beat them, join them! eğer onları yenemiyorsan o zaman onlara katıl!
If you can't lick 'em, join 'em eğer onları yenemiyorsan o zaman onlara katıl
a leopard can't change his spots can çıkar huy çıkmaz
a leopard can't change his spots huylu huyundan vazgeçmez
you can't tell a book by its cover kimseyi dış görünüşüne göre yargılama
you can't make a silk purse out of a sow's ear eşeğin kulağını kesmekle küheylan olmaz
if you can't beat them, join them bükemediğin bileği öpeceksin
if you can't lick 'em, join 'em bükemediğin bileği öpeceksin
you can't teach an old dog new tricks yaşlı köpeğe yeni numara öğretemezsin
you can't teach an old dog new tricks eski köye yeni adet getiremezsin
you can't teach an old dog new tricks huylu huyundan vazgeçmez
you can't take it with you when you die dünya malı dünyada kalır
you can't hide the truth güneş balçıkla sıvanmaz
those who can, do; those who can't, teach (bernard shaw tarafından öğretmenleri aşağılamak amacıyla söylemiş bir söz) elinden hiçbir iş gelmeyen öğretmen olur
you can take a horse to water but you can't make him drink zorla güzellik olmaz
you can take a horse to water but you can't make him drink birine şans verebilirsin ama o şansı kullanması için zorlayamazsın
you can lead a horse to water but you can't make it drink zorla güzellik olmaz
you can't make an omelette without breaking eggs (figüratif) bir şeyleri başarmak için birilerini incitmek/kırmak zorunda kalabilirsin
you can't make an omelette without breaking eggs yumurtaları kırmadan omlet yapamazsın
a leopard can't change its spots huylu huyundan vazgeçmez
if you can't stand the heat, keep out of the kitchen hamama giren terler
if you can't stand the heat, keep out of the kitchen bara giren oynar
if you can't stand the heat, keep out of the kitchen zorluklarına katlanamayacaksan hiç başlama
if you can't do the time, don't do the crime cezasını çekmeye hazır değilsen suçu da işlemeyeceksin
if you can't do the time, don't do the crime sonuçlarına katlanamayacaksan yasakları çiğnemeyeceksin
if you can't do the time, don't do the crime kendin ettin, kendin buldun
you can't polish a turd domuzun kuyruğunu kes, yine domuz
you can't polish a turd itin kuyruğu kalıba konmakla doğrulmaz
you can't polish a turd eşeğe altın semer vursalar yine eşektir
you can't polish a turd eşeğe altın semer de vursan eşek yine eşektir
you can't unring a bell yayılan bir haberi veya skandalı geri alamazsın
you can't unring a bell laf torbaya girmez
you can't unring a bell ölüyü/ölmüşü diriltemezsin
you can't unring a bell kesilen baş yerine konmaz
if you can't do the time, don't do the crime kendi düşen ağlamaz
you can't put a wise head on young shoulders genç birinden yaşlı birinin deneyimini bekleyemezsin
you can't put a wise head on young shoulders genç birinden yaşlı birinin görmüş geçirmiş tavrını bekleyemezsin
you can't put a wise head on young shoulders genç birinden yaşlı birinin yapacağı sağduyulu muhakemeyi bekleyemezsin
you can't put an old head on young shoulders genç birinden yaşlı birinin deneyimini bekleyemezsin
you can't put an old head on young shoulders genç birinden yaşlı birinin görmüş geçirmiş tavrını bekleyemezsin
you can't put an old head on young shoulders genç birinden yaşlı birinin yapacağı sağduyulu muhakemeyi bekleyemezsin
you can't get a quart into a pint pot bir şeyi hacminden küçük bir yere sığdıramazsın
you can't get a quart into a pint pot hacmi büyük bir şeyi küçük bir şeyin içine sığdıramazsın
you can't get a quart into a pint pot koca şeyi küçücük yere sığdıramazsın
you can't put new wine into an old wineskin eski köye yeni adet olmaz
you can't put new wine into an old wineskin eski köye yeni adet getiremezsin
you can't put new wine in an old wineskin eski köye yeni adet olmaz
you can't put new wine in an old wineskin eski köye yeni adet getiremezsin
you can't put new wine in old wineskins eski köye yeni adet olmaz
you can't put new wine in old wineskins eski köye yeni adet getiremezsin
you can't put new wine into old wineskins eski köye yeni adet olmaz
you can't put new wine into old wineskins eski köye yeni adet getiremezsin
you can't dance at two weddings at once aynı anda her yere yetişemezsin
you can't dance at two weddings at once aynı anda bir çok işi yapamazsın
you can't sit in two chairs at once aynı anda her yere yetişemezsin
you can't sit in two chairs at once aynı anda bir çok işi yapamazsın
you can take the girl out of the country, but you can't take the country out of a girl bir kızı ülkesinin dışına çıkarabilirsin ama kızın içinden ülkesini çıkaramazsın
beggars can't be choosers birinden bir şey istersen umduğunu değil bulduğunu alırsın
beggars can't be choosers karşılıksız bir şey istediğinde sana verilene razı olursun
beggars can't be choosers karşılıksız istediğin bir şeyi seçme hakkın yoktur
don't bark if you can't bite bir şey yapamayacaksan boşuna çıkışma/efelenme
don't bark if you can't bite ısıramayacaksan havlama
beggars can't be choosers misafir umduğunu değil bulduğunu yer
if you can't stand the heat, keep out of the kitchen hamama giren terler
if you can't stand the heat, keep out of the kitchen işine gelirse
if you can't stand the heat, keep out of the kitchen beceremiyorsan, bırak
those who can't do, teach elinden hiçbir iş gelmeyen öğretmen olur
those who can't do, teach hiçbir şey yapamayan öğretmen olur
you can lead a horse to water but you can't make him drink zorla güzellik olmaz
you can lead a horse to water but you can't make him drink birine şans verebilirsin ama o şansı kullanması için zorlayamazsın
you can't dance at two weddings at the same time aynı anda her yere yetişemezsin
you can't dance at two weddings at the same time aynı anda bir çok işi yapamazsın
you can't dance at two weddings at the same time iki şey aynı anda yapılamaz
you can't dance at two weddings at the same time ikisinden birini seçmesi gerek
you can't eat your cake and have it (too) hem pastam dursun hem karnım doysun diyemezsin
you can't get blood from a stone ne kadar çabalarsan çabala mümkün değil
you can't get blood from a stone yoktan yonga çıkarılmaz
you can't get blood from a stone ölü gözünden yaş çıkarılmaz
you can't get blood from a turnip ne kadar çabalarsan çabala mümkün değil
you can't get blood from a turnip yoktan yonga çıkarılmaz
you can't get blood from a turnip ölü gözünden yaş çıkarılmaz
you can't get blood out of a turnip ne kadar çabalarsan çabala mümkün değil
you can't get blood out of a turnip yoktan yonga çıkarılmaz
you can't get blood out of a turnip ölü gözünden yaş çıkarılmaz
you can't have your cake and eat it hem pastam dursun hem karnım doysun diyemezsin
you can't have your cake and eat it(, too) hem pastam dursun hem karnım doysun diyemezsin
you can't lose what you never had sahip olmadığın şeyi kaybedemezsin
you can't make an omelet without breaking (a few) eggs (figüratif) bir şeyleri başarmak için birilerini incitmek/kırmak zorunda kalabilirsin
you can't make an omelet without breaking (a few) eggs yumurtaları kırmadan omlet yapamazsın
you can't make an omelet without breaking (a few) eggs bir şeyi başarmak için bir şeylerden vazgeçmen gerek
you can't make an omelet without breaking eggs (figüratif) bir şeyleri başarmak için birilerini incitmek/kırmak zorunda kalabilirsin
you can't make an omelet without breaking eggs yumurtaları kırmadan omlet yapamazsın
you can't make an omelet without breaking eggs bir şeyi başarmak için bir şeylerden vazgeçmen gerek
you can't make an omelet without breaking some eggs (figüratif) bir şeyleri başarmak için birilerini incitmek/kırmak zorunda kalabilirsin
you can't make an omelet without breaking some eggs yumurtaları kırmadan omlet yapamazsın
you can't make an omelet without breaking some eggs bir şeyi başarmak için bir şeylerden vazgeçmen gerek
you can't put new wine in an old bottle eski köye yeni adet olmaz
you can't put new wine into an old bottle eski köye yeni adet olmaz
you can't run with the hare and hunt with the hounds ne şiş yansın ne kebap demek olmaz
you can't run with the hare and hunt with the hounds tavşana kaç tazıya tut demek olmaz
you can't serve (both) god and mammon hem tanrının hem de paranın emrinde olunamaz
you can't sit in two chairs at the same time aynı anda her yere yetişemezsin
you can't sit in two chairs at the same time aynı anda bir çok işi yapamazsın
you can't sit in two chairs at the same time iki şey aynı anda yapılamaz
you can't sit in two chairs at the same time ikisinden birini seçmesi gerek
you can't sit in two chairs with one butt aynı anda her yere yetişemezsin
you can't sit in two chairs with one butt aynı anda bir çok işi yapamazsın
you can't sit in two chairs with one butt iki şey aynı anda yapılamaz
you can't sit in two chairs with one butt ikisinden birini seçmesi gerek
you can't squeeze blood from a stone ne kadar çabalarsan çabala mümkün değil
you can't squeeze blood from a stone yoktan yonga çıkarılmaz
you can't squeeze blood from a stone ölü gözünden yaş çıkarılmaz
you can't squeeze blood from a turnip ne kadar çabalarsan çabala mümkün değil
you can't squeeze blood from a turnip yoktan yonga çıkarılmaz
you can't squeeze blood from a turnip ölü gözünden yaş çıkarılmaz
Colloquial
an offer that can't be refused n. geri çevrilemeyecek bir teklif
an offer one can't refuse n. geri çevrilemeyecek bir teklif
an offer that can't be refused n. reddedilemeyecek bir teklif
an offer one can't refuse n. reddedilemeyecek bir teklif
can't be doing with (something) v. (bir şeyi) kesinlikle kabul/tolere edememek
can't be doing with (something) v. (bir şeyi) hoşgörüyle karşılamamak
can't be doing with (something) v. (bir şeyi) hiç kaldıramamak
can't be doing with (something) v. (bir şeye) hiç katlanamamak/tahammül edememek
can't be doing with (something) v. (bir şeyden) hiç hoşlanmamak
can't let it go v. aklından söküp atamamak
can't do something for nuts v. bir şeyi yapmaktan hiç anlamamak
can't tell someone is whether a friend or foe v. dost mu düşman mı söylememek
can't help looking at v. gözü takılmak
can't believe one's eyes v. gözlerine inanamamak
can't do something to save your life v. hayatta/ölse yapamamak
can't do something for nuts v. hiç yapamamak
can't accept v. içine sindirememek
can't help v. kendini tutamamak
can't stop v. kendini yapmaktan alıkoyamamak
can't accept v. kabul edememek
can't believe one's ears v. kulaklarına inanamamak
can't believe one's eyes v. şaşkınlıktan donakalmak
can't believe one's ears v. şaşkınlıktan donakalmak
can't hold it (in) v. (çişini) tutamamak
can't hold it (in) v. (çişini) tutacak gücü kalmamak
can't very well (do something) v. gidip de (bir şeyi) yapamamak
can't very well (do something) v. (bir şeyi yapmak) yersiz olmak
can't very well (do something) v. (bir şeyi yapmak) pek de doğru/uygun olmamak
can't very well (do something) v. (bir şeyi yapmak) mantıklı olmamak
can't very well (do something) v. (bir şeyi yapmak) mümkün olmamak
can't take something for much longer v. bir şeye daha fazla dayanamamak
can't wait (to do something) v. (bir şey yapmak için) sabırsızlanmak
can't wait (to do something) v. (bir şey yapmayı) heyecanla beklemek
can't wait (to do something) v. (bir şey yapmayı) iple çekmek
can't do anything with v. ile baş edememek
can't do anything with v. ile başa çıkamamak
can't do anything with v. -i idare edememek
can't do anything with v. -i zapt edememek
can't wait v. iple çekmek
can't wait v. heyecanla beklemek
can't afford ... v. bir şey lüksüne sahip olmamak
can't get enough (of something) v. (bir şeye) doyamamak
can't get enough (of something) v. (bir şeyden) çok keyif almak
can't get enough (of something) v. daha fazlasını istemek
can't get enough (of something) v. yaptıkça yapası gelmek
can't relate v. aynı duyguyu hissedememek
can't be bad expr. o kadar da kötü olamaz
can't be bad expr. fena mı
can't be bad expr. hiç yoktan/en azından (bir şey de) var
can't be bad expr. işin ucunda (bir şey de) var
can't be bad expr. hem bak/hem de/hadi ama (bir şey de) var
(I) can't say that I have expr. yaptığımı söyleyemem
(I) can't say that I have expr. yapmadım
(I) can't say that I have expr. gittiğimi söyleyemem
(I) can't say that I have expr. gitmedim
(I) can't say that I have expr. yaptım diyemem
(I) can't say that I have expr. gittim diyemem
(I) can't say (as) I have expr. yaptığımı söyleyemem
(I) can't say (as) I have expr. yapmadım
(I) can't say (as) I have expr. gittiğimi söyleyemem
(I) can't say (as) I have expr. gitmedim
(I) can't say (as) I have expr. yaptım diyemem
(I) can't say (as) I have expr. gittim diyemem
I can't even expr. yorum bile yapamayacağım
I can't even expr. cevap bile veremeyeceğim
I can't even expr. hiç uğraşamam
I can't even expr. karşılık bile veremem şimdi
I can't even expr. katlanamıyorum
I can't even expr. hiç sözünü etme bile
I can't get over something expr. inanamıyorum
I can't get over something expr. bir türlü kabullenemiyorum
I can't get over something expr. inanılmaz/unutulmaz bir şeydi
I can't get over something expr. hâlâ etkisindeyim/atlatamadım
can't you dig it? expr. anlamıyor musun?
if you can't stand the heat get out of the kitchen! expr. beceremiyorsan, bırak!
can't beat the price expr. bundan ucuzunu bulamazsın
can't fool me expr. bunlara karnım tok benim
can't say as I do (can't say as i don't) expr. bilemeyeceğim emin değilim
nannies can't take the place of parents expr. bakıcılar ebeveynlerin yerini dolduramaz
can't we just stay here? expr. burada kalsak olmaz mı?
doctor can't help him expr. doktor ona yardım edemez
doctor can't help her expr. doktor ona yardım edemez
can't see straight expr. doğru düzgün göremiyorum
I can't believe my ears! expr. duyduklarıma inanamıyorum!
can't rightly say expr. emin değilim
can't you see expr. görmüyor musun
can't you see that? expr. görmüyor musun?
people always want what they can't have expr. insanlar hep sahip olamayacaklarını isterler
sorry I can't go out tonight expr. kusura bakma bu gece çıkamam
can't we do something for him? expr. onun için bir şeyler yapamaz mıyız?
can't you smell it? expr. kokusunu alamıyor musun?
can't see straight expr. kafam dağınık/bulanık
can't rightly say expr. tam olarak bilmiyorum
people always want what they can't have expr. "insan hep sahip olamayacağını ister
can't get arrested expr. tanınmayan
can't get arrested expr. başarısız
if you can't take it, don't dish it out expr. karşılığını kaldıramayacağın şeyleri söyleme
if you can't take it, don't dish it out expr. duymak istemediğin şeyleri başkalarına da söyleme
if you can't take it, then don't dish it out expr. karşılığını kaldıramayacağın şeyleri söyleme
if you can't take it, then don't dish it out expr. duymak istemediğin şeyleri başkalarına da söyleme
(I) can't say (as) I have expr. hiç sanmıyorum
(I) can't say that I have expr. hiç sanmıyorum
(I) can't say's I have expr. yaptığımı söyleyemem
(I) can't say's I have expr. yapmadım
(I) can't say's I have expr. gittiğimi söyleyemem
(I) can't say's I have expr. gitmedim
(I) can't say's I have expr. yaptım diyemem
(I) can't say's I have expr. gittim diyemem
(I) can't say's I have expr. hiç sanmıyorum
you can't go home again expr. döndüğün yer aynı yer değildir
can't live with them, can't live without them expr. olsa bir dert olmasa bir dert
can't live with them, can't live without them expr. olsa bir türlü olmasa bir türlü
(I) can't say for sure expr. tam/kesin olarak bilmiyorum
(I) can't say for sure expr. kesin bir şey söyleyemem
(I) can't say that I do expr. bildiğimi, yaptığımı söyleyemem
(I) can't say that I do expr. biliyorum, yapıyorum diyemem
(I) can't say's I do expr. tam/kesin olarak bilmiyorum
(I) can't say's I do expr. kesin bir şey söyleyemem
(one) can't beat that expr. (biri) bunun üstüne çıkamaz
(one) can't beat that expr. (biri) bundan daha iyisini yapamaz
(one) can't beat that expr. (biri) bunu alt edemez
(one) can't beat that expr. (biri) bunu aşamaz
(one) can't beat that expr. (biri) bunu geçemez
(one) can't believe (one's) (own) ears expr. (biri) kulaklarına inanamıyor
(one) can't believe (one's) (own) ears expr. (biri) duyduklarına inanamıyor
(one) can't believe (one's) (own) ears expr. (biri) şaşkınlıktan donakalmış
(one) can't top that expr. (biri) bunun üstüne çıkamaz
(one) can't top that expr. (biri) bundan daha iyisini yapamaz
(one) can't top that expr. (biri) bunu alt edemez
(one) can't top that expr. (biri) bunu aşamaz
(one) can't top that expr. (biri) bunu geçemez
(one) can't wait expr. (biri) sabırsızlanıyor
(one) can't wait expr. (biri) heyecanla bekliyor
(one) can't wait expr. (biri) iple çekiyor
(one) can't win for losing expr. (biri) ne kadar çabalarsa çabalasın başaramıyor
(one) can't win for losing expr. (biri) tüm çabalarına rağmen hep başarısız oluyor
(one) can't win for losing expr. (biri) bir türlü başarılı olamıyor/başaramıyor
(one) can't win for losing expr. (biri) ne yapsa olmuyor
(one) can't win for losing expr. (biri) ne yaparsa yapsın her şey ters gidiyor/başaramıyor
(one) can't win for trying expr. (biri) ne kadar çabalarsa çabalasın başaramıyor
(one) can't win for trying expr. (biri) tüm çabalarına rağmen hep başarısız oluyor
(one) can't win for trying expr. (biri) bir türlü başarılı olamıyor/başaramıyor
(one) can't win for trying expr. (biri) ne yapsa olmuyor
(one) can't win for trying expr. (biri) ne yaparsa yapsın her şey ters gidiyor/başaramıyor
(you) can't win them all expr. her zaman başarılı olamazsın
(you) can't win them all expr. her zaman kazanacaksın/başarılı olacaksın diye bir şey yok
I, you, can't take somebody anywhere expr. biriyle bir yere gidilmez
I, you, can't take somebody anywhere expr. biriyle hiçbir yere gidemezsin
I, you, can't take somebody anywhere expr. birini hiçbir yere götüremezsin
I, you, can't take somebody anywhere expr. biriyle insan içine çıkılmaz
can't win em all expr. her zaman başarılı olamamak
can't win em all expr. her defasında kazanmak mümkün olmamak
can't but expr. -den başka çare olmamak
can't but expr. yapmadan duramamak
can't but expr. -den kendini alamamak
can't but expr. -mak zorunda/mecburiyetinde kalmak
can't complain expr. iyilik
can't complain expr. her şey yolunda
can't complain expr. iyilik
can't complain expr. her şey yolunda
can't complain expr. iyiyim
can't complain expr. bir şikayetim yok
can't complain expr. şikayet edemem (sorun yok)
(I) can't complain expr. iyilik
(I) can't complain expr. her şey yolunda
(I) can't complain expr. iyiyim
(I) can't complain expr. bir şikayetim yok
(I) can't complain expr. şikayet edemem (sorun yok)
can't get there from here expr. buradan oraya gidilmez
can't get there from here expr. eldeki verilerle/bilgilerle bir sonuca ulaşılmaz
can't say as I do expr. emin değilim
can't say as I do expr. bilemeyeceğim
can't say as I do expr. bilemedim
can't say as I do expr. bilemiyorum
can't say as I do expr. bildiğimi/yaptığımı söyleyemem
can't say that I do expr. emin değilim
can't say that I do expr. bilemeyeceğim
can't say that I do expr. bilemedim
can't say that I do expr. bilemiyorum
can't say that I do expr. bildiğimi/yaptığımı söyleyemem
can't say that I have expr. emin değilim
can't say that I have expr. bilemeyeceğim
can't say that I have expr. bilemedim
can't say that I have expr. bilemiyorum
can't say that I have expr. bildiğimi/yaptığımı söyleyemem
can't win them all expr. her zaman başarılı olunmaz
can't win them all expr. her defasında kazanmak mümkün olmaz
can't win 'em all expr. her zaman başarılı olunmaz
can't win 'em all expr. her defasında kazanmak mümkün olmaz
can't/couldn't very well do something expr. bir şey yapılmasa iyi olur
can't/couldn't very well do something expr. bir şeyin yapılması doğru olmaz
ctn (can't talk now) expr. şu anda konuşamam
ctn (can't talk now) expr. şu an müsait değilim
ctn (can't talk now) expr. şimdi konuşamam
don't talk the talk if you can't walk the walk expr. yapamayacağın şeyi söyleme/iddia etme
don't talk the talk if you can't walk the walk expr. yüksekten atma
don't talk the talk if you can't walk the walk expr. desteksiz atma
I can't get over expr. bir türlü kabullenemiyorum
I can't get over expr. hâlâ etkisindeyim/atlatamadım
I can't get over expr. inanamıyorum
I can't get over expr. inanılmaz/unutulmaz bir şeydi
I can't hear you over the sound of (something) expr. (bir şeyin) sesinden seni duyamıyorum
I can't hear you over the sound of (something) expr. (bir şeyin) sesinden senin sesin gelmiyor
I can't hear you over the sound of (something) expr. ne dedin ne dedin?, (bir şeyden) sesin gelmiyor
I can't remember the last time (something happened) expr. (bir şey) en son ne zaman oldu hatırlamıyorum
I can't remember the last time (something happened) expr. (bir şeyin) en son ne zaman olduğunu hatırlamıyorum bile
I can't take somebody anywhere expr. biriyle hiçbir yere gidilmez (insanı rezil eder)
I can't take somebody anywhere expr. biriyle hiçbir yere gidemezsin
I can't take somebody anywhere expr. birini hiçbir yere götüremezsin
if you can't beat 'em expr. eğer onları yenemiyorsan o zaman onlara katıl
if you can't beat 'em expr. eğer onları yenemiyorsan, onlara katıl
if you can't beat 'em expr. bükemediğin eli öp başına koy
if you can't beat 'em expr. düşmanı yenemiyorsan yanında saf tutacaksın
if you can't beat 'em expr. bükemediğin bileği öpeceksin
you can run, but you can't hide expr. kaçabilirsin ama saklanamazsın
you can't talk expr. (bunu) sen mi söylüyorsun?
you can't talk expr. (şu) söyleyene bak!
you can't beat (something) expr. (bir şeyden) iyisi yapılamazdı/olmazdı
you can't beat (something) expr. (bir şeyin) üstüne çıkamazsın
you can't beat (something) expr. (bir şeyden) daha iyisi yok
you can't beat (something) expr. (bir şeyin) üstüne yok
you can't make this stuff up expr. bu uydurulacak bir şey değil
you can't make this stuff up expr. kimin aklına gelir ki
you can't make this stuff up expr. inanması çok zor
you can't make this stuff up expr. çok tuhaf
you can't make this up expr. bu uydurulacak bir şey değil
you can't make this up expr. kimin aklına gelir ki
you can't make this up expr. inanması çok zor
you can't make this up expr. çok tuhaf
you can't say fairer expr. daha iyisini/uygununu söyleyemezdin
you can't win expr. baş etmek mümkün değil
you can't win expr. baş etmek imkansız
I can't believe it/that/this exclam. buna inanamıyorum
I can't believe it/that/this exclam. bu inanılmaz
I can't believe it/that/this exclam. bu inanılır gibi değil
I can't believe! exclam. inanamıyorum
I can't believe! exclam. inanılmaz
I can't believe! exclam. inanılır gibi değil
Idioms
can't tell chalk from cheese v. dünyadan bihaber olmak
can't tell chalk from cheese v. zırcahil olmak
can't tell chalk from cheese v. hiçbir işi becerememek
can't bear to think about (something) v. düşünmeye bile katlanamamak
can't bear to think about (something) v. düşünmeye bile dayanamamak
can't bear to think about (something) v. düşünmeye bile tahammül edememek
can't bear to think about (something) v. düşüncesini bile kaldıramamak
can't bear to think about (something) v. düşünmek bile istememek
can't bear to think about (something) v. düşüncesi bile hasta etmek/midesini bulandırmak
can't help but notice (that) (something) v. söylemeden geçememek
can't help but notice (that) (something) v. (bir şey) dikkatini çekmek
can't be doing with something v. idare etmemek
can't be doing with something v. göz yummamak
can't be doing with something v. hoş görmemek
can't be doing with something v. müsamaha etmemek
can't be doing with something v. müsamaha göstermemek
can't be doing with something v. görmezden gelmemek
can't for the life of me v. ölse bile yapamamak
can't for the life of me v. mümkün değil yapamamak
can't for the life of me v. kendini ne kadar zorlasa da yapamamak
can't for the life of me v. ne kadar uğraşırsa uğraşsın yapamamak
can't get (something) for love or money v. hiçbir şekilde bulamamak
can't get (something) for love or money v. ne yaparsa yapsın bulamamak