|
- We believe that it has been a good marriage of interests.
- Bunun iyi bir çıkar evliliği olduğuna inanıyoruz.
- There is no specific provision on violence against women in marriage in the Criminal Code; general provisions apply.
- Ceza Kanunu'nda, evlilik içinde kadınlara yönelik şiddet konusunda özel hükümler yoktur; genel hükümler uygulanır.
- We sometimes say in connection with the Pope that there is no need to be married to be able to talk about marriage.
- Bazen Papa ile ilgili olarak evlilik hakkında konuşabilmek için evli olmaya gerek olmadığını söylüyoruz.
- It states, for example, that a country has a minimum age for marriage, and that is incorrect.
- Örneğin bir ülkede evlilik için asgari bir yaş olduğunu ve bunun yanlış olduğunu belirtir.
- I regard marriage as a unique gift of the Creator.
- Evliliği Yaratıcı'nın eşsiz bir armağanı olarak görüyorum.
- It is proposed amongst other things to raise the age limit for family unification to 24 in the case of marriage.
- Diğer hususların yanı sıra evlilik durumunda aile birleşimi için yaş sınırının 24'e yükseltilmesi önerilmektedir.
- Still I cling to the good Biblical institution of marriage as a lasting union between man and woman.
- Ben yine de kadın ve erkek arasında kalıcı bir birliktelik olarak İncil'deki iyi evlilik kurumuna bağlıyım.
- A waiting time of three years of marriage is much too long.
- Evlilik için üç yıllık bir bekleme süresi çok uzundur.
- It provides a happy marriage between the role of public authorities and market procedures and we should wish it well.
- Kamu otoritelerinin rolü ile piyasa prosedürleri arasında mutlu bir evlilik sağlar ve bunun iyi olmasını dilemeliyiz.
- A waiting time of three years of marriage is much too long.
- Evlilik için üç yıllık bir bekleme süresi çok uzun.
- It all starts with a thorough commitment to your marriage and one another.
- Her şey evliliğinize ve birbirinize tam bir bağlılık ile başlar.
- The two however legally separated after eight years of marriage.
- Ancak ikili, sekiz yıllık evlilikten sonra yasal olarak ayrıldı.
- The two, however, ended their marriage last year.
- Ancak ikili evliliklerini geçen yıl sonlandırdı.
- But truth is the foundation of any good marriage.
- Ancak dürüstlük, her iyi evliliğin temel taşıdır.
- The two, however, ended their marriage last year.
- Ancak ikili, evliliklerini geçen sene sonlandırdı.
- But truth is the foundation of any good marriage.
- Ancak gerçek, iyi bir evliliğin temelidir.
- You're always saying you must fight to save a marriage and not give in, right?
- Her zaman bir evliliği kurtarmak için savaşmanız ve pes etmemeniz gerektiğini söylüyorsunuz, değil mi?
- Virtually my whole marriage, I've worked long hours.
- Neredeyse evliliğim boyunca uzun saatler çalıştım.
- But truth is the foundation of any good marriage.
- Ama gerçek, her iyi evliliğin temelidir.
- The two however legally separated after eight years of marriage.
- Ancak ikili sekiz yıllık evlilikten sonra yasal olarak ayrılmıştır.
- The two, however, ended their marriage last year.
- Ancak ikili geçen yıl evliliklerini sonlandırmıştı.
- Marriage and me were very clearly not meant for one another.
- Evlilik ve benim birbirimiz için yaratılmadığımız çok açık.
- Marriage and me were very clearly not meant for one another.
- Evlilik ve ben pek birbirimiz için yaratılmamışız.
- The two however legally separated after eight years of marriage.
- Ancak çift, sekiz yıl evlilikten sonra yasal olarak ayrılmışlardır.
- Virtually my whole marriage, I've worked long hours.
- Neredeyse tüm evliliğim boyunca uzun saatler çalıştım.
- This is one marriage that should not happen.
- Olmaması gereken bir evlilik bu.
- Marriage, in peace, is this world's paradise; in strife, this life's purgatory.
- Evlilik, huzur içindeyse bu dünyanın cenneti; kavga içindeyse bu hayatın arafıdır.
- Their marriage has been strained lately because of financial problems.
- Evlilikleri son zamanlarda mali sorunlar yüzünden gerilmişti.
- Marriage customs differ by country.
- Evlilik gelenekleri, ülkeden ülkeye değişir.
- Marriage isn't a subject that interests young people.
- Evlilik gençlerin ilgisini çeken bir konu değil.
- First cousins are too close for marriage.
- İlk kuzenler evlilik için çok yakındırlar.
- The root cause of any divorce is marriage.
- Her boşanmanın temel nedeni evliliktir.
- My parents were against our marriage.
- Ailem evliliğimize karşıydı.
- The secret of a happy marriage remains a secret.
- Mutlu bir evliliğin sırrı sır olarak kalır.
- Nowadays marriage is not necessarily a must for women.
- Günümüzde evlilik, kadınlar için bir mecburiyet değildir.
- Your mother is trying to break up our marriage.
- Annen evliliğimizi bitirmeye çalışıyor.
- Layla and Sami's marriage was falling apart.
- Layla ve Sami'nin evliliği dağılıyordu.
- At the moment only a child can save my marriage.
- Şu anda evliliğimi yalnızca bir çocuk kurtarabilir.
- Marriage is out of the question.
- Evlilik söz konusu değil.
- Tom is related to Mary by marriage.
- Tom, Mary ile evlilik yoluyla akraba.
- In our culture marriage is between one man and one woman.
- Kültürümüzde evlilik kadınla erkek arasında olur.
- Sami wanted to improve his marriage.
- Sami evliliğini düzeltmek istiyordu.
- Sami and Layla's divorce lasted longer than their marriage.
- Sami ve Layla'nın boşanması evliliklerinden daha uzun sürdü.
- Do you want to know if your marriage will be successful?
- Evliliğinin başarılı olup olmayacağını bilmek ister misin?
- Same sex marriage is now legal in 20 countries worldwide, including Ireland as of yesterday.
- Aynı cinsiyetten evlilikler dün itibariyle İrlanda da dahil olmak üzere dünya çapında 20 ülkede yasal hale gelmiştir.
- How has marriage actually changed your life?
- Evlilik hayatınızı aslında nasıl değiştirdi?
- He wanted to keep his marriage together.
- O, evliliğini bir arada tutmak istedi.
- Her marriage brought happiness to her parents.
- Onun evliliği ailesine mutluluk getirdi.
- Happiness in marriage is entirely a matter of chance.
- Evlilikte mutluluk tamamen şans işi.
- In our culture marriage is between one man and one woman.
- Bizim kültürümüzde evlilik bir erkek ve bir kadın arasındadır.
- Marriage is the main cause of all divorces.
- Bütün boşanmalarının temel nedeni evliliktir.
- His third marriage was unhappy and he was considering yet another divorce.
- Üçüncü evliliği de mutsuzdu ve bir kez daha boşanmayı düşünüyordu.
- Layla stayed in the marriage until 2005.
- Layla 2005'e kadar evliliğini sürdürdü.
- Fadil and Layla began talking marriage.
- Fadıl ve Layla evlilik hakkında konuşmaya başladılar.
- Don't ask him any questions about his marriage.
- Evliliği hakkında ona hiç soru sorma.
- They split up after a year of marriage.
- Bir yıl evlilikten sonra ayrıldılar.
- Let's pretend we have a happy marriage.
- Mutlu bir evliliğimiz varmış gibi davranalım.
- His third marriage was unhappy and he was considering yet another divorce.
- Üçüncü evliliğinden mutsuzdu ve yine boşanmayı düşünüyordu.
- The secret of a happy marriage remains a secret.
- Mutlu bir evliliğin sırrı, bir sır olarak kalır.
- Great strain was put on Tom and Mary's marriage by the constant meddling of Mary's mother.
- Tom ve Mary'nin evliliğine Mary'nin annesinin sürekli karışması büyük bir baskı yaratıyordu.
- Marriage and relationships are slavery.
- Evlilik ve ilişkiler köleliktir.
- Her father reluctantly consented to her marriage.
- Onun babası onun evliliğine isteksizce razı oldu.
- Father will never approve of my marriage.
- Babam, evliliğimi asla onaylamayacak.
- We're working on our marriage.
- Evliliğimiz üzerinde çalışıyoruz.
- She was saving herself for marriage.
- Kendini evlilik için saklıyordu.
- Will their marriage work?
- Evlilikleri yürüyecek mi?
- They were having marriage problems.
- Evlilik sorunları yaşıyorlardı.
- Linda claimed she was pregnant to force Dan into marriage.
- Linda, Dan'i evliliğe zorlamak için hamile olduğunu iddia etti.
- For the first time in their chaotic marriage, Dania said no to Fadil.
- Kaotik evliliklerinde ilk kez Dania, Fadıl'a hayır dedi.
- Their marriage was falling apart.
- Evlilikleri ayrı düşüyordu.
- Something must have been really wrong in that marriage.
- O evlilikte bir şey gerçekten yanlış olmalı.
- In marriage there should be equal give and take.
- Evlilikte almak ve vermek eşit olmalıdır.
- Sami's marriage lasted about six years.
- Sami'nin evliliği yaklaşık altı yıl sürmüş.
- Marriage is the main cause of all divorces.
- Evlilik tüm boşanmaların ana nedenidir.
- Tom's anger hurt their marriage.
- Tom'un öfkesi evliliklerine zarar verdi.
- My marriage is over.
- Evliliğim bitti.
- Sami reluctantly gave the OK to end the marriage.
- Sami evliliği sona erdirmek için gönülsüzce onay verdi.
- Tom's new wife is younger than his daughter from his first marriage.
- Tom'un yeni karısı, ilk evliliğinden olan kızından daha genç.
- She wasn't ready for marriage.
- Evliliğe hazır değildi.
- Love alone is not enough for a successful international marriage.
- Aşk tek başına başarılı bir uluslararası evlilik için yeterli değildir.
- I don't want our marriage to end.
- Evliliğimizi sonlandırmak istemiyorum.
- Let's just pretend we have a happy marriage.
- Mutlu bir evliliğimiz varmış gibi davranalım.
- How do you feel about sex before marriage?
- Evlilik öncesi seks hakkında düşünceleriniz nelerdir?
- If you want this marriage to work, you need to choose between spending time with me and working all the time.
- Bu evliliğin yürümesini istiyorsan, benimle vakit geçirmekle sürekli çalışmak arasında bir seçim yapmalısın.
- Layla's marriage was on the rocks.
- Layla'nın evliliği sallantıdaydı.
- It's a marriage that exists only on paper.
- Bu sadece kağıt üzerinde var olan bir evlilik.
- Sami didn't want his marriage to crumble.
- Sami evliliğinin parçalanmasını istemedi.
- Layla knew her marriage was bad.
- Layla evliliğinin kötü olduğunu biliyordu.
- For the first time in their chaotic marriage, Dania said no to Fadil.
- Dania, kaotik evliliklerinde ilk kez Fadıl'a hayır demişti.
- The yoke of marriage is so heavy that it takes two people to carry it – sometimes three.
- Evlilik boyunduruğu o kadar ağırdır ki onu taşımak için iki kişi gerekir, hatta bazen üç.
- Their marriage was falling apart.
- Evlilikleri dağılıyordu.
Show More (88)
|