1 |
oldest |
büyük |
adj. |
|
- The oldest son succeeded in doubling his inheritance.
- Büyük oğlu mirasını ikiye katlamayı başardı.
- Their oldest sister still hasn't gotten married.
- Onların en büyük kız kardeşi henüz evli değil.
- My oldest brother attended the meeting on behalf of our father.
- En büyük ağabeyim toplantıya babamız adına katıldı.
- Tom is Mary's oldest son.
- Tom, Mary'nin en büyük oğlu.
- Tom is the oldest of three children.
- Tom üç kardeşin en büyüğü.
- His oldest son is not married.
- En büyük oğlu evli değil.
- Tom is my oldest son.
- Tom benim en büyük oğlum.
- Mary's oldest son looks just like her husband.
- Mary'nin en büyük oğlu tıpkı onun kocasına benziyor.
- She is not my mother but rather my oldest sister.
- O benim annem değil, en büyük kız kardeşim.
- The oldest brother became a successful trader.
- En büyük erkek kardeş başarılı bir tüccar oldu.
- Tom is Mary's oldest son.
- Tom Mary'nin büyük oğlu.
- My youngest sister is a teacher, my oldest one, a medical doctor.
- En küçük kız kardeşim öğretmen, en büyük kız kardeşim ise tıp doktoru.
- Tom's oldest daughter looks just like Mary.
- Tom'un büyük kızı tıpkı Mary'ye benziyor.
- Tom is the oldest of the three boys.
- Tom üç çocuğun en büyüğüdür.
- Tom is my oldest brother.
- Tom benim en büyük kardeşim.
- Tom is Mary's oldest son, isn't he?
- Tom, Mary'nin en büyük oğlu, değil mi?
- My youngest sister is a teacher, my oldest one, a medical doctor.
- Benim en küçük kız kardeşim bir öğretmendir, en büyük kardeşim ise bir tıp doktorudur.
- The oldest son succeeded in doubling his inheritance.
- En büyük oğul mirasını ikiye katlamayı başardı.
- Tom is the oldest of three children.
- Tom üç çocuğun en büyüğü.
- My oldest brother lives in a small village.
- En büyük ağabeyim küçük bir köyde yaşamaktadır.
- Which one of you is the oldest?
- Hanginiz en büyüğünüz?
- I am the oldest of the three.
- Ben, üç çocuğun en büyüğüyüm.
- Tom is the oldest of the three boys.
- Tom üç çocuğun en büyüğü.
- Tom's oldest daughter isn't married yet.
- Tom'un en büyük kızı henüz evlenmedi.
- Their oldest daughter isn't married yet.
- En büyük kızları henüz evlenmedi.
- Tom's oldest daughter looks just like his wife.
- Tom'un büyük kızı tıpkı karısına benziyor.
- Tom is our oldest child and Mary is the youngest.
- Tom en büyük çocuğumuz ve Mary en küçük.
- Her oldest son is not married.
- En büyük oğlu evli değil.
- I'm the oldest of the students in my class.
- Sınıfımdaki öğrencilerin en büyüğüyüm.
- Tom is the oldest of three children.
- Tom 3 kardeşten en büyüğü.
- Tom's oldest son looks just like him.
- Tom'un en büyük oğlu, tam anlamıyla kendisine benziyor.
- Tom was married to Mary's oldest daughter.
- Tom, Mary'nin en büyük kızıyla evliydi.
- Mary is Tom's oldest child from his third marriage.
- Mary, Tom'un üçüncü evliliğinden olan en büyük çocuğudur.
- I am the oldest of the three.
- Ben, üçünün en büyüğüyüm.
- Tom is John's oldest son.
- Tom, John'un en büyük oğlu.
- Tom definitely had problems with his oldest son.
- Tom'un kesinlikle en büyük oğluyla ilgili sorunları vardı.
- Tom is our oldest child and Mary is the youngest.
- Tom en büyük çocuğumuz, Mary ise en küçüğümüz.
- Their oldest sister still hasn't gotten married.
- En büyük kız kardeşleri hala evlenmedi.
- Mary's oldest son looks a lot like her husband.
- Mary'nin en büyük oğlu kocasına çok benziyor.
- Which of your brothers is the oldest?
- Erkek kardeşlerinizin hangisi en büyük?
- Tom was married to Mary's oldest daughter.
- Tom, Mary'nin en büyük kızı ile evlendi.
- Tom's oldest son wants to be a carpenter.
- Tom'un en büyük oğlu marangoz olmak istiyor.
- Tom definitely had problems with his oldest son.
- Tom'un en büyük oğluyla kesinlikle sorunları var.
- Tom is the oldest of three children.
- Tom üç çocuğun en büyüğüdür.
- Which of your brothers is the oldest?
- Hangi kardeşin en büyük?
- My oldest brother lives in a small village.
- En büyük kardeşim küçük bir köyde yaşıyor.
- He's the oldest son.
- O en büyük oğul.
- Their oldest daughter isn't married yet.
- Onların en büyük kızı henüz evli değil.
- Her oldest son is not married.
- Onun en büyük oğlu evli değil.
- Mary's oldest son looks just like her husband.
- Mary'nin en büyük oğlu tıpkı kocasına benziyor.
- Tom's oldest daughter looks just like Mary.
- Tom'un en büyük kızı tam Mary'ye benziyor.
- Tom's oldest daughter looks a lot like Mary.
- Tom'un büyük kızı Mary'ye çok benziyor.
- Tom's oldest daughter looks just like his wife.
- Tom'un en büyük kızı tıpkı karısına benziyor.
- Mary is Tom's oldest child from his third marriage.
- Mary Tom'un üçüncü evliliğinden olan en büyük çocuğu.
- Tom is the oldest of Mary's three sons.
- Tom, Mary'nin üç oğlundan en büyüğü.
- Tom's oldest daughter isn't married yet.
- Tom'un en büyük kızı henüz evli değil.
- Tom is John's oldest son.
- Tom, John'un en büyük oğludur.
- She is not my mother but my oldest sister.
- O benim annem değil, en büyük kız kardeşimdir.
- Tom's oldest daughter isn't married.
- Tom'un en büyük kızı evli değil.
- She is the oldest of the three sisters.
- O üç kız kardeşin en büyüğü.
- Tom is the oldest of the three brothers.
- Tom üç kardeşin en büyüğü.
- Tom's oldest daughter looks a lot like Mary.
- Tom'un en büyük kızı Mary'ye çok benziyor.
- Tom is our oldest son.
- Tom bizim en büyük oğlumuz.
- He's the oldest son.
- O, en büyük oğul.
- My oldest brother is single.
- En büyük ağabeyim bekar.
- The oldest brother became a successful trader.
- En büyük kardeş başarılı bir tüccar oldu.
- Tom definitely had problems with his oldest son.
- Tom kesinlikle en büyük oğluyla sorunlar yaşadı.
- I'm Tom's oldest son.
- Ben Tom'un en büyük oğluyum.
- Tom's oldest son looks just like him.
- Tom'un en büyük oğlu tıpkı ona benziyor.
- My oldest brother is single.
- En büyük ağabeyim bekardır.
Show More (67)
|
2 |
oldest |
en yaşlı |
adj. |
|
- The oldest workers, who are also the best paid, often pay the price of company exclusion policies.
- En iyi maaşı alan en yaşlı çalışanlar, genellikle şirket dışlama politikalarının bedelini ödemektedir.
- So, now I want to show what very well might be the oldest living thing on the planet.
- Şimdi gezegendeki en yaşlı canlının ne olabileceğini göstermek istiyorum.
- My grandmother is the oldest in this town.
- Büyükannem bu kasabada en yaşlıdır.
- He is unquestionably the oldest man in the village.
- O tartışmasız köydeki en yaşlı adam.
- His oldest son is not married.
- Onun en yaşlı oğlu evli değil.
- I'm the oldest person here.
- Buradaki en yaşlı kişi benim.
- I'm the oldest.
- Ben en yaşlısıyım.
- Tom is the oldest student in our class.
- Tom sınıfımızdaki en yaşlı öğrenci.
- Yumi Ishiyama is the oldest member of Team Lyoko.
- Yumi Ishiyama, Lyoko takımının en yaşlı üyesidir.
- Tom is the oldest of the three brothers.
- Tom üç erkek kardeşten en yaşlısıdır.
- She is the oldest of the three sisters.
- O, üç kız kardeşin en yaşlısıdır.
- Tom and I are the oldest.
- Tom ve ben en yaşlılarıyız.
- Ivy Bean, the oldest user of both Facebook and Twitter, died at 104.
- Facebook ve Twitter'ın en yaşlı kullanıcısı Ivy Bean 104 yaşında öldü.
- He is the oldest of them all.
- İçlerinde en yaşlısı oydu.
- This tree is the tallest and oldest in this forest.
- Bu ağaç, bu ormandaki en uzun ve en yaşlı ağaçtır.
- I'm the oldest.
- En yaşlı benim.
- Tom was the oldest person in the room.
- Odadaki en yaşlı kişi Tom'du.
- Ivy Bean, the oldest user of both Facebook and Twitter, died at 104.
- Hem Facebook'un hem de Twitter'ın en yaşlı üyesi olan Ivy Bean, 104 yaşında öldü.
- Which one of you is the oldest?
- Hanginiz en yaşlı?
- Who's the oldest person you know?
- Tanıdığın en yaşlı kişi kim?
- Tom is the oldest.
- Tom en yaşlı.
- I'm the oldest person here.
- Ben burada en yaşlı kişiyim.
- He's the oldest of my group.
- Grubumun en yaşlısı o.
- I think this is the oldest oak tree on this island.
- Sanırım bu adadaki en yaşlı meşe ağacı bu.
- Tom is unquestionably the oldest person here.
- Tom tartışmasız buradaki en yaşlı kişi.
- Tom was the oldest person in the room.
- Tom odadaki en yaşlı kişiydi.
- Yumi Ishiyama is the oldest member of Team Lyoko.
- Yumi Ishiyama, Lyoko Takımı'nın en yaşlı üyesidir.
- Tom is the oldest of us.
- Tom bizim en yaşlımız.
- Tom was the oldest one in our class.
- Tom sınıfımızın en yaşlısıydı.
- Tom is my oldest son.
- Tom benim en yaşlı oğlum.
- Even though I'm the oldest one here, I'm still pretty young.
- Buradaki en yaşlı kişi olmama rağmen, hala oldukça gencim.
- He's the oldest of my group.
- O, grubumun en yaşlısı.
- Tom is the oldest of the three boys.
- Tom üç oğlanın en yaşlısı.
- Tom is the oldest one in our class.
- Tom sınıfımızdaki en yaşlı kişi.
- Tom is the oldest.
- Tom en yaşlısıdır.
- Tom is the oldest player on our team.
- Tom takımımızdaki en yaşlı oyuncu.
- I'm the oldest one here.
- Buradaki en yaşlı kişi benim.
- Tom is the oldest person here, no question about it.
- Tom buradaki en yaşlı kişidir, buna şüphe yok.
- You're the oldest.
- Sen en yaşlısın.
- I'm the oldest of the students in my class.
- Sınıfımdaki öğrencilerin en yaşlısı benim.
- He is unquestionably the oldest man in the village.
- O şüphesiz köydeki en yaşlı adamdır.
- My grandmother is the oldest in this town.
- Büyükannem bu kasabanın en yaşlısıdır.
- Tom is the oldest of Mary's three sons.
- Tom, Mary'nin üç oğlundan en yaşlısıdır.
- Tom is the oldest of us.
- Tom içimizdeki en yaşlı kişi.
- I'm the oldest of the students in my class.
- Sınıfımdaki öğrencilerin en yaşlısıyım.
Show More (42)
|
3 |
oldest |
en eski |
adj. |
|
- Armenia and Georgia are two of the oldest Christian countries.
- Ermenistan ve Gürcistan en eski iki Hıristiyan ülkedir.
- The Commission bases its evaluations on the latest submitted data, not on the oldest information.
- Komisyon değerlendirmelerini en eski bilgilere değil, en son sunulan verilere dayandırır.
- So, now I want to show what very well might be the oldest living thing on the planet.
- Şimdi de gezegendeki en eski canlı olabilecek şeyi göstermek istiyorum.
- This is one of the oldest schools in Boston.
- Burası Boston'daki en eski okullardan biri.
- You're the oldest.
- Siz en eskisiniz.
- The oldest movie theater in town is being pulled down now.
- Kasabadaki en eski sinema salonu şu anda yıkılıyor.
- Astronomy is one of the oldest sciences.
- Astronomi en eski bilimlerden biridir.
- What are the oldest living animals in the world?
- Dünyada yaşayan en eski hayvanlar hangileridir?
- Sumerian is thought to be the oldest known written language.
- Sümercenin bilinen en eski yazılı dil olduğu düşünülmektedir.
- Bread is the simplest and oldest food in the world.
- Ekmek dünyanın en basit ve en eski yiyeceğidir.
- Astronomy is one of the oldest sciences.
- Gökbilimi en eski bilimlerden biridir.
- That hospital is one of the oldest institutions in the city.
- O hastane şehrin en eski kurumlarından biri.
- Tom is one of my oldest friends.
- Tom benim en eski arkadaşlarımdan biri.
- Peterhouse is the oldest of the 33 colleges of Cambridge.
- Peterhouse Cambridge'in 33 kolejinin en eskisidir.
- It's the oldest trick in the book.
- Bu kitaptaki en eski numara.
- Sumerian is thought to be the oldest known written language.
- Sümercenin bilinen en eski yazılı dil olduğu düşünülüyor.
- The oldest movie theater in town is being pulled down now.
- Kasabadaki en eski sinema salonu şu an yıkılıyor.
- Nijmegen is the oldest city in the Netherlands.
- Nijmegen, Hollanda'nın en eski şehridir.
- It's the oldest building in Boston.
- O, Boston'daki en eski yapıdır.
- Peterhouse is the oldest of the 33 colleges of Cambridge.
- Peterhouse, Cambridge'in 33 kolejinden en eskisidir.
- Trier is the oldest city in Germany.
- Trier, Almanya'daki en eski kenttir.
- The Horyuji is the oldest wooden building in the world.
- Horyuji dünyanın en eski ahşap binasıdır.
- How can you talk that way about your oldest friend?
- En eski arkadaşın hakkında nasıl böyle konuşabilirsin?
- Oxford is one of the oldest universities in the world.
- Oxford, dünyadaki en eski üniversitelerden biridir.
- Trier is the oldest city in Germany.
- Trier, Almanya'nın en eski şehridir.
- Tom fell for the oldest trick in the book.
- Tom kitaptaki en eski numarayı yuttu.
- It's one of the oldest tricks in the book.
- Kitaptaki en eski hilelerden biridir.
- It's the oldest trick in the book.
- Bu, kitaptaki en eski hile.
- Who's your oldest friend?
- En eski arkadaşın kim?
- The Vatican Library is one of the oldest libraries in the world.
- Vatikan Kütüphanesi dünyadaki en eski kütüphanelerden biridir.
- Oxford is one of the oldest universities in the world.
- Oxford dünyanın en eski üniversitelerinden biridir.
- The Vatican Library is one of the oldest libraries in the world.
- Vatikan Kütüphanesi dünyanın en eski kütüphanelerinden biridir.
- Nijmegen is the oldest city in the Netherlands.
- Nijmegen, Hollanda'daki en eski kenttir.
- Tom is one of my oldest friends.
- Tom benim en eski arkadaşlarımdan biridir.
- That hospital is one of the oldest institutions in the city.
- O hastane, kentteki en eski kuruluşlardan biridir.
- Tom is our oldest member.
- Tom bizim en eski üyemiz.
- Some of the oldest Chinese chopsticks date from 1200 B.C.
- En eski Çin yemek çubuklarından bazıları M.Ö. 1200'den kalmadır.
- This is one of the oldest schools in Boston.
- Bu, Boston'daki en eski okullardan biridir.
- Some of the oldest Chinese chopsticks date from 1200 B.C.
- En eski Çin yemek çubuklarından bazıları Milattan Önce 1200 yılına kadar uzanmaktadır.
- It's one of the oldest tricks in the book.
- Bu kitaptaki en eski numaralardan biri.
Show More (37)
|