| 1 |
hasten |
hızlandırmak |
v. |
|
- The government's action was hastened by the protests.
- Protestolar hükümetin eylemini hızlandırdı.
- Poverty hastens death, and deaths accelerate the survivors' descent into poverty.
- Yoksulluk ölümü hızlandırır ve ölümler de hayatta kalanların yoksulluğa sürüklenmesini hızlandırır.
- The European Union would bear a huge responsibility if it hastened the disappearance of our bee-keepers.
- Avrupa Birliği, arı yetiştiricilerimizin yok olmasını hızlandırırsa büyük bir sorumluluk altına girmiş olur.
- Poverty hastens death, and deaths accelerate the survivors' descent into poverty.
- Yoksulluk ölümü hızlandırır ve ölümler hayatta kalanların yoksulluğa sürüklenmesini hızlandırır.
- The mistake hastened his retirement.
- Hata onun emekliliğini hızlandırdı.
Show More (2)
|
| 2 |
hasten |
erkene almak |
v. |
|
- The presentation hastened to explain the project.
- Sunum projeyi açıklamak için erkene alınmış.
Show More (-2)
|
| 3 |
hasten |
acilen yetiştirmek |
v. |
|
- The ambulance hastened the injured man to the hospital.
- Ambulans yaralı adamı acilen hastaneye yetiştirildi.
Show More (-2)
|
| 4 |
hasten |
acele ettirmek |
v. |
|
- She hastened to deny the story.
- Hikayeyi inkar etmek için acele etti.
Show More (-2)
|
