prejudice - İngilizce Türkçe Cümleler
İngilizce Türkçe
prejudice önyargı n.
  • His decisions were affected by personal prejudices.
  • Kararları şahsi önyargılarından etkileniyordu.
  • They should strictly enforce laws against racial prejudice.
  • Irkçı önyargılara karşı yasaları katı bir şekilde uygulamalılar.
  • Sadly, in this debate that prejudice, I feel, has been reinforced.
  • Ne yazık ki bu tartışmada bu önyargının pekiştirildiğini düşünüyorum.
Show More (25)
prejudice halel getirmek v.
  • We have scrupulously avoided any intervention that might prejudice that expectation.
  • Bu beklentiye halel getirebilecek her türlü müdahaleden titizlikle kaçındık.
  • This is in order to avoid interference or activity liable to prejudice anti-fraud investigations.
  • Bu, sahtecilikle mücadele soruşturmalarına halel getirebilecek müdahale ve faaliyetlerden kaçınmak içindir.
  • It has scrupulously avoided any intervention that might prejudice that expectation.
  • Bu beklentiye halel getirebilecek her türlü müdahaleden titizlikle kaçınmıştır.
Show More (2)
prejudice zayıflatmak v.
  • This false news might prejudice my chances for admission.
  • Bu yalan haber benim kabul alma ihtimalimi zayıflatabilir.
Show More (-2)