1 |
vein |
damar |
n. |
|
- Science has since proven that every single finger has veins running to the heart.
- Bilim o zamandan beri her parmakta kalbe giden damarlar olduğunu kanıtladı.
- Science has since proven that every single finger has veins running to the heart.
- Bilim o zamandan beri her bir parmağın kalbe giden damarları olduğunu kanıtlamıştır.
- Science has since proven that every single finger has veins running to the heart.
- Bilim o zamandan beri her parmağın kalbe giden damarları olduğunu kanıtladı.
- A dye was injected into a vein of the patient's arm.
- Hastanın kolundaki bir damara boya enjekte edildi.
- Blood flows through the veins.
- Kan damarlarda akar.
- When he shouted, the veins in his neck stood out clearly.
- O bağırdığında onun boyun damarları açıkça görünüyordu.
- The love of liberty is a common blood that flows in our American veins.
- Özgürlük sevgisi, Amerikan damarlarımızda akan ortak bir kan.
- The nurse found a good vein in Mennad's right hand.
- Hemşire Mennad'ın sağ elinde iyi bir damar buldu.
- When he shouted, the veins in his neck stood out clearly.
- Bağırdığında boynundaki damarlar belirgin bir şekilde ortaya çıkıyordu.
- I have blue blood in my veins.
- Damarlarımda mavi kanım var.
- The nurse found a good vein in Mennad's right hand.
- Hemşire, Mennad'ın sağ elinde iyi bir damar buldu.
- A samurai's blood runs in Taro's veins.
- Taro'nun damarlarında samuray kanı dolaşıyor.
- The blood of heroes flows in my veins.
- Damarlarımda kahramanların kanı akıyor.
- The love of liberty is a common blood that flows in our American veins.
- Özgürlük aşkı, Amerikan damarlarımızda akan ortak bir kandır.
- I have blue blood in my veins.
- Damarlarımda mavi kan var.
- My blood froze in my veins.
- Kanım damarlarımda dondu.
Show More (13)
|
2 |
grain |
damar |
n. |
|
- Wood stains bring out the natural grain of the wood.
- Ahşap lekeleri ahşabın doğal yapısındaki damarları ortaya çıkarır.
- It's easier to cut wood with the grain.
- Tahtayı damar yönünde kesmek daha kolaydır.
- It's easier to cut wood with the grain.
- Odunu damarlı kesmek daha kolaydır.
Show More (0)
|
3 |
vessel |
damar |
n. |
|
- The doctors repaired a broken blood vessel in his brain.
- Doktorlar beynindeki kırık bir kan damarını onardılar.
- Research and higher education have mutual benefits and are interconnected vessels.
- Araştırma ve yükseköğretimin karşılıklı faydaları vardır ve birbirlerine bağlı damarlardır.
Show More (-1)
|
4 |
blood vessel |
damar |
n. |
|
- The nurse hit a blood vessel.
- Hemşire bir damara vurmuş.
Show More (-2)
|