Tureng - object - İngilizce Türkçe Cümleler

Geçmiş

	İngilizce	Türkçe
1	object	itiraz etmek	v.
	As soon as we in this Parliament object, those objections have to be taken into consideration. Biz bu Parlamento'da itiraz ettiğimiz anda, bu itirazlar dikkate alınmak zorundadır. I shall speak in the form of a question, so that the presidency will not object, with good reason, as it always does. Başkanlığın her zaman yaptığı gibi haklı olarak itiraz etmemesi için soru şeklinde konuşacağım. There is one point in his approach to which I object. Yaklaşımında itiraz ettiğim bir nokta var. Otherwise we should be denied the power to object, which I could quite understand. Aksi takdirde itiraz etme yetkimizin reddedilmesi gerekir ki bunu gayet iyi anlayabilirim. The defense attorney immediately objected. Savunma avukatı hemen itiraz etti. No one objected. Kimse itiraz etmedi. I could've objected, but I didn't. İtiraz edebilirdim ama etmedim. Tom isn't going to object. Tom itiraz etmeyecek. Do you think anyone would object if we did that? Böyle yapsak herhangi birinin itiraz edeceğini düşünüyor musun? Tom isn't going to object. Tom itiraz edecek. I'll just take a bite, if you don't object. Eğer itiraz etmezsen bir parça ısırırım. Do you object? İtiraz ediyor musun? I didn't object. Ben itiraz etmedim. Jack wanted Mary to kill Tom with her own hands, but Mary objected saying she was not ready yet. Jack, Mary'den Tom'u kendi elleriyle öldürmesini istedi ama Mary henüz hazır olmadığını söyleyerek itiraz etti. Jack wanted Mary to kill Tom with her own hands, but Mary objected saying she was not ready yet. Jack, Mary'nin Tom'u kendi elleriyle öldürmesini istedi ama Mary henüz hazır olmadığını söyleyerek itiraz etti. Tom didn't object. Tom itiraz etmedi. I wouldn't object if you wanted to go with her. Onunla gitmek isteseydin, itiraz etmezdim. Tom won't object. Tom itiraz etmez. We objected, but she went out anyway. İtiraz ettik ama yine de dışarı çıktı. I must object. İtiraz etmeliyim. We objected, but she went out anyway. Biz itiraz ettik ama o yine de dışarı gitti. It is surprising that your wife should object. Karının itiraz etmesi şaşırtıcı. Tom objected. Tom itiraz etti. Tom might object. Tom itiraz edebilir. I'll just take a bite, if you don't object. İtiraz etmezsen bir ısırık alacağım. Tom won't object. Tom itiraz etmeyecek. I could have objected, but didn't. İtiraz edebilirdim ama etmedim. Hopefully, no one will object. Umarım kimse itiraz etmez. Did Tom object? Tom itiraz etti mi? You always object when I try to do things my way. Bir şeyleri kendi yöntemimle yapmaya çalıştığımda hep itiraz ediyorsun. I knew Tom wasn't going to object. Tom'un itiraz etmeyeceğini biliyordum. Do you think anyone would object if we did that? Sence bunu yaparsak kimse itiraz eder mi? Show More (29)
2	object	nesne	n.
	There must be objective grounds based on the nature of the object. Nesnenin doğasına dayalı objektif gerekçeler olmalıdır. Each object has six degrees of freedom. Her nesne, altı serbestlik derecesine sahiptir. If the angle is too large, the resulting object will have additional degrees of freedom and move like a slithering snake. Açı çok büyükse, ortaya çıkan nesne ek serbestlik derecelerine sahip olacak ve sürünen bir yılan gibi hareket edecektir. Each object has six degrees of freedom. Her nesnenin altı serbestlik derecesi vardır. If the angle is too large, the resulting object will have additional degrees of freedom and move like a slithering snake. Açı çok büyükse, ortaya çıkan nesne ek serbestlik derecesine sahip olacak ve sürünen bir yılan gibi hareket edecektir. Have you ever seen an unidentified flying object? Hiç tanımlanamayan uçan nesne gördün mü? Can you describe the object? Nesneyi tarif edebilir misiniz? The surface of the peculiar object is fairly rough. Tuhaf nesnenin yüzeyi oldukça pürüzlüdür. Every object tells a story. Her nesne bir hikaye anlatır. I've heard that they've found an extraterrestrial object on the moon. Ayda dünyadışı bir nesne bulduklarını duydum. In English the verb precedes the object. İngilizce'de fiil nesneden önce gelir. It is an extremely useful object. Son derece kullanışlı bir nesne. Every beloved object is the center point of a paradise. Sevilen her nesne bir cennetin merkez noktasıdır. The effect of gravity extends from each object out into space in all directions, and for an infinite distance. Yerçekiminin etkisi her bir nesneden uzaya doğru her yönde ve sonsuz bir mesafe boyunca uzanır. It is an extremely useful object. Bu son derece yararlı bir nesne. What is this object used for? Bu nesne ne için kullanılır? Optical illusion makes the second object look larger than the first. Optik illüzyon, ikinci nesnenin birinciden daha büyük görünmesini sağlar. Space dust may not sound very dangerous, but when even a tiny object is moving many times faster than a bullet, it can cause injury. Uzay tozu kulağa çok tehlikeli gelmeyebilir, ancak küçük bir nesne bile bir mermiden kat kat hızlı hareket ettiğinde yaralanmalara neden olabilir. The surface of the object is fairly rough. Nesnenin yüzeyi oldukça pürüzlü. I want you to utilize that object. O nesneyi kullanmanı istiyorum. Optical illusion makes the second object look larger than the first. Optik yanılsama ikinci nesnenin, ilkinden daha büyük görünmesini sağlar. The effect of gravity extends from each object out into space in all directions, and for an infinite distance. Yer çekimi etkisi her nesneden uzaya doğru her yönde ve sonsuz bir mesafede uzanır. English is an SVO language because the subject comes first, followed by the verb and then the object. İngilizce bir Özne-Yüklem-Nesne dilidir çünkü önce özne, ardından fiil ve sonra nesne gelir. Space dust may not sound very dangerous, but when even a tiny object is moving many times faster than a bullet, it can cause injury. Uzay tozu çok tehlikeli gelmeyebilir ama minik bir nesne bile bir mermiden bir kaç kez daha hızlı hareket ettiğinde yaralanmaya neden olabilir. What is this object used for? Bu nesne ne için kullanılıyor? A tiny object moved in the dark. Küçük bir nesne karanlıkta hareket etti. In English the verb precedes the object. İngilizce'de yüklem nesneden önce gelir. A tiny object moved in the dark. Karanlıkta küçük bir nesne hareket etti. Show More (25)
3	object	cisim	n.
	When we touch an object that is colder than our hand, our finger loses heat and therefore feels cold. Elimizden daha soğuk bir cisme dokunduğumuzda parmağımız ısı kaybeder ve dolayısıyla üşür. Objects in mirror are closer than they appear. Cisimler, aynada gerçekte göründüklerinden daha yakındır. I've heard that they've found an extraterrestrial object on the moon. Ay'da dünya dışı bir cisim bulduklarını duydum. The Sun is the brightest object in the sky. Güneş gökyüzündeki en parlak cisimdir. What happens when an unstoppable force hits an unmovable object? Durdurulamayan bir güç sabit bir cismi vurursa ne olur? I have a foreign object in my left ear. Sol kulağımda yabancı bir cisim var. I have a foreign object in my left ear. Benim sol kulağımda yabancı bir cisim var. The object flew away to the south, giving out flashes of light. Cisim ışık parıltıları saçarak güneye doğru uçtu. After ten months of very hard work, sometimes working through the night in an unheated dome, Clyde Tombaugh discovered an object he named Pluto. On ay süren ve bazen gece boyunca ısıtmasız bir kubbede devam eden çok sıkı bir çalışmanın ardından Clyde Tombaugh Plüton adını verdiği bir cisim keşfetti. Newton discovered that a force is required to change the speed or direction of movement of an object. Newton, bir cismin hızını ya da hareket yönünü değiştirmek için bir kuvvetin gerekli olduğunu keşfetmiştir. Astronomers use Latin for naming celestial objects. Astronomlar gök cisimlerini adlandırmak için Latince kullanırlar. We believed that the object was a UFO (Unidentified Flying Object). Cismin bir UFO (Tanımlanamayan Uçan Cisim) olduğuna inandık. Astronomers use Latin for naming celestial objects. Astronomlar gök cisimlerini adlandırmada Latince kullanır. To give names to celestial objects, astronomers use Latin. Gökbilimciler gök cisimlerine isim vermek için Latince kullanırlar. What happens when an unstoppable force hits an unmovable object? Durdurulamaz bir güç, hareket ettirilemez bir cisme çarparsa ne olur? Have you ever seen an unidentified flying object? Hiç tanımlanamayan uçan bir cisim gördünüz mü? Show More (13)
4	object	amaç	n.
	Thanks to his efforts, he attained his object. Çabaları sayesinde amacına ulaştı. That wasn't my object. Benim amacım o değildi. His main object in life was to become rich. Hayattaki asıl amacı zengin olmaktı. Tell me the object of your plan. Bana planının amacını söyle. His object in traveling to Paris was to meet with the President. Paris'e gitme amacı Başkan'la görüşmekti. His object in life was to become a musician. Hayattaki amacı müzisyen olmaktı. The object of the journey was to visit Grandma. Gezinin amacı, büyükanneyi ziyaret etmekti. The object of the journey was to visit Grandma. Yolculuğun amacı büyükanneyi ziyaret etmekti. His object in life was to become a musician. Yaşamdaki amacı bir müzisyen olmaktı. Show More (6)
5	object	obje	n.
	Secondly, the launch of a study on the traceability of cultural objects. İkinci olarak, kültürel objelerin izlenebilirliğine ilişkin bir çalışmanın başlatılması. Women are not objects. Kadınlar obje değildir. For my summer homework, I'll try to create a big object with milk cartons. Yaz ödevim için süt kartonlarından büyük bir obje yapmaya çalışacağım. Women are not sex objects. Kadınlar cinsel obje değildir. Women are not objects. Kadınlar objeler değiller. Women are not sex objects. Kadınlar cinsel obje değiller. Show More (3)
6	object	karşı çıkmak	v.
	If we want a peaceful life, we cannot help objecting to war. Eğer huzurlu bir hayat istiyorsak, savaşa karşı çıkmamak elimizde değil. Tom objected. Tom karşı çıktı. Mother objects to smoking cigars. Annem puro içilmesine karşı çıkıyor. My mother objects to smoking. Annem sigara içmeye karşı çıkıyor. I didn't object. Karşı çıkmadım. Hopefully, no one will object. İnşallah, hiç kimse karşı çıkmayacak. Show More (3)
7	object	konu	n.
	His case is the object of my written question to the Commission tabled last March. Bu durum, geçen Mart ayında Komisyona verdiğim yazılı soru önergesinin konusunu oluşturmaktadır. His book became an object of criticism. Kitabı eleştiri konusu oldu. His book became an object of criticism. Onun kitabı eleştiri konusu haline geldi. Show More (0)
8	object	hedef	n.
	The object of our criticism is the new anti-terrorism legislation. Eleştirilerimizin hedefi yeni terörle mücadele mevzuatıdır. On the other hand, they advise against military intervention as they know they would be the object of Saddam's revenge. Öte yandan Saddam'ın intikamının hedefi olacaklarını bildikleri için askeri müdahaleye karşı tavsiyelerde bulunuyorlar. Show More (-1)
9	object	maksat	n.
	That wasn't my object. Maksadım bu değildi. Show More (-2)