|
- The lake in the centre of the town has a depth of 36 meters.
- Kasabanın merkezindeki göl 36 metre derinliğe sahiptir.
- These books won't fit into the bookshelf as it has a depth of 20 centimetres.
- Bu kitaplar, 20 santimetre derinliğe sahip olduğu için kitaplığa sığmayacaktır.
- The coverage and depth of preferential treatment varies from one agreement to the other.
- Tercihli muamelenin kapsamı ve derinliği bir anlaşmadan diğerine değişmektedir.
- The meeting reflected the intensity and depth of the cooperation between the EU and Russia.
- Toplantı AB ve Rusya arasındaki işbirliğinin yoğunluğunu ve derinliğini yansıttı.
- It appears difficult to enlarge first and only then to focus on depth.
- Önce genişletmek ve ancak ondan sonra derinliğe odaklanmak zor görünüyor.
- The depth of the steel beams provides a wider space for insulation.
- Çelik kirişlerin derinliği yalıtım için daha geniş bir alan sağlar.
- The depth of the steel beams provides a wider space for insulation.
- Çelik kirişlerin derinliği izolasyon için daha geniş alan sağlar.
- The depth of the steel beams provides a wider space for insulation.
- Çelik kirişlerin derinliği izolasyon için daha geniş bir alan sağlar.
- To calculate the volume, multiply the length by the width by the depth.
- Hacmi hesaplamak için uzunluğu, genişliği ve derinliği çarpın.
- No one tests the depth of a river with both feet.
- Hiç kimse iki ayakla bir nehrin derinliğini ölçemez.
- At this point the depth is small.
- Bu noktada derinlik az.
- It shows the depth of his love for his family.
- Bu, onun ailesine olan sevgisinin derinliğini gösteriyor.
- At this point the depth is small.
- Bu noktada derinlik küçüktür.
- The sperm whale can dive to a depth of 1,000 meters.
- İspermeçet balinası, 1,000 metre derinliğe kadar dalabilir.
- Depth of friendship does not depend on length of acquaintance.
- Arkadaşlığın derinliği tanışıklığın uzunluğuna bağlı değildir.
- We measured the depth of the river.
- Nehrin derinliğini ölçtük.
- I want to submerge myself in the ocean depths, and to disappear there so as to never be seen again.
- Kendimi okyanusun derinliklerine bırakmak ve orada bir daha hiç görülmemek üzere kaybolmak istiyorum.
- Depth of friendship does not depend on length of acquaintance.
- Arkadaşlığın derinliği, tanışıklığın uzunluğuna bağlı değildir.
- Never test the depth of water with both feet.
- Hiçbir zaman suyun derinliğini iki ayağınızla test etmeyin.
- Never test the depth of water with both feet.
- Suyun derinliğini asla iki ayakla kontrol etmeyin.
- ׁWe're measuring the depth of the river.
- Nehrin derinliğini ölçüyoruz.
- ׁWe're measuring the depth of the river.
- Biz nehrin derinliğini ölçüyoruz.
- That shows the depth of his love for his family.
- Bu, ailesine olan sevgisinin derinliğini gösteriyor.
- No one tests the depth of a river with both feet.
- Kimse bir nehrin derinliğini iki ayağıyla test etmez.
- To calculate the volume, multiply the length by the width by the depth.
- Hacimi hesaplamak için uzunluğu genişlikle ve derinlikle çarp.
- The average ocean depth is 2.3 miles.
- Ortalama okyanus derinliği 2.3 mil.
- The sperm whale can dive to a depth of 1,000 meters.
- Amberbalığı, 1000 metre derinliğe dalabilir.
- As I'm not good at swimming, I avoid swimming out of my depth.
- Yüzmede iyi olmadığım için, derinliğimin dışında yüzmekten kaçınırım.
Show More (25)
|
