| 1 |
temper |
öfke |
n. |
|
- She stormed out of the office in a temper.
- Öfkeyle ofisten çıkıp gitti.
- You must control your temper, Tom.
- Öfkeni kontrol etmelisin, Tom.
- Tom was furious, but he tempered his language because there were children present.
- Tom öfkeden çıldırmıştı ama dilini tuttu çünkü çocuklar vardı.
- Anne had red hair and a fiery temper.
- Anne'in kızıl saçları ve ateşli bir öfkesi vardı.
- Tom did his best to keep temper under control.
- Tom öfkesini kontrol altında tutmak için elinden geleni yaptı.
- Tom lost his temper and hit Mary.
- Tom öfkesine yenildi ve Mary'ye vurdu.
- He couldn't hold his temper any longer.
- O artık öfkesini tutamadı.
- Tom has trouble keeping his temper.
- Tom öfkesine hakim olmakta zorlanıyor.
- All of a sudden, the clerk lost his temper.
- Aniden, katip öfkeden kendini kaybetti.
- Cathy has a temper.
- Cathy'nin öfkesi var.
- Tom is apt to lose his temper.
- Tom öfkeden kendini kaybetmeye meyillidir.
- He has an uncontrollable temper.
- Onun kontrol edilemez bir öfkesi vardır.
- Laughing is the most effective antidote to bad temper.
- Gülmek, öfkeye karşı en etkili panzehirdir.
- Tom tried to control his temper.
- Tom öfkesini kontrol etmeye çalıştı.
- Try to control your temper.
- Öfkeni kontrol etmeye çalış.
- Tom was trying to control his own violent temper.
- Tom kendi şiddetli öfkesini kontrol etmeye çalışıyordu.
- He couldn't keep his temper any longer.
- Öfkesini daha fazla tutamadı.
- Bob could not control his temper.
- Bob öfkesini kontrol edemedi.
- I hope Tom doesn't lose his temper.
- Umarım Tom öfkesine yenik düşmez.
- Tom couldn't control his temper.
- Tom öfkesini kontrol edemiyordu.
- Misato tried to be calm, but finally she lost her temper.
- Misato sakin olmaya çalıştı ama sonunda öfkesine yenik düştü.
- Bob could not control his temper.
- Bob öfkesini kontrol edemiyordu.
- Tom often has temper tantrums.
- Tom çok öfke patlaması yaşıyor.
- Tom has a violent temper.
- Tom'un şiddetli bir öfkesi var.
- Tom was afraid of Mary's temper.
- Tom Mary'nin öfkesinden korkuyordu.
- Tom has a terrible temper.
- Tom'un korkunç bir öfkesi var.
- Don't let yourself be provoked into losing your temper.
- Öfkenizi kaybetmek için kışkırtılmanıza izin vermeyin.
- How are you at controlling your temper?
- Öfkeni nasıl kontrol ediyorsun?
- I hope you'll try to control your temper better next time.
- Umarım bir dahaki sefere öfkeni daha iyi kontrol etmeye çalışırsın.
- I lost my temper.
- Öfkemi kaybettim.
- Tom was afraid of Mary's temper.
- Tom, Mary'nin öfkesinden korkuyordu.
- He couldn't hold his temper any longer.
- Öfkesini daha fazla tutamadı.
- Tom has a violent temper.
- Tom'un sert bir öfkesi vardır.
- He has an uncontrollable temper.
- Kontrol edilemez bir öfkesi var.
- Tom couldn't control his temper.
- Tom öfkesini kontrol edemedi.
- I hope you'll try to control your temper now, Anne.
- Umarım öfkeni kontrol etmeye çalışırsın, Anne.
- I hope you'll try to control your temper now, Anne.
- Umarım artık öfkeni kontrol etmeye çalışırsın, Anne.
Show More (34)
|
| 2 |
temper |
(çeliği ısıtıp) sertleştirmek |
v. |
|
- This metal has just been tempered.
- Bu metal yeni sertleştirilmiştir.
- Has this metal just been tempered?
- Bu metal az önce sertleştirildi mi?
- This steel bar must be tempered.
- Bu çelik çubuk sertleştirilmeli.
- Shouldn't this steel be tempered?
- Bu çelik sertleştirilmemeli mi?
- Shouldn't this steel be tempered?
- Bu çeliğin sertleştirilmesi gerekmiyor mu?
- This metal absolutely must be tempered.
- Bu metal kesinlikle sertleştirilmeli.
- Does this metal absolutely have to be tempered?
- Bu metal kesinlikle sertleştirilmeli mi?
- This steel should not be tempered.
- Bu çelik sertleştirilmemeli.
- This steel must not be tempered.
- Bu çelik sertleştirilmemelidir.
Show More (6)
|
| 3 |
temper |
sinir |
n. |
|
- Jill has got a really bad temper.
- Jill gerçekten çok sinirlidir.
- In spite of being insulted, he managed to keep his temper.
- Hakarete uğramasına rağmen sinirine hakim olmayı başardı.
- He couldn't keep his temper any longer.
- Daha fazla sinirine hakim olamadı.
- I'm sorry I lost my temper.
- Sinirlerime hakim olamadığım için üzgünüm.
Show More (1)
|
| 4 |
temper |
huy |
n. |
|
- Tom has a very bad temper.
- Tom'un çok kötü bir huyu var.
- Your Irish temper scares me.
- İrlanda huyun beni korkutuyor.
- He's very hot-tempered and can easily lose his temper.
- O çok sıcak huyludur ve kolayca öfkesini kaybedebilir.
- Tom has a bad temper.
- Tom'un kötü bir huyu var.
Show More (1)
|
| 5 |
temper |
çabuk öfkelenme |
n. |
|
- Tom loses his temper quite easily.
- Tom çok çabuk öfkelenir.
- He loses his temper quite easily.
- Çok çabuk öfkeleniyor.
- He loses his temper easily.
- Çabuk öfkeleniyor.
- She loses her temper easily.
- Çabuk öfkeleniyor.
Show More (1)
|
| 6 |
temper |
mizaç |
n. |
|
- And like all cripples, I've got a filthy temper.
- Ve tüm sakatlar gibi benim de pis bir mizacım var.
- He has a bad temper.
- Kötü bir mizacı var.
- He is in good temper.
- İyi bir mizacı var.
Show More (0)
|
| 7 |
temper |
ruh hali |
n. |
|
- He has a bad temper.
- Onun kötü bir ruh hali var.
- He is in good temper.
- O, iyi bir ruh hali içinde.
- She was in a bad temper.
- O, kötü bir ruh hali içindeydi.
Show More (0)
|
| 8 |
temper |
hava |
n. |
|
- She was fascinated by the temper of life in the countryside.
- Taşradaki yaşamın havası onu büyülemişti.
Show More (-2)
|
| 9 |
temper |
hafifletmek |
v. |
|
- The hot afternoon was tempered by a light breeze.
- Sıcağın etkisi öğleden sonra hafif bir esintiyle azalmıştı.
Show More (-2)
|
| 10 |
temper |
menevişlemek |
v. |
|
- The blade was made of a single piece of tempered metal.
- Bıçak menevişlenmiş tek parça metalden yapılmıştı.
Show More (-2)
|
| 11 |
temper |
tabiat |
n. |
|
- And like all cripples, I've got a filthy temper.
- Ve tüm sakatlar gibi benim de pis bir tabiatım var.
Show More (-2)
|
| 12 |
temper |
itidal |
n. |
|
- Tom said he lost his temper.
- Tom itidalini kaybettiğini söyledi.
Show More (-2)
|
| 13 |
temper |
güçlendirmek |
v. |
|
- Such work tempers a man's character.
- Bu tür çalışma bir erkeğin karakterini güçlendirir.
Show More (-2)
|
| 14 |
temper |
yumuşatmak |
v. |
|
- Tom was furious, but he tempered his language because there were children present.
- Tom öfkeliydi, ama çocuklar olduğu için konuşmasını yumuşattı.
Show More (-2)
|
