do in - Turc Anglais Dictionnaire

do in

Play ENTRENus
Play ENTRENuk
Play ENTRENau

Sens de "do in" dans le Dictionnaire Turc-Anglais : 14 résultat(s)

Anglais Turc
General
do in v. öldürmek
do in v. yormak
do in v. gebertmek
do in v. dolandırmak
do in v. çok yormak
Phrasals
do in v. öldürmek
do in v. canını almak
do in v. sonlandırmak
do in v. sona erdirmek
British Slang
do in v. dövmek
do in v. hırpalamak
do in v. işini bitirmek
do in v. öldürmek
do in v. pataklamak

Sens de "do in" avec d'autres termes dans le Dictionnaire Anglais-Turc : 409 résultat(s)

Anglais Turc
General
do-in n. (çin usulü) kendi kendine masaj
do something in a haphazard way v. ezbere hareket etmek
do somebody in v. öldürmek
do somebody in v. yorgunluktan öldürmek
do something in secret v. bir şeyi gizlice yapmak
do something in a hurry v. aceleye getirmek
do something in a haphazard way v. ezbere iş görmek
do everything in the book v. yapmadığını bırakmamak
do one's doctorate in v. doktora yapmak
do well in the exam v. sınavda başarılı olmak
do well in the exam v. sınavda iyi yapmak
do in certain order v. belirli bir düzen içinde yapmak
do in certain manner v. belirli bir düzen içinde yapmak
do in certain way v. belirli bir düzen içinde yapmak
do masters degree in civil engineering v. inşaat mühendisliğinde yüksek lisans yapmak
Phrases
would see (someone) in hell before (one) would (do something) expr. (bir şeyi) yapmaktansa/yapacağıma ölürüm daha iyi
would see (someone) in hell before (one) would (do something) expr. ölsem (bir şeyi) yapmam
would see (someone) in hell before (one) would (do something) expr. ölürüm de (bir şeyi) yapmam
would see (someone) in hell before (one) would (do something) expr. (bir şeyi) yapmaktansa/yapacağıma cehenneme giderim daha iyi
in order to (do something) expr. (bir şey yapabilmek/yapmak) için
in order to do something expr. bir şey yapabilmek/yapmak için
in order for (someone or something) to (do something) expr. (biri/bir şey bir şey yapsın) diye
in order to do expr. olsun diye
in order for (someone or something) to (do something) expr. (birinin/bir şeyin bir şey yapabilmesi/yapması) için
in order to do expr. yapabilmek/yapmak için
in order to do something expr. bir şey olsun diye
in order to (do something) expr. (bir şey olsun) diye
Proverb
do not look a gift horse in the mouth misafir umduğunu değil bulduğunu yer
when in rome, do as the romans do roma'da romalılar gibi davran
when in rome, do as the romans do bulunduğun yerin kurallarına göre hareket et
do not wash your dirty linen in public kirli çamaşırlarını ortaya dökme
do not wash your dirty linen in public özel aile sorunlarını ortalık yerde konuşma
Colloquial
be in a position to do something about v. bir konuda bir şeyler yapabilecek durumda olmak
be in no mood to do something v. bir şey yapacak halde olmamak
be in no mood to do something v. bir şey çekecek halde olmamak
do (someone) in v. (birini) yıkıma uğratmak
do (someone) in v. (birini) öldürmek
do (someone) in v. (birini) mahvetmek
do (oneself) in v. (kendini) öldürmek
do (oneself) in v. (kendini) bitirmek
do (oneself) in v. (kendi) başarısızlığına neden olmak
do (oneself) in v. (kendi) işini bitirmek
do (someone) in v. (birini) yok etmek
do (someone) in v. (birini) bitirmek
do (someone) in v. (birinin) işini bitirmek
do (oneself) in v. intihar etmek
do (someone) in v. (birinin) başarısızlığına/çöküşüne neden olmak
do someone in v. birini kazıklamak
do someone in v. birini aldatmak
do someone in v. birini tokatlamak
do someone in v. birinin işini bitirmek
do someone in v. birinin kanını emmek (neyi var neyi yok almak)
do someone in v. birini yormak
do someone in v. birini oyuna getirmek
do someone in v. birini öldürmek
do someone in v. birini gebertmek
do someone in v. birini dolandırmak
have (got) it in you to do something v. bir şey yapma becerisi içinde olmak
have it in one to do v. yapma kapasitesi olmak
have it in one to do something v. bir şey yapma yeteneği olmak
have it in one to do something v. bir şey yapmak birinin içinde olmak
have (got) it in you to do something v. bir şey yapma yeteneğini içinde barındırmak
have it in one to do something v. bir şey yapma yeteneğini içinde barındırmak
have (got) it in you to do something v. bir şey yapma yeteneği olmak
have it in one to do v. yapma potansiyeli olmak
have (got) it in you to do something v. bir şey yapmak birinin içinde olmak
have it in you to do something v. bir şey yapmak birinin içinde olmak
have it in one to do v. yapma becerisine sahip olmak
have it in you (to do something) v. (bir şey yapma) yeteneğini içinde barındırmak
have it in one to do v. yapma yeteneğini içinde barındırmak
have (got) it in you to do something v. bir şey yapma kapasitesi olmak
have it in you to do something v. bir şey yapma kapasitesi olmak
have it in you to do something v. bir şey yapma potansiyeli olmak
have it in one to do something v. bir şey yapma becerisi birinin içinde olmak
have it in mind to do something v. bir şey yapmaya niyeti olmak
have it in you (to do something) v. (bir şey yapma) yeteneği olmak
have it in you to do something v. bir şey yapma yeteneği olmak
have it in you (to do something) v. (bir şey yapma) becerisi içinde olmak
have it in one to do v. yapmak birinin içinde olmak
have it in you to do something v. bir şey yapma yeteneğini içinde barındırmak
have it in one to do v. yapma yeteneği olmak
have (got) it in you to do something v. bir şey yapma becerisine sahip olmak
have it in mind to do something v. bir şey yapmayı düşünmek
have it in one to do something v. bir şey yapma becerisine sahip olmak
have (got) it in you to do something v. bir şey yapma potansiyeli olmak
have it in you to do something v. bir şey yapma becerisine sahip olmak
have it in one to do something v. birinin bir şey yapma yeteneği olmak
have it in one to do something v. bir şey yapma kapasitesi olmak
have it in mind to do something v. bir şey yapmak aklında olmak
have it in one to do something v. bir şey yapma potansiyeli olmak
be in a hurry to do something v. acele içinde bir şey yapmak
be in a hurry to do something v. telaş içinde bir şey yapmak
be in a hurry to do something v. bir şey yapmak için sabırsızlanmak
be in a hurry to do something v. aceleyle/çabucak bir şey yapmaya çalışmak
be in a hurry to do something v. bir şey yapmaya can atmak
so what do I get in return? expr. karşılığında ben ne alacağım?
what do you want, egg in your beer? expr. buldun da bunuyorsun?
what do you want, egg in your beer? expr. yetmedi mi?
what do you want, egg in your beer? expr. daha ne bekliyorsun?
what does that have to do with the price of tea in china? expr. ne alaka?
what does that have to do with the price of tea in china? expr. kel alaka?
no one in his/her/their right mind would (do something) expr. aklı başında olan hiç kimse (bir şeyi yapmaz)
what's that got to do with the price of tea in china? expr. ne ilgisi var?
what does that have to do with the price of tea in china? expr. ne alakası var?
what's that got to do with the price of tea in china? expr. kel alaka?
what's that got to do with the price of tea in china? expr. ne alakası var?
what does that have to do with the price of tea in china? expr. alakaya çay demle?
what's that got to do with the price of tea in china? expr. ne alaka?
what's that got to do with the price of tea in china? expr. alakaya çay demle?
no one in his/her/their right mind would (do something) expr. (bir şeyi yapmak) akıllı işi değil
what does that have to do with the price of tea in china? expr. ne ilgisi var?
I won't do something again in a hurry expr. bir şeyi bir daha hayatta yapmam
I won't do something again in a hurry expr. bir şeyi bir daha ölsem yapmam
I won't do something again in a hurry expr. bir şeyi bir daha asla yapmam
in no mood to do expr. yapma havasında değil
in no mood to (do something) expr. (bir şey yapacak) halde değil
in no mood to (do something) expr. (bir şey yapma) havasında değil
in no mood to do expr. yapacak halde değil
in no mood to (do something) expr. (bir şey yapmaya) isteksiz
in no mood to do expr. yapma modunda değil
in no mood to do expr. yapmaya isteksiz
in no mood to (do something) expr. (bir şey yapma) modunda değil
Idioms
the in thing to do n. moda olan şeyler/işler
do something in a tricky way v. fırıldak çevirmek
do evil in return v. kötülükle karşılık vermek
do evil in return v. karşılığında kötülük yapmak
do everything in one's power v. elinden gelen/gücünün yettiği her şeyi yapmak
could do something in their sleep v. (kolay olduğundan) bir şeyi gözü kapalı/zorlanmadan yapmak
find it in oneself (to do something) v. (bir şeyi yapma) isteğinde/cesaretinde olmak
find it in one's heart (to do something v. (bir şeyi yapma) isteğinde/cesaretinde olmak
do somebody's head in v. birini mutsuz etmek
do somebody's head in v. birinin kafasını karıştırmak
be in no mood to do something v. (bir şeyi yapma) havasında olmamak
be in no mood to do something v. bir şeyi yapacak havada olmamak
not find it in one's heart (to do something) v. gönlü istememek
not find it in one's heart (to do something) v. gönlü razı olmamak
not find it in oneself (to do something) v. gönlü istememek
not find it in oneself (to do something) v. gönlü razı olmamak
not find it in one's heart (to do something) v. içine sinmemek
do something until you are blue in the face v. (bir şeyi) bitap düşene kadar yapıp bir sonuca varamamak
do something until you are blue in the face v. (bir şeyi) canı çıkıncaya kadar yapıp bir sonuç alamamak
do something until you are blue in the face v. (bir şeyi) hali kalmayana dek yapıp bir sonuca varamamak
do something until you are blue in the face v. (bir şeyi) takati kalmayana dek yapıp bir sonuç alamamak
do something until you are blue in the face v. (bir şeyi) pestili çıkana kadar yapıp bir sonuç alamamak
be able to (do something) in (one's) sleep v. bir şeyi büyük kolaylıkla-hiç zorlanmadan yapabilmek
be able to (do something) in (one's) sleep v. bir şeyi gözü kapalı yapabilmek
do (one) in the eye v. (birinin) hakkını yemek
do (one) in the eye v. (birinin) yoluna taş koymak
do someone in the eye v. birini faka bastırmak
do (one) in the eye v. (birinin) işini baltalamak
do someone in the eye v. birinin gözünü boyamak
do (one) in the eye v. (birinin) işine çomak sokmak
do (one) in the eye v. (birinin) gözünü oymak
do someone in the eye v. birini kandırmak/aldatmak
do something more in sorrow than in anger v. öfkeyle değil üzülerek yapmak
do something in your own sweet time/way v. ne zaman/nasıl isterse yapmak
do something in/at one sitting v. bir oturuşta yapmak
do something in your own sweet time/way v. istediği zaman/şekilde yapmak
do something in your own sweet time/way v. canı istediğinde/istediği gibi yapmak
do something in/at one sitting v. bir seferde yapmak
do something in your own sweet time/way v. kendi istediği zaman/gibi yapmak
do something more in sorrow than in anger v. kızgınlıktan ziyade hayal kırıklığından dolayı yapmak
do something more in sorrow than in anger v. kızgınlıkla değil de üzüntüden yapmak
be able to do something in your sleep v. bir şeyi çok rahat yapabilmek
be in the mood to do (something) v. canı (bir şey) yapmak istemek
be in the mood to do (something) v. canı (bir şey) yapmayı çekmek
be in the mood to do (something) v. (bir şey) yapma havasında olmak
could (do something) in (one's) sleep v. (bir şeyi) gözü kapalı yapabilmek
could (do something) in (one's) sleep v. (bir şeyi) kolayca/rahatça yapabilmek
could (do something) in (one's) sleep v. (bir şeyi) hiç zorlanmadan yapabilmek
do a roaring trade (in something) v. (bir şeyde) çok karlı bir iş yapmak
do a roaring trade (in something) v. (bir şeyi) yok satmak
do a roaring trade (in something) v. (bir şeyde) iyi iş yapmak
do a roaring trade (in something) v. (bir şeyi) iyi satmak
do something in a big way v. geniş çapta bir şey yapmak
do something in a small way v. küçük çapta bir şey yapmak
do something in a small way v. küçük çaplı bir şey yapmak
do something in a big way v. büyük çaplı bir şey yapmak
do someone's head in v. birinin kafasını karıştırmak
do someone's head in v. birini sinirlendirmek
do something in a big way v. büyük çapta bir şey yapmak
do something in a small way v. küçük ölçüde bir şey yapmak
do something in a small way v. ufak çapta bir şey yapmak
do something in a big way v. büyük ölçüde bir şey yapmak
do someone's head in v. birini sinir etmek
do someone's head in v. birini deli etmek
do something in a small way v. küçük ölçekli bir şey yapmak
do something in a vacuum v. dış dünya ile ilgisiz/ilişiksiz olarak bir şey yapmak
do something in a big way v. büyük ölçekli bir şey yapmak
do something in a vacuum v. izole olmuş şekilde bir şey yapmak
do something in a vacuum v. dış olay ve etkilerden uzak/ayrı olarak bir şey yapmak
do something in a vacuum v. dünyadan kopuk halde bir şey yapmak
do your head in [uk] v. sinir etmek
do your head in [uk] v. deli etmek
do your head in [uk] v. kafayı yedirmek
(not) find it in your heart to do something v. bir şey yapmayı gönlü istememek
find it in your heart to do something v. bir şey yapmak içine sinmek
(not) find it in your heart to do something v. bir şey yapmaya gönlü razı olmamak/gelmemek
find it in your heart to do something v. bir şey yapmayı istemek
(not) find it in your heart to do something v. bir şey yapma isteğinde/cesaretinde olmamak
find it in your heart to do something v. bir şey yapmaya gönlü razı gelmek
find it in your heart to do something v. bir şey yapma isteğinde/cesaretinde olmak
(not) find it in your heart to do something v. bir şey yapmak içine sinmemek
find it in your heart to do something v. bir şey yapmaya gönlü olmak
(not) find it in your heart to do something v. bir şey yapmaya gönlü olmamak
wouldn't do (something) for all the tea in china v. kat'iyen (bir şey) yapmamak
wouldn't do (something) for all the tea in china v. hiçbir surette (bir şey) yapmamak
wouldn't do (something) for all the tea in china v. dünyaları verseler (bir şey) yapmamak
do not have too many irons in the fire expr. bir koltuğa iki karpuz sığmaz
would not do something for all the tea in China expr. hiçbir surette
would not do something for all the tea in China expr. kat'iyen
would not do something for all the tea in China expr. dünyaları verseler
do bears shit in the woods? expr. elbette!
do bears shit in the woods? expr. evet dememe gerek var mı?
do bears shit in the woods? expr. tabii ki!
gotta get up pretty early in the morning to do something expr. kırk fırın ekmek yemen lazım
(one) won't (do something) again in a hurry expr. bir daha hayatta gitmem/yapmam anlamına gelen bir deyim
gotta get up pretty early in the morning to (do something) expr. kırk fırın ekmek yemen lazım
(you've) got to get up pretty early in the morning to (do something) expr. kırk fırın ekmek yemen lazım
gotta get up pretty early in the morning to (do something) expr. canını dişine katman lazım
(you've) got to get up pretty early in the morning to (do something) expr. canını dişine katman lazım
(you've) got to get up pretty early in the morning to (do something) expr. sen giderken ben dönüyordum
gotta get up pretty early in the morning to (do something) expr. sen giderken ben dönüyordum
(you've) got to get up pretty early in the morning to (do something) expr. gidilecek çok yolun var
gotta get up pretty early in the morning to (do something) expr. gidilecek çok yolun var
what's that got to do with the price of tea in china? expr. ne alakası var?
what's that got to do with the price of tea in china? expr. bunun konumuzla ne alakası var?
what's that got to do with the price of tea in china? expr. konuyla uzaktan yakından bir ilgisi var mı?
what does that have to do with the price of tea in china? expr. ne alakası var?
what does that have to do with the price of tea in china? expr. bunun konumuzla ne alakası var?
what does that have to do with the price of tea in china? expr. konuyla uzaktan yakından bir ilgisi var mı?
(do something) in the teeth of danger expr. tehlikeye rağmen (bir şey yapmak)
(do something) in the teeth of danger expr. tehlike altında (bir şey yapmak)
(in) honor bound (to do something) expr. (bir şeyi yapmak) namus meselesi olmuş
(in) honor bound (to do something) expr. (bir şeyi yapmak) onur/namus meselesi olarak zorunlu hale gelmiş
(in) honor bound (to do something) expr. (bir şeyi yapmak) onur meselesi olmuş
(in) honor bound (to do something) expr. (bir şeyi yapmak) şeref meselesi olmuş
(one) won't (do something) again in a hurry expr. (biri bir şeyi) bir daha ölse yapmaz
(one) won't (do something) again in a hurry expr. (biri bir şeyi) bir daha asla yapmaz
(one) wouldn't (do something) again in a hurry expr. (biri bir şeyi) bir daha hayatta yapmaz
(one) wouldn't (do something) again in a hurry expr. (biri bir şeyi) bir daha ölse yapmaz
(one) wouldn't (do something) again in a hurry expr. (biri bir şeyi) bir daha asla yapmaz
in the mood to (do something) expr. (bir şey yapacak) halde
in a mood to (do something) expr. (bir şey yapacak) halde
in the mood (to do something) expr. (bir şey) modunda
in a mood to (do something) expr. (bir şeyi yapacak) havada
in the mood to (do something) expr. (bir şeyi yapacak) havada
in a mood to (do something) expr. (bir şey yapma) havasında/modunda
in the mood (to do something) expr. (bir şey) havasında
in the mood to (do something) expr. (bir şey yapma) havasında/modunda
do something in spite of yourself expr. (bir şeyi) elinde olmadan yapmak
do something in spite of yourself expr. (bir şeyi) istemsizce yapmak
someone could do something in their sleep expr. biri bir şeyi gözü kapalı yapar
someone could do something in their sleep expr. biri bir şeyi havada karada yapar
someone could do something in their sleep expr. biri bir şeyi şıp diye yapar
someone could do something in their sleep expr. biri bir şeyi zorlanmadan yapar
when in doubt, do nothing expr. emin değilsen yapma
when in doubt, do nothing expr. tereddütteyken harekete geçme
when in doubt, do nothing expr. şüphelerin varsa bir şey yapmaktan kaçın
Speaking
do you have someone special in your life n. hayatında özel biri var mı
do whatever he wants in the absence of rivals v. meydanı boş bulmak
what do you do in your spare time? expr. boş zamanlarında ne/neler yaparsın?
what do you do in your spare time? expr. boş zamanlarında neler yaparsın?
you wouldn't do if you were in my place expr. yerimde sen olsaydın yapmazdın
do you live in cyprus? expr. kıbrıs'ta mı yaşıyorsun?
do you take sugar in your tea? expr. çayınıza şeker alırmıydız?
do you take sugar in your tea? expr. çayınızı şekerli mi istersiniz?
how do you say in turkish expr. türkçe'de nasıl dersiniz
do you live in cyprus expr. kıbrıs'ta mı yaşıyorsun
what do you do in your free time? expr. boş zamanlarında ne yaparsın?
where do you live in turkey expr. türkiye'nin neresinde yaşıyorsun
what do you do in your spare time? expr. boş zamanlarında ne yaparsın?
do you have someone in your life? expr. hayatında biri var mı?
what city do you live in? expr. hangi şehirde yaşıyorsunuz?
what city do you live in? expr. hangi şehirde yaşıyorsun?
which city do you live in? expr. hangi şehirde yaşıyorsun?
which area of the city do you live in? expr. şehrin hangi bölgesinde yaşıyorsun?
what city do you live in? expr. yaşadığın şehir neresi?
which city do you live in? expr. yaşadığın şehir neresi?
which city do you live in? expr. hangi şehirde yaşıyorsunuz?
what do you want to do in the future? expr. gelecekte ne yapmak istiyorsun?
do you have someone in your life? expr. hayatında birisi var mı?
how in creation do you expect me to do that? expr. benden bunu yapmamı nasıl beklersin?
who in the world do you think you are? expr. sen kendini ne sanıyorsun?
what do you do in the real world? expr. gerçek hayatta ne iş yapıyorsunuz?
what do you see for yourself in the future? expr. gelecekte kendini nerede görüyorsun?
do you have anyone in mind for this job? expr. bu iş için aklında biri var mı?
what do I get in return? expr. karşılığından ne alacağım?
what exactly do you have in mind? expr. aklından tam olarak ne geçiyor?
do you believe in love at first sight? expr. ilk görüşte aşka inanır mısın?
do you believe in fortune telling? expr. fala inanır mısın?
do you believe in fortune telling? expr. fala inanır mısınız?
do you believe in fate? expr. kadere inanır mısın?
do you believe in ghosts? expr. ruhlara inanır mısın?
do you believe in ghosts? expr. hayaletlere inanır mısın?
where do you plan to travel to in the next twelve months? expr. önümüzdeki on iki ay nereye seyahat etmeyi planlıyorsun?
would see somebody in hell before you would do something expr. bunu yapacağıma ölürüm/cehenneme giderim daha iyi!
what do you see in her? expr. onda ne buluyorsun?
what do you see in him? expr. onda ne buluyorsun?
do you believe in miracles? expr. mucizelere inanır mısın?
do you believe in miracles? expr. mucizelere inanır mısınız?
I will do everything in my power expr. (yetkimin elverdiği ölçüde) elimden gelen ne varsa yaparım
do you have anything in your pockets? expr. ceplerinde bir şey var mı?
do you have anything in your pocket? expr. cebinde bir şey var mı?
what do you do in your spare time? expr. boş zamanını nasıl değerlendirirsin?
what do you do in your spare time? expr. boş zamanında ne yaparsın?
do you have this in a different color? expr. bunun başka rengi var mı?
do you have this in other colors? expr. bunun başka renkleri var mı?
do you have this in another color? expr. bunun başka rengi var mı?
do you have this in other colors? expr. bunun başka rengi var mı?
do you have this in other colours? expr. bunun başka renkleri var mı?
do you have this in another size? expr. bunun başka bedeni var mı?
do you have this in medium? expr. bunun orta boyu var mı?
do you have this in large? expr. bunun büyük boyu var mı?
do you have this in large? expr. bunun large'ı var mı?
do you have this in small? expr. bunun küçük boyu var mı?
do you have this in medium? expr. bunun medium'u var mı?
do you have this in small? expr. bunun small'u var mı?
do you live in berlin? expr. berlin'de mi yaşıyorsun?
what do you learn in history classes? expr. tarih derslerinde ne öğreniyorsunuz?
you gotta get up pretty early in the morning to do something expr. bir şeyler yapmak için erkenden hazırlanmalısın
what language do they speak in brazil? expr. brezilya'da hangi dil konuşulur?
what language do they speak in brazil? expr. brezilyalılar hangi dili konuşur?
do you mean that in a good way? expr. bunu iyi anlamda mı söylüyorsun?
who do you like/love most in your family? expr. ailende en çok kimi seviyorsun?
what kind of house do you live in? expr. nasıl bir evde yaşıyorsunuz?
what kind of house do you live in? expr. nasıl bir evde yaşıyorsun?
what do you generally watch in the evenings? expr. akşamları genellikle ne izlersin?
what do you generally watch in the evenings? expr. akşamları genellikle seyredersin?
what do you see in this guy? expr. bu adamda ne buluyorsun?
I can do this trick in reverse expr. bu numarayı tersten yapabiliyorum
what do you want in return? expr. karşılığında ne istiyorsunuz?
what do you want in return? expr. karşılığında ne istiyorsun?
I do my homework in the evening expr. akşamları ödev yaparım
I do my homework in the evening expr. akşam ödevimi yaparım
I do my homework in the evening expr. akşamları ödevimi yaparım
I do my homework in the evening expr. akşam ödev yaparım
do I look like I have any interest in dating her? expr. ona en ufak bir ilgi duyuyor gibi bir halim mi var?
how do people celebrate their wedding in turkey? expr. türkiye'de insanlar düğünlerini nasıl kutluyorlar?
do you believe in dreams? expr. rüyalara inanır mısın?
where do you see yourself in 5 years? expr. 5 yıl sonra kendinizi nerede görüyorsunuz?
where do you see yourself in 5 years? expr. beş yıl sonra kendini nerede görüyorsun?
where do you see yourself in 5 years? expr. beş yıl sonra kendinizi nerede görüyorsunuz?
where do you see yourself in 5 years? expr. 5 yıl sonra kendini nerede görüyorsun?
what do you enjoy doing in your free time? expr. boş zamanlarında ne yapmaktan hoşlanıyorsun?
what do you enjoy doing in your spare time? expr. boş zamanlarında ne yapmaktan hoşlanırsın?
what do you enjoy doing in your free time? expr. boş zamanlarında ne yapmaktan hoşlanırsın?
what do you enjoy doing in your spare time? expr. boş zamanlarınızda ne yapmaktan hoşlanırsınız?
what do you enjoy doing in your free time? expr. boş zamanlarınızda ne yapmaktan hoşlanıyorsunuz?
what do you enjoy doing in your free time? expr. boş zamanlarınızda ne yapmaktan hoşlanırsınız?
what do you enjoy doing in your spare time? expr. boş zamanlarınızda ne yapmaktan hoşlanıyorsunuz?
what do you enjoy doing in your spare time? expr. boş zamanlarında ne yapmaktan hoşlanıyorsun?
how many pages do you read in an hour? expr. bir saatte kaç sayfa okursun?
we trust in your taste! what do you suggest this sunday? expr. senin damak tadına güveniyoruz! bu pazar günü için ne önerirsin?
what language do they speak in brazil? expr. brezilya'da hangi dili konuşurlar?
what language do they speak in brazil? expr. brezilya'da hangi dil konuşuluyor?
when do you wake up in the mornings? expr. sabahları kaçta kalkıyorsun?
what do you have in your hand? expr. elinde ne var?
what do you have in your hand? expr. elinizde ne var?
what does she do in her free time? expr. boş zamanlarında ne yapar?
what does she do in spare free time? expr. boş zamanlarında ne yapar?
what does he do in his free time? expr. boş zamanlarında ne yapar?
what does he do in spare free time? expr. boş zamanlarında ne yapar?
do you live in the city or the country? expr. şehirde mi yaşıyorsun kırsalda mı?
do Iook fat in this dress? expr. bu elbisede şişman görünüyor muyum?
what time do you get up in the morning? expr. sabah kaçta kalkıyorsun?
what do you see in the picture? expr. resimde ne görüyorsun?
how did you do in the test? expr. kaç aldın?
how did you do in the test? expr. sınavdan kaç aldın?
do you believe in coincidences? expr. raslantılara inanır mısınız?
do you believe in coincidences? expr. raslantılara inanır mısın?
do not fall in love expr. aşık olmayın
what do you have in your mind? expr. aklında ne var?
what do you have in your mind? expr. ne düşünüyorsun?
what do you want most in life? expr. hayatta en çok istediğin şey nedir?
what do you want most in life? expr. hayatta en çok istediğin şey ne?
how many classes do you have in a day? expr. günde kaç dersin var?
I do not live in Istanbul expr. ben istanbul'da yaşamıyorum
what do you usually do in the afternoon? expr. öğleden sonra genellikle ne yaparsın?
do you prefer watching tv to walking in the open air? expr. tv izlemeyi açık havada yürümeye tercih ediyor musun?
do you prefer watching tv to walking in the open air? expr. tv izlemeyi açık havada yürümeye tercih eder misin?
what religion do you believe in? expr. hangi dine inanıyorsun?
why do the cards have holes in them? expr. kartların üzerinde neden delik var?
why do the cards have holes in them? expr. kartların üzerinde niye delik var?
how many classes do you have in a week? expr. haftada kaç dersin var?
do you believe in horoscopes? expr. burçlara inanır mısın?
how do I look in the picture? expr. resimde nasıl çıkmışım?
Technical
what to do in case of an emergency expr. acil bir durumda ne yapılmalı
Education
do a minor (in a program) v. yan dal yapmak
Slang
do ten years in prison v. on yıl hapis yatmak
what in hell do you think you're doin'? expr. ne yaptığını sanıyorsun?
do bears crap in the woods? expr. elbette
do bears poop in the woods? expr. tabii ki
do bears crap in the woods? expr. kurda kuzu/kediye ciğer sorulur mu (hiç)?
do bears crap in the woods? expr. bu da soru mu? herhalde yani
do bears crap in the woods? expr. evet dememe gerek var mı?
do bears crap in the woods? expr. bu da sorulur mu?
do bears poop in the woods? expr. elbette
do bears crap in the woods? expr. tabii ki
do bears poop in the woods? expr. kurda kuzu/kediye ciğer sorulur mu (hiç)?
do bears poop in the woods? expr. bu da sorulur mu?
do bears poop in the woods? expr. bu da soru mu? herhalde yani
do bears poop in the woods? expr. evet dememe gerek var mı?
egg in your beer, what do you want? expr. daha ne istiyorsun?
egg in your beer, what do you want? expr. üstüne bir de kurdele mi/madalya mı bekliyorsun?
do bears shit in the woods? expr. herhalde yani
do bears crap in the woods? expr. herhalde yani
British Slang
do one's head in v. kafayı yemek
do one's head in v. aklını yitirmek