|
- I listened very carefully to everything that was said earlier about the need for Europol to be effective.
- Europol'ün etkili olması gerektiği konusunda daha önce söylenen her şeyi çok dikkatli bir şekilde dinledim.
- I will stop there and thank you for listening, as there are a few people who have been waiting a very long time already.
- Burada duracağım ve beni dinlediğiniz için teşekkür edeceğim, zira zaten çok uzun süredir bekleyen birkaç kişi var.
- The right wing must listen.
- Sağ kanat bizi dinlemeli.
- I often think it must be odd to be listening and not to know what question it is that is being answered.
- Sık sık dinliyor olmanın ve hangi soruya cevap verildiğini bilmemenin tuhaf olduğunu düşünürüm.
- It has shown a readiness to listen that has not always been characteristic of the Council in this context.
- Bu bağlamda Konsey'e her zaman özgü olmayan bir dinlemeye hazır olma hali göstermiştir.
- We are watching, listening and supporting.
- İzliyor, dinliyor ve destekliyoruz.
- That is why we move this motion today, asking them to listen.
- İşte bu nedenle bugün bu önergeyi veriyor ve onları dinlemelerini istiyoruz.
- We shall therefore listen even more closely to what he says over the next two minutes.
- Bu nedenle önümüzdeki iki dakika boyunca söylediklerini daha da yakından dinleyeceğiz.
- I have listened very carefully to the Commission's speech, which I believe was very correct.
- Komisyon'un çok doğru olduğuna inandığım konuşmasını çok dikkatli bir şekilde dinledim.
- I have listened very carefully to all the contributions.
- Tüm katkıları çok dikkatli bir şekilde dinledim.
- Many countries listen and take note of signals from Brussels.
- Birçok ülke Brüksel’den gelen sinyalleri dinliyor ve not ediyor.
- Perhaps he would have a moment to listen.
- Belki dinlemek için bir dakikası vardır.
- We have already said as much as can be said and no one has listened.
- Söylenebilecek her şeyi söyledik ama kimse bizi dinlemedi.
- I am sorry, but many Members did, however, listen attentively to you.
- Üzgünüm ama birçok Üye yine de sizi dikkatle dinledi.
- I would appreciate it if you were to listen; I ask you to hear me out.
- Beni dinlerseniz çok memnun olurum; beni dinlemenizi rica ediyorum.
- A French shipowner told me less than ten minutes ago that the Commission hears but does not listen.
- On dakika kadar önce bir Fransız armatör bana Komisyon'un duyduğunu ama dinlemediğini söyledi.
- I have listened very carefully to the priorities you set out.
- Ortaya koyduğunuz öncelikleri çok dikkatli bir şekilde dinledim.
- It has shown a readiness to listen that has not always been characteristic of the Council in this context.
- Bu bağlamda Konsey, her zaman görülmemiş bir şekilde dinlemeye hazır olduğunu göstermiştir.
- I would direct this question to the President-in-Office of the Council, if she happens to be listening.
- Eğer dinliyorsa, bu soruyu Konsey Dönem Başkanına yöneltmek isterim.
- We always listen when your group chairman speaks, and that is good democratic practice.
- Grup başkanınız konuştuğunda her zaman dinleriz ve bu iyi bir demokratik uygulamadır.
- At the end of six months I hope that the music is still playing and that the European people are still listening.
- Altı ayın sonunda umarım müzik hala çalıyordur ve Avrupa halkı hala dinliyordur.
- We were told, 'Help us now, we are listening, we are working together', and the cooperation succeeded.
- Bize 'Şimdi bize yardım edin, dinliyoruz, birlikte çalışıyoruz' dendi ve işbirliği başarılı oldu.
- I have been listening very carefully to what has been said.
- Söylenenleri çok dikkatli bir şekilde dinledim.
- I have listened with great attention to the speeches we have already heard.
- Daha önce dinlediğimiz konuşmaları büyük bir dikkatle dinledim.
- I will listen very carefully and am open to all good suggestions for realistic alternative solutions.
- Çok dikkatli bir şekilde dinleyeceğim ve gerçekçi alternatif çözümler için tüm iyi önerilere açığım.
- You do not really need to listen at all, just do as I suggest, that will make things perfectly simple!
- Aslında dinlemenize hiç gerek yok, sadece önerdiğim gibi yapın, bu işleri tamamen basitleştirecektir!
- I hope that the House will support us and that the Council will listen.
- Meclisin bizi destekleyeceğini ve Konseyin bizi dinleyeceğini umuyorum.
- Thank you for the debate, to which I listened with great interest.
- Büyük bir ilgiyle dinlediğim tartışma için teşekkür ederim.
- I have listened very carefully to both sides and to many different stakeholders.
- Her iki tarafı ve pek çok farklı paydaşı çok dikkatli bir şekilde dinledim.
- For the benefit of those listening, this Parliament does actually have other groups with different opinions .
- Dinleyenlerin yararlanması için, bu Parlamentoda aslında farklı görüşlere sahip başka gruplar da var.
- You are fighting for human rights, so listen too to what the chairman of the PPE-DE Group has to say.
- İnsan hakları için mücadele ediyorsunuz, bu nedenle PPE-DE Grubu başkanının söyleyeceklerini de dinleyin.
- That is why we move this motion today, asking them to listen.
- Bu nedenle bugün bu önergeyi vererek onları dinlemelerini istiyoruz.
- We have to listen and allow them to make the decisions, we should not make decisions for them.
- Onları dinlemeli ve kararları onların vermesine izin vermeliyiz, onlar adına karar vermemeliyiz.
- The Commission is in listening mode.
- Komisyon dinleme modundadır.
- I often think it must be odd to be listening and not to know what question it is that is being answered.
- Sık sık dinliyor olmanın ve hangi sorunun yanıtlandığını bilmemenin tuhaf olduğunu düşünüyorum.
- I will stop there and thank you for listening, as there are a few people who have been waiting a very long time already.
- Burada duracağım ve beni dinlediğiniz için teşekkür edeceğim zira çok uzun süredir bekleyen birkaç kişi var.
- I listened very patiently to you, although I sometimes find that difficult!
- Bazen bunu yapmakta zorlansam da sizi sabırla dinledim!
- We showed that we were listening and that we would take action over their concerns.
- Onları dinlediğimizi ve endişelerini dikkate alarak harekete geçeceğimizi gösterdik.
- Listen, no one knows if those tapes are telling the truth.
- Dinle, o kasetlerin doğruyu söyleyip söylemediğini kimse bilmiyor.
- Listen, I have a flash drive with solid evidence.
- Dinle, elimde somut kanıtları barındıran bir flaş bellek var.
- Mom, listen, nothing can touch me.
- Anne, dinle, hiçbir şey bana dokunamaz.
- If you really and truly want to help, just listen.
- Gerçekten ve cidden yardım etmek istiyorsanız sadece dinleyin.
- Listen, kid, we're not fighting a war out there.
- Dinle evlat, biz orada bir savaş yapmıyoruz.
- Listen, no one knows if those tapes are telling the truth.
- Dinleyin, kimse bu kasetlerin doğruyu söyleyip söylemediğini bilmiyor.
- If you really and truly want to help, just listen.
- Eğer gerçekten ve cidden yardım etmek istiyorsan, sadece dinle.
- That guard has the patience to sit with a person and listen.
- O gardiyan yanında oturup seni dinleyecek kadar sabırlı.
- Mom, listen, nothing can touch me.
- Anne dinle, hiçbir şey bana dokunamaz.
- That guard has the patience to sit with a person and listen.
- O gardiyanın bir insanın yanında oturup onu dinleyecek sabrı var.
- Listen, kid, we're not fighting a war out there.
- Dinle, ufaklık, biz orada savaşmıyoruz.
- Listen, I spent all last week making these for you.
- Dinle, geçen hafta boyunca bunları senin için yaptım.
- Your mind does what you want, and the world listens.
- Zihniniz istediğinizi yapıyor ve dünya sizi dinliyor.
- Listen, kid, we're not fighting a war out there.
- Dinle evlat, biz orada savaş halinde değiliz.
- You're not listening!
- Dinlemiyorsunuz!
- You don't listen, do you?
- Dinlemezsin, değil mi?
- We're not listening.
- Biz dinlemiyoruz.
- If you'd listen, you'd understand.
- Eğer dinleseydin, anlardın.
- I don't think Tom is listening.
- Tom'un dinlediğini sanmıyorum.
- Listen attentively to what I say.
- Söylediğimi dikkatlice dinle.
- Why don't you just sit there and listen?
- Neden orada oturup dinlemiyorsun?
- I should have listened more carefully.
- Daha dikkatli dinlemeliydim.
- I may not agree with what you say, but I'll listen.
- Söylediklerinize katılmayabilirim ama dinleyeceğim.
- Tom listened attentively.
- Tom dikkatlice dinledi.
- Tom listened for a minute.
- Tom bir dakika dinledi.
- Listen very closely.
- Çok dikkatlice dinle.
- I should've listened more carefully.
- Daha dikkatli dinlemeliydim.
- Tom will listen.
- Tom dinleyecek.
- Everybody was listening intently to Tom's speech.
- Herkes Tom'un konuşmasını dikkatle dinliyordu.
- Let's listen.
- Dinleyelim.
- OK people, listen up.
- Pekala millet, dinleyin.
- I'll get her to listen.
- Onu dinleteceğim.
- The police hid a listening device in the criminal's car.
- Polis suçlunun arabasına bir dinleme cihazı saklamış.
- I warned him once, but he didn't listen.
- Onu bir zamanlar uyardım ama o dinlemedi.
- An ignorant person won't understand, and an impudent person won't listen.
- Cahil bir kişi anlamaz ve küstah bir kişi de dinlemez.
- The teacher listened attentively to my explanation.
- Öğretmen açıklamamı dikkatle dinledi.
- Tom should've listened more carefully to Mary's explanation.
- Tom, Mary'nin açıklamasını daha dikkatli dinlemeliydi.
- Let's go listen.
- Gidip dinleyelim.
- Now listen up.
- Şimdi dinle.
- Now, shut up and listen.
- Şimdi, sus ve dinle.
- All I can do at the moment is sit here and listen.
- Şu anda yapabileceğim tek şey burada oturup dinlemek.
- Tom pretended not to be listening.
- Tom dinlemiyormuş gibi yaptı.
- She listened patiently.
- Sabırla dinledi.
- No one would've listened.
- Kimse dinlemezdi.
- I keep saying that I'm innocent, but no one will listen.
- Ben masum olduğumu söylemeye devam ediyorum, fakat kimse dinlemeyecek.
- I will only say this once, so listen carefully.
- Bunu sadece bir kez söyleyeceğim, o yüzden dikkatli dinle.
- I forgot you were listening.
- Dinlediğini unuttum.
- You haven't been listening.
- Dinlemiyordun.
- Tom doesn't listen anymore.
- Tom artık dinlemez.
- I'm only going to say this once, so you'd better listen.
- Bunu sadece bir kez söyleyeceğim, o yüzden dinleseniz iyi olur.
- I knew Tom wasn't going to listen.
- Tom'un dinlemeyeceğini biliyordum.
- Michael is a man of few words, but when he speaks, people listen.
- Michael az konuşan bir adam ama konuştuğunda insanlar onu dinler.
- They could only listen.
- Sadece dinleyebildiler.
- You talk, I'll listen.
- Sen konuş, ben dinleyeyim.
- She did not listen.
- O dinlemedi.
- Tom never listens.
- Tom asla dinlemiyor.
- She doesn't listen.
- Beni dinlemiyor.
- You need to listen.
- Dinlemeniz gerek.
- You haven't been listening.
- Dinlemiyorsun.
- Your problem is you don't listen very carefully.
- Senin sorunun çok dikkatli dinlememendir.
- Tom listened patiently.
- Tom sabırla dinledi.
- I need you to listen.
- Dinlemene ihtiyacım var.
- I wanted to discuss this with you yesterday, but you didn't seem to want to listen.
- Dün bunu seninle konuşmak istedim ama sen dinlemek istiyor gibi görünmüyordun.
- Tom isn't listening.
- Tom dinlemiyor.
- Listen, um, I was wondering, what are you and Molly doing tonight?
- Dinle, um, merak ediyordum, sen ve Molly bu gece ne yapıyorsunuz?
- Why wouldn't you listen?
- Neden dinlemedin?
- OK people, listen up.
- Tamam millet, dinleyin.
- Hey, everybody, listen up.
- Hey, millet, dinleyin.
- Are you really listening, or just waiting for your turn to speak?
- Gerçekten dinliyor musun, yoksa konuşma sıranın sana gelmesini mi bekliyorsun?
- He listened very carefully in order not to miss a single word.
- Tek bir kelimeyi bile kaçırmamak için çok dikkatli dinlerdi.
- Tom just doesn't listen.
- Tom beni dinlemiyor işte.
- Listen, I'm sorry we bothered you.
- Dinle, seni rahatsız ettiğimiz için özür dilerim.
- Then the pen fell from my hand and I just listened.
- Sonra kalem elimden düştü ve sadece dinledim.
- You don't listen.
- Dinlemiyorsun.
- Sami thought Layla was listening.
- Sami, Layla'nın onu dinlediğini düşünüyordu.
- You're not listening, are you?
- Dinlemiyorsun, değil mi?
- If you listen carefully to my instructions, it'll save you some time.
- Benim talimatlarımı dikkatli dinlerseniz, size biraz zaman kazandırır.
- You could learn a lot from them if you'd only listen.
- Sadece dinleseniz onlardan çok şey öğrenebilirsiniz.
- Listen, alien.
- Dinle, uzaylı.
- Tom doesn't really listen when Mary is talking to him.
- Tom, Mary onunla konuşurken onu pek dinlemiyor.
- I hope you're listening.
- Umarım dinliyorsunuzdur.
- Tom listened with interest.
- Tom ilgiyle dinledi.
- I will say this only once, so listen carefully.
- Bunu sadece bir kez söyleyeceğim, o yüzden dikkatli dinle.
- Tom listened for a minute.
- Tom bir dakika boyunca dinledi.
- I just listened.
- Sadece dinledim.
- Listen and you might learn something.
- Dinle, belki bir şeyler öğrenirsin.
- Do people still listen?
- İnsanlar hala dinliyor mu?
- Tom sat next Mary and listened quietly.
- Tom Mary'nin yanına oturdu ve sessizce dinledi.
- She doesn't listen.
- Dinlemiyor.
- You're not even listening.
- Dinlemiyorsun bile.
- The government hasn't been listening.
- Hükümet dinlemiyor.
- I didn't listen.
- Dinlemedim.
- They could be listening.
- Dinliyor olabilirler.
- What makes you think Tom will listen?
- Tom'un dinleyeceğini size düşündüren nedir?
- Please listen very carefully.
- Lütfen çok dikkatli dinleyin.
- What makes you think Tom will listen?
- Tom'un dinleyeceğini sana düşündüren ne?
- If you don't want to listen, cover your ears.
- Dinlemek istemiyorsan, kulaklarını kapat.
- Tom isn't going to listen.
- Tom dinlemeyecek.
- Listen here!
- Burayı dinleyin!
- Tom never listens.
- Tom asla dinlemez.
- They listened intently.
- Dikkatle dinlediler.
- You've got to listen a little more carefully from now on.
- Bundan sonra biraz daha dikkatli dinlemelisin.
- Tom just doesn't listen.
- Tom kesinlikle dinlemiyor.
- Listen closely.
- İyi dinleyin.
- Tom wouldn't listen.
- Tom dinlemezdi.
- I keep telling him to listen, but he won't.
- Ona dinlemesini söylemeyi sürdürüyorum ama o dinlemez.
- I tried to tell Tom, but he refused to listen.
- Tom'a bunu anlatmaya çalıştım ama o beni dinlemeyi reddetti.
- Tom thought Mary was listening.
- Tom, Mary'nin dinlediğini sanıyordu.
- Everybody was listening intently.
- Herkes dikkatle dinliyordu.
- Listen, all of you.
- Dinleyin, hepiniz.
- Are you listening closely?
- Dikkatle dinliyor musun?
- I keep saying that I'm innocent, but no one will listen.
- Masum olduğumu söyleyip duruyorum ama kimse beni dinlemiyor.
- Listen, you don't have to do this, all right?
- Dinle, bunu yapmak zorunda değilsin, tamam mı?
- Tom listened patiently as the old man rambled on.
- Yaşlı adam abuk subuk konuşurken Tom sabırla dinledi.
- I keep telling him to listen, but he won't.
- Dinlemesini söyleyip duruyorum ama dinlemiyor.
- I'll get Tom to listen.
- Ben Tom'a dinleteceğim.
- Please listen now.
- Lütfen şimdi dinleyin.
- Tom leaned forward to listen.
- Tom dinlemek için öne doğru eğildi.
- Listen, everybody!
- Herkes dinlesin!
- He pretended not to be listening.
- Dinlemiyormuş gibi davrandı.
- I'm still listening.
- Hâlâ dinliyorum.
- I warned you once, but you didn't listen.
- Seni bir kez uyardım, ama dinlemedin.
- Were you even listening?
- Sen dinliyor muydun ki?
- Tom listened with deep interest.
- Tom derin bir ilgiyle dinledi.
- Listen, gentlemen.
- Dinleyin, beyler.
- Listen very carefully.
- Çok dikkatli dinleyin.
- When the judge speaks, everyone in the courtroom listens.
- Hakim konuştuğunda, mahkeme salonundaki herkes dinler.
- Why won't you listen?
- Niçin dinlemeyeceksin?
- Listen, he doesn't know what he says.
- Dinle, o ne dediğini bilmiyor.
- Why didn't Tom listen?
- Tom neden dinlemedi?
- I listened, but I didn't hear anything.
- Dinledim fakat hiçbir şey duymadım.
- I'm not listening.
- Seni dinlemiyorum.
- Hey everybody, listen up!
- Hey millet, dinleyin!
- La, la, la, I'm not listening.
- La, la, la, dinlemiyorum.
- Stop talking with each other and listen!
- Birbirinizle konuşmayı bırakın ve dinleyin!
- I speak, you listen.
- Ben konuşurum, sen dinlersin.
- Listen attentively to what I say.
- Söylediklerimi dikkatle dinle.
- Would you like to listen?
- Dinlemek ister misin?
- I have asked you to listen.
- Senden dinlemeni istedim.
- She sat next to him and listened quietly.
- Onun yanına oturdu ve sessizce dinledi.
- Weren't you listening?
- Dinlemiyor muydun?
- Tom wouldn't listen.
- Tom dinlemedi.
- I listened, but I didn't hear anything.
- Dinledim ama bir şey duymadım.
- I warned Tom, but he didn't listen.
- Tom'u uyardım ama dinlemedi.
- All right, I'm listening.
- Pekala, ben dinliyorum.
- Please listen very carefully.
- Lütfen çok dikkatli dinle.
- Tom refused to listen.
- Tom dinlemeyi reddetti.
- He listened carefully.
- Dikkatli biçimde dinledi.
- Why weren't you listening?
- Neden dinlemiyordunuz?
- If you don't listen, I'm disinheriting you!
- Eğer dinlemezsen, seni mirastan mahrum ederim!
- Why won't Tom listen?
- Tom niçin dinlemeyecek?
- Why don't you be quiet and listen?
- Neden sessiz olup dinlemiyorsun?
- Are you even listening me?
- Beni hiç dinliyor musun?
- I thought you were listening.
- Dinlediğini sandım.
- Why won't you listen?
- Neden dinlemiyorsun?
- I tried to warn her, but she wouldn't listen.
- Onu uyarmaya çalıştım ama o, dinlemedi.
- The children are listening attentively.
- Çocuklar dikkatlice dinliyorlar.
- Aren't you listening?
- Dinlemiyor musunuz?
- Listen well.
- İyi dinleyin.
- I think you ought to listen.
- Sanırım dinlemen gerekiyor.
- I can't stand listening that shitty song anymore!
- Artık bu boktan şarkıyı dinlemeye dayanamıyorum!
- The children are listening attentively.
- Çocuklar dikkatle dinliyor.
- Children, listen!
- Çocuklar, dinleyin!
- I don't have time to say this twice, so listen carefully.
- Bunu iki kez söylemek için vaktim yok, bu yüzden dikkatli dinle.
- My speaking and listening in Turkish needs improvement.
- Türkçe konuşma ve dinlememin gelişmesi gerek.
- I'll get Tom to listen.
- Tom'un dinlemesini sağlayacağım.
- The pupils listened eagerly during his speech.
- Öğrenciler konuşmasını büyük bir hevesle dinledi.
- Why wouldn't you listen?
- Neden dinlemiyorsun?
- I'm going to advise you to just listen now.
- Sana sadece dinlemeni tavsiye edeceğim.
- You didn't listen.
- Dinlemediniz.
- Did you listen at all to what I said?
- Ne dediğimi hiç dinledin mi?
- I'll only say this once, so listen carefully.
- Bunu sadece bir kez söyleyeceğim, o yüzden dikkatli dinle.
- The police hid a listening device in the criminal's car.
- Polis bir dinleme cihazını suçlunun arabasına sakladı.
- Are you even listening me?
- Beni dinliyor musun?
- Listen closely and do not interrupt.
- İyi dinle ve sözünü kesme.
- You aren't listening.
- Dinlemiyorsunuz.
- I'm no longer listening.
- Artık dinlemiyorum.
- Custer refused to listen.
- Custer dinlemeyi reddetti.
- I listened but couldn't make out what they were saying.
- Ben dinledim ama onların ne söylediğini çıkaramadım.
- Tom should've listened more carefully to Mary's explanation.
- Tom Mary'nin açıklamasını daha dikkatli dinlemeliydi.
- We have to pay attention and listen.
- Dikkat etmek ve dinlemek zorundayız.
- If you'd listen a little more carefully to what the teacher says, you'd probably be able to understand.
- Öğretmenin söylediklerini biraz daha dikkatli dinlersen, muhtemelen anlayabilirsin.
- You're not listening!
- Dinlemiyorsun!
- Listen, I'm not really interested.
- Dinle, gerçekten ilgilenmiyorum.
- When the judge speaks, everyone in the courtroom listens.
- Yargıç konuştuğunda, mahkeme salonundaki herkes dinler.
- Listen and listen carefully.
- Dinleyin ve dikkatle dinleyin.
- Do you see what happens when you don't listen?
- Dinlemediğin zaman ne olduğunu görüyor musun?
- Tom didn't want to hear about all of Mary's problems, but he sat quietly and listened.
- Tom Mary'nin problemlerinin tamamını duymak istemiyordu fakat sessizce oturdu ve dinledi.
- I think you ought to listen.
- Bence dinlemelisin.
- Listen closely to the options.
- Seçenekleri iyi dinleyin.
- I've learned to listen carefully.
- Dikkatli dinlemeyi öğrendim.
- You need to learn to listen.
- Dinlemeyi öğrenmelisin.
- Tom has been listening.
- Tom dinliyordu.
- Listen up.
- Beni dinleyin.
- Click below to listen.
- Dinlemek için aşağıya tıklayın.
- Listen, I have good news.
- Dinle, iyi haberlerim var.
- I'll get him to listen.
- Ben onu dinlemek için alacağım.
- Tom thought Mary was listening.
- Tom Mary'nin dinlediğini düşünüyordu.
- Now listen, children.
- Şimdi dinleyin çocuklar.
- I listened but couldn't hear any sound.
- Dinledim ama hiçbir ses duyamadım.
- Why didn't Tom listen?
- Tom niçin dinlemedi?
- They're listening.
- Dinliyorlar.
- Tom listened.
- Tom dinledi.
- You need to get him to listen.
- Onun dinlemesini sağlamalısın.
- Shut up and listen.
- Kapa çeneni ve dinle.
- Tom listened for a moment.
- Tom bir an için dinledi.
- Shouldn't you be listening?
- Dinlemen gerekmiyor mu?
- We have two ears and one mouth, so we should listen more than we say.
- İki kulağımız ve bir ağzımız var, bu yüzden söylediğimizden daha çok dinlemeliyiz.
- She doesn't listen.
- O dinlemez.
- Some people never listen.
- Bazı insanlar asla dinlemezler.
- Listen up, everybody!
- Herkes dinlesin!
- Don't you ever listen?
- Sen hiç dinlemez misin?
- Tom was listening intently.
- Tom dikkatle dinliyordu.
- Listen, all of you.
- Hepiniz, dinleyin.
- If you would talk less and listen more, you might learn something.
- Daha az konuşur ve daha fazla dinlersen bir şey öğrenebilirsin.
- Listen, I need to see you.
- Dinle, seni görmem gerek.
- Listen, Tom can't know you're here.
- Dinleyin, Tom sizin burada olduğunuzu bilemez.
- She should listen more to other people.
- Diğer insanları daha çok dinlemelisin.
- Did you listen at all to what I said?
- Söylediklerimi hiç dinledin mi?
- They're listening.
- Onlar dinliyor.
- Listen, I need to tell you guys something.
- Dinleyin, size bir şey söylemem gerek.
- Listen, I have to go.
- Dinle, gitmek zorundayım.
- Let's just sit here a while and listen.
- Bir süre burada oturup dinleyelim.
- Weren't you listening, Tom?
- Dinlemiyor muydun, Tom?
- Talk to someone about themselves and they'll listen for hours.
- Biriyle kendiniz hakkında konuşun, sizi saatlerce dinleyecektir.
- Haven't you been listening?
- Dinlemiyor musun?
- You are good in listening, why don't you shut up?
- Sen dinlemede iyisin, neden çeneni kapatmıyorsun?
- Tom is still listening.
- Tom hâlâ dinliyor.
- Be quiet and listen.
- Sessiz ol ve dinle.
- Stay a while and listen.
- Bir süre kal ve dinle.
- Tom was listening.
- Tom dinliyordu.
- Tom isn't really listening.
- Tom gerçekten dinlemiyor.
- Tom knows how to listen attentively.
- Tom nasıl dikkatlice dinleyeceğini biliyor.
- You weren't listening.
- Sen dinlemiyordun.
- Listen, we need to talk.
- Dinle, bizim konuşmamız gerek.
- They didn't listen.
- Onlar dinlemedi.
- Nobody ever listens.
- Kimse dinlemiyor.
- God gave the man two ears and a mouth so that he would listen more and talk less.
- Tanrı adama iki kulak ve bir ağız verdi ki daha çok dinlesin ve daha az konuşsun.
- Listen carefully.
- Dikkatli dinle.
- Listen, Tom can't know you're here.
- Dinle, Tom burada olduğunu bilmemeli.
- You don't listen.
- Dinlemedin.
- Tom tried to explain everything to Mary, but she wouldn't listen.
- Tom, Mary'ye her şeyi açıklamaya çalıştı ama o dinlemedi.
- We're listening.
- Dinliyoruz.
- I wasn't listening.
- Dinlemiyordum.
- Tom didn't listen.
- Tom dinlemedi.
- You just listen.
- Sadece dinliyorsunuz.
- God gave the man two ears and a mouth so that he would listen more and talk less.
- Allah bir insana daha çok dinlesin ve daha az konuşsun diye iki kulak ve bir ağız verdi.
- Now, listen.
- Şimdi dinle.
- I'll get him to listen.
- Onu dinleteceğim.
- Is anybody listening?
- Dinleyen var mı?
- Nobody listens.
- Kimse dinlemiyor.
- I'm still listening.
- Ben hâlâ dinliyorum.
- I just listened and kept quiet.
- Sadece dinledim ve sessiz kaldım.
- When Tom talks, people listen.
- Tom konuştuğunda insanlar dinler.
- Tom is hardly listening.
- Tom neredeyse hiç dinlemiyor.
- We're not listening.
- Dinlemiyoruz.
- Why won't Tom listen?
- Tom neden dinlemiyor?
- Let's just sit here for a while and listen.
- Bir süre burada oturup dinleyelim.
- Listen, I've got to run.
- Dinle, koşmam lazım.
- Nobody was listening.
- Hiç kimse dinlemiyordu.
- They all listened.
- Onların hepsi dinlediler.
- All you have to do is listen.
- Yapman gereken tek şey dinlemek.
- Tom listened for a moment.
- Tom bir an dinledi.
- Everyone was listening very carefully.
- Herkes çok dikkatli dinliyordu.
- Was anybody listening?
- Dinleyen var mıydı?
- I hope you're listening.
- Dinlediğini umuyorum.
- The attractiveness of his charisma made other people listen.
- Karizmasının çekiciliği diğer insanların onu dinlemesini sağladı.
- I wish you'd listen.
- Keşke dinleseydin.
- Please just listen.
- Lütfen sadece dinle.
- You're supposed to be listening.
- Dinliyor olman gerekiyordu.
- When I speak, you be quiet and listen!
- Ben konuşurken lütfen sessiz ol ve beni dinle.
- Keep listening.
- Dinlemeye devam.
- Everyone listened and was very happy, thinking this wedding was both original and meaningful.
- Herkes dinledi ve bu düğünün hem orijinal hem de anlamlı olduğunu düşünerek çok mutlu oldu.
- All right everyone, listen up.
- Pekala millet, dinleyin.
- If you would talk less and listen more, you might learn something.
- Eğer daha az konuşup daha çok dinlerseniz, bir şeyler öğrenebilirsiniz.
- Everyone should've listened.
- Herkes dinlemeliydi.
- You need to get her to listen.
- Ona dinlettirmen gerekiyor.
- Tom won't listen anymore.
- Tom artık dinlemeyecek.
- They could be listening.
- Onlar dinliyor olabilir.
- They could only listen.
- Onlar sadece dinleyebildiler.
- Everybody was listening intently to Tom's speech.
- Herkes dikkatle Tom'un konuşmasını dinliyordu.
- You need to get them to listen.
- Dinlemelerini sağlamalısın.
- Listen, I need to see you.
- Dinle, seninle görüşmem lazım.
- You must listen.
- Dinlemelisin.
- Tom is listening now, isn't he?
- Tom şimdi dinliyor, değil mi?
- Tom is listening intently.
- Tom dikkatle dinliyor.
- Why not try listening for a change?
- Neden değişiklik olsun diye dinlemeyi denemiyorsun?
- We have very little time, so listen carefully.
- Çok az zamanımız var, o yüzden dikkatli dinle.
- I may not agree with what you say, but I'll listen.
- Söylediklerine katılmayabilirim ama dinleyeceğim.
- Please listen and type in Spanish.
- Lütfen İspanyolca dinleyin ve yazın.
- You need to get her to listen.
- Onun dinlemesini sağlamalısın.
- Nobody listens.
- Hiç kimse dinlemiyor.
- Fadil thought Layla was listening.
- Fadıl, Leyla'nın dinlediğini düşünüyordu.
- You're not listening.
- Dinlemiyorsunuz.
- Listen up well to what I say to you.
- Sana söylediklerimi iyi dinle.
- Why not try listening for a change?
- Neden bir değişiklik olsun diye dinlemeyi denemiyorsun?
- No one listened.
- Kimse dinlemedi.
- You don't listen, do you?
- Dinlemiyorsun, değil mi?
- Listen, I need your help.
- Dinle, yardımına ihtiyacım var.
- I forgot you were listening.
- Senin dinlediğini unuttum.
- I don't think Tom was listening very carefully.
- Tom'un çok dikkatli dinlediğini sanmıyorum.
- Tom's listening.
- Tom dinliyor.
- He listened closely to the speaker.
- Konuşmacıyı dikkatle dinlerdi.
- They don't listen.
- Onlar dinlemezler.
- He just doesn't listen.
- Beni dinlemiyor işte.
- Please just listen.
- Lütfen sadece dinleyin.
- I've been listening.
- Dinliyordum.
- He listened, but heard nothing.
- Dinledi ama hiçbir şey duymadı.
- OK, listen up.
- Tamam, dinleyin.
- I warned her, but she didn't listen.
- Onu uyardım ama o dinlemedi.
- Now, listen!
- Şimdi, dinleyin!
- Tom sat next Mary and listened quietly.
- Tom, Mary'nin yanına oturdu ve sessizce dinledi.
- He did not listen.
- O dinlemedi.
- You have one mouth and two ears, so listen more and speak less.
- Bir ağzın ve iki kulağın var, bu yüzden daha çok dinle ve daha az konuş.
- I beg of you to listen carefully.
- Dikkatli dinlemen için sana yalvarıyorum.
- Are you still listening?
- Hâlâ dinliyor musun?
- You need to get him to listen.
- Ona dinlettirmen gerekiyor.
- Just shut up and listen!
- Kapa şu çeneni ve dinle!
- If you want to learn the truth, sit down and listen.
- Gerçeği öğrenmek istiyorsan, otur ve dinle.
- I listened intently.
- Dikkatle dinledim.
- The moon doesn't listen when the dog insults it.
- Köpek ona hakaret ettiği zaman ay dinlemez.
- Do people still listen?
- İnsanlar hâlâ dinliyor mu?
- Now listen really carefully.
- Şimdi çok dikkatli dinle.
- Why weren't you listening?
- Sen neden dinlemiyordun?
- You will listen.
- Dinleyeceksiniz.
- You're not listening, are you?
- Sen dinlemiyorsun, değil mi?
- Tom doesn't listen anymore.
- Tom artık dinlemiyor.
- Tom told Mary to listen carefully, but she didn't.
- Tom, Mary'ye dikkatli dinlemesini söyledi ama Mary dinlemedi.
- Listen up, students!
- Dinleyin, öğrenciler!
- Listen, he doesn't know what he's saying.
- Dinle, o ne söylediğini bilmiyor.
- Tom doesn't speak much, but when he does, everybody listens.
- Tom pek konuşmaz, ama konuştuğunda herkes dinler.
- Listen up well to what I say to you.
- Size söylediklerimi iyi dinleyin.
- They didn't listen.
- Dinlemediler.
- You warned me, but I didn't listen.
- Beni uyardın ama dinlemedim.
- Listen, we have a problem.
- Dinleyin, bir sorunumuz var.
- Michael is a man of few words, but when he speaks, people listen.
- Michael az konuşan bir adamdır ama konuştuğunda insanlar onu dinler.
- I warned Tom once, but he didn't listen.
- Tom'u bir kez uyardım ama dinlemedi.
- Listen, I've been thinking.
- Dinle, düşünüyordum da.
- Tom tried to explain everything to Mary, but she wouldn't listen.
- Tom Mary'ye her şeyi açıklamaya çalıştı ama Mary dinlemedi.
- Tom sat listening.
- Tom oturmuş dinliyordu.
- I told the story to anyone who would listen.
- Dinleyecek olan herkese hikayeyi anlattım.
- Listen, we have a bigger problem to deal with.
- Dinle, ilgilenilecek daha büyük bir sorunumuz var.
- No one's listening.
- Kimse dinlemiyor.
- I wanted to discuss this with you yesterday, but you didn't seem to want to listen.
- Dün seninle bunu konuşmak istedim ama dinlemek istemiyor gibiydin.
- Have a listen and let me know your thoughts.
- Dinleyin ve bana düşüncelerinizi bildirin.
- Tom listened with deep interest.
- Tom derin bir ilgi ile dinledi.
- Why aren't you listening?
- Niçin dinlemiyorsun?
- I cannot speak and listen as well as I write.
- Yazdığım kadar iyi konuşamıyor ve dinleyemiyorum.
- Listen and listen carefully.
- Dinleyin ve dikkatlice dinleyin.
- They wouldn't listen.
- Dinlemediler.
- No one was listening.
- Kimse dinlemiyordu.
- I'm listening here in Brazil.
- Ben burada Brezilya'da dinliyorum.
- He does not listen.
- O dinlemiyor.
- Why can't you ever listen?
- Neden hiç dinleyemiyorsun?
- I'll get them to listen.
- Ben onları dinlemek için alacağım.
- You talk, I'll listen.
- Sen konuş, ben dinlerim.
- An ignorant person won't understand, and an impudent person won't listen.
- Cahil anlamaz, saygısız dinlemez.
- I wanted to explain what had happened, but no one would listen.
- Ne olduğunu açıklamak istedim ama hiç kimse dinlemedi.
- Somebody's listening.
- Birisi dinliyor.
- Listen well to the meaning of what I'm saying.
- Söylediklerimin anlamını iyi dinleyin.
- I was listening.
- Dinliyordum.
- My speaking and listening are not as good as my writing.
- Konuşmam ve dinlemem yazmam kadar iyi değil.
- No one was listening.
- Hiç kimse dinlemiyordu.
- Who listened?
- Kim dinledi?
- Tom leaned forward to listen.
- Tom dinlemek için öne eğildi.
- Are you listening?
- Dinliyor musun?
- Listen, we have a bigger problem to deal with.
- Dinle, halledilecek daha büyük bir sorunumuz var.
- Listen, we have a problem.
- Dinle, bir sorunumuz var.
- You will listen.
- Dinleyeceksin.
- Listen, I got some bad news.
- Dinle, bazı kötü haberler aldım.
- I know you're listening.
- Dinlediğini biliyorum.
- Have you been listening?
- Dinliyor muydunuz?
- They wouldn't listen.
- Onlar dinlemedi.
- Listen, I have a good idea.
- Dinleyin, iyi bir fikrim var.
- Have a listen and let me know your thoughts.
- Bir dinleyin ve düşüncelerinizi bana bildirin.
- You never listen, no matter how many times I tell you.
- Sana kaç kere söylesem de dinlemiyorsun.
- Listen and I'll explain.
- Dinleyin, açıklayacağım.
- They weren't listening.
- Onlar dinlemiyorlardı.
- Tom could tell that Mary wasn't listening.
- Tom, Mary'nin dinlemediğini anlayabiliyordu.
- The least we can do is listen.
- En azından dinleyebiliriz.
- Some people never listen.
- Bazı insanlar asla dinlemez.
- We listened with great care, not missing a single word.
- Büyük bir dikkatle dinledik, tek bir kelimeyi bile kaçırmadık.
- If you'd listen a little more carefully to what the teacher says, you'd probably be able to understand.
- Eğer öğretmenin söylediklerini dikkatli dinleseydin, büyük ihtimalle anlayabilirdin.
- Are you listening, Tom?
- Dinliyor musun, Tom?
- Tom was listening with his eyes half closed.
- Tom gözleri yarı kapalı dinliyordu.
- I warned her, but she didn't listen.
- Onu uyardım ama dinlemedi.
- You aren't listening.
- Dinlemiyorsun.
- You should listen closely.
- İyi dinlemelisiniz.
- Everybody was listening intently to Tom.
- Herkes dikkatle Tom'u dinliyordu.
- I would tell you if you would just listen quietly.
- Eğer sessizce dinlersen sana anlatırım.
- Why weren't you listening?
- Neden dinlemiyordun?
- No one listened.
- Hiç kimse dinlemedi.
- We wanted to listen.
- Dinlemek istedik.
- Is everybody listening?
- Herkes dinliyor mu?
- Your poor memory is due to poor listening habits.
- Senin kötü hafızan senin kötü dinleme alışkanlıklarından kaynaklanmaktadır.
- Listen, Tom can't know you're here.
- Dinle, Tom senin burada olduğunu bilemez.
- You are good in listening, why don't you shut up?
- İyi dinliyorsun, neden çeneni kapatmıyorsun?
- I tried to tell her, but she refused to listen.
- Ona bunu anlatmaya çalıştım ama o beni dinlemeyi reddetti.
- Let's just listen.
- Sadece dinleyelim.
- When Tom speaks, people listen.
- Tom konuştuğu zaman insanlar dinler.
- I thought you were listening.
- Dinlediğini sanıyordum.
- Tom has obviously been listening for a while.
- Tom belli ki bir süredir dinliyor.
- She listened patiently.
- O sabırla dinledi.
- Listen and learn.
- Dinle ve öğren.
- Is the audience listening?
- Seyirciler dinliyor mu?
- Aren't you listening?
- Dinlemiyor musun?
- Nobody ever listens.
- Kimse asla dinlemez.
- You just listen.
- Sen sadece dinle.
- Thank you for listening.
- Dinlediğiniz için teşekkür ederim.
- Tom pretended not to be listening.
- Tom dinlemiyor gibi davrandı.
- She should listen more to other people.
- Diğer insanları daha fazla dinlemeli.
- Tom is listening.
- Tom dinliyor.
- Fadil thought Layla was listening.
- Fadıl, Leyla'nın dinliyor olduğunu düşündü.
- Listen closely to the options.
- Seçenekleri yakından dinleyin.
- Now listen up well, these might well be my last words.
- Şimdi iyi dinleyin, bunlar benim son sözlerim olabilir.
- I'm listening here in Brazil.
- Burada, Brezilya'da dinliyorum.
- You must listen.
- Dinlemelisiniz.
- Put down your pencil and listen.
- Kalemini bırak ve dinle.
- Listen carefully, or you'll miss what he says.
- Dikkatli dinle, yoksa ne dediğini kaçırırsın.
- Listen, I've got to run.
- Dinle, koşmak zorundayım.
- They won't listen.
- Onlar dinlemeyecek.
- I want you to listen.
- Dinlemenizi istiyorum.
- Nobody was listening.
- Kimse dinlemiyordu.
- You're not listening.
- Dinlemiyorsun.
- Now, listen!
- Şimdi, dinle!
- The moon doesn't listen when the dog insults it.
- Köpek ona hakaret ettiğinde ay dinlemiyor.
- They listened intently.
- Onlar dikkatle dinledi.
- Sit back and listen.
- Arkanıza yaslanın ve dinleyin.
- I kept trying to tell Tom that, but he wouldn't listen.
- Tom'a bunu anlatmaya çalıştım ama beni dinlemedi.
- She sat down next to him and listened quietly.
- Onun yanına oturdu ve sessizce dinledi.
- I'm only going to say this once, so you'd better listen carefully.
- Bunu sadece bir kez söyleyeceğim, bu yüzden dikkatli dinlesen iyi olur.
- Tom opened the door and listened before he decided to walk in.
- Tom kapıyı açtı ve içeri girmeye karar vermeden önce dinledi.
- If you listen closely enough you'll be able to hear it.
- Eğer yeterince yakından dinlersen duyabilirsin.
- Listen, we need your help.
- Dinle, yardımına ihtiyacımız var.
- No one is listening.
- Kimse dinlemiyor.
- We have to pay attention and listen.
- Dikkat etmeli ve dinlemeliyiz.
- I tried to talk Tom out of it, but he wouldn't listen.
- Tom'u vazgeçirmeye çalıştım ama dinlemedi.
- Let's go listen.
- Dinlemeye gidelim.
- We'll get them to listen.
- Dinlemelerini sağlayacağız.
- I'm going to advise you to just listen now.
- Şimdi bir dinlemeni tavsiye edeceğim.
- Tom has obviously been listening for a while.
- Tom belli ki bir süredir dinliyordu.
- Tom listened attentively.
- Tom dikkatle dinledi.
- Are you really listening, or just waiting for your turn to speak?
- Gerçekten dinliyor musun, yoksa konuşmak için sıranı mı bekliyorsun?
- Were you listening?
- Dinliyor muydunuz?
- I hope Tom was listening.
- Umarım Tom bizi dinliyordur.
- Tom stopped talking as soon as he noticed Mary wasn't listening anymore.
- Tom, Mary'nin artık onu dinlemediğini fark eder etmez konuşmayı kesti.
- He stood motionless, listening carefully.
- Kıpırdamadan sessizce dinledi.
- Tom listened with interest.
- Tom ilgi ile dinledi.
- Tom, are you listening?
- Tom, dinliyor musun?
- Tom listens.
- Tom dinliyor.
- I'm here to listen.
- Dinlemek için buradayım.
- Tom is still listening.
- Tom hala dinliyor.
- Everyone but Tom listened intently.
- Tom hariç herkes dikkatle dinledi.
- Doesn't anyone listen?
- Kimse dinlemiyor mu?
- All I can do at the moment is sit here and listen.
- Şu anda tüm yapabileceğim burada oturmak ve dinlemek.
- I am patiently listening, but I don't feel interested.
- Sabırla dinliyorum ama ilgilenmiyorum.
- Tom doesn't speak much, but when he does, everybody listens.
- Tom çok konuşmaz fakat konuşursa herkes dinler.
- I tried to warn her, but she wouldn't listen.
- Onu uyarmaya çalıştım ama dinlemedi.
- Listen, I have good news.
- Dinle, iyi bir haberim var.
- Tom doesn't listen.
- Tom dinlemez.
- Listen, I need your help.
- Dinle yardımına ihtiyacım var.
- Listen and choose the best answer.
- Dinleyin ve en iyi cevabı seçin.
- If you want to learn the truth, sit down and listen.
- Gerçeği öğrenmek istersen, otur ve dinle.
- Listen, I'm really sorry.
- Dinle, gerçekten üzgünüm.
- Listen well to the meaning of what I'm saying.
- Söylediklerimin ne anlama geldiğini iyi dinle.
- It is important to know how to listen.
- Nasıl dinleyeceğini bilmek önemlidir.
- A wise leader knows when to listen.
- Bilge bir lider ne zaman dinleyeceğini bilir.
- You need to get Tom to listen.
- Tom'a dinletmelisin.
- Be quiet and listen!
- Sessiz ol ve dinle!
- Stay a while and listen.
- Biraz kal ve dinle.
- I'm only going to say this once, so listen carefully.
- Bunu sadece bir kez söyleyeceğim, o yüzden dikkatli dinle.
- Tom and Mary are listening.
- Tom ve Mary dinliyorlar.
- We listened with great care, not missing a single word.
- Bir tek kelime kaçırmadan büyük bir dikkatle dinledik.
- Listen, we've got to talk.
- Dinle, konuşmak zorundayız.
- Even Tom is listening.
- Tom bile dinliyor.
- Instead of listening in class, I'm translating sentences.
- Sınıfta dinleme yerine cümleleri çeviriyorum.
- I am patiently listening, but I don't feel interested.
- Sabırla dinliyorum ama ilgimi çekmiyor.
- Tom just listened.
- Tom sadece dinledi.
- You weren't listening.
- Dinlemiyordun.
- Why don't you listen?
- Neden dinlemiyorsun?
- I listened but couldn't make out what they were saying.
- Dinledim ama ne dediklerini anlayamadım.
- Listen, I need to tell you guys something.
- Dinleyin, Size bir şey söylemem gerekiyor.
- Tom listened for a moment, but couldn't hear anything.
- Tom bir süre dinledi ama bir şey duyamadı.
- Do you see what happens when you don't listen?
- Dinlemediğinde neler olduğunu görüyor musun?
- Tom is listening now.
- Tom şimdi dinliyor.
- If you don't want to listen, cover your ears.
- Dinlemek istemiyorsan kulaklarını kapat.
- What are we listening for?
- Ne dinliyoruz?
- I tried to tell Tom, but he refused to listen.
- Tom'a anlatmaya çalıştım ama dinlemeyi reddetti.
- Listen, I don't want to fight.
- Dinle, kavga etmek istemiyorum.
- I hope Tom was listening.
- Tom'un dinlediğini umuyorum.
- Listen here!
- Burayı dinle!
- She doesn't listen.
- O dinlemiyor.
- He listened very carefully in order not to miss a single word.
- Bir tek kelime kaçırmamak için dikkatle dinledi.
- Would you like to listen?
- Dinlemek ister misiniz?
- Sit down, please, and listen.
- Lütfen otur ve dinle.
- Listen, I need to see you.
- Dinleyin, sizi görmem gerekiyor.
- I warned him once, but he didn't listen.
- Onu bir kez uyardım ama dinlemedi.
- You need to listen.
- Senin dinlemen gerekiyor.
- I would tell you if you would just listen quietly.
- Sadece sessizce dinlersen sana söylerim.
- Tom quietly listened.
- Tom sessizce dinledi.
- Why don't you listen?
- Niçin dinlemiyorsun?
- What are we listening for?
- Ne için dinliyoruz.
- They all listened.
- Hepsi dinledi.
- Is the audience listening?
- Seyirci dinliyor mu?
- You never listen, no matter how many times I tell you.
- Sana kaç kere söylesem de, asla dinlemezsin.
- Maybe you should listen.
- Belki de sen dinlemelisin.
- Listen, I don't want to fight.
- Dinle, dövüşmek istemiyorum.
- Listen and choose the best answer.
- Dinleyin ve en iyi yanıtı seçin.
- Would you just listen?
- Dinler misiniz artık?
- You're not listening.
- Sen dinlemiyorsun.
- Listen, he doesn't know what he says.
- Dinle, o ne dediğinin farkında değil.
- When Tom speaks, people listen.
- Tom konuştuğunda insanlar dinler.
- I'm listening.
- Dinliyorum.
- My speaking and listening are not as good as my writing.
- Konuşmam ve dinlemem, yazım kadar iyi değildir.
- Then the pen fell from my hand and I just listened.
- Sonra dolma kalem elimden düştü ve ben sadece dinledim.
- Let's hope Tom is listening.
- Umarım Tom dinliyordur.
- We'll get them to listen.
- Biz onları dinlemek için alacağız.
- They won't listen.
- Dinlemeyecekler.
- Are you still listening?
- Hala dinliyor musun?
- Everyone but Tom listened intently.
- Tom'dan başka herkes dikkatle dinledi.
- I refuse to listen.
- Dinlemeyi reddediyorum.
- They weren't listening.
- Dinlemiyorlardı.
- When Tom speaks, people listen.
- Tom konuşunca insanlar dinler.
- Now listen really carefully.
- Şimdi gerçekten dikkatli dinleyin.
- Tom didn't seem to be listening.
- Tom dinliyor gibi görünmüyordu.
- They did not listen.
- Onlar dinlemedi.
- Listen, he doesn't know what he's saying.
- Dinle, ne dediğini bilmiyor.
- All right, I'm listening.
- Tamam, dinliyorum.
- Somebody's listening.
- Biri dinliyor.
- When I speak, you be quiet and listen!
- Ben konuşurken, sessiz ol ve dinle!
- Keep listening.
- Dinlemeye devam et.
- I've been listening.
- Ben dinliyorum.
- The boys listened attentively.
- Erkek çocukları dikkatle dinledi.
- If you spoke less and listened more, you'd definitely be able to learn something.
- Daha az konuşup daha çok dinlesen, kesinlikle bir şeyler öğrenebilirdin.
- I'm not listening.
- Ben dinlemiyorum.
- Why couldn't you listen?
- Neden dinleyemedin?
- Were you listening?
- Dinliyor muydun?
- You'd better listen.
- Dinlesen iyi olur.
- Why don't you try listening?
- Neden dinlemeyi denemiyorsun?
- He listened with his ear to the door.
- Kulağıyla kapıyı dinledi.
- Just be silent and listen.
- Sessiz ol ve dinle.
- Instead of listening in class, I'm translating sentences.
- Sınıfta dinlemek yerine, cümleleri çeviriyorum.
- I'm only going to say this once, so you better listen.
- Bunu sadece bir kez söyleyeceğim, o yüzden dinlesen iyi olur.
- Why aren't you listening?
- Neden dinlemiyorsun?
- Listen while I talk.
- Ben konuşurken dinle.
- Listen, we need to talk.
- Dinle, konuşmalıyız.
- The boys listened attentively.
- Çocuklar dikkatle dinledi.
- Tom is listening, isn't he?
- Tom dinliyor, değil mi?
- I think you ought to listen.
- Dinlemen gerektiğini düşünüyorum.
- Go on, Tom, I'm listening.
- Devam et Tom, dinliyorum.
- Tom leaned down to listen.
- Tom dinlemek için eğildi.
- I will only say it once, so listen carefully.
- Sadece bir kez söyleyeceğim, o yüzden dikkatli dinleyin.
- Listen, I have a good idea.
- Dinle, iyi bir fikrim var.
- Thank you for listening.
- Dinlediğiniz için teşekkür ederiz.
- My speaking and listening in Turkish needs improvement.
- Türkçe konuşma ve dinlememin gelişmeye ihtiyacı var.
- I tried to tell her, but she refused to listen.
- Ona anlatmaya çalıştım ama dinlemeyi reddetti.
- Tom wasn't listening.
- Tom dinlemiyordu.
- Listen, we've got to talk.
- Dinle, konuşmamız gerek.
- I'm just listening.
- Sadece dinliyorum.
- Tom isn't listening anymore.
- Tom artık dinlemiyor.
- You need to get Tom to listen.
- Tom'un dinlemesini sağlamalısın.
- I'll get them to listen.
- Dinlemelerini sağlayacağım.
- You never listen.
- Hiç dinlemiyorsun.
- You never listen.
- Sen hiç dinlemiyorsun.
- Hey, listen up, everybody.
- Hey, herkes dinlesin.
- Tom listened patiently as the old man rambled on.
- Tom, yaşlı adam konuşurken onu sabırla dinledi.
- Tom thought Mary was listening, but she wasn't.
- Tom, Mary'nin dinlediğini sanıyordu ama dinlemiyordu.
- I wasn't really listening.
- Gerçekten dinlemiyordum.
- La, la, la, I'm not listening.
- La la la, ben dinlemiyorum.
- All you have to do is listen.
- Tek yapman gereken dinlemek.
- Hey, everybody, listen up.
- Hey, herkes beni dinlesin.
- I don't have time to say this twice, so listen carefully.
- Bunu iki kez söyleyecek vaktim yok, o yüzden dikkatli dinleyin.
- Have you been listening?
- Dinliyor muydun?
- Don't you ever listen?
- Hiç dinlemiyor musun?
- Most of the people can't learn a word if they don't listen at least once.
- İnsanların çoğu en az bir kez dinlemedikleri bir kelimeyi öğrenemezler.
- They did not listen.
- Dinlemediler.
- You weren't even listening, were you?
- Dinlemiyordun bile, değil mi?
- Everyone listened and was very happy, thinking this wedding was both original and meaningful.
- Herkes dinledi ve çok mutluydu, düğünün özgün ve anlamlı olduğunu düşündüler.
- She listened very carefully when I praised her son.
- Oğlunu övdüğümde beni çok dikkatli dinledi.
- I'm only going to say this once, so listen carefully.
- Bunu sadece bir kez söyleyeceğim, bu yüzden dikkatli dinlesen iyi olur.
- I'll get her to listen.
- Ben onu dinlemek için alacağım.
- Now, shut up and listen.
- Şimdi, kapa çeneni ve dinle.
- They don't listen.
- Dinlemediler.
- I will listen.
- Dinleyeceğim.
- I wanted to explain what had happened, but no one would listen.
- Olanları açıklamak istedim ama kimse dinlemedi.
- The government hasn't been listening.
- Hükümet dinlemiyordu.
- I want you to listen.
- Dinlemeni istiyorum.
- Listen very carefully.
- Çok dikkatli dinle.
- I think you ought to listen.
- Sanırım dinlemelisin.
- Listen, I got some bad news.
- Dinle, bazı kötü haberlerim var.
- Your problem is you don't listen very carefully.
- Sorununuz, dikkatli dinlememeniz.
- I need you to listen.
- Dinlemeni istiyorum.
- You didn't listen.
- Dinlemedin.
- I wish you'd listen.
- Keşke dinlesen.
- Tom listened intently.
- Tom dikkatle dinledi.
- Sami thought Layla was listening.
- Sami, Leyla'nın dinliyor olduğunu düşündü.
- I warned you once, but you didn't listen.
- Seni bir zamanlar uyardım ama sen dinlemedin.
- I told the story to anyone who would listen.
- Hikayeyi dinleyen herkese anlattım.
- I'm ready to listen.
- Dinlemeye hazırım.
- Tom Skeleton, the ancient stage doorkeeper, sat in his battered armchair, listening as the actors came up the stone stairs from their dressing rooms.
- Yaşlı sahne kapıcısı Tom Skeleton, hırpalanmış koltuğunda oturmuş, oyuncuların soyunma odalarından taş merdivenlerden çıkışını dinliyordu.
- She listened very carefully when I praised her son.
- Oğlunu övdüğümde çok dikkatlice dinledi.
- Tom didn't want to hear about all of Mary's problems, but he sat quietly and listened.
- Tom, Mary'nin tüm sorunlarını duymak istemedi ama sessizce oturdu ve dinledi.
- He listened, but heard nothing.
- O, dinledi ama bir şey duymadı.
- Tom put his ear to the door and listened.
- Tom kulağını kapıya dayadı ve dinledi.
- Listen, gentlemen.
- Dinleyin beyler.
- Tom won't listen.
- Tom dinlemeyecek.
- Is anyone listening?
- Dinleyen var mı?
Show More (649)
|