1 |
habitual |
alışılagelmiş |
adj. |
|
- Her habitual kindness made her an easygoing worker.
- Alışılagelmiş nezaketiyle uyumlu bir çalışandı.
- I believe we must follow the agenda with the calm habitual during this sitting.
- Bu oturumda alışılagelmiş sükûnetle gündemi takip etmemiz gerektiğine inanıyorum.
- Ten per cent of the road network and 20% of the rail network is affected by habitual bottlenecks.
- Kara yolu ağının %10'u ve demir yolu ağının %20'si alışılagelmiş darboğazlardan etkilenmektedir.
Show More (0)
|
2 |
habitual |
sürekli |
adj. |
|
- His drinking had become habitual.
- İçki içmesi sürekli bir hal aldı.
- Tom is a habitual liar.
- Tom sürekli yalan söyler.
Show More (-1)
|
3 |
habitual |
her zamanki |
adj. |
|
- Grandfather sat in his habitual place near the fire.
- Büyükbaba, ateşin yanında, her zamanki yerine oturdu.
- Grandfather sat in his habitual place near the fire.
- Büyükbabam her zamanki yerine, ateşin yanına oturdu.
Show More (-1)
|
4 |
habitual |
i alışkanlık haline gelmiş |
adj. |
|
- Luke's daily visits to the park became habitual.
- Luke'un günlük park ziyaretleri i alışkanlık haline geldi.
Show More (-2)
|
5 |
habitual |
müzmin |
adj. |
|
- From what I see, your daughter is a drug addict and a habitual liar.
- Gördüğüm kadarıyla kızınız uyuşturucu bağımlısı ve müzmin bir yalancı.
Show More (-2)
|