|
- We believe that it has been a good marriage of interests.
- Bunun iyi bir çıkar evliliği olduğuna inanıyoruz.
- There is no specific provision on violence against women in marriage in the Criminal Code; general provisions apply.
- Ceza Kanunu'nda, evlilik içinde kadınlara yönelik şiddet konusunda özel hükümler yoktur; genel hükümler uygulanır.
- We sometimes say in connection with the Pope that there is no need to be married to be able to talk about marriage.
- Bazen Papa ile ilgili olarak evlilik hakkında konuşabilmek için evli olmaya gerek olmadığını söylüyoruz.
- It states, for example, that a country has a minimum age for marriage, and that is incorrect.
- Örneğin bir ülkede evlilik için asgari bir yaş olduğunu ve bunun yanlış olduğunu belirtir.
- I regard marriage as a unique gift of the Creator.
- Evliliği Yaratıcı'nın eşsiz bir armağanı olarak görüyorum.
- It is proposed amongst other things to raise the age limit for family unification to 24 in the case of marriage.
- Diğer hususların yanı sıra evlilik durumunda aile birleşimi için yaş sınırının 24'e yükseltilmesi önerilmektedir.
- Still I cling to the good Biblical institution of marriage as a lasting union between man and woman.
- Ben yine de kadın ve erkek arasında kalıcı bir birliktelik olarak İncil'deki iyi evlilik kurumuna bağlıyım.
- A waiting time of three years of marriage is much too long.
- Evlilik için üç yıllık bir bekleme süresi çok uzundur.
- It provides a happy marriage between the role of public authorities and market procedures and we should wish it well.
- Kamu otoritelerinin rolü ile piyasa prosedürleri arasında mutlu bir evlilik sağlar ve bunun iyi olmasını dilemeliyiz.
- A waiting time of three years of marriage is much too long.
- Evlilik için üç yıllık bir bekleme süresi çok uzun.
- It all starts with a thorough commitment to your marriage and one another.
- Her şey evliliğinize ve birbirinize tam bir bağlılık ile başlar.
- The two however legally separated after eight years of marriage.
- Ancak ikili, sekiz yıllık evlilikten sonra yasal olarak ayrıldı.
- The two, however, ended their marriage last year.
- Ancak ikili evliliklerini geçen yıl sonlandırdı.
- But truth is the foundation of any good marriage.
- Ancak dürüstlük, her iyi evliliğin temel taşıdır.
- The two, however, ended their marriage last year.
- Ancak ikili, evliliklerini geçen sene sonlandırdı.
- But truth is the foundation of any good marriage.
- Ancak gerçek, iyi bir evliliğin temelidir.
- You're always saying you must fight to save a marriage and not give in, right?
- Her zaman bir evliliği kurtarmak için savaşmanız ve pes etmemeniz gerektiğini söylüyorsunuz, değil mi?
- Virtually my whole marriage, I've worked long hours.
- Neredeyse evliliğim boyunca uzun saatler çalıştım.
- But truth is the foundation of any good marriage.
- Ama gerçek, her iyi evliliğin temelidir.
- The two however legally separated after eight years of marriage.
- Ancak ikili sekiz yıllık evlilikten sonra yasal olarak ayrılmıştır.
- The two, however, ended their marriage last year.
- Ancak ikili geçen yıl evliliklerini sonlandırmıştı.
- Marriage and me were very clearly not meant for one another.
- Evlilik ve benim birbirimiz için yaratılmadığımız çok açık.
- Marriage and me were very clearly not meant for one another.
- Evlilik ve ben pek birbirimiz için yaratılmamışız.
- The two however legally separated after eight years of marriage.
- Ancak çift, sekiz yıl evlilikten sonra yasal olarak ayrılmışlardır.
- Virtually my whole marriage, I've worked long hours.
- Neredeyse tüm evliliğim boyunca uzun saatler çalıştım.
- This is one marriage that should not happen.
- Olmaması gereken bir evlilik bu.
- Marriage, in peace, is this world's paradise; in strife, this life's purgatory.
- Evlilik, huzur içindeyse bu dünyanın cenneti; kavga içindeyse bu hayatın arafıdır.
- Their marriage has been strained lately because of financial problems.
- Evlilikleri son zamanlarda mali sorunlar yüzünden gerilmişti.
- Marriage customs differ by country.
- Evlilik gelenekleri, ülkeden ülkeye değişir.
- Marriage isn't a subject that interests young people.
- Evlilik gençlerin ilgisini çeken bir konu değil.
- First cousins are too close for marriage.
- İlk kuzenler evlilik için çok yakındırlar.
- The root cause of any divorce is marriage.
- Her boşanmanın temel nedeni evliliktir.
- My parents were against our marriage.
- Ailem evliliğimize karşıydı.
- The secret of a happy marriage remains a secret.
- Mutlu bir evliliğin sırrı sır olarak kalır.
- Nowadays marriage is not necessarily a must for women.
- Günümüzde evlilik, kadınlar için bir mecburiyet değildir.
- Your mother is trying to break up our marriage.
- Annen evliliğimizi bitirmeye çalışıyor.
- Layla and Sami's marriage was falling apart.
- Layla ve Sami'nin evliliği dağılıyordu.
- At the moment only a child can save my marriage.
- Şu anda evliliğimi yalnızca bir çocuk kurtarabilir.
- Marriage is out of the question.
- Evlilik söz konusu değil.
- Tom is related to Mary by marriage.
- Tom, Mary ile evlilik yoluyla akraba.
- In our culture marriage is between one man and one woman.
- Kültürümüzde evlilik kadınla erkek arasında olur.
- Sami wanted to improve his marriage.
- Sami evliliğini düzeltmek istiyordu.
- Sami and Layla's divorce lasted longer than their marriage.
- Sami ve Layla'nın boşanması evliliklerinden daha uzun sürdü.
- Do you want to know if your marriage will be successful?
- Evliliğinin başarılı olup olmayacağını bilmek ister misin?
- Same sex marriage is now legal in 20 countries worldwide, including Ireland as of yesterday.
- Aynı cinsiyetten evlilikler dün itibariyle İrlanda da dahil olmak üzere dünya çapında 20 ülkede yasal hale gelmiştir.
- How has marriage actually changed your life?
- Evlilik hayatınızı aslında nasıl değiştirdi?
- He wanted to keep his marriage together.
- O, evliliğini bir arada tutmak istedi.
- Her marriage brought happiness to her parents.
- Onun evliliği ailesine mutluluk getirdi.
- Happiness in marriage is entirely a matter of chance.
- Evlilikte mutluluk tamamen şans işi.
- In our culture marriage is between one man and one woman.
- Bizim kültürümüzde evlilik bir erkek ve bir kadın arasındadır.
- Marriage is the main cause of all divorces.
- Bütün boşanmalarının temel nedeni evliliktir.
- His third marriage was unhappy and he was considering yet another divorce.
- Üçüncü evliliği de mutsuzdu ve bir kez daha boşanmayı düşünüyordu.
- Layla stayed in the marriage until 2005.
- Layla 2005'e kadar evliliğini sürdürdü.
- Fadil and Layla began talking marriage.
- Fadıl ve Layla evlilik hakkında konuşmaya başladılar.
- Don't ask him any questions about his marriage.
- Evliliği hakkında ona hiç soru sorma.
- They split up after a year of marriage.
- Bir yıl evlilikten sonra ayrıldılar.
- Let's pretend we have a happy marriage.
- Mutlu bir evliliğimiz varmış gibi davranalım.
- His third marriage was unhappy and he was considering yet another divorce.
- Üçüncü evliliğinden mutsuzdu ve yine boşanmayı düşünüyordu.
- The secret of a happy marriage remains a secret.
- Mutlu bir evliliğin sırrı, bir sır olarak kalır.
- Great strain was put on Tom and Mary's marriage by the constant meddling of Mary's mother.
- Tom ve Mary'nin evliliğine Mary'nin annesinin sürekli karışması büyük bir baskı yaratıyordu.
- Marriage and relationships are slavery.
- Evlilik ve ilişkiler köleliktir.
- Her father reluctantly consented to her marriage.
- Onun babası onun evliliğine isteksizce razı oldu.
- Father will never approve of my marriage.
- Babam, evliliğimi asla onaylamayacak.
- We're working on our marriage.
- Evliliğimiz üzerinde çalışıyoruz.
- She was saving herself for marriage.
- Kendini evlilik için saklıyordu.
- Will their marriage work?
- Evlilikleri yürüyecek mi?
- They were having marriage problems.
- Evlilik sorunları yaşıyorlardı.
- Linda claimed she was pregnant to force Dan into marriage.
- Linda, Dan'i evliliğe zorlamak için hamile olduğunu iddia etti.
- For the first time in their chaotic marriage, Dania said no to Fadil.
- Kaotik evliliklerinde ilk kez Dania, Fadıl'a hayır dedi.
- Their marriage was falling apart.
- Evlilikleri ayrı düşüyordu.
- Something must have been really wrong in that marriage.
- O evlilikte bir şey gerçekten yanlış olmalı.
- In marriage there should be equal give and take.
- Evlilikte almak ve vermek eşit olmalıdır.
- Sami's marriage lasted about six years.
- Sami'nin evliliği yaklaşık altı yıl sürmüş.
- Marriage is the main cause of all divorces.
- Evlilik tüm boşanmaların ana nedenidir.
- Tom's anger hurt their marriage.
- Tom'un öfkesi evliliklerine zarar verdi.
- My marriage is over.
- Evliliğim bitti.
- Sami reluctantly gave the OK to end the marriage.
- Sami evliliği sona erdirmek için gönülsüzce onay verdi.
- Tom's new wife is younger than his daughter from his first marriage.
- Tom'un yeni karısı, ilk evliliğinden olan kızından daha genç.
- She wasn't ready for marriage.
- Evliliğe hazır değildi.
- Love alone is not enough for a successful international marriage.
- Aşk tek başına başarılı bir uluslararası evlilik için yeterli değildir.
- I don't want our marriage to end.
- Evliliğimizi sonlandırmak istemiyorum.
- Let's just pretend we have a happy marriage.
- Mutlu bir evliliğimiz varmış gibi davranalım.
- How do you feel about sex before marriage?
- Evlilik öncesi seks hakkında düşünceleriniz nelerdir?
- If you want this marriage to work, you need to choose between spending time with me and working all the time.
- Bu evliliğin yürümesini istiyorsan, benimle vakit geçirmekle sürekli çalışmak arasında bir seçim yapmalısın.
- Layla's marriage was on the rocks.
- Layla'nın evliliği sallantıdaydı.
- It's a marriage that exists only on paper.
- Bu sadece kağıt üzerinde var olan bir evlilik.
- Sami didn't want his marriage to crumble.
- Sami evliliğinin parçalanmasını istemedi.
- Layla knew her marriage was bad.
- Layla evliliğinin kötü olduğunu biliyordu.
- For the first time in their chaotic marriage, Dania said no to Fadil.
- Dania, kaotik evliliklerinde ilk kez Fadıl'a hayır demişti.
- The yoke of marriage is so heavy that it takes two people to carry it – sometimes three.
- Evlilik boyunduruğu o kadar ağırdır ki onu taşımak için iki kişi gerekir, hatta bazen üç.
- Their marriage was falling apart.
- Evlilikleri dağılıyordu.
- Layla wanted to rebuild her marriage.
- Leyla evliliğini yeniden inşa etmek istedi.
- Sami had two children from a previous marriage.
- Sami'nin önceki evlilikten iki çocuğu oldu.
- He intimated that all is not well in his marriage.
- O, evliliğinde her şeyin iyi olmadığını ima etti.
- Tom says that he has the perfect marriage.
- Tom mükemmel bir evliliği olduğunu söylüyor.
- My youngest brother has two children from his first marriage, and another child from his second.
- En küçük erkek kardeşimin ilk evliliğinden iki çocuğu var, ve diğer çocuk ikinci evliliğinden.
- The biggest problem in Tom and Mary's marriage is Mary's mother's interference.
- Tom ve Mary'nin evliliğindeki en büyük sorun Mary'nin annesinin karışmasıdır.
- Tom's mistakes on social media soon ended his marriage to Mary.
- Tom'un sosyal medyada yaptığı hatalar Mary ile olan evliliğini kısa sürede bitirdi.
- I organized a marriage ceremony last month.
- Geçen ay bir evlilik töreni düzenledim.
- Tom and Mary thought their marriage would be more interesting if they both changed sexes.
- Tom ve Mary, her ikisi de cinsiyet değiştirirse evliliklerinin daha ilginç olacağını düşündüler.
- Although marriage is a great thing, don't worry; what should be yours will be yours.
- Evlilik harika bir şey olsa da endişelenme; senin olması gereken senin olacak.
- Tom is related to Mary by marriage.
- Tom evlilik vasıtasıyla Mary ile akrabadır.
- Sami had two children from a previous marriage.
- Sami'nin önceki evlilikten iki çocuğu vardı.
- I'm against marriage.
- Ben evliliğe karşıyım.
- We're relatives by marriage.
- Evlilik yoluyla akrabayız.
- Our marriage has come to an end.
- Evliliğimiz bitti.
- Before you make a decision about your marriage, you should have a consultation with your parents.
- Evlilik ile ilgili bir karar vermeden önce, ebeveynlerine danışmalısın.
- From what I've heard, their marriage is on the rocks.
- Duyduğuma göre onların evliliği sallantıda.
- Young children can be under enormous stress when their parents break up, and often blame themselves for the failure of the marriage.
- Küçük çocuklar, ebeveynleri ayrıldığında büyük stres altında kalabilir ve genellikle evliliğin başarısız olmasından kendilerini sorumlu tutarlar.
- My parents were opposed to our marriage.
- Ailem evliliğimize karşıydı.
- He wanted to keep his marriage together.
- Evliliğini bir arada tutmak istiyordu.
- Tom is against same-sex marriage.
- Tom aynı cinsiyettekilerin evliliğine karşıdır.
- Marriage, if one will face the truth, is an evil, but a necessary evil.
- Evlilik, eğer gerçekle yüzleşilirse, bir kötülüktür, ama gerekli bir kötülüktür.
- Layla knew her marriage was bad.
- Leyla evliliğinin kötü olduğunu biliyordu.
- The root cause of any divorce is marriage.
- Herhangi bir boşanmanın ana nedeni evliliktir.
- Sami reluctantly gave the OK to end the marriage.
- Sami isteksizce evliliğin bitmesine onay verdi.
- Marriage is the main cause of divorce.
- Evlilik, boşanmanın temel sebebidir.
- Tom and Mary's marriage lasted three years.
- Tom ve Mary'nin evliliği üç yıl sürdü.
- It was obvious to everyone that the marriage would sooner or later end in divorce.
- Bu evliliğin er ya da geç boşanmayla sonuçlanacağı herkes için açıktı.
- A marriage is a bond and a moral obligation.
- Evlilik, bir bağ ve ahlaki bir zorunluluktur.
- Girls, open your eyes, marriage isn't buying a horse.
- Kızlar, gözlerinizi açın, evlilik bir at satın almak değildir.
- He implied that something was wrong with his marriage.
- Evliliğinde bir sorun olduğunu ima etti.
- Let me congratulate you on your marriage.
- Evliliğiniz için sizi tebrik etmeme izin verin.
- Tom's new wife is younger than his daughter from his first marriage.
- Tom'un yeni karısı onun ilk evliliğindeki kızından daha genç.
- This marriage will be advantageous to his career.
- Bu evlilik onun kariyeri için avantajlı olacak.
- Their marriage is a sham.
- Onların evliliği bir aldatmaca.
- Their marriage was a happy one.
- Evlilikleri mutlu bir evlilikti.
- Only months into their marriage, Mary began to see a darker side to Tom.
- Evliliklerinden sadece birkaç ay sonra Mary, Tom'un karanlık bir yönünü görmeye başladı.
- I'm really pleased at the news of your marriage.
- Evlilik haberinize çok sevindim.
- Tom and Mary's marriage began to fall apart.
- Tom ve Mary'nin evliliği dağılmaya başladı.
- I don't want our marriage to end.
- Evliliğimizin bitmesini istemiyorum.
- My parents were opposed to our marriage.
- Ailem evliliğimize karşı çıktı.
- I'm surprised that you don't know about their marriage.
- Evliliklerinden haberdar olmamana şaşırdım.
- She felt she had been tricked into marriage.
- Evlilik için oyuna getirilmiş olduğunu hissetti.
- My father objected to our marriage.
- Babam evliliğimize itiraz etti.
- My father objected to our marriage.
- Babam evliliğimize karşı çıktı.
- Our marriage has come to an end.
- Evliliğimiz sona erdi.
- Tom and Mary kept their marriage a secret.
- Tom ve Mary evliliklerini bir sır olarak sakladılar.
- They broke up after 7 years of marriage.
- Yedi yıllık evliliğin sonrasında ayrıldılar.
- Special forces and marriage don't go together.
- Özel kuvvetler ve evlilik birlikte gitmez.
- Was this an arranged marriage?
- Bu görücü usulü bir evlilik miydi?
- Tom and Mary are trying to get their marriage annulled.
- Tom ve Mary evliliklerini iptal ettirmeye çalışıyorlar.
- Tom's and Mary's marriage showed signs of trouble.
- Tom ve Mary'nin evliliğinde sorunlar baş gösterdi.
- I'm very concerned about the future of my marriage.
- Evliliğimin geleceği hakkında çok endişeliyim.
- Sami had two children from a previous marriage.
- Sami'nin önceki bir evliliğinden iki çocuğu vardı.
- They split up after a year of marriage.
- Bir yıllık evlilikten sonra ayrıldılar.
- Sami wanted to improve his marriage.
- Sami evliliğini iyileştirmek istedi.
- Layla and Sami had a tumultuous marriage.
- Leyla ve Sami, fırtınalı bir evliliğe sahiptiler.
- They have an open marriage.
- Açık bir evlilikleri var.
- Apparently, they're trying to patch up their marriage.
- Görünüşe göre evliliklerini düzeltmeye çalışıyorlar.
- Their marriage broke up last year.
- Evlilikleri geçen yıl bitti.
- Tom and Mary kept their marriage a secret.
- Tom ve Mary evliliklerini bir sır olarak tuttular.
- She wasn't ready for marriage.
- O, evlilik için hazır değildi.
- They were having marriage problems.
- Onlar evlilik sorunları yaşıyordu.
- Father will never approve of my marriage.
- Babam evliliğime asla razı gelmez.
- I organized a marriage ceremony last month.
- Geçen ay bir evlilik töreni organize ettim.
- I can't even think about marriage.
- Evliliği düşünemiyorum bile.
- Marriage can be a wonderful thing if two people understand each other.
- İki insan birbirini anlarsa evlilik harika bir şey olabilir.
- He is related to her by marriage.
- Onunla evlilik yoluyla akraba.
- They congratulated him on his marriage.
- Evliliği için onu tebrik ettiler.
- Marriage is a dinner that begins with dessert.
- Evlilik, tatlıyla başlayan bir akşam yemeğidir.
- She wants to wait until marriage.
- O, evliliğe kadar beklemek istiyor.
- There are rumors that their marriage is in trouble.
- Evliliklerinin zor durumda olduğuna dair söylentiler var.
- Tom's aunt knew Mary's and Tom's marriage wouldn't last.
- Tom'un teyzesi Mary ve Tom'un evliliğinin uzun sürmeyeceğini biliyordu.
- My father is against our marriage.
- Babam evliliğimize karşı.
- It's a marriage that exists only on paper.
- Sadece kağıt üzerinde var olan bir evliliktir.
- Linda claimed she was pregnant to force Dan into marriage.
- Linda, Dan'ı evliliğe zorlamak için hamile olduğunu iddia etti.
- Love is a temporary insanity curable by marriage.
- Aşk evlilikle tedavi edilebilen geçici bir deliliktir.
- Marriage is a lifelong commitment.
- Evlilik ömür boyu sürecek bir bağlılıktır.
- Let me congratulate you on your marriage.
- Evliliğin için tebrik ediyorum.
- Tom and Mary wanted to fix their marriage.
- Tom ve Mary evliliklerini düzeltmek istiyorlardı.
- Don't ask him any questions about his marriage.
- Ona evliliği hakkında herhangi bir soru sormayın.
- Love has been described as an affection curable by marriage.
- Aşk evlilik tarafından tedavi edilebilen bir sevgi olarak tanımlandı.
- Layla's affair with Sami cost her her marriage.
- Leyla'nın Sami ile olan ilişkisi onun evliliğine maloldu.
- Their marriage is a sham.
- Evlilikleri sahte.
- Girls, open your eyes, marriage isn't buying a horse.
- Kızlar, gözlerinizi açın, evlilik at satın almak değildir.
- Tom's aunt knew Mary's and Tom's marriage wouldn't last.
- Tom'un halası Mary'nin ve Tom'un evliliğinin sürmeyeceğini biliyordu.
- What remains after ten years of marriage is the routine.
- On yıllık evlilikten sonra geriye kalan şey rutindir.
- I'm really pleased at the news of your marriage.
- Ben evlilik haberine gerçekten memnun oldum.
- Sami and Layla's marriage produced six boys.
- Sami ve Layla'nın evliliğinden altı erkek çocukları oldu.
- Tom remained miserable in his marriage.
- Tom evliliğinde mutsuz olmaya devam etti.
- Love alone is not enough for a successful international marriage.
- Başarılı bir uluslararası evlilik için aşk tek başına yeterli değildir.
- From what I've heard, their marriage is on the rocks.
- Duyduğuma göre evlilikleri sallantıdaymış.
- Our marriage is over.
- Evliliğimiz bitti.
- Layla's marriage was on the rocks.
- Leyla'nın evliliği sallantıdaydı.
- Fadil wanted to end the marriage.
- Fadıl evliliği sona erdirmek istedi.
- Happiness in marriage is entirely a matter of chance.
- Evlilikte mutluluk tamamen bir şans meselesidir.
- Her marriage brought happiness to her parents.
- Evliliği ailesine mutluluk getirdi.
- He is related to me by marriage.
- O, evlilik vasıtasıyla benimle akrabadır.
- How has marriage changed your perspective in life?
- Evlilik hayata bakış açınızı nasıl değiştirdi?
- Dan was forced into an unhappy marriage with girl he had never loved.
- Dan hiç sevmediği bir kızla mutsuz bir evliliğe zorlanmıştı.
- They agreed to save themselves for marriage.
- Kendilerini evlilik için saklamaya karar verdiler.
- Same-sex marriage is legal here.
- Aynı cinsiyetten evlilik burada yasaldır.
- Sami had to save his marriage.
- Sami evliliğini kurtarmak zorundaydı.
- We need help in fixing our broken marriage.
- Yıpranmış evliliğimizi düzeltmek için yardıma ihtiyacımız var.
- Tom destroyed his marriage by lying to his wife.
- Tom karısına yalan söyleyerek evliliğini mahvetti.
- He is related to me by marriage.
- Benimle evlilik yoluyla akraba.
- There are rumors that their marriage is in trouble.
- Evliliklerinin sorunlu olduğuna dair söylentiler var.
- Layla wanted to rebuild her marriage.
- Layla evliliğini yeniden inşa etmek istiyordu.
- In a good marriage we can argue harmoniously.
- İyi bir evlilikte uyumlu bir şekilde tartışabiliriz.
- His anger hurt their marriage.
- Öfkesi evliliklerine zarar verdi.
- Marriage frightens some people.
- Evlilik bazı insanları korkutur.
- Did your parents approve of your marriage?
- Anneniz ve babanız evliliğinizi onayladı mı?
- Love has been described as an affection curable by marriage.
- Aşk, evlilikle tedavi edilebilen bir sevgi olarak tanımlanmıştır.
- Tom and Mary thought their marriage would be more interesting if they both changed sexes.
- Tom ve Mary ikisi de cinsiyet değiştirirse evliliklerinin daha ilginç olacağını düşünüyorlardı.
- Marriage is the main cause of divorce.
- Evlilik boşanmanın ana nedenidir.
- She is related to him by marriage.
- Onunla evlilik yoluyla akraba.
- Layla's affair with Sami cost her her marriage.
- Layla'nın Sami ile ilişkisi evliliğine mal oldu.
- Sami and Layla's divorce lasted longer than their marriage.
- Sami ve Leyla'nın boşanmaları evliliklerinden daha uzun sürdü.
- I'll do whatever it takes to save our marriage.
- Evliliğimizi kurtarmak için ne gerekiyorsa yapacağım.
- He says that he has the perfect marriage.
- Mükemmel bir evliliği olduğunu söylüyor.
- He destroyed his marriage by lying to his wife.
- Karısına yalan söyleyerek evliliğini yıktı.
- Before you make a decision about your marriage, you should have a consultation with your parents.
- Evliliğinizle ilgili bir karar vermeden önce ailenize danışmalısınız.
- Tom and Mary say that they have the perfect marriage.
- Tom ve Mary mükemmel bir evlilikleri olduğunu söylüyorlar.
- Marriage is the main cause of all divorces.
- Bütün boşanmalarının temel sebebi evliliktir.
- Love doesn't guarantee a successful marriage.
- Aşk, başarılı bir evliliği garanti etmez.
- Tom is related to me by marriage.
- Tom benimle evlilik yoluyla akraba.
- We need help in fixing our broken marriage.
- Çatırdayan evliliğimizi kurtarmak için yardıma ihtiyacımız var.
- I've heard of Tom's marriage to a rich woman.
- Tom'un zengin bir kadınla evliliğini duydum.
- Did your parents approve of your marriage?
- Ebeveynlerin evliliğini onayladı mı?
- He intimated that all is not well in his marriage.
- Evliliğinde her şeyin yolunda gitmediğini ima etti.
- How has marriage actually changed your life?
- Evlilik senin hayatını gerçekten nasıl değiştirdi?
- They want to separate after 40 years of marriage.
- Kırk yıllık evliliklerinin ardından ayrılmak istiyorlar.
- They want to separate after 40 years of marriage.
- Kırk yıllık evlilikten sonra ayrılmak istiyorlar.
- I know all about marriage.
- Evlilik hakkında her şeyi bilirim.
- Mary is Tom's oldest child from his third marriage.
- Mary Tom'un üçüncü evliliğinden olan en büyük çocuğu.
- Marriage is a serious matter.
- Evlilik, ciddi bir meseledir.
- Something must have been really wrong in that marriage.
- O evlilikte bir şeyler gerçekten yanlış gitmiş olmalı.
- Tom and Mary want their marriage annulled.
- Tom ve Mary evliliklerinin iptalini istiyorlar.
- We're related by marriage.
- Evlilik yoluyla akrabayız.
- The legal age for marriage in Australia is 18.
- Avustralya'da yasal evlilik yaşı 18'dir.
- Father will never approve of my marriage.
- Babam evliliğimi asla onaylamaz.
- I'm against marriage.
- Evliliğe karşıyım.
- I'm against the marriage.
- Evliliğe karşıyım.
- This is my third marriage.
- Bu benim üçüncü evliliğim.
- Marriage customs differ by country.
- Evlilik gelenekleri, ülkelere göre değişir.
- Layla was unable to keep that marriage alive.
- Leyla o evliliği canlı tutamadı.
- Fadil and Layla began talking marriage.
- Fadıl ve Leyla evlilik konuşmaya başladılar.
- Tom and Mary's marriage didn't last very long.
- Tom ve Mary'nin evliliği çok uzun sürmedi.
- It's a green card marriage.
- Bu bir yeşil kart evliliği.
- Sami's marriage has just ended.
- Sami'nin evliliği yeni sona erdi.
- Marriage is a unity made from love.
- Evlilik sevgiden doğan bir birlikteliktir.
- Layla knew that her marriage was going to end.
- Leyla evliliğinin sona ereceğini biliyordu.
- They consented to our marriage at last.
- Sonunda evliliğimize razı oldular.
- Marriage or divorce change the marital status.
- Evlilik ya da boşanma medeni durumu değiştirir.
- I have never alluded to marriage.
- Ben asla evliliği kastetmedim.
- Layla knew that her marriage was going to end.
- Layla evliliğinin biteceğini biliyordu.
- Marriage is a lottery.
- Evlilik bir piyangodur.
- In our culture marriage is between one man and one woman.
- Kültürümüzde evlilik bir erkekle bir kadın arasındadır.
- My parents were against our marriage.
- Ailem bizim evliliğimize karşıydı.
- Marriage is a type of human rights violation.
- Evlilik bir tür insan hakları ihlalidir.
- Your mother is trying to break up our marriage.
- Annen evliliğimizi bozmaya çalışıyor.
- Tom's third marriage was unhappy and he was considering yet another divorce.
- Tom'un üçüncü evliliği mutsuzdu ve bir kez daha boşanmayı düşünüyordu.
- Marriage changes people.
- Evlilik insanları değiştirir.
- I'm saving myself for marriage.
- Kendimi evliliğe saklıyorum.
- I'm against the marriage.
- Ben evliliğe karşıyım.
- Your marriage is in trouble.
- Evliliğinizin başı dertte.
- Don't rush into marriage.
- Evlilik için acele etmeyin.
- The biggest problem in Tom and Mary's marriage is Mary's mother's interference.
- Tom ve Mary'nin evliliğindeki en büyük sorun Mary'nin annesinin müdahalesidir.
- Tom and Mary wanted to fix their marriage.
- Tom ve Mary evliliklerini düzeltmek istediler.
- Dan was forced into an unhappy marriage with girl he had never loved.
- Dan hiç sevmediği bir kızla mutsuz bir evliliğe zorlandı.
- Marriage is a dinner that begins with dessert.
- Evlilik tatlıyla başlayan bir akşam yemeğidir.
- My youngest brother has two children from his first marriage, and another child from his second.
- En küçük erkek kardeşimin ilk evliliğinden iki, ikinci evliliğinden de bir çocuğu var.
- I'm surprised that you don't know about their marriage.
- Onların evliliklerinden haberin olmamasına şaşırdım.
- Sami didn't want his marriage to crumble.
- Sami evliliğinin parçalanmasını istemiyordu.
- Love is a temporary insanity curable by marriage.
- Aşk, evlilikle tedavi edilebilen geçici bir deliliktir.
- Sami should get out of that marriage.
- Sami bu evlilikten çıkmalıydı.
- Marriage is a serious matter.
- Evlilik, ciddi bir konudur.
- Sami's marriage turned sour.
- Sami'nin evliliği bozuldu.
- Mary is Tom's oldest child from his third marriage.
- Mary, Tom'un üçüncü evliliğinden olan en büyük çocuğudur.
- Their marriage was a happy one.
- Onların evliliği mutlu bir evlilikti.
- Love doesn't guarantee a successful marriage.
- Aşk başarılı bir evlilik garantisi vermez.
- Same-sex marriage is legal here.
- Aynı cinsiyetten evlilik burada yasal.
- Marriage or divorce change the marital status.
- Evlilik ya da boşanma medenî hâli değiştirir.
- Sami's marriage lasted about six years.
- Sami'nin evliliği yaklaşık altı yıl sürdü.
- A marriage is a bond and a moral obligation.
- Evlilik bir bağ ve ahlaki bir yükümlülüktür.
- Father will never approve of my marriage.
- Babam, evliliğimi kabul etmeyecek.
- He destroyed his marriage by lying to his wife.
- Karısına yalan söyleyerek evliliğini mahvetti.
- How has marriage changed your perspective in life?
- Evlilik hayattaki bakış açınızı nasıl değiştirdi?
- Please accept our heartiest congratulations on the marriage of your son.
- Lütfen oğlunuzun evliliği için en içten tebriklerimizi kabul edin.
- At the moment only a child can save my marriage.
- Şu anda evliliğimi sadece bir çocuk kurtarabilir.
- Layla was unable to keep that marriage alive.
- Layla bu evliliği ayakta tutamadı.
- Layla and Sami's marriage was falling apart.
- Leyla ve Sami'nin evliliği dağılıyordu.
- I know all about marriage.
- Evlilik hakkında her şeyi biliyorum.
- You saved my marriage, Tom.
- Evliliğimi kurtardın, Tom.
- They broke up after 7 years of marriage.
- 7 yıllık evlilikten sonra ayrıldılar.
- Tom wants to call off the marriage.
- Tom evliliği iptal etmek istiyor.
- Layla and Sami had a tumultuous marriage.
- Layla ve Sami'nin çalkantılı bir evlilikleri vardı.
- First cousins are too close for marriage.
- Birinci dereceden kuzenler evlilik için fazla yakınlar.
- We were to be married in May but had to postpone the marriage until June.
- Mayıs ayında evlenecektik ancak evliliği Haziran ayına kadar ertelemek zorunda kaldık.
- I have never alluded to marriage.
- Evliliği hiç ima etmedim.
- Tom and Mary have an extraordinarily happy marriage.
- Tom ve Mary'nin olağanüstü mutlu bir evlilikleri var.
- She was saving herself for marriage.
- O kendini evlilik için saklıyordu.
- Their marriage has been strained lately because of financial problems.
- Mali sıkıntılar nedeniyle evlilikleri son zamanlarda gerildi.
- Tom is related to me by marriage.
- Tom evlilikle bana akraba.
- My parents are against my marriage.
- Annem ve babam evliliğime karşı.
Show More (293)
|