|
- You can hold up your hands and ask if you have any questions.
- Ellerinizi kaldırabilir ve sorunuz varsa sorabilirsiniz.
- One major question is that of how we care for rural areas and keep them alive.
- En önemli sorulardan biri de kırsal alanlara nasıl bakacağımız ve onları nasıl canlı tutacağımızdır.
- I note what the honourable Member has said in her supplementary question.
- Sayın Üyenin ek sorusunda söylediklerini not ediyorum.
- The question contained five points, which I will respond to individually.
- Soru beş noktayı içeriyordu, bunlara ayrı ayrı yanıt vereceğim.
- This question has been debated in several national parliaments of the EU.
- Bu soru AB'nin çeşitli ulusal parlamentolarında da tartışılmıştır.
- I think that the message concerning the political importance that this question holds for us has got through.
- Bu sorunun bizim için taşıdığı siyasi öneme ilişkin mesajın yerine ulaştığını düşünüyorum.
- The question is no longer whether, but when, the United States will take part.
- Artık soru ABD'nin katılıp katılmayacağı değil, ne zaman katılacağıdır.
- I was commenting on the Rules of Procedure and the assertions made in the question.
- İçtüzük ve soruda dile getirilen iddialar hakkında yorum yapıyordum.
- My most burning question is, however, why is Turkey doing this; surely there must be some underlying belief?
- Ancak benim en can alıcı sorum, Türkiye'nin bunu neden yaptığı; mutlaka altında yatan bir inanç olmalı değil mi?
- If we consider the recent scandals, the big question is whether the Commission would have been able to prevent them.
- Son skandalları göz önünde bulundurursak, asıl soru Komisyon'un bunları önleyip önleyemeyeceğidir.
- If he is in a position to shed any light on this question, I would be happy to hear his view.
- Bu soruya ışık tutabilecek bir konumda ise, görüşlerini duymaktan mutluluk duyarım.
- The Community must achieve a well-balanced solution to the different aspects of this question.
- Topluluk, bu sorunun farklı yönlerine dengeli bir çözüm getirmelidir.
- Finally, I have one further question.
- Son olarak, bir sorum daha var.
- Finally, I should like to respond to the most fundamental question which has been repeatedly raised here.
- Son olarak burada tekrar tekrar gündeme getirilen en temel soruya yanıt vermek istiyorum.
- The question is what will farmers and consumers do about this?
- Asıl soru şu ki, çiftçiler ve tüketiciler bu konuda ne yapacak?
- Such is my first important question in this context.
- Bu bağlamda benim ilk önemli sorum budur.
- The only question is how best to implement it.
- Tek sorun bunun en iyi nasıl uygulanacağıdır.
- That is simply a question that I am throwing out into the room for the benefit of these countries.
- Bu sadece bu ülkelerin faydalanması için sorduğum bir sorudur.
- The fateful question the UN system has to address is the conflict I mentioned at the beginning.
- BM sisteminin ele alması gereken vahim soru, başlangıçta bahsettiğim çatışmadır.
- This is where the whole question of the infringement procedure comes in.
- İhlal prosedürüne ilişkin tüm soru da burada ortaya çıkmaktadır.
- The question now arises as to how we manage water shortages and water pollution.
- Şimdi su kıtlığını ve su kirliliğini nasıl yöneteceğimiz sorusu ortaya çıkıyor.
- Please submit your question to the Commission.
- Lütfen sorunuzu Komisyon'a iletiniz.
- I think I have tabled this question to you and also a whole host of journalists have asked you this.
- Sanırım bu soruyu size yönelttim ve birçok gazeteci de bunu size sordu.
- The Commission evaded the question by referring to the disproportionate handling charges.
- Komisyon, orantısız taşıma ücretlerine atıfta bulunarak soruyu geçiştirmiştir.
- So the question is, how can we manage the problem better?
- Asıl soru, bu sorunu nasıl daha iyi yönetebiliriz?
- There are so many interested parties involved in a question like this.
- Böyle bir soruyla ilgilenen o kadar çok taraf var ki.
- The question you are asking is whether the Commission is going to present specific legislative proposals.
- Sorduğunuz soru, Komisyon'un belirli yasa teklifleri sunup sunmayacağıdır.
- This is a very pertinent question.
- Bu çok yerinde bir soru.
- We are in some danger of begging the question.
- Soruyu geçiştirme tehlikesiyle karşı karşıyayız.
- I shall answer the last part of the question first.
- Önce sorunun son kısmına cevap vereceğim.
- Thank you for drawing attention to what this question is about.
- Bu sorunun ne hakkında olduğuna dikkat çektiğiniz için teşekkür ederim.
- Finally I have a question about the European Fund for Refugees that was mentioned.
- Son olarak, bahsi geçen Avrupa Mülteci Fonu hakkında bir sorum olacak.
- It also, of course, finds indirect expression in the question.
- Bu da elbette soruda dolaylı bir ifade bulmaktadır.
- During the February part-session, it was decided to cancel Question Time.
- Şubat ayındaki yarı oturumda Soru Saati'nin iptal edilmesine karar verildi.
- The question is concerned with intellectual property rights and access to medicines.
- Soru, fikri mülkiyet hakları ve ilaçlara erişim ile ilgilidir.
- I apologise for taking up more time, but I did not receive an answer to my question.
- Daha fazla zaman aldığım için özür dilerim, ancak soruma bir cevap alamadım.
- I think there were two parts to your question.
- Sorunuzun iki kısmı olduğunu düşünüyorum.
- I think that, from what I have said, I have already replied to this question.
- Söylediklerimden yola çıkarak bu soruya zaten cevap verdiğimi düşünüyorum.
- It is an important question because this is the first time Parliament has been consulted on measures of this kind.
- Bu önemli bir sorudur çünkü bu tür tedbirler konusunda Parlamento'ya ilk kez danışılmaktadır.
- I have a question for the Commission.
- Benim Komisyon'a bir sorum var.
- The question is, does the Agenda remain constant or does it absorb new factors over the course of time?
- Asıl soru şu: Gündem sabit mi kalıyor yoksa zaman içerisinde yeni faktörleri de içine alıyor mu?
- Then people want an answer to the question whether we will be able to fight the unemployment that is now threatening us.
- O zaman insanlar şu anda bizi tehdit eden işsizlikle mücadele edip edemeyeceğimiz sorusuna bir cevap istiyorlar.
- I am sorry to say that the question must therefore lapse.
- Üzülerek belirtmeliyim ki, bu nedenle soru geçersiz sayılmalıdır.
- This is the question I should like to put to the Commission.
- Komisyon'a yöneltmek istediğim soru budur.
- Europe is, after all, about unity in diversity, and so I would like to put the following question.
- Avrupa her şeyden önce çeşitlilik içinde birliktir ve bu nedenle aşağıdaki soruyu yöneltmek istiyorum.
- You are, of course, quite right to keep reverting to this question.
- Elbette bu soruya dönüp durmakta son derece haklısınız.
- These patents highlight a technical question deriving from the field of patent law.
- Bu patentler, patent hukuku alanından kaynaklanan teknik bir soruyu vurgulamaktadır.
- I would like to start my additional question with the Tibetan greeting, which betokens peace and happiness.
- Ek soruma barış ve mutluluğu ifade eden Tibet selamıyla başlamak istiyorum.
- I very much respect your enthusiasm for debating and explaining the facts, but this is a Question Time.
- Tartışma ve gerçekleri açıklama konusundaki hevesinize büyük saygı duyuyorum, ancak bu bir Soru Zamanı.
- To put the question again?
- Soruyu tekrar sormak gerekirse?
- I would like to say a few words about the reason for this question and for its urgency.
- Bu sorunun nedeni ve aciliyeti hakkında birkaç söz söylemek istiyorum.
- This question relates to the testing of cosmetics on animals and considering the issue in the context of the WTO.
- Bu soru, kozmetiklerin hayvanlar üzerinde test edilmesi ve konunun DTÖ bağlamında değerlendirilmesi ile ilgilidir.
- This question will therefore have to be put to the Committee at the appropriate time.
- Bu nedenle bu sorunun uygun bir zamanda Komite'ye yöneltilmesi gerekecektir.
- Whether there are more nations is a different question.
- Başka ulusların olup olmadığı farklı bir sorudur.
- The question in terms of this bloc is whether to develop the ratification procedures.
- Bu blok açısından soru, onaylama prosedürlerinin geliştirilip geliştirilmeyeceğidir.
- The honourable Member's third question is almost identical to his first.
- Sayın Üyenin üçüncü sorusu ilk sorusuyla neredeyse aynıdır.
- The third question related to whether Belgium and Germany have been treated unequally.
- Üçüncü soru Belçika ve Almanya'ya eşit muamele yapılıp yapılmadığıyla ilgiliydi.
- The question is how we can achieve these objectives.
- Asıl soru, bu hedeflere nasıl ulaşabileceğimizdir.
- Which brings us to the question what these guidelines actually mean for government institutions.
- Bu da bizi bu kılavuz ilkelerin devlet kurumları için gerçekte ne anlama geldiği sorusuna getiriyor.
- In my view, and I say this quite clearly, the question is ideologically motivated rather than solution-focused.
- Benim görüşüme göre, ki bunu açıkça söylüyorum, bu soru çözüm odaklı olmaktan ziyade ideolojik motivasyonludur.
- There is still one question that has not yet been resolved.
- Henüz çözüme kavuşturulmamış bir soru var.
- But the question is under what conditions and with what financial resources.
- Ancak asıl soru, hangi koşullar altında ve hangi mali kaynaklarla.
- Please submit your question to the Commission.
- Lütfen sorunuzu Komisyona iletiniz.
- We take note of your statement, which is not a question.
- Bir soru olmayan ifadenizi not alıyoruz.
- This is the real question which, at the same time, sets out the limit of this debate.
- Bu, aynı zamanda bu tartışmanın sınırını da ortaya koyan gerçek sorudur.
- But the question is, what kind of a future?
- Ama soru şu ki nasıl bir gelecek?
- The question that arises, however, is that of how this is to take place.
- Ancak ortaya çıkan soru, bunun nasıl gerçekleşeceğidir.
- This question covers several individual matters.
- Bu soru birkaç ayrı konuyu kapsamaktadır.
- This is Question Time and concerns questions to the Council.
- Şu an Soru-Yanıt Bölümüdür ve Konsey'e yöneltilen sorularla ilgilidir.
- The only substantial question that has arisen is the legislative basis.
- Ortaya çıkan tek önemli soru, yasama dayanağıdır.
- The second part of the question relates to the new World Anti-Doping Code.
- Sorunun ikinci kısmı yeni Dünya Anti-Doping Kodu ile ilgilidir.
- We will dedicate approximately one hour and fifteen minutes to Question Time.
- Yaklaşık bir saat on beş dakikayı Soru Zamanına ayıracağız.
- I would also remind all of you that this is Question Time, not Statement Time or General Debate Time.
- Ayrıca hepinize bunun Soru Zamanı olduğunu, Açıklama Zamanı ya da Genel Tartışma Zamanı olmadığını hatırlatmak isterim.
- The question is whether the Member States are providing sufficient information.
- Soru, Üye Devletlerin yeterli bilgi sağlayıp sağlamadıklarıdır.
- Unless this question is answered, we are only treating the symptoms while the problem continues to spread insidiously.
- Bu soru cevaplanmadığı sürece, sorun sinsice yayılmaya devam ederken sadece semptomları tedavi etmiş oluruz.
- Can you please briefly repeat the question you have just put?
- Az önce sorduğunuz soruyu kısaca tekrar edebilir misiniz?
- I hope that Parliament will give its support to finding a solution to this question of the staff expenses for 2003.
- Parlamentonun 2003 yılı personel giderlerine ilişkin bu soruna bir çözüm bulunmasına destek vereceğini umuyorum.
- The last point refers to the question of the implications for enlargement.
- Son nokta, genişlemenin ne gibi sonuçlar doğuracağı sorusuyla ilgilidir.
- This question will be settled in the implementing provisions.
- Bu soru uygulama hükümlerinde çözüme kavuşturulacaktır.
- That was not a question; it was a campaign speech.
- Bu bir soru değildi; bir kampanya konuşmasıydı.
- My question has been partially answered, President-in-Office, because you talked about the current recommendation.
- Sorum kısmen cevaplanmış oldu, Dönem Başkanı, çünkü mevcut tavsiye kararından bahsettiniz.
- Mr Posselt, the short answer to your question is no.
- Sayın Posselt, sorunuzun kısa cevabı hayır.
- That is a question I have been in no position to obtain a clear answer to.
- Bu soruya net bir yanıt verebilecek durumda değilim.
- According to the Rules of Procedure, you have reformulated your question.
- İçtüzüğe göre, sorunuzu yeniden formüle ettiniz.
- I do not think that we have settled this question properly, and we shall have to think about it in terms of procedure.
- Bu soruyu doğru bir şekilde çözdüğümüzü düşünmüyorum ve bunu prosedür açısından düşünmemiz gerekecek.
- I should also like to add that what the question says is false in certain respects.
- Ayrıca soruda söylenenlerin bazı açılardan yanlış olduğunu da eklemek isterim.
- I respond to the honourable Member's well-intentioned question in that way.
- Sayın Üyenin iyi niyetli sorusuna bu şekilde yanıt veriyorum.
- This is the question to which I would like a specific answer.
- Belirli bir cevap istediğim soru budur.
- However, I have a fundamental question.
- Bununla birlikte, temel bir sorum var.
- The question is what is most efficient, what is most cost-effective?
- Soru şu ki, en verimli olan, en uygun maliyetli olan nedir?
- This question remains unanswered because this issue has not been solved for current EU Member States either.
- Bu soru cevapsız kalmaktadır çünkü bu mesele mevcut AB Üye Devletleri için de çözüme kavuşturulmamıştır.
- This question was developed entirely within their committee.
- Bu soru tamamen kendi komiteleri bünyesinde geliştirilmiştir.
- I have a question for the Commission.
- Komisyon'a bir sorum olacak.
- Like them, I am particularly concerned by one question.
- Onlar gibi ben de özellikle bir sorudan endişe duyuyorum.
- That is my supplementary question.
- Bu benim ek sorum.
- I hope that this answers the question of what the Council intends to do to establish the social summit.
- Umarım bu, Konsey'in sosyal zirveyi kurmak için ne yapmayı planladığı sorusunu yanıtlar.
- It is a very delicate question and a very controversial one.
- Bu çok hassas bir soru ve çok tartışmalı bir konu.
- My question concerns the remaining problems, as mentioned by the President-in-Office of the Council.
- Benim sorum, Konsey Dönem Başkanı tarafından da dile getirildiği üzere, geriye kalan sorunlarla ilgilidir.
- I would just like to raise the question of how this will affect flows of capital in Europe.
- Ben sadece bunun Avrupa'daki sermaye akışını nasıl etkileyeceği sorusunu gündeme getirmek istiyorum.
- That is the right place for that question to be raised.
- Bu sorunun gündeme getirilmesi için doğru yer orasıdır.
- The remaining question is how all this is to be funded?
- Geriye kalan soru ise tüm bunların nasıl finanse edileceği?
- This question is still hanging over the market somewhat.
- Bu soru hala bir şekilde piyasanın üzerinde asılı duruyor.
- My question to you is this.
- Size sorum şu.
- As I see it, question time has again been deferred and shortened.
- Gördüğüm kadarıyla soru süresi yine ertelendi ve kısaltıldı.
- This is a very broad question and I trust that the President-in-Office of the Council will be able to summarise.
- Bu çok geniş bir soru ve Konsey Dönem Başkanının bu soruyu özetleyebileceğine inanıyorum.
- I would therefore urge that the question be put to the Commission.
- Bu nedenle sorunun Komisyona yöneltilmesini talep ediyorum.
- My question referred to a referendum on the establishment of democracy.
- Benim sorum demokrasinin kurulmasına ilişkin bir referanduma atıfta bulunuyordu.
- The Council has taken note but is not going to reply to this question.
- Konsey not aldı ancak bu soruya cevap vermeyecek.
- This is also an important question for the Council and the Commission.
- Bu aynı zamanda Konsey ve Komisyon için de önemli bir sorudur.
- The question is, who produces these substances and how can they get into the European Union?
- Soru şu ki, bu maddeleri kim üretiyor ve Avrupa Birliği'ne nasıl girebiliyor?
- I hope that this answers the question of what the Council intends to do to establish the social summit.
- Umarım bu, Konsey'in sosyal zirveyi kurmak için ne yapmayı planladığı sorusuna cevap verir.
- Now for the question of whether we are going too far.
- Şimdi çok ileri gidip gitmediğimiz sorusuna gelelim.
- It is a good question.
- Bu iyi bir soru.
- It is also partly a question of what kind of agricultural and food policy we are to have.
- Bu aynı zamanda kısmen ne tür bir tarım ve gıda politikasına sahip olacağımızla ilgili bir sorudur.
- I can well understand why the rapporteur is asking this question.
- Raportörün bu soruyu neden sorduğunu çok iyi anlayabiliyorum.
- The question concerns the impact of the WTO disputes settlement procedure on small- and medium-sized undertakings.
- Soru, DTÖ anlaşmazlıkların çözümü prosedürünün küçük ve orta ölçekli işletmeler üzerindeki etkisiyle ilgilidir.
- In this context there is one specific question I would like to ask the President of the Commission.
- Bu bağlamda Komisyon Başkanı'na sormak istediğim özel bir soru var.
- The President-in-Office of the Council may judge whether she has sufficiently replied to the question.
- Konsey Dönem Başkanı, soruya yeterince cevap verip vermediğine karar verebilir.
- I should like to put one question to the Presidency, however.
- Bununla birlikte, Başkanlığa bir soru yöneltmek istiyorum.
- Mr van Velzen has sent me a written question on the auctions.
- Bay van Velzen bana açık artırmalarla ilgili yazılı bir soru gönderdi.
- This fundamental question relates to the whole role of the first pillar.
- Bu temel soru birinci sütunun tüm rolüyle ilgilidir.
- I am sure that many members will feel that this question is not relevant, but I think it is.
- Eminim ki pek çok üye bu sorunun konuyla ilgisi olmadığını düşünecektir ama bence ilgisi var.
- I am simply talking about following the order of Question Time in this Chamber.
- Ben sadece bu Meclisteki Soru Saati düzenini takip etmekten bahsediyorum.
- I believe, therefore, that this question remains open.
- Bu nedenle bu sorunun hala açık olduğuna inanıyorum.
- Mr Linkohr, although it was not a question, you nevertheless made a very helpful statement!
- Sayın Linkohr, bu bir soru olmamasına rağmen yine de çok faydalı bir açıklama yaptınız!
- It is raising the question of whether we want European suffrage.
- Avrupa'da oy hakkı isteyip istemediğimiz sorusunu gündeme getiriyor.
- We accept the logical reason that you have given, but I have to ask you a further question.
- Sunduğunuz mantıklı gerekçeyi kabul ediyoruz ancak size bir soru daha sormam gerekiyor.
- Of course, I will answer any question which you may ask me on this subject.
- Elbette, bu konuda bana sorabileceğiniz her türlü soruyu yanıtlayacağım.
- The question is concerned with intellectual property rights and access to medicines.
- Bu soru fikri mülkiyet hakları ve ilaçlara erişim ile ilgilidir.
- For ten years, this question has been blocked by individual governments.
- On yıl boyunca bu soru hükümetler tarafından engellenmiştir.
- This is a question from the people on the spot.
- Bu, olay yerindeki insanlardan gelen bir sorudur.
- I should like finally to emphasise that I well understand why this question has been asked.
- Son olarak bu sorunun neden sorulduğunu çok iyi anladığımı vurgulamak isterim.
- Portugal's 4.1% deficit in 2001 raised the question of the possible suspension of funding.
- Portekiz'in 2001 yılındaki %4.1'lik açığı, fonun askıya alınabileceği sorusunu gündeme getirmiştir.
- I welcome your reference to this question in Amendment No 37.
- Değişiklik No 37'de bu soruya atıfta bulunmanızı memnuniyetle karşılıyorum.
- This is the question I should like to put to the Commission.
- Komisyon'a yöneltmek istediğim soru da bu.
- I should like to have an answer to that question.
- Bu soruya bir cevap almak isterim.
- At any rate, your supplementary question does not reflect what I said.
- Her halükarda, ek sorunuz benim söylediklerimi yansıtmamaktadır.
- A very interesting point in this communication is the question how we can develop the prevention culture.
- Bu iletişimde çok ilginç bir nokta da önleme kültürünü nasıl geliştirebileceğimiz sorusudur.
- I was not of course asked about this in the written question.
- Yazılı soru önergesinde elbette bu konu bana sorulmadı.
- The question of where the secretariat should be located needs to be given thorough consideration.
- Sekretaryanın nerede konumlandırılması gerektiği sorusu etraflıca düşünülmelidir.
- You know that the question cannot be put again, but, since it is a point of order, I would ask you to be brief.
- Sorunun tekrar sorulamayacağını biliyorsunuz, ancak bu bir emir meselesi olduğu için sizden kısa olmanızı rica ediyorum.
- The answer to your question is yes.
- Sorunuzun cevabı evet.
- That also helps to answer the question of whether there will be any retroactive effect in this area.
- Bu aynı zamanda bu alanda geriye dönük herhangi bir etki olup olmayacağı sorusuna da cevap vermeye yardımcı olmaktadır.
- There was a question about the exclusion of asbestos cement.
- Asbestli çimentonun hariç tutulmasıyla ilgili bir soru vardı.
- Mr Casaca has the floor for a supplementary question.
- Sayın Casaca ek bir soru için söz aldı.
- As the author is not present, Question No 51, 52 and 53 lapses.
- Soru sahibi burada bulunmadığı için 51, 52 ve 53 numaralı sorular geçersizdir.
- As you know, this question relates to decisions concerning several agencies.
- Bildiğiniz gibi bu soru birkaç kurumu ilgilendiren kararlarla ilgilidir.
- The question of the transparency of costs is raised again and again.
- Maliyetlerin şeffaflığı sorusu tekrar tekrar gündeme getirilmektedir.
- Question time to the Commission will follow at 6 p.m.
- Saat 18:00'de Komisyon'a yönelik soru-yanıt bölümü başlayacaktır.
- My question concerns what the plans look like for the years ahead.
- Benim sorum önümüzdeki yıllar için planların ne olduğuyla ilgili.
- Mr de Miguel, I would like to apologise for the late start to Question Time.
- Sayın de Miguel, Soru Zamanına geç başladığım için özür dilerim.
- I wish to begin by thanking the honourable Member for his question.
- Sözlerime Sayın Üyeye sorusu için teşekkür ederek başlamak istiyorum.
- The question you touched on in connection with relative stability is an altogether different matter.
- Göreli istikrar ile bağlantılı olarak değindiğiniz soru tamamen farklı bir konudur.
- This brings us to the central question of enforcement and monitoring.
- Bu da bizi temel soru olan uygulama ve izleme konusuna getiriyor.
- This question has already been broached here more than once.
- Bu soru burada birden fazla kez gündeme getirilmiştir.
- This raises the question as to how this will affect the ECB's current monetary policy.
- Bu durum ECB'nin mevcut para politikasını nasıl etkileyeceği sorusunu gündeme getirmektedir.
- A second supplementary question concerns the coordinator of the Sensus programme.
- İkinci bir ek soru Sensus programının koordinatörü ile ilgilidir.
- Global warming is the most important question.
- Küresel ısınma en önemli sorudur.
- The President-in-Office of the Council does not consider it appropriate to reply to the following question.
- Konsey Dönem Başkanı aşağıdaki soruya cevap vermeyi uygun görmemektedir.
- That is clear, but this question has been allowed.
- Bu açık ama bu soruya izin verildi.
- The question is whether this long wait is desirable.
- Soru, bu uzun bekleyişin arzu edilip edilmediğidir.
- My question will be very brief.
- Sorum çok kısa olacak.
- The third question is what the consequences are.
- Üçüncü soru ise sonuçların ne olacağıdır.
- We will begin the final part of Question Time.
- Soru Zamanının son bölümüne başlayacağız.
- Please allow me to put this question to you again in today's climate.
- Lütfen bu soruyu günümüz koşullarında size tekrar sormama izin verin.
- I am ready to pass this question to my colleagues.
- Bu soruyu meslektaşlarıma yöneltmeye hazırım.
- These are real problems, but if we do not see a credible answer to this question emerging, nothing else will ever work.
- Bunlar gerçek sorunlar, ancak bu soruya güvenilir bir cevap bulunmazsa başka hiçbir şey işe yaramayacaktır.
- As the authors are not present, Question Nos 44, 45 and 46 lapse.
- Yazarlar hazır bulunmadığından 44, 45 ve 46 numaralı sorular geçersizdir.
- The second reason for our question was of course to get the plans for reform moving.
- Sorumuzun ikinci nedeni elbette reform planlarını harekete geçirmekti.
- Many interventions referred to the question of the Commission’s composition.
- Birçok müdahale Komisyon'un yapısına ilişkin soruya atıfta bulundu.
- The institutional question is also addressed in the report.
- Raporda kurumsal sorun da ele alınmaktadır.
- My question follows that one.
- Benim sorum da bunu takip ediyor.
- The question then arises as to what Europe can do about this.
- Ardından Avrupa'nın bu konuda ne yapabileceği sorusu ortaya çıkmaktadır.
- The question of war or peace lies in Iraq's own hands.
- Savaş mı barış mı sorusu Irak'ın kendi elindedir.
- The question is only that of where and when it will occur and with what intensity.
- Sorun sadece bunun nerede, ne zaman ve hangi yoğunlukta gerçekleşeceğidir.
- We need to take this task in both hands, and I think that this oral question can contribute to that.
- Bu görevi iki elimizle üstlenmemiz gerekiyor ve bu sözlü sorunun buna katkıda bulunabileceğini düşünüyorum.
- Normally a follow-up question is answered, and a follow-up question to Question No 14 has just now been answered.
- Normalde bir takip sorusu cevaplanır ve 14 numaralı sorunun takip sorusu şimdi cevaplanmıştır.
- This brings us to the central question of enforcement and monitoring.
- Bu da bizi uygulama ve izleme konusundaki temel soruna getiriyor.
- I would like to see this question investigated.
- Bu sorunun araştırıldığını görmek isterim.
- The question I am asking is whether the Erika package is sufficient.
- Benim sorduğum soru Erika paketinin yeterli olup olmadığıdır.
- The Commission will have to try to answer this question during the current debate on the common fisheries policy.
- Komisyon, ortak balıkçılık politikasına ilişkin mevcut tartışmalar sırasında bu soruyu yanıtlamaya çalışacaktır.
- My reply to the question of when a final decision will be taken is that it depends on when the Member States agree.
- Nihai kararın ne zaman alınacağı sorusuna cevabım, bunun Üye Devletlerin ne zaman mutabık kalacağına bağlı olduğudur.
- I believe this question at least deserves your attention.
- Bu sorunun en azından sizin ilginizi hak ettiğine inanıyorum.
- The fundamental question arises as to whether we want to depart from this practice.
- Bu uygulamadan ayrılmak isteyip istemediğimiz temel bir soru olarak ortaya çıkmaktadır.
- The question contains a suggestion that the situation is extremely serious across Europe.
- Soru, durumun Avrupa genelinde son derece ciddi olduğuna dair bir öneri içeriyor.
- Mr Färm had also addressed the question of whether an understanding might already be reached on these.
- Bay Färm ayrıca bu konuda bir anlaşmaya varılıp varılamayacağı sorusuna da değinmiştir.
- The third question is that of urban development planning.
- Üçüncü soru ise kentsel gelişim planlamasıdır.
- First there is the question, do we need a fleet policy or not?
- Öncelikle bir filo politikasına ihtiyacımız var mı yok mu sorusu var.
- The question arises of whether the top notch on this yardstick will ever be reached.
- Bu kıstasta en üst çıtaya ulaşılıp ulaşılamayacağı sorusu ortaya çıkmaktadır.
- Phosphates are the key question buried inside this proposal.
- Fosfatlar, bu teklifin içinde gömülü olan kilit sorudur.
- We are in favour of including the other five greenhouse gases, although measurement is an important question.
- Ölçümü önemli bir soru olmakla birlikte, diğer beş sera gazının da dahil edilmesinden yanayız.
- However, I should like to make one comment and raise one question.
- Ancak bir yorum yapmak ve bir soruyu gündeme getirmek istiyorum.
- Therefore he has failed to honour and respect this House by giving a direct answer to a direct question.
- Bu nedenle doğrudan bir soruya doğrudan bir cevap vererek bu Meclisi onurlandırmayı ve saygı göstermeyi başaramamıştır.
- As I point out in my question, one to two days, and not one to two hours, need to be devoted to the subject.
- Sorumda da belirttiğim gibi, bu konuya bir iki saat değil, bir iki gün ayrılması gerekmektedir.
- I did not notice that question in your statement.
- İfadenizde bu soruyu fark etmedim.
- Naturally, the all-important question is; what future does Kosovo have within Yugoslavia?
- Hâliyle en önemli soru şudur; Kosova'nın Yugoslavya içinde nasıl bir geleceği olacaktır?
- Those are the reasons for my question.
- Sorumun gerekçeleri bunlardır.
- I trust that his colleague will pass my question on to him.
- Meslektaşının sorumu kendisine ileteceğine inanıyorum.
- Is an urgent matter because the New Delhi Conference, to which the question refers, is now beginning.
- Acil bir konu çünkü sorunun atıfta bulunduğu Yeni Delhi Konferansı şu anda başlıyor.
- This question is not restricted to aviation.
- Bu soru havacılıkla sınırlı değildir.
- However, in my view the most important question is missing.
- Ancak bana göre en önemli soru eksik.
- The question is, whether the Netherlands, Sweden, Germany and Great Britain are to be added to the list.
- Soru, Hollanda, İsveç, Almanya ve Büyük Britanya'nın da listeye eklenip eklenmeyeceğidir.
- The question therefore arises - should it be labelled as GM or not?
- Bu nedenle şu soru ortaya çıkıyor: GM olarak etiketlenmeli mi, etiketlenmemeli mi?
- We shall, therefore, proceed to the following question.
- Bu nedenle bir sonraki soruya geçiyoruz.
- I have a question for the President-in-Office.
- Görevdeki Başkan'a bir sorum var.
- There may also be a question of the legal basis.
- Yasal dayanak konusunda da bir soru olabilir.
- The question is whether the late entry into force of some of the programmes adopted actually has anything to do with it.
- Soru, kabul edilen bazı programların geç yürürlüğe girmesinin gerçekten bununla bir ilgisi olup olmadığıdır.
- The crucial question to Turkey is always, what has actually changed?
- Türkiye için can alıcı soru her zaman şudur: Gerçekte ne değişti?
- Yet again, however, you fail or you are unwilling to understand the thrust of the latter part of my question.
- Ancak yine de sorumun ikinci kısmının özünü anlamadınız ya da anlamak istemediniz.
- The second important question is the voluntary basis for the system.
- İkinci önemli soru ise sistemin gönüllülük esasına dayanmasıdır.
- The question has been put to us, and this is our answer.
- Bu soru bize yöneltildi ve işte cevabımız.
- The question of how to guarantee sustainable fisheries in the Mediterranean is, without doubt, a very important one.
- Akdeniz'de sürdürülebilir balıkçılığın nasıl garanti altına alınacağı sorusu şüphesiz çok önemli bir sorudur.
- My question is whether this is to do with a new strategy.
- Benim sorum bunun yeni bir strateji ile ilgili olup olmadığı.
- So there would have been time enough for Question Time.
- Böylece Soru-Cevap Bölümü için yeterince zamanımız olacaktı.
- In response to a written question from me, the Member States have rejected it.
- Benden gelen yazılı bir soruya cevaben, Üye Devletler bunu reddetti.
- That is why I put the question.
- Soruyu bu nedenle yöneltiyorum.
- Question Nos 38, 39 and 40 will be replied to in writing.
- 38, 39 ve 40 numaralı sorulara yazılı olarak cevap verilecektir.
- On those occasions, the Council spent the night here and Question Time was held in the night sitting.
- Bu vesilelerle Konsey geceyi burada geçirdi ve gece oturumunda Soru Zamanı gerçekleştirildi.
- The question is knowing how to incorporate it.
- Asıl soru bunu nasıl dahil edeceğinizi bilmektir.
- But my question is, then, whether the agreements for classifying airports apply worldwide?
- Ancak benim sorum, havalimanlarının sınıflandırılmasına ilişkin anlaşmaların dünya çapında geçerli olup olmadığıdır?
- I am simply talking about following the order of Question Time in this Chamber.
- Ben sadece bu Mecliste Soru Saati düzenini takip etmekten bahsediyorum.
- May I begin by expressing my disappointment that the people who have drafted this question are not here.
- Bu soruyu hazırlayan kişilerin burada olmamasından duyduğum hayal kırıklığını ifade ederek başlayabilir miyim.
- I would like to put a question to you.
- Size bir soru yöneltmek istiyorum.
- We look forward to seeing you next month for Question Time, after the holiday.
- Tatilden sonra gelecek ay Soru Zamanı'nda görüşmek üzere.
- In any event, it is a supplementary question.
- Her halükarda, bu tamamlayıcı bir sorudur.
- I also believe that I answered this question on that occasion.
- Bu soruya o vesileyle cevap verdiğime de inanıyorum.
- Perhaps it will be possible to give an answer to this question as well.
- Belki bu soruya da bir cevap vermek mümkün olabilir.
- I am a loyal customer of question time, I therefore prepare my questions.
- Ben soru zamanının sadık bir müşterisiyim, bu nedenle sorularımı hazırlıyorum.
- This document does not contain any references to the subject raised in the question.
- Bu belge, soruda dile getirilen konuya ilişkin herhangi bir atıf içermemektedir.
- Question No 16 has been withdrawn.
- Soru No 16 geri çekilmiştir.
- The question therefore is whether the outcome of the vote today reflects Parliament's views.
- Dolayısıyla asıl soru, bugünkü oylamanın sonucunun Parlamento'nun görüşlerini yansıtıp yansıtmadığıdır.
- First, I want to express my gratitude for this question.
- Öncelikle bu soru için teşekkürlerimi ifade etmek istiyorum.
- I would ask you not to raise any more, as there is a second supplementary question.
- İkinci bir ek soru olduğu için daha fazla gündeme getirmemenizi rica ediyorum.
- Then there is, of course, the question whether poverty in Europe is the same as poverty in the developing world.
- Bir de tabii ki Avrupa'daki yoksulluğun gelişmekte olan ülkelerdeki yoksullukla aynı olup olmadığı sorusu var.
- This question is directed both to us and to our parliaments.
- Bu soru hem bize hem de parlamentolarımıza yöneltilmiştir.
- Liberalisation will produce all its benefits only if we have first provided a definite answer to this question.
- Liberalleşme, ancak bu soruya kesin bir yanıt verdiğimiz takdirde tüm faydalarını üretecektir.
- However, you will see that my question was submitted at the end of February.
- Bununla birlikte, sorumun Şubat ayının sonunda gönderildiğini göreceksiniz.
- The question was which foods should be allowed to be irradiated in the European Union?
- Soru şuydu: Avrupa Birliği'nde hangi gıdaların ışınlanmasına izin verilmeliydi?
- Mr Rübig, your supplementary question.
- Bay Rübig, ek sorunuz.
- To put the question again?
- Soruyu tekrar sormak ister misiniz?
- When discussions take place between institutions, that is a good question to raise in that context.
- Kurumlar arasında tartışmalar yapıldığında, bu bağlamda sorulması gereken iyi bir sorudur.
- And the first political question of course is why are we not doing the same in Europe?
- Ve tabii ki ilk siyasi soru şu ki, Avrupa'da biz neden aynı şeyi yapmıyoruz?
- I also have a question on air pollution.
- Hava kirliliği hakkında da bir sorum var.
- My final question relates to Natura 2000.
- Son sorum Natura 2000 ile ilgilidir.
- If we were to deal with legislative matters then the question you raise would be unavoidable.
- Eğer yasal konularla ilgilenecek olsaydık o zaman gündeme getirdiğiniz soru kaçınılmaz olurdu.
- I am aware of the importance that you attach to this question.
- Bu soruya verdiğiniz önemin farkındayım.
- Therefore a debate on this question should be carried out in that context and not in this.
- Dolayısıyla bu soruya ilişkin bir tartışma bu bağlamda değil, o bağlamda yürütülmelidir.
- I subsequently noted that the President-in-Office of the Council did in fact refer to this question.
- Daha sonra Konsey Dönem Başkanının aslında bu soruya atıfta bulunduğunu gördüm.
- My group will be proposing an oral question and debate for the forthcoming plenary session.
- Grubum, önümüzdeki genel kurul oturumu için bir sözlü soru ve tartışma önerisi sunacaktır.
- Now to the cod plan and the oral question.
- Şimdi morina planına ve sözlü soruya gelelim.
- The second point was in fact more of an observation that you made as part of your question.
- İkinci nokta aslında daha çok sorunuzun bir parçası olarak yaptığınız bir gözlemdi.
- Hence my question to the Commission if it is going to tackle this topic in the long-awaited White Paper.
- Bu nedenle Komisyona sorum, uzun süredir beklenen Beyaz Kitap'ta bu konuyu ele alıp almayacağıdır.
- The question, therefore, is to what extent we shall proceed in this way.
- Dolayısıyla soru, bu şekilde ne ölçüde ilerleyeceğimizdir.
- A question of this kind requires only a very brief response.
- Bu tür bir soru sadece çok kısa bir yanıt gerektirir.
- I think that is the question that is being asked and the question to which you are asking us to reply.
- Bence sorulan soru ve bizden yanıtlamamızı istediğiniz soru budur.
- I also have a second question, which relates to this and the previous debate.
- Ayrıca bu ve bir önceki tartışmayla ilgili ikinci bir sorum var.
- The question which arises here is what tools does the Commission have at hand to make this assessment.
- Burada ortaya çıkan soru, Komisyonun bu değerlendirmeyi yapmak için hangi araçlara sahip olduğudur.
- Both Turkey and Iran are taking a positive approach to the overall question.
- Hem Türkiye hem de İran sorunun bütününe olumlu yaklaşıyor.
- I thought I had answered your question on large-scale energy transmission networks.
- Büyük ölçekli enerji nakil şebekeleri hakkındaki sorunuzu yanıtladığımı sanıyordum.
- I am pleased he has taken the time to be here today for this delicate and sensitive question.
- Bu hassas ve duyarlı soru için zaman ayırarak bugün burada bulunmasından memnuniyet duyuyorum.
- That is the question which at some point will need an answer.
- Bir noktada cevaplanması gereken soru budur.
- My question relates to something that will come up on Thursday, which I will raise again.
- Benim sorum perşembe günü gündeme gelecek olan ve tekrar gündeme getireceğim bir konuyla ilgili.
- My third question is this.
- Üçüncü sorum şu.
- His case is the object of my written question to the Commission tabled last March.
- Bu durum, geçen Mart ayında Komisyona verdiğim yazılı soru önergesinin konusunu oluşturmaktadır.
- The question whether production will shift to third countries is often raised.
- Üretimin üçüncü dünya ülkelerine kaydırılıp kaydırılmayacağı sorusu sık sık gündeme gelmektedir.
- I thank you for your question and I hope that it will contribute to the dissemination of this information.
- Sorunuz için teşekkür eder, bu bilgilerin yaygınlaştırılmasına katkıda bulunmasını temenni ederim.
- As far as your question is concerned, this problem does not only apply to Denmark.
- Sorunuza gelince, bu sorun sadece Danimarka için geçerli değildir.
- Thank you for your question.
- Sorunuz için teşekkür ederim.
- I have now asked you that question three times and you have still not responded.
- Size bu soruyu üç kez sordum ve hala yanıt vermediniz.
- As the author is not present, Question No 32 lapses.
- Soru sahibi burada bulunmadığı için 32. Soru geçersiz sayılmıştır.
- This is my specific, supplementary question.
- Bu benim özel ve tamamlayıcı sorum.
- I think that, from what I have said, I have already replied to this question.
- Söylediklerimle bu soruya zaten cevap vermiş olduğumu düşünüyorum.
- Furthermore, the question is raised of the possible use or limitations of the legislative procedure.
- Ayrıca, yasama usulünün olası kullanımı veya sınırlamaları sorusu gündeme gelmektedir.
- This question ought to have been asked when the new Commission was appointed.
- Bu soru yeni Komisyon atandığında sorulmalıydı.
- We are now going to start the second part of this Question Time.
- Şimdi Soru-Yanıt bölümünün ikinci kısmına geçiyoruz.
- With regard to his answer to this specific question, I am quite satisfied with the Commission's position.
- Bu spesifik soruya verdiği cevapla ilgili olarak, Komisyon'un tutumundan oldukça memnunum.
- This then, of course, raises the question of what role that is and what the activities are we should be carrying out.
- Bu da elbette hangi rolü üstlenmemiz ve hangi faaliyetleri yürütmemiz gerektiği sorusunu gündeme getirmektedir.
- My question, however, concerns concrete matters and the substance of this agreement.
- Ancak benim sorum somut konulara ve bu anlaşmanın içeriğine ilişkin.
- My second brief question has to do with the Police College.
- İkinci kısa sorum Polis Koleji ile ilgili.
- I have a question concerning the Statute for Members.
- Üyeler Tüzüğü ile ilgili bir sorum olacak.
- Thank you for drawing our attention to this question.
- Bu soruya dikkatimizi çektiğiniz için teşekkür ederiz.
- I do not know the answer to your question at this moment in time.
- Şu anda sorunuzun cevabını bilmiyorum.
- But I understand well why the question has been put.
- Ama sorunun neden sorulduğunu çok iyi anlıyorum.
- You could have put the question more directly from the start.
- Soruyu en başından daha doğrudan sorabilirdiniz.
- I have a question about the method applied here.
- Burada uygulanan yöntemle ilgili bir sorum var.
- Question No 14 will not be taken as the subject to which it refers already appears in the agenda for this part-session.
- 14 numaralı soru, atıfta bulunduğu konu zaten bu bölüm oturumunun gündeminde yer aldığı için ele alınmayacaktır.
- That was such a comprehensive reply that I cannot think of a supplementary question, so I will not ask one.
- Bu o kadar kapsamlı bir cevaptı ki, ek bir soru düşünemiyorum, bu yüzden sormayacağım.
- My question was about a human problem, and your reply was full of unacceptable generalities.
- Benim sorum insani bir sorunla ilgiliydi ve sizin cevabınız kabul edilemez genellemelerle doluydu.
- The question we should be asking ourselves is what we should be doing.
- Kendimize sormamız gereken soru, ne yapmamız gerektiğidir.
- It is a very important question indeed which Jonas Sjöstedt and others have asked.
- Jonas Sjöstedt ve diğerlerinin sorduğu bu soru gerçekten de çok önemli.
- The Council has not yet answered this question, so I am unable to give you an answer.
- Konsey henüz bu soruyu yanıtlamadığı için size bir cevap veremiyorum.
- I have a question for the Commission about this.
- Bu konuda Komisyon'a bir sorum var.
- I have a small supplementary question to ask you.
- Size sormak istediğim küçük bir ek sorum var.
- Yet, the rapporteur carefully avoids this question.
- Ancak raportör bu sorudan dikkatle kaçınmaktadır.
- Be that as it may, my question is as follows.
- Her ne olursa olsun, sorum şöyledir.
- Mr Duisenberg, I had a small supplementary question to ask you.
- Sayın Duisenberg, size sormak istediğim küçük bir ek sorum var.
- This question of how stem cells should be used is a particularly delicate subject, as this debate has demonstrated.
- Kök hücrelerin nasıl kullanılması gerektiği sorusu, bu tartışmanın da gösterdiği gibi, özellikle hassas bir konudur.
- I must first mention the recurring question of comitology.
- Öncelikle yinelenen komitoloji sorusundan bahsetmeliyim.
- Normally there is a question about presenting activities on their website.
- Normalde web sitelerinde faaliyetlerin sunulmasıyla ilgili bir soru vardır.
- As the time allocated to Question Time is at an end, Questions Nos 53 to 81 will be answered in writing.
- Soru Zamanına ayrılan süre sona erdiğinden, 53 ila 81 numaralı sorular yazılı olarak cevaplandırılacaktır.
- That was my specific question.
- Benim özel sorum buydu.
- I would be very grateful for an answer to this question.
- Bu soruya cevap verirseniz çok memnun olurum.
- The President of the Commission does not usually attend this Question Time.
- Komisyon Başkanı genellikle bu Soru Zamanına katılmaz.
- I should like to answer the question of the honourable Member Bart Staes as follows.
- Sayın Bart Staes Üyesinin sorusunu aşağıdaki şekilde yanıtlamak istiyorum.
- In these circumstances, I must put to you a personal question.
- Bu koşullar altında size kişisel bir soru yöneltmek zorundayım.
- This is entirely relevant to the question we are debating today.
- Bu, bugün tartışmakta olduğumuz soruyla tamamen ilgilidir.
- Mr Souchet has left I think, but his question on nuclear energy is clearly a general one.
- Sayın Souchet sanırım ayrıldı, ancak nükleer enerji konusundaki sorusu açıkça genel bir soruydu.
- Thank you, President-in-Office, for your comprehensive reply to the first part of my question.
- Sorumun ilk bölümüne verdiğiniz kapsamlı yanıt için teşekkür ederim Sayın Başkan.
- As the author is not present, Question Nos 49 and 50 lapse.
- Yazar hazır bulunmadığından 49 ve 50 numaralı sorular geçersizdir.
- I would be very surprised if the issue was not addressed in the form of a question.
- Konunun bir soru şeklinde ele alınmaması beni çok şaşırtırdı.
- Allow me if you will another brief supplementary question.
- İzin verirseniz kısa bir ek soru daha sormak istiyorum.
- The question is whether this is enough.
- Asıl soru bunun yeterli olup olmadığıdır.
- Since the author is not present, Question No 13 lapses.
- Yazar burada bulunmadığı için 13. soru geçersizdir.
- Now one question remains.
- Şimdi geriye bir soru kalıyor.
- So the question is, how can we manage the problem better?
- Öyleyse soru şu: Sorunu nasıl daha iyi yönetebiliriz?
- There was a direct question about the timing of the Commission proposal.
- Komisyon teklifinin zamanlamasına ilişkin doğrudan bir soru yöneltildi.
- It would be interesting to be given an answer to that question.
- Bu soruya bir yanıt almak ilginç olurdu.
- I can do no more than repeat my question to the President-in-Office with this new information.
- Bu yeni bilgiler ışığında Dönem Başkanına yönelttiğim soruyu tekrarlamadan edemeyeceğim.
- This question is directed both to us and to our parliaments.
- Bu soru hem bize hem de parlamentolarımıza yöneliktir.
- I have listened to you answer this question on a number of occasions.
- Bu soruya birkaç kez verdiğiniz cevapları dinledim.
- That is why I put a written question on the subject to the Commission at the end of November last year.
- Bu nedenle geçen yılın Kasım ayı sonunda Komisyona konuyla ilgili yazılı bir soru önergesi verdim.
- I appreciate and understand the constraints which the President-in-Office of the Council has with this question.
- Konsey Başkanının bu soruyla ilgili kısıtlamalarını takdir ediyor ve anlıyorum.
- In any event you will receive a reply in writing as Question No 52.
- Her halükarda Soru No 52. olarak yazılı bir yanıt alacaksınız.
- Your question is in order and I have not criticised it at all.
- Sorunuz gayet yerinde ve ben bunu hiç eleştirmedim.
- Perhaps we shall finally find an answer to the question of what we want to do together.
- Belki de sonunda birlikte ne yapmak istediğimiz sorusuna bir cevap bulacağız.
- I would like to thank the Council for its answer and I now have a supplementary question.
- Konsey'e verdiği cevap için teşekkür etmek istiyorum ve şimdi ek bir sorum var.
- Here, the question which also arises is whether that is correct.
- Burada da ortaya çıkan soru, bunun doğru olup olmadığıdır.
- The question is whether existing laws work well.
- Soru, mevcut yasaların iyi işleyip işlemediğidir.
- Mr Whitehead, I would ask you to repeat the last part of your question, which was not very clear.
- Sayın Whitehead, sorunuzun çok açık olmayan son kısmını tekrarlamanızı rica ediyorum.
- This was the thrust of my question.
- Benim sorumun özü de buydu.
- Then there is the major question of the next Intergovernmental Conference.
- Bir sonraki Hükümetlerarası Konferans ile ilgili önemli bir sorun var.
- A second question concerns the amendment to Article 18, Paragraph 2.
- İkinci bir soru da 18. Maddenin 2. Paragrafında yapılan değişiklikle ilgilidir.
- As far as the role of the guidelines on employment are concerned, I did not quite understand your question.
- Kılavuz ilkelerin istihdam üzerindeki rolüne gelince, sorunuzu tam olarak anlayamadım.
- The question I have, therefore, is very simple.
- Dolayısıyla benim sorum çok basit.
- Consequently, the Commission is not able to reply to that part of the question from the honourable Member.
- Sonuç olarak Komisyon, Sayın Üyenin sorusunun bu kısmına cevap verememektedir.
- I thank the Minister for her general reply, but my question was specifically about Greece.
- Bakan'a genel cevabı için teşekkür ederim ancak benim sorum özellikle Yunanistan ile ilgiliydi.
- This question has already been addressed in the framework of research.
- Bu soru araştırma çerçevesinde zaten ele alınmıştır.
- Allow me to put a question to you in your capacity as legislator.
- Yasa koyucu sıfatınızla size bir soru yöneltmeme izin verin.
- Mr Posselt, your observation was more a point of order regarding Question Time.
- Sayın Posselt, sizin gözleminiz daha çok Soru Saati ile ilgiliydi.
- My reply to the question of when a final decision will be taken is that it depends on when the Member States agree.
- Nihai kararın ne zaman alınacağı sorusuna cevabım, bunun Üye Devletlerin mutabakatına bağlı olduğudur.
- I would remind Members that this is exclusively Question Time.
- Üyelere bunun sadece Soru Zamanı olduğunu hatırlatmak isterim.
- Who is responsible, in Question Time, for determining the order in which questions are answered?
- Soru Saati'nde soruların yanıtlanma sırasını belirlemekten kim sorumludur?
- As to your question concerning the timing, our analysis of what is a very extensive file is well advanced.
- Zamanlamayla ilgili sorunuza gelince, çok kapsamlı bir dosya olan analizimiz oldukça ilerlemiş durumda.
- Unfortunately, this is a rhetorical question.
- Ne yazık ki bu retorik bir soru.
- I can answer all three together, or do I have to answer each question individually?
- Üçünü birlikte yanıtlayabilir miyim yoksa her bir soruyu ayrı ayrı mı yanıtlamam gerekir?
- I welcome the Council's response to the original question.
- Konseyin asıl soruya verdiği yanıtı memnuniyetle karşılıyorum.
- I very much value your contributions but today your question has been declared inadmissible.
- Katkılarınıza çok değer veriyorum ancak bugün sorunuz kabul edilemez ilan edildi.
- I really only have one question.
- Gerçekten tek bir sorum var.
- In any event, this question is not presently included among the requests for a topical and urgent debate on Thursday.
- Her halükarda bu soru şu anda Perşembe günkü güncel ve acil görüşme talepleri arasında yer almamaktadır.
- The question we are asking has three parts.
- Sorduğumuz soru üç bölümden oluşmaktadır.
- When it is not a question it is up to the President-in-Office of the Council to speak as he sees fit.
- Soru sorulmadığı durumlarda, uygun gördüğü şekilde konuşmak Konsey Dönem Başkanına aittir.
- The more we speak on each question, the fewer questions can be put and the fewer answers given.
- Her soru üzerine ne kadar çok konuşursak, o kadar az soru sorulabilir ve o kadar az cevap verilebilir.
- It is a question worth asking.
- Sorulmaya değer bir soru.
- However, I would ask you to send the Commission a written question on this case.
- Bununla birlikte, sizden Komisyon'a bu davayla ilgili yazılı bir soru göndermenizi rica ediyorum.
- It would be interesting to hear the answer to that question.
- Bu sorunun cevabını duymak ilginç olacaktır.
- That is still an open question at present.
- Bu şu anda hala açık bir soru.
- Now for the question of whether we are going too far.
- Şimdi de çok ileri gidip gitmediğimiz sorusuna gelelim.
- After all, the question 'what for?' is also important.
- Sonuçta "ne için?" sorusu da önemlidir.
- The question also arises whether the EU would not in any case become unmanageable with so many new member states.
- AB'nin bu kadar çok yeni üye ülke ile yönetilemez hale gelip gelmeyeceği sorusu da ortaya çıkmaktadır.
- The question is whether this is enough.
- Soru, bunun yeterli olup olmadığıdır.
- The question of how to deal with Turkey has been left unresolved for too long.
- Türkiye ile nasıl başa çıkılacağı sorusu çok uzun süredir çözümsüz bırakılmıştır.
- With this question we wanted greater transparency instead of rumours, greater clarity instead of recriminations.
- Bu soru ile söylentiler yerine daha fazla şeffaflık, suçlamalar yerine daha fazla açıklık istedik.
- I know it is difficult to come back to this question again and again.
- Bu soruya tekrar tekrar dönmenin zor olduğunu biliyorum.
- The question is, however, whether we will succeed in doing so?
- Ancak asıl soru, bunu başarıp başaramayacağımızdır.
- So that the question is no longer whether the Taliban are violating human rights, but what conclusions must be drawn.
- Böylece soru artık Taliban'ın insan haklarını ihlal edip etmediği değil, hangi sonuçlara varılması gerektiğidir.
- So my question is whether the Commission could take an initiative in this area.
- Bu nedenle benim sorum, Komisyonun bu alanda bir girişimde bulunup bulunamayacağıdır.
- My question clearly concerned exports outside the common market, outside the Union.
- Benim sorum açıkça Ortak Pazar ve Birlik dışındaki ihracatla ilgiliydi.
- This too is a very important question.
- Bu da çok önemli bir sorudur.
- I have a question on the timetable.
- Zaman çizelgesi hakkında bir sorum var.
- This is obviously a crucial question.
- Bu açıkça çok önemli bir sorudur.
- I am sorry to say that the question must therefore lapse.
- Bu nedenle soruyu geçiştirmek zorunda olduğumu söylemekten üzüntü duyuyorum.
- The question arises of whether the top notch on this yardstick will ever be reached.
- Bu kıstasta en üst çentiğe ulaşılıp ulaşılamayacağı sorusu ortaya çıkmaktadır.
- However, you will see that my question was submitted at the end of February.
- Bununla birlikte, sorumun Şubat ayı sonunda sunulduğunu göreceksiniz.
- There is one question I have to ask.
- Sormak zorunda olduğum bir soru daha var.
- My question to Council was tabled as No 3.
- Konsey'e yönelttiğim soru 3. sırada yer alıyordu.
- Mr Souchet has left I think, but his question on nuclear energy is clearly a general one.
- Sayın Souchet sanırım ayrıldı ama nükleer enerjiyle ilgili sorusunun genel bir soru olduğu açık.
- I thought this was a suggestion and not a question.
- Bunun bir soru değil, bir öneri olduğunu sanıyordum.
- The main question here is, how will the measures decided for farming now be implemented?
- Buradaki temel soru şu ki, tarım için kararlaştırılan önlemler şimdi nasıl uygulamaya konulacak?
- The Tobin tax will bring some transparency to a very obscure question.
- Tobin vergisi çok muğlak bir soruya biraz şeffaflık getirecektir.
- My question also relates to Georgia.
- Benim sorum da Gürcistan ile ilgili.
- In this context, the question is raised of supra-territorial blocks.
- Bu bağlamda, bölgeler üstü bloklar sorusu gündeme gelmektedir.
- The oral question to the Commission underlines this anxiety.
- Komisyon'a yöneltilen sözlü soru bu kaygının altını çizmektedir.
- I was asked another question on cohesion policy.
- Bana uyum politikası ile ilgili bir soru daha soruldu.
- The fundamental and primary question is what tactics we should adopt in order to make the best progress.
- Temel ve öncelikli soru, en iyi ilerlemeyi sağlamak için hangi taktikleri benimsememiz gerektiğidir.
- This question has already been addressed in the framework of research.
- Bu soru zaten araştırma çerçevesinde ele alınmıştır.
- However, I rise to address the issue of Question Time again.
- Bununla birlikte, Soru Saati konusunu tekrar ele almak üzere ayağa kalkıyorum.
- For the sake of precision, I would just like to put a supplementary question.
- Hassasiyet adına, sadece ek bir soru yöneltmek istiyorum.
- I should also like to add that what the question says is false in certain respects.
- Şunu da eklemek isterim ki soruda ifade edilenler bazı açılardan yanlıştır.
- In principle, your question will be replied to in writing.
- Prensip olarak sorunuz yazılı şekilde yanıtlanacaktır.
- Trying to answer this question has stimulated a wide-ranging discussion of new ideas.
- Bu soruyu yanıtlamaya çalışmak, yeni fikirlerin geniş çaplı bir şekilde tartışılmasını teşvik etti.
- I have a very precise question.
- Çok kesin bir sorum var.
- Now for the actual question.
- Şimdi asıl soruya gelelim.
- This question was broached but then put on the back burner.
- Bu soru gündeme gelmiş ancak daha sonra geri plana atılmıştır.
- I would, however, be quite happy to answer your question in more detail in writing.
- Bununla birlikte, sorunuzu yazılı olarak daha ayrıntılı bir şekilde yanıtlamaktan memnuniyet duyarım.
- The question then arises as to why the negotiations in Cancún failed.
- Bu durumda Cancún'daki müzakerelerin neden başarısız olduğu sorusu ortaya çıkmaktadır.
- The question is no longer whether exceptions should be made, but how far they go for the United States.
- Soru artık istisnaların yapılıp yapılmaması değil, ABD için ne kadar ileri gidilebileceğidir.
- Well, if and when the Council does know, it will answer you, but now you have asked your question twice.
- Pekala, Konsey bildiği takdirde ve bildiği zaman size cevap verecektir, ancak şimdi sorunuzu iki kez sordunuz.
- But I do not believe, as President, that there has been a supplementary question, but rather a statement by you.
- Ancak Başkan olarak ek bir soru sorulduğuna değil, sizin tarafınızdan bir açıklama yapıldığına inanıyorum.
- In this regard, I would like to end with a question.
- Bu bağlamda bir soruyla sözlerime son vermek istiyorum.
- Let us not forget, furthermore, that this question implies a direct condemnation of the occupied territories.
- Ayrıca, bu sorunun işgal altındaki toprakların doğrudan kınanması anlamına geldiğini de unutmayalım.
- I am quite aware that you put a question to the President-in-Office of the Council.
- Konsey Başkanına bir soru yönelttiğinizin oldukça farkındayım.
- Whether it is a state-to-state or state-group-to-state-group link is an open question.
- Bunun devletten devlete mi yoksa devlet grubundan devlet grubuna mı bir bağlantı olduğu açık bir soru.
- I was at a foreign affairs meeting when this question came up.
- Bu soru gündeme geldiğinde bir dışişleri toplantısındaydım.
- The question is, of course, why Europe has achieved so little.
- Elbette asıl soru, Avrupa'nın neden bu kadar az şey başardığıdır.
- In my judgment, the constitutional treaty must give its own answer to the question contained in the report.
- Benim görüşüme göre, anayasal antlaşma raporda yer alan soruya kendi cevabını vermelidir.
- In principle, the answer to this question has long been 'yes'.
- Prensipte bu sorunun cevabı uzun zamandır 'evet' olmuştur.
- The question therefore is whether the outcome of the vote today reflects Parliament's views.
- Dolayısıyla asıl soru, bugünkü oylamanın sonucunun Parlamentonun görüşlerini yansıtıp yansıtmadığıdır.
- This is why I have tabled an amendment, on behalf of my group, which calls for this question to be clarified.
- Bu nedenle grubum adına bu sorunun açıklığa kavuşturulmasını talep eden bir değişiklik önergesi sundum.
- The question is whether anyone is actually willing to exert that sort of pressure.
- Asıl soru, herhangi birinin gerçekten bu tür bir baskı uygulamaya istekli olup olmadığıdır.
- The question has been put to us, and this is our answer.
- Soru bize yöneltildi ve bizim cevabımız da bu.
- The third question is what the consequences are.
- Üçüncü soru ise bunun sonuçlarının ne olacağıdır.
- A question such as that cannot be answered in general terms.
- Böyle bir soru genel terimlerle yanıtlanamaz.
- First of all I am glad that technology eventually brought us the honourable Member's supplementary question.
- Her şeyden önce teknolojinin sonunda bize Sayın Üyenin ek sorusunu getirmesine sevindim.
- We will very soon have an opportunity to deal with this question objectively when we talk about the Oostlander report.
- Çok yakında Oostlander raporu hakkında konuştuğumuzda bu soruyu objektif bir şekilde ele alma fırsatımız olacak.
- That is a very interesting question.
- Bu çok ilginç bir soru.
- Any answer now to your question would be quite premature.
- Sorunuza şimdi verilecek herhangi bir cevap oldukça erken olacaktır.
- Last week, therefore, I decided to send a written question to the Commission, condemning this lack of action.
- Bu nedenle geçen hafta Komisyona yazılı bir soru göndererek bu eylemsizliği kınamaya karar verdim.
- There are considerable differences in how we answer the question as to how we want to achieve this objective.
- Bu hedefe nasıl ulaşmak istediğimiz sorusuna verdiğimiz cevaplarda önemli farklılıklar bulunmaktadır.
- This is an extremely relevant question, perhaps to be debated at our next meeting.
- Bu, belki de bir sonraki toplantımızda tartışılacak son derece önemli bir sorudur.
- Having formulated the question the answer becomes obvious.
- Soruyu formüle ettikten sonra cevap açık hale geliyor.
- The answer to the honourable Member's question is, in principle, yes.
- Saygıdeğer Üyenin sorusunun cevabı prensipte evettir.
- The question is then, of course, to what extent the common targets can be further pursued.
- Bu durumda soru, elbette, ortak hedeflerin ne ölçüde daha ileri götürülebileceğidir.
- This is a legitimate question that many countries, even the largest, should ask themselves.
- Bu, en büyükleri de dahil olmak üzere pek çok ülkenin kendisine sorması gereken meşru bir sorudur.
- The real question is in fact the more general one of governance and democracy.
- Asıl soru aslında daha genel bir soru olan yönetim ve demokrasidir.
- Lastly, the question conjures up a presumed link between these practices and the Schengen Agreements.
- Son olarak soru bu uygulamalar ile Schengen Anlaşmaları arasında varsayılan bir bağlantıyı akla getirmektedir.
- The remaining question is how all this is to be funded?
- Geriye kalan soru; tüm bunlar nasıl finanse edilecek?
- My next point is the topical question of fraud and irregularity.
- Bir sonraki aşamada dolandırıcılık ve usulsüzlüğe ilişkin gündem sorusuna değinmek istiyorum.
- The question was put on a personal basis.
- Soru kişisel olarak sorulmuştu.
- We can put a very quick question to the rapporteur about that.
- Raportöre bu konuda çok hızlı bir soru yöneltebiliriz.
- Since the author is not present, Question No 7 lapses.
- Yazar burada olmadığı için, Soru No 7 geçersizdir.
- That question calls for reflection, for debate and, if necessary, for action.
- Bu soru üzerinde düşünmeyi, tartışmayı ve gerekirse harekete geçmeyi gerektirmektedir.
- If the answer to the latter question is yes, there is still a credibility problem.
- İkinci sorunun cevabı evet ise, hala bir güvenilirlik sorunu vardır.
- It is a question and it does not apply to Greece, it applies to every country, not just Greece.
- Bu bir sorudur ve Yunanistan için geçerli değildir, sadece Yunanistan için değil, her ülke için geçerlidir.
- I wanted to put another question relating to Wednesday.
- Çarşamba günü ile ilgili bir soru daha sormak istiyorum.
- Might there not be a political question to resolve before the trade question?
- Ticaret sorunundan önce çözülmesi gereken siyasi bir sorun olamaz mı?
- The question is how this paragraph will actually be interpreted.
- Asıl soru, bu paragrafın gerçekte nasıl yorumlanacağıdır.
- I therefore ask you to make an exception and allow me to ask my question.
- Bu nedenle sizden bir istisna yapmanızı ve sorumu sormama izin vermenizi rica ediyorum.
- This report raises the question of the future of our planet from the point of view of pollution in brutal terms.
- Bu rapor, gezegenimizin geleceği sorusunu kirlilik açısından acımasız bir şekilde gündeme getirmektedir.
- Again, one question which arises when we talk of updating is the scope of future guidelines.
- Yine güncellemeden bahsettiğimizde ortaya çıkan bir soru da gelecekteki kılavuzların kapsamıdır.
- As you know, this question relates to decisions concerning several agencies.
- Bildiğiniz gibi, bu soru çeşitli kurumları ilgilendiren kararlarla ilgilidir.
- Obviously, we have not found a final answer to this question.
- Açıkçası bu soruya nihai bir yanıt bulmuş değiliz.
- We have not yet received an answer to this question, but my personal prediction is unfortunately not optimistic.
- Bu soruya henüz bir yanıt alamadık, ancak kişisel tahminim ne yazık ki iyimser değil.
- The question is now how we in this House should respond to this.
- Şimdi soru, bu Mecliste buna nasıl yanıt vermemiz gerektiğidir.
- The extent to which the banks will participate is an open question here.
- Bankaların ne ölçüde katılacağı burada açık bir sorudur.
- Apparently, this question was not even raised in Elsinore.
- Açıkçası, bu soru Elsinore'da gündeme bile gelmemiştir.
- The question is whether it is effective, especially if it is only adopted by the European Union.
- Soru, özellikle sadece Avrupa Birliği tarafından benimsenmesi halinde etkili olup olmayacağıdır.
- In answer to your question of whether it is possible to ask the Commission, yes it is.
- Komisyona sormanın mümkün olup olmadığı sorunuza cevaben, evet mümkün.
- I could not dream of answering that question.
- Bu soruya cevap vermeyi hayal bile edemezdim.
- This question will be examined at the NATO summit on enlargement later this week in Prague.
- Bu soru, bu hafta sonunda Prag'da yapılacak olan genişleme konulu NATO zirvesinde ele alınacak.
- Your question is most pertinent.
- Sorunuz çok yerinde.
- The motivation behind my question is the gap between rhetoric and reality.
- Sorumun arkasındaki motivasyon, söylem ile gerçeklik arasındaki uçurumdur.
- Nonetheless, there is a general question which I think has also been touched on by other Members.
- Bununla birlikte diğer Üyeler tarafından da değinildiğini düşündüğüm genel bir soru var.
- This is a question of the EU's loyalty and honesty towards its partners.
- Bu, AB'nin ortaklarına karşı sadakati ve dürüstlüğü ile ilgili bir sorudur.
- As I have pointed out, this question is still under discussion.
- Daha önce de belirttiğim gibi bu soru halen tartışılmaktadır.
- In the light of the general food legislation this question seems easy to answer.
- Genel gıda mevzuatı ışığında bu soruya cevap vermek kolay görünüyor.
- In this regard, I would like to end with a question.
- Bu bağlamda, bir soruyla sözlerime son vermek istiyorum.
- Quite simply, the question is whether this immorality only applies to illegal arms trafficking.
- Basitçe sorulması gereken soru, bu ahlaksızlığın sadece yasadışı silah kaçakçılığı için mi geçerli olduğudur.
- If he is in a position to shed any light on this question, I would be happy to hear his view.
- Eğer o bu soruya ışık tutabilecek bir konumda ise, görüşlerini duymaktan mutluluk duyarım.
- And the question is, do we really want to overcome this crisis?
- Asıl soru şu: Bu krizin üstesinden gelmeyi gerçekten istiyor muyuz?
- I find this question more and more worrying.
- Bu soruyu her geçen gün daha da endişe verici buluyorum.
- It is a very delicate question, and a very controversial one.
- Bu çok hassas bir soru ve çok tartışmalı bir konu.
- The question is; what is the impact of the American measures on employment?
- Soru şu; Amerika'nın aldığı tedbirlerin istihdam üzerindeki etkisi nedir?
- The Green Paper is about answering this question from an ecological point of view.
- Yeşil Kitap bu soruya ekolojik bir bakış açısıyla cevap veriyor.
- That was not a question; it was a campaign speech!
- Bu bir soru değildi; bu bir kampanya konuşmasıydı!
- Excuse me, but could you put the question in a different way?
- Affedersiniz ama soruyu farklı bir şekilde sorabilir misiniz?
- The question now whether or not we can realise those objectives?
- Şimdi sorulan soru, bu hedefleri gerçekleştirip gerçekleştiremeyeceğimizdir.
- I am grateful to you for allowing this question to be taken.
- Bu sorunun sorulmasına izin verdiğiniz için size minnettarım.
- Time and again, an important question is overlooked, however.
- Ancak zaman zaman önemli bir soru gözden kaçırılıyor.
- This concerns a fundamental question and I am requesting the Commission to give an answer.
- Bu temel bir soruyla ilgilidir ve Komisyondan bir cevap vermesini talep ediyorum.
- Thank you, Ms Kauppi, for this extremely interesting and timely question.
- Bu son derece ilginç ve tam zamanında sorduğunuz soru için teşekkür ederiz, Bayan Kauppi.
- The question is whether they will exercise it in a balanced and useful way.
- Asıl soru, bunu dengeli ve faydalı bir şekilde kullanıp kullanmayacaklarıdır.
- Let us, however, move on to the supplementary question.
- Bununla birlikte ek soruya geçelim.
- This is the question that is occupying all our minds.
- Hepimizin zihnini meşgul eden soru bu.
- The question is why the Commission proposed this.
- Soru, Komisyon'un bunu neden önerdiğidir.
- Thank you for taking on the seventh question.
- Yedinci soruyu üstlendiğiniz için teşekkür ederim.
- The question of whether GMOs are a good or a bad thing does not belong in today's debate.
- GDO'ların iyi mi yoksa kötü bir şey mi olduğu sorusu bugünkü tartışmanın konusu değildir.
- She probably considers it not to be a question but rather a declaration by the Member.
- Muhtemelen bunu bir soru olarak değil, Üye tarafından yapılan bir beyan olarak değerlendirmektedir.
- As the author is not present, Question No 8 lapses.
- Soru sahibi hazır bulunmadığından 8 numaralı soru düşmüştür.
- My question to the Commission is whether it is prepared to do that.
- Komisyona sorum, bunu yapmaya hazır olup olmadığıdır.
- The question is whether there is any point in doing so any more.
- Asıl soru, artık bunu yapmanın bir anlamı olup olmadığıdır.
- I shall speak in the form of a question, so that the presidency will not object, with good reason, as it always does.
- Başkanlığın her zaman yaptığı gibi haklı olarak itiraz etmemesi için soru şeklinde konuşacağım.
- I think that that is the question to which the Commission must respond.
- Bence Komisyon'un cevap vermesi gereken soru budur.
- That question was put to the citizens of Switzerland.
- Bu soru İsviçre vatandaşlarına yöneltilmiştir.
- Perhaps the honourable Member could, however, table a written question if it is important to have it answered.
- Ancak belki de Sayın Üye, cevaplanması önemliyse yazılı bir soru önergesi verebilir.
- My question referred to a referendum on the establishment of democracy.
- Benim sorum demokrasinin tesis edilmesine ilişkin bir referanduma atıfta bulunuyordu.
- The question regarding the safety of Europe's skies is being considered in terms of immediate and urgent measures.
- Avrupa semalarının güvenliğine ilişkin soru, acil ve ivedi tedbirler açısından değerlendiriliyor.
- I am afraid that the Council did not understand my specific question.
- Korkarım ki Konsey benim özel sorumu anlamadı.
- It is now March and my question, which was then No 3, is now No 22.
- Şimdi Mart ayındayız ve o zaman 3 numara olan sorum şimdi 22 numara oldu.
- Question No 14 will not be taken as the subject to which it refers already appears in the agenda for this part-session.
- 14 No'lu soru, atıfta bulunduğu konu zaten bu bölüm oturumunun gündeminde yer aldığı için ele alınmayacaktır.
- In other words, introducing one question means giving up another, and this sets a very difficult precedent.
- Başka bir deyişle, bir soruyu gündeme getirmek diğerinden vazgeçmek anlamına gelir ve bu çok zor bir emsal teşkil eder.
- This question echoes the questions worded in more general terms by previous honourable Members.
- Bu soru, önceki saygıdeğer Üyeler tarafından daha genel ifadelerle dile getirilen soruları yinelemektedir.
- The question now asked is identical.
- Şimdi sorulan soru da aynıdır.
- The question was raised of including compensation if the employee is made redundant.
- Çalışanın işten çıkarılması durumunda tazminatın dahil edilmesi sorusu gündeme geldi.
- I fully subscribe to the question from the English fellow MEP from the socialist group.
- Sosyalist gruptan İngiliz milletvekili arkadaşımın sorusuna tamamen katılıyorum.
- Why should a question that was listed as No 3 in February become No 22 in March?
- Şubat ayında 3. sırada yer alan bir soru neden Mart ayında 22. sırada yer alıyor?
- Thirdly, there was no Question Time this week, either to the Council or to the Commission.
- Üçüncüsü, bu hafta ne Konsey'e ne de Komisyon'a Soru Zamanı uygulanmadı.
- The question we are asking has three parts.
- Sorduğumuz sorunun üç bölümü var.
- In this respect, my question is what technical and practical assistance is the European Union planning to provide?
- Bu bağlamda benim sorum, Avrupa Birliği'nin ne tür teknik ve pratik yardım sağlamayı planladığıdır?
- The other question is a very complicated issue in the light of the domestic disputes in Hungary.
- Diğer soru ise Macaristan'daki iç tartışmalar ışığında oldukça karmaşık bir konudur.
- The question is not and cannot be how to improve the subsidy system - it is the subsidies which are the problem.
- Asıl soru sübvansiyon sisteminin nasıl iyileştirileceği değildir ve olamaz; esas sorun sübvansiyonlardır.
- My question was also one with a yes or no answer.
- Benim sorum da evet ya da hayır cevabı olan bir soruydu.
- Firstly, let me hark back to the wording of our question.
- Öncelikle, sorumuzun ifade biçimine geri dönmeme izin verin.
- This question is even more pressing in the light of the pending enlargement.
- Bekleyen genişleme ışığında bu soru daha da önem kazanmaktadır.
- As the authors are not present, Question No 43 lapses.
- Yazan kişiler hazır bulunmadığından 43. Soru geçersizdir.
- Perhaps the honourable Member could, however, table a written question if it is important to have it answered.
- Ancak belki de Sayın Üye, cevaplanması önem arz ediyorsa yazılı bir soru yöneltebilir.
- Now, that is in fact the question posed by stem cell research.
- İşte kök hücre araştırmalarının ortaya koyduğu soru aslında budur.
- The third question concerns how we are to be able to bring about a change in the Middle East.
- Üçüncü soru, Orta Doğu'da nasıl bir değişim yaratabileceğimizle ilgilidir.
- This is a good question, which is easy to answer.
- Bu cevabı kolay olan güzel bir soru.
- Nonetheless, as it is part of a joint reply, you may submit a supplementary question if you so wish.
- Bununla birlikte, ortak bir yanıtın parçası olduğu için, dilerseniz ek bir soru da yöneltebilirsiniz.
- The question is, whether the Netherlands, Sweden, Germany and Great Britain are to be added to the list.
- Asıl soru, Hollanda, İsveç, Almanya ve İngiltere'nin de bu listeye eklenip eklenmeyeceğidir.
- My question is what is the Commission itself doing?
- Benim sorum Komisyonun kendisinin ne yaptığı?
- Mr Schmid put this question very clearly.
- Sayın Schmid bu soruyu çok net bir şekilde ortaya koydu.
- Whether it is a state-to-state or state-group-to-state-group link is an open question.
- Bunun devletten devlete mi yoksa devlet grubundan devlet grubuna mı bir bağlantı olduğu açık bir sorudur.
- We will take each question in order until 7.30 p.m.
- Saat 19.30'a kadar her soruyu sırayla alacağız.
- My question was not about the whole range of things you talked about; on the contrary, it was very specific.
- Benim sorum bahsettiğiniz şeylerin tamamı ile ilgili değildi; aksine çok spesifikti.
- As the time allotted to Question Time has elapsed, Questions Nos 18 to 26 will be answered in writing.
- Soru Süresi için ayrılan süre sona erdiğinden, 18 ila 26 numaralı sorular yazılı olarak cevaplandırılacaktır.
- That is my question, as we have agreed that the Commission must put forward appropriate proposals.
- Komisyonun uygun teklifler sunması gerektiği konusunda mutabık kaldığımız için benim sorum da bu.
- My question relates to a situation that is wholly feasible and quite practical.
- Sorum tamamen uygulanabilir ve oldukça pratik bir durumla ilgilidir.
- The question is whether the Member States are providing sufficient information.
- Soru, Üye Devletlerin yeterli bilgi sağlayıp sağlamadığıdır.
- From the point of view of the presidency I cannot answer your question.
- Başkanlık açısından sorunuza cevap veremem.
- I put a specific question to the Council and the Commission, but I have not been given an answer.
- Konsey ve Komisyon'a özel bir soru yönelttim, ancak bana bir cevap verilmedi.
- I should like, in fact, to reformulate the question.
- Aslında soruyu yeniden formüle etmek istiyorum.
- The most important question is the nature of the role that Europe wishes to play in this matter.
- En önemli soru, Avrupa'nın bu konuda oynamak istediği rolün niteliğidir.
- I am very happy to answer the honourable Member's question.
- Sayın Üyenin sorusunu yanıtlamaktan büyük mutluluk duyuyorum.
- I should like to thank the President-in-Office of the Council for her extremely clear reply to my question.
- Konsey Dönem Başkanına soruma verdiği son derece açık cevap için teşekkür etmek isterim.
- One major question is that of how we care for rural areas and keep them alive.
- Kırsal alanlara nasıl bakacağımız ve onları nasıl canlı tutacağımız önemli bir sorudur.
- The question is, however, whether we are always able to do this.
- Ancak asıl soru, bunu her zaman yapıp yapamayacağımızdır.
- There are three parts to the question.
- Sorunun üç bölümü var.
- This question cannot be answered by some sort of project to elect the President of the Commission by universal suffrage.
- Bu soru, Komisyon Başkanının genel oyla seçilmesine yönelik bir proje ile cevaplanamaz.
- We look forward to seeing you next month for Question Time, after the holiday.
- Tatilin ardından gelecek ay Soru-Yanıt bölümünde görüşmek üzere.
- What proposals does the Commission have for investigating this question?
- Komisyonun bu soruyu araştırmak için ne gibi önerileri var?
- That is the key issue and that is the question that must be put clearly to our Turkish friends.
- Kilit mesele budur ve Türk dostlarımıza açıkça sorulması gereken soru da budur.
- Question No 2 has not been dealt with today.
- Soru No 2 bugün ele alınmamıştır.
- However, I should like to make one comment and raise one question.
- Bununla birlikte, bir yorum yapmak ve bir soru yöneltmek istiyorum.
- This also raises the question of whether accidental contamination can be avoided completely.
- Bu aynı zamanda kazara kontaminasyonun tamamen önlenip önlenemeyeceği sorusunu da gündeme getirmektedir.
- I was very much aware of the fact that there was a question.
- Ortada bir soru olduğunun çok farkındaydım.
- We are now going to start the second part of this Question Time.
- Şimdi bu Soru Zamanının ikinci bölümüne başlayacağız.
- We must try to address that question, or at least get the Council to address it.
- Bu soruyu ele almaya çalışmalı ya da en azından Konsey'in ele almasını sağlamalıyız.
- My seventh question is how many orders the European shipbuilding industry has lost over the last two years.
- Yedinci sorum, Avrupa gemi inşa sanayinin son iki yılda ne kadar sipariş kaybettiği.
- Question No 16 has been withdrawn.
- 16 numaralı soru geri çekilmiştir.
- The question I am asking is whether the Erika package is sufficient.
- Sorduğum soru Erika paketinin yeterli olup olmadığıdır.
- I agree with the question in this respect.
- Bu açıdan soruya katılıyorum.
- It is kind of her to take this supplementary question.
- Bu ek soruyu kabul etmesi çok nazik bir davranış.
- Only if we get appropriate rights of access to the courts will that sort of question be answered in the proper place.
- Ancak mahkemelere uygun erişim haklarını elde edersek bu tür sorular doğru yerde cevaplanacaktır.
- But I have an important question around it.
- Ama bununla ilgili önemli bir sorum var.
- I will gladly answer the question.
- Soruyu memnuniyetle cevaplayacağım.
- A similar question submitted in future, however, would not be declared admissible.
- Bununla birlikte, gelecekte sunulacak benzer bir soru kabul edilebilir ilan edilmeyecektir.
- The Council has not been made aware of the situation referred to by the honourable Member in his question.
- Konsey, Sayın Üyenin sorusunda bahsettiği durumdan haberdar edilmemiştir.
- My fifth question is how many jobs have been put at risk in Europe because of this distortion in competition.
- Beşinci sorum, rekabetteki bu çarpıklık nedeniyle Avrupa'da kaç işin riske atıldığıdır.
- That question should be central, and we as European Parliament should not plug that opening.
- Bu soru merkezde olmalı ve Avrupa Parlamentosu olarak bu açıklığı kapatmamalıyız.
- What proposals does the Commission have for investigating this question?
- Komisyon'un bu soruyu araştırmak için ne gibi önerileri var?
- The only question is how it should be done.
- Tek soru bunun nasıl yapılması gerektiğidir.
- Does the Council not think that, for the reasons I have given, this question is meaningless?
- Konsey, belirttiğim nedenlerden dolayı bu sorunun anlamsız olduğunu düşünmüyor mu?
- That is the crucial question.
- Kritik soru budur.
- The question also arises as to what exactly the European Union's role is.
- Avrupa Birliği'nin rolünün tam olarak ne olduğu sorusu da ortaya çıkmaktadır.
- This is essentially an ideological question.
- Bu esasen ideolojik bir sorudur.
- As for the other question you have raised, the answer is yes.
- Sorduğunuz diğer soruya gelince, cevabım evet.
- I have received the motion for a resolution corresponding to this oral question on the cod crisis.
- Morina krizine ilişkin bu sözlü soru önergesine karşılık gelen karar önergesini aldım.
- The question is, of course, why Europe has achieved so little.
- Asıl soru elbette Avrupa'nın neden bu kadar az şey başardığıdır.
- Some people have not been able to resist the temptation to reply simply that this question is not on the agenda.
- Bazı kişiler bu sorunun gündemde olmadığını söylemekle yetinme eğilimine karşı koyamamıştır.
- I can inform you that Question Time will last an hour.
- Size Soru Zamanının bir saat süreceğini bildirebilirim.
- Lastly, there is the question of the consequences of the Enron debacle.
- Son olarak, Enron fiyaskosunun sonuçlarına ilişkin bir soru var.
- My supplementary question also met with a contemptuous and deafening silence.
- Ek sorum da küçümseyici ve sağır edici bir sessizlikle karşılandı.
- The question is now to know whether the way we are going to deal with them will be effective.
- Şimdi soru, onlarla başa çıkma yöntemimizin etkili olup olmayacağını bilmektir.
- This is a question of equality of all patients in Europe.
- Bu, Avrupa'daki tüm hastaların eşitliği ile ilgili bir sorudur.
- It begs the question, how many more oil tankers do we have to endure?
- Akla şu soru geliyor: Daha kaç tane petrol tankerine katlanmak zorundayız?
- It is rather a technical question, but it is ultimately important as regards our voting list.
- Bu oldukça teknik bir soru ama sonuçta oylama listemiz açısından önemli.
- I wish first of all to express my surprise at the question asked by the President-in-Office of the Council.
- Her şeyden önce Konsey Dönem Başkanı tarafından sorulan soru karşısında şaşkınlığımı ifade etmek isterim.
- I would like to pose one other question in relation to the Convention.
- Sözleşme ile ilgili olarak bir soru daha yöneltmek istiyorum.
- The question, however, that bother us is how herbal medicinal products are to reach patients and consumers.
- Ancak bizi rahatsız eden soru, bitkisel tıbbi ürünlerin hastalara ve tüketicilere nasıl ulaşacağıdır.
- I would direct this question to the President-in-Office of the Council, if she happens to be listening.
- Eğer dinliyorsa, bu soruyu Konsey Dönem Başkanına yöneltmek isterim.
- That being said, I believe that the question will arise again.
- Bununla birlikte, sorunun tekrar ortaya çıkacağına inanıyorum.
- This is Question Time and concerns questions to the Council.
- Bu Soru Zamanı'dır ve Konsey'e yöneltilen sorularla ilgilidir.
- Let me turn to the honourable Member's important question.
- Sayın Üyenin önemli sorusuna dönmeme izin verin.
- The resultant question for all of us is how effective our cooperation is.
- Hepimiz için ortaya çıkan soru, iş birliğimizin ne kadar etkili olduğudur.
- The question remains whether we need a framework Council decision for this.
- Geriye bunun için bir çerçeve Konsey kararına ihtiyacımız olup olmadığı sorusu kalıyor.
- This brings an end to this Question Time.
- Böylece Soru-Cevap bölümü sona ermiştir.
- I invite you to read the Rules of Procedure relating to Question Time.
- Sizi Soru Zamanı ile ilgili Usul Kurallarını okumaya davet ediyorum.
- The article on which this question is based contains a number of inaccuracies that could mislead the reader.
- Bu sorunun dayandırıldığı makale okuyucuyu yanıltabilecek bir takım yanlışlıklar içermektedir.
- However, I should like to finish with one final question.
- Ancak son bir soruyla sözlerimi bitirmek istiyorum.
- Knowing the answer to that question is of course the prior condition of being able to prevent it.
- Bu sorunun cevabını bilmek elbette bunu engelleyebilmenin ön koşuludur.
- There is also the real question of what the real needs of enlargement are, especially within the institutions.
- Ayrıca genişlemenin gerçek ihtiyaçlarının ne olduğu sorusu da var, özellikle de kurumlar içerisinde.
- No answer is given to this question.
- Bu soruya yanıt verilmemiştir.
- The real question, however, is what Europe?
- Ancak asıl soru hangi Avrupa?
- However, I have a question on the period that follows.
- Ancak bundan sonraki döneme ilişkin bir sorum var.
- As you know, it is not a question specific to this debate.
- Bildiğiniz gibi bu, bu tartışmaya özgü bir soru değildir.
- I should like to thank the President-in-Office for the positive reply to my question.
- Soruma verdiği olumlu yanıt için Dönem Başkanına teşekkür etmek isterim.
- Which means that the other question no longer applies.
- Bu da diğer sorunun artık geçerli olmadığı anlamına gelmektedir.
- The question is, where does an accident end and a natural disaster begin?
- Soru şu ki, kaza nerede biter ve doğal afet nerede başlar?
- I put the question to the House.
- Soruyu Meclis'e yöneltiyorum.
- Mr Duisenberg, I had a small supplementary question to ask you.
- Bay Duisenberg, size sormak istediğim küçük bir ek sorum var.
- My reply was in response to your specific question about an international committee.
- Cevabım, uluslararası bir komite hakkındaki özel sorunuza yanıt niteliğindeydi.
- The question is what is most efficient, what is most cost-effective?
- Soru, en verimli olanın, en uygun maliyetli olanın ne olduğudur.
- Yet does this type of report have any real impact? This is a frequently asked question.
- Peki bu tür bir raporun gerçek bir etkisi var mı? Bu sıkça sorulan bir sorudur.
- The question is, however, whether citizens can find them.
- Ancak asıl soru, vatandaşların bunları bulup bulamayacağıdır.
- The statute of the Members, an oral question to the Council, now features on the Brussels part-session agenda.
- Konsey'in sözlü soru önergesine konu olan Üyelerin Statüsü, şimdi Brüksel'deki yarı oturum gündeminde yer almaktadır.
- This is a question, however, of what sort of technology we choose and what its price is in ecological terms.
- Ancak bu, ne tür bir teknoloji seçeceğimiz ve bunun ekolojik açıdan fiyatının ne olacağı ile ilgili bir sorudur.
- Because the question is, what is reasonable?
- Çünkü soru şu: makul olan nedir?
- I would again point out that there is no new question here.
- Burada yeni bir soru olmadığını tekrar belirtmek isterim.
- This is why my question has not been allowed.
- İşte bu yüzden soruma izin verilmedi.
- The main question here is, how will the measures decided for farming now be implemented?
- Buradaki temel soru, tarım için kararlaştırılan önlemlerin şimdi nasıl uygulanacağıdır?
- As the author is not present, Question No 19 lapses.
- Soru sahibi burada bulunmadığı için, 19. soru geçersizdir.
- This raises the question of whether we need a public fund.
- Bu da bir kamu fonuna ihtiyacımız olup olmadığı sorusunu gündeme getirmektedir.
- To that question you would not give an answer.
- Bu soruya bir cevap vermediniz.
- The question I have in this context relates to Greek strategy towards Turkey.
- Bu bağlamda benim sorum Yunanistan'ın Türkiye'ye yönelik stratejisi ile ilgilidir.
- My group will be proposing an oral question and debate for the forthcoming plenary session.
- Grubum önümüzdeki genel kurul oturumu için sözlü soru ve tartışma önerisinde bulunacak.
- This is a good question, which is easy to answer.
- Bu cevaplaması kolay güzel bir soru.
- In short, I do not have a clear answer to that question.
- Kısacası bu soruya net bir cevabım yok.
- I have a very simple question for the Commission.
- Komisyona çok basit bir sorum var.
- I have two answers to that question.
- Bu soruya iki cevabım var.
- Last time Council might have claimed it lacked notice of that question.
- Geçen sefer Konsey, bu soruyla ilgili bilgi sahibi olmadığını iddia edebilirdi.
- Then there is, of course, the question whether poverty in Europe is the same as poverty in the developing world.
- Tabii bir de Avrupa'daki yoksulluğun gelişmekte olan ülkelerdeki yoksullukla aynı şey olup olmadığı sorusu var.
- I have a question on the prohibited substances.
- Yasaklı maddeler hakkında bir sorum var.
- I should like to refer to the question referring to 'misuse of the budget to fund abortion'.
- Kürtajı finanse etmek için bütçenin kötüye kullanılması' ile ilgili soruya değinmek istiyorum.
- I have a question about the prohibited substances.
- Yasaklı maddelerle ilgili bir sorum var.
- The question which immediately comes to mind is whether this is the best solution.
- Hemen akla gelen soru ise bunun en iyi çözüm olup olmadığıdır.
- On the subject of Wednesday's sitting, I have another proposal regarding the oral question on capital tax.
- Çarşamba günkü oturumla ilgili olarak sermaye vergisine ilişkin sözlü soru önergesiyle ilgili bir başka önerim var.
- The Council question time is starting now.
- Konsey soru zamanı şimdi başlıyor.
- The question then arises as to what Europe can do about this.
- O zaman Avrupa'nın bu konuda ne yapabileceği sorusu ortaya çıkıyor.
- My question relates to a situation that is wholly feasible and quite practical.
- Benim sorum, tamamen uygulanabilir ve oldukça uygulamaya dönük bir durumla ilgili.
- There remains the question of how this monitoring function should be organised.
- Geriye bu izleme işlevinin nasıl organize edilmesi gerektiği sorusu kalıyor.
- I have given emphasis to the question of whether the EU should support the private sector.
- AB'nin özel sektörü desteklemesi gerekip gerekmediği sorusuna ağırlık verdim.
- That question was put to the citizens of Switzerland.
- Bu soru İsviçre vatandaşlarına yöneltilmişti.
- As the author is not present, Question No 24 lapses.
- Yazan kişi hazır bulunmadığından 24. Soru geçersizdir.
- The question we must ask ourselves is whether a cohesion policy would not be better conducted without a Cohesion Fund.
- Kendimize sormamız gereken soru, bir uyum politikasının Uyum Fonu olmadan daha iyi yürütülüp yürütülemeyeceğidir.
- In reality, the question raised concerns new, active substances.
- Gerçekte, ortaya atılan soru yeni, aktif maddelerle ilgilidir.
- I am sure that many members will feel that this question is not relevant, but I think it is.
- Eminim ki pek çok üye bu sorunun konuyla ilgisi olmadığını düşünecektir, ancak ben öyle olduğunu düşünüyorum.
- The question now asked is identical.
- Şimdi sorulan soru da aynı.
- That is the purpose of this oral question and the resolution that accompanies it.
- Bu sözlü soru önergesinin ve ona eşlik eden kararın amacı budur.
- But my question was more specific than your reply.
- Ama benim sorum sizin cevabınızdan daha açıktı.
- Could I raise an issue in advance of Question Time next week?
- Önümüzdeki hafta Soru Zamanı öncesinde bir konuyu gündeme getirebilir miyim?
- This proposal does not fully address that question.
- Bu öneri bu soruyu tam olarak ele almıyor.
- One question remains unresolved, namely funding.
- Bir soru hala çözülmemiştir, yani finansman.
- The role of the European Union is the sixty-four thousand dollar question.
- Avrupa Birliği'nin rolü altmış dört bin dolarlık bir sorudur.
- Let me conclude with a very brief question.
- Çok kısa bir soruyla sözlerime son vereyim.
- The second fundamental question that is yet to be resolved relates to the issue of responsibility.
- Henüz çözüme kavuşturulmamış olan ikinci temel soru ise sorumluluk konusuyla ilgilidir.
- The question, then, is what role the EU is to play in relation to the United States.
- O halde soru, AB'nin Amerika Birleşik Devletleri'ne karşı nasıl bir rol oynayacağıdır.
- The question arises as to what impact the strengthening of the euro will have on inflationary pressures.
- Avro'nun güçlenmesinin enflasyonist baskılar üzerinde nasıl bir etkisi olacağı sorusu ortaya çıkmaktadır.
- The question is how do we respond?
- Soru şu ki biz nasıl yanıt vereceğiz?
- That is the right place for that question to be raised.
- Bu sorunun gündeme getirilmesi için doğru yer burasıdır.
- I am grateful to the honourable Member for raising this question.
- Sayın Üyeye bu soruyu gündeme getirdiği için minnettarım.
- Thirdly, there was no Question Time this week, either to the Council or to the Commission.
- Üçüncü olarak, bu hafta ne Konsey'e ne de Komisyon'a Soru-Yanıt Bölümü ayrılmıştır.
- I would like to put a question to Parliament.
- Parlamentoya bir soru yöneltmek istiyorum.
- The question is whether the EU should not also adapt itself to having ten new members.
- Soru, AB'nin kendisini on yeni üyeye adapte edip etmemesi gerektiğidir.
- I will, however, quite gladly say something about the actual substance of your question.
- Bununla birlikte sorunuzun asıl özü hakkında memnuniyetle bir şeyler söyleyeceğim.
- Let us not forget, furthermore, that this question implies a direct condemnation of the occupied territories.
- Ayrıca bu sorunun işgal altındaki toprakların doğrudan kınanması anlamına geldiğini de unutmayalım.
- The question which immediately comes to mind is whether this is the best solution.
- Hemen akla gelen soru, bunun en iyi çözüm olup olmadığıdır.
- In reality, the question raised concerns new, active substances.
- Aslında sorulan soru yeni, aktif maddelerle ilgilidir.
- Since the author is not present, Question No 43 lapses.
- Yazar burada bulunmadığı için 43. soru geçersizdir.
- This is, then, a question for the Commission.
- O halde bu, Komisyon için bir sorudur.
- An important question in this context is the future distribution of water.
- Bu bağlamda önemli bir soru da suyun gelecekteki dağılımıdır.
- This is not an abstract question, but a practical, political one.
- Bu soyut bir soru değil, pratik ve siyasi bir sorudur.
- The big question is whether that is possible with the current level of payment appropriations.
- Asıl soru, mevcut ödeme ödenekleri ile bunun mümkün olup olmadığıdır.
- The question which arises is why this constant preoccupation with immigrants.
- Burada akla gelen soru, neden sürekli olarak göçmenlerle meşgul olunduğudur.
- It is not possible for me to reply to your question.
- Sorunuza yanıt vermem mümkün değil.
- The motivation behind my question is the gap between rhetoric and reality.
- Sorumun arkasındaki motivasyon, retorik ve gerçeklik arasındaki uçurumdur.
- It has to do with a question that I will raise now.
- Şimdi gündeme getireceğim bir soruyla ilgisi var.
- The question is, why is this being done?
- Soru şu ki, bu neden yapılıyor?
- I have already received an answer from the Secretary-General, but it does not answer my question.
- Genel Sekreter'den bir cevap aldım ancak bu cevap sorumu yanıtlamıyor.
- The question whether production will shift to third countries is often raised.
- Üretimin üçüncü dünya ülkelerine mi kayacağı sorusu sık sık gündeme gelmektedir.
- Faced with these facts, we cannot evade the question as to whether the policy we are applying is the right one.
- Bu gerçekler karşısında, uyguladığımız politikanın doğru politika olup olmadığı sorusundan kaçamayız.
- Another key question is the threshold for the accidental or technically unavoidable presence of GMOs in products.
- Bir diğer kilit soru ise, GDO'ların ürünlerde kazara veya teknik olarak kaçınılmaz olarak bulunma eşiğidir.
- Activity-based budgeting provides a straight answer to the question of what each activity actually costs.
- Faaliyet bazlı bütçeleme, her bir faaliyetin gerçekte neye mal olduğu sorusuna doğrudan bir cevap vermektedir.
- That is simply a question that I am throwing out into the room for the benefit of these countries.
- Bu sadece bu ülkelerin yararı için ortaya attığım bir sorudur.
- I would just like to play a question and answer game with you.
- Sizinle bir soru-cevap oyunu oynamak istiyorum.
- I appreciate that it is a provocative question.
- Bunun kışkırtıcı bir soru olduğunun farkındayım.
- That is the question that is essentially being raised.
- Esasen gündeme getirilen soru budur.
- However, I should like to finish with one final question.
- Bununla birlikte, son bir soruyla bitirmek istiyorum.
- I have a question concerning airports.
- Havaalanlarıyla ilgili bir sorum var.
- Could I have a precise answer to this question?
- Bu soruya kesin bir yanıt alabilir miyim?
- I can inform you that many Members submitted this question.
- Bu soruyu birçok Üyenin yönelttiğini size bildirebilirim.
- I hope that you can also satisfactorily answer this question for us.
- Umarım bu soruyu da bizim için tatmin edici bir şekilde yanıtlayabilirsiniz.
- We have tabled an oral question on behalf of our group.
- Grubumuz adına sözlü soru önergesi verdik.
- There has been no question but rather a statement.
- Bu bir soru değil, bir açıklamadır.
- This is the big question everybody seems to avoid.
- Bu herkesin kaçındığı büyük sorudur.
- That is a practical question.
- Bu, uygulamaya yönelik bir sorudur.
- Thank you, Ms Kauppi, for this extremely interesting and timely question.
- Bu son derece ilginç ve yerinde soru için teşekkür ederim, Bayan Kauppi.
- It raises the question as to what the real proposals of the Commission are.
- Komisyonun gerçek önerilerinin ne olduğu sorusunu gündeme getirmektedir.
- My question to Council was tabled as No 3.
- Konseye yönelttiğim soru 3 numara olarak sunuldu.
- I would say that this is a question of an almost cultural nature.
- Bunun neredeyse kültürel nitelikte bir soru olduğunu söyleyebilirim.
- We will send him the written reply to his question.
- Sorusuna ilişkin yazılı cevabı kendisine göndereceğiz.
- I have accepted your question.
- Sorunuzu kabul ettim.
- The question does not even arise.
- Soru bile ortaya çıkmadı.
- I do not think that we have settled this question properly, and we shall have to think about it in terms of procedure.
- Bu soruyu doğru bir şekilde çözdüğümüzü düşünmüyorum ve bu konuyu prosedür açısından düşünmemiz gerekecek.
- I hope you will not mind if I mention that tonight even though it is not part of our question.
- Bu akşam sorumuzun bir parçası olmasa da bundan bahsetmemin sakıncası olmayacağını umuyorum.
- We therefore need to ask the question again.
- Bu nedenle soruyu tekrar sormamız gerekiyor.
- My question concerns Leyla Zanna.
- Benim sorum Leyla Zanna ile ilgili.
- Thank you for your answer to my question.
- Soruma verdiğiniz cevap için teşekkür ederim.
- There is also the real question of what the real needs of enlargement are, especially within the institutions.
- Ayrıca, özellikle kurumlar içinde, genişlemenin gerçek gereklerinin ne olduğu gibi gerçek bir soru da bulunmaktadır.
- The third question concerns the question of harmonised pensions.
- Üçüncü soru, uyumlaştırılmış emeklilik maaşları konusuyla ilgilidir.
- I have a question to ask, however.
- Ancak sormak istediğim bir soru var.
- The simple answer to his question is that there is no disagreement.
- Bu soruya verilecek en basit cevap, herhangi bir anlaşmazlık olmadığıdır.
- That is not really a question.
- Bu gerçekten bir soru değil.
- I cannot make any other commitments other than what I stated in my reply to your question.
- Sorunuza verdiğim cevapta belirttiklerim dışında başka bir taahhütte bulunamam.
- For the Group of the Greens/European Free Alliance, there is an obvious answer to this question.
- Yeşiller Grubu/Avrupa Özgür İttifakı için bu sorunun cevabı açıktır.
- We have made some suggestions that are reflected in the question tonight.
- Bu akşamki soruya da yansıyan bazı önerilerde bulunduk.
- My question concerns the remaining problems, as mentioned by the President-in-Office of the Council.
- Sorum, Konsey Dönem Başkanı tarafından dile getirilen diğer sorunlarla ilgilidir.
- I would remind Members that this is exclusively a Question Time.
- Üyelere bunun sadece bir Soru Zamanı olduğunu hatırlatmak isterim.
- The question you are asking is whether the Commission is going to present specific legislative proposals.
- Sorduğunuz soru, Komisyonun belirli yasa teklifleri sunup sunmayacağıdır.
- The question no doubt needs to be answered when so many new subjects have been added to the topic of human rights.
- İnsan hakları konusuna bu kadar çok yeni konu eklendiğinde şüphesiz bu sorunun cevaplanması gerekmektedir.
- The real question is why there are so many people in prison.
- Asıl soru, neden bu kadar çok insanın hapiste olduğudur.
- The rapporteur has given a broad answer to that question.
- Raportör bu soruya geniş bir yanıt vermiştir.
- I often think it must be odd to be listening and not to know what question it is that is being answered.
- Sık sık dinliyor olmanın ve hangi soruya cevap verildiğini bilmemenin tuhaf olduğunu düşünürüm.
- I then have a question for the Council.
- O halde Konsey'e bir sorum var.
- This is not in fact a question.
- Bu aslında bir soru değil.
- I should like, if I may, to comment on a question which divides the House.
- İzin verirseniz Meclisi bölen bir soru hakkında yorum yapmak istiyorum.
- The question of whether GMOs are a good or a bad thing does not belong in today's debate.
- GDO'ların iyi mi yoksa kötü bir şey mi olduğu sorusu bugünün tartışmasına ait değildir.
- The third question, and a crucial one, is the body of rights.
- Üçüncü ve çok önemli bir soru ise haklar bütünüdür.
- In my view, there is only one important question left today.
- Bana göre bugün geriye tek bir önemli soru kalmıştır.
- Thank you for drawing our attention to this question.
- Bu soruya dikkatimizi çektiğiniz için teşekkür ederim.
- Mr Crowley has the floor for a supplementary question.
- Bay Crowley ek bir soru için söz aldı.
- However, there is one simple question to which I have not yet heard an answer from you.
- Bununla birlikte, sizden henüz cevabını duymadığım basit bir soru var.
- Let me put another question.
- Bir soru daha sormama izin verin.
- The question in terms of this bloc is whether to develop the ratification procedures.
- Bu blok açısından soru, onay prosedürlerinin geliştirilip geliştirilmeyeceğidir.
- The question obviously is why we have not had that before.
- Asıl soru, bunu neden daha önce yapmadığımızdır.
- This raises the question as to how this will affect the ECB's current monetary policy.
- Bu durum ECB'nin mevcut para politikasını nasıl etkileyeceği sorusunu gündeme getiriyor.
- That is the question asked by this report.
- Bu raporun sorduğu soru budur.
- This question will be at the heart of the decision on the future of the agency.
- Bu soru, ajansın geleceğine ilişkin kararın merkezinde yer alacaktır.
- It raises a question that I am afraid to even ask.
- Bu, sormaya bile korktuğum bir soruyu gündeme getiriyor.
- I wanted to put a supplementary question in any case.
- Her halükarda ek bir soru yöneltmek istedim.
- I welcome the question, but what I would welcome even more is a promise of clear legislative action.
- Soruyu memnuniyetle karşılıyorum, ancak daha da memnuniyetle karşılayacağım şey, net bir yasal eylem sözüdür.
- I shall gladly try, but I cannot answer the question here orally.
- Memnuniyetle deneyeceğim, ancak soruya burada sözlü olarak cevap veremem.
- We should not lightly move Question Time to the Commission.
- Soru Saati'ni Komisyon'a taşımayı hafife almamalıyız.
- The question that needs to be answered next is where Europe stands on this.
- Bundan sonra cevaplanması gereken soru, Avrupa'nın bu konuda nerede durduğudur.
- The information was not, however, requested in the question, and I cannot therefore offer an answer.
- Ancak bu bilgi soruda talep edilmemiştir ve bu nedenle bir cevap veremiyorum.
- Instead of a written reply to this question, could it perhaps be answered verbally next time?
- Bu soruya yazılı cevap vermek yerine, bir dahaki sefere sözlü olarak cevap verilebilir mi?
- The question, then, is what role the EU is to play in relation to the United States.
- O halde asıl soru, AB'nin ABD karşısında nasıl bir rol oynayacağıdır.
- I have one comment and one question.
- Bir yorumum ve bir sorum var.
- This fundamental question relates to the whole role of the first pillar.
- Bu temel soru, birinci sütunun tüm rolüyle ilgilidir.
- This is question No 18 about language use in the European institutions.
- Bu, Avrupa kurumlarında dil kullanımına ilişkin 18 numaralı sorudur.
- I subsequently noted that the President-in-Office of the Council did in fact refer to this question.
- Daha sonra Konsey Dönem Başkanının aslında bu soruya atıfta bulunduğunu fark ettim.
- My question concerns the recent American initiative.
- Benim sorum son Amerikan girişimi ile ilgilidir.
- Your question has been scheduled for the end of the day, in the third part, which is certain to be answered in writing.
- Sorunuz gün sonuna, yazılı olarak cevaplandırılacağı kesin olan üçüncü bölüme bırakılmıştır.
- I cannot answer your question today.
- Bugün sorunuza cevap veremem.
- The question has also been raised in our follow-up about the appointment of a European Public Prosecutor.
- Bir Avrupa Savcısının atanmasına ilişkin soru da takiplerimiz sırasında gündeme geldi.
- My question touched on two issues.
- Sorum iki konuya değiniyordu.
- The question is, will the WTO's rules allow them to do that?
- Soru şu: DTÖ'nün kuralları bunu yapmalarına izin verecek mi?
- The Commission is much better placed to give you a full answer to your question.
- Komisyon, sorunuza tam bir yanıt vermek için çok daha iyi bir konumdadır.
- This is a question for the Council.
- Bu Konseye yönelik bir sorudur.
- I think the President-in-Office neatly side-stepped my question.
- Sanırım Görevdeki Başkan sorumu düzgün bir şekilde geçiştirdi.
- As always, the question is how to achieve these goals.
- Her zaman olduğu gibi, asıl soru bu hedeflere nasıl ulaşılacağıdır.
- The question is whether we are willing to accept this in this form.
- Soru, bunu bu haliyle kabul etmeye istekli olup olmadığımızdır.
- Responding to the question may mean that I take a little more time than was originally anticipated.
- Soruya yanıt vermek, başlangıçta öngörülenden biraz daha fazla zaman almam anlamına gelebilir.
- That is my answer to the question.
- Benim soruya cevabım budur.
- The third question concerns how we are to be able to bring about a change in the Middle East.
- Üçüncü soru ise Orta Doğu'da nasıl bir değişim yaratabileceğimizle ilgilidir.
- This has to be the fundamental question.
- Temel soru bu olmalıdır.
- The question is, then, what purpose that modernisation serves.
- O halde soru, modernizasyonun hangi amaca hizmet ettiğidir.
- There was one question on air traffic.
- Hava trafiği ile ilgili bir soru vardı.
- The question I would like to put to you now is as follows.
- Şimdi size yöneltmek istediğim soru şu şekilde.
- The question that arises, however, is that of how this is to take place.
- Ancak ortaya çıkan soru, bunun nasıl gerçekleştirileceğidir.
- Today the Bureau is going to deal with the problems relating to Question Time.
- Bugün Başkanlık Divanı Soru Saati ile ilgili sorunlarla ilgilenecek.
- That is really at the heart of this question.
- Bu sorunun özünde gerçekten de bu var.
- We now have before us the question on parental responsibility that we have tabled.
- Şimdi önümüzde ebeveyn sorumluluğuna ilişkin olarak sunduğumuz soru var.
- But for me, the question now is the procedure that will apply.
- Ancak benim için asıl soru, uygulanacak prosedür.
- As the joint initiator and author of this question, perhaps I might be allowed to say a brief word.
- Bu sorunun ortak başlatıcısı ve yazarı olarak belki kısa bir söz söylememe izin verilebilir.
- The big question is whether this is enough.
- Asıl soru bunun yeterli olup olmadığıdır.
- The question of whether Nice is a sine qua non for enlargement has been the subject of some debate.
- Nice'in genişleme için olmazsa olmaz bir unsur olup olmadığı sorusu bazı tartışmalara konu olmuştur.
- It is worth examining more closely the question of who drives these vehicles.
- Bu araçları kimin kullandığı sorusu daha yakından incelenmeye değer.
- The question may be asked as to whether the word ‘neighbourhood’ has not replaced that of ‘partnership’.
- Komşuluk' kelimesinin 'ortaklık' kelimesinin yerini alıp almadığı sorusu sorulabilir.
- I think that we should seriously ask that question.
- Bu soruyu ciddi bir şekilde sormamız gerektiğini düşünüyorum.
- I often think it must be odd to be listening and not to know what question it is that is being answered.
- Sık sık dinliyor olmanın ve hangi sorunun yanıtlandığını bilmemenin tuhaf olduğunu düşünüyorum.
- The only question is how the Commission proposes to rectify the situation.
- Tek soru, Komisyon'un bu durumu nasıl düzeltmeyi önerdiğidir.
- A question has also been raised about discussions to be held at political level.
- Siyasi düzeyde yapılacak tartışmalarla ilgili bir soru da gündeme getirildi.
- These cases put into question the effective control and supervision of the security forces.
- Bu vakalar, güvenlik güçlerinin etkin denetim ve gözetimi konusunda soru işaretlerine neden olmaktadır.
- I have a question regarding heading 6 of the financial perspective.
- Mali perspektifin 6. başlığı ile ilgili bir sorum var.
- However, the question is whether we are prepared at all to change this.
- Ancak asıl soru, bunu değiştirmeye hazır olup olmadığımızdır.
- There is a question which he has not dealt with and which was raised at the EPP Congress in Lisbon.
- Ele almadığı ve Lizbon'daki EPP Kongresinde gündeme gelen bir soru var.
- I have to confess to the honourable Member that for the life of me, I cannot answer your question.
- Sayın Üyeye itiraf etmeliyim ki sorunuza cevap veremiyorum.
- This question echoes the questions worded in more general terms by previous honourable Members.
- Bu soru, daha önceki saygıdeğer Üyeler tarafından daha genel ifadelerle dile getirilen soruları yinelemektedir.
- We take note of your statement, which is not a question.
- Soru olmayan ifadenizi not ediyoruz.
- We will very soon have an opportunity to deal with this question objectively when we talk about the Oostlander report.
- Çok yakında Oostlander raporu hakkında konuşurken bu soruyu objektif bir şekilde ele alma fırsatımız olacak.
- I cannot provide an accurate answer to this question at the moment.
- Bu soruya şu anda doğru bir yanıt veremiyorum.
- The question is whether the Commission has reacted with sufficient alertness.
- Soru, Komisyon'un yeterli uyanıklıkla tepki verip vermediğidir.
- This question was broached but then put on the back burner.
- Bu soru gündeme getirilmiş ancak daha sonra geri plana atılmıştır.
- The question contained five points, which I will respond to individually.
- Soruda beş husus yer almakta olup, bunlara ayrı ayrı yanıt vereceğim.
- However, one question is not completely settled.
- Bununla birlikte, bir soru tam olarak çözülmüş değildir.
- The third and final question is democracy.
- Üçüncü ve son soru ise demokrasidir.
- Mr de Miguel, I would like to apologise for the late start to Question Time.
- Bay de Miguel, soru zamanına geç başladığım için özür dilerim.
- However, I have a question on the period that follows.
- Ancak bundan sonraki dönemle ilgili bir sorum var.
- The question is whether the EU should not also adapt itself to having ten new members.
- Asıl soru, AB'nin de on yeni üyeye uyum sağlayıp sağlayamayacağıdır.
- In my judgment, the constitutional treaty must give its own answer to the question contained in the report.
- Bana göre anayasal antlaşma, raporda yer alan soruya kendi cevabını vermelidir.
- Thank you for your question, because I think this issue needs to be clarified.
- Sorunuz için teşekkür ederim çünkü bu konunun açıklığa kavuşturulması gerektiğini düşünüyorum.
- My question has been partially answered, President-in-Office, because you talked about the current recommendation.
- Sorum kısmen cevaplanmış oldu, Dönem Başkanı çünkü mevcut tavsiye kararından bahsettiniz.
- The question is what that could mean for the budget in the long term.
- Asıl soru, bunun uzun vadede bütçe için ne anlama gelebileceğidir.
- That is the type of question you might ask a consultancy bureau, but not a parliamentary body.
- Bu tür bir soruyu bir danışmanlık bürosuna sorabilirsiniz ama bir parlamento organına değil.
- That is a genuine question.
- Bu gerçek bir soru.
- The question is whether on this occasion these words will turn into action.
- Asıl soru, bu vesileyle bu sözlerin eyleme dönüşüp dönüşmeyeceğidir.
- There is a second question, moreover.
- Ayrıca ikinci bir soru daha var.
- Thank you for your answer to my question.
- Soruma verdiğiniz yanıt için teşekkür ederim.
- Maybe we could add the odd question here and there.
- Belki buraya ve oraya tek tük sorular ekleyebiliriz.
- This is not really a theoretical question in this day and age.
- Bu, günümüzde ve çağımızda gerçekten teorik bir soru değildir.
- That is our role and this is the point of my question.
- Bizim rolümüz budur ve sorumun amacı da budur.
- This will be a particularly decisive question when elections are held in autumn.
- Bu, sonbaharda yapılacak seçimlerde özellikle belirleyici bir soru olacaktır.
- The question may be asked as to whether the word ‘neighbourhood’ has not replaced that of ‘partnership’.
- "Komşuluk" kelimesinin "ortaklık" kelimesinin yerini alıp almadığı sorusu sorulabilir.
- Is an urgent matter because the New Delhi Conference, to which the question refers, is now beginning.
- Bu acil bir konu çünkü sorunun atıfta bulunduğu Yeni Delhi Konferansı şu anda başlıyor.
- I believe, therefore, that this question remains open.
- Bu nedenle, bu sorunun cevaplanmaya açık olduğuna inanıyorum.
- I should therefore like to repeat and specify and update my question.
- Bu nedenle sorumu tekrarlamak, belirtmek ve güncellemek istiyorum.
- Mr Harbour's question about children of stable partnerships is absolutely vital.
- Bay Harbour'un istikrarlı birlikteliklerden olan çocuklarla ilgili sorusu kesinlikle hayati önem taşımaktadır.
- Another essential question that remains unanswered is the criteria for production methods.
- Cevapsız kalan bir diğer önemli soru ise üretim yöntemlerine ilişkin kriterlerdir.
- In short, I do not have a clear answer to that question.
- Kısacası, bu soruya net bir cevabım yok.
- Time and again, an important question is overlooked, however.
- Ancak zaman zaman önemli bir soru gözden kaçmaktadır.
- However, I would ask you to send the Commission a written question on this case.
- Bununla birlikte, sizden Komisyon'a bu konuyla ilgili yazılı bir soru göndermenizi rica ediyorum.
- This question raises the matter of safeguards, but within the context of harmonised criminal legislation in Europe.
- Bu soru, Avrupa'da uyumlaştırılmış ceza mevzuatı bağlamında güvenceler konusunu gündeme getirmektedir.
- That is a genuine question.
- Bu gerçek bir sorudur.
- That is the question before us and we must give it further consideration.
- Önümüzdeki soru budur ve bunu daha fazla dikkate almalıyız.
- I also believe that this is a question of practical importance.
- Ayrıca bunun pratik öneme sahip bir soru olduğuna inanıyorum.
- This question demands of us that we keep our feet on the ground to some degree and be fair in passing judgment.
- Bu soru bizden ayaklarımızı bir dereceye kadar yere basmamızı ve yargıda bulunurken adil olmamızı talep etmektedir.
- Thank you for your question, which of course refers to other policies.
- Elbette diğer politikalara atıfta bulunan sorunuz için teşekkür ederim.
- Mrs Muscardini, I do not know the answer to your question.
- Sayın Muscardini, sorunuzun cevabını bilmiyorum.
- On a point of order, because of the historic debates that will take place this part-session there is no Question Time.
- Bu kısmi oturumda gerçekleşecek tarihi tartışmalar nedeniyle Soru Cevap uygulaması yapılmayacaktır.
- I should like to hear something more specific, which is also why I tabled the question.
- Daha spesifik bir şeyler duymak isterim, soruyu da bu nedenle yönelttim.
- Do you wish to ask your question again?
- Sorunuzu tekrar sormak ister misiniz?
- But to answer your actual question, what are we going to do?
- Ama asıl sorunuza cevap verecek olursak, ne yapacağız?
- As the author is not present, Question No 37 lapses.
- Yazan kişi hazır bulunmadığından 37. Soru geçersizdir.
- As I have pointed out, this question is still under discussion.
- Daha önce de belirttiğim üzere, bu soru halen tartışılmaktadır.
- I hope this question was not an improper one at this time.
- Umarım bu soru şu anda uygunsuz bir soru değildir.
- I wanted to put a supplementary question in any case.
- Her halükarda ek bir soru yöneltmek istiyorum.
- We therefore have the answer to the question.
- Bu nedenle sorunun cevabına sahibiz.
- This question seems to be at the heart of the long-term discussion on this topic.
- Bu soru, bu konudaki uzun vadeli tartışmanın merkezinde yer alıyor gibi görünmektedir.
- This is a linguistic question.
- Bu dilbilimsel bir sorudur.
- In the contact with Turkey it is always a question of who are we talking to?
- Türkiye ile temaslarda her zaman kiminle konuştuğumuz sorusu gündeme gelmektedir.
- The question is whether the late entry into force of some of the programmes adopted actually has anything to do with it.
- Asıl soru, kabul edilen bazı programların geç yürürlüğe girmesinin gerçekten bununla bir ilgisi olup olmadığıdır.
- The question is what a development of the Schengen acquis means.
- Soru, Schengen müktesebatının geliştirilmesinin ne anlama geldiğidir.
- One question remains unresolved, namely funding.
- Çözülmemiş bir soru var, o da finansman.
- So the crucial question is what democratic control there will be when we get a common defence policy.
- Asıl önemli soru, ortak bir savunma politikasına sahip olduğumuzda demokratik kontrolün ne olacağıdır.
- Answer his question fast before he asks you five more.
- Sana beş soru daha sormadan önce onun sorularını hızlıca cevapla.
- According to the extraordinary findings, the question is irrelevant because the universe still is nothing.
- Olağanüstü bulgulara göre bu soru yersizdir çünkü evren hala bir hiçliktir.
- If you struggle to answer a question, do not waste time on it; move on to the next question.
- Bir soruyu yanıtlamakta zorlanıyorsanız, onunla vakit kaybetmeyin; bir sonraki soruya geçin.
- How would the president answer such a question?
- Başkan böyle bir soruya nasıl cevap verir?
- We'll get in to details later but first comes a left-brain question.
- Ayrıntılara daha sonra gireceğiz ama önce sol beyin sorusu geliyor.
- This question never gives me any peace and I've become like a hungry dog chasing everywhere for an answer.
- Bu soru beni hiç rahat bırakmadı ve aç bir köpek gibi cevabı bulmak için her yeri aradım.
- This question never gives me any peace and I've become like a hungry dog chasing everywhere for an answer.
- Bu soru kafamı hep kurcalıyor ve her yerde aç köpekler gibi cevap peşinde koşar oldum.
- Thank you for the question, I like these technical questions.
- Soru için teşekkür ederim, böyle teknik soruları seviyorum.
- What is happiness is a question too hard to answer.
- Mutluluğun ne olduğu sorusunu cevaplamak zordur.
- Why they built the bike is not a hard question to answer.
- Bisikleti neden yaptıkları sorusunu cevaplamak zor değil.
- On the other hand, that question is directly related to our understanding of man, the world, and the universe.
- Öte yandan bu soru doğrudan insanı, dünyayı ve evreni anlamamızla ilgilidir.
- What is happiness is a question too hard to answer.
- Mutluluk nedir sorusuna cevap vermek çok güç.
- Answer his question fast before he asks you five more.
- Size beş tane daha sormadan önce adamın sorusuna çabucak cevap verin.
- How would the president answer such a question?
- Böyle bir soruya cumhurbaşkanı ne cevap verirdi?
- I asked a similar question on the first page.
- Benzer bir soruyu ilk sayfada sormuştum.
- Now, be nice and answer the lady's question.
- Şimdi nazik ol ve hanımefendinin sorusuna cevap ver.
- Now, be nice and answer the lady's question.
- Şimdi kibar ol ve hanımefendinin sorusuna cevap ver.
- According to the extraordinary findings, the question is irrelevant because the universe still is nothing.
- Olağanüstü bulguların gösterdiğine göre soru yersiz, çünkü evren hala bir hiç.
- How would the president answer such a question?
- Başkan olsa böyle bir soruya nasıl cevap verirdi?
- This question never gives me any peace and I've become like a hungry dog chasing everywhere for an answer.
- Bu soru hiç aklımdan çıkmıyor ve cevap peşinde her yeri kovalayan aç köpeklere döndüm.
- We'll get in to details later but first comes a left-brain question.
- Ayrıntılara daha sonra gireceğiz ama önce bir sol beyin sorusu geliyor.
- According to the extraordinary findings, the question is irrelevant because the universe still is nothing.
- Olağanüstü bulgulara göre bu soru yersizdir çünkü evren hala bir hiçten ibaret.
- No honest human being should answer yes to that question.
- Hiçbir dürüst insan bu soruya evet cevabını vermemelidir.
- So if the question is, what connects these two guys, the answer is, nothing.
- Yani eğer soru bu iki adamı birbirine bağlayan şeyin ne olduğuysa, cevap hiçbir şeydir.
- He and Churchill want to settle the prickly question of French political power.
- O ve Churchill, Fransız siyasi iktidarına ilişkin çetrefilli soruyu çözmek istiyorlar.
- Thank you for the question, I like these technical questions.
- Soru için teşekkür ederim, bu tür teknik soruları seviyorum.
- What is happiness is a question too hard to answer.
- Mutluluğun ne olduğu yanıtlanması çok zor bir soru.
- I assume not even Microsoft knows the answer to this question.
- Sanırım Microsoft bile bu sorunun cevabını bilmiyor.
- Why they built the bike is not a hard question to answer.
- Bisikleti neden yaptıkları, cevaplanması zor bir soru değil.
- We'll get in to details later but first comes a left-brain question.
- Detaylara daha sonra gireriz ancak ilkin sol beyin sorusu geliyor.
- The question I've grappled with as a biologist is why.
- Bir biyolog olarak benim uğraştığım soru "niye".
- This question can't be answered by a simple yes or no.
- Bu soruya basit bir evet veya hayır cevabı verilemez.
- Tom tried to deflect Mary's question.
- Tom, Mary'nin sorusunu geçiştirmeye çalıştı.
- I probably should've asked Tom that question.
- Ben muhtemelen o soruyu Tom'a sormalıydım.
- I actually know the answer to that question.
- Aslında bu sorunun cevabını biliyorum.
- The question now is how.
- Şimdi soru, nasıl olduğudur.
- It's a simple question.
- Bu basit bir soru.
- This question isn't easy.
- Bu soru kolay değildir.
- That's a question that's often asked.
- Bu sıkça sorulan bir soru.
- That's a complicated question.
- Bu karmaşık bir soru.
- The question is who.
- Soru kim olduğu.
- What kind of a question is that?
- Bu nasıl bir soru?
- That's a question that I can't answer.
- Bu benim cevaplayamayacağım bir soru.
- There is no anwser for your question.
- Sorun için cevap yok.
- At first glance, the question seems simple.
- İlk bakışta soru basit görünüyor.
- Tom hasn't asked even one question.
- Tom tek bir soru bile sormadı.
- They haven't understood the question.
- Onlar soruyu anlamadılar.
- This question is not easy.
- Bu soru kolay değil.
- Finally I found the answer to the question.
- Sonunda sorunun cevabını buldum.
- That's an interesting question.
- Bu ilginç bir soru.
- Your question does not have an answer.
- Sizin sorunuzun bir cevabı yok.
- My question is for Tom.
- Sorum Tom'a.
- When I didn't know how to answer the question, he gave me a hint.
- Soruyu nasıl cevaplayacağımı bilmediğimde, o bana bir ipucu verdi.
- They have given an answer to every question.
- Onlar her soruya bir cevap verdi.
- This question is like asking a parent which child they love the most.
- Bu soru bir ebeveyne en çok hangi çocuğunu sevdiğini sormak gibi.
- That's a very deep and interesting question.
- Bu çok derin ve ilginç bir soru.
- I was able to answer the question correctly.
- Soruyu doğru şekilde yanıtlayabildim.
- That's a great question.
- Bu harika bir soru.
- The question is not so easy that anyone can answer it.
- Soru, herkesin yanıtlayabileceği kadar kolay değil.
- It's a complicated question.
- Bu karmaşık bir soru.
- When you have a question, ask the teacher.
- Bir sorunuz olduğunda, öğretmene sorun.
- Whether she agrees or not is the question.
- Esas sorun, katılıp katılmayacağı.
- Fadil quickly realized that answering that question would be no simple task.
- Fadıl bu soruya cevap vermenin hiç de kolay olmayacağını kısa sürede anladı.
- That's the wrong question.
- Yanlış soru.
- The question is what is it.
- Asıl soru ne olduğu.
- Would you mind repeating the question?
- Soruyu tekrarlar mısın?
- I might be able to answer that question.
- Bu soruya cevap verebilirim.
- I think it's a very interesting question.
- Sanırım çok ilginç bir soru.
- The question is do you know what you're doing.
- Asıl soru, ne yaptığınızı biliyor musunuz?
- Have I answered your question?
- Sorunuzu cevapladım mı?
- I've been asking myself the same question.
- Aynı soruyu kendime soruyorum.
- The question is simple.
- Soru basittir.
- I'll try to answer your question.
- Soruna cevap vermeye çalışacağım.
- Tom couldn't answer my question.
- Tom soruma yanıt veremedi.
- Tom couldn't answer even one question on yesterday's test.
- Tom dünkü sınavda tek bir soruya bile cevap veremedi.
- Sorry for the dumb question.
- Aptalca soru için özür dilerim.
- There's one question I would like to ask you.
- Sana sormak istediğim bir soru var.
- Your question has no answer.
- Sorun için cevap yok.
- The question is if my parents approve of it or not.
- Sorun ebeveynlerimin bunu onaylayıp onaylamayacağıdır.
- I know the answer to that question.
- Bu sorunun cevabını biliyorum.
- Do you need me to repeat the question?
- Soruyu tekrarlamamı ister misin?
- He did not understand the question.
- Soruyu anlamamıştı.
- I don't understand the meaning of the question.
- Sorunun manasını anlamıyorum.
- Sorry for the dumb question.
- Aptalca soru için üzgünüm.
- My question is why.
- Benim sorum neden.
- I have the same question.
- Bende de aynı soru var.
- Sorry, I so completely neglected your question.
- Üzgünüm, sorunuzu tamamen ihmal ettim.
- That's a good question.
- O, iyi bir soru.
- There is no one answer to this question.
- Bu sorunun tek bir cevabı yok.
- This is my answer to your question.
- Sorunuza cevabım bu.
- I have a question for Tom.
- Tom için bir sorum var.
- I have one more question.
- Bir sorum daha var.
- That's a redundant, caustic question.
- Bu gereksiz, iğneleyici bir soru.
- You don't have the answer to this question.
- Bu sorunun cevabı sende yok.
- Tom didn't have to answer that question.
- Tom bu soruya cevap vermek zorunda değildi.
- I didn't understand your question.
- Sorunuzu anlamadım.
- The question is by no means easy.
- Soru hiçbir şekilde kolay değil.
- The question is when.
- Soru ne zaman olduğu.
- That question doesn't concern me.
- O soru beni ilgilendirmez.
- Great question!
- Harika soru!
- Tom didn't have to answer Mary's question.
- Tom, Mary'nin sorusuna cevap vermek zorunda değildi.
- Well, that's a difficult question.
- Şey, o zor bir soru.
- Can someone respond to my question?
- Biri benim sorumu cevaplayabilir mi?
- I have another question.
- Başka bir sorum var.
- The question is if my parents approve of it or not.
- Asıl soru, ailemin bunu onaylayıp onaylamayacağı.
- That shouldn't even be a question.
- Bu bir soru bile olmamalıydı.
- This has nothing to do with your question.
- Bunun sorunuzla bir ilgisi yok.
- Examine the question in its entirety.
- Soruyu bütünü ile inceleyin.
- Can I just ask you one more question?
- Tek bir soru daha sorabilir miyim?
- The question is who decides what needs to be done.
- Asıl soru, neyin yapılması gerektiğine kimin karar vereceğidir.
- My question requires a response.
- Sorum bir cevap gerektiriyor.
- I put the question in other way.
- Soruyu başka bir şekilde sordum.
- The answer to your question is very simple.
- Senin sorunun yanıtı çok kolay.
- That's a very complicated question.
- O çok karmaşık bir soru.
- That's a very simple question.
- Bu çok basit bir soru.
- The question is why didn't Tom go.
- Soru Tom'un neden gitmediğidir.
- Don't avoid my question.
- Sorumdan kaçmayın.
- She made no response to my question.
- Soruma yanıt vermedi.
- Don't evade the question.
- Soruyu geçiştirme.
- Finally, I found the answer to your question.
- Sonunda sorunuzun yanıtını buldum.
- Would you like to rephrase the question?
- Soruyu başka bir şekilde ifade etmek ister misin?
- I didn't want to answer that question.
- O soruyu cevaplamak istemedim.
- That's a reasonable question.
- O makul bir soru.
- I've already answered that question.
- Ben zaten o soruyu cevapladım.
- Tom pondered the question for a while.
- Tom bir süre soruyu düşündü.
- I can not answer your question.
- Soruna cevap veremem.
- This question is too difficult for me.
- Bu soru benim için çok zor.
- You might want to ask Tom that question.
- Bu soruyu Tom'a sormak isteyebilirsin.
- They need to answer this question.
- Onların bu soruyu yanıtlamaları gerek.
- Jose muttered the answer to the question asked by the teacher.
- Jose öğretmen tarafından sorulan soruya cevabı mırıldandı.
- The question is how do we convince Tom.
- Asıl soru Tom'u nasıl ikna edeceğimiz.
- The question is what are you doing here.
- Asıl soru senin burada ne işin olduğu.
- There's one question I would like to ask you.
- Size sormak istediğim bir soru var.
- Tom answered Mary's question.
- Tom, Mary'nin sorusuna cevap verdi.
- Teacher, this question is too difficult!
- Hocam bu soru çok kazık!
- I've already answered this question.
- Bu soruyu zaten cevaplamıştım.
- The only question now is how we're going to get home.
- Şimdi tek soru eve nasıl gideceğimizdir.
- I have a question.
- Bir sorum var.
- The ease with which he answered the question surprised us.
- Soruya verdiği cevaptaki rahatlık bizi şaşırttı.
- The question is who knew what.
- Asıl soru kimin ne bildiği.
- I think you haven't understood the question.
- Sen soruyu anlamadın sanırım.
- She looked puzzled at the abrupt question posed by a reporter.
- Bir muhabirin sorduğu ani soru karşısında şaşkın görünüyordu.
- It was a question none of us could answer.
- O hiçbirimizin cevap veremeyeceği bir soruydu.
- I have a question for him.
- Onun için bir sorum var.
- That's a hard question to answer.
- O cevaplaması zor bir soru.
- That question naturally invited debate.
- Bu soru doğal olarak tartışmaya davetiye çıkardı.
- Could you repeat the question, please?
- Soruyu tekrarlar mısınız, lütfen?
- Sami would never be able to answer that question.
- Sami o soruyu asla cevaplayamazdı.
- It's a complicated question to answer.
- Bu cevaplamak için karmaşık bir soru.
- That's a hard question.
- Bu zor bir soru.
- There is no anwser for your question.
- Sorunuzun cevabı yok.
- This is not an easy question.
- Bu kolay bir soru değil.
- I already answered that question.
- O soruyu zaten yanıtladım.
- No one knew how to answer the question.
- Kimse soruya nasıl cevap vereceğini bilmiyordu.
- Tom says he'll answer that question later.
- Tom bu soruya sonra cevap vereceğini söylüyor.
- This question is not that simple.
- Bu soru o kadar basit değil.
- Tom is the only one who can answer that question.
- Bu soruya cevap verebilecek tek kişi Tom.
- Answer this question once again, please.
- Lütfen bu soruya bir kez daha cevap ver.
- Tom hasn't asked a single question yet.
- Tom henüz tek bir soru dahi sormadı.
- The answer is in the question.
- Cevap sorunun içinde.
- The applicant didn't know how to answer the question.
- Başvuru sahibi soruya nasıl cevap vereceğini bilemedi.
- I've asked myself that question a thousand times.
- Bu soruyu kendime binlerce kez sordum.
- Tom seemed surprised by the question.
- Tom soru karşısında şaşırmış görünüyordu.
- I've been seeking an answer to your question.
- Sorunuza bir cevap arıyordum.
- Don't avoid my question.
- Sorumu savuşturma.
- I don't understand this question at all.
- Bu soruyu hiç anlamıyorum.
- I was able to answer the question correctly.
- Soruya doğru yanıtı verebildim.
- This question seems to allow two answers.
- Görünüşe göre bu soruya iki yanıt verilebilir.
- I was waiting for that question.
- Bu soruyu bekliyordum.
- That's the sixty-four thousand dollar question.
- Altmış dört bin dolarlık soru bu.
- I'm still waiting for an answer to my question.
- Ben de hala soruma cevap bekliyorum.
- This is a difficult question.
- Bu zor bir soru.
- It's a very serious question.
- Çok ciddi bir soru.
- We need to study this delicate question very carefully.
- Bu hassas soruyu çok dikkatli şekilde çalışmamız gerek.
- Who asked that question?
- Bu soruyu kim sordu?
- What kind of a question is that?
- Ne tür bir soru bu?
- They are unable to answer that question.
- Bu soruya cevap veremiyorlar.
- The question is are you going with us.
- Soru bizimle gidecek misin.
- That's a question that I can answer.
- O, cevap verebileceğim bir soru.
- The question is which one should I choose.
- Asıl soru hangisini seçmem gerektiği.
- I was able to answer the question correctly.
- Soruya doğru cevap verebildim.
- Mr Hashimoto was puzzled by Ken's question.
- Bay Hashimoto, Ken'in sorusu karşısında şaşırdı.
- Tom didn't really expect Mary to answer his question.
- Tom, Mary'nin sorusuna cevap vermesini gerçekten beklemiyordu.
- Mary was thinking about her question.
- Mary sorusu hakkında düşünüyordu.
- Your question is hard to answer.
- Sorunuza cevap vermek zor.
- Tom never answered the question.
- Tom soruya hiç cevap vermedi.
- You could've answered that question.
- Bu soruya cevap verebilirdin.
- No one wants to answer that question.
- O soruyu yanıtlamayı kimse istemiyor.
- The question is can you do everything we've asked you to do.
- Asıl soru, senden yapmanı istediğimiz her şeyi yapabilir misin?
- I demand an answer to my question!
- Soruma bir cevap istiyorum!
- That's a fascinating question.
- Büyüleyici bir soru.
- His question puzzles me.
- Onun sorusu beni şaşırtıyor.
- The question is who caused the accident.
- Esas soru kazaya kimin neden olduğu.
- It was a silly question.
- O aptal bir soruydu.
- Do you want me to repeat the question?
- Soruyu yinelememi ister misin?
- Who else can answer my question?
- Soruma başka kim cevap verebilir?
- That's a very difficult question.
- Bu çok zor bir soru.
- That's the big question, isn't it?
- Büyük soru bu, değil mi?
- That's a very interesting question.
- Bu çok ilginç bir soru.
- Tom sidestepped the question.
- Tom soruyu geçiştirdi.
- There are many possible answers to that question.
- Bu sorunun pek çok olası cevabı var.
- Well, I guess that answers that question.
- Sanırım bu o soruya cevap oldu.
- What you're saying now has nothing to do with the question.
- Şu anda söylediğin şeyin soruyla hiçbir ilgisi yok.
- We're trying to find the answer to that question.
- Bu sorunun cevabını bulmaya çalışıyoruz.
- That's an odd question.
- Bu garip bir soru.
- I'll answer any question, as long as it pertains to Rampart.
- Rampart'la ilgili olduğu sürece her soruya cevap veririm.
- The question is who is he.
- Sorun onun kim olduğudur.
- Not every question deserves an answer.
- Her soru bir cevabı hak etmez.
- When I was studying to become a lawyer, my teachers told me to never ask a question that I didn't know the answer to.
- Avukat olmak için çalışırken, öğretmenlerim bana cevabını bilmediğim bir soruyu asla sormamamı söylemişti.
- It's a difficult question.
- Zor bir soru.
- That's a question that's often asked.
- Sık sık sorulan bir soru.
- It's difficult to answer that question.
- O soruyu cevaplamak zor.
- I answered the question.
- Soruyu ben cevapladım.
- I have a question to ask you.
- Sana soracak bir sorum var.
- Mary is answering the teacher's question.
- Mary öğretmenin sorusunu yanıtlıyor.
- The class divided on this question.
- Sınıf bu soru konusunda bölündü.
- I've asked you this question before.
- Bu soruyu sana daha önce de sormuştum.
- I hope that answers your question.
- Umarım bu sorunuzu cevaplar.
- We are trying to respond to your question as quickly as possible.
- Soruna olabildiğince çabuk cevap vermeye çalışıyoruz.
- What's the answer to my question?
- Benim sorumun cevabı ne?
- It was a rhetorical question.
- Retorik bir soruydu.
- What I'm about to say will answer your question.
- Söylemek üzere olduğum şey sizin sorunuza cevap verecektir.
- I had one more question I was planning to ask, but I forgot to.
- Sormak istediğim bir soru daha vardı ama unuttum.
- I have a question for them.
- Onlara bir sorum var.
- Have you found an answer to this question?
- Bu soruya bir yanıt buldunuz mu?
- I'm still waiting for you to answer to my question.
- Hâlâ sorumu cevaplamanı bekliyorum.
- I still have one more question for you.
- Sana hala bir sorum daha var.
- This question needs attention.
- Bu soruya dikkat edilmesi gerekiyor.
- Emily answered the question correctly.
- Emily soruyu doğru yanıtladı.
- The question is what're we going to do about it.
- Soru, bu konuda ne yapacağımız.
- The question was too difficult to answer.
- Soruyu cevaplamak çok zordu.
- I'm still waiting for an answer to my question.
- Ben hâlâ soruma bir cevap bekliyorum.
- I never would've asked Tom that question.
- O soruyu Tom'a asla sormazdım.
- So difficult was the question that no one could answer.
- Soru o kadar zordu ki kimse cevap veremedi.
- I have a question I want to ask you.
- Sana sormak istediğim bir sorum var.
- Sami asked that question one more time.
- Sami bu soruyu bir kez daha sordu.
- That's a very rude question.
- Bu çok kaba bir soru.
- I knew you wouldn't be able to answer that question.
- Bu soruyu cevaplayamayacağını biliyordum.
- The question is who caused the accident.
- Asıl soru kazaya kimin sebep olduğu.
- If you know the answer to this question, please tell me.
- Bu sorunun cevabını biliyorsanız, lütfen bana söyleyin.
- This question counts for 50 points.
- Bu soru 50 puan değerindedir.
- Tom ignored my question.
- Tom sorumu göz ardı etti.
- This question isn't easy.
- Bu soru kolay değil.
- Tom immediately answered Mary's question.
- Tom, Mary'nin sorusuna hemen cevap verdi.
- This question is not that simple.
- Bu soru bu kadar basit değil.
- Tom didn't ask a single question.
- Tom tek bir soru bile sormadı.
- How can you ask such a question?
- Böyle bir soruyu nasıl sorabilirsin?
- I'll take one more question.
- Bir soru daha alacağım.
- Tom was caught off guard by Mary's question.
- Tom, Mary'nin sorusuna hazırlıksız yakalandı.
- I've got a question.
- Bir sorum var.
- Layla never answered my question.
- Layla soruma hiç cevap vermedi.
- The answer to your question is very simple.
- Senin sorunun cevabı çok basit.
- I really don't understand the question.
- Ben gerçekten soruyu anlamıyorum.
- That's an interesting question.
- O ilginç bir soru.
- Tom forgot to ask Mary the question that John had asked him to ask.
- Tom, John'un sormasını istediği soruyu Mary'ye sormayı unuttu.
- Tom couldn't answer that question.
- Tom bu soruya cevap veremedi.
- The question is whether Tom knew about it or not.
- Asıl soru Tom'un bunu bilip bilmediği.
- I asked the same question again.
- Aynı soruyu tekrar sordum.
- I wish we could ask Tom that question.
- Keşke o soruyu Tom'a sorabilsek.
- What is the best question to ask?
- Sorulacak en iyi soru nedir?
- Your question does not have an answer.
- Sorun için cevap yok.
- I guess the question is whether you'll be here or not.
- Sanırım asıl soru senin burada olup olmayacağın.
- A rhetorical question does not require an answer.
- Retorik bir soru cevap gerektirmez.
- It's a hard question.
- Zor bir soru.
- Tom hasn't yet asked even one question.
- Tom henüz bir soru bile sormadı.
- Maria is answering the teacher's question.
- Maria öğretmenin sorusunu cevaplıyor.
- I can't stop asking myself that same question.
- Aynı soruyu kendime sormadan duramıyorum.
- The question is what does it mean.
- Soru bunun ne anlama geldiğidir.
- Her question is hard to answer.
- Sorusuna cevap vermek zor.
- This is a question about which I know nothing.
- Bu hakkında hiçbir şey bilmediğim bir soru.
- I won't answer your question.
- Sorunuza cevap vermeyeceğim.
- Am I supposed to answer that question now?
- Bu soruya şimdi mi cevap vermem gerekiyor?
- The question emerges why you were there.
- Soru senin neden orada olduğundan ortaya çıkıyor.
- Maria is answering the teacher's question.
- Maria, öğretmenin sorusunu cevaplıyor.
- I have a question regarding your earlier comments.
- Daha önceki yorumlarınızla ilgili bir sorum var.
- There's still one more question that you haven't answered yet.
- Hâlâ cevaplamadığın bir soru daha var.
- That's a weird question.
- O garip bir soru.
- Was that your question?
- Sorun bu muydu?
- Are you serious about that question?
- Bu soruda ciddi misin?
- What's your next question?
- Sıradaki sorun ne?
- I can't answer your question with any certainty.
- Sorunuza net bir cevap veremiyorum.
- When I didn't know how to answer the question, he gave me a hint.
- Soruya nasıl cevap vereceğimi bilemediğimde, bana bir ipucu verdi.
- When a philosopher answers me, I no longer understand my question.
- Bir filozof bana cevap verdiğinde, artık sorumu anlamıyorum.
- There's still one more question that you haven't yet answered.
- Henüz cevaplamadığın hâlâ bir soru daha var.
- This is a question about which I know nothing.
- Bu, hakkında hiçbir şey bilmediğim bir soru.
- You've answered my question.
- Sorumu cevapladın.
- The answer to this question is easy.
- Bu sorunun yanıtı kolaydır.
- I have one last question.
- Son bir sorum var.
- The teacher said he did not know the answer to my question.
- Öğretmen sorumun cevabını bilmediğini söyledi.
- When a philosopher answers me, I no longer understand my question.
- Bir filozof bana cevap verdiğinde, ben artık sorumu anlamıyorum.
- Please answer this question one more time.
- Lütfen bu soruya bir kez daha cevap verin.
- I should ask you the same question.
- Aynı soruyu ben de sana sormalıyım.
- The question was posed in English.
- Soru İngilizce sorulmuştu.
- The question is how are we going to deal with the situation.
- Asıl soru, bu durumla nasıl başa çıkacağımız.
- I have only one question.
- Tek bir sorum var.
- It's a question of when not if.
- Bu bir "eğer" değil "ne zaman" sorusu.
- Tom can't answer your question.
- Tom sorunuza cevap veremez.
- That's a fascinating question.
- O etkileyici bir soru.
- I won't answer that question.
- O soruyu cevaplamayacağım.
- That's a pretty hard question to answer.
- Bu cevaplamak için oldukça zor bir soru.
- I can't answer your question with any certainty.
- Sorunuza kesin bir yanıt veremem.
- Sorry for the stupid question.
- Bu aptalca soru için üzgünüm.
- The question is who's going to go first.
- Soru kimin birinci olacağı.
- Stupid question, stupid answer.
- Aptalca bir soru, aptalca bir cevap.
- The question is whether Tom was planning to meet Mary or just met her by chance.
- Asıl soru, Tom'un Mary ile tanışmayı planladığı mı yoksa tesadüfen mi tanıştığıdır.
- It's a very difficult question for me.
- Soru benim için çok zor.
- That's a good question to ask.
- Sorulması gereken güzel bir soru.
- That's a question that's often asked.
- Bu sık sık sorulan bir soru.
- This question can't be answered by a simple yes or no.
- Bu soru basit bir evet veyahut hayırla cevaplanamaz.
- Your answer to the question is not correct.
- Soruya verdiğin cevap doğru değil.
- Tom was a little surprised by the question.
- Tom soru karşısında biraz şaşırdı.
- It's a question of principle.
- O, bir prensip sorusu.
- This question is too difficult for me to answer.
- Bu soru benim cevaplayamayacağım kadar zor.
- I have often been asked that question.
- Bu soru bana sık sık soruldu.
- I'll rephrase the question.
- Soruyu tekrar soracağım.
- Tom kindly answered the question.
- Tom soruyu nazikçe cevapladı.
- You're not answering my question.
- Sen benim sorumu cevaplamıyorsun.
- I want an answer to that question.
- O soruya bir yanıt vermek istiyorum.
- Tom couldn't answer that question.
- Tom o soruyu cevaplayamadı.
- The question is why not.
- Asıl soru neden olmasın.
- Here's the answer to your question.
- İşte sorunun cevabı.
- I didn't expect that question.
- Bu soruyu beklemiyordum.
- Tom didn't have to answer that question.
- Tom o soruyu yanıtlamak zorunda değildi.
- Her question puzzles me.
- Onun sorusu benim kafamı karıştırıyor.
- This question must be discussed separately from that one.
- Bu soru diğerinden ayrı olarak tartışılmalı.
- Sorry for the stupid question.
- Aptalca soru için özür dilerim.
- I found the question very easy.
- Soruyu çok kolay buldum.
- Everything we can imagine is real, but what is really real is the real question.
- Hayal edebildiğimiz her şey gerçektir, ama asıl soru neyin gerçek olduğudur.
- This question is difficult to answer.
- Bu soruya cevap vermek zor.
- Tom asked the same question over and over, but never got an answer.
- Tom aynı soruyu defalarca sordu ama hiç cevap alamadı.
- A prudent question is one-half of wisdom.
- İhtiyatlı bir soru, bilgeliğin yarısıdır.
- The difficult question is how.
- Zor olan soru ise nasıl olduğudur.
- I wasn't able to answer Tom's question.
- Tom'un sorusunu cevaplayamadım.
- I probably should've asked Tom that question.
- Muhtemelen bu soruyu Tom'a sormalıydım.
- You don't have to answer that question.
- Bu soruya cevap vermek zorunda değilsin.
- The question is somewhat biased.
- Soru biraz önyargılı.
- The teacher answers every question we ask.
- Öğretmen sorduğumuz her soruya cevap veriyor.
- Tom didn't want to answer that question.
- Tom bu soruya cevap vermek istemedi.
- I can answer my own question.
- Kendi soruma kendim cevap verebilirim.
- Sami asked that question one more time.
- Sami o soruyu bir kez daha sordu.
- If I knew the answer to the question, I would tell you.
- Sorunun cevabını bilsem sana söylerim.
- If you have a question, please raise your right hand.
- Eğer herhangi bir sorun varsa sağ elini kaldır.
- I have a question for you.
- Benim de sana bir sorum var.
- He answered my question easily.
- O, sorumu kolayca yanıtladı.
- A prudent question is one-half of wisdom.
- Güzel soru, ilmin yarısıdır.
- That's a really provocative question.
- Bu gerçekten kışkırtıcı bir soru.
- I have a question regarding your earlier comments.
- Daha önceki yorumlarınız hakkında bir sorum var.
- That's a good question.
- Güzel bir soru.
- It was a rhetorical question.
- Cevap beklenmeyen bir soruydu.
- Well, that's a difficult question.
- Hmm, bu zor bir soru.
- He sidestepped the question.
- O, soruyu geçiştirdi.
- The question is where should we park our car.
- Asıl soru, arabamızı nereye park etmemiz gerektiği.
- I'll have to take that question on notice.
- Bu soruyu dikkate almam gerekecek.
- What's the point of your question?
- Sorunuzun amacı nedir?
- How would you have answered that question?
- Siz olsanız bu soruya nasıl cevap verirdiniz?
- This is a pretty stupid question.
- Bu oldukça aptalca bir soru.
- I didn't answer a single question.
- Tek bir soruya bile cevap vermedim.
- I don't understand this confusing grammar question.
- Ben bu kafa karıştırıcı gramer sorusunu anlamıyorum.
- Please answer this question again.
- Lütfen bu soruya tekrar cevap verin.
- He sidestepped the question.
- Soruyu geçiştirdi.
- I've answered this question before.
- Bu soruyu daha önce cevapladım.
- We ask everyone that same question.
- Aynı soruyu herkese soruyoruz.
- Examine the question in its entirety.
- Soruyu bütünüyle inceleyin.
- We must ask ourselves this question.
- Bu soruyu kendimize sormalıyız.
- That's a pretty straightforward question.
- Bu oldukça basit bir soru.
- All the answers to this question were wrong.
- Bu soruya verilen tüm cevaplar yanlıştı.
- Don't act like you didn't hear the question.
- Soruyu duymamış gibi davranma.
- That question is irrelevant.
- O soru ilgisiz.
- Don't dodge the question.
- Soruyu geçiştirme.
- Answer this question again, please.
- Bu soruya tekrar cevap verin, lütfen.
- It's not a difficult question.
- Zor bir soru değil.
- Would you like me to repeat the question?
- Soruyu tekrarlamamı ister misiniz?
- What kind of stupid question is that?
- O ne aptalca bir soru?
- I have got a question.
- Bir sorum var.
- Your question has no answer.
- Senin sorunun cevabı yok.
- Was that a dumb question?
- Aptalca bir soru muydu?
- I didn't anticipate that question.
- O soruyu beklemiyordum.
- She pondered the question for a while.
- Bir süre bu soruyu düşündü.
- The difficult question is why.
- Zor olan soru bunun neden olduğu.
- The question is how do we convince Tom.
- Soru Tom'u nasıl ikna edeceğimizdir.
- The question is who'll go there instead of Tom.
- Soru oraya Tom'un yerine kimin gideceğidir.
- Tom didn't let me answer Mary's question.
- Tom, Mary'nin sorusuna cevap vermeme izin vermedi.
- I can't answer your question with any certainty.
- Sorunuzu kesin olarak cevaplayamam.
- What answer did you come up with for question three?
- Üçüncü soru için nasıl bir cevap buldun?
- The question is how will we deal with this difficult situation.
- Asıl soru, bu zor durumla nasıl başa çıkacağımız.
- More precisely, it is the question of the meaning of life.
- Daha doğrusu, hayatın anlamı sorusu.
- I can answer your question.
- Soruna cevap verebilirim.
- The question is simple.
- Soru basit.
- That's not a bad question.
- Fena bir soru değil.
- What kind of question is that?
- Bu ne tür bir soru?
- I answered every question correctly.
- Her soruya doğru cevap verdim.
- I truly do not understand the question.
- Ben soruyu gerçekten anlamıyorum.
- If you have a question, please raise your right hand.
- Bir sorunuz varsa, lütfen sağ elinizi kaldırın.
- I could answer his question.
- Onun sorusunu cevaplayabildim.
- I'll answer that question.
- Bu soruya cevap vereceğim.
- Jim answered my question without difficulty.
- Jim, zorlanmadan sorumu yanıtladı.
- I've got a question for Tom.
- Tom için bir sorum var.
- I have one more question for you.
- Sana bir sorum daha var.
- Do you want me to repeat the question?
- Soruyu tekrarlamamı ister misin?
- Perhaps I can answer that question.
- Belki o soruya cevap verebilirim.
- That's a dumb question.
- Aptalca bir soru.
- Do I have to answer that question?
- Bu soruya cevap vermek zorunda mıyım?
- No one knew how to answer the question.
- Soruya nasıl cevap verileceğini kimse bilmiyordu.
- The question is how will we deal with this situation.
- Soru bu durumla nasıl ilgileneceğiz.
- The answer to your question is very simple.
- Sorunuzun cevabı çok basit.
- The question is who's going to go first.
- Soru ilk kim gidecek.
- I have a question I need to ask Tom.
- Tom'a sormam gereken bir sorum var.
- That was a question I should've asked before.
- Bu daha önce sormam gereken bir soruydu.
- I have a question for her.
- Ona bir sorum var.
- It was a question of ethics.
- Etik bir soruydu.
- This is a difficult question.
- Bu zor bir sorudur.
- There's only one question left to ask.
- Sorulacak tek bir soru kaldı.
- Tom has the answer to Mary's question.
- Mary'nin sorusunun cevabı Tom'da.
- The question is how long.
- Asıl soru ne kadar kalacağımız.
- How many times have you heard that question?
- Bu soruyu kaç kez duydun?
- You didn't understand the question, did you?
- Sen soruyu anlamadın, değil mi?
- That was a dumb question.
- O bir aptal soruydu.
- To drink or not to drink - that is the question.
- İçmek ya da içmemek - işte asıl soru bu.
- That's the question we have to solve.
- Çözmek zorunda olduğumuz sorun bu.
- You didn't understand the question, did you?
- Soruyu anlamadın, değil mi?
- That's the sixty-four thousand dollar question.
- Bu, 64.000 dolarlık bir sorudur.
- Tom doesn't have the answer to Mary's question.
- Tom'un Mary'nin sorusuna cevabı yok.
- Tom hasn't yet asked a single question.
- Tom henüz tek bir soru dahi sormadı.
- The question is why didn't Tom go.
- Asıl soru Tom'un neden gitmediği.
- Mayuko could not answer my question.
- Mayuko soruma yanıt veremedi.
- Tom wasn't sure how to respond to Mary's question.
- Tom Mary'nin sorusuna nasıl cevap vereceğinden emin değildi.
- Tom didn't seem to understand the question.
- Tom soruyu anlamamış gibiydi.
- He did not give his opinion on that question.
- Bu soru hakkında görüş bildirmedi.
- Can I ask one more question?
- Bir soru daha sorabilir miyim?
- If the universe is an answer, what is the question?
- Eğer evren bir cevapsa, soru nedir?
- How can one answer any question, without knowing the answer?
- Cevabını bilmeden bir soruya nasıl cevap verilebilir ki?
- The question is whether Tom can do it or not.
- Asıl soru Tom'un bunu yapıp yapamayacağı.
- There was no answer to my question.
- Sorumun cevabı yoktu.
- That's what resolves the question.
- Soruyu çözen şey bu.
- Your question is hard for me to answer.
- Sorunuza cevap vermek benim için zor.
- No one answered my question.
- Hiç kimse sorumu cevaplamadı.
- The teacher said he did not know the answer to my question.
- Öğretmen benim sorumun cevabını bilmediğini söyledi.
- It's not a trick question.
- Bu hileli bir soru değil.
- The question before us is an urgent one.
- Önümüzdeki sorun acil bir sorundur.
- Whether she agrees or not is the question.
- Asıl soru kabul edip etmeyeceği.
- Tom never answered my question.
- Tom asla sorumu cevaplamadı.
- The big question is what do we do about it.
- Asıl soru, bu konuda ne yapacağımız.
- I was awfully confused by his question.
- Onun sorusuyla kafam son derece karıştı.
- If the universe is an answer, what is the question?
- Evren bir yanıtsa, soru nedir?
- The answer to this question is wrong.
- Bu sorunun cevabı yanlış.
- Your question is very hard to answer.
- Sorunuza cevap vermek çok zor.
- I have one final question for you.
- Sana son bir sorum var.
- That question doesn't concern me.
- Bu soru beni ilgilendirmiyor.
- I only have one more question for you.
- Sana yalnızca bir sorum daha var.
- The question now is how do we solve this problem.
- Şimdi asıl soru, bu sorunu nasıl çözeceğimiz.
- You don't need to answer that question.
- Bu soruyu cevaplaman gerekmiyor.
- We need to study this delicate question very carefully.
- Bu hassas soruyu çok dikkatli ele almalıyız.
- Tom already knows the answer to that question.
- Tom bu sorunun cevabını zaten biliyor.
- I never got an answer to my question.
- Ben asla soruma bir cevap almadım.
- That was a question Tom didn't want to answer.
- O, Tom'un cevap vermek istemediği bir soruydu.
- Tom ignored Mary's question.
- Tom Mary'nin sorusunu duymazdan geldi.
- That's a ridiculous question.
- Saçma bir soru.
- Tom wasn't able to answer Mary's question.
- Tom Mary'nin sorusuna cevap veremedi.
- When you have a question, ask the teacher.
- Bir sorunuz varsa, öğretmene sorun.
- It was a difficult question to answer.
- O cevap vermesi zor bir soruydu.
- That's a pretty difficult question.
- Bu oldukça zor bir soru.
- They didn't understand the question.
- Soruyu anlamadılar.
- There is not an answer to your question.
- Sorun için cevap yok.
- The question is when should we start.
- Soru ne zaman başlamamız gerektiğidir.
- It's not a rhetorical question.
- Bu tumturaklı bir soru değil.
- Tom never answered Mary's question.
- Tom, Mary'nin sorusuna cevap vermedi.
- The answer to your question is no.
- Sorunuzun cevabı hayır.
- I have a question, Tom.
- Bir sorum var, Tom.
- He seemed surprised by the question.
- Soru karşısında şaşırmış görünüyordu.
- Was that your question?
- Sorunuz bu muydu?
- This question has no answer.
- Bu sorunun yanıtı yoktur.
- That's a good question.
- Bu güzel bir soru.
- That's a question no one seems to be able to answer.
- Bu kimsenin cevap vermeyecek gibi göründüğü bir soru.
- This question is difficult to answer.
- Bu soruyu yanıtlamak zordur.
- To answer your question, yes.
- Soruna cevap vereyim, evet.
- They didn't understand the question.
- Onlar soruyu anlamamışlar.
- I, too, have a question.
- Benim de bir sorum var.
- The question is why.
- Soru bunun neden olduğu.
- I was awfully confused by his question.
- Sorusu kafamı fena halde karıştırdı.
- It's not a trick question.
- Hileli bir soru değil.
- I was able to answer the question correctly.
- Soruyu doğru bir şekilde yanıtlayabildim.
- That's an offensive question.
- Bu saldırganca bir soru.
- It was a tactless question.
- Bu nezaketsiz bir soruydu.
- I wish I'd never asked you that question.
- Keşke sana o soruyu hiç sormasaydım.
- I refuse to answer your question.
- Sorunuza cevap vermeyi reddediyorum.
- This is a great question.
- Bu iyi bir soru.
- Tom was puzzled by the question.
- Tom soru karşısında şaşırdı.
- That was my question.
- Bu benim sorumdu.
- It's time to resolve this question once and for all.
- Bu soruyu kesin olarak çözmenin zamanı geldi.
- I won't ask you that question again.
- Sana bu soruyu bir daha sormayacağım.
- Your question is not relevant to the subject.
- Sorun konu ile ilgili değil.
- How would you answer this question?
- Bu soruya nasıl cevap verirsin?
- That raises another question.
- Bu da başka bir soruyu gündeme getiriyor.
- There's no single answer to that question.
- Bu sorunun tek cevabı yok.
- I don't understand this confusing grammar question.
- Bu kafa karıştırıcı dilbilgisi sorusunu anlamıyorum.
- I have a question I was going to ask Tom, but I forgot to ask it.
- Tom'a soracağım bir sorum vardı ama onu sormayı unuttum.
- I have no intention of answering that question.
- O soruya cevap vermeye niyetim yok.
- Tom didn't need to answer Mary's question.
- Tom'un Mary'nin sorusuna cevap vermesine gerek yoktu.
- It's a very difficult question for me.
- Bu benim için çok zor bir soru.
- The question doesn't concern me.
- Soru beni ilgilendirmiyor.
- I only have one question.
- Sadece bir sorum var.
- If you have a question, please raise your hand.
- Bir sorunuz varsa, lütfen elinizi kaldırın.
- You could've answered that question.
- O soruyu yanıtlayabilirdin.
- Is that supposed to be a question?
- Bunun bir soru olması mı gerekiyordu?
- Do you have time for one more question?
- Bir soru için daha vaktiniz var mı?
- If you have a question, please raise your hand.
- Bir sorunuz varsa lütfen elinizi kaldırın.
- Do you need me to repeat the question?
- Soruyu tekrarlamama ihtiyacın var mı?
- The question is what can we do to help.
- Asıl soru, yardım etmek için ne yapabileceğimiz.
- I have a question for them.
- Onlar için bir sorum var.
- I'll never ask you this question again.
- Bu soruyu sana bir daha asla sormayacağım.
- I've got a question.
- Benim bir sorum var.
- The French teacher was stumped by her student's question.
- Fransızca öğretmeni, öğrencisinin sorusuyla afalladı.
- Check this out how I understand this question.
- Bu soruyu nasıl anladığıma bir bakın.
- Before I answer your question, please answer mine.
- Ben sizin sorunuzu yanıtlamadan önce, lütfen siz de benimkini yanıtlayın.
- That's one question I can't answer.
- O cevap veremeyeceğim bir soru.
- Sorry, I do not understand the meaning of the question.
- Özür dilerim, sorunun anlamını kavrayamıyorum.
- To be or not to be, that is the question.
- Olmak ya da olmamak, soru bu.
- This is a question for Tom.
- Bu Tom için bir soru.
- I'd rather not answer that question.
- O soruya cevap vermemeyi tercih ederim.
- That's the question, isn't it?
- Soru bu, değil mi?
- I only have one more question for you.
- Size sadece bir sorum daha var.
- It's a good question.
- O iyi bir soru.
- Could you repeat the question?
- Soruyu tekrarlar mısın?
- Tom was a little surprised by the question.
- Tom soruya biraz şaşırmıştı.
- I should say this is too simple question.
- Bunun fazla basit bir soru olduğunu söylemem gerekir.
- A good question contains half the answer.
- İyi bir soru, yanıtın yarısını içerir.
- Don't ignore the most important question.
- En önemli soruyu göz ardı etme.
- It was an innocent question.
- Masum bir soruydu.
- You don't have to answer this question.
- Bu soruyu yanıtlaman şart değil.
- He repeated his question.
- Sorusunu tekrarladı.
- Tom tried to deflect Mary's question.
- Tom, Mary'nin sorusunu saptırmaya çalıştı.
- Please answer this question one more time.
- Lütfen bu soruya bir kez daha cevap ver.
- Tom never answered Mary's question.
- Tom Mary'nin sorusuna hiç cevap vermedi.
- This is a great question.
- Bu harika bir soru.
- Put the question in writing.
- Soruyu yazılı hale getirin.
- Answering that question is easy.
- O soruyu yanıtlamak kolaydır.
- That's a question I can't answer.
- Bu cevaplayamayacağım bir soru.
- What was the question?
- Soru neydi?
- The applicant didn't know how to answer the question.
- Başvuru sahibi, sorunun nasıl cevaplanacağını bilmiyordu.
- I want an answer to that question.
- Bu soruya bir cevap istiyorum.
- The question is how do we convince Tom to help us.
- Asıl soru Tom'u bize yardım etmesi için nasıl ikna edeceğimiz.
- I'm not an expert, so my answer to your question is just an educated guess.
- Ben bir uzman değilim, bu yüzden sorunuza cevabım bilgiye dayalı bir tahmin olur ancak.
- Do I have to answer that question?
- O soruya cevap vermek zorunda mıyım?
- She seemed surprised by the question.
- O da soruya şaşırmış gibiydi.
- I have a question to pose you.
- Sana bir sorum var.
- I'm glad you asked that question.
- Bu soruyu sorduğuna sevindim.
- What's your question?
- Senin sorun nedir?
- It's a good question.
- Bu güzel bir soru.
- That was a question I should've asked before.
- Daha önce sormam gereken bir soruydu.
- There are two sides to every question.
- Her sorunun iki tarafı vardır.
- Who'd like to answer the question?
- Soruya kim cevap vermek ister?
- That's the same question I asked you.
- Bu sana sorduğum sorunun aynısı.
- I refused to answer Tom's question.
- Tom'un sorusuna cevap vermeyi reddettim.
- That's a question you shouldn't ask.
- Bu sormaman gereken bir soru.
- Let me answer Tom's question.
- Tom'un sorusuna cevap vereyim.
- I think it's a very interesting question.
- Çok ilginç bir soru olduğunu düşünüyorum.
- That question isn't appropriate.
- O soru uygun değil.
- Don't avoid the question!
- Sorudan kaçma!
- Do you have a question?
- Bir sorun var mı?
- I don't know how to reply to that question.
- O soruyu nasıl cevaplayacağımı bilmiyorum.
- You're avoiding the question.
- Soruyu geçiştiriyorsun.
- Can you please repeat the question?
- Lütfen soruyu tekrar eder misiniz?
- I think it's a very interesting question.
- Bence çok ilginç bir soru.
- Only you can answer the question.
- Soruyu yalnızca siz yanıtlayabilirsiniz.
- During the interrogation, Fadil appeared to be ready and willing to answer any question.
- Sorgulama esnasında Fadıl her türlü soruyu yanıtlamaya hazır ve istekli görünmüştür.
- The question is how will we deal with this situation.
- Asıl soru bu durumla nasıl başa çıkacağımız.
- I'm unable to answer that question.
- Ben o soruya cevap veremem.
- Tom never answered my question.
- Tom soruma hiç cevap vermedi.
- That's a tough question to answer.
- Cevaplaması zor bir soru.
- So difficult was the question that no one could answer.
- Soru öyler zordu ki hiç kimse cevaplayamadı.
- That's a very difficult question to answer.
- Cevaplaması çok zor bir soru.
- Can someone respond to my question?
- Biri soruma cevap verebilir mi?
- Teacher, this question is too difficult!
- Öğretmenim, bu soru çok zor!
- Tom kindly answered the question.
- Tom soruyu kibarca yanıtladı.
- I've asked you this question before.
- Sana bu soruyu daha önce sordum.
- Tom said he asked himself that same question.
- Tom o aynı soruyu kendisine sorduğunu söyledi.
- Apparently, Tom is not interested in answering that question.
- Görünüşe göre, Tom o soruyu yanıtlamaya ilgi duymuyor.
- Can I ask you one more question?
- Sana bir soru daha sorabilir miyim?
- Answer this question once more, please.
- Bu soruya bir kez daha cevap verin, lütfen.
- I just have one question for you.
- Size sadece bir sorum var.
- I think the question has been answered.
- Sanırım soru cevaplandı.
- A question arose as to who should be the leader.
- Liderin kim olması gerektiğine dair bir soru ortaya çıktı.
- That's still an open question.
- Bu hala açık bir soru.
- I wasn't able to answer that question.
- Bu soruya cevap veremedim.
- It was just a hypothetical question.
- Bu sadece varsayımsal bir soruydu.
- I answered every question correctly.
- Her soruyu doğru biçimde cevapladım.
- That still doesn't answer my question.
- Bu hala sorumu cevaplamıyor.
- I refuse to answer your question.
- Soruna cevap vermeyi reddediyorum.
- The question was discussed in detail.
- Soru ayrıntılı olarak tartışıldı.
- Tom asked Mary the same question he had asked me.
- Tom bana sorduğu sorunun aynısını Mary'ye de sordu.
- The question was obviously unexpected.
- Belli ki soru beklenmedikti.
- I'll be happy to answer your question.
- Sorunuzu cevaplamaktan mutluluk duyarım.
- A question is an answer.
- Bir soru bir cevaptır.
- He was puzzled by the question.
- Soru kafasını karıştırdı.
- This question has no answer.
- Bu sorunun cevabı yok.
- Tom didn't answer your question.
- Tom soruna cevap vermedi.
- You are not answering the question correctly.
- Soruya doğru cevap vermiyorsun.
- Can you repeat the question?
- Soruyu tekrar edebilir misin?
- Now, who has a question?
- Şimdi, kimin sorusu var?
- The question is understandable.
- Soru anlaşılabilir.
- That's a question I've asked myself.
- O benim kendi kendime sorduğum bir soru.
- This is a fundamental question.
- Bu temel bir sorudur.
- The question is whether he'll read the letter or not.
- Asıl soru, mektubu okuyup okumayacağı.
- That's a complex question.
- Bu karışık bir soru.
- I've asked myself that question a hundred times.
- Bu soruyu kendime yüzlerce kez sordum.
- I have just one small question.
- Sadece ufak bir sorum var.
- I like to answer this kind of question.
- Bu tür soruları cevaplamayı severim.
- That's not a question.
- Bu bir soru değil.
- Answer this question once again, please.
- Bu soruya bir kez daha cevap verin, lütfen.
- The question is what for.
- Asıl soru ne için.
- If you have a question for Tom, ask him yourself.
- Tom'a bir sorunuz varsa, kendiniz sorun.
- Tom made no attempt to answer Mary's question.
- Tom, Mary'nin sorusuna cevap vermek için hiçbir girişimde bulunmadı.
- Tom couldn't answer my question.
- Tom sorumu cevaplayamadı.
- I know why Tom is asking that question.
- Tom'un bu soruyu neden sorduğunu biliyorum.
- Tom was caught off guard by Mary's question.
- Tom Mary'nin sorusu ile gafil avlandı.
- Did you answer Tom's question?
- Tom'un sorusuna cevap verdiniz mi?
- That's an excellent question.
- Mükemmel bir soru.
- Rephrase the question.
- Soruyu tekrarlayın.
- It was a question none of us could answer.
- Hiçbirimizin cevaplayamayacağı bir soruydu.
- What's your favorite question to ask on a first date?
- İlk buluşmada sormayı en sevdiğiniz soru nedir?
- It's rude of you to ask her that question.
- O soruyu ona sorman kabalıktır.
- It is easy for him to answer this question.
- Bu soruyu yanıtlamak onun için kolay.
- That question is irrelevant.
- Bu soru alakasız.
- I think Tom didn't understand the question.
- Sanırım Tom soruyu anlamadı.
- He gave a positive answer to my question.
- Soruma olumlu bir cevap verdi.
- It was a yes or no question.
- Evet-hayır sorusuydu.
- Your question doesn't belong to the topic that is being discussed.
- Sorunuz tartışılmakta olan konuya ait değil.
- The question is where should we park our car.
- Sorun arabamızı nereye park etmemiz gerektiğidir.
- I'm not going to answer that question.
- Bu soruya cevap vermeyeceğim.
- Can I ask you another question?
- Sana bir soru daha sorabilir miyim?
- Emily answered the question correctly.
- Emily soruyu doğru cevapladı.
- Does anyone still have a question?
- Hâlâ sorusu olan var mı?
- The teacher said that he didn't know the answer to my question.
- Öğretmen sorumun cevabını bilmediğini söyledi.
- This question is too difficult for me to answer.
- Bu soruya cevap vermek benim için çok zor.
- The question is where has Tom gone.
- Soru Tom'un nereye gittiğidir.
- The question is how much.
- Soru ne kadar olduğu.
- Now, let me answer your question, please.
- Şimdi, lütfen sorunuza cevap vereyim.
- I can't answer that question.
- O soruya cevap veremem.
- She is able to answer your question.
- Sorunuza cevap verebilir.
- It's a difficult question.
- O zor bir soru.
- The only question is who.
- Tek soru kim olduğu.
- Tom made no attempt to answer Mary's question.
- Tom Mary'nin sorusunu cevaplamak için hiçbir girişimde bulunmadı.
- During the interrogation, Fadil appeared to be ready and willing to answer any question.
- Sorgulama sırasında, Fadıl herhangi bir soruyu cevaplamaya hazır ve istekli görünüyordu.
- It's easy to answer your question.
- Soruna cevap vermek kolay.
- Tom asked the same question to Mary that he asked me.
- Tom bana sorduğu sorunun aynısını Mary'ye de sordu.
- That's a really interesting question.
- Bu gerçekten ilginç bir soru.
- That's not a trick question.
- Bu hileli bir soru değil.
- It's just a simple question.
- Bu sadece basit bir soru.
- This question is not easy.
- Bu soru kolay değildir.
- Why did you ask that question?
- Bu soruyu neden sordunuz?
- They haven't understood the question.
- Soruyu anlamadılar.
- That is a very impolite question.
- Bu çok kaba bir soru.
- Everyone but him can answer this question.
- Onun dışında herkes bu soruya yanıt verebilir.
- This is a fundamental question.
- Bu temel bir soru.
- The question remains unanswered.
- Soru cevapsız kalıyor.
- Tom didn't need to answer Mary's question.
- Tom'un Mary'nin sorusuna cevap vermesi gerekmiyordu.
- That question is under discussion.
- O sorun görüşülüyor.
- The question remains unresolved.
- Soru hala çözülmedi.
- Jim answered my question without difficulty.
- Jim, soruma zorlanmadan cevap verdi.
- I think Tom didn't understand the question.
- Bence Tom soruyu anlamadı.
- That's a question I've asked myself.
- Bu benim de kendime sorduğum bir soru.
- Don't ignore the most important question.
- En önemli soruyu görmezden gelme.
- He avoided the question.
- O, sorudan kaçındı.
- To be or not to be, that is the question.
- Olmak ya da olmamak, işte soru bu.
- Tom didn't know how to answer Mary's question.
- Tom, Mary'nin sorusuna nasıl cevap vereceğini bilmiyordu.
- Booze is the answer, but now I can't remember the question.
- Cevap içki, ama şimdi soruyu hatırlayamıyorum.
- I'm calling to answer your question.
- Sorunuza cevap vermek için arıyorum.
- Tom considered the question.
- Tom soruyu düşündü.
- Tom wasn't sure how to respond to Mary's question.
- Tom, Mary'nin sorusuna nasıl cevap vereceğinden emin değildi.
- I don't want to answer that question.
- Bu soruya cevap vermek istemiyorum.
- Tom refused to answer Mary's question.
- Tom Mary'nin sorusuna cevap vermeyi reddetti.
- You don't have to answer this question.
- Bu soruya yanıt vermek zorunda değilsiniz.
- You never answered my question.
- Sorumu asla yanıtlamadın.
- That is an odd question.
- O tuhaf bir soru.
- Tom said he asked himself that same question.
- Tom aynı soruyu kendisine de sorduğunu söyledi.
- There's only one question left to ask.
- Geriye, sorulması gereken tek soru kaldı.
- The question doesn't concern me.
- Sorun beni ilgilendirmez.
- That's a question I can't answer.
- Bu cevap veremeyeceğim bir soru.
- The question is how to get this done in time.
- Asıl soru bunu zamanında nasıl yapacağımız.
- To find the answer to this question, I went to the city library.
- Bu sorunun cevabını bulmak için şehir kütüphanesine gittim.
- That's a very complicated question.
- Bu çok karmaşık bir soru.
- He did not give his opinion on that question.
- O soruyla ilgili düşüncesini vermedi.
- I've got a question for you about Tom.
- Tom hakkında sana bir sorum var.
- I'll only ask you this question once.
- Bu soruyu sana yalnızca bir kez soracağım.
- I heard the question.
- Soruyu duydum.
- The question is who is he.
- Asıl soru onun kim olduğu.
- This is my question.
- Benim sorum bu.
- It was a legitimate question.
- Haklı bir soruydu.
- Tom hasn't asked a single question yet.
- Tom henüz tek bir soru bile sormadı.
- That's a tricky question.
- O aldatıcı bir soru.
- It's difficult to answer that question.
- Bu soruya cevap vermek zor.
- Tom doesn't seem to want to answer this question.
- Tom bu soruyu yanıtlamak istiyor gibi görünmüyor.
- I will discuss the question with you in detail.
- Soruyu sizinle ayrıntılı olarak tartışacağım.
- I was surprised by the question.
- Soru beni şaşırtmıştı.
- She made no response to my question.
- O benim soruya yanıt vermedi.
- I'm still waiting for you to answer to my question.
- Hâlâ soruma cevap vermenizi bekliyorum.
- That question is extremely difficult.
- Bu soru son derece zor.
Show More (1519)
|
