rare - İngilizce Türkçe Cümleler
İngilizce Türkçe
rare nadir adj.
  • That being said, these episodes were rare and did not alter the structure and timetable of the process.
  • Bununla birlikte, bu olaylar nadirdir ve sürecin yapısını ve zaman çizelgesini değiştirmemişlerdir.
  • They were passed unanimously without any votes against, which I understand may be a rare if not unique event.
  • Oybirliğiyle kabul edilen karar tasarısına karşı oy çıkmadı, ki bunun nadir görülen bir durum olduğunu anlıyorum.
  • It is so rare for us to have debates on equality here in plenary.
  • Genel Kurul'da eşitlik üzerine tartışmalar yapmamız çok nadirdir.
Show More (158)
rare ender adj.
  • The importation of rare wild animals to this country is strictly prohibited.
  • Ender vahşi hayvanların bu ülkeye ithalatı kesinlikle yasaklanmıştır.
  • It's a rare disease.
  • Ender görülen bir hastalık.
  • It's not at all rare to live to be over ninety years old.
  • Doksan yaşına kadar yaşamak hiç ender değildir.
Show More (9)
rare az pişmiş adj.
  • I asked for well done, but this steak is rare.
  • Ben iyi pişmiş olsun demiştim ama bu biftek az pişmiş.
  • I like my steak cooked medium rare.
  • Ben bifteğimi az pişmiş severim.
  • This beef is so rare that a good vet could save it.
  • Bu et o kadar az pişmiş ki iyi bir veteriner onu kurtarabilir.
Show More (4)
rare ender bulunan adj.
  • It is rare to find a Nepali translator.
  • Bir Nepalce çevirmeni ender bulunur.
  • This element is rare on earth.
  • Bu element dünyada ender bulunur.
Show More (-1)
rare az bulunur adj.
  • Salt was a rare and costly commodity in ancient times.
  • Eski çağlarda tuz az bulunan ve maliyetli bir metaydı.
  • You should make the most of this rare opportunity to demonstrate your talent.
  • Yeteneğini göstermek için bu az bulunur fırsatı en iyi şekilde kullanmalısın.
Show More (-1)
rare inanılmaz adj.
  • They had a rare old time trying to find the Easter eggs.
  • Paskalya yumurtalarını bulmaya çalışırken inanılmaz iyi vakit geçirdiler.
Show More (-2)
rare nadir görülen adj.
  • He suffers from a rare disease.
  • Nadir görülen bir hastalıktan muzdarip.
Show More (-2)
rare yoğunluğu az adj.
  • The air is rare on high mountains.
  • Yüksek dağlarda havanın yoğunluğu azdır.
Show More (-2)